Mısır ordusu, cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı başlatılan kitle hareketinden istifade ederek, 3 Temmuzda askeri bir darbe gerçekleştirdi. Kuşkusuz bu askeri darbe başta ABD olmak üzere emperyalist devletlerin onayı alınarak yapılmıştı. Gerçekleşen askeri darbeye AKP hükümeti sert tepki gösterdi. Çünkü Müslüman Kardeşler’in iktidardan indirilmesi alt-emperyalist bir güç olan Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik emperyalist politikalarına büyük bir darbe vuruyordu.
Askeri cunta, yönetimi ele almasının ardından, Müslüman Kardeşler’in örgütlediği protesto gösterilerine saldırmaya başladı ve bu saldırılar sonucunda yüzlerce kişi yaşamını yitirdi. Bu durum AKP’yi harekete geçirdi ve Erdoğan Müslüman Kardeşler’e yönelik darbe konusunda uluslararası ataklarını arttırıp Batı’yı suçlarken, bu meseleyi iç politikanın da bir aracı haline getirdi. İşte tam da bu ortamda bir TV programına katılan Erdoğan’ın, Müslüman Kardeşler liderlerinden Muhammed el-Bilteci’nin, ordunun kitleye ateş açması sonucu ölen kızı Esma’ya yazdığı veda mektubunu dinlerken ağlaması, medya aracılığıyla bir duygu sömürüsünün aleti haline getirildi. Durumu fırsata çevirip Müslümanların hamisi rolünü oynayarak oylarını arttırmak ve imajını tazelemek peşinde olan Erdoğan, bu sayede yalnız Arap kamuoyuna değil iç kamuoyuna da mesaj vermeye çalışmaktadır. Böylece Gezi sürecinde çizilen karizmasına cilâ çekmek de istemektedir.
Erdoğan’ın sözlerinin samimiyetsiz, döktüğü gözyaşlarınınsa timsah gözyaşı olduğu açıktır. Mısır’da kitlelerin katledilmesi gerçekte Erdoğan ve onun gibi burjuvaların umrunda değildir. Onların benzer durumlarda aynı türden katliamlara gözlerini kırpmadan onay verecek olmalarından hiç kimsenin en ufak bir şüphesi olmamalıdır. Örneğin yıllardır Kürt halkına reva görülen muamele ortadadır. Erdoğan şayet samimi olsaydı aynı tavrı ve gözyaşını Roboski katliamında yaşamını yitiren çoğu çocuk 34 Kürt için de gösterirdi. Fakat bıraktık böyle bir tavrı ve gözyaşı akıtmayı, katledilenleri suçlu göstermek için elinden geleni yaptı. Roboski’de 34 kişinin uçaktan bombalanarak hunharca katledilmesi sonrasında olayın iç yüzünün ortaya çıkmaması için medya derhal kontrol altına alınmış, hükümet ve ordu el ele vererek gerçekleri tümüyle çarpıtma yoluna gitmişti. Yani bugün timsah gözyaşı dökenler, Roboski katliamının üstünü örmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardır. Bugün Esma için gözyaşı döken Erdoğan, o gün katıldığı katıldığı bir TV programında, Roboski’de ölenler için “sivil sivil deyip durmayın, onlar kaçakçı” diyerek, çoğu çocuk yaştaki Kürt köylülerin katledilmesini haklı göstermeye çalışıyordu. Başbakana göre onların ölmesinde bir sorun yoktu, zaten ölenler “sivil vatandaş” değil, “kaçakçı” ve” terörist”ti ve bu yüzden de öldürülmeyi hak etmişlerdi!
Alt-emperyalist bir güç haline gelen Türkiye burjuvazisinin ve emrindeki AKP hükümetinin timsah gözyaşı dökerek emperyalist planlarını gerçekleştirmeye çalıştıkları başka bir ülke de Suriye’dir. Suriye’de kimyasal silah kullanılarak yüzlerce insanın katledilmesi başta Türkiye olmak üzere emperyalistlere bekledikleri fırsatı sunmuştur. Uzun süredir bekleyen AKP hükümeti, bulduğu fırsatla elini ovuşturmaya başlamış ve bunu emperyalist müdahalenin gerekçesi haline getirmek için harekete geçmiştir.
AKP şimdilerde Suriye’ye yapılacak olan bir müdahale için gerekli olan savaş teskeresini çıkarmak üzere tatilde olan meclisi 24 saat içinde toplamanın hesabını yapıyor. Kısacası Suriye’de son yaşananlar AKP’nin ekmeğine yağ sürmüştür. Böylece AKP öncülüğündeki Türkiye burjuvazisi yapılan katliamı kendi çıkarlarına kullanmanın fırsatını yakalamıştır. AKP’nin Suriye’deki katliam karşısında döktüğü gözyaşları sahtedir. O AKP ki, ABD’nin Irak ve Afganistan işgali sonucunda 2 milyon insan yaşamını yitirirken, bıraktık ses çıkarmayı Irak işgaline katılmak için adeta yırtınmıştır.
Uzak tarihi bir kenara bıraktık, yakın tarihte yaşanan bunca şeye rağmen burjuvaziden insanlık adına bir şey beklenebilinir mi? Ne hazindir ki Suriye’de insanlar kimyasal silahlarla katledilirken, yıllar önce aynı gün Srebrenitsa’da, Avrupa’nın göbeğinde 8 bin Boşnak, Sırp kasap Ratko Mladiç’e bağlı güçler tarafından katledilmişti. Srebrenitsa’da “8 bini aşkın Boşnak vahşice katledilirken BM güçleri orada bulunuyorlardı. Üstelik 1993 yılında BM Srebrenitsa’yı katliam tehlikesine karşı uçuşa yasak bölge ilan etmiş, silah ambargosu kararı almıştı. Katliam yaşanıp binlerce insan öldükten sonra BM tekrar müdahalede bulunmuş ve Dayton Anlaşması imzalanmıştı.” (Hakan Sönmez, Srebrenitsa Katliamı ve Emperyalist Savaş, MT, Ağustos 2011)
Burjuvazi, Srebrenitsa, Halepçe, Roboski ve daha niceleri gibi sayısız katliama imza atmıştır. Miadını doldurmuş ve insanlığı büyük bir felâkete sürükleyen kapitalist sistem yıkılmayı bekliyor. Kapitalizm içine düştüğü ekonomik krizi ve tarihsel bunalımını emperyalist savaşla aşmaya çalışırken, bir yandan da emekçilerin yükselttiği kitlesel ayaklanmalarla sarsılıyor. Ancak kitle ayaklanmalarına öncülük edecek devrimci bir önderlik yaratılmadığı sürece somutta yaşadığımız durumda olduğu gibi burjuvazi kitlesel ayaklanmaları kendi iktidar kavgasının arkasına yedekleyerek tehlikeyi savuşturabilmektedir. Ve büyük bir riyakârlıkla emperyalist emelleri için akıttığı insanlık kanına timsah gözyaşı dökebilmektedir. Devrimci işçi sınıfı için Suriye’de diktatör Esad rejimi ve karşısında savaşan emperyalistlerin kuklası olan burjuva güçler arasında hiçbir fark yoktur ve ikisi de işçi sınıfının düşmanıdır. Aynı durum Mısır’da Müslüman Kardeşler ve darbeci ordu için geçerlidir. İşçi sınıfı kendi bağımsız sınıf çizgisinde yürüdüğü gün emperyalistlerin dalavereleri, yalanları, riyakârlıkları, sahtekârlıkları sökmeyecektir. Sınıf devrimcilerine düşen görev işte bu sınıf çizgisini yaratmaktır.
link: Hakan Sönmez, AKP’nin Timsah Gözyaşları, 1 Eylül 2013, https://marksist.net/node/3326
HDK İstanbul Meclisi: “Savaş Tezkeresine Hayır!”
Sandık, Darbe ve Burjuva Demokrasisi