8 Mart: Mücadele ve Dayanışma Günü


8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü, işçi sınıfı mücadelesinin en önemli günlerinden biridir. Bu gün, yalnızca kadınların değil, tüm işçilerin örgütlü mücadelesinin bir parçasıdır. Ancak burjuvazi, yıllardır 8 Mart’ın devrimci özünü silmeye, onu hediyelerle kutlanan sıradan bir gün haline getirmeye çalışıyor. Oysa biz işçiler, bu günü sömürüye, eşitsizliğe ve baskıya karşı bir mücadele günü olarak sahiplenmeye devam ediyoruz.
1910 yılında, Almanya’dan komünist devrimci Clara Zetkin’in önerisiyle, 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak kabul edildi. Zetkin, işçi sınıfının enternasyonal mücadelesine yürekten bağlıydı. ABD’de 1857 yılında daha iyi çalışma koşulları için greve çıkan 40 bin dokuma işçisi kadının haklı taleplerini destekliyor, o süreçte bir fabrikaya kilitlenerek yakılarak katledilen 129 kadın işçinin anısını yaşatmayı bir sorumluluk olarak görüyordu.
Zetkin, gençliğinden itibaren hayatını işçi sınıfının mücadelesine adadı. Onun gözünde sınıf kardeşliği, sınırları aşan bir gerçeklikti. Bir yandan çocuklarını büyütürken, bir yandan da devrimci mücadelenin içinde aktif bir rol aldı. O, sadece kendi çocuklarına değil, tüm işçi sınıfına bir anne gibi sahip çıktı. Yaşamı boyunca sömürü düzenine karşı mücadele etti ve kadın işçilerin örgütlenmesi için büyük çaba harcadı.
Bugün, 1857’de katledilen 129 kadın işçiyi unutmadığımız gibi, Soma’da can veren 301 madenciyi, Türkiye’de iş cinayetlerine kurban giden binlerce işçiyi, 6 Şubat depremlerinde yıkılan binaların altında hayatını kaybeden yoksulları da unutmuyoruz. Burjuvazinin kanlı düzeni geçmişte olduğu gibi bugün de işçileri sömürüyor, yoksulluğa ve ölüme mahkûm ediyor. Ancak işçi sınıfı, tarih boyunca bu sömürüye karşı direnmesini bildi. 8 Martlar, 1 Mayıslar, grevler, direnişler bu bilincin ve örgütlülüğün birer ifadesidir.
Clara Zetkinler, Rosa Luxemburglar, Marxlar, Engelsler ve nice isimsiz işçi önderleri, bizlere örgütlü mücadeleyi miras bıraktı. 8 Mart yalnızca anma günü değil, sömürü düzenine karşı örgütlü bir sınıf olarak sesimizi yükselttiğimiz bir mücadele günüdür.
Yaşasın 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü!

link: İzmir’den bir MT okuru, 8 Mart: Mücadele ve Dayanışma Günü, 17 Mart 2025, https://marksist.net/node/8472
8 Mart, Emekçi Kadınların Kapitalist Düzene Karşı Başkaldırı Sembolüdür!


168 yıllık bir mücadele geleneğine dönüşen 8 Mart’ı, egemenler tüm uğraşlarına rağmen unutturmayı başaramıyorlar. Ancak, onun içini boşaltmak ve dünya işçi sınıfına ait bir mücadele günü olduğunu unutturmak istiyorlar. Bu saldırıya karşı, 8 Mart’ın sınıfımıza ait bir mücadele günü olduğunun her fırsatta altını kalınca çizmemiz bugün büyük önem taşıyor. Bunu yaparken, 8 Mart’ı işçi sınıfının kadınlarının mücadele gününe, başkaldırı ruhunun sembolleştiği bir güne dönüştüren geçmiş kuşaktan devrimci kadınları hatırlamak ve kararlılıkla savundukları sınıf çizgisinden kopmamak son derece önemli. Ve 8 Mart denilince akla gelen ilk isimlerden biri Clara Zetkin’dir. Clara gibi devrimci kadınların yaşamı, inatla sürdürdükleri devrimci çalışmaları ve sınıfa olan güvenleri, bugünün genç kuşaklarına ilham olmalıdır.
Annesi ve çevresi feminist hareketin bir parçası olan Clara, burjuva feminizminin baskın olduğu bir ortamda büyüdü. Ama daha genç yaşlarında kadınların kurtuluşunun yalnızca kadın ve erkek işçilerin birlikte, burjuvaziye karşı mücadelesiyle mümkün olduğunu kavradı. Devrimci yaşamında en çok emekçi kadınların eğitimi ve örgütlenmesiyle ilgilenen Clara, kadın sorununun çözümü noktasında bu sınıfsal netliğini şu sözlerle ortaya koyuyordu: “Tüm kadınların bütünsel kurtuluşu, sonuç olarak emeğin toplumsal kurtuluşuna bağlıdır; bu ancak sömürülen çoğunluğun sınıf savaşıyla gerçekleştirilebilir. Bu nedenle, sosyalist kadınlarımız, tüm sınıflardan kadınların yalnızca kadın hakları için çabalayan politik olmayan, tarafsız bir hareket içinde bir araya gelmesi gerektiği yönündeki burjuva kadın hakları savunucularının inancına şiddetle karşı çıkmaktadır.”
Kadın sorununu sadece kadın-erkek karşıtlığına indirgemek ve sorunun gerçek çözümü olan toplumsal kurtuluş mücadelesini göz ardı etmek isteyen burjuva ideolojisine karşı, Clara ve onun gibi devrimci kadınlar çok tutarlı ve net bir tutum aldılar. Burjuva feminist hareketin karşısında, gerçek kurtuluşun ancak sınıf savaşıyla mümkün olduğunu vurguladılar.
Ayrıca Clara ve diğer devrimci kadınlar 8 Mart’ı yalnızca acıların ve sorunların konuşulduğu bir gün olmaktan çıkarıp, emekçi kadınların birliğinin, dayanışmasının ve mücadelesinin büyütülmesinin bir çağrısı olarak görmemiz gerektiğini belirttiler. Bunun için Clara, 8 Mart’ın ilanında bu vurgusunu şöyle ifade ediyordu; “Emekçi KadınlarGünü, sadece kadınların sorunlarını gündeme getirmek değil, aynı zamanda dünya çapında kadınların eşitlik mücadelesini birleştirecek bir çağrıdır. Kadın işçilerin hakları için vereceğimiz mücadele, sadece ulusal değil, uluslararası bir sorundur. Kadın işçilerin eşit haklar için savaşmaları, dünya çapında bir emekçi kadın dayanışması yaratacaktır.”
Clara Zetkin denilince akla gelen bir diğer konu da, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht ile birlikte emperyalist savaşa karşı verdikleri mücadeledir. Kendi örgütleri dahi savaşa destek verirken, vatan haini ilan edilmek ve tutuklanmak pahasına, “Bu emekçilerin savaşı değil, işçi ve emekçiler emperyalist savaşa karşı sınıf savaşını büyütmeli” diyerek emekçilere ulaşmaya çalıştılar. Clara, emekçi kadınlara şu sözlerle çağrı yapıyordu, “Ancak kadınlar da «Savaşa karşı savaş» şiarını benimser, kararlılıkla savunursa, o zaman halklar için barış güvence altına alınabilir; ve kadınların büyük çoğunluğu bu şiarın ardında saf tuttuğu gün, ona karşı durmak mümkün olmayacaktır.”
8 Mart’ın bugünlere miras bırakılmasında payı olan başta Clara Zetkin olmak üzere geçmiş kuşaktan devrimci kadınların bize bıraktığı miras şunu gösteriyor: Eşitsizliğe, yok sayılmaya, yoksulluğa ve haksız savaşlara karşı emekçi kadınlar olarak işçi sınıfının saflarında mücadelemizi büyütmek; 8 Mart’ın mücadele ruhuyla, kapitalist düzene karşı başkaldırmak, bu sistemin saçtığı zehirden ve yarattığı yıkımdan kurtulabilmek için toplumsal kurtuluş mücadelesinin bir parçası olmak; 8 Mart’ın içini boşaltmak isteyenlere karşı tarihsel mirasımıza sahip çıkmak! 8 Mart emekçi kadınlarla sembolleşmiş işçi sınıfının, bizim sınıfımızın mücadele günüdür!
Yaşasın 8 Mart! Yaşasın Kapitalist Sömürüye Karşı Mücadelemiz!

link: İstanbul Avrupa yakasından emekçi kadınlar , 8 Mart, Emekçi Kadınların Kapitalist Düzene Karşı Başkaldırı Sembolüdür! , 11 Mart 2025, https://marksist.net/node/8468
8 Mart’ın İzinde Kötülüğe Savaş Açalım


Yıllardır olduğu gibi kapitalist egemenler 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Gününün içini boşaltmaya ve bugünü yalnızca çiçek veya hediye alınan bir gün haline getirmeye çalışıyorlar. Oysa sınıf bilincini kuşanan gençler olarak bizler, egemenlerin türlü oyunlarına ve aldatmacalarına kanmayarak mücadele tarihimizi iyi biliyor ve bu mücadeleyi sahipleniyor, yaşatıyoruz. İşçi sınıfının mücadelesinin sembollerinden biri olan 8 Mart’ın anlam ve önemini bir kez daha hatırlayalım.
8 Mart’ın kökleri, tekstil fabrikasında daha iyi koşullar talep eden emekçi kadınların mücadelesine dayanır. 1857 yılında New York’ta bir tekstil fabrikasında çalışan binlerce kadın işçi, daha iyi çalışma koşulları, daha kısa çalışma saatleri ve eşit işe eşit ücret talepleriyle greve çıktılar. Fakat polisin saldırısıyla karşılaşan kadın işçilerden 129’u gece saatlerinde fabrikada çıkan yangından dolayı yaşamını yitirdi. Çünkü fabrika sahibi, greve çıktıkları için kapıları kadın işçilerin üzerine kilitlemişti. 1910 yılındaysa Danimarka’nın Kopenhag şehrinde Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı gerçekleştirildi. Bu konferansta Almanya’nın işçi önderlerinden biri olan Clara Zetkin, 1857 yılında tekstil fabrikasında yaşamlarını yitiren emekçi kadınları anmak için 8 Mart’ın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olmasını önerdi. Bunun üzerine oybirliğiyle 8 Mart işçi sınıfının bir mücadele günü ilan edilirken, bu gün zamanla bir sembol haline geldi. Bugünse patronlar sınıfı bizlere bu mücadele tarihini unutturmaya ve kendi emelleri için algımızı çarpıtmaya çalışıyorlar.
8 Mart, işçi sınıfının bugün sahip olduğu birçok hakkın nasıl zorlu mücadelelerle kazanıldığını simgeler. Kadınıyla erkeğiyle bir bütündür işçi sınıfı. Bu hakları yan yana durarak, zorluklara beraber göğüs gererek kazanmıştır. Kapitalizmin eli kanlı tarihi, o tekstil fabrikasında yaşananlar gibi nice acı dolu gerçeklerle doludur. Bugün de dünyamızda kapitalist sistemin yarattığı yıkımlar, acılar yaşanmaya devam ediyor. Sorunlar çığ olup işçi ve emekçilerin üzerine çöküyor. Baskılar, kadına yönelik taciz ve şiddet, ayrımcılık artarken, emperyalist savaşlardan en çok kadınlar etkileniyor. Tüm bunların yanında sermayenin kirli ideolojisi insanları karanlığa boğuyor, umutsuzluğa sürüklüyor. Fakat yaratılan korku iklimine, kasvetli havaya rağmen haksızlığın karşısında susmayanlar, geçmişten bugüne süregelen mücadelenin bir parçası olmayı seçenlerin sayısı da artıyor.
Bu toprakların ezilenlerden yana kalemi olan Yaşar Kemal, eşi ve yol arkadaşı Tilda’nın ölümü üzerine, onunla yaptığı veda konuşmasında şu sözleri söyler: “Tildacığım,yaşadığımız bu güzel hayat için sana teşekkür ederim. Sevgilim sakın korkma! Biz namuslu bir hayat yaşadık.” Kemal’in dudaklarından dökülen “namuslu bir hayat”, tarafını ezilenlerden, emekçilerden yana seçerek zulmedenlerin karşısında konumlanabilmek demekti. İyiden, güzelden yana olmak, tüm kötülüklere karşı savaş açmak demekti. Kıyım, zulüm, şiddet, yoksulluk, savaş gibi birçok kötülüğüyle dünyayı karanlığa boğan kapitalizm çıkışsızdır. Usta yazarın da dediği gibi kapitalizmi ancak işçi sınıfının haklı ve namuslu mücadelesi durdurabilir. Bu mücadele kadın ve erkek işçilerin omuz omuza yürüyüşüyle büyüyecektir. Selam olsun bu uğurda yaşamlarını yitirenlere, selam olsun dünyanın dört bir yanında bu mücadeleyi büyütenlere!

link: İstanbul’dan bir üniversite öğrencisi, 8 Mart’ın İzinde Kötülüğe Savaş Açalım, 9 Mart 2025, https://marksist.net/node/8466
8 Mart’ın Mücadele Ruhuna Sahip Çıkalım!


Dünya işçi sınıfı ve emekçi kadınlar olarak zor zamanlardan geçiyoruz. Dünyada yayılan emperyalist savaş, buna bağlı olarak yaşanan göç krizi, ekonomik krizin derinleştirdiği yoksulluk, her geçen gün artan baskı ve şiddet, hayatımızı yaşanmaz hale getirip bizleri nefessiz bırakıyor. Yaşadığımız kentler yerle yeksan edilip doğamız talan ediliyor. Sınıf kardeşlerimiz bir bilinmezlikle göç yollarına düşürülüyor. Çığ gibi büyüyen yoksulluk işçilerin, emekçi kadınların, çocuklarımızın geleceğini, hayallerini çalıyor. Bizleri nefessiz bırakıp, çıkışsızlığa sürüklüyor. Tarihsel sistem krizinin yarattığı sorunları okula giden çocuklar, evlerinde emek veren emekçi kadınlar, tezgâh başındaki işçiler olarak hayatımızın her alanında hissediyoruz.
Miadını doldurmuş, tarihin çöp sepetine gönderilmesi gereken kapitalist sistemin yarattığı sorunlar tüm emekçilerin sırtına yüklenirken, kadınlar için bu durum daha da katlanılmaz hale geliyor. Kapitalist erkek egemen zihniyet ve onun saçtığı zehrin tesirine kapılanlar, kimilerimize “sen kadınsın, sus otur, evinle ilgilen, çocuklarına bak” derken kimimizi sokaklarda katlediyorlar. Kapitalistler bizi ucuz işgücü olarak görüp emeğimizi sömürüyorlar. Bizlerden savaşlarda, makine kayışları arasında kurban edilen çocuklar yetiştirmemizi istiyorlar. Ama biz örgütlü kadınlar olarak bizlere biçilen bu rolleri kabul etmiyoruz. Emeğimizi sömüren, çocuklarımızı çürümüş düzene kurban etmemizi bekleyen egemenlere karşı 8 Mart’ın mücadeleci ruhuyla kuşanıyoruz.
8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü yalnızca kadınların kutladığı bir gün değil, kadınıyla erkeğiyle kapitalist sisteme, emperyalist savaşlara, cinsiyet ayrımcılığına, sömürüye karşı verilen mücadelenin simgesidir. Böylesi zor süreçlerden geçerken 8 Mart’ı sahiplenmek, gelecek nesillere aktarmak bizler için daha da büyük bir anlam ifade ediyor. Bu sebeple emekçi kadınlar olarak bizleri sindirip, sesimizi boğmaya çalışan bu düzene artık “defolup gidin yeter!” diyebilmek için işçi sınıfının mücadele saflarında yer almak zorundayız. Çocuklarımızın ölmediği, emeğimizin sömürülmediği bir dünyayı ancak 8 Mart’ı bizlere miras bırakanların mücadeleci ruhuyla inşa edebiliriz.
Yaşasın 8 Mart! Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!

link: İstanbul’dan MT okuru bir kadın işçi, 8 Mart’ın Mücadele Ruhuna Sahip Çıkalım!, 9 Mart 2025, https://marksist.net/node/8465
8 Mart’ın Mücadele Ruhuyla Birliğimizi Büyütelim!


Bizler tekstil, metal, eğitim sektöründe çalışan kadın işçileriz. Sınıf mücadelesiyle tanıştıktan sonra diyebiliriz ki hayata ve tarihe bakışımız kökten değişti. Öncesinde sınıf siyasetiyle ilgilenmeyen, mücadelenin nasıl yürütülmesi gerektiği hakkında fikri olmayan, deyim yerindeyse kendi kabuğunda yaşayan işçilerdik. Bugün ise artık sınıf bilincine sahip, mücadeleci işçileriz. Marksist Tutum’dan okuduğumuz makaleleri tartışıyor, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin nasıl olması gerektiğini, sınıfımızın mücadele tarihini öğreniyoruz.
İlk öğrendiğimiz konulardan biri de 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Gününün anlamıydı. Doğrusunu isterseniz bu konuda o kadar bilgisizdik ki 8 Mart’ı kadınlara çiçek alınan sıradan bir gün zannediyorduk. Ne 8 Mart’ın doğuşuna kaynaklık eden tekstil işçilerinin mücadelesini, ne de bu günü işçi sınıfına armağan eden Clara Zetkin’lerin mücadelesini biliyorduk. Mesela 1917 Ekim Devrimine giden sürecin ilk kıvılcımının 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Gününde çakılması ne kadar anlamlı değil mi? O gün sokaklara çıkan emekçi kadınların grev çağrısı üzerine kadın-erkek tam 90 bin işçi iş bırakarak protesto gösterilerine katılmıştı. Bunları öğrendiğimizde, sınıfımızın ne kadar muazzam bir mücadele tarihi olduğunu gördüğümüzde, geçmişten bugüne gelen bu mücadele zincirini geleceğe aktaran neferlerden biri olmanın gururuyla dolduk.
Ne var ki girdiğimiz sendikal eğitimlerde kadın işçilerin mücadelesinin erkek sınıf kardeşleriyle bir bütün olduğunun, 8 Mart’ın mücadele tarihinin de tam da bu bütünlüğün bir örneğini verdiğinin anlatılmadığını üzülerek görüyoruz. Ne yazık ki kadın işçilere yönelik yapılan eğitimler feminist bir bakış açısıyla veriliyor ve sınıf bilincinden zaten yoksun olan kadın arkadaşlarımız bu eğitimlerden erkek işçi arkadaşlarına neredeyse düşmanlık besleyerek ayrılıyorlar. Emekçi kadınlar olarak çifte ezilmişliğimizin, her alanda uğradığımız şiddetin kaynağının kapitalist sömürü düzeni ve onun erkek egemen zihniyeti olduğunu öğrenemiyorlar. Biz, bulunduğumuz yerlerde kadın arkadaşlarımıza elimizden geldiğince doğruları anlatmaya çalışıyoruz.
Evet, emekçi kadınlar olarak çok fazla sorunumuz var, değiştirmemiz gereken çok şey var. Ama sorunlarımızın kaynağını ve asıl düşmanımızı görmezsek doğru bir mücadele yürütemeyiz. Sorunlarımızın kaynağı kapitalist sömürü düzenidir ve bu düzen yıkılmadıkça ne kadının, ne çocuğun, ne doğanın kurtuluşu olabilir. Kapitalizme karşı mücadele ise kadınıyla erkeğiyle işçi sınıfının mücadelesi olmak zorundadır. Bu bilinçle tüm emekçi kadınların 8 Mart’ını kutluyor, kadın-erkek tüm işçi kardeşlerimizi 8 Mart’ın mücadele ruhuyla birlik olmaya çağırıyoruz.

link: İstanbul/Sancaktepe’den MT okuru kadın işçiler, 8 Mart’ın Mücadele Ruhuyla Birliğimizi Büyütelim!, 8 Mart 2025, https://marksist.net/node/8462
Kenetlensin Ellerimiz, Mücadeleyi Büyütelim!


8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günümüz kutlu olsun! Örgütlü mücadeleyle tanışmadan önce bizler de 8 Mart’ı Dünya Kadınlar Günü olarak biliyorduk. Annelerimize hediye aldığımız, yaşımız ilerledikçe kendimiz için de bir hediye, bir gül beklediğimiz bir gündü 8 Mart. Ancak mücadeleyle tanışınca 8 Mart’ın gerçek anlamını ve mücadele ruhunu öğrendik. Birlik ve dayanışma demektir 8 Mart. Geçmişten bugüne daha güzel bir dünyayı kurma mücadelesinin günüdür, kadınıyla erkeğiyle işçi sınıfının günüdür.
Egemenler 8 Mart’ın gerçek anlamını gizlemek, emekçi kadınların sınıfımızın mücadelesinde bir araya gelmesini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Her türlü yalan ve çarpıtmayı, baskı ve zoru kullanıyorlar. Biz genç sosyalist kadın işçiler olarak emekçi kadınların mücadele tarihini merakla araştırıyoruz, okuyoruz, öğreniyoruz. Eşitlik ve özgürlük mücadelesinde sayısız emekçi kadın fedakârlıkla ter akıttı. 8 Mart’ın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak anılması ve kutlanması için öncülük eden Clara Zetkin’in yaşamı baştan sona zorluklarla doluydu. Ancak o da tüm mücadeleci kadınlar gibi zorluklar karşısında yılmadı. Emekçi kadınların özgürleşmesi, dünyanın kapitalizmin boyunduruğundan kurtulması için var gücüyle çalıştı. O ve onun gibi mücadeleci kadınlar bize 8 Mart’ı miras bıraktı.
Bugün kapitalist çürümenin sonuçlarını hayatımızın her alanında yaşıyoruz. En gelişmiş kapitalist ülkelerde bile kadın ikinci sınıf insan olarak, ucuz işgücü olarak görülüyor. Ataerkil zihniyet hayatlarımızı zorlaştırıyor, bizlere bir rol dayatılıyor. Kadına şiddet, taciz ve tecavüz sürüyor, suçlular serbest dolaşıyor. Artık insanlığa iyi olan hiçbir şey vaat edemeyen kapitalizm çürüdükçe insanlığı da çürütüyor. Bu düzen yıkılmalıdır. Emekçi kadınlar sosyalizm mücadelemizin ön saflarında yer almalıdır. Bugüne kadar hep elimize çiçeklerin ne kadar çok yakıştığı söylendi bizlere. Evet yakışıyor, ama birbirimize kenetlenen ellerle, sıkılı yumruklarımızla mücadeleyi büyütmek daha çok yakışıyor!

link: Ankara’dan MT okuru genç kadınlar, Kenetlensin Ellerimiz, Mücadeleyi Büyütelim! , 6 Mart 2025, https://marksist.net/node/8460
Kadınların Muradı!


Her sene olduğu gibi bu sene de 8 Mart yaklaşırken egemenler kadınlara ne kadar değer verdiklerini anlatma yarışına girdi. Kadınları her bakımdan cendere altında tutmak isteyen faşist rejim bu yarışta adeta ipi göğüsledi. Mesela Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Türkiye’de kadınların işgücüne katılma oranının yüzde 36’ya yükselmesiyle övündü. İşgücüne katılan kadınların hangi oranda istihdama katıldığını yani çalışabildiğini açıklamadı. Kadınların işgücüne katılımımın artması karşısında düşük ücret, sendikasız ve güvencesiz çalışma, doğum ve emzirme izinlerinin kısalığı, kreş hakkının ortadan kaldırılmış olması, taciz, mobbing, şiddet gibi sorunları çözmek üzere düzenlemeler yapıp yapmadıklarından bahsetmedi.
Elbette Türkiye’de siyasi iktidar ve patronların büyük bir bölümü kadınların çalışmasını arzuluyor fakat ucuzdan da ucuz işçi olarak! Çalışsalar bile kadınlar aile içi rol ve görevlerini sürdürsün, çocuk bakımının ve ev işlerinin tüm yükünü üstlensin, aile yapısı korunsun istiyorlar. Böylece kadınların sırtına bindirilen yük kat kat artıyor. Bakan Göktaş, kadınların yaşadığı sorunları çözmek yerine katıldığı toplantılarda kadınlara İstanbul seçimlerinde Murat Kurum’a oy verme çağrısında bulunuyor. “İstanbul’u Büyüten Kadınlar” gibi süslü başlıklarla yapılan programlarda “31 Mart akşamı inşallah İstanbul yeniden gerçek belediyecilik ile buluşacak, Muradına erecek” diyor. Kadınlar olarak hem işsizlikle boğuşacağız, hem çalışırsak düşük ücrete çalışacağız, hem aile ve çocuk bakımını üstleneceğiz, hem de halkın sırtından 22 yıldır inmeyen Kurum gibi siyasetçilere oy vereceğiz. Ama tam da bu şekilde “muradımıza” ereceğiz! Sözde, Murat Kurum seçildiği takdirde İstanbul için “7/24 Nöbetçi Kreşler” açacakmış. Oysa siyasi iktidar zaten kendi ellerinde değil mi? İstedikleri zaman her mahalleye kreş açabilir ve kadın işçilerin taleplerini karşılayabilirlerdi. Kadınların ucuz ve kaliteli kreşlere kavuşması için İstanbul seçimlerini Murat Kurum’un kazanması mı gerekiyor?
Egemen sınıfların kadınları ve siyasetçilerin muradı ile işçi sınıfının kadınlarının muradı arasında asla kapanmayacak uçsuz bucaksız bir fark var. Onlar yıllardır yaptıkları gibi kadınları ucuz işgücü olarak görmek istiyorlar. Haklarımızı elimizden alıyor, siyasi baskıları arttırıyor, sendikalarda örgütlenmemizi engelleyecek yasalarla patronları koruyorlar. Kadınları kendilerine biçilen toplumsal role uygun olarak pasifleştirmeye çalışıyorlar, çok çocuk doğurmalarını, bu çocukları muhafazakâr, kindar yetiştirmelerini istiyorlar. Kendi iktidarları, çıkarları, rantları için emekçileri hiçe sayanlar, emekçi kadınları şiddet ve ikinci sınıf insan damgasıyla yaşamaya zorlayanlar yine emekçilerden, emekçi kadınlardan destek istiyorlar. Emekçi kadınları sömürücü siyasetçilerin ufak vaatlerine kanacak oy deposu olarak görüyorlar.
8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü kadınların aşağılanmaya, yok sayılmaya “artık yeter” dediği bir gündür. Hiçbir ayrım yapmadan dünyanın tüm emekçi kadınlarının ve işçilerinin birleşmesinin sembolüdür. Enternasyonalist bir ruhla mücadeleye atılan kadınların kendi saflarında mücadeleye atılmasının, o mücadelede yükselttikleri taleplerin sembolüdür. Bu açıdan bugün bizlerin ihtiyaç duyduğu birliğin ifadesidir. 8 Mart ruhuyla kuşanıp birlikte kavgaya atıldığımızda cümlemizin muradı olan dünyada cennet kurulacak, insanlar gerçek özgürlük ve mutluluğu tadacaktır.

link: Kocaeli’den bir işçi, Kadınların Muradı!, 8 Mart 2024, https://marksist.net/node/8210
Sınıfımızın Şanlı Mücadele Günü 8 Mart’ımız Kutlu Olsun!


Mücadele tarihimizin asla solmayacak yapraklarından biridir 8 Mart. Ve bizler bu yıl da 8 Mart’ı zorlu bir dönemden geçerken karşılıyoruz. Emperyalist haydutlar dünyamızı ateş topuna çevirmiş durumda. Başta Ortadoğu olmak üzere üçüncü emperyalist paylaşım savaşının alevleri her yanı yakıyor. Emekçiler tarifi zor bir zulüm cenderesinde ölüm kalım mücadelesi veriyor. Bütünüyle gericileşmiş kapitalizm tarihte eşi benzeri görülmemiş bir eşitsizliğe yol açıyor. Milyarlar yokluk içinde kıvranırken birkaç asalak yaratılan tüm zenginliğe el koyuyor. Ekonomik krizin yıkıcı sonuçlarına dünya ölçeğinde yükselen otoriterleşme dalgası eşlik ediyor. Çeşitli doz ve biçimlerle faşizm yeniden hortlayarak emekçileri büyük felâketlere sürüklemenin sinsi planlarını yapıyor. Kısacası kapitalizmin egemen olduğu tüm dünyada eşitsizlik, sefalet, baskı ve zorbalık hüküm sürüyor.
Egemenlerin yarattığı bu karanlığa teslim olmayanların mücadelesi ise her türlü zorluğu aşarak sürüyor. Dünyanın her yerinde meydanlar işçi sınıfının savaşa, sömürüye, hak gasplarına, cinsiyet ve ırk ayrımcılığına karşı verdiği coşkulu mücadelelerle doluyor. İşçi ve emekçiler hep bir ağızdan “başka bir dünya mümkün” diyerek alanlara çıkıyor. İşte böylesi bir dönemde 8 Mart’ın tarihsel anlamına ve misyonuna uygun bir ruhla karşılanması son derece önemli. Bu şanlı mücadele gününden alınan ilhamla sınıf temelli devrimci mücadelenin büyütülmesi de bir o kadar hayati öneme sahip.
Bizler işçi sınıfının saflarında devrimci mücadele yürüten gençler olarak, 8 Mart’ı tarihsel özüne uygun bir biçimde karşıladığımız için büyük bir onur ve kıvanç duyuyoruz. 8 Mart başta olmak üzere, sınıfımızın mücadele tarihini devrimci Marksizmin ruhuyla bizlere aktaran, günün yakıcı ve çetrefilli sorunlarını aynı ruhla aydınlatıp yolu gösteren Marksist Tutum’a bu vesileyle teşekkür etmeyi bir borç biliyoruz. Mücadele tarihimizden öğrendiğimiz üzere 8 Mart, burjuvazinin bir lütfu değildir. Burjuvaziye karşı savaşta işçi sınıfının bağrında doğmuş, çetin kavgalarla varlığını sürdürmüş, Ekim Devrimiyle taçlanmış ve sınıfsız bir dünya özleminin ifadesi olmuş şanlı bir mücadele günüdür. Burjuvazi ne yaparsa yapsın, bu gerçeğin yüreklerimizde yarattığı umudu ve coşkuyu solduramayacaktır.
8 Mart, burjuvazi her yanda savaş çığırtkanlığına soyunmuşken korkusuzca “Emperyalist Savaşlara Hayır” diyebilme cesaretini kuşanmaktır. Kapitalizmin yarattığı her türlü eşitsizliğe, köleliğe, düşmanlığa karşı çıkmak; insanın kul köle olmadığı, sömürünün ve zorbalığın yeryüzünden silindiği özgürlükler dünyası için mücadele etmektir. 8 Mart, gezegenimizi yok oluşa sürükleyen ve her yanını irin sarmış bunak kapitalizmin karşısında, insanlığa yepyeni bir dünya muştulayan dünya devrimi ve sosyalizm için mücadeledir. 8 Mart’ın ruhuyla sosyalizm için yürüyen kavga neferlerine selam olsun! Dirençle, azimle, sabırla zorluklara göğüs gerip umudu büyütenlere selam olsun!
Yaşasın 8 Mart, Yaşasın Sosyalizm!

link: Ankara’dan MT okuru gençler, Sınıfımızın Şanlı Mücadele Günü 8 Mart’ımız Kutlu Olsun!, 8 Mart 2024, https://marksist.net/node/8209
Kapitalist Zorbalığa Karşı Birliğimizi Güçlendirelim


Dalların tomurcuklanmaya, güneşin sıcacık yüzünü göstermeye başladığı bu günler bahar gelişini muştularken, biz emekçi kadınların ve tüm sınıf kardeşlerimizin içini bir başka heyecan kaplar. İşçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir simge haline gelen 8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Gününe, yaşadığımız sorunlara ilişkin taleplerimizi ortaya koymak, gücümüzü, öfkemizi, heyecanımızı göstermek, burjuvaziden hesap sormak için mücadeleci işçiler olarak hep birlikte hazırlanırız.
8 Mart, mücadeleci işçi kadınların bizlere armağanıdır. ABD’de hakları için mücadele eden kadın işçilerin her yıl düzenlemeye başladıkları eylemlerden ilhamını almıştır. 1910 yılında Danimarka’da toplanan Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansında Alman işçi sınıfının önderlerinden Clara Zetkin’in, 1857’deki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına, 8 Mart’ın Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanması önerisini getirmesiyle oybirliğiyle kabul edilmiştir. Ve bu tarihten itibaren 8 Mart, mücadeleci kadın ve erkek işçilerin kapitalizmin yarattığı devasa sorunlarına karşı verdikleri mücadelenin simgesi olan günlerinden biri olmuştur. Ekim Devriminin fitilini ateşleyen 8 Mart gösterilerinin ardından da emekçi kadınların kavgasına bir daha çıkmamak üzere eklenmiş bir mücadele günü haline gelmiştir.
Dünyada yüz milyonlarca emekçi kadın, erkek sınıf kardeşleriyle birlikte açlıkla, yoksullukla, savaşlarla, afetlerle felâketten felâkete sürükleniyor. Kapitalizm yaşadığı tarihsel krizin tüm sıkıntılarını emekçilerin üzerine yüklerken, kadın emekçiler bundan payını fazlasıyla alıyor. Kimilerinin başlarına bombalar yağarken, kimileri evlerine yiyecek ekmek götüremiyor. Kimisi kalacak bir ev bulamazken, kimisi sokak ortasında katlediliyor. Kapitalizm emekçi kadınların hayatını cehenneme çeviriyor. Türkiye’de de emekçi kadınlar bu 8 Mart’ı, tarihi bir yoksullaşma, başta 6 Şubat depremleri olmak üzere kapitalizmin felâkete dönüştürdüğü afetlerin yarattığı yıkım, elde edilmiş kazanımlarına yapılan saldırıların artması koşullarında karşılıyor.
Yani, kadın emekçilerin mücadele konusu haline getirdiği pek çok sorunun ortaya konduğu önemli bir gün olan 8 Mart bu yıl da yüklü bir gündeme sahip. Bu sorunları ortadan kaldırmanın tek yolunun kapitalizmi ortadan kaldırmaktan geçtiğini bilen sınıf bilinçli emekçi kadınlar olarak bunun ancak güçlü örgütlenmelerle başarılabileceğinin farkındayız. Kapitalizm emekçilerin yaşadığı sorunları her geçen gün daha da büyütüyor. Ama bu sorunlar büyürken bunun karşısında dünyadaki sınıf mücadelesi de büyüyor. Dünyanın pek çok bölgesinde işsizliğe, yoksulluğa, savaşlara karşı emekçi kadınlar ve erkekler alanlara iniyor, grevler yapıyor, barışı, kardeşliği ve eşitliği haykırıyor. Alınacak daha çok yol var biliyoruz. Ama birliğimizi güçlendirip mücadele edersek bu zorlu yolda bizimle yürüyecek milyonların olduğunu da görüyoruz. 8 Mart gibi mücadele tarihimizin bize armağan ettiği sembol günlerde bu bilinçle sesimizi daha fazla sayıda emekçi kardeşimize ulaştırmaya çalışmalı ve güçlü biçimde haykırmalıyız: Kapitalist zorbalık karşısında birlikteysek güçlüyüz, birlikteysek umutlu!

link: Mersin’den MT okuru bir kadın işçi, Kapitalist Zorbalığa Karşı Birliğimizi Güçlendirelim, 6 Mart 2024, https://marksist.net/node/8207
8 Mart Ruhuyla Boyun Eğmiyoruz, Mücadele Ediyoruz


8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Gününü, tüm dünyada işçiler, emekçiler ve kadınlar olarak, zorlu koşullarda karşılıyoruz. Giderek yayılan emperyalist paylaşım savaşı, kentlerimizi, geleceğimizi yakıp yıkıyor. Savaşların ve ekonomik krizlerin derinleştirdiği yoksulluk ve zorlu koşullar, biz kadınların, işçilerin ve çocuklarımızın geleceğini çalıyor, ellerinden alıyor. Kapitalist açgözlülükle talan ediliyor yaşam alanlarımız, doğamız. Yerinden yurdundan edilen emekçiler gittikleri ülkelerde hor görülüyor, aşağılanıyor. Göçmen kadınlar, çocuklar, ucuz işgücü olarak sermayeye peşkeş çekiliyor. Tarihsel sistem krizinin içinde debelenen kapitalizm, tüm dünyada otoriterleşme ve faşizm eğilimini güçlendirerek baskı ve şiddeti artırıyor. Bütün bunlardan en büyük zararı işçi, emekçi kadınlar görüyor. Hayat pahalılığı, yoksulluk, baskı, şiddet her geçen gün artarak hayatımızı yaşanılmaz kılıyor. Kapitalist sistemin acı yüzünü, evde, sokakta, işyerlerimizde iliklerimize kadar hissediyoruz.
Yaşadığımız topraklarda, Erdoğan önderliğindeki faşist iktidar, gerici, cinsiyet ayrımcı, kutuplaştırıcı politikalarıyla kadın düşmanlığına devam ediyor. Bizden “kutsal annelik” görevini yerine getirmemizi, kapitalist sistemin çarklarına feda edeceğimiz çocuklar yetiştirmemizi bekliyor, kadınları eve hapsetmek, sosyal yaşamdan uzaklaştırmak istiyor. Aynı zamanda sermayenin has temsilcisi olan rejim, düşük ücretlerle kölelik koşullarında gece gündüz uzun saatler boyunca çocuklarımızın yüzüne hasret çalışalım, iliklerimize kadar sömürülelim ama sesimizi çıkarmayalım istiyor. Kâr hırsıyla gözleri dönmüş sermaye sahipleri gibi iktidar sahipleri de, ucuz işgücü bakımından işçi sınıfının kadınlarını kâr makinesi olarak görüyorlar.
İşçi sınıfının kadınları olarak bizler hayatın yarısıyız. Egemenlerin bize biçtiği rol gibi, ne bir kuluçka makinesiyiz ne de kâr makinesi. Biz emekçi kadınlar toprağın tohuma can verdiği gibi can veririz yaşama. Doğurup büyütürüz, hayat veririz çocuklarımıza. Verdiğimiz bu hayatlar, bir avuç azınlığın, egemenlerin çıkarları için sürdürülen savaşlarda çocuklarımız kurban olsun diye değildir. Asalak sınıfın fabrikalarında sömürü çarklarında genç bedenleri kurban olsun diye değildir büyüttüğümüz fidanlarımız. Çocuklarımızın karnı doysun, yüzü gülsün diye üretiriz. Biz işçi sınıfının kadınlarıyız. Yaşamlarımız üretmekle, çalışmakla, hayatla mücadele etmekle geçer. Karnı her zaman tok olan, çocukları zenginlik içinde şımartılan, iş cinayetlerine kurban gitmeyen, çocuklarını savaşta kaybetmeyen, depremde evleri başına yıkılmayan, siyasette, sosyal yaşamda ihtişamlarıyla boy gösteren egemen sınıfın kadınlarıyla aynı cinsiyeti taşımakta başka ortak bir yanımız yoktur. 8 Mart, biz işçi sınıfının kadınlarının günüdür. Bize bırakılan bu mirasa sahip çıkmak, 8 Mart’ın mücadele ruhunu kuşanıp, mücadeleyi büyütmek boynumuzun borcudur.
8 Mart Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü, kapitalizme, savaşlara, sömürüye, yoksulluğa boyun eğmek yerine, kadınıyla erkeğiyle kapitalist sınıfa karşı yürütülen mücadelenin içinden doğdu. Kapitalizme karşı mücadelenin simgeleştiği günlerden biridir 8 Mart, sınıfsal bir gündür. 8 Mart’ın mücadele ruhuna sahip çıkmaya içinden geçtiğimiz zorlu koşullarda çok daha fazla ihtiyacımız var. Emekçi kadınlar olarak bizler, faşist rejime ve kapitalizme kaşı mücadelenin ön saflarında yerimizi almak zorundayız. Emekçi kadınların kurtuluşu ve özgürlüğü, bizleri çifte ezilmişliğe mahkûm eden, aşağılayan, yok sayan, sesimizi kısan, çocuklarımızı katleden bu sistemin yıkılmasından geçmektedir. İçinden geçtiğimiz dönem, birçok açıdan olumsuzluklarla dolu görünse de, biz mücadeleci kadın işçiler olarak bu kara günlere teslim olmuyoruz. 8 Mart mücadele gününü bizlere miras bırakan geçmiş işçi kuşaklarının evlatlarıyız. İçimizde taşıdığımız 8 Mart’ın mücadele ruhuyla, dokunduğumuz her alana kavgayı taşıyoruz. Emperyalist savaşlara, tepemize çöreklenen baskıcı, zorba faşist rejime karşı 8 Mart ruhuyla kavgayı büyütüyoruz.

link: İstanbul/Sancaktepe’den bir kadın işçi, 8 Mart Ruhuyla Boyun Eğmiyoruz, Mücadele Ediyoruz, 4 Mart 2024, https://marksist.net/node/8205
Kurtuluşumuz Mücadelede!
İşçi sınıfının kadınlarıyız. Yüz milyonlarcayız. Sadece kendi yaşamımızı üretmekle kalmayıp, erkeklerin yaşamını da üretenleriz. Yeni nesilleri doğuran, büyütenleriz. Çocuklarımız gibi yaşlılarımız, hastalarımız da bizim elimize bakar. Fakat görülmez emeğimiz. Fabrikalarda, tarlalarda, bürolarda, okullarda, hastanelerde, yani hayatın her alanında çalışır, üretir, üretiriz. Emek gücümüzü satarız patronlara, ama erkeklerden daha ucuza gider hep pazarda. İşçi olmak zordur, ama kadın işçi olmak daha zor. Kapitalist sömürü sisteminin bindirdiği yüke ek, bir de erkek egemenliğin bindirdiği yükü sırtlamak zorunda bırakılırız. Çifte ezilmişliği buradan gelir bizim sınıfımızın kadınlarının. Patron işte köle olarak görür bizi, erkek evde. O erkek babamızdır, kardeşimizdir, eşimizdir. İşçidir, emekçidir bizim gibi. Ama bizim üstümüzde bir nevi patron gibi görür kendini. Öyle büyütülmüş, öyle yetiştirilmiştir.
Binlerce yılın yüküdür bu. Ama işçi sınıfının kadınları için mesele erkek egemenlikle bitmiyor, ondan çok daha ağır ve temel bir sorunla yüz yüzeyiz: Kapitalist sömürü. İş ona geldi mi, düşman sınıfın kadınları da bizi erkekleri gibi acımasızca sömürüyor. Binlerce yılın yüküne bir de yüzlerce yılın bu yükü biniyor. Ve her iki yük de ancak bilinçlenerek, mücadele ederek hafifletilebiliyor. Kolay olmuyor elbet bu, çoğu durumda bedeli de ağır. İşten atılmak da var en hafifinden, en yakınımız olarak gördüğümüz erkekler tarafından şiddete uğramak, hatta katledilmek de. Fakat değişim de kazanım da mücadele ederek oluyor ancak. 8 Mart bizler için işte bu mücadeleyi simgeliyor; sömürüye, ezilmişliğe, baskıya, ayrımcılığa karşı mücadeleyi. Bu mücadele, kapitalizmi yıkıp sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurana dek devam edecek. Ve bizler bu şanlı kavgada gururla en ön safta olacağız.

link: İstanbul’dan MT okuru bir grup kadın işçi, Kurtuluşumuz Mücadelede! , 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7281
8 Mart Ruhuyla Mücadeleye!
8 Mart, burjuvazinin içini boşaltma çabalarına rağmen hâlâ tüm canlılığı ve görkemiyle dünya işçi sınıfının mücadelesinin sembollerinden biridir. 8 Mart, kadınlar mücadelenin içinde yer aldığında işçi sınıfının ne kadar güçlü olduğunun kanıtıdır adeta. İşte bu nedenle 8 Mart’ın devrimci özünden burjuvazi hep korktu ve korkmaya da devam ediyor. Tam da bu nedenle uzun yıllar boyunca yok saydı, görmezden geldi, unutturmaya çalıştı. Ancak ne yaparsa yapsın başarılı olamadı. Reklamlar, indirimler, vitrinler, hediyeler gerçekleri örtmeye yetmiyor. 8 Martlarda çeşitli ülkelerde “genel grev” diyerek meydanlara dökülen milyonlarca emekçi kadın, 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” değil, “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” olduğunu dosta düşmana gösteriyor. Bizler sınıf bilinçli kadın işçiler olarak 8 Mart’ın tarihsel köklerine ve mirasına sahip çıkıyor, o köklerden süzülen deneyimlerden, derslerden besleniyoruz. Biliyoruz ki sınıf mücadelesinin yükseldiği dönemler gelecek. Yüreği toplumun tüm ezilenleriyle birlikte atan emekçi kadınlar bu dalganın bir parçası olarak geleceğe yürüyecek.
Ayak seslerini duyuyoruz! Tüm dünyada giderek büyüyen eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı kadınlar meydanlarda en ön saflarda yerlerini alıyorlar. Erkek sınıf kardeşleriyle birlikte omuz omuza kimi zaman diktatörleri alaşağı ediyorlar, kimi zaman polis kurşunuyla katledilen siyah bir emekçiye sahip çıkarak “nefes alamıyorum” diyerek tepkilerini gösteriyorlar. Kimi zaman da anti-demokratik, gerici uygulamaların, yasaların hayata geçirilmesine karşı greve çıkıyor, alanlarda bu uygulamalara “hayır” diyorlar. 8 Mart’ın sınıfsal özüne sahip çıkarak bugün verilen bu mücadeleleri, geçmişten koparmadan yarının kuşaklarına taşımak boynumuzun borcudur.

link: Gebze’den MT okuru bir grup kadın işçi , 8 Mart Ruhuyla Mücadeleye!, 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7280
Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz!
Gün gelecek bu düzen yıkılacak elbet. Kapitalizm, yarattığı bütün pislikleri ve zulümleriyle tarihin karanlık dehlizlerinde, zerresinden eser kalmayıncaya kadar gömülü kalacak. Kapitalist üretim ilişkilerinin hem sınıfsal hem cinsel baskısına ve kötürümleştirme çabasına rağmen emekçi kadınlar toplumun değişmesinde tıpkı Fransız Devriminde, Paris Komününde, Büyük Ekim Devriminde ve başka birçok devrim ve başkaldırıda olduğu gibi yine ve kesinlikle en ön saflarda olacaklar. Grev, direniş ya da devrim, emekçi kadınların yerini almadığı hiçbir kavga gerçek bir zaferle sonuçlanamaz ve kalıcı olamaz. Binlerce kez tekrarlansa yeridir: Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulamaz! Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.

link: Mersin’den MT okuru bir erkek işçi, Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz!, 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7279
İşçi Sınıfının Mücadelesi Emekçi Kadınlarla Büyüyecek!
Bizler işçi sınıfının kadınlarıyız ve özlemimiz verdiğimiz bu onurlu mücadelenin sonunda sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın kurulmasıdır. Biliyoruz ki tüm sömürücü sınıflı toplumlar boyunca kadınlar, ayrımcılığa, baskıya, ikinci sınıf insan muamelesi görmeye maruz bırakıldılar. Bugün çürüyen ve giderek hem dünyayı hem de tüm insanlığı yok oluşa sürükleyen köhnemiş olan kapitalist düzende de kadınların payına eşitsizlik düşüyor. Ama söz konusu işçi sınıfının kadınları olduğunda bu eşitsizliğin boyutu uçurum misali giderek büyüyor.
Bugün kapitalizm altında işçi kadına tanınan tek özgürlük erkek işçilerle birlikte sömürülme özgürlüğüdür. İşte bu nedenle derdi egemen sınıfın erkekleriyle mülkiyeti ve egemenliği aynı oranda paylaşmak olan burjuva kadınlarla işçi sınıfının kadınları daha en başından çok farklı noktalardadır. Sırf kadın olduğu için patron bir kadınla işçi olan bir kadın aynı olabilir mi? Aynı sorunları yaşayıp, aynı şeyler için mücadele edebilir mi? Kuşkusuz bu sorunun yanıtı koca bir hayırdır. Bizler işçi sınıfının emekçi kadınlarıyız. Kapitalizm altında emekçi kadının payına çifte ezilmişlik ve çifte sömürü düşüyor. Ayrıca kadın emeği bir yandan da ucuz işgücü olarak görülüyor. Kriz dönemlerinde ilk kapının önüne konulan kadın işçiler oluyor, fatura ilk kadın işçilere kesiliyor. Emekçi kadınlar olarak kurtuluşumuzun tek yolu kadınıyla, erkeğiyle birlikte mücadele etmemizden geçiyor. Çünkü kadın sorunu toplumsal bir meseledir, bireysel tek tek kadınlara, kişilere indirgenemez. Biz emekçi kadınları özgürleştirecek yegâne güç işçi sınıfının mücadelesi içerisinde yer almak ve onu yükseltmektir. 8 Mart bizlere, bugünün işçilerine bu konuda rehberlik ediyor. 8 Mart’tan aldığımız güçle yarınlara yürüyoruz. Biliyoruz ki işçi sınıfının mücadelesi emekçi kadınlarla büyüyecektir.
Yaşasın 8 Mart!

link: Gebze’den bir kadın işçi , İşçi Sınıfının Mücadelesi Emekçi Kadınlarla Büyüyecek!, 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7278
Bugün Bizsiz Olamaz, Yarın da
Dünüz, bugünüz, yarınız. Hiç bitmeyecek tarihiz. Fırtınalarda bizim sesimiz var. Sevinçlerde ve ağıtlarda bizim sesimiz. Bugün bizsiz olamaz, yarın da. Biz emekçi kadınlar geleceği doğuranlarız. Amerika’da Lucy Parsons, Almanya’da Adelheid Popp, Paris’te Kadın Komünarlardan Louise Michel’iz. Rus Devriminde Krupskaya, Avrupa’da göğü fethe çıkanlardan asla boyun eğmeyen Kızıl Kanatlı Rosa’yız. Yaşadığımız bu topraklarda karanlıkları yırtıp yarına ulaşacak Elif Çağlılarız. Şişli Meydanında Üç Kızız. Grevlerde, direnişlerde halaya durur tilili çekeriz rengârenk gülüşlerimizle. Kaldırırız sımsıkı yumruklarımızı havaya ve haykırırız sınıfsız, sömürüsüz, özgürlük dolu bir dünya özlemini.

link: okurlarımızdan, Bugün Bizsiz Olamaz, Yarın da, 8 Mart 2021, https://marksist.net/node/7285