Suruç’ta 33 canımızı aramızdan alan bombalı katliamdan 70 gün sonra aynı tarzda bir katliam bu kez Ankara’da gerçekleştirildi. Henüz sayılar tam olarak belli olmamakla beraber ölenlerin sayısının 100’e yakın, yaralananların sayısının da 200’den fazla olduğu görülüyor. Bu kez katliamın hedefi, Ankara’da DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla düzenlenen, ana sloganı “Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi!” olan Emek, Barış ve Demokrasi mitingiydi.
Miting alanına yürümek üzere tren garının olduğu bölgede toplanmakta ve kortej düzeni almakta olan kitlenin bulunduğu yerde kısa aralıklarla patlamalar gerçekleşti. Patlama mahalli kan gölüne dönmüşken ve tam bir can pazarı yaşanırken, polis aynı Diyarbakır mitinginde ve Suruç’ta patlatılan bombalardan sonra olduğu gibi, bu sefer de kitlenin üzerine gaz sıkarak saldırmaktan ve ambulansların girişini engellemekten geri durmadı. Hiçbirimizi şaşırtmayan bu davranış, tepesinde kim olursa olsun genleri katliamla karılmış TC devletinin tipik davranışıdır.
Bu bombalı saldırının aynen Diyarbakır’daki ve Suruç’taki gibi genel bir sindirme ve yıldırma amacı taşıdığı çok açıktır. Savaşçı politikaları her şeye rağmen sürdürme gayretindeki egemenler, kitlelerdeki barış özleminin güç kazanmasını önlemeye, barış çağrılarını boğmaya, zaten medya sansürüne uğrayan HDP’nin hiçbir kitlesel seçim çalışması yapamayacak duruma getirilerek 1 Kasım seçimlerinde baraj altında kalmasına çalışıyorlar. Ankara gibi Türkiye’nin batısındaki başlıca metropollerinden birindeki kitlesel mitingin hedef alınması, konusu ne olursa olsun bundan sonraki her türlü kitle eylemine dönük bir gözdağıdır aynı zamanda.
Ankara katliamında özel olarak dikkat çekici olan bir nokta, Kürt halkına ülkenin batısındaki sosyalist, ilerici kesimlerin, işçi örgütlerinin vb. verdiği desteğin bu saldırıda da hedef alınmasıdır. Suruç’ta Kobané’ye destek vermek üzere toplanan sosyalist gençler doğrudan hedef alınmıştı. Şimdi de ilerici işçi ve meslek örgütlerinin barış isteğini ön plana çıkaran mitingi hedef alınmıştır. Bu, Kürt halkının haklı mücadelesine yönelik ülkenin batısında bir sempati oluşmasını engellemeye dönük girişimlerin bir başka kanlı halkasıdır.
Saldırının PKK’nin tam da seçimler öncesi ateşkes ilan ettiği gün yapılması da çok şey anlatıyor. AKP ve Erdoğan yönetimindeki devlet güçlerinin bir barış propagandasına tahammülleri olmadığı çok açık biçimde görülüyor. Böylece kimin barıştan yana olduğu, kimin barışın karşısında olduğu açıkça ortaya çıkıyor.
Devlet ricalinin ilk açıklamaları bu katliamın sorumlularının nerede aranması gerektiğine dair ipuçlarını net biçimde ele veriyor. Eski çevre bakanı Veysel Eroğlu, saldırının HDP’nin barajı aşması için yapılan bir terör saldırısı olduğunu ve bunun daha önce Diyarbakır’da da yapıldığını söyleyerek dikkatleri tam aksi yöne çekmeye çalışmaktadır. Onunla aynı fikri AKP bülteni Yeni Şafak gazetesi yazarlarından birisi de hemen dillendirmekten geri durmadı. Elbette bunlar egemenler cephesinin en fütursuz olanları. Daha yaygın tutum, genel olarak dikkati dağıtmak, genel terör kınamaları, altından katilin dişlerinin göründüğü sahte üzüntü beyanları şeklinde beliriyor. Sanki bu ülke “bin operasyonun” yapıldığı, 17 bin faili meçhul cinayetin işlendiği, geçmişten bu yana on binlerce devrimcinin, ilericinin, demokratın, devletin açık ve gizli örgütleri eliyle katledildiği ülke değil! Şu nokta net olmalıdır: Gerçek faillerin üzerine gitmeyen her türlü yaklaşım, şayet suç ortaklığı değilse, en azından ikiyüzlücedir. İşçi sınıfı bunları teşhis etmekte hiçbir tereddüt göstermemelidir.
Sadece devletin tutumu, devlet ricalinin açıklamaları değil ana akım burjuva medyanın tutumu da faillerin nerede aranması gerektiğini bize söylüyor. Şimdiden ana akım burjuva medyada yalan ve çarpıtmanın binbir türü cirit atmaya başlamış durumda. Her şeyin alenen ortada olduğu bu kadar büyük bir katliamın ardından bile vicdanları tümüyle kararmış satılık medya figürleri utanmazca yorumlar yapıyorlar. Eğer bu saldırı AKP mitingine yapılmış olsaydı, şimdi bu utanmazlar tüm dünyanın AKP’yi devirmek için harekete geçtiğini, darbe yapılmak istendiğini, bu amaçla “terörün” devreye sokulduğunu ama yılmayacaklarını söylemekten geri durmayacaklardı.
Haber kanalı sıfatıyla kendilerini pazarlayan “saygın” kanallar, hükümet ve devlet güçleri ile ilgili en küçük gelişmeler olduğunda dahi olağan yayın akışlarını kesip canlı yayına geçerken, neredeyse bir saat boyunca hiç istiflerini bozmayıp olağan haftasonu programlarını sürdürebildiler. CNN Türk sürekli olarak saldırının bir “terör saldırısı” olduğu manşetleri ve altyazılarıyla bezeli bir yayına geçti. CNN Türk’ün ana akım medyadaki bu kepaze yayın doğrultusunun belki de en hafif versiyonunu temsil ettiğini düşünecek olursak varın gerisini düşünün.
Daha öncekilerin olduğu gibi bu katliamın faillerinin kim olduğunu da biliyoruz. Bundan en küçük bir şüphemiz yok. Bu topraklar böyle sayısız katliam gördü. Bunların hemen hemen hiçbirisinin sorumluları açığa çıkarılmadı. Çoğu zaman uçan sinekten bile haberi olan devletin sistematik olarak bunların faillerini açığa çıkarmaması, yargılama süreçlerinin tümüyle göstermelik olması, tümüyle örtbas edilemediği için yakalanan kimi tetikçilerin bile en hafif cezalarla paçayı sıyırmaları gibi olgular da nereye bakılması gerektiğini işaret etmektedir.
Ancak egemenler bu gibi saldırılarla amaçlarına ulaşamayacaklar. Onlar için şu aşamada en büyük sorunu oluşturan Kürt halkının haklı mücadelesini boğamayacakları gibi, onunla dayanışma gösteren sosyalistlerin, devrimcilerin, ilericilerin kavgasını da boğamayacaklar. Bu vahşi saldırıda hayatını kaybeden tüm kardeşlerimizin ve dostlarımızın acısını yüreğimizin derininde duyuyor, yaralı kardeşlerimize de acil şifalar diliyoruz. Bu sermaye düzeninin eli kanlı egemenlerine de, yılmak bir yana öfkemizin ve mücadele azmimizin daha da bilendiğini haykırıyoruz. Özellikle Erdoğan’ın başrolünde oynadığı ve ülkeyi bir kan gölüne çeviren bu oyunu bozacağız.
Suruç katliamının ardından söylediğimiz gibi, işçi sınıfı ve ezilen halklar diğer katliamlarla birlikte bu vahşi katliamın hesabını elbet bir gün soracaktır. Gün yılma günü değil, Kürt düşmanlığına, azgın emperyalist politikalara, mezhepçiliğe karşı mücadele bayrağını yükseltme günüdür.
Döktüğünüz kan yanınıza kâr kalmayacak! Hesap vereceksiniz!
link: Marksist Tutum, Ankara’da Barışa Bomba: Döktüğünüz Kan Sizi Kurtarmayacak!, 10 Ekim 2015, https://marksist.net/node/4509
“Savaşa İnat, Barış Hemen Şimdi!” Mitingine Bomba
IRMT’den Dayanışma Mesajı