Mısır’da Hüsnü Mübarek’i deviren ayaklanmadan 18 ay sonra, 16-17 Haziran tarihlerinde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu gerçekleşti. Müslüman Kardeşler’in kurduğu Hürriyet ve Adalet Partisi’nin adayı Muhammed Mursi oyların %52’sini alarak Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazandı. 1,5 yıldır yönetimi elinde tutan 24 generalin oluşturduğu Yüksek Askeri Konsey’in adayı ise, Mübarek döneminin son başbakanı olan Ahmet Şefik idi. Şefik ikinci turda %48 oranında oy alarak seçimi kaybetti. Mısır halkının seçime katılma oranı resmi açıklamaya göre %51,8. Gözlemciler halkın seçime katılma oranının resmi açıklamaların bile altında olabileceğini söylüyor. 85 milyon nüfusa sahip ve 52 milyon kayıtlı seçmen bulunan Mısır’da seçimlerin ilk turuna 13 aday katılmış, seçime katılım oranı %45 düzeyinde kalmıştı. İlk turda Muhammed Mursi 5,7 milyon, Ahmet Şefik 5,5 milyon, Nasırcı Kerame Partisinin lideri Hamdin Sabbahi 4,8 milyon, İslamcı bağımsız aday Abdulmunim Ebu el-Futuh 4,1 milyon, Arap Birliği eski genel sekreteri Amr Musa 2,6 milyon oy almış, en çok oy alan Mursi ve Şefik ikinci tura kalmıştı.
Halk, seçimin ikinci turunda Mübarek rejimine karşı gelişen ayaklanma sürecinde iktidarı gasp eden Mübarek rejiminin generalleri ile yine burjuva bir cemaat olan Müslüman Kardeşler arasında tercih yapmak zorunda kaldı. Seçmenlerin yaklaşık yarısı sandığa gitmezken, oy kullananların çoğunluğu Muhammed Mursi’ye ehven-i şer oylarını sundular.
Mısır’da siyasal iktidar kapışması esasen burjuvazinin en güçlü iki kesimi yani askeri bürokrasi ve Müslüman Kardeşler arasında yürüyor. Seçimleri Müslüman Kardeşler’in az farkla kazanması bu iktidar kapışmasını nihai olarak kazandığı anlamına gelmiyor. Seçim kazanmak veya hükümet olmakla iktidar olmanın birebir aynı şeyler olmadığı malûmdur.
Seçimler öncesinde generaller 4 adayı veto etmişti. Veto için hukuki gerekçeler ileri sürüldüyse de gerçekte generallerin izin verdiği adayların seçime katıldığını herkes biliyor. Veto edilenler arasında Müslüman Kardeşler’in Mısır kolunun lideri Hayrat Şatır ve meclis seçimlerinde %25 oy alan Selefi cemaatin lideri Hazım Salih Ebu İsmail de vardı. Müslüman Kardeşler, Hayrat Şatır’ın veto edilmesi ihtimalini düşünerek Muhammed Mursi’nin ismini tedbiren Cumhurbaşkanlığı Seçim Komisyonu’na vermişti. Şatır’ın veto edilmesi üzerine Mursi, Müslüman Kardeşler’in adayı olarak seçimlere girdi.
4 adayın veto edilmesi üzerine kitleler sokaklara dökülmüş, ordu ile kitleler arasında çıkan çatışmalarda 300 kişi hayatını kaybetmiş, 1000’e yakın kişi yaralanmıştı.
Yüksek Askeri Konsey Mart ayında gerçekleştirdiği anayasal düzenlemeyle kendisini olağanüstü yetkilerle donattı. Orduya sivilleri tutuklama yetkisi tanıyan ve meclis tarafından bir süre önce kaldırılan olağanüstü hal yasalarını geri getirdi. Generaller Anayasa deklarasyonuna ekledikleri yeni maddelerle seçilecek cumhurbaşkanının yetkilerini sınırlandırdı. Bu yeni maddelerle orduya, yeni yazılacak anayasaya yön verme rolü biçiyor.
Yargıtay, meclisin seçtiği Anayasa Komisyonu’nu feshedebiliyor. Yeni düzenlemeye göre Anayasa Komisyonu üç ay içerisinde yeni anayasa metnini tamamlayıp referanduma sunamazsa, Yüksek Askeri Konsey, Anayasa Komisyonu’nu bizzat atama yetkisini üstleniyor. Kısacası Mübarek rejiminden kalma yargı bürokrasisi ile askeri bürokrasi, sivil-asker bürokrasinin vesayetinde bir parlamenter burjuva rejimi şekillendiriyor. Sivil burjuva güçlerin iktidar alanını olabildiğince sınırlandıran bürokrasi, kendi yetki ve ayrıcalıklarını güvence altına alıyor.
17 Haziran seçimlerinin hemen öncesinde, Anayasa Mahkemesi, parlamentonun üçte birini oluşturan bağımsız adayların seçilme şeklinin anayasaya aykırı olduğu bahanesiyle, bu vekillikleri düşürdü ve böylelikle İslamcı partilerin ağırlıkta olduğu meclis feshedilmiş oldu. Aynı günlerde Yargıtay da, İslamcı burjuva partilerin ağırlıkta olduğu meclisten geçirilen Mübarek döneminin üst düzey bürokrat ve yöneticilerini kamu görevlerinden mahrum bırakan bir yasayı veto etti. Böylelikle Mübarek dönemi başbakanı Ahmet Şefik’in seçimlere girebilmesinin önü açıldı. Ancak seçimlerin kesin sonuçları belli olmadan zaferini ilan eden Şefik seçimleri kazanamadı.
Muhammed Mursi’nin seçimi kazandığı resmen açıklanır açıklanmaz Mursi, twitter hesabından “Mısır’daki seçimleri demokratik bir şekilde koruyan şerefli Mısır yargısı ve askerlere selam olsun. Tüm Mısır halkını kutluyorum” açıklamasını yaptı. Seçim sonuçları açıklanınca verilen ilk mesajın anlamı açıktır. Müslüman Kardeşler sivil-asker bürokrasiye biat etme sözü veriyor. Yeter ki, iktidar koltuğundan kendilerine de yer ayrılsın. Öte yandan Mursi on binlerce kişinin toplandığı meydanlarda farklı bir dil kullanıyor. Kitlelere, cumhurbaşkanlığı yetkilerinden vazgeçmeyeceğini ilan ederek generallere meydan okuyor.
Müslüman Kardeşler halk ayaklanmasının başından bu yana oportünist bir politika izliyor. Kitle hareketinin ordu bürokrasisini alt edecek ve eski devlet aygıtını parçalayacak bir devrime ilerlemesini asla istemiyorlar. Müslüman Kardeşler şimdiye değin kitleleri birkaç kez sokağa çağırdı. Ancak her seferinde amaç, kitlelerin gazını almak, askeri bürokrasiye gözdağı vermek ve kendisine siyaset sahnesinde alan açmakla sınırlıydı.
Mısır burjuvazisinin olduğu gibi emperyalist güçlerin de önceliği demokrasi değil, Mısır’daki kitle hareketinin yatışması, rejimdeki düzenlemelerin tepede gerçekleşmesini sağlayacak bir güçler dengesinin oluşması, mal ve sermaye hareketlerinin güvenliğini sağlayacak istikrarlı bir zeminin yaratılmasıdır.
Dünya burjuvazisinin akıl hocaları Mısır’daki rejimin sivilleşmesi sorununa ilişkin olarak Türkiye modeline gönderme yapıyorlar. AKP’nin Türkiye’de sivil-asker bürokrasinin vesayet rejimini kitle hareketlerine yol açmadan tepede yürüyen siyasi çekişmeler ve manevralar marifetiyle adım adım gerilettiğini hatırlatan bu akıl hocaları önümüzdeki dönemde Mısır’da da benzer bir sürecin yaşanabileceğini, Müslüman Kardeşler’in desteklenmesinin sermayenin çıkarlarına uygun bir değişim sürecinin yaşanabilmesi için elzem olduğunu düşünüyorlar. Şimdilik, Türkiye ve Mısır arasında önemli tarihsel ve sosyal farklılıklar olduğunu, siyasal mücadelelerin nihai sonucunun önceden kestirilemeyeceğini, bu noktada burjuva akıl hocalarının öngörü ve temennilerinin fazla bir değer taşımadığını hatırlatmakla yetinelim.
Mısır’da ne olmuştu?
Mısır’daki ayaklanmanın hemen ardından yapılan bazı değerlendirmeler Mısır’da bir devrim yaşandığını ilan ediyordu. Marksist Tutum sayfalarında ise bu değerlendirmelerin gerçeği yansıtmadığı, Mısır’da devlet aygıtının dimdik ayakta olduğu, Mübarek’in indirilmesiyle Mübarek rejiminin parçalanmasının aynı şey olmadığı açıklanıyordu. Ne var ki, Mısır’da ve Tunus’ta diktatörler deviren isyan dalgasına “devrim” yakıştırmasında bulunanlar gibi, bu isyana “emperyalistlerin bir komplosu” diyenlerin akıllara zarar zihniyetleri de Marksist Tutum sayfalarında değerlendiriliyordu:
“İsyan dalgasının başından itibaren yaşanan seferberliğe soğuk bir kuşkuyla yaklaşanlar, Libya’daki gelişmeler ve ardından Tunus ve Mısır’da İslamcıların seçim zaferiyle birlikte kuşkuculuktan açık bir düşmanlık evresine geçmiş bulunuyorlar. Onlara kalırsa, yaşananlar emperyalistlerin bir komplosundan, yeni bir dizayn çalışmasından başka bir şey değildir. Yüzbinleri kapsayan kitle gösterilerini emperyalist bir komplodan ibaret görenlerin, bu emperyalist müdahaleye karşı mevcut gerici rejimleri “anti-emperyalist” ilan ederek desteklemeleri kaçınılmazdı ve öyle de oldu. Ulusalcılık bayraktarlığı yapan sözümona sol çevreler, Libya’da Kaddafi’yi açıktan, Suriye’deki Esad rejimini ise utangaçça savunmaktan geri durmadılar, durmuyorlar. Yarın İran’daki faşizan rejimi de “anti-emperyalist” diyerek destekleyeceklerinden kuşkumuz yok.” (Oktay Baran, Arap Halklarının İsyanından Dersler, MT, Şubat 2012)
Mısır’da kitleler işsizliğe, yoksulluğa ve toplumsal adaletsizliğe karşı ayağa kalktı ve ilk etapta Mübarek’i tahtından indirdi. Kitleler erken bir zafer ilanıyla yatıştırılırken halktan yanaymış pozları takınan generaller inisiyatifi ele aldılar. O günden bu güne generaller kitle hareketini bastırmak, sivil siyasi güçlerin pozisyonlarını zayıflatmak ve kendi ayrıcalıklarını güvence altına almakla meşguller. Müslüman Kardeşler şu anda iktidar mücadelesi veriyorlar. Kitleler generallerin de Müslüman “burjuva” Kardeşlerin de yaralarına merhem olamayacağını yaşayarak görecektir.
link: Serhat Koldaş, Mısır’da Cumhurbaşkanlığı Seçimleri, Temmuz 2012, https://marksist.net/node/3055
Karamsar Burjuvalardan Çöküş Senaryoları