AKP iktidarının dozunu her geçen gün daha da yükselttiği savaş politikaları, İdlib’i patlamaya hazır bomba haline getirdi. Günlerdir askeri sevkiyatı arttırarak gerilimi tırmandıran iktidar, asker ölümlerine rağmen bu politikasında ısrara devam ediyor. “Şehitler tepesi boş kalmayacak” diyen Erdoğan, asker ölümlerini meşrulaştırmaya çalışırken, bu sözden kısa bir süre sonra 33 askerin daha ölüm haberi geldi. Resmi açıklamalara göre sayı şu anda 36’ya çıktı ve pek çok askerin ağır yaralı olduğu söyleniyor. Ancak Erdoğan rejimi halen aynı savaş politikasını sürdürüyor. Bu da yetmezmiş gibi, AB’yi mülteci akınıyla tehdit etmek üzere sınır kapılarını açtığını duyurarak on binlerce mülteciyi Yunanistan ve Bulgaristan sınırına yığıyor. Sınırlardan geçmeye çalışan binlerce insan, bebeğiyle yaşlısıyla aç ve açıkta. Bir o kadarı da, lastik botlarla, her an boğulma tehlikesi içinde Yunanistan’a deniz yoluyla geçmeye çalışıyor.
Rejimin kendi iktidarının bekası için başvurduğu savaş politikası sadece askerlik yapan binlerce emekçi çocuğunun değil aynı zamanda on binlerce mültecinin de hayatını tehlikeye atarken, bu gerçeğin üstü milliyetçi demagojiyle, yalanla örtülmeye çalışılıyor. AKP-MHP bloku, 27 Şubatta yapılan Suriye saldırısının ardından Mecliste grubu bulunan diğer partileri de buna alet etmek için ortak bir bildiri yayınlamaya girişti. İYİP ve CHP bu bildiriye imza atarken, HDP şu açıklamayı yaparak bunun dışında kaldı:
“Suriye’deki yanlış politikaların sahibi olan iktidar ittifakı ile hiçbir şey olmamış gibi İdlib felaketini birlikte kınamayı doğru bulmuyoruz. Hayatını kaybeden, İdlib topraklarına düşen her gencimiz için çok üzgünüz, onlara rahmet ve ailelerine, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Ama bunu bütün siyasi sorumluluğu taşıyanlarla beraber yapmayı uygun görmüyoruz.
Meclis bütün taleplere rağmen olağanüstü toplanmıyor, olağan bir durumla karşı karşıyaymışız gibi davranılıyor; İdlib felaketini toplumun gözü önünde ve açıkça tartışmıyor; giderek ağırlaşan bedellerin hesabını sormaya yanaşmıyor; ama onun yerine partiler ortak kınama bildirisi yayınlıyor. Bu, samimiyetten tamamen uzak bir tutumdur.”
DİSK, KESK, TTB ve TMMOB’dan gelen açıklamalarda da hükümetin savaş politikaları eleştirildi.
DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu’nun açıklamasında, duyulan acının ve başsağlığı dileklerinin belirtilmesinin ardından şunlar dile getirildi:
“Resmi açıklamalara göre Şubat ayı boyunca en az 51 askerimizi İdlib’de yitirdik. «Neden» sorusunun sorulmasının bile «ihanet» olarak yaftalandığı bir ortamda, askerleri korumak, bu acıları durdurmak için acil adımlar atılması gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti tarafından «terör örgütü» kabul edilen HTŞ örgütünün İdlib’deki hakimiyetine son vermeye yönelik Suriye’nin operasyonunu durdurmak ve bölgede «ateşkes» sağlamak adına bu kadar ağır bedeller ödenmesi yürekleri yakmaktadır.”
İktidarın Suriye politikasının ülkeye ciddi bedeller ödettiğinin vurgulandığı açıklamada, bu politikadan derhal vazgeçilmesi gerektiği belirtildi:
“Emperyalistlerin bölge halklarını birbirine düşürerek, kendi nüfuz alanlarını genişletmeye yönelik kirli siyasetleri uğruna kaybedecek tek bir canımız olmamalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin acilen toplanarak 9 yıldır sürdürülen ve yanlışlığı acı bir şekilde ortaya çıkan Suriye dış politikasına son vermesi gerekmektedir. Bugün hepimizin görevi bu ülkenin çocuklarının güven içinde dönüşünü sağlamak, bölgemize yönelik emperyalist planları bozacak barış ve kardeşlik adımlarını atmaktır. DİSK olarak dün olduğu gibi bugün de yurtseverliğin ve insanlığın bizlere yüklediği bu görevi omuzlamaktan geri durmayacağımızı kamuoyuna duyururuz.”
KESK de “Ortadoğu’da Savaşı Değil, Barış Politikalarını Büyütelim!” başlıklı bir açıklama yaparak, yeni kayıplar yaşanmaması için savaş politikasının derhal terk edilmesi gerektiğini belirtti. Açıklamada şunlar vurgulandı:
“KESK olarak en başından itibaren tüm dünyada olduğu gibi Ortadoğu’da ve Suriye’de de çözümün emperyalist ülkelerin beslendiği savaş ve çatışma politikalarından, şiddetin tırmandırılmasından değil, barış ortamının tesis edilmesinden geçtiğini, dolayısıyla ülkemizi Ortadoğu bataklığına iten politikalardan kaçınılması gerektiğini vurguluyoruz. Buna rağmen iki emperyalist blok arasında birini diğerine karşı koz olarak kullanmaya dayalı politikada ısrar ülkemizi daha büyük bir çıkmaza doğru sürüklemiş bulunmaktadır. … Savaş ve çatışmaların bedelini yoksul halk çocukları canları ile ödüyor. Emperyalist güçler ve silah tekelleri savaştan, acıdan ve gözyaşından besleniyor. … Ortadoğu politikasındaki yanlışların ve fevri kararların faturasının askerlere ve halka yıkılmasından derhal vazgeçilmelidir. Suriye’den tüm yabancı güçler, emperyalistler bir an önce çekilmelidir. Suriye’nin geleceğine, demokratik bir sürecin işletilmesi ile Suriye’de yaşayan halklar karar vermelidir. Bu ülkenin emekçilerinin, halkının yarattığı kaynaklar silahlanmaya, savaşa değil işsizlik sorununun, geçim derdinin çözülmesine ve yoksulluğun bitirilmesine harcanmalıdır.”
“Konuşmanın, yazmanın değerlendirme yapmanın zor olduğu zamanlardan geçiyoruz”, “ülkemizin bu karabasandan güçlü bir demokrasi ve barış mücadelesi vererek çıkacağına olan inancımızı koruyoruz” diyen Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi yaptığı açıklamada şunları belirtti:
“Ülkemizin Suriye politikasını … değerlendirdiğimizde kaygılanmamızı gerektirecek çokça sorun olduğunu ve ülkemizin büyük zararlar görebileceği kapsamlı bir savaşa doğru sürüklendiğini görüyoruz. Tüm yaşananlara rağmen sağduyunun, aklın ve ısrarlı bir barış talebinin hakim olmasını temenni ediyor, bütün çatışma ve savaşların birer halk sağlığı sorununa dönüşeceği ilkesini bir kez daha hatırlatıyor, ülkemizin ve bölge halklarının zarar görmemesi için elimizden gelen her şeyi yapmaya hazır olduğumuzu bildiriyoruz.”
Suriye’de yaşanan hava saldırısı üzerine TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz tarafından yapılan basın açıklamasında ise şunlar dile getirildi:
“Bugüne kadar yaptığımız tüm açıklamalarda ülkemizin emperyalist güçler arasındaki etkinlik mücadelesinin tehlikeli tuzaklarından uzak durması gerektiğini dile getirdik. Ortadoğu’nun ve Suriye’nin ihtiyacı olan şeyin, şiddetin tırmandırılması değil, silahların susturularak barışın sağlanması olduğunu vurguladık. Ne yazık ki, bu sese kulak verilmeyerek, ülkemizin Suriye’deki savaşın bir tarafı haline getirilmesinin acı sonuçlarını yaşıyoruz. Hayatını kaybeden askerlerimizin derin üzüntüsünü yüreklerimizde taşıyoruz.”
Öte yandan İdlib’de yaşananların ardından aydınlar, sosyalist çevreler ve HDK’den de çeşitli açıklamalar geldi.
Bir grup siyasetçi, sanatçı, aydın, gazeteci ve yazar, imzaya açtıkları bir deklarasyonla, “Suriye’den Elinizi Çekin, Askerler Evlerine Dönsün” çağrısında bulundular.
HDK ise yaptığı açıklamada, genel bir savaşa dönüşebilecek çatışmaların körüklendiğini belirterek şunları vurguladı:
“AKP-MHP’nin ülkeyi soktuğu ağır ekonomik kriz koşullarında bu savaşlara, işgallere ve geniş çaplı operasyonlara neden ve nasıl girişiyor; ülkeye bütün çatışma bölgelerinden gelen ve gelecek olan bayrağa sarılı tabut sağanağını nasıl göze alıyor? Esasen cüret gibi görünen bu çatışmalar, içinden çıkılmaz hale gelen çok kapsamlı bir çaresizliğin sonuçlarıdır.”
İzlenen politikaların iflas ettiğinin ve AKP-MHP iktidarının ateşle oynadığının altının çizildiği açıklama ortak mücadele çağrısıyla son buldu:
“AKP-MHP rejimini toplumun hassasiyetleriyle oynamaya değil, toplumun kaygılarını gidermeye çağırıyoruz. Asıl davetimiz ise halklarımızadır, demokrasi güçlerinedir. Tecridi kırmak için, savaşa karşı sesimizi yükseltmek, mültecileri uluslararası ilişkilerde pazarlık konusu, içeride ırkçı milliyetçiliği yükseltmenin bir imkânı olarak gören politikaları boşa çıkartmak için, ekonomik krizin yıkıcı etkilerine karşı toplumu korumak ve dayanışmayı yükseltmek için, «Demokrasi İttifakı»nı bütün toplumsal alanlardan adım adım örmek için demokrasi güçlerini ortak bir iradeyi inşa etmeye çağırıyoruz.”
link: Marksist Tutum, Emperyalist Savaşa Hayır! Suriye’den Elinizi Çekin!, 29 Şubat 2020, https://marksist.net/node/6851
Küresel İklim Değişikliği ve Burjuvazinin İkiyüzlülüğü
Kaderleri Bir Olan İşçilerin Mücadelesi de Ortak Olmalı