2000’li yılların başından bu yana silsile halinde yaşanan Afganistan ve Irak işgalleri, Libya operasyonları gibi akla ilk gelen savaşlar bir yana, Ortadoğu’da doludizgin ilerleyen Suriye savaşının ulaştığı boyutlar ortadayken, kimi çevreler hâlâ “3. dünya savaşı mı başlıyor” sorusu etrafında tartışmalar yürütüyorlar. Bu tartışmalar içinde yapılan açıklamalar ve yorumlar, olup bitenlerin gerçek boyutlarıyla görülmediğini de açık biçimde ortaya koyuyor. Emperyalist dünya savaşını sadece büyük güçlerin ordularının doğrudan karşı karşıya gelmesi biçiminde kavramanın yarattığı körlük, milyonlarca insanın ölümüne, şehirlerin taş taş üstünde kalmamacasına yıkımına, çatışmaların küresel ölçekteki etkilerine rağmen bugün bile savaşın adının doğru konamamasına yol açıyor.
Oysa yürüyen savaş açık biçimde emperyalist bir dünya savaşıdır. Emperyalist bir savaştır, çünkü bu savaş, dünya sisteminin hegemonik gücü olan ABD emperyalizminin, Rusya ve Çin’in yükselişini baltalamak ve onların nüfuz sahibi oldukları bölgeleri kendi hâkimiyetindeki alanlara dönüştürmek, aynı zamanda, ABD’nin belirleyiciliğinden sıyrılarak kendi perspektiflerini hayata geçirmek isteyen Batılı emperyalist güçleri kontrol altında tutmak üzere izlediği emperyalist politikanın devamıdır. Dünya savaşıdır, çünkü, dünyanın çeşitli bölgelerinde birbirine eklemlenen, birbirini takip eden savaşlar yaşanmaktadır ve emperyalist kamplardan birine dahil olmayan ya da bu savaştan etkilenmeyen ülkelerin sayısı azdır. Üstüne üstlük savaştaki gelişmeler dünya ölçeğinde ekonomik ve siyasal sonuçlar doğurmaktadır.
Buna rağmen bu gerçeklik Türkiye’de ya da dünyadaki çeşitli sosyalist çevreler, yanı sıra pek çok solcu aydın tarafından emperyalist bir dünya savaşı olarak nitelenmek yerine genel savaşla bağları yok sayılan bölgesel çatışmalar, iç savaşlar, rejim değişikliği mücadeleleri, İslami fundamentalizme karşı müdahaleler vs. gibi değerlendirmelerle açıklanmaktadır. Söz konusu değerlendirmeler ya ideolojik körlükle ya da oportünist tutumlarla malûldür. Dünyanın başka köşelerinde milyonlarca insan boğazlanırken kendi kafalarına henüz bombalar yağmıyor diye ortada bir emperyalist dünya savaşı görmeyip, bu yöndeki değerlendirmeleri histeri olarak niteleyen ve “dünya savaşı yok, şimdi yatağınıza uyumaya gidebilirsiniz!” diyebilen kimileri de sorumsuzluğu uç noktalara vardırmıştır. Öyle ya da böyle, savaşın niteliğini çarpıtan bu yaklaşımlar, emekçi kitlelerin burjuvazi tarafından aldatılmasına da büyük katkılar sunmaktadır.
Savaş hakkında politik netliğin ve doğruluğun önemi
İdeolojik körlükten muzdarip sosyalistlerin savaşın karakteri hakkında yanılsamalar üretmeleri, dünyayı değiştirmenin kılavuzu olan Marksizmin canlı kavrayışını öldürüp, onun yerine donmuş, kalıplaşmış “fikir”lerle gelişmeleri kavramaya çalışmalarından kaynaklanıyor. Yaşanan savaşı, somut koşulları içerisinde kavrama çabasının önüne geçmişte yaşanan savaşlara dair “doğrular”ı dikenler yanılgıya düşmekten, düşürmekten kaçınamıyorlar. Mesela, daha önce yaşanan örneklerde olduğu gibi, büyük emperyalist güçlerin kendi ordularıyla açıktan karşı karşıya gelmemiş olmasından yola çıkarak, savaşın henüz bir emperyalist dünya savaşı niteliği kazanmadığını söylemek böylesi yanlış kavrayışların bir sonucudur. Bu türden sosyalistlerin ve solcu aydınların, kendi yanılsamalarını, olguların gerçek değerlendirmesi gibi sunmaları emperyalistlerin gerici propagandasının değirmenine su taşımaları anlamına gelir.
Emekçileri ilkeli bir siyasete gerçekten kazanmak ya da onların siyasi anlayışlarını geliştirmek yerine, uzlaşmacı politikalara yönelen oportünistler ise, politik eğilimleri gereği savaş konusunda burjuvaların propagandasına soldan destek veriyorlar. Burjuvaziye eleştiriler getirseler de mesela emperyalist savaşın bir parçası olan Batı’daki emperyalist savaş kapsamındaki saldırıları, “bireysel terörizm” olarak değerlendirebiliyorlar. Ya da emperyalist saldırıların gerçek amaçlarını teşhir etmeyi bir kenara bırakıp, “cihatçı gericiliğe karşı mücadele”yi bu amaçların örtüsü olarak öne çıkarabiliyorlar. Sonuçta, ideolojik körlükle malûl olanlar da, Marksizme lafta sadakatle bağlı görünen ama eylemde oportünist politik tutum sergileyenler de, emperyalistlerin yağmacı amaçlarının gözlerden uzak tutulmasına hizmet ederler.
Marksistlerin görevi ise, gerçeklerle yüz yüze gelmekten korkanlar ya da gerçekleri çıkarları için çarpıtanların aksine, emekçilerin savaşa dair emperyalist politikaların bilincine varmasını sağlamak, bu politikaların yarattığı gericilik, yıkıcılık karşısında onları harekete geçirmeye çalışmaktır. Marksizmin emperyalist savaşa karşı devrimci mücadelesinin propagandasını yürütmek, öncü işçilerin bu doğrultuda eğitilmesi görevlerini yerine getirmektir. Savaşın her günü işçi sınıfının prangalarına yenilerini eklemektedir. Bu prangaların kaynağını netlikle göstermek, emekçilerin emperyalistlerin savaş politikalarının bilincine varmasının ilk adımıdır. Bu nedenle savaşın karakterine ilişkin doğru değerlendirmeler yapmak en önemli başlangıç noktasıdır.
Emperyalist savaş, her an değişen, karmaşık bir olaylar bütünü olarak gelişiyor. Çok boyutlu ve karmaşık olan bu süreci sağlıklı bir biçimde tahlil etmek elbette kolay değildir. Ancak Marksistler çok iyi bilirler ki, gerçekliği tüm karmaşıklığı ile anlamak için Marksizmin yöntemi en doğru yol göstericidir. O ya da bu nedenle emperyalist savaş konusunda yanılsama içerisinde bulunanlar, çarpıtmalarını geçmişte yaşanan emperyalist savaşlar hakkındaki bilgilerini dondurup bugüne taşıyarak gerçekleştiriyorlar. Yani Marksizmin yöntemi ile hiçbir biçimde bağdaşmayacak şabloncu bir yol izliyorlar.
Oysa, durağan olmayan sürekli bir değişim içerisinde bulunan toplumda olgular da değişmez bir niteliğe sahip değildir. Marksizmin tarihsel gerçeklere ilişkin değerlendirmelerini bir tanımlar setine dönüştürmek, şu tanıma uyarsa emperyalist savaş diyebiliriz, bu tanımı karşılıyorsa faşizm diye değerlendirebiliriz türünden yaklaşımlarda bulunmak diyalektik materyalizmin ruhuna bütünüyle zıt bir yönelime girmek anlamına gelir. Olgulara ait kavramlar ilişki içerisinde bulundukları bütünlükten soyutlandıklarında kendilerine herhangi bir anlam yüklenebilir, politik eğilimlere göre yeniden tanımlanabilirler. Ancak bu halleriyle anlamsız, içi boş sözcüklerden başka bir şey ifade etmezler. İşte bu yüzden, “3. dünya savaşı ancak büyük emperyalist güçlerin orduları, kendi topraklarını da içerecek bölgelerde karşı karşıya geldiklerinde söz konusu olabilir, emperyalist ülkelerin topraklarının ötesinde cereyan eden çatışmalar emperyalist savaş kapsamında değerlendirilemez” yaklaşımı, içinde bulunduğumuz koşulları bir kenara bırakıp sadece geçmişe gönderme yaparak durumu nitelendirmeye çalıştığı için somut gerçekliği kavrayamaz.
Bir olgu, ancak onun ilişki içerisinde olduğu bütünlük kapsamındaki işlevini anlamakla kavranabilir. Bugün sürmekte olan emperyalist savaş, kapitalizmin tarihsel krizinin belirlediği koşullar içinde, hegomonik gücü azalan bir emperyalist gücün rakip güçleri daha baştan sindirerek hegemonyasını sürdürmek istemesi, diğerlerinin de onun hegemonyasının zayıflamasını ivmelendirmek için, nüfuz alanlarının yeniden paylaşımı için yapılmaktadır. Birbirine eklemlenerek yaygınlaşan savaşlar, saldırılar, işgaller, darbeler vs. bu bütünlük içerisinde gösterdikleri işlevleriyle anlamını bulmaktadır.
Kapitalist devletler, demokrasi için, özgürlükler için, gerici ideolojilere sahip örgütlenmeleri bastırmak için savaştıklarını söylediklerinde emekçileri açıkça kandırmaktadırlar. Bu yalanlarını dört bir koldan sürekli olarak emekçilerin zihinlerine boca etmektedirler. Eğer bu savaş emperyalist devletlerin ve bu devletlerin gerçek sahibi olan büyük kapitalistlerin politikalarının bir devamı olarak görülmez ise, emekçilerin bu savaşa karşı tutumu netleştirilemez. Emperyalist savaşın niteliği hakkında doğru ve net değerlendirmeler yapmak, adını doğru koymak bu nedenle çok önemlidir. Gerçekte kapitalistler gasp ettikleri ya da gasp etmeye çalıştıkları nüfuz alanlarını ellerinde tutabilmek ya da ellerine alabilmek için değişik araçlarla savaşmaktadırlar. Sosyalistlerin görevi, yanılsamalar içerisindeki emekçi kitlelerin bu durumu bilinçlerine çıkartabilmesi için mücadele etmektir.
Bu noktada, Elif Çağlı’nın 2002 yılından itibaren yazdığı çeşitli makalelerde, savaşın karakterine ilişkin olarak erken ve çok isabetli değerlendirmelerde bulunduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır. Çağlı, çeşitli tarihlerde kaleme aldığı yazılarda, pek çok başka önemli politik sorunu ele alırken yaptığı gibi, dünyadaki gelişmeleri onlara özgü toplumsal ve tarihsel bağlamları içerisinde inceleyip, yaşadığımız savaşın karakteri hakkında da özgül bir düşünceye ulaşmıştı. Bu yazılarında, 3. dünya savaşının kendine özgü biçimler altında sürmekte olmasını açıklayan tahliller yapmış, bu tahliller temelinde yaptığı öngörüler de gelişmelerle doğrulanmıştı.[1] Çağlı’nın çözümlemeleri gücünü, başka bir şeyden değil, tarihsel materyalizmin yol göstericiliğinden alıyordu. Son derece karmaşık görünen gelişmeler yaşanırken, Çağlı’nın ortaya koyduğu değerlendirmeler, öncü işçilerin emperyalist politikaların bilincine varmasına imkân sağlıyordu. Süren savaşın mahiyetini kavrayamayanlar ya da çarpıtanlar ise emekçilerin önemli bir bölümünün yanılsamalara sürüklenmesine ve burjuva yalanlara kanmasına karşı duramadılar ya da buna hizmet ettiler.
Emperyalist dünya savaşı sürüyor
Nüfuz alanlarının yeniden paylaşımı, dünya pazarında ayrıcalıklar ve avantajlar kazanmak uğruna yapılan emperyalist paylaşım savaşı bugün derinleşerek sürmektedir. Savaşın en kanlı cephelerinden olan Suriye’de paylaşım mücadelesi yeni boyutlar kazanırken, şimdi de İran’ı hedefe alan gelişmeler hızlı bir biçimde yaşanmaktadır. Bununla bağlantılı olarak Lübnan’da, Filistin’de çatışmayı körükleyecek pozisyonlar alınmaktadır. Yeniden paylaşıma konu olan bölgelerdeki çatışmaların birbirine eklemlenerek yayıldığı açıktır.
Pek çok yönüyle öncekilerden farklılıklar içeren 3. Dünya Savaşının ilerlemesi ve sona ermesi de diğerlerinden ciddi farklılıklar içerecek gibi gözükmektedir. Elif Çağlı savaşın gidişatına ve sonuna dair olarak yine önemli noktalara dikkat çekmektedir: “Ne var ki günümüz dünyasının değişen koşulları altında, küresel ölçekteki hegemonya savaşlarının sona ermesi geçmiştekinin basit bir tekrarı biçiminde olmayacaktır. Yenişememek, bitmeyen çekişmeler vb., çok uzun sürecek kaotik bir duruma yol açabilir.”[2] Emekçiler için de bu kaotik ortamdan çıkış yolunun ne olduğunu net bir biçimde işaret etmektedir: “İşçi-emekçi kitleleri ilgilendiren temel husus bu kaotik durumun hangi emperyalist gücün üstünlüğüyle sona ereceğine kafa yormak olamaz. Temel sorun, emperyalist-kapitalist sistemin hangi biçimler altında varlığını sürdürebileceğini tartışmak değildir; ona nihai olarak son verebilmektir. Açıkça yaygınlaşma eğilimi gösteren emperyalist savaşlar döneminin kaotik ortamından işçi-emekçi kitleler lehine yegâne çıkış yolu işçi devrimleridir.”[3]
Adını net bir biçimde koyduğumuz bu emperyalist savaşın belirtilmeden geçilmemesi gereken bir başka ve belki de en önemli yönü de, kapitalizmin insanlığı yok oluşa doğru sürüklediği topyekûn bir saldırıyı ifade ettiğidir. Kapitalist güçleri yönlendiren dinamikler sistemi karşı koyamayacağı biçimde bu tahripkâr zemine çekmektedir. Yani tarihsel açıdan gelişme potansiyelini tüketen ve tüm uygarlığı yok etmek ya da yeni toplumun kurucusu olacak proletarya tarafından yok edilmek dışında bir seçeneği olmayan kapitalizmin ömrü sona yaklaşmıştır. Yaşanan durumu da bu yüzden kapitalizmin tarihsel krizi olarak ifade ediyoruz. Ancak kapitalizmin, iktidar sahnesine çıktığında olduğu gibi yakıp yıkmadan da sahneyi terk etmeye niyeti yoktur.
Bir yanıyla büyük bir yıkımı anlatan bu durum, diğer yanıyla da işçi sınıfı devrimcilerine yeni bir toplumu kurma imkânını işaret etmektedir. Devrimci bilinç ve örgütlenmenin yaratacağı güçle, insanlığın kaderini toplumsal kurtuluş yönünde değiştirmek de elimizdedir. Bu dönüştürücü güç, kapitalizmin zemin hazırladığı muazzam potansiyeli biçimlendirebilirse sınıfsız bir toplumu inşa etmek her zamankinden daha fazla mümkündür. Bu da mücadelenin adını doğru koymayı, karakterini iyi kavramayı gerektirir.
[1] Üçüncü Dünya Savaşının çeşitli boyutlarıyla ilgili ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Serhat Koldaş, 3. Dünya Savaşı Tespitleri ve Elif Çağlı ve Kerem Dağlı, 3. Dünya Savaşı Yeni Biçimler Altında Yürüyor, marksist.com
[2] Elif Çağlı, Çürüyen Kapitalizm
[3] Elif Çağlı, age
link: Selim Fuat, Savaşın Adını Doğru Koymak, 22 Mayıs 2018, https://marksist.net/node/6367
Umut’tan Mektup Var
Masmavi Ufuklar