Merhaba ben Umut…
13 yaşında babamla birlikte çalıştığım fabrikanın 20 dakikalık yemek molasında yazıyorum bu mektubu size. Varsın bugün aç kalayım, hayatımla ilgili size anlatmak istediklerim var. Tüm hayatı tek göz odanın penceresinden gördüğü dünya olan, bir ananın evladı “Umut” ben.
Ne zaman umutlarını devretti annem bana? Henüz 14 yaşında babamla evlendirildiği gün mü? Yoksa 893 bin çalışan çocuktan biri olmayayım diye mi, 2206 çocuk mahkûmdan biri olmayayım diye mi adım Umut? Kendisi karşı çıkamadığı için 181 bin çocuk geline ben umut olayım diye mi, yoksa cinsel taciz ve tecavüze uğrayan 660 bin çocuktan biri olmamam için mi? Kaç yaşında umutlar tükeniyor da çocuklara devrediliyor? 13 yıl cezaevinde kalıp güzel günler göreceğini, motorları maviliklere süreceğini umut eden, yaşamak yanı ağır bastığından 70’inde bile zeytin dikmeyi öğütleyen “Nazım”lar da vardı oysa. Mahkûmiyetin bitiremediği umudu ne zaman yitirdi annem de yükledi tüm umudunu adıma?
Peki ya babam evi bombalanıp tüm ailesini kaybettiğinde mi “Barış” dedi abime? Kaç çocuk yeterdi umudu ve barışı sağlayabilmek için?
Biz çocuklar geleceğin umutlarıyız ama bu geleceği kurmak siz büyüklerin elinde. Bizim ellerimiz de omuzlarımız da bu yükü kaldıracak kadar gelişmedi henüz. Siz anne ve babalar bu yükü kaldırabileceğiniz ölçüde yeşerebilecek barış ve umutlar.
Merhaba ben Umut…
Bugün okulda öğretmenimiz bize, yaşadığımız hayat için verilen mücadeleleri anlattı. Yıllar öncesinde okula gidemeyip çalışmak zorunda olan, zorla evlendirilen, taciz ve tecavüze uğrayan çocukları, ailesine bakabilmek için tüm hayatını çalışmak üzerine kurmuş, hiçbir hak talebinde bulunamadan zor koşullarda ve uzun mesai saatleri ile çalışmak zorunda olan anne-babaları anlattı.
Ben geçmişte büyütülen, bugün yeşeren Umut… Çocukların eğitim ve öğretimle yetiştirildiği, mavi gökyüzünde salınan uçurtmalarımız ile gülümsediği, ırk-sınıf ayrımının olmadığı, ailesine bakmak için ağır koşullarda çalışmak zorunda olmayan mutlu anne-babaların yaşadığı güneşli günlerden yazıyorum bu mektubu. Sevginin ne yeryüzünde ne gökyüzünde, hemen yanı başımda, kuşun kanadında olduğu günlerden yazıyorum…
Verilen hiçbir mücadele boşuna değildi, hiçbir Umut boşuna doğmadı. Sizlerin verdiği mücadelelerin sonucudur tüm bu barış ve umutlar. Bunun için sizlere minnettarız…
İki Mektup, İki Dünya…
Hangisini almak isterdiniz sorusuna cevabınız güzel günlerden gelense, kurtuluş sınıf mücadelesidir. Çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak istiyorsak umudumuzu yeşertecek direnç tohumlarını ekmek ve beslemek bizim elimizdedir. Evde ezilen biz, sokakta ezilen biz; fabrikalarda, şantiyelerde, okullarda… Her yerde ezilen ve sömürülen, ötekileştirilen biz. Yani işçi sınıfı. Emeği ile yaşamı üreten, hayatı var eden biz. İşçi sınıfının kadını, erkeği, çocuğu, genci ve yaşlısı... O halde kurtuluş da hep beraber olacak. TESLİM OLMADAN, YALANLARA KANMADAN, BİLİNÇLİ, ÖRGÜTLÜ, İNATLA ve İNANÇLA DEVRİMCİ BAYRAĞI GELECEĞE TAŞIYARAK.
link: Mersin’den bir grup dershane öğretmeni, Umut’tan Mektup Var, 22 Mayıs 2018, https://marksist.net/node/6365
Facebook Skandalları Bitmiyor
Savaşın Adını Doğru Koymak