Sayfalar
EKİM DEVRİMİ
Mersin’den MT okuru bir eğitim emekçisi
Kapitalizmin sarsıcı krizlerle boğuştuğu günümüzde, krizin etkileri dünya emekçileri için katlanılmaz hale gelmiş durumda. Bir taraftan derin sorunlara yol açan bu koşullar aynı zamanda kapitalizm illetinden kurtulmak için de büyük imkânları bağrında taşıyor. Bu imkânları hayata geçirmek için bize kılavuzluk edecek olan deneyimler sınıf tarihimizde saklı. Kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderip onun yerine sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için sınıf tarihimize ve de onun en önemli örneği olan Ekim Devrimine bakmamız gerekiyor. Şanlı Ekim Devriminin gerçekleştiği koşulları anlamak, dersler çıkarmak, içselleştirmek önümüzdeki kavgalarda doğru adımlar atabilmemiz için biz sınıf devrimcileri açısından muazzam önemli. 103 yıl önce Bolşevik devrimcilerin ve de büyük mücadelelerle elde ettikleri Şanlı Ekim Devriminin ışığında yürümeli, örgütlü mücadelemizi büyütmeli, bu köhne düzene elbirliği ile son vermeliyiz!
Selam olsun şanlı Ekim Devrimine!
Selam olsun bugün onun yolunda yürüyenlere!
***
İstanbul’dan MT okuru öğrenciler
Çarlık Rusya’sının efendilerini silip atan büyük Ekim Devrimi’nin 103.yılında, işçi sınıfının gençleri olarak bizler yolumuza ışık tutan devrimcilerin mücadele ateşini yüreklerimizde hissediyoruz. Kapitalist sistem dünyanın her yerinde açlık, sefalet ve işsizlik üretiyor, gençleri çıkışsızlığa sürüklüyor. Fakat işçi sınıfının şanlı mücadele tarihi bize gösteriyor ki bu devran böyle gelmemiş böyle de gitmeyecek. Selam olsun yolumuza ışık tutan Ekim Devrimine! Selam olsun örgütlü işçi sınıfının gücünü bizlere gösterenlere!
***
Ankara’dan bir kadın işçi
Kapitalizmin yaşamlarımızı katlanılmaz bir mengeneye sokmuş durumda. Ne evde ne işyerinde ne de hayatın herhangi bir alanında nefes alabiliyoruz. Bu karanlığın içinde en çok ihtiyacımız olan şeyse aydınlık günlerin geleceğine dair umut. Bu umut Ekim Devriminin anısında bizi selamlıyor. Dünya işçi sınıfının sömürüden, yoksulluktan, yoksunluktan, haksız savaşlardan, esaretten kurtuluşu kapitalizme son verip kendi iktidarını kurmasıyla olacak. O iktidar ki bir avuç azınlığın değil üreten çoğunluğun konuşarak, tartışarak, araştırarak, bularak kendi yaşamını kendi elleri ve bilinciyle inşa ettiği bir iktidar olacak. İşte Ekim Devrimi 21. yüzyılın işçi kuşaklarına bunun yolunu ve yöntemini gösteriyor, öğretiyor. 1917’de Rus proletaryasının ve önderi Bolşevik Partinin bıraktığı deneyimler ışığında dünya devrimi için ileri! Yaşasın Ekim Devrimi, Yaşasın Enternasyonalizm!
***
Beylidüzü’nden bir kadın işçi
Ekim Devrimin 103. yılını devrimci duygularımla selamlıyorum. Ben bir kadın işçi olarak diyorum ki Ekim Devriminin ruhuyla zalimlerin saltanatlarını yıkacağız. İnsanın insan gibi yaşadığı, çocukların özgürlüğe koşturduğu o dünyayı kuracağız. Bu nedenle Marksist Tutumcular olarak mücadeleye dört elle sarılmalıyız. Bugün zor günlerden geçiyoruz. Elif Çağlı’nın söylediği gibi “zor günler zor sınavlara çeker insanı”, bu nedenle umudumuzu büyüterek ilerliyoruz. Faşizme karşı inatla mücadele ediyoruz. Haklı günler, büyük günler, gelecek günler ellerimizdedir. Bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Yaşasın Ekim Devrimi ve Sosyalizm!
****
Mersin’den bir işçi
“İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.” Sınıf mücadelesinin tarihine bakmamız bunu anlamamız için elzemdir. Henüz kurtuluş gerçekleşmemiş olsa bile bu yolda atılan en büyük adım olan Ekim Devrimi bizler için bunun yolunu göstermiştir. Paris Komününden çıkarılan dersler ışığında, karanlık geçen yıllara inat umudunu yitirmeyen devrimciler örgütlülüklerini korumuş ve işçi sınıfının muzaffer Ekim Devrimine giden yolda azimle, kararlılıkla mücadeleyi göğüslemişlerdir. Savaşla, açlıkla, ölümlerle geçen yılların sonrasında öfke bütün korku duvarlarını yıkıp devrimci durumu mayalamış ve işçi sınıfı Bolşeviklerin önderliğinde “biz üretiyorsak biz yönetiriz” diyebilmiştir. Bizler de karanlık, olağanüstü dönemlerden geçiyoruz. Kapitalist sistem bizleri mücadeleden vazgeçirmek için her yönden psikolojik ve fiziksel saldırılarına devam ediyor. İşçi sınıfının devrimci gücüne olan inancı Ekim Devrimine sahip çıkarak, hatırlayarak, dersler çıkararak koruyabiliriz. Biriken öfkenin sabır taşını çatlatacağı gün yakındır. Şanlı Ekim Devrimimiz yeniden ve yeniden kutlu olsun. Mücadeleden yılmamak ancak mücadeleyle mümkün olur.
***
Ankara’dan bir eğitim emekçisi
Yaklaşık bir asır önce muzaffer Ekim Devriminin bir sonucu olarak, herkes için zorunlu eğitim getirildi, çalışma saatleri düşürüldü ve işsizlik ortadan kaldırıldı, ücretsiz, nitelikli ve herkesin erişimine açık sağlık hizmetleri getirildi, kreşler, okuma yazma kursları açıldı, ortak yemekhaneler, çamaşırhaneler kuruldu, hastaların ve yaşlıların bakımı toplumsal görevler olarak ele alındı.
Aynı dönemde diğer ülkelerin burjuvaları ve onların basını, tüm bunları hayata geçiren Bolşevikleri insana değil canavarlara benzeten yayınlar yapıyorlardı. Çünkü onlara göre bu yeni ideoloji kendi ayaktakımlarının aklını çelmemeliydi. Bizi sömüren ve ayaktakımı sayanların egemen olduğu sistemde bize nelerin reva görüldüğünü hepimiz çok iyi biliyoruz. Tüm bu yaşananlara ve bunları bize yaşatanlara en güzel cevabımız, yıldönümünü kutladığımız Ekim Devriminden aldığımız derslerin ışığını dün olduğundan daha da fazla rehber edinebilmek ve geleceğe taşıyabilmektir.
***
Sefaköy’den bir grup sağlık işçisi
Bizlere başka bir ihtimalin, başka bir yaşamın gerçekliğini gösteren, işçi sınıfı tarihinde şanlı bir sayfa açan Ekim Devriminin bıraktığı mirasa sahip çıkıyoruz. Yüzyıllar boyunca ezilen, sömürülen emekçiler her şeyi yeni baştan yaratıyorlardı. Tıp bilimi de en başta sağlıklı bir toplum yaratmak için yeniden şekillendiriliyordu. Devrimden hemen sonra Moskova Hijyen Enstitüsü, Meslek Hastalıkları Araştırma Enstitüsü gibi önleyici sağlık kuruluşları açıldı. Hijyen fakülteleri kuruldu ve halk sağlığı hekimleri yetiştirilmeye başlandı. Kâra, zorbalığa dayalı sistemin emekçilerin sağlığı için yapmadığı her şeyi işçiler kendi iktidarları altında yapmaya koyuldular. Sağlıksızlığı bile satarak ilaç tekellerini besleyen kapitalizm altında nefes alamadığımız şu günlerde Ekim Devriminin tarihine bakmak, bıraktığı mirası hatırlamak ayrı bir önem taşıyor. Umudumuzu, inancımızı, direncimizi tazeliyor. Sağlıklı bir yaşamın da, özgürlüğün de, barışın da temsilcisi işçi sınıfıdır! Yaşasın Ekim Devrimi!
***
Ankara’dan iş güvenliği uzmanları
Bundan 103 yıl önce işçiler Rusya’da iktidarı aldı. Başka bir dünya isteyen işçiler, emekçiler yıllar boyu süren mücadeleler sonucunda iktidarı almayı başarmıştı. Bugün birçok hakkımız geçmiş işçi kuşaklarının bizlere bırakmış olduğu mirastır. Bizler iş güvenliği uzmanları olarak çalışan işçileriz. Ekim vesilesiyle bir araya geldik ve geçmişten bugüne işçi sağlığı ve güvenliği alanında gerçekleştirilen kazanımlara baktık. Ortaçağ’da Ellenborg, Paracelsus ve Agricola gibi bilim insanlarının emekçilerin çalışma ortamında maruz kaldıkları tehlikelerin “önlenebileceğini” ortaya koyduklarını, işçi sağlığının babası olarak bilinen Ramazzini’nin 1700’lerin başında “meslek hastalığını” tanımladığını ve buna karşı tedbirler önerdiğini gördük. Ancak Bolşevik devrimine kadar işçi sağlığı alanında fazla adım atılmadığını da fark ettik. Ekim Devrimi sonrasında sosyal sigorta sistemi ve meslek hastalıkları enstitüleriyle ilk kapsamlı önlemlerin alındığını ve bizlere miras bırakıldığını öğrendik. Ve tekrar kavradık işyerlerinde ve yaşamın tüm alanlarında tam anlamıyla bir işçi sağlığı ve güvenliği ancak işçilerin kendi iktidarında mümkün olacak. Öyleyse bugün bize düşen görev bizlere bırakılan mirası sahiplenmek ve yeni Ekimleri yeşertmek için mücadeleye atılmaktır.
***
Kıraç’tan bir genç kadın işçi
Geçmişi geleceğe bağlayan Ekim Devrimine selam olsun. Genç bir kadın olarak her yıl Ekim Devrimini anmamız beni gururlandırıyor. Ben kurtuluşa giden devrimci mücadelede yer aldığım için onurluyum. Ekim Devriminin sönmeyen ateşi bugün biz gençlere meşaledir.
Yaşasın Ekim Devrimi!
Yaşasın Sosyalizm!
***
Ankara’dan bir temizlik işçisi
Ekim Devriminin kızıl feneri parıl parıl parlamaktadır. Ona ulaşmak bizim elimizde. Bugün yapmamız gerekeni deneyimler gösteriyor. Geçmiş işçi kuşaklarından işçi abi ve ablalarımız bize rehberlik ediyor. Ekim Devrimi bize bu karanlık dünyadan çıkışın yolunu gösteriyor. Egemenler her ne kadar Ekim Devrimini karalamaya çalışsalar ve kendi düzenlerini tarihin sonu ilan etseler de geçen zaman ve yaşadığımız olaylar sosyalist devrimin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Bugün Ekim Devriminin kahramanları olan Lenin ve Bolşevik Partinin iradesini ve verdiği bedelleri unutmamak lazım. Bize bırakılan tarihsel emanet olan Bolşevik tarzda önderliği yaratmayı mücadelemizin merkezine koymamız lazım.
Karanlığı Yırtan Ekim Devrimine Selam Olsun!
***
Ankara’dan bir genç işçi
Ekim Devrimi Bolşevik işçilerin mücadeleye adanmışlıklarıyla yarattığı ruhtur. Ne mutlu ki o mücadele ruhu, tarihin tozlu sayfalarında kalmadı. Marksist Tutum bu ruhun yeniden ve yeniden can bulmasıdır. Elif Çağlı ve yoldaşlarının ilmek ilmek ördüğü yol sayesinde, bugün Ekim Devriminin bize bıraktığı mirasa sahip çıkmak mümkün.
Selam Olsun Şanlı Ekim Devrimine!
Selam Olsun Sınıf Mücadelesinde Marksist Tutumu Büyütenlere!
***
Esenyurt’tan lise öğrencisi bir genç
Ben lise öğrencisi bir gencim, Ekim Devrimini en içten duygularımla ve saygıyla anıyorum. Ben örgütlü mücadeleye katılınca Ekim Devrimini öğrendim. Ekim Devrimi işçi sınıfına ışık tutuyor. Gelecek nesillere yani biz gençlere yol gösteriyor. Geçmişten geleceğe mücadele hep devam ediyor.
Yaşasın Marksist Tutum!
Yaşasın proleter devrimimiz!
***
Ankara’dan hizmet sektöründen genç bir işçi
Şanlı Ekim Devrimi… Takvim yaprakları Ekim 1917’yi gösterdiğinde işçiler Bolşevik Parti önderliğinde iktidarı ele aldı. Şüphesiz ki Ekim Devrimi dünya işçi sınıfına ışık tutacak deneyimlerle doludur. Ekim Devriminin her yıldönümünde içimi bir coşku kaplıyor. 1917’de olan devrimin ruhu mücadeleye ve işçi sınıfının gücüne olan inancımı daha da arttırıyor. Birlik olduklarında hiçbir engelin işçilerin önünü kesemeyeceğini tekrar görmüş oluyorum. Bugünkü koşullar o zamanın koşullarından çok farklı değil. Bu kötü koşulların yok olması, sınıfsız ve sınırsız bir dünyada yaşamanın tek yolu işçi iktidarından geçiyor.
Yaşasın Devrim! Yaşasın Sosyalizm!
***
Esenyurt’tan bir kadın işçi
Biz işçi sınıfı olarak öyle bir süreçten geçiyoruz ki bir tarafta “evimize ekmek götüremiyoruz, açız” diyen emekçiler, diğer tarafta açın halinden anlamayan bir avuç asalak. Çünkü insan nasıl yaşarsa öyle düşünürmüş, kendileri lüks ve şatafat içinde yaşıyorlar. Bizlerin payına da açlık, yoksulluk, göç yolları ve savaşlar düşüyor. İşçi sınıfı olarak içinden geçtiğimiz şu dönemde yeni Ekim Devrimlerine insanlığın ve dünyanın kurtuluşu için her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ekim Devrimi biz mücadeleci işçilere ışık tutuyor. Bizim zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok ama kazanacak çok şeyimiz var. İşçi sınıfı ne zamanki yeter deyip ayağa kalkar, o zaman sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurulur. Selam olsun Ekim Devrimini yaratanlara!
Ankara’dan bir eğitim emekçisi
“Alt sınıfların eskisi gibi yönetilmek istememesi, üst sınıfların eskisi gibi yönetememesi ve genel bir krizin varlığı.” Bu söz içinde bulunduğumuz zamanı tarif ediyor ama bundan tam 103 yıl önce muzaffer Ekim Devriminin önderi Lenin’in devrimin koşulları nedir sorusuna verdiği yanıttır. Olgunlaşan koşullar, yüzyıllardır birikmiş olan tecrübe, içinde bulunduğumuz zamanda kapitalizmi yıkmanın zeminini döşedi. Zamanı dolmuş ve çürümüş bu sisteme karşı güçlendireceğimiz örgütlü mücadele, Ekim Devrimini anmanın en güzel yolu olsa gerek.
***
Sefaköy’den emekçi kadınlar
Şanlı Ekim Devrimi tüm dünyada işçi sınıfının doğru bir önderliğe sahip olduğunda neler yapabildiğinin somut bir örneğidir. Bizler işçi sınıfının mücadeleci kadınları olarak umutlarımızın, hasretlerimizin gerçeğe dönüşebileceğini, işçi sınıfının bambaşka bir dünyanın kapılarını aralayabileceğini biliyoruz. Bir asır sonrasına, bugünün karanlığına ışık olan bir meşaledir Ekim Devrimi. 103. yıldönümünde Ekim’i yaratanlara ve onun meşalesini bugüne taşıyanlara selam olsun!
***
Ankara’dan genç işçiler
Sömürücüler ne yaparlarsa yapsınlar sınıf mücadelesini durduramıyorlar. Bu düzen son bulana dek de durduramayacaklar. Tüm oyunlara, aldatmalara, baskıya rağmen bugün dünyanın dört bir yanında mücadele sürüyor. İşçi sınıfı boyun eğmiyor. İnsanlık sömürüsüz, savaşsız bir dünya özlemini sürdürüyor. Kapitalizmin insanlığa dayattığı karanlıktan kurtulabiliriz. 103 yıl önce Bolşevik işçiler bunun yolunu açarak bize muazzam bir miras bıraktı. İşçi sınıfının kurtuluşu Ekim Devriminin anısını mücadelemizde yaşatmakla ve o mücadeleyi zafere taşımakla olacaktır.
Yaşasın İşçi Devrimi!

link: Marksist Tutum, EKİM DEVRİMİ , 3 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7064
Aldatmalar ve 1 Mayıs
Uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı dünya işçi sınıfı olarak çok zor şartlar altında karşıladık. Kriz içindeki kapitalizm, işçi sınıfına adeta dünyada cehennemi yaşatmaya ant içmiş bir şeytanı andırıyor. İşten atmalar, ücretsiz izinler, hayat pahalılığı ve yoksulluk bir yana, örgütsüzlük, çıkışsızlık, bireycilik ve son virüs paranoyasıyla korku ile sinmişlik alabildiğine artmış durumdadır. Onyıllar boyu mücadele edilerek ve bedeller ödenerek elde edilmiş haklarımız kapitalistler tarafından bir bir yok ediliyor.
Kapitalizm yeni teknolojik buluşları ve değişimleri tüm insanlığa artık savaşların ve krizlerin son bulacağı propagandasıyla, bir devrim yaşanmışçasına pazarladı. Fakat bu teknolojik gelişmelerin de etkisiyle kısa sürelerde aşırı üretim krizleri yaşandı. Pazar alanlarını genişletmek isteyen kapitalistler yoksul emekçi kitleleri savaşlarda cephelerin ön saflarına sürdüler ve on binlerce emekçiyi birbirine kırdırdılar, kırdırmaya da devam ediyorlar. El Kaide gibi, IŞİD gibi eli kanlı çeteler, emperyalist savaşın meşruiyetini sağlamak için yaratıldı, beslendi. Bunlar Batı’da milliyetçiliği körüklemek için de kullanıldı. Aynı zamanda Filistin ve Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı inanılmaz bir kara propaganda yürütülerek işçi, emekçi kitleler şovenist dar kafalılığa sürüklendi. Bugün de emperyalist güçler arasındaki rekabetin ve patlak veren büyük krizin üstünü örtecek perdenin adı koronavirüs olmuş durumdadır. Tüm bunlar bizlere bir kez daha göstermiştir ki kapitalizm var oldukça dünya ve insanlık tehlike altındadır ve bir yok oluşa doğru sürüklenmektedir.
Akciğer kanseri yüzde 20 ile en sık görülen kanser tipi olarak biliniyor. Bu kanser tipinin bir numaralı etkeni ise hava kirliliği… Ama kapitalistler doğayı tahrip ederek, kömür, petrol gibi fosil yakıtların kullanımını kışkırtarak hem küresel ısınmaya neden oluyorlar hem de ciğerlerimize dolan havayı kirletiyorlar. Aynı kapitalist egemenler bugün insanları virüs korkutmacasıyla eve tıktılar. O yüzden diyebiliriz ki dünyamız bizi kapitalizme karşı mücadeleye çağırıyor. “Ey insanlar büyük bir yok oluşa sürükleniyor dünyanız. İnsanlığın nefes aldığı bu tek yuva öldürücü bir hastalıkla boğuşuyor. Bu hastalığın adı kapitalizm! Bu hastalık toprağı kirletip dünyanın ciğerlerini nefessiz bırakıyor. Yeşilini beton yığını, mavisini çöplük yapıyor. Durdurun bunu ey insanlar!” diye bağırıyor bize. “İnsanların ihtiyaçlarını, doğanın korunmasını değil kârını önemseyen, bunun için her şeyi mahfeden sistemden kurtulun” diyor. Anarşik, plansız üretim ve bu üretim için harcanan doğal kaynaklar, enerji ve işgücü doğamızı tüketiyor.
Bu sistem altında işçi sınıfının payına hep açlık, yoksulluk, uzun çalışma saatleri, hayat pahalılığı, işsizlik ve acılar düşmektedir. Kapitalizm denen bu beladan, bu ölümcül virüsten tek başımıza kurtulamayız. O yüzden bilinçlenmeli, örgütlenmeliyiz. Ruh ve akıl sağlımızı korumak için burjuva medyadan kendimizi izole etmeli, işçi sınıfının basınını takip edip okuyup okutturmalıyız, izleyip izletmeliyiz. Bugünlerin gelip geçici olduğunu bilelim, haklarımıza, mücadelemize ve sınıf örgütlerimize sahip çıkalım.
Bundan tam 164 yıl önce işçi sınıfının önderleri Amerika’da 8 saatlik işgünü için grevler örgütlediler, mücadele ettiler ve bedeller ödediler. Bugünün işçileri olarak bizler de mücadeleyi yükseltmek için örgütlenelim ve haksızlıklara karşı sınıf bilincini etrafımızdaki tüm işçi ve emekçi kardeşlerimize yayalım. Son olarak bu mücadeleleri örgütleyen öncü işçilerden biri olan Albert Parsons’ın bizlere ve çocuklarına bıraktığı mektuptaki sözlerinin bir kısmını tekrar hatırlayalım:
“Ben tüm bir insanlık için var olduğumun bilincindeydim. Size de böyle bir görev emanet ediyorum yavrularım. Kendiniz için değil tüm insanlık için var olun. Mücadeleniz hep haksızlığa uğrayanlar için olsun. Böylece insanlık size minnettar kalacaktır. Gurur duyabilirsiniz çocuklarım… Babanız haklı bir dava için gidiyor. Hiçbir zaman hayat böyle geldi böyle gidiyor demeyin. Erdemli ve cesaretli olun. Korkmayın hiçbir zaman! Erdeminiz size cesaret verecektir. İyilikleriniz hiç unutulmayacaktır. Dünya var oldukça geride bıraktığınız şerefli yaşam başkaları tarafından anılacaktır. Anılmayacağını bilseniz bile siz iyilik, doğruluk ve adaletten ayrılmayın. Sevgili evlatlarım, hayattan hiçbir zaman nefret etmeyin. Sorumlusunuz yavrularım! Haksızlıkların karşısında durun, sessiz kalmayın.”

link: Gebze’den bir işçi , Aldatmalar ve 1 Mayıs, 7 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6927
Yaşasın 1 Mayıs!
Kızıl bir dalga yüreğimizdeki alev tutkuyla sarılmış dizeler umudun hırsı sarmış yarını dillerde türkülerimiz mayıs mayıs kokuyor sabah Yola çıkmış çocuklar gergin flamalar hoş kokulu bahar omuzlarda dünyanın yükü mayıs şarkıları dillerinde gümbür gümbür akıyor hayat
1 MAYIS BİRLİK VE MÜCADELE GÜNÜ KUTLU OLSUN!
YAŞASIN 1 MAYIS!
YAŞASIN SOSYALİZM!

link: Ankara'dan bir işçi, Yaşasın 1 Mayıs!, 5 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6924
Dünya İşçi Sınıfına Selam Olsun! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!


Bugün 1 Mayıs! İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü! Kapitalist sisteme karşı verilen kurtuluş mücadelesinin simgelerinden 1 Mayıs tüm dünya işçi sınıfına kutlu olsun.
İşçi sınıfı, uluslararası bir mücadele günü olarak ilan edildiğinden bu yana, bu görkemli günde tek bayrak altında, tek bir hedef doğrultusunda ve tek vücut birleşerek taleplerini haykırageldi. Ne var ki bu 130 yıllık tarihi boyunca 1 Mayıs’ta bu yıl ilk kez meydanlar boş kalacak. Burjuvazi koronavirüs salgını bahanesiyle meydanları, sokakları işçilere kapatmış durumda. Oysa geniş kitleler, üstelik de her türlü hak gaspının dizginsizce yürürlüğe konduğu koşullarda, tedirgin ve yalnız bırakılmış olarak fabrika ve işyerlerinde çalışmaya devam ediyorlar. Patronlara göre işçilerin işyerlerinde sıkış sıkış çalışmaları “sakıncalı” değil ama 1 Mayıs’ta taleplerini dile getirip haklarını aramak için bir araya gelmeleri sakıncalı! Çünkü kapitalizm tarihinin en büyük krizini yaşarken egemenler yıkıma sürükledikleri milyarlarca emekçinin öfkesinden korkuyorlar! Ancak ne yaparlarsa yapsınlar işçi sınıfı sömürüye ve haksızlıklara karşı 1 Mayıs coşkusuyla yeniden sahneye çıkacaktır.
1 Mayıslar işçi sınıfının bağrında içten içe yanan hiç küllenmemiş bir ateşin, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya yaratma mücadelesinin dolaysız ifadesidir. Yeni bir dünya kuruluncaya kadar bu mücadele ateşi canlı tutulmaya devam edilecek. Selam olsun dünyanın dört bucağında yüreği 1 Mayıs ile atan işçi sınıfına!
Kahrolsun kapitalizm!
Yaşasın sosyalizm!

link: Marksist Tutum, Dünya İşçi Sınıfına Selam Olsun! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6910
Okurlarımızdan Kısa 1 Mayıs Mesajları
İşçi sınıfımız geçmişten bugüne nice mücadeleler verdi, nice bedeller ödedi. Ne acılardan geçtik de koruduk umudumuzu! Ne karanlıklardan geçtik de aydınlıklara çıktık mücadele azmimizle! Şimdi mi solduracaklar karanfilimizi? Şimdi mi solduracaklar 1 Mayıs’ımızın mücadele ruhunu? Başaramadılar, başaramayacaklar! İşçi sınıfının mücadelesinin önüne geçemeyecekler! Bitmedi daha, sürüyor o kavga ve sürecek! Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Sancaktepe’den bir kadın işçi
Kapitalist sistem bir kez daha kanıtlamıştır ki, insanlığa verecek hiçbir olumlu şeyi yoktur. Çürüdü ve artık sadece zehir saçıyor. Gelecek yine ve yine sosyalizme aittir. Demir ve çeliğin içinde yağın ve pasın arasında çalışan metal işçileri olarak, işçi sınıfının uluslararası mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a hoş geldin diyoruz. Biz metal işçileri olarak, 2020 1 Mayıs’ında ve her zaman kazanılmış haklarımızın elimizden alınmasına ve işten atmalara hayır diyerek taleplerimizi yükselteceğiz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Gebze’den bir metal işçisi
Bizler elleri bolluk ve bereket üreten bir sınıfın evlatlarıyız, işçi sınıfının mücadeleci gençleriyiz. Gelenekten geleceğe mücadelemizi büyütüyoruz. İşçi sınıfımızın genç neferleri olarak mücadele bayrağımızı dalgalandırmaktan onur duyuyoruz. Her ne yaparlarsa yapsınlar içimizdeki mücadele ateşini söndüremeyecekler. Her koşul ve şartta örgütlülüğümüzü büyüteceğiz. İnsanlık bu zulüm ve esaret sisteminden kurtulana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Çünkü biz dayanamayız tutsaklığa!
İstanbul’dan bir grup genç işçi
Bugün 1 Mayıs! Alanları yasaklasalar da bizler ortadan kaybolmadık! Buradayız! Bugün korkuları yüzünden bizleri evlerimize hapseden burjuvazi günü geldiğinde kaçacak yer arayacak. Evet, bu böyle olacak! Biz yine marşlarımızı söyleyelim aynı duygularla! Gelecek güzel günleri düşünelim, daha çok mücadeleye sarılıp daha çok çalışalım! Direnç çiçeğinin gülleri geç açar ama açtığında da çatlattığı kayalardan dizginlenemez bir şekilde su gürül gürül akar!
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
Mersin’den bir kadın işçi
1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. İşçi sınıfı tıpkı nehirlerin eninde sonunda denize varması gibi, birleşecek ve egemenleri dize getirecektir. Öyle korkuyor ki sermaye sınıfı bizden, bentler çekiyor önümüze, bizi derelere bölüyor, önümüze beton bariyerler dikiyor, suyumuza balçık akıtıyor. Birleşmemizi engellemek için her türlü kirli oyunu oynuyor. Ama bir gün gelir, dereler taşar, önündeki bentleri yıkıp tüm engelleri çılgınca yıka yıka okyanuslara ulaşır. Yaşasın işçi sınıfının birliği ve örgütlülüğü!
İstanbul’dan bir öğretmen
Patronlar ve onların siyasi temsilcileri için belli ki tehlike çanları çalıyor. Kapitalist sistemin girdiği tarihsel krizin ve tüm pisliklerinin üzerini koranavirüs ile kapatmaya çalışıyorlar. Sistemin çürümüşlüğü, gericiliği ve insanlığa sömürü, savaş, sefaletten başka bir şey veremeyeceği gün gibi ortada. İşçi sınıfının örgütsüzlüğünden faydalanarak yarattıkları korku iklimi ile işçileri evlerine kapattılar. Bugün işçiler meydanları, alanları dolduramayacak, bir arada kitlesel kutlamalar yapılamayacak. Ama dilimizi kesemezler! Meydanlar yasaksa; mahalleler var, işyerleri var. İşe gittiğimiz servisler, alışveriş yaptığımız bakkal, manav, market var. Asla bizi susturamayacaklar.
Yaşasın Mayıs!
Esenyurt’tan bir emekçi
Kardeşlerim, kapitalizm tarihsel krizinin kritik bir dönemecinde debeleniyor. Bunu uzun yıllardır yaşadığım Avusturya’da da görüyor, şahit oluyorum. Viyana’dan hepinize proleter mücadele selamlarımı iletiyorum. Uzun yıllar burada yaşamakta olan bir ulaştırma sektörü emekçisiyim. Kendim, bütün göçmen emekçiler ve Avusturya işçi sınıfı adına Türkiye işçi sınıfının 1 Mayıs işçi bayramını kutlarım. Küresel neo-liberalizmin tükenmişlik ve çıkışsızlığının korona krizi şalı altında emekçi yığınlardan gizlenmeye çalışıldığı koşullarda, emekçilerin sınıfsız ve sömürüsüz özgür bir dünya kurma yolundaki mücadelesi, 2020 1 Mayıs’ına özel bir anlam ve önem kazandırmıştır. Bu bağlamda tüm dünya emekçi halklarının barış, özgürlük ve sosyalizm mücadelesi ivme kazanarak devam edecek, kapitalist sömürü ve talan düzeni tarihin çöplüğündeki hak ettiği yere fırlatılacaktır. Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın işçi sınıfının sosyalizm mücadelesi!
Viyana’dan A.E.
Selam olsun 1 Mayıs ruhunu bizlere taşıyanlara. Ben fabrikada çalışan bir kadın işçiyim. 1 Mayıs mücadele gününüzü en içten devrimci duygularımla selamlıyorum. İşçi sınıfının 1 Mayıs mücadelesi kapitalistlerin suratına bir tokat gibi inmiştir. Şimdi de o tokattan çok korkuyorlar. Biz mücadeleci işçiler olarak şunu söylüyoruz. “Gecenin içinde sen gündüzü düşle, umudu yitirme birliğini örgütle!” Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
Esenyurt’tan bir kadın işçi
“Ya sosyalizm ya barbarlık” demişti işçi sınıfının Kızıl Kanatlı Rosa’sı. İnanıyor ve biliyoruz ki örgütlü işçi sınıfı bir gün mutlaka bu zulüm saltanatını alaşağı edip, insanlığın ortak düşlerinin gerçeğe dönüşeceği sosyalist bir dünyayı kendi elleriyle var edecek. Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Yaşasın sosyalizm!
MT okuru kadın işçiler
Dünya meydanları elbet yeniden işçi sınıfının “devrim” sloganlarıyla yankılanacak. Egemenlerin kirli oyunlarına kanmıyoruz, umudumuzu büyütüyoruz. Yarın nelere gebedir! Selam olsun 1 Mayıs geleneğini bugünlere taşıyanlara!
MT okuru bir grup üniversite öğrencisi
Hiçbir gelecek vaat etmeyen, bizleri yalnızlaştırmaya çalışarak çaresizliğe mahkûm etmek isteyen, intiharlara sürükleyen bu düzene boyun eğmiyoruz. Gençliğin yeri işçi sınıfının mücadele saflarıdır. Gelenekten geleceğe Marksizmin ışık tuttuğu yolda yürüyoruz. Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın devrimci mücadelemiz!
MT okuru gençler
Bugün kapitalizm insanlığa gün ortasında karanlığı yaşatıyor. Faşizan, otoriter, baskıcı uygulamalarla, insanlığa saldığı korkuyla zihinlere zincirler vurmaya çalışıyor. Zannediyorlar ki 1 Mayıs günü kitleleri evlere hapsederek bu ateşi söndürebilirler. Ama 1 Mayıs mücadele eden işçiler için bir ömürdür. Hesabımız bir günlük değil bir ömürlük. İşte bu nedenle şimdi daha öfkeli ve daha kararlı yürüyoruz, sonunda kapitalizmi tarihin çöp sepetine göndereceğimiz mücadelemizde.
Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
Ankara’dan bir eğitim emekçisi
Koronavirüsü bahane edip 1 Mayıs’ta işçileri alanlardan uzaklaştıranlar, mücadeleden de uzaklaştırdıklarını sanıyorlarsa yine büyük bir yanılgı içindeler. İçimizdeki mücadele coşkusu ve kapitalizme öfke azalmış değil. Hatta daha da büyüyor. Bizi evlere tıkmaya çalışan egemenlere karşı elbet bir gün bu öfkemizi haykıracağız. Elbette bir gün işçi sınıfı kocaman gövdesiyle ayağa kalkacak ve meydanları tekrar dolduracak. Elbette işçiler bir gün tüm bu oyunları bozacak.
Yaşasın Dünya İşçilerinin Kapitalizme Karşı Mücadelesi!
Yaşasın 1 Mayıs!
Ankara’dan bir kadın işçi
1 Mayıs’ı 1 Mayıs yapan işçilerin insanca bir yaşam için uzun yıllar verdiği büyük mücadelelerdir. Asıl bayramlar işçi sınıfının en zor zamanlardan, yılmadan, güçlenerek ve artarak çıktığı zamanlardır. Ve şimdi bugün geçirdiğimiz bu süreçten de dünya işçi sınıfı olarak mücadeleyle, umutla, güçlenerek çıkacağız. İşte o zaman en büyük bayramı kutlayacağız. Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız, savaşsız, özgürlük ve barış dolu bir dünyayı kurmuş olmanın bayramını.
Yaşasın 1 Mayıs!
Ankara’dan bir eğitim işçisi
Yeniden 1 Mayıs’tayız. Bir kez daha ayrılıkların, mesafelerin bizleri ayırmadığını gördük. Şehirler, ülkeler ayrı olsa da yarını kuracak biz gençlerin, işçilerin yürekleri ve umutları aynı. Bugünün zifiri karanlığına inat mücadelemizi ve umudumuzu büyütmenin tam zamanıdır. Mücadeleci öğrenciler, işçiler olarak şimdi her an bu umudun ve mücadelemizin büyüdüğünü hissediyorum. 1 Mayıs bizim için yarını bir olan milyarlarca işçinin mücadele bayramıdır. Yarın elbette bizimdir.
Ankara’dan bir öğrenci
Meydanlar ne içindir? Onları önemli, anlamlı kılan nedir? Onların boşluğu neyi ifade eder? Bütün bunlar kafamda dönüp dururken sonunda anlıyorum ki meydanlar, mücadelemizin, kavgamızın taşınması gerektiği yerlerdir. 1 Mayıs’ın, işçilerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününün de alanlara ve meydanlara taşınması gerekir. İşte o zaman bu haklı mücadele meydanlarla birleştiğinde tam olarak anlamını bulur. Değişimin, dönüşümün, birikimin toplamını gösterir bize. Birlikte, bir arada, omuz omuza olduğumuzda gösteririz dosta düşmana gücümüzü. Anlıyorum ki tam da bunun için yalanlarla, dolanlarla yasaklıyorlar işçilere meydanları. Bu şarlatanlığa inat daha da sıkı sarılalım 1 Mayıs ruhuna, daha da sıkı sarılalım kavgaya, 1 Mayıs ruhuyla.
Ankara’dan genç bir işçi

link: okurlarımızdan, Okurlarımızdan Kısa 1 Mayıs Mesajları, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6919
1 Mayıs Geleneği İnatçıdır, Koronavirüs Baş Edemez!


Bugün 1 Mayıs, işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü. Bundan tam 134 yıl önce 1 Mayıs’ta Amerikan işçi sınıfı meydanlara çıkıp çalışma ve yaşam koşullarına isyan etmiş ve şöyle haykırmıştı: “Sekiz saat çalışma, sekiz saat uyku, sekiz saat canımız ne isterse!” İşçi sınıfının kararlı ve örgütlü haykırışı bir tokat gibi burjuvazinin suratına çarpmış ve yankıları günümüze kadar ulaşmıştır. Her 1 Mayıs’ta dünya meydanlarını dolduran işçi sınıfı, sınıf düşmanlarına “Buradayım! Cenk meydanını terk etmedim. Güç biriktiriyorum ve beklenen an geldiğinde bugüne kadar yaptığınız tüm zulmün hesabını soracağım” diyor.
Ancak ne yazık ki bu yıl 1 Mayıs’a Covid-19 bahanesiyle yaratılan korku atmosferinde ve yasaklarla girdik. Kapitalizmin tarihsel krizinin artık gizlenemez olduğu bir dönemde burjuvazi, kitleleri bu krizin koronavirüsten kaynaklandığına ikna etmeye çalışıyor. Virüs adeta bir kurtarıcı gibi tarihsel krizle boğuşan burjuvazinin imdadına yetişti. Bugün koronavirüs bahane edilerek işçi sınıfı üzerinde yeniden bir korku imparatorluğu kurulmaya çalışılıyor. Dünya meydanları işçi sınıfına kapatılıyor. Dünyanın birçok yerinde OHAL ve sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor.
Türkiye’de de 1 Mayıs günü 31 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yani burjuvazi yıllardır açmak zorunda kaldığı meydanları, bu yıl tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla işçi sınıfına kapatarak 1 Mayıs mitinglerini yasakladı. Son yıllarda sendikal, siyasal, toplumsal her alanda baskı düzeyini adım adım arttıran rejim, Covid-19’u da “Allah’ın bir lütfu” olarak kullanmakta sınır tanımıyor. İşçi sınıfının öncü unsurları olarak, bu durum başta kendi ülkemizdeki totaliter rejim olmak üzere tüm dünya burjuvazisine olan öfkemizi daha da bilemektedir. Asla ve asla tarihsel iyimserliğimizi kaybetmiyor, yarın çok daha güçlü bir şekilde o meydanları zapt edeceğimizi biliyoruz. Bu iyimserlik boş bir iyimserlik değildir. Bizzat bu topraklardaki inatçı 1 Mayıs geleneğinin kendisi bu tarihsel iyimserliği ispatlamaktadır. 1 Mayıs geleneğinin yasaklara ve baskılara rağmen ne zorluklarla bugünlere taşındığına baktığımızda bunu net bir şekilde görürüz.
Yaşadığımız topraklarda 1900’lü yılların başından itibaren 1 Mayıslar kutlanmaya başlanmıştır. Gerçek içeriğiyle ilk kez 1909 yılında sosyalist örgütlerin öncülüğünde kitlesel 1 Mayıs kutlandı. İttihat ve Terakki yönetiminin baskı ve yasaklaması nedeniyle 1910 yılında 1 Mayıs kitlesel olarak kutlanamadı. Ancak 1911 yılında görkemli ve kitlesel bir şekilde kutlanan 1 Mayıs, baskı ve yasaklara karşı adeta gövde gösterisine dönüştü. “12 bin işçinin grev yaptığı, 7 bin işçinin yürüyüşe katıldığı, sosyalist kızıl bayrakların dalgalandığı törende, Enternasyonal Marşı birçok dilde birden söylendi. [1]
1912 yılında baskı ve yasaklar daha da artmıştı. Bu koşullarda 1 Mayıs alanlarda kutlanamadı fakat Selanik Sosyalist İşçi Federasyonunun çağrısıyla 7 bin işçi iş bırakmış ve şehirde hayat durma noktasına gelmişti. Sonraki yıllarda bu kez savaş nedeniyle 1 Mayıslar kutlanamadı.
1921 yılında işgal kuvvetleri ve yerli egemenlerin baskı ve yasaklamalarına rağmen binlerce işçi iş bıraktı, 1 Mayıs genel grev havasında geçti. 1922 yılında yeniden kitlesel kutlamalar yapıldı. 1923 1 Mayıs’ı ise, burjuva Kemalist liderliğin tüm ülke yönetimine hâkim olduğu bir dönemde kutlanmıştı. Ancak ulusal zaferini kazanmış olan yeni yetme Türk burjuvazisi işçi sınıfının mücadelesine saldırmakta, sosyalist hareket ile arasını açmakta gecikmemiştir. 1927 yılında tamamen yasaklanana dek 1 Mayıs kitlesel bir şekilde kutlanamamış, daha çok salonlarda kutlanmıştı. 1925’ten sonraki yıllarda 1 Mayıs günlerinde duvarları afişlemek ve bildiri dağıtımı yapmak bile yasaktı. Polis bu eylemleri önlemek için her sene 1 Mayıs yaklaşırken bilinen solcuları gözaltına alıyor, 1 Mayıs sonrası serbest bırakıyordu. TC burjuvazisinin bildiri dağıtımına dahi tahammülsüzlüğüne dair şöyle bir anekdot paylaşılır Derinden Gelen Kökler kitabında: “Nisanın 28’i, 29’u hele 30’u en korkulu günlerdi. Zira siyasi polis 1 Mayıs nedeniyle (beyannamelerin) duvarlara yapıştırılmasında çalışacaklarını tahmin ettiği kişileri Sirkeci’deki eski Sansaryan Hanı’na Emniyet Müdürlüğü’ne davet eder, 2 Mayıs sabahı salıverirdi.” O meşum, o lanet olası Sansaryan Hanı, Türkiye sosyalist hareketi işkencecilerinden, cellâtlarından çok iyi tanır. Ancak burjuvazinin cellâtları da zindanları da işçi sınıfının geleneğinin geleceğe taşınmasına engel olamamıştır. Bugün de engel olamayacaktır. Ne var ki bugün burjuvazinin saldırıları işkenceleri kadar açık ve görünür değildir. Çok daha sinsi ve ideolojiktir. Koronavirüs saldırısı ile esir alınan milyonlar bu ideolojik, psikolojik saldırının düzeyini can yakıcı bir şekilde göstermektedir.
1930’larda sınıf esaslı örgüt kurmak yasaklanırken, Türkiye’nin sınıfsız, çelişkisiz ve katışık bir toplum olduğu iddia edildi. Yeni yetme Türk burjuvazisi henüz işçi sınıfının sayıca az olduğu köylü toplumu sayılan bir ülkede işçi sınıfından ölesiye korkuyordu. Burjuvazi bu korkuyla yıllarca sosyalistlerin, öncü işçilerin örgütlenmesini yasakladı, tutuklamalara girişti. 1935 yılında ise 1 Mayıs’ı “bahar ve çiçek bayramı” ilan ederek içini boşaltmaya kalktı. Yıllarca 1 Mayısları yasaklasalar da, adına “bahar ve çiçek bayramı” diyerek işçi sınıfının tarihsel mirasını unutturmaya, içini boşaltmaya çalışsalar da asla başarılı olamamışlardır. 50 yıl yasaklı kalan 1 Mayıs, 1976 yılında DİSK ve Maden-İş öncülüğünde yeniden kitlesel bir şekilde kutlanmaya başladı. 1976 yılına gelindiğinde işçi sınıfı hem sayıca hem de siyasal ve sendikal alanda gelişip güçlenmişti. 76’daki mitingin ağırlığını oluşturan tezgâh başından gelen işçilerdi. Mitinge katılan Sadun Aren görkemli katılım için şöyle der: “Bu harmanda ilk defa buğday taneleri samandan daha fazla.”[2]
1977’ye gelindiğinde bu kez 500 bin işçi-emekçi Taksim Meydanını doldurmuştu. Bu görkemli tablodan korkan egemenler 1977 1 Mayıs’ına saldırarak kitleleri sindirmeye çalıştı, ancak alçakça gerçekleştirilen bu katliama rağmen bir sonraki yıl yine kitleler meydanları doldurdular. 1979’da sıkıyönetim ilan edilerek İstanbul’da 1 Mayıs’ın kutlanmasına izin verilmediği için başta Maden-İş olmak üzere çeşitli DİSK sendikaları ve birçok kitle örgütü 1 Mayıs’ı İzmir’de kutladılar. 1980’de ise İzmir’de de sıkıyönetim ilan edilmiş olduğundan bu kez Mersin’de 1 Mayıs mitingi yapıldı. Görüldüğü üzere işçi sınıfının mücadele hedefinden sapmayan Maden-İş gibi sendikalar her koşulda bir alternatif bulabilmiş ve 1 Mayıs geleneğini ve mücadelesini yaşatmışlar. Ta ki askeri faşist darbeye kadar… 1980 askeri faşist darbesinden sonra yine yıllarca 1 Mayıslar kutlanamadı. Ancak 1990’ların başlarında başlayan sınırlı kutlamalar giderek kitleselleşti. 2010’da ise uzun yıllardan sonra Taksim Meydanı yeniden 1 Mayıs mitingine sahne oldu ve yüz binlerce emekçi bu mitingde taleplerini haykırdı.
Görüyoruz ki burjuvazi tarihin akışını durduramamıştır! İnişlerle çıkışlarla tarih hep ileriye akmıştır. Tıpkı suyun akıp yatağını bulması gibi tüm baskılara, yasaklara, devlet terörüne ve katliamlara rağmen işçi sınıfı ve onun öncüleri her fırsatı değerlendirerek 1 Mayıs’ın mücadele geleneğini bugünlere taşımışlardır. Bizler de bugün o mücadele bayrağını geleceğe çok daha güçlü bir şekilde taşımak için mücadele ediyoruz. MGK’nın 1 Mayıs bahar bayramını kaldıran toplantısında faşist Kenan Evren işçi sınıfının gücünden duydukları korkuyu şöyle anlatır: “Çocukluğumdan beri, askeri mektebe girdiğimden beri bilirim, askerler 1 Mayıs günü kışlasındadır, görev başındadır, ne olur ne olmaz bir şey çıkacaktır diye. İsmi de bahar bayramıdır, hep kışlalarda vazifede kalmışızdır, askeri okullara tatil verilmez…” İşçi sınıfı yıllarca bu topraklarda egemenlerin korkulu rüyası oldu. Yeniden kâbusları olacağız! Hem de çok yakında! Bugün tüm dünyada artan işsizlik, açlık ve sefalet koşulları işçi sınıfına “bıçak kemikte” dedirtmek üzeredir!
[2] Derinden Gelen Kökler

link: Tuzla’dan bir grup işçi, 1 Mayıs Geleneği İnatçıdır, Koronavirüs Baş Edemez!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6918
Bu Ateşi Asla Söndüremezsiniz!


Tarih işçi sınıfının nice yenilgi ve zaferleriyle doludur. İşçi sınıfı burjuvazi karşısında nihai zaferini elde edene kadar da böyle olacaktır. İçinden geçmekte olduğumuz şu günlerde burjuvazi muazzam bir saldırı başlatmıştır. Çünkü kapitalizmin tarihsel krizinin faturasını işçi sınıfına ödettirmek derdindedirler. Çürümüş düzenlerini korumak için tüm dünyada virüs yalanına sarıldılar. Bu virüsü o kadar çok abarttılar ki zannedersiniz ki dünyamızı uzaylılar sardı ve hiç kimse bir şey yapamıyor. Çağımız “uzay çağı”, “bilim çağı” diye böbürlenen egemenler ne hikmetse bu “çok tehlikeli ve ölümcül” virüs salgınını sonlandıramıyorlar. Tüm dünya kapitalistleri bir olmuş işçi sınıfına karşı aynı teraneleri tekrar edip duruyorlar. Bizleri korkutmak için uydurdukları senaryoların bini bir para. Her geçen gün önlem adı altında bizlerin haklarına saldırıyorlar. Her biri tutarsızlıkla dolu olan uygulamaları hayata geçiriyorlar. Onlar açısından tutarlı ya da tutarsız olması çok da önemli değil aslında. Çünkü virüs gerekçesiyle kitleleri korkutmak ve sindirmektir asıl hedef. Geçmişte Hitler’in propaganda bakanı şöyle diyordu; “öyle büyük bir yalan söyle ki herkes inansın.” Sermayenin desteğini arkasına alan ve basın-yayın organlarının neredeyse tümünü ele geçiren Naziler, sürekli aynı yalanları tekrarlıyorlardı. Kitleleri manipüle ederek sağlıklı düşünmelerine fırsat vermiyorlardı. Bu yalanların sonu geldiğinde ve kitleler nezdinde gerçekler ortaya çıktığında ise iş işten geçmiş, milyonlarca insan ölmüştü.
Burjuvazi ihtiyaç duyduğunda her dönem büyük bir yalan bulmuş ve kitleleri inandırmak için her yola başvurmuştur. Ne yazık ki işçi sınıfı örgütsüz olduğu sürece bu yalanlara kanmıştır. Bugün de geniş emekçi kitleler burjuvazinin kuyruklu yalanlarına aynı sebeple inanmaktadır. Yaşadığımız bu çağda hele ki metropol kentlerde eve kapanarak virüsün yayılmasına engel olmak mümkün mü? Her aileden birileri mutlaka zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için dışarıya çıkmak zorunda. Virüs şöyle mi diyor: “sen acil ihtiyaçlarını gidermek için çıktığın için veya işe gittiğin için sana bulaşmıyorum!”
İşçi sınıfı sesini çıkarmasın, dayanışma içinde olmasın, hele ki hakkını aramak için meydanları doldurmasın diye kentleri hapishanelere çevirdiler. Peki işçiler, emekçiler, çalışmadıklarında geçimlerini nasıl sağlayacaklar? 39 lira ile mi geçinecekler? Hâlâ bir işi olup çalışanlar ise, üç kişinin işini bir kişi yaparak uzun saatler çalışmak zorunda kalıyorlar. Sesini çıkaranlar işsizlikle tehdit ediliyorlar. Bugün 1 Mayıs. Tam da işçi sınıfının bu saldırılara cevap vermesi gereken bir gün.
Ne var ki işçiler evlerine hapsedilmiş, meydanlar işçilere yasaklanmış. Ama zaten 1 Mayıs işçi sınıfına egemenlerin armağan ettiği bir gün değildir. İşçi sınıfı mücadeleyle, bedel ödeyerek bu tarihi yazmıştır. Sekiz saatlik çalışma hakkı, yıllar önce nice bedeller ödenerek mücadeleci işçi önderlerinin ve işçilerin sayesinde yasalara eklenmiştir. Birçok ülkede sekiz saatlik işgünü mücadelesi verilmiş ve Amerikan işçi sınıfı bunu 1 Mayıs’la taçlandırmıştır. Amerikan işçi sınıfı istediklerini alma konusunda kararlıydı. Egemenlere şöyle haykırıyorlardı; sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse! 1886 yılının 1 Mayıs’ında Amerika’da bu taleplerle yüz binlerce işçi genel greve gitti. Sokakları, meydanları doldurarak taleplerini haykırdılar. Egemenler işçilerin fabrikaları boşaltmasını ve meydanlarını doldurmasını hayret ve korkuyla izliyorlardı. İşçilerin kararlı oluşundan paniğe kapıldılar, devrimci ayaklanma korkusuyla sinsi ve aşağılık planlarını hayata geçirmek için pusudaydılar. Dönemin burjuva gazeteleri işçi önderlerini hedef göstererek kışkırtıcı bir dille onları karalayan haberler yapıyorlardı. Gazetelerde kızılların etrafı yakıp yıkacaklarından, cephaneliklerinin ele geçirildiğinden ve bunun gibi yalan haberlerden geçilmiyordu.
Bu uğurda mücadele veren işçi önderlerinden August Spies egemenlerin pusu kurduğu liderlerden biriydi. Grev yapılan fabrikalardan birinde polis grevci işçilere saldırdı ve arbede yaşandı. Bunun sonucunda 6 işçi hayatını kaybetti ve onlarcası da yaralandı. Bu durumu protesto etmek ve sekiz saatlik işgünü mücadelesi için işçi önderleri 4 Mayısta Chicago Haymarket Meydanında miting düzenlediler. Miting bitmek üzereyken polis işçilerin etrafını sardı ve meydana bomba atıldı. Korkunç bir arbede yaşanıyordu. Egemen sınıfın kirli planlarının bir parçası olarak 6 polis ve 10 işçi öldü. Haymarket’e bomba attıkları iddiasıyla yedi işçi önderi idama mahkûm edildi. Bu işçi önderlerinden biri de August Spies’dı. Kendi mitinglerinde kendilerinin bomba patlatması ne kadar akla uygunsa mahkemedeki düzmece yargılama da o kadar adildi. Burjuvazi kararını vermişti. İşçi önderleri, işçileri harekete geçirdikleri ve burjuvaziye uykusuz geceler yaşattıkları için yok edilmeliydiler. Uydurma gerekçelerle yargılama yapıldı ve dört işçi önderi idam edildi. İdamından önce August Spies mahkeme salonunda şöyle haykırıyordu: “Eğer bizi asarak tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız, eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada burada veya orada, arkanızda ve önünüzde, her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremezsiniz.”
Bu gizli ateş, gerçekten de her daim burjuvazinin korkulu rüyası oldu. 1 Mayıs’ı ve onun tarihsel anlamını işçi sınıfının hafızasından silmek için ellerinden geleni yaptılar. Yalanlar, tahrifatlar, baskı ve yasaklarla 1 Mayıs’ın kutlanmasına engel olmak istediler. Bu sene virüs bahanesi ile burjuvazi 1 Mayıs’ta işçi sınıfına meydanları kapattı.
Kitleleri virüsü bahane ederek bir yere kadar korkutabilirsiniz ya sonra? Milyonlarca işçi işsizliğin derin girdabına girdiğinde elbet sorgulayacaklar yaşadıkları düzeni. O zaman gizli ateşler kıvılcıma, kıvılcımlar yangına dönüşecektir. İşçi sınıfının mücadele tarihi bize gösteriyor ki, en karanlık dönemde bile umut hep olmuş, ufacık kıvılcımlar bir araya gelip aleve dönüşmüşlerdir.
Patronlar sınıfı işçi sınıfının öfkesinden korktuğu için meydanları 1 Mayıs kutlamalarına kapatarak bugün çözümü bunda bulmuştur. Sömürünün, savaşların, açlığın, baskıların olmadığı, insanlığın barış içinde yaşadığı, sınıfsız ve sınırsız bir dünya hayalinin simgesidir 1 Mayıs. Burjuvazi tüm dünyada 1 Mayıs’ın içeriğini boşaltmak, değersizleştirmek için her dönem yoğun bir kara propaganda yürütmüştür. Bunu yapmasının nedeni işçi sınıfının mücadelesinin simgelendiği bir gün olmasında yatar. Bizler bu yüzden 1 Mayıs geleneğimize sahip çıkıyoruz. Bugün meydanlar işçi sınıfına kapatılsa da elbet işçi sınıfı o meydanları yara yara aşacaktır. Yeter ki sınıf kinimizi ve mücadele azmimizi her daim canlı tutalım. Sıra bize de gelecek, işte o zaman korkuyla tutuşup korkuyla yananlar kaçacak delik arayacaklar.
1 Mayıs geleneğimizi unutmayacağız, unutturmayacağız!
Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın örgütlü mücadelemiz!

link: Pendik’ten bir işçi, Bu Ateşi Asla Söndüremezsiniz!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6917
Korkmuyoruz, Sinmiyoruz, Meydanlara Çıkacağımız Günlere Hazırlanıyoruz!
Yaşamak…
Yeşermek bitkiler gibi
Yaşamak…
Dönüşmek geleceğe
Güçlü ellerle kavrayıp çelişkiyi
Birlikte dövüşüp
Birlikte büyütmek
Geleceği.
Elif Çağlı’nın bu dizeleri çınlıyor beynimizde. Örgütlü işçiler olarak, her geçen gün dallarımızı daha da yeşerterek yaşıyoruz. Karartmadık yüreklerimizi hiçbir vakit. Soldurmadık yeşeren dallarımızı. Gözümüzdeki ışığı söndürmeye hiçbir vakit yetmeyecek nefesleri. Biz örgütlü işçiler olarak, Marksizmle yeşerttik körpe dallarımızı. Bizler güçlü ellerle birleşmiş, yıkılası, kahrolası bu düzenin çelişkilerini kavramış örgütlü işçileriz. Burada Marksizmin ışığında öğrendik dövüşmeyi, burada dövüştükçe öğrendik ellerimizi birleştirdikçe geleceğimizi büyütmeyi. Yüreklerimiz bu lanet, kokuşmuş düzene öfkeyle doluyken, kim durabilir bu coşkun selin önünde, kim set çekebilir?
Kapitalist düzene olan öfke ve hıncımızla, gelecek güzel yarınlara olan inancımızla, bugün 1 Mayıs coşkusunu yaşıyoruz yüreklerimizde. Egemenlere bir çift sözümüz var: Bugün meydanları işçi sınıfına kapatmış olsanız da, asla sinmeyeceğiz, korkmuyoruz sizin asalak düzeninizden. Yeniden çıkacağız elbette bizim olan o meydanlara. Yeniden türkülerimizi söyleyeceğiz hep bir ağızdan, yeniden taleplerimizle inleyecek o meydanlar. Yeniden kol kola halaya duracağız özgür göğün altında işçi kardeşlerimizle. Bugün meydanları kapatmış olabilirsiniz ama yüreklerimizden 1 Mayıs ruhunu asla silemeyeceksiniz! Bekleyin, hazırlanıyoruz işçi kardeşlerimizle, birlikte büyütmek için geleceği…
İşçi sınıfı öyle bir güç ki, kendi korkularının esiri olan egemenler, bu güçten korktukları için koronavirüsle işçileri korkutup evlere hapsediyorlar! Tarihsel bir sistem kriziyle temellerinden sarsılıyor düzenleri. Korkuyla yanıp tutuşmaları bu yüzden. Güçlü ellerle çelişkileri kavrayıp, birlikte dövüşürse işçiler, bir fiskeyle yıkılacak çürümüş, kokuşmuş bu düzen. İşçi sınıfını evlere hapsedip meydanları kapatmaları bu yüzden. Elbette uyanacak, elbette koronavirüs korkusundan kurtulacak işçiler. İşte o zaman yatağından boşalan nehirler gibi akacağız alanlara, sığmayacağız meydanlara, sığmayacağız fabrika önlerine!
Koronavirüsle bizi korkutmaya çalışıyorlar. Biz çok iyi biliyoruz ki, asıl tehlike virüs değil, kapitalizmin ta kendisidir. Kardeşler, gün birlik olma günüdür, gün dayanışma günüdür. Ellerimizden alınan hakların hesabını sorma günüdür. 1 Mayıs’ın mücadele ruhuyla birleşme günüdür. Yeniden çıkacağımız o meydanlara hazırlanma günüdür. Çocuklarımızın geleceğini yeşertme günüdür. Bu anlamlı günde yüreklerimizi yüreklerimizin üzerine koyalım. Birlikte yeşertelim geleceğimizi. Bu duygularla işçi sınıfımızın Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Gününü yürekten kutluyoruz.
Yaşasın 1 Mayıs!
Birleşen İşçiler Yenilmezler!

link: Sancaktepe’den bir grup işçi, Korkmuyoruz, Sinmiyoruz, Meydanlara Çıkacağımız Günlere Hazırlanıyoruz!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6915
Karanlıklar Aydınlığa Mücadeleyle Dönüşecek, Yaşasın 1 Mayıs!
Sınıfımızın mücadele tarihinin en önemli günlerinden biri olan 1 Mayıs uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününün, burjuvazi eliyle koronavirüs arkasına saklanarak engellendiği bir dönemden geçiyoruz. Tarihsel bir kriz içinde olan kapitalist sistemin efendileri, işçi sınıfının, emekçilerin gözünden krizin gerçeklerini saklamak için türlü yalanlara başvurmaktan geri durmuyorlar. Bugünlerde de artan işsizlik ve hayat pahalılığını korona perdesi arkasına gizlemek istiyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar ilelebet bu gerçekleri işçilerin gözünden kaçıramazlar. Korkunun ecele faydası yok, yaşlanmış ve çürümüş, insanlığa sunabilecek hiçbir şeyi kalmayan bu sistem eninde sonunda işçiler eliyle yıkılacak.
Dünya genelinde yüz milyonlarca işçinin kalbinin 1 Mayıs heyecanıyla attığı bugünlerde alanlara çıkamamanın burukluğu içindeyiz. Ama burjuvazi şunu da unutmasın, bu tür yalanlarla ne biz işçilerin mücadele azminden bir şey eksiltebilirler ne de sonsuza değin yalanlarla bu gemiyi yürütebilirler. Tam tersine hem öfkemizi hem de mücadele azmimizi daha çok güçlendiriyorlar. Egemenler unutmasın ki mücadele ve 1 Mayıs alanları slogan ve marşlarımızla özgürlük ve eşitlik şarkılarıyla yeniden dolacak.
Biz
Yeni bir dünya kuracağız
Yeni
Yepyeni bir dünya
Yağmurlarda yıkanıp
Güneşte kuracağız
Göklerle dost
Yıldızlarla kardeş olacağız.

link: Esenyurt’tan bir grup işçi, Karanlıklar Aydınlığa Mücadeleyle Dönüşecek, Yaşasın 1 Mayıs!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6914
1 Mayıs Karanfillerine Sahip Çıkıyoruz


1 Mayıs işçi sınıfının birlik, beraberlik, dayanışma ve mücadele günüdür. 1886’dan bu yana tam 134 yıl geçti. Her 1 Mayıs günü yüreklerimiz dünya işçileriyle birlikte çarpar. Alanlara çıkarak 1 Mayıs geleneğine sahip çıkarız. Patronların yüreklerine korku salan bu büyük gün bizzat işçi sınıfının patronlar sınıfına karşı mücadele edip kazandığı bir gündür. 1800’lü yıllarda Amerika’da işçi sınıfının çalışma koşulları alabildiğine ağır olmasına rağmen işçiler her gün 16 saat çalışıyorlardı. İşçiler insanlık dışı koşullarda çalışmaya mahkûm edilmiş, patronların azgınca sömürüsü işçileri canından bezdirmişti. İşçi sınıfı bu koşullara karşı örgütlenmeye ve daha kısa işgünü için mücadele bayrağını yükseltmeye başlamıştı. Evlerine gidip dinlenemeyen, çocuklarının yüzlerini göremeyen işçilerin mücadele sloganları artık duyuluyordu. “Sekiz saat çalışma, sekiz saat uyku, sekiz saat canımız ne isterse.” İşçiler bu anlamlı sloganlarını alanlarda haykırmaya devam ettiler. Chicago’da 80 bin işçi greve gitmiş, ülke genelinde 350 bin işçi yürümüştü. Hayat adeta durmuştu. Patronlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Ellerinden gelen her türlü baskıyı yapsalar da, saldırıyı arttırsalar da bir kere ok yaydan çıkmıştı.
Amerikalı işçiler bunca zaman çektikleri açlığın, yoksulluğun pençesinden kurtulmak için ayağa kalkmıştı. İşçiler kararlı, bilinçli ve örgütlüydüler. İlerde işçi sınıfına önemli bir miras olarak kalacak hakları için canla başla mücadele ettiler. Bu süreçte Amerikan burjuvazisi kirli planların ve oyunların peşindeydi. İşçi sınıfına önderlik edenleri tutuklatıyor, çeşitli dalaverelerle suçlu ilan ediyor, yargıçlara rüşvet veriyordu. Dört işçi önderini bu yalanlarla idam ettirdiler. İdama giden işçi önderlerinden August Spies şunları söylemişti: “Eğer bizi asarak, tahakküm altında yaşayan, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız, eğer düşünceniz buysa, o zaman durmayın asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada, burada veya orada, arkanızda ve önünüzde her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremeyeceksiniz, asla!” Patronlar sınıfı işçilerin mücadele ateşini hiçbir zaman söndüremeyecek. Tarih boyunca işçi sınıfı patronlar sınıfına karşı her daim mücadelesini sürdürmüştür ve sürdürüyor.
Bugün kapitalistler yarattıkları ekonomik krizlerle, savaşla, yalan fırtınalarıyla dünyayı karanlığa boğsa da her daim umut vardır, var olacak. Karanlıklar işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle dağılacaktır. İşçi önderlerinin yarattığı kıvılcımı bugün bizler taşıyoruz. Geçmişin işçi kuşakları gelecek kuşaklar için suyun önünü açmışlardır. Bu onurlu mücadele kapitalizmi tarihin çöplüğüne atana kadar sürecek. Bizler Türkiyeli bilinçli işçiler olarak 1 Mayıs karanfillerine sahip çıkıyoruz. Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!

link: Beylikdüzü’nden bir kadın işçi, 1 Mayıs Karanfillerine Sahip Çıkıyoruz, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6913
Önyargı Duvarının Yıkılışı


Yıllardan 1886, günlerden 1 Mayıs, Amerikan işçi sınıfı ayakta, 12 saat olan işgününün kısaltılmasını istiyorlar. Yarım milyona yakın işçi ve emekçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu önderliğinde yürüyüşe geçiyor. Sermaye sınıfı oyun tezgâhlıyor, işçi önderlerini ölüme gönderiyor ama işçi sınıfını durduramıyor. Böylece işçiler haklarını mücadeleyle alıyorlar. Biz işçilere onların mirasıdır sekiz saatlik işgünü. O zamanlar ikinci sınıf insan olarak görülen siyahîler Luizvil’de (Kentaki) parklara bile giremiyorlardı. Ama onlar da işçi kardeşleriyle birlikte yürüyüşe katılarak Ulusal Parka girdiler. Her eyalet ve kentte birlikte yapılan gösteriler ses getirdi. O günün gazeteleri tarafından şöyle başlıklar atıldı: “Böylece önyargı duvarı yıkılmış oldu.” O günlerde çifte zafer kazanmışlardı.
Onların mirasına ancak mücadele ederek sahip çıkarız. İşçi sınıfının örgütsüz olduğu şu durumda bizlere karşı inanılmaz bir saldırı var. “Covid-19 virüsüne karşı savaştayız!” diyerek işçilerin haklarına saldırıyorlar. Bizleri çaresizliğe itmek istiyorlar. Fakat biz işçiler çaresiz değiliz. Biz işçileri evlere hapsettiler, dünyayı yarı-açık bir hapishaneye çevirdiler. 1 Mayıs’ta en gür sesimizle haklı taleplerimizi haykıracağımız, meydanlarda olacağımızı bildikleri için, bunun önünü kesmek için virüsü bahane ettiler. Geçmişe baktığımızda her zaman işçileri bastırmaya çalışmışlar, korkular yaratılmış, ama işçi sınıfı meydanları terk etmemiş. 1 Mayıs günlerinde işçiler, emekçiler doldurmuş meydanları. Hem de daha kalabalık olarak. Dilleri, dinleri, renkleri farklı olsa da meydanlara çıktıklarında tüm dünya işçileri bir bütün haline gelir. Enternasyonal Marşını aynı anda meydanlarda söyleyeceğimiz günler elbet gelecektir. Bu ölü toprağını muhakkak üzerimizden atacağız. Dünya işçileriyle alanlarda yine hep birlikte haykıracağız: “Bütün Dünyanın İşçileri Birleşin!”

link: Kıraç’tan bir kadın işçi, Önyargı Duvarının Yıkılışı, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6912
1 Mayıs Ruhuyla Dayanışmamızı Büyütelim


1 Mayıs, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü. Kapitalizmin ilk geliştiği yerler olan Avrupa ve Amerika’da patronlar işçileri sömürmede sınır tanımıyorlardı. Çalışma süreleri günde 16 saati buluyordu. Bu kadar yoğun çalışan işçiler çok erken yaşlarda tükeniyor ve ölüyordu. Bu duruma dur demek isteyen işçi sınıfı Avrupa’dan Amerika’ya çok büyük mücadeleler verdi. Bundan tam 134 yıl önce 1 Mayıs 1886’da Amerika işçi sınıfı “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse” sloganıyla greve çıktı. Amerika’da ve pek çok ülkede işçiler bu haklar için çetin ve kararlı mücadeleler vererek günlük 8 saatlik çalışma süresini patronlara kabul ettirdiler ve bugünlere gelindi. Türkiye’de ise Osmanlı’nın Balkan vilayetlerinde 1 Mayıs kutlamaları yapıldıysa da yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinde 1 Mayıslar uzun süre yasaklıydı. Uzun süren yasakların ardından 1 Mayıs, 1976’da DİSK ve Maden-İş’in öncülüğünde İstanbul Taksim Meydanında ilk kez kutlandı. 1980 askeri darbesi kesintiye uğratsa da ilerleyen yıllarda mücadeleci işçilerin, sosyalistlerin, sendikaların, demokratik kitle örgütlerinin çabalarıyla 1 Mayıslar yine kutlandı. Mücadelelerin sonucunda 1 Mayıslar işçi sınıfının gündemine daha çok girdi. Türkiye’de artan mücadeleler ve kitlesellik sonucu 1 Mayıs, 2010 tarihinden itibaren devlet tarafından resmî tatil olarak kabul edildi.
İçinden geçtiğimiz günlerde tüm toplum, koronavirüs salgını gerekçesiyle korku tüneline itilmek isteniyor. Gece gündüz televizyonlardan, gazetelerden, internetten korkuyu güçlendirecek yayınlar yapılarak kitleler manipüle ediliyor. İşçi sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs egemenler tarafından unutturulmaya çalışılıyor. Bizler sınıf bilinçli işçiler olarak egemenlerin yalanlarına kanmıyoruz. Büyük bir ekonomik krizin yaşanmakta olduğunu, gelecek günlerde bu ekonomik krizin daha da derinleşeceğini biliyoruz. Koronavirüs salgınının patronlar medyası tarafından bu kadar abartılmasının ardında da bu gerçeğin olduğunu biliyoruz. Büyük kriz büyük fatura demektir. Soru bu faturayı kimin ödeyeceğidir. Dünyanın dört bir yanında egemenler faturayı işçi sınıfına kesmek için ellerinden geleni yapıyor. Bizi çok zorlu günler bekliyor. Öte yandan dünyanın farklı coğrafyalarında işçi ve emekçiler yavaş yavaş hakları için sokağa çıkmaya, işyerlerinde grevler yapmaya tekrardan başladılar. Bu zorlu günlerden çıkmanın tek yolu örgütlü mücadeledir. 1 MAYIS ruhu ile örgütlü mücadelemizi, dayanışmamızı büyütelim.
YAŞASIN 1 MAYIS! YAŞASIN ÖRGÜTLÜ MÜCADELEMİZ!

link: Sefaköy’den eğitim işçileri, 1 Mayıs Ruhuyla Dayanışmamızı Büyütelim, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6911
Ekim Devrimi ve Bolşevikler Yolumuza Işık Tutuyor!


Dünyanın pek çok yerinde işçiler ve emekçiler meydanları dolduruyor, kapitalist sistemin yarattığı yakıcı sorunlara karşı mücadele ediyorlar. Bu durum bir yandan bizleri heyecanlandırıyor ve umutlandırıyor, öte yandan ise şanlı Ekim Devriminin derslerini süzüp, içselleştirmenin ne denli önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. O devrim ki egemenlerin tüm palavralarına karşın, bu düzenin değişebileceğini, yeni bir dünya kurulabileceğini muştuluyor bize tam 102 yıldır!
Bundan 102 yıl önce Rusya’da işçi ve emekçiler savaşın ve krizin yıkıcı sonuçlarına karşı ayağa kalkmış ve neticede iktidarı ele geçirmişti. Ancak bugünden farklı olarak, Rusya’da işçilere yol gösterecek, yön verecek bir güç vardı. Lenin’in önderliğindeki Bolşevik Parti uzun yıllar sabırla, inatla, en zor koşullarda dahi devrimci faaliyetleri yürütmüş ve bu şanlı mücadelelerinde kitlelerin öncüsü konumuna gelmişti. Ancak bizleri en çok etkileyen şeylerden biri, bu denli zor koşullar altında kararlılıkla mücadele eden Bolşevik Partinin militanlarının birçoğunun henüz yirmisine basmamışken dünyaya değiştirme mücadelesine katılmış olması kuşkusuz. Henüz çok genç yaşlarda yüreklerini kavganın ateşine atmış ve canları pahasına, sıkı sıkıya sarılmışlar mücadeleye. “Bu genç insanlar daha ergenlik çağını geride bırakmadan eski üyeler, kadrolar durumundaydılar. 17 yaşındaki Sverdlov, Sormovo sosyal-demokrat örgütünün başındaydı ve onu teşhis etmeye uğraşan Çarlık polisi ona “Ufaklık” lakabını takmıştı; Sokolnikov 18’indeydi ve Moskova mahallelerinden birinin sorumlusuydu. Zinovyev çoktandır Petrograd’ın önde gelen Bolşeviklerinden biri olarak tanınıyordu ve daha sonra 24 yaşında Merkez Komitede yerini aldığında Proleter’in editörüydü. Kamenev Londra’da delegeyken 22 yaşındaydı, Sverdlov Tammerfors Kongresinde 20, Serebriakov, örgütleyici ve Rusya yeraltı örgütlerinin 20 delegesinden biri olarak 1914’te Prag’da bulunduğunda 24.”[i] Pierre Bruoe’nin bu satırları bu genç devrimcilerin ne büyük sorumluluklar aldıklarını ve hakkıyla yerine getirebilmek için ne denli çabaladıklarını daha iyi anlatıyor bizlere. Elbette yaşadıkları dönemin, koşulların bu insanlar üzerinde etkisi olmuştur, ancak unutmamalıyız ki bu denli inançlı, kararlı ve azimli olmayan bir insan, koşullar ne olursa olsun böyle bir gelişimi ve dönüşümü gerçekleştiremez.
Bizler de bu dönemin mücadeleci gençleri olarak sınıfımızın mücadelelerinden dersler çıkarmak için çabalıyoruz. Geçmişin ve bugünün devrimci önderlerinin yaşamlarından öğreniyoruz, onların uzattığı bayrağı daha güçlü tutabilmek ve yarınlara taşıyabilmek için değişmeye ve dönüşmeye çalışıyoruz. Dünyanın birçok yerinde gençler çağının sorunlarına duyarsız kalmıyor, işçi sınıfıyla meydanlarda omuz omuza mücadele veriyor. Hiçbir gelecek vaat etmeyen bu kahrolası düzen yarattığı sorunlarla, gençleri, işçi ve emekçileri sokaklara döküyor. Ancak bizler biliyoruz ki ancak örgütlü bir mücadele bu düzene son verebilir. Şanlı Ekim Devrimi ve Bolşevik devrimciler bu gerçeği apaçık koyuyor ortaya.
Selam Olsun Şanlı Ekim Devrimine ve Onu Yaratanlara!

link: MT okuru bir grup genç, Ekim Devrimi ve Bolşevikler Yolumuza Işık Tutuyor!, 17 Aralık 2019, https://marksist.net/node/6801
Gençlik 1 Mayıs Geleneğine Sahip Çıkıyor!


Gün tüm dünyada aynı anda doğup, aynı anda batmıyor. Güneşin ilk ışıkları doğuya süzülürken dünyanın bir başka ucunda gökyüzünde yıldızlar parıldıyor. Her 1 Mayıs sabahı gün doğusunun milyonları sokaklara çıkmak için adımlar atadururken, burada biz heyecandan rüyalarla karışık hafif bir uykuda oluyoruz. Gün batısı ise son hazırlıklarını yapmakla meşgul. Nihayetinde işçilerin soluk alıp verdiği dünyanın her ülkesinde o gün sokaklar, caddeler genciyle yaşlısıyla işçilerle dolup taşıyor. Mücadeleyle kazanıldığından bugüne dek her 1 Mayıs günü yumruklar havada farklı dillerde marşlar söyleniyor, farklı renklerde dövizler hazırlanıyor, farklı seslerle sokaklar yankılanıyor. Tıpkı bu yıl olduğu gibi her 1 Mayıs kapitalist sömürü sistemine karşı ortak bir haykırışa dönüşüyor. Ve her 1 Mayıs günü daha fazla genç bu sistemin çürümüşlüğünden kurtulmanın mümkün olduğuna inanarak bir adım atıyor ve heyecanını, coşkusunu ve enerjisini dünya işçi sınıfının ortak mücadele gününe katıyor.
Kapitalist sistemin derin bir krizle sarsıldığı ve dünya savaşının büyüyerek devam ettiği bu yıl da tüm dünyada milyonlarca genç işçi ve öğrenci sokaklarda taleplerini haykırdı. Otoriter ve baskıcı rejimlerin dünyanın pek çok ülkesine sirayet ettiği bir atmosferde Türkiye’de de yüz binler pek çok kentte meydanlara çıkarak bu gidişatı kabul etmediğini haykırdı. Bu yıl yüz binlerce genç, kıdem tazminatının gaspına, hayat pahalılığına, işsizliğe, geleceksizliğe karşı çıktığı için yürüdü. Artan baskılara karşı çıktığını, ellerinden alınan demokratik haklara sahip çıktığını göstermek için yürüdü. Din, ırk, cins ayrımcılığına “Hayır” demek için yürüdü. Eğitim, sağlık ve sosyal hakları için yürüdü. İş cinayetlerinde ölmemek için, emperyalist savaşlara kurban edilmemek için yürüdü. Şiddete, tacize mahkûm edilen kadınlar için, susturulmaya çalışılan basın için, muhalif her türlü ses kısılsın diye gerekçesiz cezaevlerine tıkılan gencecik insanlar için yürüdü.
Biz Marksist Tutum okuru gençler de bu 1 Mayıs’ta tüm bu sorunların anası olan kapitalizmin yarattığı her türlü zorbalığa karşı çıktığımız için yürüdük. Bu 1 Mayıs’ta tıpkı dünyadaki diğer gençler gibi 1 Mayıs alanlarında ortak taleplerimizi olabildiğince güçlü bir şekilde haykırarak, bugüne sahip çıktığımızı ve yarınlarımıza da sahip çıkmak için mücadele edeceğimizi gösterdik. Biz işçi sınıfının bir parçası olarak mücadele eden genç işçiler ve öğrencileriz. 1 Mayıs’a sahip çıkıyor, onun yaşattığı mücadele ruhunu yılın 365 günü diri tutmak için çabalıyoruz. Çünkü 1 Mayıs 8 saatlik işgünü mücadelesinin ötesine geçmiş, dünya işçi sınıfının bu sömürü sistemine karşı bayrak açtığı ortak bir mücadele günüdür. Bizler işçi sınıfının genç unsurları olarak bugünlerde mücadele geleneğimize sahip çıkmanın her zamankinden daha fazla önemli olduğunu düşünüyoruz. Kapitalist yıkımdan nasibi alan, güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar her yerde 1 Mayıs’ın sönmeyen ateşinin elden ele dolaşması ve genç yüreklerin ortak düşmana karşı ortak bir hınçla buluşması dünya işçi sınıfının birliğinin ne kadar hayati olduğunu bize bir kez daha hatırlatıyor. İşte biz gençliğe düşen görev de bu birliğe giden yola güç katmak için koşullara aldırış etmeden mücadeleye daha sıkı kenetlenmektir.

link: İstanbul’dan MT okuru gençler, Gençlik 1 Mayıs Geleneğine Sahip Çıkıyor!, 4 Mayıs 2019, https://marksist.net/node/6656
1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleyi Büyütelim


Günlerin bugün getirdiği baskı, zulüm ve kandır
Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez
Yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde!
Sermaye sahiplerinin ve siyasi iktidarın sınıfımıza dönük saldırıları artarak devam ederken, çalışma ve yaşam koşullarımız ağırlaşıyor. Zorunlu BES dayatması, kıdem tazminatının fona devredilerek gasp edilmesi gibi ciddi saldırıların yanı sıra işsizlik de giderek büyüyor. Son bir yıl içinde bir milyondan fazlamız işsiz kaldı. Resmi işsiz sayısı bile 4 milyon 700 bini geçti. Bizlerin ücretlerinden kesilerek oluşturulan işsizlik fonunda biriken paralarsa patronların kasalarına akıtıldı. Ağırlaşan yaşam koşullarına ve patronların saldırılarına boyun eğmeyeceğimizi göstermek için 1 Mayıs alanında yerimizi aldık.
İktidar her ne kadar “ekonomik savaş”, “dış müdahale”, “negatif büyüme” gibi kavramlarla kriz gerçeğini kitlelerden saklamak istese de mızrak çuvala sığmıyor. Enflasyon, istihdam ve işsizlik oranları, sanayi endeksleri gibi rakamlar tüm manipülasyonlara rağmen krizi gösteriyor. Bunun da ötesinde emekçilerin kriz olduğunu anlaması için TÜİK’in istatistiklerine de ihtiyacı yok. Hayatın her alanında kriz “ben buradayım” diyor. Pazarda, markette etiketlerde kriz yazıyor. Kasapta, manavda etiketlerde kriz yazıyor. Elektrik, su, doğalgaz faturaları kriz diyor… Bir de işsizlik rakamları var ki KRİİİZ diye bağırıyor! TÜİK “iş bulmaktan ümidini kaybettiği için iş aramıyor” diyerek milyonlarca insanı işsizlik rakamlarına dâhil etmese de, bunlarla birlikte şu anda 7 milyondan fazla işsiz var.
İktidar sözde istihdam kampanyaları ile işsizlik sorununu çözecekti! Fakat işsizliğin giderek tırmanması bu vaatlerin durumu idare etmeye dönük bir kandırmacadan başka bir şey olmadığını gösteriyor. İşsizliği azaltmak için işgününün kısaltılması, fazla mesailerin, işten atmaların yasaklanması, ücretlerin yükseltilmesi gibi çözümler hükümetin aklının ucundan bile geçmiyor. İşsizlik tırmandıkça hükümet işsizler yerine patronlara kaynak aktarıyor. İstihdam kampanyaları İşsizlik Sigortası Fonunu patronlara peşkeş çekmenin kılıfı yapılıyor. İşsizlik Fonu sermayenin hizmetine sunulurken, işsizlere adeta zırnık koklatılmıyor. Fazla mesailerle bile geçinebilmek mümkün değilken, işsizler için durum çok daha vahim bir hal alıyor. Sermayenin hizmetindeki hükümetlerden işçi sınıfının sorunlarına çözüm bulması beklenemez. İşçi sınıfı bu sömürü sistemini devirmediği sürece kriz, işsizlik hayat pahalılığı son bulmayacaktır.
1 Mayıs işçi sınıfının kapitalist sisteme karşı sembolleşmiş mücadele günlerinden birisidir. Sınıfımızın bu onurlu mücadele gününde, sermayenin sınıfımıza dönük saldırılarına, krizin faturasını her geçen gün daha ağır saldırılarla sırtımıza yüklemeye çalışmasına karşı öfkemizi haykırdık. Sıkılı yumruklarımızı havaya kaldırıp, eşitlik, özgürlük, kardeşlik türkülerimizi söyledik. Haklı taleplerimiz etrafında birlik olmanın, dayanışmanın coşkusunu yaşadık. Birlik olduğumuzda ne kadar büyük ve güçlü bir sınıf olduğumuzu hissettik. Sınıfsız, sömürüsüz, barış ve özgürlük dolu bir dünya istediğimizi dillendirerek, o güzel günler gelene kadar mücadele edeceğimizi haykırdık.
Uzunca bir süredir iktidarın yarattığı yapay kutuplaştırma politikaları yüzünden işçiler olarak sınıfımızın sorunları temelinde bir araya gelemiyoruz. Mücadeleci işçiler olarak içinde bulunduğumuz koşulların zorluğunun farkındayız. Ancak sorumluluklarımızın da farkındayız. Bizler koşullar ne olursa olsun yaşadığımız sorunların çözümü için sınıfımızın örgütlülüğünü arttırmaya, mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.

link: Pendik’ten MT okuru bir kadın metal işçisi, 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleyi Büyütelim, 3 Mayıs 2019, https://marksist.net/node/6655