Sayfalar
Tüm Baskılara ve Polis Terörüne Rağmen 1 Mayıs
1977’den 2007’ye kadar geçen 30 yıl, bu topraklarda işçi sınıfının ne durumda olduğunu gözler önüne seriyor. Hepimiz biliriz 1 Mayıs’ın işçi sınıfının düzene karşı gücünü, örgütlülüğünü, birliğini sınama günü olduğunu. 1977 yılının 1 Mayısında Türkiye işçi sınıfı birlik olduğunda meydanları zaptedebileceğini görmüştü. Ama sorun sadece meydanları zaptetmekten ibaret değildi. Patronların tekelinde olan iktidarı zaptetmekti. Bu gerçeği ve bu gerçek karşısında nasıl bir yol izlenmesi gerektiğini gösterebilecek bir önderlik yoktu o zaman. Ve bu, serpilip gelişen Türkiye işçi sınıfı için çok ağır sonuçlara yol açtı. Üzerinde gidilmesi gereken raya bir türlü oturamayan işçi sınıfı hareketi, bu durumdan yararlanan burjuvaziye büyük bir fırsat verdi. Hemen kolunu sıvayan burjuvazi, askeri gücünü yardıma çağırarak, 1980’in 12 Eylülünde bir karşı-devrimle işçi sınıfını ezmiş ve uzun yıllar sürecek bir karanlığın içine hapsetmeyi başarmıştı.
30 yıl! İşçi hareketinin güçlendiği o yıllarda gerçek bir Bolşevik önderlikten yoksun olan işçi sınıfının 30 yıldır başı eğik. Bu kadar yıl içinde elbette başını doğrultma denemelerinde bulunmayı ihmal etmedi. Ama bu denemelerden gerekli sonuçlar çıkararak bunları kendi kazanım hanesine yazmayı da başaramadı. Her geçen yıl örgütlülüğü eridi, küçüldü ve bugüne geldi. Sınıfın hafızası burjuva devletin ideolojik baskı araçlarının da katkısıyla büyük ölçüde silinmiş durumda.
Bu yılın 1 Mayısının daha iki gün öncesinde, Çağlayan meydanına bu kesimlerden birinin, üstelik darbeyi yapan tarafın çağrısı üzerine yüz binlerin doldurulması ve bunlar arasında işçi sınıfının unsurlarının da bulunması bu gerçeği gözler önüne serdi. Burjuvazi aynı mizanseni daha önce de 14 Nisanda Ankara’da sergilemişti. Alanda haykırılan ve bu kesimlerden en gerici olanının çıkarlarını yansıtan sloganlar, bilinçleri milliyetçilik zehrine bulanmış işçilerin ağzından da dökülüyordu. İşçiler düzen tarafından örgütlenerek alanlara doldurulmuştu. Alana ulaşmaları için her türlü kolaylık da sağlanmıştı.
Ama sıra işçi sınıfının kendi bağımsız sınıf çıkarları doğrultusunda sloganlarını haykıracağı, darbecilerin cezalandırılmasını talep edeceği 1 Mayıs’a gelince, bu kez şehrin bütün yolları kesildi ve işçilerin eylem alanına ulaşmaları onlarca kilometre uzaktan başlanarak engellendi. Milliyetçilik zehrini yeterince bulaştıramadığı işçileri biber gazıyla zehirleyerek dağıtmaya çalıştı egemen sınıfın polisi.
Taksim meydanında 30 yıl önce dökülen kanın hesabını sormak isteyen on binlerce kişi 1 Mayıs sabahının erken saatlerinden itibaren şehrin giriş çıkışlarının ve ana caddelerinin kontrol altına alınması nedeniyle alana ulaşamadı. Polisin tüm vahşetine rağmen işçilerin ve devrimcilerin alana girme ısrarı karşısında, valilik ilerleyen saatlerde temsilcilerden oluşan bir grubun kısa bir anmayla sınırlı olmak üzere alana girmesine izin vermek zorunda kaldı.
29 Nisandaki “Cumhuriyet mitinginde” kitlenin “güvenliğini” sağlayan polis, bu defa 1 Mayıs için alana girmek isteyen işçileri vahşi bir biçimde dağıttı. Önüne kim geldiyse, çocuk, yaşlı veya kadın olduğuna bakmadan copladı ve gaza boğdu. Düzenin koruyucusu olan polis, pek “demokrat” hükümetin emriyle, görevini layıkıyla icra etti. “Bugün 1 Mayıs’tı ve tehlikeli bir gündü. İşçiler savaşların, yoksulluğun ve açlığın gerçek nedenini kavrayabilir ve öfkesini maazallah kapitalizme kusabilirdi. Buna engel olunmalıydı. İşçilere bir kez izin verdin mi bir daha önü alınamayabilir ve tehlike büyüyebilirdi. 30 yıl öncesinin hesabını soracak kadar densiz olan işçilerin kafasına copu indirdin mi bak bakalım bir daha geçmişi hatırlayabilirler miydi?” İşte burjuva devlet böyle düşünerek tüm öfkesiyle saldırdı işçilerin ve devrimcilerin üzerine.
Çünkü burjuvazi ve onun devleti, bir gün işçi sınıfının öfkesinin önünü alamayacağından korkuyor. Yaptıkları katliamların hesabının sorulmasından korkuyorlar. Düzenlerinin tehlikeye girmesinden korkuyorlar. Burjuvazinin sahip olduğu zenginlikleri üreten işçi sınıfının, bu zenginliği gerçek sahiplerinin kullanımına sunmasından korkuyorlar. Hor gördükleri işçilerin yeter deyip dümeni ele almasından korkuyorlar. Onlarınki mülkiyetlerini koruma sevdası. Bizimkiyse sınıfsız, sınırsız ve sömürüsüz bir dünya yaratma sevdası. Onlar böyle gelmiş böyle gider diyorlar, biz böyle gitmesine izin vermeyeceğiz diyoruz. İşte büyük çatışma da buradan kaynaklanıyor.
1 Mayıs’ta İstanbul’da yapılan diğer bir miting ise Kadıköy’deydi. Düzen savunuculuğunu kendine iş edinmiş sendika bürokratları, burada da görevlerini yerine getirmeye çalıştılar. “Suskun Tük-İş istemiyoruz” diyerek bürokratları protesto eden Tuzla Deri-İş üyesi işçiler, yine sendika bürokratları aracılığıyla susturulmaya çalışıldılar.
Biz Marksist, enternasyonalist işçiler biliyoruz ki, işçi sınıfı asıl hedefine kilitlenip bu hedef doğrultusunda örgütlü gücünü yükselttikçe değil Taksim’i, tüm dünyayı kazanacaktır. Bunun içinse öncelikle dünyayı kazanmanın aracını yaratmak gerekiyor. Yaşasın bu aracı yaratma yolunda biz işçileri aydınlatan Marksizmin, Bolşevizmin ışığı!
link: İstanbul’dan bir MT okuru, Tüm Baskılara ve Polis Terörüne Rağmen 1 Mayıs, 2 Mayıs 2007, https://marksist.net/node/1499
Lenin’e Dair - Tarihte Bireyin Rolü
Burjuvazi kendi tarihsel önderlerini işçi sınıfına birer put gibi dayattıkça, işçi sınıfının kendi tarihsel önderlerini hatırlamaya ve onlardan ilham almaya ihtiyacı da o denli artıyor. Her konuda olduğu gibi liderler konusunda da sınıfsal ayrım çizgilerini berrak biçimde çekmek zorunludur. Mustafa Kemaller, 10 Kasım ayinleri, ilahlaştırma (kişi kültü), milliyetçilik ve mülk onlarındır. Buna karşılık Marxlar, Leninler; emekçi kitlelerin kavgası ve tevazusu; enternasyonalizm ve “zincirlerinden başka kaybedecek şeyi olmayanlar” bizimdir. İşte Lenin’in 83. ölüm yıldönümünü andığımız günümüz koşullarında sınıf bilinçli bir militanın ilk aklına gelmesi gereken husus budur.
Ama elbette işçi sınıfının tarihsel önderleri konusu bundan çok daha fazlasını ifade etmektedir. Hele hele ağzı salyalı karşı-devrimci bir burjuva ideolojik kampanyanın yürütüldüğü günümüzde, hele hele söz konusu olan Lenin olduğunda. Gerçekten de Lenin’in ölüm yıldönümünü anmak bugün belki de sınıfımızın başka önderlerini anmaktan çok daha büyük önem taşıyor. Zira Lenin’in eseri ve temsil ettiği değerler bugün işçi sınıfının mücadelesinin önünde duran zorlu sorunların çözümü için başka her şeyden daha vazgeçilmez niteliktedir. Günümüzün dünya ölçeğindeki siyasal sorunlarına devrimci çözümler aramaya yönelen yeni mücadele kuşakları Lenin’i tekrar tekrar keşfetmek zorundadır.
Lenin’in Önemi
Bunamış ama hâlâ yaşamakta olan kapitalizm açısından, Lenin, tarihsel nitelikte olmaktan ziyade güncel bir tehlikeyi, devrim tehlikesini temsil ediyor. Bu nedenle burjuvazi hâlâ Ekim Devriminin ve Lenin’in hayaletinden korkuyor. Ne kadar korksa yeridir. Ancak burada önemli bir nokta var. Burjuvazi devrimlerden, devrimci kalkışmalardan ve genel olarak işçi sınıfının başkaldırısından elbette korksa da, şayet bunları savuşturabiliyorsa bu yine de onun için son tahlilde sineye çekilebilecek bir şeydir. Onun en büyük korkusu bir devrimci kalkışmanın başarıya ulaşması, yani kendi egemenliğinin yıkılarak kapitalizmin tasfiye edilmesidir. Ve daha da önemlisi bunun sermayenin dünya egemenliğini tehdit etmesi, yani evrensel bir öz taşımasıdır. İşte Ekim Devrimi gerçek anlamda başarılı bir proleter devrimin tarihte ilk ve henüz tek örneği olduğu gibi, tam da bu nedenle kapitalizm için yerel bir tehdit olmayıp evrensel bir meydan okuma olmuştur. Böyle olduğu için de, daha sonraki kimi ulusal devrimlerin hepsinden farklı olarak, tüm bir 20. yüzyıla damgasını vurmuş, nice kuşaklara ilham vermiş ve dünya burjuvazisinin haklı gazabını çekmiştir.
Gerçekten de Ekim Devriminden sonra dünyanın birçok yerinde devrimler, devrimci kalkışmalar, hatta kısa sürelerle iktidar deneyimleri yaşanmıştır. İşçi sınıfı böylelikle devrimci potansiyelini sayısız kez göstermiş, ama hiçbirinde Ekim Devriminin temsil ettiği zirve noktasına yaklaşamamış, burjuvazinin bağrına öldürücü hançeri sokmayı başaramamıştır. İşte Lenin dediğimizde, (şüphesiz çok çeşitli faktörlerin bir bileşkesi sonucu ortaya çıkan) bu farkı özetleyen bir şeyden bahsediyoruz demektir. Lenin Ekim Devriminde mevcut olan, ama diğer devrimlerde olmayan şeyi, yani kararlı ve etkili bir devrimci önderliği sembolize etmektedir. Onun Ekim Devrimindeki rolünü değişik vesilelerle irdelemiş olan Troçki şunları söylemiştir: “Aklıevvellerimiz Lenin 1917’nin başında yurtdışında ölmüş olsaydı da Ekim Devriminin «aynen» gerçekleşeceğini söyleyebilirler. Ama bu doğru değildir. Lenin tarihsel sürecin yaşayan unsurlarından birini temsil ediyordu. O, proletaryanın en faal bölümünün tecrübesini ve anlayışlılığını kişileştirmişti. Onun devrim arenasına vaktinde çıkması, öncüyü seferber etmek, ona işçi sınıfı ile köylü kitlelerini toparlama fırsatını vermek için gerekliydi. Savaşın kritik anlarında başkomutanlığın rolü ne denli belirleyiciyse tarihi dönüm noktalarının kritik anlarında siyasal önderlik de o denli belirleyici bir etken haline gelebilir. Tarih otomatik bir süreç değildir. Yoksa önderlere, partilere, programlara ve teorik mücadelelere ne gerek kalırdı.” (Sınıf, Parti ve Önderlik, Sınıf Bilinci, sayı 3, s.89)
Troçki’nin değişik vesilelerle birçok kez dile getirmiş olduğu bu düşünce kuşkusuz doğrudur. Sözde saygı adına Lenin’den mumya ve heykeller yaratan, ilahlaştırıcı, idealistçe tutumların tersine biz Marksistlerin Lenin’in oynadığı belirleyici rol konusundaki tutumunun kişiye tapınmacılıkla ilgisi yoktur. Sınıfımızın önderlerini anmak bizim için ne yas tutmak ne de ayin yapmak anlamına gelir. Bunun bizim için anlamı, kapitalizme karşı mücadele azmimizi daha da bilemek ve onların öğrettiği dersleri tazeleyerek mücadelemizi daha bilinçli ve daha akıllıca yürütmektir.
O halde Lenin’in Ekim Devrimindeki rolü konusunu anlamak için tarihte bireyin rolünü, ya da daha genel bir ifadeyle öznel faktör sorununu kısaca tartışmak ve bu konuda sağlıklı bir kavrayışa ulaşmak gerekiyor.
Tarihte Bireyin Rolü
Burjuvazinin geniş kitlelere benimsetmeye çalıştığı tarih anlayışı genel olarak idealist bir tarih anlayışıdır. Bu idealist anlayış başka dışavurumlarının yanısıra iki temel biçimde kendisini gösterir. Birincisi, “tarihi büyük adamlar yapar” şeklinde kabaca özetlenebilecek olan iradeci (volontarist) anlayış, ikincisi ise, tarihi önceden belirlenmiş değişmez bir plana göre otomatik olarak akıyormuşçasına ele alan kaderci (fatalist) anlayıştır. Birbirinin zıddı gibi görünen bu iki anlayış uygulamada mutlak olarak ayrı değildir. Aksine bunlar çoğu zaman çeşitli tarihi olayların ele alınışında iç içe geçmiş eklektik bir yumak gibi uygulanırlar. Bu kaçınılmazdır, zira tarihi gerçekler kendilerini karşı konulmaz olgular olarak ortaya koydukları ölçüde bunları salt kaderci ya da salt iradeci biçimde açıklama çabası gözden saklanamayacak kadar kaba tutarsızlıklara yol açar. Bu nedenle bir ve aynı tarihi olgunun “açıklanmasında” bu anlayışlardan kâh biri kâh diğeri önümüzde keyfi biçimde belirip kaybolurlar.
Rasyonel düşünce geleneğinin tarihsel nedenlerle zayıf olduğu Türkiye’de bu eğilimler iyice komik boyutlara varır. Okullarda öğretilen tarihe baktığınızda, örneğin Osmanlı tarihi, padişahların ya da diğer büyük adamların kahramanlıklarından ya da işler ters gidiyorsa aptallıklarından ibarettir. Her Türk çocuğunun zihnine kazınmış olan “Baltacı ile Katerina” menkıbesi bu ucuz anlayışın timsalidir. Cumhuriyet tarihi de aynı şekilde efsanelerle örülü bir Mustafa Kemal yüceltmesiyle karakterize olmuştur. Mustafa Kemal Samsun’a çıkmış ve vatanı kurtarmıştır! O Türklerin atasıdır! “Ebedi Şef”tir vb. Bu “tarihte” gerçek hayat, üretim, üretim ilişkileri, maddi çıkarlar, sınıflar, ezenler-ezilenler, sömürenler-sömürülenler yoktur, büyük adamlar vardır. Entrikalar vardır, iyi adamlar ve kötü adamlar vardır.
Tüm dünyada sömürücü egemen sınıfların beslediği bu ve benzeri idealist tarih anlayışlarına karşı Marx (ve Engels) tarihte belirleyici olan nesnel-maddi etmeni vurguladılar: “Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır.” (Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Sol Y., 4. bsk, s.25)
Marksizm bu temel nesnel-maddi süreçleri vurguladığı ve hepsinden önemlisi bunu güne uygulayarak işçi sınıfının fiili mücadelesinin bilimsel temeli yaptığı için burjuva düşüncesinin sefil saldırılarına maruz kalmıştır. Çarpıtmalara dayalı bu saldırılar zamanla Marksizm saflarında da yankı bulmuş ve kendine Marksist diyenler tarafından da dillendirilir olmuştur. Güya Marksizm, insan iradesini hiçe saymış, tarihi (ve dolayısıyla toplumu) “ekonomik faktör”e indirgemiş ve böylece kaderci bir tarih anlayışı ortaya koymuştur. Bu savlar Marksizm tarafından oldukça erken bir dönemden itibaren yanıtlanmıştır. İyi bilinen satırlarında Engels bu konuda şunları söylemişti:
“Materyalist tarih anlayışına göre tarihte son kertede belirleyici öğe, gerçek yaşamın üretimi ve yeniden-üretimidir. Marx da ben de bundan daha çoğunu hiçbir zaman ileri sürmedik. Bundan ötürü, herhangi bir kimse ekonomik öğe tek belirleyicidir anlamına gelecek şekilde bu önermeyi çarpıtırsa, onu, boş, soyut, anlamsız bir söz haline getirmiş olur. (…) Tarihimizi biz kendimiz yaparız, ama her şeyden önce çok belirlenmiş öncüllerle ve koşullar içinde. Bunlar arasında en sonunda belirleyici olanlar ekonomik koşullardır. Ama siyasal olanlar vb. ve hatta insanların beynine musallat olan gelenekler bile, kesin belirleyici olmasalar da, bir rol oynarlar (...) Bununla birlikte, tarih öyle bir biçimde ilerler ki, nihai sonuç, her zaman birçok bireysel irade arasındaki çatışmalardan çıkar; bu bireysel iradelerden her birini ne ise o yapan şey de bir yığın tikel yaşam koşullarıdır.” (Seçme Yazışmalar II, Sol Y., s.236-7)
Bu satırların ve daha nicelerinin varlığına rağmen Marksizme yapılan söz konusu yakıştırma özellikle mızmız akademisyenlerin ortalığı saran eserlerinde hâlâ canlıdır. Marksizm bireyin ya da öznel unsurun rolünü yok saymak bir yana, bunun etkisini azamileştirmek için çaba harcar, bunun koşullarını ortaya koyar. Marksizm izlenimci bir tarih felsefesi değil, tarihi değiştirme çağrısı yapan bir devrimci eylem rehberidir. İlginçtir, “her şeyi ekonomiye havale eden” Marksistler hayatın içinde devrimci eylemle tarihi ve toplumu değiştirmeye çalışırlarken, bu mızmızları eylem kaçkınları arasında, “bu toplum değişmez” diye karamsarlık pompalarken görürüz.
Marksizmin tarihe ve eyleme bakışı bir tarafta iradeciliği diğer tarafta kaderciliği dışlayan diyalektik bir bakıştır ve aynı zamanda izlenimci değil eylemcidir. Nesnel koşulları doğru saptama çabası, eylemin temelsiz olmaması, kuruntuya dayanmaması ve dolayısıyla azami etkiye ulaşması içindir. Bu, amacı zirveye tırmanmak olan deneyimli bir dağcının durumuna benzer. Amaca ulaşabilmek için dağı ve hava koşullarını titizce inceler, buna göre hareketini hızlandırır ya da yavaşlatır, veya geçici olarak durdurur. Aletlerini ve erzakını önündeki zorluklara göre hazırlamaya gayret eder. Doğru rotayı bulmaya çalışır, adımını boşluğa atıp uçurumdan aşağı yuvarlanmamak ve tüm ekibinin yok olmaması için çaba harcar vs. Dolayısıyla tırmanış uygun nesnel koşullar varsa mümkün ve bu koşullar dağcı tarafından iyi bilinirse başarılı olabilir. O ne dağa tırmanmaktan kaçınan bir kaçkın ne de salt tırmanma arzusuyla kendi dışındaki nesnel koşulları umursamadan tırmanışa geçen ve hedefe varamayan acemi bir maceracıdır.
Tarihin akışı da devrimci eylem için bir nesnel zemin sunar. Ne var ki, sürekli akış halindeki bu zemin çeşitli olanaklar ve dolayısıyla olasılıklar barındırır. Marx’ın ifadesiyle: “İnsanlar kendi tarihlerini kendileri yaparlar, ama kendi keyiflerine göre, kendi seçtikleri koşullar içinde yapmazlar, doğrudan veri olan ve geçmişten kalan koşullar içinde yaparlar.” (Brumaire, Seçme Yapıtlar I, s.477) Kaderci bakış sanki olanak ve olasılıklar yokmuş gibi, sanki süreç sadece belirli bir yöne yazgılıymış gibi yaklaşır meseleye. Diğer taraftan iradeci bakış da eylem alanını, yani olanaklar ve olasılıklar alanını sınırlayan nesnel bir çerçeve yokmuş da her şey mümkünmüş gibi, ya da daha doğrusu her şey bireyin iradesi tarafından kararlaştırılıyor, onun tarafından belirleniyor gibi yaklaşır.
Bu olanak ve olasılıklar yelpazesinin genişliği değişim gösterir. Marx, bazen 20 yıl geçse de sanki hiçbir şey olmamış da sadece birkaç gün geçmiş hissi veren dönemler olduğu gibi, bazen bir günde yaşanan değişimlerin adeta 20 yıl geçmiş hissi verdiğinden söz eder. Bu şekilde tarih, akışı içinde zaman zaman toplumları hassas kavşak noktalarına getirir, ki bu dönemler kriz dönemleridir. Böylesi dönemler, olağan dönemlere nazaran iradi müdahalelerin etki gücünü, yani yaratacağı sonuçların büyüklüğünü arttırır. Yine bir benzetmeyle, terazi uzun bir birikim sürecinden sonra hassas bir denge noktasına gelir ve herhangi bir kefeye küçük dokunuşlar tüm dengenin değişmesine yol açacak bir etki gücüne ulaşırlar.
Lenin’in Rolü
Marksizmi rehber edinen ve onun ruhuna sadık kalan tüm devrimci önderler kitlelerin devrimci eylemini çoşkuyla karşılamışlar ve vakti geldiğinde hep en ön saflarda yer almışlardır. Ekim Devriminden tam bir yıl sonra, 1918 Ekiminde Almanya’da devrim patlak verdiğinde proletaryanın komünist öncüsü henüz yeterli güce ve hazırlığa sahip değildi. Bir ayaklanma için temel şartlar tümüyle oluşmuş değildi. Bu nedenle serinkanlı olmak ve hazırlık sürecini biraz daha olgunlaştırmak gerekiyordu, tıpkı Rusya’da Temmuz günlerinde olduğu gibi. Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve Leo Jogiches gibi Alman proletaryasının devrimci önderleri yeni kurulmuş Komünist Parti saflarındaki kadroları var güçleriyle buna ikna etmeye çalıştılarsa da bunu başaramadılar. Buna rağmen eylem kararı çıktıktan sonra kanlarının son damlasına kadar onun başarılı olması için çalıştılar ve başta kendileri olmak üzere komünist öncü büyük kayıplar verdi. Böylece Alman proletaryası çok önemli önderlerini yitirmiş oldu.
Bu olayı niye anlatıyoruz? Devrimci otoritenin, kadroların, örgütlülüğün ve hepsinin özeti olmak üzere önderliğin önemini vurgulamak için. Bolşevikler Temmuz günlerinde henüz erken olan bir ayaklanmayı güçlükle de olsa frenlemeyi başarabildikleri halde Spartakistler bunu başaramadılar. Aradaki farkı doğuran, esas olarak Lenin’in yıllarca bıkmadan usanmadan verdiği öncü parti inşası mücadelesidir. Bu mücadele sayesindedir ki, Bolşevikler kitleler üzerinde ve Lenin de Bolşevikler üzerinde muazzam bir devrimci otorite kurabildiler.
Doğru fikirlere sahip olmak ve devrimci atılganlık yetmez, kitlelerdeki devrimci enerjinin devrim sürecinin her dönemecinde doğru manevralarla korunup, bir devrimci iktidar hedefine sevk edilmesi gereklidir. Lenin bir başka bağlamda bu düşünceyi şöyle ifade ediyor: “Bir devrimci ve bir sosyalizm yandaşı ya da genel olarak bir komünist olmak yetmez. Her belirli uğrakta, bütün zinciri tutmak ve sonraki halkaya geçişi sağlamca hazırlamak için kavranması gereken belirli halkayı bulmasını bilmek gerekiyor; bir tarihsel olaylar zincirindeki halkaların ardışıklık düzeni, biçimleri, bir araya gelmeleri ve onları birbirinden ayıran şeyler, bir demircinin elinden çıkan zincirdeki kadar basit değildir.” (Sovyetler İktidarının İvedi Görevleri, Ekim Devrimi Dosyası, Sol y., s.278)
Kitlelere dolaysız biçimde seslenmek de her şeyi çözmez. Lider ile kitlelerin dolaysız etkileşimine olanak veren müdahaleler şüphesiz kendince önemli olmakla beraber, hayati bir şart olan etkinin sürekliliğini sağlamada genellikle yetersizdir. Bunun için kitlelerin içine gömülmüş, onun bir parçası olan, ama hep onu ileri çeken sağlam ve esnek bir örgütün varlığı gerekir. Böylesi bir örgüt de ancak bu bilinçle, devrimi önceleyen uzun yıllar boyunca bir duvarcı ustası gibi kahırla uğraş verilerek, ter akıtarak ve büyük fedakârlıklarla inşa edilebilir, devrim sürecinin ateşi içerisinde değil. Tarihsel deneyim bunu defalarca kanıtlamıştır. Lenin’in çağdaşı olan ve büyük devrimciler olduğundan kimsenin şüphe edemeyeceği Rosalar, Troçkiler ve diğerleri ne yazık ki bu noktayı yeterli derinlikte kavramamışlardı. Onlar genel olarak kitlelerin devrimci coşku ve enerjisinin tüm sorunların çözümü için nihai sigorta olduğunu düşünmeye eğilimliydiler ve bunda yanılıyorlardı. Oysa adanmış kadrolar ve iyi işleyen disiplinli bir örgüt gereğinin üstünden atlayan yaklaşımlar son tahlilde kendiliğindenciliğe varır. Lenin diğerlerinden farklı olarak ve sırasında yapayalnız kalmayı göze alarak yıllarca bağımsız bir devrimci örgütü iğneyle kuyu kazarcasına inşa etmekle uğraştı. Bunun gerçek önemi de ancak devrim anı gelip çattığında anlaşılabildi.
Lenin’in örgütsel sorunlara verdiği ağırlık çoğu zaman anlaşılamadı. Oysa onun dediği gibi, “örgütsel sorunlar siyasal sorunlardan mekanik biçimde koparılamaz”dı. Lenin devrimci düşüncelerin hayata ancak örgütsel dolayımla geçebildiğini çağdaşlarının hepsinden daha önce, daha derin biçimde gördü. O yüzden siyasal sorunları her zaman örgütsel bir bağlam içinde ele aldığı gibi, örgütsel sorunları da hiçbir zaman salt teknik-idari sorunlar olarak görmedi.
Tarihte ancak “silahlı peygamberlerin” başarılı olduğu söylenir. Aslında bunu “örgütlü peygamberler” diye değiştirmek daha doğru olur. Lenin bir devrimci kavşak noktasında örgütlü önderliğin oynayabileceği rolün ne büyük bir kapsama ulaşabileceğini göstermiştir. Ancak Lenin’in rolüne ilişkin bu değerlendirmelerimiz bir yanlış anlamaya yol açmamalıdır. Lenin devrimi yaratmamıştır, aksine Rusya’yı emperyalist zincirin zayıf halkası haline getiren ve dünya ölçeğinde bir devrimci durumun en hassas noktası kılan eşitsiz ve bileşik tarihsel gelişme onu yaratmıştır.
Lenin her ne kadar büyük ve istisnai bir rol oynamışsa da, daha geniş bir ölçekte baktığımızda, söz gelimi 1917-1921 dünya devrimi dalgası başarılı bir dünya devrimine dönüşememiştir. Ve son tahlilde, tam da böyle olduğu için Rusya’daki devrim de Rusya’nın tarihsel geriliğinin duvarına toslamış ve kısa süre içinde özgün bir bürokratik karşı-devrimle son bulmuştur. Rusya’da Lenin’in büyük çabasıyla kurulmuş olan Bolşevik Partinin bir benzeri dünya ölçeğinde kurulamamış olduğu için kapitalizm bu büyük devrim dalgasını atlatmayı başarabilmiştir. Doğrusu Lenin derhal bir devrimci enternasyonal için kolları sıvamış ve tarihsel açığı hızla kapatmaya çalışmışsa da ömrü bunu başarmaya yetmemiştir. Bugünün kuşaklarının ödevi Lenin’in ömrünün yetmediği bu soylu amacı başarmaktır.
Bunu başarmanın temel şartı, onun devrimci siyasetin tarz, yöntem ve araçları konusunda bıraktığı paha biçilmez mirasa sahip çıkmak; günün modalarına uymamak, “ezber bozma”, “eski kalıpları kırma” edebiyatına, Lenin’in “artık geçmişte kaldığı” mavallarına, Leninist parti anlayışına sözde alternatif parti ve örgüt tiplerine (“Kitle partisi”, “çatı parti”, “çok kanatlı parti” vs.) prim vermemek, kolaycı yollar aramamak ve eski(meyen) Leninist yolda yürümektir. Bırakalım dönekler, yılgınlar ve meşrebi zaten uygun olmayanlar sözde yeni deneyleriyle uğraşsınlar.
link: Levent Toprak, Lenin’e Dair - Tarihte Bireyin Rolü, Ocak 2007, https://marksist.net/node/1348
Lenin ve Ekim Devrimi
Dünya kapitalist sisteminin yüreğine korku salan ve dünyayı sarsan on gün diye adlandırdığımız Ekim Devriminin üzerinden 88 yıl geçti. Ancak devrimle kurulan işçi iktidarı bürokratik bir diktatörlüğe dönüşüp yıkılsa da, Ekim Devrimin yaktığı ateş sönmedi ve hâlâ dünya proletaryasına ışık tutmaya devam ediyor. Aradan yıllar geçmesine rağmen, yeni Ekim Devrimleri gerçekleşmedi ve kapitalizm yaşamaya devam ediyor. Sayısız devrimci fırsatların yaşanmasına rağmen dünya devriminin olmayışı, bizlere Ekim devriminden daha fazla ders çıkarmamız gerektiğini kanıtlıyor. Ekim Devriminin oluşumunu ve başarısını sağlayan neydi? Neden Avrupa’da devrim için nesnel koşullar varken, kapitalist gelişkinlik açısından çok daha geri bir ülkede işçi devrimi gerçekleşti? Çünkü nesnel koşullar olarak adlandırdığımız işçi sınıfının devrimci kabarışı olmasına rağmen bu kabarışı doğru yöne kanalize edecek ve işçi sınıfına iktidarı gösterecek bir devrimci önderliğin olmayışı, Avrupa’da devrimin yenilmesine yol açmıştır. Var olan önderlikler ise işçi sınıfına iktidarı göstermek yerine, yaratılan devrimci kabarışın sistem içinde tutulmasını sağlamıştır. Devrimin gerçekleşmesini sağlayacak olan öznel koşul dediğimiz devrimci parti, sadece Rusya’da ve Lenin tarafından yaratılabilmişti.
Kitlelerle sağlam bir bağ kuran ve canlı hücrelerden oluşan Bolşevik Parti, uzun ve meşakkatli bir yoldan geçerek devrime önderlik etmeyi başardı. Ekim Devriminin başarı ile sonuçlanması, tamamen Bolşevik Partiye bağlıydı. Eğer Bolşevik Parti olmasaydı, Şubat devrimi, burjuvazinin egemenliğini tesis etmesinden başka bir işe yaramayacaktı. Ancak Lenin olmadan Bolşevik Partinin bunu başaramayacağını, Şubattan Ekime kadar geçen süreç kanıtlamıştır. Lenin’in tren garında yapmış olduğu konuşma ve bu konuşmada, Rus devriminin dünya sosyalist devriminin ilk adımı olduğunu söylemesi, gerek sosyalist partileri gerekse Bolşevik Partiyi şaşırtmıştı. Bolşevik Partinin geçici hükümeti desteklemesi devrim açısından kabul edilemez bir şeydi. Ve Lenin Rusya’ya geldiğinde Nisan Tezlerini yazmış ve bunu tüm yoldaşlarına kabul ettirmiştir. Nisan Tezleriyle ikili iktidar fikrini silip atan Bolşevikler, Lenin’in ortaya koyduğu işçi sınıfının doğrudan iktidarını savunan “bütün iktidar sovyetlere” şiarını yükseltmişlerdir. Lenin’in parti içindeki müdahaleleri olmasaydı, Bolşevik Parti Menşeviklerin peşine takılmaktan kurtulamayacaktı. Lenin’in yine merkez komitesinde Bolşevik Partiyi ayaklanmaya ikna etmesi ve ayaklanma zamanını belirlemesi ancak bir önderin hissedebileceği ve karar verebileceği bir durumdu. Devrimden önce ve devrimden sonra Lenin’in vermiş olduğu kararlı mücadele sayesinde, devrim gerçekleşmiş ve yaşatılmaya çalışılmıştır.
Devrimden sonra proletarya diktatörlüğünü bekleyen yığınla sorun ortaya çıkmıştır. Bu sorunların getirmiş olduğu yükü göğüslemek, devrimin yaşatılması ve yayılmasını sağlamak gerekiyordu. Lenin fiziken iş göremez hale gelinceye dek mücadeleye devam etti. Burada amaç Lenin’i kutsamak ve partiyi yadsımak değildir. Çünkü Lenin’i Lenin yapan Bolşevik Partisidir. Bir önderin, önderlik vasfını kazanması için, bir parti ya da kolektif yaratması gerekir. Önderlik, tek kişinin gerçekleştirdiği bir eylem değildir. Lenin’in yaptığı şey, kendi tarzında bir kolektif yaratmaktı. Bolşevik Parti işte bu tarzın sonucudur.
Lenin öldüğünde hiç kimse onun yerini alamadı. Troçki bile onca birikimine rağmen Bolşevik Partinin içinde bürokrasinin kurbanı oluverdi. Ne Zinovyev ne Buharin ne de Kamanev sıradan insanlar değildi. Lenin tarafından eğitilen nitelikli kişilerdi. Ancak bütün bunlar olmasına rağmen, Lenin olmadığında yanlış yapanlar yine de bu Bolşevik önderlerdi. Bugün kapitalizm çürüyor ve yeni bir Ekim devrimiyle yıkılmayı bekliyor. Ekim Devriminden ve onun önderliğinin başına gelenlerden ne kadar ders çıkartabilmişsek ve devrimci önderliğin dünya devrimindeki rolünü ne kadar iyi kavrayabilmişsek dünya devrimi bizim için o kadar yakındır. Yaşasın Ekim Devrimi ve onun sönmeyen ateşi!
link: Topkapı’dan devrimci Marksist bir işçi, Lenin ve Ekim Devrimi, 7 Kasım 2006, https://marksist.net/node/982
1 Mayıs mitingi Gaziantep’te de yapıldı
İstasyon meydanında yapılan kutlamalara 2 bin kişi katıldı. Türk-İş, DİSK ve KESK’e bağlı sendikaların katıldığı 1 Mayıs mitingine DTP, EMEP, ÖDP, SDP, İşçi Partisi, CHP gibi partilerin üyelerinin yanı sıra, ESP, Mücadele Birliği, Sosyalist Gençlik örgütleri de katıldı. Konfederasyonlara bağlı sendikaların üyeleri şubelerinin önünde toplanarak miting alanına yürüyüşe geçtiler. Şehir merkezinden alana yürüyüşe geçen işçiler, yürüyüş boyunca sloganlar atarak alana vardılar. Tümtis üyeleri belediye otobüslerinin özelleştirilmesine tepkilerini “Başkan ekmeğimizden elini çek”, “İş ekmek yoksa barış da yok” sloganları ile dile getirirken, Belediye-İş Sendikası üyeleri de işyerlerinde belediye başkanlarının sendikasızlaştırma ve sendika değiştirme baskılarına karşı tepkilerini ortaya koydular, Haber-İş üyeleri ise işkollarındaki özelleştirmelere dikkat çektiler. DİSK ve bağlı sendikalar “1976’dan 2006’ya 30 yıl” dövizleri ile alana girdiler. “İşçiyiz haklıyız kazanacağız”, “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Yaşasın 1 Mayıs” sloganları ile alana giren işçiler, müzik eşliğinde halay çekerek türküler söylediler.
Gazetelerden ve televizyon haberlerinden de öğrendik ki, sendika bürokratlarımız ve adının başında komünist, işçi yazan bazı siyasi partilerimiz bu yıl da tüm Türkiye’de “başarı”yla 1 Mayıs kutlamalarını gerçekleştirdiler. Yani bu yıl da günü kurtardık, bunu da atlattık diye kutladılar. Yoksa işçi sınıfının ve tüm emekçilerin kapitalist sömürü altında ezildikleri, tüm hak ve özgürlüklerinin gasp edildiği günümüzde ne kutlanır ki? 1 Mayısların işçi sınıfının uluslararası birlik ve mücadelesi olduğu gerçeğini gizlemek, proletarya enternasyonalizmini sadece dayanışma ve bayram günü haline getirmek konusunda onlar da sermaye kadar çabalıyorlar. Sermaye bir zamanlar 1 Mayıs’ı “bahar bayramı” yapmaya çalıştı. Olmadı. Türk-İş bürokratları sayesinde 24 Temmuzu işçi bayramı yapmaya çalıştılar. Yine olmadı.
İşçi sınıfının uluslararası mücadelesinin önüne set çekmeye çalışanlara, tarihten ders almayanlara, sermayenin peşinden gidenlere belirtelim; işçi sınıfı hareketinin karşısında ezilecek, kendi bataklığınızda boğulacaksınız.
Proletarya enternasyonalizmi bayrağı yükseldikçe, kapitalizmin mezar kazıcıları karşısında kaçacak yer de bulamayacaksınız.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Proletaryanın Uluslararası Mücadelesi!
link: MT okuru bir sendika uzmanı, 1 Mayıs mitingi Gaziantep’te de yapıldı, 4 Mayıs 2006, https://marksist.net/node/1004
Nice Mücadele Dolu 1 Mayıslara!
Hoş geldin, işçi sınıfının uluslar arası birlik, mücadele günü. Hoş geldin, şanlı, umutlu, kızıl gün! Hoş geldin 1 Mayıs!
İşçi sınıfının tarihi şanlı mücadelelerle doludur. Şu an işçi sınıfı olarak sahip olduğumuz hakların hepsini, 8 Martlarda, 1 Mayıslarda, 15-16 Haziranlarda, kapitalist sınıfa karşı mücadele bayrağını yükseltmiş olan işçi kardeşlerimize borçluyuz. İşçi kardeşlerimizin canları uğruna kazandıkları bu haklara, işçi sınıfının birer üyesi olarak sahip çıkmazsak, burjuvazi gün be gün haklarımızı gasp ederek birer birer elimizden alacaktır, alıyor da.
1 Mayıs, umutlarımızın yeniden coştuğu, ruhumuzun devrimci derinliklerinin yeşerdiği, sınıfların ayrıştığı, netleştiği bir mücadele günüdür. İşçi sınıfının devrimci yönünü ortaya çıkaran, bir kez sınıf olarak doğrulduğunda neler kazanabileceğini ortaya koyan şanlı bir mücadele günüdür. Burjuva medya, mücadele tarihimize ne kadar dil uzatmış olsa da, işçi sınıfı olarak bize armağan edilmiş 1 Mayıslarımızın, 8 Martlarımızın enternasyonalist bir gün olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz, bilmeliyiz de. Enternasyonalist bir gün, çünkü işçi sınıfının vatanı yoktur. İşçi sınıfının vatanı bütün dünyadır. Bu yüzden işçi sınıfının kazanımları, dünya işçi sınıfının kazanımlarıdır. İşçi sınıfına bu kazanımlar altın tepside sunulmadı, yılların mücadele geleneğinin, deneyimlerinin gölgesinde canıyla, kızıl kanıyla kazandı.
Burjuva akademisyenlerin, 1 Mayıs’ın tarihi hakkında yapmış olduğu bilinç çarpıtmalarına karşı uyanık olmalıyız. Bu yüzden işçi olarak tarihimizi bütün yönleriyle bilmek, burjuvazinin neden olduğu akıl tutulmasına izin vermemek zorundayız. Bilincimizi, burjuva ideolojisinin fırlattığı kurşunlara karşı korumalı, işçi sınıfının bilimi olan devrimci Marksizm hamuruyla yoğrulup, kurşun geçirmez hale getirebilmeliyiz. İşçi sınıfına yutturulan bahar bayramı safsatasına karşı, 1 Mayıs’ları adına yakışır devrimci bir disiplinle kutlamak boynumuzun borcu olmalıdır. Kapitalist sistem, işçi sınıfının mücadele günlerini, yıllarını öz anlamından uzaklaştırma konusunda uzmanlaşmış durumda. Dünyaya egemen olan sınıf hangisiyse, tarihi de kendi çerçevesinde oluşturur.
Günümüzde de coşkuyla kutladığımız, umutla beklediğimiz, 1 Mayıslar, 8 Martlar, 15-16 Haziranlar, işçi sınıfının geleceğine, mücadele rotasına yön vermelidir. Kapitalist sistemin doğa ve insanlık üzerinde yapmış olduğu tahrifatlar rayından çıkmış durumda. İşçi sınıfına sunulanlar, açlık, işsizlik, umutsuzluk, güvensizlik, bilinç bulanıklığı, daha birçok fiziksel ve duygusal yıkıntılardır. Artık tüm bunlara dur deme zamanı geldi. Bunun için işçi sınıfının, sürekli olarak bilincini, küçük-burjuva ve burjuva bilinçten uzak tutması gerekir. İşçi sınıfının tarihine, kazanımlarına, devrimci ruhuna sahip çıkmak, bu devrimci öfkeyi kapitalist sisteme karşı gün be gün büyütmek; saldırıları doğru yöntem, doğru zaman ve doğru tarzda püskürtmek gerekir. Ancak bu şekilde kapitalist sisteme karşı devrimci mücadele anlamlıdır. İşçi sınıfının teorisinin ve devrimci pratiğinin yaşatıcısı büyük önder Lenin’in de dile getirdiği gibi “1 Mayıs, uluslararası işçi hareketinin tarihiyle, bu hareketin barış ve sosyalizmin idealiyle ilişkili bir dilekler ve umutlar bayramıdır.”
YAŞASIN, DÜNYA İŞÇİ SINIFININ MÜCADELE GÜNÜ!
YAŞASIN, ÖRGÜTLÜ 1 MAYIS MÜCADELEMİZ!
link: Bir MT okuru, Nice Mücadele Dolu 1 Mayıslara!, 25 Nisan 2006, https://marksist.net/node/999
Kalbim Yine Çarpıyor, Kalbim Yine Çarpacak!
22 Ocakta İşçi Öz-Eğitim Grupları “DÖVÜŞENLER ÖLENLERİN TUTMAZ YASINI” başlığı altında bir etkinlik düzenledi. Sınıf mücadelesinin önderlerinin anıldığı etkinliğe yaklaşık 60 kişi katıldı. Hayatlarını işçi sınıfının mücadelesi uğruna adayan Lenin, Rosa Luxemburg, Karl Liebnecht ve Mustafa Suphi’nin yaşamları ve o dönemleri anlatan bir sunum yapıldı. İşçi Öz-Eğitim şiir grubu da Nazım Hikmet’ten şiirler okudu.
Dünden bugüne sınıf mücadelesini aydınlatan dört alev alev yanan meşale! Ocak ayı, yaşamlarını işçi sınıfının devrim davasına adayan ve bu uğurda son nefeslerine kadar mücadele eden bu dört yiğit önderin yaşama gözlerini kapadığı aydır. Ancak bu ayın ne karalar bağlayarak yas tutacağımız ne de umudumuzu yitirebileceğimiz bir ay olmadığı, aksine öfkemizi bileyerek biz genç kuşaklara devredilen bayrağı dalgalandırmamız gerektiği anlatıldı. Devrim savaşçılarının hayatını örnek alarak ve içselleştirerek, izledikleri yolu izleyerek yaşatmanın ve sınıf mücadelesini zafere kadar taşımanın biz gençlerin görevi olduğu ve onların mirasına ancak bu şekilde sahip çıkacağımız bir kere daha beynimize ve yüreğimize kazındı.
Sunumda dört büyük önderin yaşamı, yaşadıkları dönemler ve ölümlerinin ardından yaşanan süreçler anlatıldı. Lenin’in kapitalizmin en yüksek aşamasına yani emperyalizm çağına geçildiğini söylediği 20. yüzyıl, savaşların, devrimlerin ve karşı-devrimlerin yaşandığı bir süreç oldu. İnsanlık tarihi açısından keskin dönüşlerin yaşandığı bu yüzyıl, yengileriyle ve yanılgılarıyla nice derslerle dolu bir yüzyıldır. Bu yüzyılda Lenin, Rosa Luxemburg, Karl Liebnecht ve Mustafa Suphi, sınıf mücadelesinin ön saflarında Marksizmden asla ödün vermeyişleriyle belirleyici rol oynamışlardır.
İşçi sınıfının kurtuluşu yerel ya da ulusal değil uluslararası bir sorundur. Kapitalizm ancak dünya ölçeğinde yıkıldığı ölçüde nihai kazanımdan bahsedilebilir. Bunu sağlayabilecek tek güç de dünya ölçeğinde örgütlenmiş bir parti yani enternasyonaldir. Bu temelde hepsi dünya proleter devriminin başarısı için ve devrimci bir enternasyonal için mücadele ettiler. Etkinlikte, devrimci önderlerin Marksizmin temel görüşü olan enternasyonalizm ilkesinden asla ödün vermedikleri, enternasyonale olan inançları ve enternasyonal içinde varolan ihanetçilere karşı nasıl mücadele ettikleri yaşamlarından örnekler verilerek anlatıldı. Lenin 2. Enternasyonalin hainliğine karşı yeni bir enternasyonal kurmak için uğraş verdi. Ve 3. Enternasyonal, onun yaşadığı dönemde, dünya proleter mücadelesinin çıkarlarını başa aldı. Komünist Enternasyonalin tüzüğündeki şu satırlarda nasıl bir enternasyonal olmalıdır soruları cevaplarını buldu: “Komünist Enternasyonalin hedefi, silah dahil mümkün tüm araçlarla uluslararası burjuvaziyi yıkmak ve devletin tümden ortadan kaldırılışına geçiş aşaması olarak bir uluslararası Sovyet Cumhuriyeti kurmak için mücadele etmektir. Komünist Enternasyonale göre insanlığı kapitalizmin vahşetinden ancak proletaryanın diktatörlüğü kurtarabilir ve Sovyet iktidarı da bu proletarya diktatörlüğünün tarihsel olarak verilmiş biçimidir. (…) İşçilerin kurtuluşu yerel ya da ulusal değil, uluslararası bir sorundur. (…) Yeni Uluslararası İşçiler Birliği, tek bir amacı güden farklı ülkelerin proleterlerinin ortak eylemini örgütlemek için kurulmuştur: kapitalizmi yıkmak, sınıfları tümden ortadan kaldıracak ve komünist toplumun ilk evresi olan sosyalizmi kuracak proletarya diktatörlüğünü, bir uluslararası Sovyet Cumhuriyetini inşa etmek.”
Bizlere bırakılan bu tarihsel gelenek yıllardır çarpıtıldı ve bulandırıldı. İşçi sınıfının enternasyonal mücadelesi Stalinist bürokrasinin çıkarlarına egemen kılındı. Etkinlikte, bugün de aynı yanılsamaların devam ettiği, gerici ve milliyetçi ideolojilerin işçi sınıfının bilincini nasıl bulandırdığı anlatıldı.
Bolşevik Partiyi kurarak Marksizmi ete kemiğe büründüren Lenin Ekim Devriminin önderidir. Sınıf mücadelesini devrimle taçlandıran Lenin’in devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz ilkesini izlemesi ve Marksizmin ilkelerinden ödün vermeyerek işçi sınıfının iktidarını nasıl ilmik ilmik ördüğü anlatıldı. Bolşevik Parti devrime giden yolda kitlelere önderlik edecek devrimci bir partinin devrimde nasıl kilit bir öneme sahip olduğunu göstermiştir. Lenin 2. Enternasyonal’in karşısında yer alarak 3. Enternasyonalin kuruluşu için mücadele etmiştir.
Etkinlikte anlatılan bir başka konu da, Alman Sosyal Demokrat Partisinin çürümüşlüğünü ortaya koyan ve onunla mücadele eden Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in devrimci Marksizmin mirasına sahip çıkıp “emperyalist savaşa karşı asıl düşman içerde, silahları burjuvaziye yönelt” diyerek kitleleri nasıl doğru yola kanalize etmek için mücadele ettikleriydi. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht 2. Enternasyonalin ihanetçilerine karşı savaş açtı, ancak ne acıdır ki sınıf mücadelesinin önderliğini yapan ve Marx’ın peşinden gidiyor gibi görünenlerin ihaneti Rosa ve Karl’ın katledilmelerine ve Alman devriminin yenilmesine neden oldu.
Mustafa Suphi ve on dört yoldaşı Kemalizmin entrikaları sonucunda Karadeniz’de boğduruldu. Mustafa Suphi, Türkiye Komünist Partisinin kurulması ve devrimci Marksizmin yaşadığımız topraklarda yayılması için kavga verdi. TKP’nin kuruluş kongresindeki tüzük ve program Ekim Devriminin ve Komünist Enternasyonalin devrimci ruhunu yansıtıyordu. Etkinlikte Mustafa Suphi’nin TKP’si ve bugün onun mirasçısıyız diyenler arasındaki farklar da vurgulandı. Enternasyonalizm mücadelesinin Stalinizm tarafından nasıl yozlaştırıldığı anlatıldı.
Bugün bizlere düşen görev bu devrimci önderlerin hayatlarını öğrenmek, hataları ve sevaplarıyla dersler çıkararak bu mirasa sahip çıkmak ve emanet ettikleri bayrağı taşımaktır. Kapitalist sistem bütün dünyada işçi ve emekçilere yönelik saldırılarını sürdürüyor ve varolduğu günden bu yana yaşamımızı zehir ediyor. Sömürü, açlık, yoksulluk ve savaşlar devam ediyor. Tüm bunlara karşı onurlu bir insan olabilmek ve yaşadım diyebilmek için mücadele etmemiz gerekiyor. Tıpkı bunun nasıl olacağını bize gösteren Marksist devrimci önderlerimiz gibi.
Ölenler dövüşerek öldüler, güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
Akın var güneşe akın, güneşi zaptedeceğiz!
Güneşin zaptı yakın!
link: Kartal’dan MT okuru bir işçi, Kalbim Yine Çarpıyor, Kalbim Yine Çarpacak!, 22 Şubat 2006, https://marksist.net/node/930
1917 Ekim Devrimi inancımızı tazeliyor
İstanbul Üniversitesi öğrencisi olarak çevremde gördüğüm keskin suskunluğun vermiş olduğu rahatsızlıktan olsa gerek, zaman zaman aklıma Ekim 1917'yi getirerek inancımı tazeliyor ve daha sıkı sarılıyorum davaya.
İçinde bulunduğumuz kapitalist sistemin iki temel sınıfı olan burjuvazi ve işçiler yüzyıllardır bir savaşım içindedir. Bu savaşım yüzyılların yüzyıllara sanki bir vasiyetiymiş gibi devam etmektedir. Kimi zaman yükselen sıcak çatışmalar, kimi zamansa fırtına öncesini andıran bir sessizlik... Şimdi olduğu gibi fabrikalarda, sokaklarda, tarlalarda yaprak kıpırdamaz bir durgunluk...
Sınıfsal mücadelemizin vazgeçilmez yapıtaşı olan proletarya yolunda emin adımlarla ilerlediğimiz bugünlerde şunu görüyoruz ki, tarih bilinci açık olmadıkça kapitalist düzen daha çok sömürecek hayatı yaratan milyonlarca insanı. İşte bu nedenledir ki, Marksist tutumumuz kandil içinde tükenmek bilmeyen fitil gibi bekleyecek ve nesnel koşullar sağlandığında Ekim 1917'de olduğu gibi tarih bilinci yüksek yoldaşlar tarafından ateşlenecek ve bütün dünyayı saracak.
Tam bu noktada asıl sorunumuz olan enternasyonal çapta örgütlü, ideolojik donanıma sahip, kitleler sokağa döküldüğü zaman doğru atılımlarla işçileri iktidara taşıyacak bir önderliğin eksikliği çıkıyor ortaya.
Diyorum ki site bu yolda çok önemli bir çabadır.
diyorum ki:
sınıfsız beşerlere açılan kapıda
geleceğin pasını silenlerle
aynı safları paylaşıyoruz
kapı aralandıkça
,m
,ma
,mar
,mark
,marks
,marksi
,marksiz
,marksizmin ışığı
aydınlatıyor geleceği
ve,
her keresinde yumruğu
daha derinlere vuruyoruz
bir elimizde MANIFESTO
diğerinde yüreğimizle
link: İstanbul Üniversitesinden MT okuru bir öğrenci, 1917 Ekim Devrimi inancımızı tazeliyor, 9 Kasım 2004, https://marksist.net/node/1202
1 Mayıs ve Sermayenin Saldırıları
İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs bir kez daha tüm dünyada kutlandı. İstanbul’da ise güne damgasını vuran, 1 Mayıs kutlamalarının iki ayrı yerde yapılması oldu.
Bu topraklarda yaşanan 1980 darbesinin yol açtığı yenilgi sonucunda, devrimci hareketin işçi sınıfı örgütleriyle, sendikalarla bağları kopmuştur. 90’lı yılların başında, kopan bağları yeniden kurmak, kaybedilen mevzileri yeniden kazanmak için bir çaba içerisine girilse de, bu uzun ve zahmetli mücadelenin yükünü taşıyamayan devrimci hareket, sendikaları hain sendika bürokratlarının eline bırakmış ve sınıftan kopuk bir söylem geliştirmeye başlamıştır.
özellikle bazı merkezci grupların bir yandan birlikten dem vururken 1 Mayıslarda işçi sınıfının gündem ve taleplerinden uzakta gündeme getirdikleri ayrı 1 Mayıs kutlamalarına, geçtiğimiz yıllarda birçok kere tanık olmuştuk. Sözkonusu grupların sabırsız solcuları işçi sınıfının temel örgütleri olan sendikaların içinde sabırla yaratılabilecek militan bir mücadelenin yükünü ve sorumluluğunu almaktan kaçınmaktadır. İşçi sınıfının öncülüğünü yaratma iddiasında bulunan bu anlayışlar enternasyonalist devrimci görevlerinin gereğini yerine getirememekte, sol sekter lafazanlığa düşmekten de kurtulamamaktadır.
Bu seneki “iki ayrı” 1 Mayıs mitinginin niteliği geçen senelere göre farklılıklar taşıyor. İşçi sınıfına ihanette sınır tanımayan sendika bürokratlarının, kendi aralarındaki rekabetleri böylesi bir it dalaşına zemin hazırlamıştır. DİSK ve KESK tribünlere daha “sol” görünme çabaları içindeyken, Türk-İş çağlayan alanında tek başına borusunu öttürme fırsatı buldu. Kısacası sendika konfederasyonlarının gündemleri de işçi sınıfının talep ve gündemlerinden fersah fersah uzaktadır.
Türkiye de iki ayrı alan tartışması devam ederken, sermaye sınıfı Türkiye’de ve tüm dünyada işçi sınıfının uzun ve zorlu mücadelelerle elde ettiği, uğrunda ağır bedeller ödediği kazanımlarına çok yönlü saldırılar yöneltiyor. İşçi ve emekçilerin iş ve yaşam koşulları her gün biraz daha kötüleşiyor. Açlık, sefalet, işsizlik daha da korkunç boyutlara ulaşıyor, eşitsizlik derinleşiyor. Dünya coğrafyasının her santimetrekaresinde biz işçilerin emeği ile yarattığı değerlere el koyan burjuvazi, dünyayı paylaşmak için yürüttüğü savaşlarda biz emekçileri birbirimize öldürtüyor. Bu savaşlarda ölen ve sakat kalanlarımızdan çok daha fazlası iş kazalarında aynı kadere mahkûm ediliyor.
Yeryüzüne yayılmış milyarlarca işçiyiz. Kalabalığız ama henüz kendimiz için bir arada değiliz, bu yüzden kapitalist çarkların dişlileri arasında ezilen biziz. Kapitalist düzen öyle bir noktaya geldi ki savaş makinelerini, işkencelerini ve infazlarını, cellâtlarını ve kurbanlarını medyası aracılığıyla tüm dünyaya izletecek kadar pervasızlaştı. Afganistan, Filistin, Irak; tüm bu bölgelerde vahşet yoksul işçi ve emekçileri vuruyor.
Kapitalist dünya düzeninin yeni bir kriz dönemine girdiği açıkça görünmektedir. Emperyalist paylaşım kavgasının sıcak çatışmalara yol açtığı alanlar giderek genişliyor. Savaş onların savaşı olsa da ölenler hep bizleriz.
Dünya işçileri bir gün mutlaka kendi gerçekliğini kavrayacak ve değiştirme iradesiyle birleşecektir. 1917’nin o şanlı Ekim günlerinde silahlarını burjuvaziye doğrultan emekçi sınıflar tüm insanlığa kurtuluş yolunu göstermişlerdi. Onların gösterdiği yoldan yürümek ve yeni bir tarih yazmak görevi bizlerin omuzlarındadır.
link: Kartal'dan MT okuru bir işçi, 1 Mayıs ve Sermayenin Saldırıları, 30 Mayıs 2004, https://marksist.net/node/312
Rekabetin Gölgesinde 1 Mayıs
Bu yıl 1 Mayıs’ı yine açlık, işsizlik, kriz ve savaş ortamında karşıladık. Dünya kapitalizmi 2000’li yıllarda içine düştüğü derin ekonomik bunalımdan henüz kurtulabilmiş değil. Irak’ta devam eden emperyalist işgal, Afganistan, Filistin ve dünyanın birçok yerinde yaşanan çatışmalar, emperyalistlerin yeni yerlere yönelik hazırladıkları saldırı planları kriz ortamının devam ettiğinin en açık göstergesidir. Bütün bunlara uluslararası burjuvazinin işçi sınıfının elindeki tüm sosyal, sendikal ve ekonomik haklarını gasp etmeye yönelik saldırılarını eklemeden geçemeyiz elbette.
İşçi sınıfı örgütsüzlüğünün sonucunda dünyanın her köşesinde kendisine yönelik saldırılara karşı henüz militan bir mücadeleyle cevap veremiyor. Bazı Latin Amerika ülkelerinde ortaya çıkan devrimci durumu, Enternasyonal düzeyde örgütlü, güçlü bir önderlikten yoksun olduğu için ne yazık ki lehine çeviremedi.
Türkiye’ye baktığımızda da durum pek de farklı değil. Yanı başımızda yaşanan emperyalist savaşa karşı işçi sınıfı gereken tavrı takınamamış, hatta sendikal bürokrasinin burjuvazinin iştahını kabartan pastadan pay almasına yönelik yayılmacı politikalarının kuyruğuna takılmasına karşı anlamlı bir direniş de gösterememiştir. Çıkarılan 4857 sayılı iş yasası, iş güvencesi yasası gibi yasal değişikliklerin getirdikleri, götürdükleri ortadayken adeta hiç sesi soluğu çıkmamıştır. Çalışma koşulları daha da ağırlaşmış, ücretler düşmüş, işsizlik yaşanan krizle birlikte kat be kat artmış durumda. Çalışma süreleri uzamış, bu da iş kazalarının ve ölümlerin artmasına neden olmuştur. Sendikasızlaştırmaya yönelik saldırılar artmış, sendikalaşmaya çalışan işçiler ise ya sarı sendika yada işten atılma arasında tercihe zorlanıyorlar.
İşçilerin bütün bunlara karşı taleplerini, tepkilerini alanlarda yükseltmesi ve 1 Mayıs gibi tarihsel bir mücadele gününe sahip çıkması bu koşullar altında her zamankinden daha da önemli bir hale geliyordu. Ancak sendika ağalarının 1 Mayıs öncesinde yarattıkları belirsizlik, 2004 1 Mayısına damgasını vurdu. 1 Mayıs öncesinde, öncü işçiler, sınıfın daha geniş kesimlerini ne tür taleplerle alanlara taşıyacaklarını, mücadeleyi nasıl daha militan bir temelde ve uzun vadeli olarak yükseltebileceklerini değil, 1 Mayısın nerde kutlanacağını tartışmak zorunda bırakıldı. DİSK ve KESK’in Taksim’e çıkacaklarını duyurmaları, TÜRK-İŞ’in ise izin verilen alan dışında kutlamaya katılmayacağını açıklaması oluşturuyordu bu belirsızliği. Elbette her şey bununla bitmiyor. “Taksim” sözcüğünü ağzında eveleyip geveleyenler, ne yükselen bir sınıf hareketinin basıncıyla hareket ediyorlardı ne de mücadeleyi yükseltme niyetiyle. Eğer kendilerine destek olan sol çevreler olmasaydı, girişimleri tam bir fiyaskoyla sonuçlanacaktı! Türk-iş ise kendi başına günü kurtarmaya yönelik bir eylemle 1 Mayısı kutlamaya dünden razıydı. Çünkü, dev kitlesiyle işçi sınıfının 1 Mayıs alanını sahiplenmesi burjuvaziyi nasıl korkutuyorsa, bu sendika ağaları da aynı korkudan nasiplerini alıyorlar. Bu korkudan ötürüdür ki, burjuvazi yıllardır, haftalar öncesinden 1 Mayısı karalamaya ve kitleleri alandan uzak tutmaya yönelik yayınlarla dolduruyor gazete köşelerini ve televizyon ekranlarını. Elbette bu sendika ağaları da hiçbir çalışma yapmayarak ve dahası kendilerine rağmen alanları dolduran işçilerin çoşkusunu baltalamaya dönük özel önlemlerle burjuvazinin bu kampanyasına çanak tutuyorlar.
Tüm bu yaşananlar zaten örgütsüz olan geniş işçi yığınlarının son ana kadar ne yapacakları konusunda yaşadıkları kararsızlığı açıklamaya yeter. Diğer taraftan bir çok fabrikada 1 Mayıs işçilerin gündemine bile girmedi. Bu durum, bilinçsiz şçilerin gözünde çatışma ortamı olarak canlanan 1 Mayısı artık bir de sendikaların girdikleri sidik yarışının simgesi olarak algılamalarını beraberinde getirir herhalde.
Tüm bunlara rağmen 1 Mayıs Saraçhane’de ve Abide-i Hürriyette alanlara çıkan 50.000 civarındaki bir katılımla kutlandı. Sendika ağaları bir 1 Mayısı daha kazasız belasız atlatmış olmanın huzuru ile evlerine dönerken, Abide-i Hürriyet ve Saraçhane’de alana çıkan binlerce işçi bu 1 Mayısta yan yana, omuz omuza duramamanın burukluğunu yaşadılar.
Yaşanan bu belirsizlik ve dağınıklık en büyük zararı elbette biz işçilere vermiştir. Çıktığımız alanda belki moralimiz bile bozuldu. Fakat içinden geçmekte olduğumuz dönemde moral bozukluğunu, hayal kırıklığını bir yana bırakıp mücadeleye dört elle sarılmak zorundayız. Bu durumun, hele biz öncü işçiler açısından hiç de sürpriz olmaması gerekir. Şu unutulmamalıdır ki, sendikaların tepelerine çöreklenmiş bürokratların gerçek yüzleri bir kez daha ortaya çıkmıştır sadece.
Bu 1 Mayısın öncü, devrimci işçilere adeta görevini bir daha atırlatan, omuzlarındaki yükün ağırlığını hissettiren tarafını da görmek gerekir. Sendikaların tepelerine çöreklenmiş bu bürokratlar varken asla boş durmak yok. Onların göstermelik çağrılarına kanıp rehavete kapılmak yok. İşçileri fabrikalardan alanlara taşıyacak olanlar bizleriz. Yine o alanlarda birleşerek bürokratları sendikalardan defetmek de, militan sınıf mücadelesini geliştirmek de, 1 Mayısı burjuvazinin dayatmalarından kurtarıp “özgürleştirmek” de, biz komünist işçilerin çabalarıyla mümkün olacak. Biz işçiler ancak sendikalarımıza sahip çıkıp örgütlülüğümüzü pekiştirerek sendikalarımızdan bu asalakları defedebiliriz. Sendikalarımızı ancak militan sınıf sendikacılığı perspektifiyle gerçek mücadele örgütlerine dönüştürebiliriz. Önümüzdeki 1 Mayısa kadar koca bir yılımız var. Üstelik bizler için mücadele ile geçecek bir yıl. Hiçbir şeyi son ana bırakmadan her gün, her yerde, her alanda, her işyerinde ve her sendikada sınıf mücadelesini yükselt.
Yaşasın 1 MAYIS
Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadele Birliği
link: Gebze'den MT okuru bir metal işçisi, Rekabetin Gölgesinde 1 Mayıs, 4 Mayıs 2004, https://marksist.net/node/317
Marksist Tutum’un 2. Yaşı Kutlu Olsun
1 Mayıs 2002 tarihinde doğan Marksist Tutum sitesi bugün 2. yaşını kutluyor. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışmasının sembolleştiği gün olan 1 Mayısta doğan Marksist Tutum işçi sınıfına Marksizmin ışığını tutmaya devam ediyor.
2. yaşını doldurmasına rağmen içeriği 160 yıllık bir geleneği temsil ediyor. Bu gelenek dün olduğu gibi bu gün de yaşayan; dün olduğu gibi bu gün de karalanmaya çalışılan Marksist gelenek. Yaşadığımız dünyayı algılayabilmek, bu dünyayı değiştirebilmek için Marksizmin gerçeklerine ihtiyacımız var. Bu ihtiyacımızı karşılayabildiğinden dolayı Marksist Tutum sitesinde emeği geçen herkese ne kadar teşekkür etsek azdır.
Kapitalizmin doğuşundan bu yana geçirdiği en iğrenç aşamalara tanık olduğumuz bir gündür bu gün. 1. ve 2. Emperyalist Paylaşım savaşlarından sonra, bugün kapitalizm, aşamadığı krizini 3. bir paylaşım savaşını göze alarak aşmaya çalışıyor. Ama bu savaş bizim savaşımız değil, bu savaş işçi sınıfının savaşı değil, bu savaş burjuvazinin savaşıdır. Özellikle Amerikan burjuvazisi savaş ortamını tam anlamıyla yaratabilmek için her türden iğrençliği yapıyor. Petrol bulunan topraklarda tek başına egemen olabilmek için uydurduğu bahanelerden tutun din savaşlarına kadar, küresel ısınma tehdidinden tutun kendi savunma kalkanını oluşturmaya kadar. Amerikan burjuvazisi öylesine fütursuzca saldırmaktadır ki, kendilerinin oluşturdukları BM kararları dahi onlar için önemli değildir. Olası bir AB-ABD çatışması için zemin hazırlıkları, ittifak çalışmaları durmaksızın sürdürülüyor. Amerika’nın büyük Ortadoğu projesi insanlığın muazzam ölçekte tahribata uğratılması projesidir.
Bugün cehenneme çevrilen Ortadoğu’ya barış ancak tek bir şekilde gelebilir: Sosyalist Devrim. Gerek Irak, gerekse Filistin’in kurtuluşu Iraklı ve Filistinli işçi kardeşlerimizin elindedir. Irak ve Filistin ancak işçi kardeşlerimizin iktidarı ellerine alabilmeleri ile kurtulabilir, bunun dışında bir çözüm aramak burjuvazinin kuyruğuna takılıp yenilgiyi kabullenmekten başka bir şey değildir.
Dostlar! Kapitalizm sadece insanlığın bir kesimini değil, tamamını; ve sadece insanlığı değil bütün bir dünyayı tehdit ediyor. Kapitalistler yaşayabilmek için kâr etmek zorundadır. Bu kâr zorunluluğu kapitalistlerin bol enerji içeren fosil yakıtları kullanmasını gerektiriyor. Ancak bu fosil yakıtların kullanımı ozon tabakasındaki karbon oranını yükselterek güneş ışınlarından gelen enerjini dünyada hapsolmasına ve böylece dünyanın ısınmasına yol açıyor. Dünyanın ısınması ise dünyadaki birçok canlının yok olması demek. Dünyanın 1oC daha ısınması dünyadaki yüz binlerce canlının yok olmasına sebep olacak. Yapılan bir araştırmaya göre ortalama olarak bir saatte 3, bir yılda ise 27 bin canlı türü yok olmaktadır. İşte bu, doğanın bütün dengesinin bozulması demektir. Sonuçta kapitalizm bir taraftan kendi mezarını kazarken diğer taraftan doğal yaşamın tabutunu çivilemektedir. Kapitalizm öldürür derken hiç yanılmıyoruz. Eğer bizler kapitalizmi öldürmezsek kapitalizm bizleri öldürmeye devam edecek, bizlerle birlikte doğayı da.
Kardeşler! Kapitalizm yaşadığı krizden çıkamıyor. Her krizin sonrasında “bu son krizdi” diyen burjuvalar kara kara düşünüyorlar, “bu krizi nasıl aşarız” diye. Hiç merak etmesinler bu krizi de bir şekilde aşarlar. Ama bu krizi aşsalar da bundan sonra yine kriz gelecek. Kapitalizm ortaya çıkışından bu yana krizsiz olmadı ve bundan sonra da olamaz. Kapitalizm her seferinde bir şekilde bu krizleri atlattı, ama bir sonraki ve çok daha derin krizini yaratacak koşulları hazırlayarak. Bundan dolayı kapitalizmde yaşanan her kriz daha derin hissedildi. Var olan krizlerin faturası daima biz işçilere çıkarıldı; işten atıldık, sendikasızlaştırıldık, sosyal güvencelerimiz her seferinde daha da tırpanlandı. Oysaki krizlerin suçlusu biz değiliz. Krizlerin suçlusu kapitalist üretim ve paylaşımdır. Patronlar kulübünün çıkarları ile bizlerin çıkarları hiçbir zaman çakışmadı, çakışamaz.
Arkadaşlar! Bizler bu doğayı atalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık. Onlara yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için bu doğayı yaşanabilir kılmamız gerekir. Kapitalizm olduğu sürece ne insanlık ne de doğa varlığını sürdürebilir. Kapitalizmi yıkabilmek için örgütlenmeliyiz. Örgütlü bir işçi sınıfı her şeyi yapabilecek güce sahiptir. Gelin örgütlü gücümüzü 1 Mayısta alanlara yansıtalım, gelin alanlarda tek yumruk olan işçi sınıfının ne derece güçlü olduğunu gösterelim. En devrimci, en ateşli sloganlarla burjuvaziye burjuvazinin ücretli köleleri olmayacağımızı, kendimizi de ortadan kaldırmak pahasına bütün sınıfları ortadan kaldırmaya kararlı olduğumuzu gösterelim. 1 Mayısın burjuvazinin “bahar ve çiçek bayramı” değil, işçi sınıfının birlik ve mücadele günü olduğunu, işçi sınıfının uluslararası mücadelesinin günü olduğunu herkese gösterelim.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın işçi sınıfının uluslararası mücadele birliği!
Yaşasın enternasyonalizm!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!
link: Pendik'ten MT okuru bir eğitim işçisi, Marksist Tutum’un 2. Yaşı Kutlu Olsun, 30 Nisan 2004, https://marksist.net/node/404
Yaşasın 1 Mayıs!
Sanayi devrimi ile birlikte üretimde makine ve işçi kullanımı arttı. Kapitalist devrimlerle birlikte üretimde asıl rol işçi sınıfının oldu. Bu yıllarda işçi sınıfı ekonomik, sosyal ve siyasal haklardan mahrum durumdaydı. Günde 14-16 saat çalışıyor ve ancak karnını doyurmaya yetecek kadar bir ücret alıyordu. Seçme ve seçilme hakkından yoksundu. Sendikal birlikler kurmaları yasaklanıyor, gösteri ve eylemlerine izin verilmiyordu. Haftalık ve yıllık izinleri, hastalık ve kaza sigortaları vb. hiçbir hakları yoktu. Kısacası hiçbir insani haktan yararlanamıyorlardı.
Zamanla işçi sınıfı yaşadıklarından öğrendi, öğrendiklerinden dersler çıkardı. Kapitalizmi tanıdı. Makinaları kırmaktan vazgeçip, sendikalar kurmaya başladı. Kadını ve erkeğiyle birlikte, tek bir sınıf gibi davranmaya başladı. İşçiler birlikte davranmaya başlayınca kendilerine olan güvenleri arttı, güçleri arttı. Ekonomik ve siyasi durumlarını iyileştirmek için burjuvaziye karşı mücadele etmeye başladılar.
1 Mayıs ne zaman ortaya çıktı?
İlk 1 Mayıs düşüncesi 1856 yılında Avustralyalı işçilerden ortaya çıktı. Avustralyalı işçiler 8 saatlik işgünü için toplantılar, eğlenceler ve gösteriler düzenlediler.
1866 yılında Uluslararası İşçi Birliği (I. Enternasyonal) dünya işçilerine 8 saatlik işgünü için mücadele çağrısı yaptı. 1886 yılının 1 Mayısında Amerikanın her yerinde işçiler grevler, mitingler ve eylemler düzenlediler. 8 saatlik işgünü talebinde bulundular. Chicago’da 200 bin işçi iş bıraktı. 8 saatlik işgünü için birleştiler. Burjuvazi gösteriyi bomba atarak sabote etmeye çalıştı. Ardından 4 işçi önderini idam etti. Binlerce işçiyi işten attı, yüzlercesini kara listelere aldı.
Uluslararası İşçi Kongresi (II. Enternasyonal) 1889 yılında Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs’ı işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak ilan etti.
1 Mayıs’ın önemi nedir?
1 Mayıs göstermiştir ki, dünyada iki ana sınıf vardır. İşçiler ve kapitalistler. Kapitalist sınıf dünyanın her ülkesinde işçi sınıfının emek gücünü sömürerek zenginleşmektedir. İşçi sınıfı her ülkede karın tokluğuna, uzun saatler kapitalistler için çalışmaktadır. Kapitalist sınıfın bütün tarihi işçi sınıfının sömürüsü üzerine inşa edilmiştir.
1 Mayıs göstermiştir ki, işçiler birleşmeden, örgütlenmeden, bilinçlenmeden hiçbir hak elde edemezler. İşçiler kapitalizmi tanımadan, tarihte yaşadıklarını öğrenmeden, yarına hazırlanmadan hiçbir hak elde edemezler.
1 Mayıs göstermiştir ki, küresel sömürü düzeni olan kapitalizmi yok edecek tek sınıf, dünya işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının kapitalizmi yıkmak için en önemli silahı ise diyalektik ve tarihsel materyalizmle, yani Marksizmle donanmış enternasyonalist komünist partisidir.
1 Mayıs niçin engelleniyor?
1 Mayıs dünyanın birçok ülkesinde resmi tatil günü. Türkiye’de ise normal çalışma günü. Bu ülkede 1 Mayıs’ın ancak şehir merkezlerinden, insanlardan uzak yerlerde kutlanılmasına izin veriliyor. O gün işe gitmeyen işçiler işten atılıyor. 1 Mayıs’ın tüm içi boşaltılarak bahar bayramına dönüştürülmesi için burjuvazi elinden gele çabayı gösteriyor. 1 Mayıs haftası televizyonlar sürekli “aman katılmayın” diye öğütlerde bulunuyorlar, ilgisiz çatışma görüntüleri yayınlıyorlar. Yine 1 Mayıs öncesinde meydanlarda, derneklerde, kitle örgütlerinde polis terörü estiriliyor.
Tüm bunlar niçin? Çünkü burjuvazi işçi sınıfından korkuyor. Burjuvazi biliyor ki birleşen işçileri hiçbir güç durduramaz. O nedenle elinden gelen her araca başvurarak kadın, erkek tüm işçilerin 1 Mayıs’a katılmasını engellemeye çalışıyor.
1 Mayıs’ta taleplerimiz ne olmalı?
İlk 1 Mayıs’ta işçilerin talebi 8 saatlik işgünü idi. Ancak bugün dünya işçilerinin ortak talepleri bunun çok ötesine geçmiş durumda. İhtiyacını duyduğumuz şey, ortak taleplerimiz için, sınıfsız, sömürüsüz, sosyalist bir dünya için mücadele edeceğimiz uluslararası devrimci önderliktir.
Küresel Krizlerin Faturasını Patronlara Ödetelim!
Emperyalist Savaşlara Karşı Sınıf Savaşını Yükseltelim!
Kapitalist Sömürüye Karşı Sosyalist Mücadele Bayrağını Yükseltelim!
Özgürlük İşçiler Savaşırsa Gelecek!
Tensikatlara Karşı Birleşelim, Örgütlenelim!
Bütün İşsizlere İş, İşgünü Kısaltılsın!
Parasız Eğitim, Sağlık, Konut ve Ulaşım!
Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
Sendikana Üye Ol, Sahip Çık, Denetle!
Sendikal, Siyasal Tüm Yasakların Derhal Kaldırılması İçin Mücadeleye!
Kürt halkına ayrılma hakkı!
Kürtçeye tam özgürlük! Kürtlere anadillerinde eğitim hakkı!
Ulusal ayrıcalıklara ve tek bir resmi dil uygulamasına son!
Yaşasın Kürt, Türk ve Dünya İşçilerinin Birliği!
Filistin’e Özgürlük İşçilerle Gelecek!
Kapitalistlerin Birlikleri Değil, İşçilerin Sosyalist Birliği!
link: Kartal’dan bir MT okuru, Yaşasın 1 Mayıs!, 26 Nisan 2004, https://marksist.net/node/1375
Her gün 8 Mart, her gün mücadele günü olsun!
İstanbul'da Pazar günü gerçekleştirilen Uluslararası Emekçi Kadınlar günü kutlamasına yaklaşık olarak 8 bin kişi katıldı. Miting alanında 10:30'dan itibaren toplanılmaya başlandı. 12:30'dan sonra yürüyüşe geçildi. Miting alanının ön kısmındaki kadın grupları bir zincir oluşturdular ve kadın-erkek birlikte katılmış kortejleri zincirin arka kısmında tuttular. Zincir oluşturan kadın örgütlerinden katılanların sayısı, kadınlı-erkekli karma kortejlerin katılımcılarına oranla çok azdı. Yürüyüş başlayana kadar kadınlar, hiçbir erkeğin zincirin kenarından bile geçmesine izin vermeyip onlarla birebir dakikalarca tartıştılar. Arada 50 metre kadar boşluk bırakarak, karma grupların kadın gruplarına katılmalarına izin vermediler.
Ön taraftaki kadın gruplarının ağırlıklı olarak cins ayrımını ön plana çıkaran, kadınların yaşadıkları sorunların kaynağı olarak erkekleri gören bir bakış açısını ortaya koyan sloganlar atmaları dikkat çekiciydi: "hayır diyorsam hayır!", "kimsenin namusu olmayacağız!", "namus cinayetlerine hayır!", "acıları durduran kadının örgütlü gücü olacak!", "töre vuruyor, devlet koruyor!"… Bu esnada arka taraftan "yürüyüş hakkımız engellenemez!", "kadın erkek el ele mücadeleye!", "cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!", "yaşasın sınıf dayanışması", "yaşasın örgütlü mücadelemiz", "kadın erkek el ele özgür günlere" sloganları atılıyordu. Zincirin arkasında karma grupların katılmasını engellemek için bekleyen kadın temsilcileri tarafından, bu sloganların erkek sloganları olduğu ileri sürüldü. Kadın gruplarının temsilcileriyle tartışan kadın işçiler, bu sloganların işçi sınıfının kadın ve erkeklerinin ortak taleplerini yansıttığını, cinsiyetçi bakış açısıyla sorunların çözümlenemeyeceğini, yaşadığımız sorunların ortak olduğunu anlatmaya çalıştılar. Platformda alınan kararların doğru olmadığını belirterek, bu mücadele gününün anlamını açıkladılar ve kadın ve erkeklerin birlikte katılımıyla kutlanması gerektiğini söylediler.
Saatler süren tartışmalardan sonra, kadın gruplarının temsilcileriyle arka tarafa vebalı gibi atılmış karma grupların temsilcileri arasında, aradaki boşluğun kapatılması konusunda anlaşmaya varıldı. Mesafenin kapanmasıyla grupların birbirlerine seslerini duyurmaları, bazen de ortak sloganlar atmaları sağlanmış oldu. Kadın kortejlerinin içinde yer alan DEHAP'lı kadınların attıkları "Leyla Zana'ya özgürlük" gibi bazı sloganlar arka taraftaki gruplar tarafından da desteklendi.
Bu mitingden sonra bir kere daha şunu gördük ki, biz işçilerin boş bıraktığı yeri bizim mücadelemizi bölmeye çalışanlar doldurmaktadır. 8 Mart, mücadele tarihimizi yeniden öğreneceğimiz, yeniden anlatacağımız, hafızamızın tazelenmesi için bir fırsat olarak değerlendireceğimiz bir mücadele günüdür. İşyerine kilitlenerek yanan Chicagolu dokuma işçileri sınıf mücadelesi verirken öldüler, New Yorklu kadın tekstil işçileri daha kısa çalışma saatleri için greve gittiklerinde öldürüldüler. Kadınların ve erkeklerin birlikte kurtuluşlarının tek yolunun, onların ücretli köleliğine son verecek şekilde birlikte mücadele etmesi gerektiğini bugün bir kez daha hatırlamamız gerekir. Mücadelemize sahip çıkarsak, burjuvazi işçi sınıfının mücadele tarihini temsil eden bu günün altını boşaltamayacak, onu adeta bir tüketim gününe dönüştüremeyecektir.
Yaşasın sınıf mücadelesi!
Kapitalizm yıkılmadan cins ayrımı kaldırılamaz!
Kadın erkek el ele mücadeleye!
link: KESK'ten bir kadın işçi, Her gün 8 Mart, her gün mücadele günü olsun!, 9 Mart 2004, https://marksist.net/node/1223
Gebze'de 1 Mayıs
Gebze Sendikalar Birliğinin düzenlemiş olduğu 1 Mayıs mitingi 16:45'te trafo meydanından yürüyüşle başlayıp 18:30'da Cumhuriyet meydanında bitti. Mitinge yaklaşık 8.000 kişi katıldı.
Mitinge, Petrol-İş, Eğitim-Sen, Teksif, Tez-Koop-İş, Kristal-İş, Çelik-İş, Birleşik Metal İş ve Genel İş'in yanı sıra çeşitli legal sol partiler de küçük kortejlerle katıldılar.
Miting için toplanma saati 16:30 olmasına rağmen vardiyadan 15:00'da çıkan işçiler 15:30 gibi trafo meydanında birikmeye başladılar. Yürüyüşün başlangıç noktası, güzergahı ve miting alanı saatler öncesinden polis tarafından çevrilmişti. Yürüyüşün başlamasından önce alana gelenlerde göze çarpan bir canlılık yoktu. Daha çok fabrikalardan gelen işçiler kendi aralarında kümeleşip dağınık bir şekilde duruyorlardı. Mitinge yaklaşık 1000 kişiyle en büyük katılımı sağlayan Birleşik-Metal işçileri Trafo meydanına yakın bir yerde toplanarak yürüyüşün başlama saati yaklaştığında kortejler halinde meydana girdiler. Burada yürüyüşün başlaması beklenirken Makine Takım İşçileri davullarla canlı bir biçimde yürüyüşün başlangıç noktasına geldiler.
Yürüyüşle birlikte kortejlerden de yavaş yavaş sloganlar yükselmeye başladı. Yürüyüş boyunca (çalışan biziz yöneten de biz olacağız; İş, ekmek, özgürlük; Yaşasın 1 Mayıs; Kölelik yasasına hayır; ABD Ortadoğu'dan defol; Birlik Mücadele Zafer; İşçilerin birliği sermayeyi yenecek; ABD Irak'tan elini çek; Irak'ta özgürlük işçilerle gelecek; Yaşasın sınıf mücadelesi; Susma sustukça sıra sana gelecek) gibi sloganlar sıkça atıldı. Sendika kortejlerinde sendika pankartları ve flamaları taşındı.
Kortejler alana ulaştıktan sonra mitingin başladığı anons edilerek mitinge katılan sendika genel merkez ve konfederasyon yöneticileri duyuruldu. İlk sözü alan Hak-İş genel başkanı Salim Uslu konuşmasında hükümete yüklendi ve ayrıca bugün sadece kalbimiz Gebze'de ve İstanbul'da değil aynı zamanda Bingöl'de atıyor diyerek depremde ölenleri andı.
Ardından konuşma yapan Gebze Sendikalar Birliği dönem sözcüsü Çelik-İş şube başkanı Şerafettin Koç, konuşmasına 1886'dan bu yana 1 Mayıs'larda mücadele ateşinin yandığını söyleyerek ve 1886'da idam edilen işçi önderlerinden August Spies'in "bizi asarak bu mücadeleyi engelleyebileceğinizi düşünüyorsanız asın, ancak yanılıyorsunuz, bizleri asarak sadece bir kıvılcım yok edebilirsiniz, ama içten içe her yanda yanan ateşi söndüremezsiniz, her an yeni kıvılcımlar çakılacaktır" şeklindeki sözlerini aktararak başladı. Koç, işçi sınıfının uluslararası bir sınıf olduğunu ve onun enternasyonal niteliğinin de en açık şekilde işçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma günü olan 1 Mayıs'ta somutlandığını belirtti.
Gebze'de 1 Mayıs bu yılla birlikte ikinci kez kutlanmasına rağmen geçen yıla göre katılımdaki düşüş açıkça göze çarpıyordu. Yine mitingin tamamına bakıldığında 1 Mayıs'ta olması gereken coşku yoktu. Alanda birçok kortejin bekleme süresi 15-20 dakikayı geçmedi. Saygı duruşunun "Mustafa Kemal ve arkadaşları, depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımız, iş kazalarında ölen işçi kardeşlerimiz (ve sonuna da utangaç bir biçimde) bu davada ölen işçi kardeşlerimiz için" anonsuyla yapılması da, sınıf hareketinin mevcut durumunu göstermesi bakımından ilginçti.
Bütün olarak bu mitinge baktığımızda 1 Mayıs'a yakışır bir coşkunun olmaması bizleri elbette ki umutsuzluğa, moral bozukluğuna itmemelidir. İşçi sınıfının örgütlülük düzeyi ortadayken, sınıfın öz örgütleri olan sendikaların durumu ortadayken, elbette sendika bürokrasisinden daha iyisini yapmasını beklememeliyiz.
Bugün devrimcilerin ve ileri işçilerin önünde ağır bir sorumluluğun olduğu ortadadır. 2000'lerden bu yana ağır bir krizin içerisinde bocalayan dünya kapitalizmi, son dönemde Afganistan ve Irak'ta iki bölgesel savaşı gündeme getirmiştir. Bunların yanı sıra Filistin'deki çatışmaları körüklemektedir. Şu da açık bir şekilde görülüyor ki kriz her geçen gün derinleşiyor ve emperyalist-kapitalist bloklar arasında her geçen gün hegemonya mücadelesi keskinleşiyor. ABD yeni savaşların sinyalini veriyor, Latin Amerika'da devrimci bir yükseliş var. Bütün dünyada savaş karşıtı gösterilere milyonlarca insan katıldı. Küreselleşme karşıtı gösterilerde, savaş karşıtı mitinglerde işçiler yavaş da olsa öne çıkmaya başladı. Elbette ki bu koşullar altında 1 Mayıs daha büyük bir önem kazanmıştır.
Bugün bir kez daha gördük ki işçi sınıfını mücadeleye sendika bürokrasisi çekmez, önderlik edemez. Bunun için biz devrimci Marksist işçiler, sendikaları yeniden işçi sınıfının mücadele örgütlerine haline getirmek için canla başla çalışmalıyız. Sendikaların bugünkü durumuna bakarak bu örgütlerden yüz çevirmek, geniş işçi kitlelerini sendika bürokrasisinin insafına terk etmek anlamına gelen koca bir yanlıştır. Tüm dünyada yavaş yavaş yükselmeye başlayan mücadele bir kez daha işçi sınıfının uluslararası örgütlülüğünün ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermiştir. Bizlere düşen görev işçi sınıfının uluslararası birliğinin ve onun komünist örgütlülüğünün güçlendirilmesidir. Bu perspektifle yarın 1 Mayıs'ların böyle geçmemesi için işe koyulmalıyız. Çünkü işçi sınıfı ya örgütlüdür ve her şeydir ya da örgütsüzdür ve hiçbir şey!
link: Gebze'den MT okuru metal işçileri, Gebze'de 1 Mayıs, 6 Mayıs 2003, https://marksist.net/node/1259
Marksist Tutum'a Yurtdışından Gelen 1.Yılını Kutlama Mesajları
Solidarity and congratulations on 1 year of Marksist Tutum!
The Workers International League and Socialist Appeal (US) sends you our best wishes and comradeship on the first anniversary of Marksist Tutum.
For a year now your website has been a beacon to the militant workers and youth of Turkey, and we are certain that you will continue to be so for years to come. Keep the Red Flag high and the bosses on the run!
your American comrades-in-arms,
WIL
Editorial board of Socialist Appeal (US)
Marksist Tutum’un birinci yılı dolayısıyla dayanışma duygularımızı ve tebriklerimizi iletiyoruz!
The Workers International League ve Socialist Appeal (ABD) olarak, Marksist Tutum’a birinci yıldönümü nedeniyle en iyi dileklerimizi ve yoldaşça duygularımızı gönderiyoruz.
Bir yıldır web siteniz Türkiyeli militan işçiler ve gençler için bir fener oldu, ve eminiz ki gelecek uzun yıllar boyunca da bu böyle olmaya devam edecek. Kızıl Bayrağı yükseltelim ve patronlar kaçacak delik arasın!
Amerikalı dava yoldaşlarınız
WIL
Socialist Appeal (ABD) yazı kurulu
From Belgian Marxists
We send you our warmest anti-imperialist and revolutionary greetings at the occasion of the first anniversary of your website. In Belgium we follow the political developments in Turkey with a great attention. Especially the first signs of reawakening of the powerful working class in your country is
giving us a lot of hope that you will be able to play a decisive role in defeating capitalism and imperialism is this strategic area of the world.
Forward for a socialist Turkey in a socialist world!
The editorial board of Vonk/Unité, Belgian Marxist papers
Belçikalı Marksistlerden
Sitenizin birinci yıldönümü dolayısıyla en sıcak anti-emperyalist ve devrimci selamlarımızı gönderiyoruz. Bizler Belçika’da Türkiye’deki politik gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Özellikle ülkenizdeki güçlü işçi sınıfının yeniden uyanışının ilk işaretleri bize, kapitalizmin ve emperyalizmin dünyanın bu stratejik bölgesinde yenilgiye uğratılmasında sizin belirleyici bir rol oynayabileceğiniz konusunda büyük bir umut veriyor.
Sosyalist bir dünyada sosyalist bir Türkiye için ileri!
Belçika’da yayınlanan Marksist Vonk ve Unité dergilerinin yazı kurulu
To the Turkish website Marksist Tutum:
Dear Comrades,
In Defence of Marxism, the global Marxist website, sends you warmest greetings on your first anniversary. You have performed a very important service to the cause of Marxism and the working class.
The present epoch represents a fundamental turning point in world history. The capitalist system has demonstrated its complete inability to solve any one of the problems of humanity. The only future it can offer is one of wars, unemployment and poverty for the masses everywhere.
This is particularly true of your country. The Turkish bourgeoisie has had over 80 years to show what it can do, and the result is well known to the working people. The weakness of Turkish capitalism was cruelly exposed in the economic collapse two years ago. Despite all the promises, there is still no genuinely democratic regime in Turkey.
To make matters worse, Turkey’s position in the region has turned it into a virtual satellite of US imperialism. This is not altered by the recent clash between Ankara and Washington over the war in Iraq. The firm opposition of the masses to this criminal war made it impossible for the imperialists to carry out their original plans. But US imperialism still holds the whip hand and is using economic blackmail to force Turkey to act according to its wishes.
The only hope for Turkey lies in the perspective of the socialist transformation of society. For this, it is necessary to win over the decisive forces in society – the workers and peasants, the youth and the women, the best of the intellectuals and the oppressed minorities.
Starting with the advanced guard the workers will come to understand the need for a socialist programme and policy. Your website has played, is playing and will play a vital role in the work of assembling the proletarian cadres for the fight for socialism in turkey and internationally.
The Turkish working class has a wonderful tradition of struggle. We are sure that, armed with the ideas of Marxism, the workers of Turkey will be invincible.
Signed:
Ted Grant and Alan Woods (On behalf of the Editorial Board)
Türk web sitesi Marksist Tutum’a,
Değerli yoldaşlar,
Global Marksist web sitesi In Defence of Marxism birinci yıldönümünüz dolayısıyla sizlere en sıcak selamlarını gönderiyor. Marksizm ve işçi sınıfı davasına son derece önemli bir hizmette bulundunuz.
İçinde bulunduğumuz dönem dünya tarihinde esaslı bir dönüm noktasını temsil ediyor. Kapitalist sistem insanlığın sorunlarının bir tekini bile çözmeye muktedir olmadığını göstermiş bulunuyor. Onun sunabildiği tek gelecek, her yerde kitleler için savaşlar, işsizlik ve yoksulluktan ibarettir.
Sizin ülkeniz için bu özellikle doğru. Türk burjuvazisi 80 yıl boyunca ne yapabileceğini gösterdi, sonuç çalışan insanların malûmudur. Türkiye kapitalizminin zayıflığı iki yıl önceki ekonomik çöküş sırasında acımasız bir biçimde ortaya çıktı. Tüm vaatlere rağmen Türkiye’de hâlâ gerçek anlamda bir demokratik rejim yoktur.
Daha da kötüsü, Türkiye’nin bölgedeki konumu onu ABD emperyalizminin fiili bir uydusu haline getirdi. Ankara ve Washington arasında Irak’taki savaş konusunda yaşanan son sürtüşme bunu değiştirmemektedir. Kitlelerin bu canice savaşa karşı sıkı muhalefeti, emperyalistlerin ilk baştaki planlarını hayata geçirmelerini imkânsız hale getirdi. Ama ABD emperyalizmi hâlâ kırbacı elinde tutuyor ve kendi isteklerine göre hareket etmeye zorlamak için Türkiye’ye ekonomik şantaj uyguluyor.
Türkiye için tek umut, toplumun sosyalist dönüşümü perspektifinde yatmaktadır. Bunun için toplumdaki belirleyici güçleri –işçileri ve köylüleri, gençleri ve kadınları, en iyi entelektüelleri ve ezilen azınlıkları– kazanmak şarttır.
İleri müfrezesinden başlayarak işçiler sosyalist bir program ve siyasetin gereğini kavrayacaklardır. Sizin web siteniz Türkiye’de ve uluslararası alanda sosyalizm kavgası için proleter kadroların toplanması işinde hayati bir rol oynadı, oynuyor ve oynayacak.
Türkiye işçi sınıfının harikulâde bir mücadele geleneği var. Eminiz ki, Marksizmin fikirleriyle silahlandıklarında Türkiyeli işçiler yenilmez olacaktır.
Ted Grant ve Alan Woods (Yazı kurulu adına)
Los marxistas del estado español, agrupados en el periódico obrero El Militante, queremos trasladar nuestros saludos fraternales a nuestros camaradas turcos de Marksist Tutum. La valentia con la que la clase obrera y la juventud turca se han movilizado contra la guerra imperialista ha inspirado al conjunto del movimiento obrero internacional. La lucha por las libertades democráticas en Turquia esta inseparablemente unida a la defensa de una alternativa socialista. Por eso solo la bandera del internacionalismo proletario, la bandera que levantan los camaradas de
Marksist Tutum, es la única que puede agrupar a los oprimidos de Turquia en una lucha consecuente contra el regimén burgues y el capitalismo turco. Vuestros éxitos son los nuestros
¡Viva la lucha de la clase obrera mundial!
¡Viva el socialismo revolucionario!
Comité de Redacción de El Militante.
İşçi gazetesi El Militante etrafında örgütlenen biz İspanyol Marksistleri, Marksist Tutum’dan Türkiyeli yoldaşlarımıza kardeş selamlarımızı iletmek istiyoruz. Türkiyeli işçilerin ve gençliğin emperyalist savaşa karşı seferber olmadaki cesareti uluslararası işçi hareketinin bütünü için bir ilham kaynağı oldu.
Türkiye’de demokratik haklar için mücadele sosyalist bir alternatif için mücadeleye kopmaz biçimde bağlıdır. Bu nedenle, Türkiye’nin ezilenlerini Türkiye’deki burjuva rejime ve kapitalizme karşı tutarlı bir mücadelede birleştirmeye muktedir olan tek şey proletarya enternasyonalizminin bayrağıdır ve Marksist Tutum’lu yoldaşlar da bu bayrağı yükseltmektedirler.
Sizin başarınız bizim başarımızdır.
Yaşasın dünya işçi sınıfının mücadelesi!
Yaşasın devrimci sosyalizm!
El Militante (İspanya) yazı kurulu
May Day greetings to Marksist Tutum
Revolutionary May Day Greetings from Der Funke, Marxist journal in the German labour movement. Down with capitalism, imperialism and militarism. For a social regime change and socialist democracy all over the world. Long live working class internationalism!
Marksist Tutum’a 1 Mayıs selamlarımızla,
Alman işçi hareketinin Marksist dergisi der Funke’den devrimci 1 Mayıs selamlarımızı iletiyoruz. Kahrolsun kapitalizm, emperyalizm ve militarizm. Tüm dünyada toplumsal bir rejim değişikliği ve sosyalist demokrasi için ileri. Yaşasın işçi sınıfı enternasyonalizmi!
Dear comrades,
From Argentina we want to congratulate you on the first anniversary of your website. We are very proud that the voice of Marxism is growing in other countries and we are sure that this fact is an important step for the victory of the revolution. We have recently published our website so we are at the beginning of a long road in the struggle for a fair society.
To the socialist revolution!
Best wishes,
El Militante, Argentina.
Sevgili yoldaşlar,
Sitenizin birinci yıldönümü dolayısıyla Arjantin’den sizleri kutluyoruz. Marksizmin sesinin diğer ülkelerde de güçleniyor olmasından gurur duyuyoruz ve bu gerçeğin devrimin zaferi için önemli bir adım olduğuna eminiz. Bizler kendi web sitemizi henüz geçtiğimiz günlerde yayınlamaya başlamamız dolayısıyla, adil bir toplum için mücadelede uzun bir yolun başlangıcındayız.
Yaşasın sosyalist devrim!
En iyi dileklerimizle,
El Militante, Arjantin
Comrades,
We send you revolutionary greetings from Mexico.
We congratulate your website Marksist Tutum on the ocassion of its first anniversary. The Marxist tendency in the PRD which is fighting for the socialist transformation of society congratulates you on your work in spreading the ideas of real Marxism. We are sure that we will be celebrating many more years of your website which signifies an important advance for the forces of Marxism internationally in a period in which we have the opportunity to spread our theories through the internet.
Forward! Socialism or barbarism!
Signed
Victor V.
Comité Promotor de las Juventudes Socialistas del PRD
México
Yoldaşlar,
Sizlere Meksika’dan devrimci selamlarımızı gönderiyoruz.
Birinci yıldönümü vesilesiyle web siteniz Marksist Tutum’u kutluyoruz. Toplumun sosyalist dönüşümü için mücadele eden PRD içindeki Marksist eğilim, gerçek Marksizmin fikirlerini yaymada gösterdiğiniz emek nedeniyle sizleri kutlar. İnternet aracılığıyla teorilerimizi yayma fırsatını bulduğumuz bir dönemde, uluslararası düzeyde Marksizmin güçleri için önemli bir atılım anlamına gelen web sitenizin daha nice yıllarını kutlayacağımızdan eminiz.
İleri! Ya sosyalizm ya barbarlık!
Victor V.
Comité Promotor de las Juventudes Socialistas del PRD
Meksika
Dear Comrades, you deserve congratulations for the excellent web page you have designed. By the use of the most modern means of communication we can contact more directly with the masses and especially with the youth and generally those social layers that now are entering the struggle for the first time. We are sure that the existence of your web site is a very important step for the propagation of the Marxist ideas in Turkey. Complete and practical, with a rich index and most of all with a militant programme, from now it will become a beacon which will guide the oppressed to the road of internationalism, solidarity and revolution. The Greek Marxists, always faithful and absorbed in the ideas of internationalism, will make every effort to help the Turkish Marxists. We will fight continuously for the unity of the Turkish and Greek workers, for the unity of all the European workers, for the Socialist Federation of the Balkans, for the Socialist United States of Europe and of the whole world!
Sosialistiki Ekfrasi
Sevgili yoldaşlar, tasarlamış olduğunuz mükemmel web sitesi için kutlanmayı hak ediyorsunuz. En modern iletişim araçlarını kullanarak kitlelerle, özellikle gençlerle ve genelde mücadeleye henüz ilk kez atılmakta olan toplumsal tabakalarla daha doğrudan temas kurabiliyoruz. Web sitenizin Marksist fikirlerin Türkiye’de yayılması için çok önemli bir adım olduğuna eminiz. Siteniz, eksiksiz ve pratik niteliğiyle, zengin bir dizinle ve hepsinden önemlisi militan bir programla, şimdiden ezilenlere enternasyonalizm, dayanışma ve devrim yolunda kılavuzluk edecek bir fener olacaktır. Enternasyonalizm fikrine her zaman bağlı olmuş ve bu fikirle yoğrulmuş Yunan Marksistleri Türkiyeli Marksistlere yardım etmek için her çabayı göstereceklerdir. Türkiyeli ve Yunan işçilerin birliği için, tüm Avrupalı işçilerin birliği için, Balkan Sosyalist Federasyonu için, Avrupa ve tüm dünya Sosyalist Birleşik Devletleri için durmaksızın mücadele edeceğiz!
Sosialistiki Ekfrasi
From Pakistan
Dear Comrades
We the Youth For International Socialism congratulate Turkish comrades on completion of one year of their website Marksist Tutum. We want you to know that we always shall be standing with you in the whole struggle for the international socialist revolution.
National organizer
Youth for International Socialism
Yasir Irshad
Pakistan’dan…
Sevgili Yoldaşlar
Youth For International Socialism [Enternasyonal Sosyalizm İçin Gençlik] olarak bizler, Marksist Tutum’un birinci yılını tamamlamış olması dolayısıyla Türkiyeli yoldaşları kutluyoruz. Bilmenizi isteriz ki uluslararası sosyalist devrim mücadelesinde her zaman yanınızda olacağız.
Ulusal örgütlenme sorumlusu
Youth For International Socialism
Yasir İrşad
Saludos a los camaradas de Marksist Tutum con motivo del 1er aniversario de la página web
Camaradas:
A un año de la aparición en la red de la página web “Marksist Tutum” les enviamos los más cordiales saludos desde el Periódico Obrero Militante (México).
La oleada de movilizaciones que ha sacudido al mundo entero en últimas fechas abre la posibilidad de un cambio radical para la humanidad. Esto será posible en la medida en que la vanguardia de nuestra clase, es decir: la clase obrera, se ponga al frente de dicho proceso. Sin embargo, la historia demuestra que eso por sí solo no es suficiente; la única revolución triunfante ha sido llevada bajo las banderas del auténtico marxismo y, en la época actual, eso es algo que los marxistas turcos que se agrupan en torno a “Marksist Tutum” pueden reivindicar.
Sabemos que el trabajo para la construcción de un partido de masas que reivindique las ideas del auténtico marxismo es una tarea titánica, sin embargo estamos seguros de que gracias al trabajo paciente, y fiel a nuestra clase, podremos devolver al marxismo el lugar que le corresponde como arma ideológica del proletariado mundial.
¡Un abrazo revolucionario a todos los camaradas!
…¡Saludos bolcheviques!
Angel Flores, por el Comité de Redacción del Periódico Obrero Militante (México)
Web sitesinin birinci yıldönümü dolayısıyla Marksist Tutumlu yoldaşlara selamlar
Yoldaşlar,
Marksist Tutum web sitesinin birinci yıldönümü dolayısıyla sizlere Militante İşçi Gazetesi’nin (Meksika) kardeşçe selamlarını gönderiyoruz.
Son dönemde tüm dünyayı sarsan seferberlik dalgası, insanlık için radikal bir değişim olanağı açıyor. Bu ancak, sınıfımız olan işçi sınıfının öncüsü bu sürecin başına geçerse mümkün olabilir. Ama tarih göstermektedir ki, bu tek başına yeterli değildir; tek muzaffer devrim Marksizm bayrağı altında gerçekleştirilmiştir ve bugün Marksist Tutum etrafındaki Türkiyeli Marksistler tam da bu iddiayı taşıyorlar.
Marksizmin gerçek fikirlerini savunan kitlesel bir partinin inşası görevinin devasa bir görev olduğunu biliyoruz, ama sabırlı çalışma ve sınıfımıza sadakat sayesinde, dünya proletaryasının ideolojik silahı olarak Marksizmi tekrar olması gereken yere getirebileceğimize inanıyoruz.
Tüm yoldaşları devrimci duygularla kucaklıyoruz!
Bolşevik selamlar!
Angel Flores, Militante İşçi Gazetesi Yazı Kurulu adına
Dear Turkish comrades,
Militant greetings for this first anniversary of your webpage. Marxists have always utilised the most advanced technology for the construction of the party and the marxists who support www.marxist.com are no exception. In Mexico we have been very succesful in our work around our webpage www.militante.org to which the American The Washington Post and the Universidad Nacional Autonoma of Mexico (the biggest university of the whole of Latin America) have put links with.
Also the Hemeroteca Nacional of Mexico (newspaper and periodicals library) has also requested two complete sets of our Newspaper Militante to be consulted by "an increasingly demanding public".
We are completely convinced that the Turkish website www.marksist.com will play a great role in winning the powerful working class to the cause of world revolution.
Turkey is a key country in the struggle for world socialismo
Long live to the Turkish website Marksist Tutum!
Communist greetings,
Jonathan López
Coordinator of the Workers Committee in Defence of the Trade Unions (trade union section of MILITANTE, México)
(Coordinador del COMITÉ DE TRABAJADORES EN DEFENSA DE LOS SINDICATOS)
Değerli Türkiyeli yoldaşlar,
Websitenizin birinci yıldönümü nedeniyle militanca selamlarımızı gönderiyoruz. Marksistler her zaman parti inşasında en gelişmiş teknolojiden yararlanmışlardır ve www.marxist.com'u destekleyen Marksistler de bir istisna değildirler. Biz Meksika'da, The Washington Post ve Universidad Nacional Autonoma of Mexico'nun da (bütün Latin Amerika'nın en büyük üniversitesi) link verdiği websitemiz www.militante.org etrafındaki çalışmamızda çok başarılı olduk.
Yine Hemeroteca Nacional of Mexico da (gazete ve süreli yayınlar kütüphanesi) "giderek artan okuyucu talebini" karşılamak için dergimiz Militante'nin iki tam setini istedi.
Türk websitesi www.marksist.com'un güçlü işçi sınıfının dünya devrimi davasına kazanılmasında büyük bir rol oynayacağına tümüyle eminiz.
Dünya sosyalizmi için mücadelede Türkiye kilit bir ülkedir.
Yaşasın Türk websitesi Marksist Tutum!
Komünist selamlarımızla,
Jonathan López
Sendikaları Savunma İşçi Komitesi Koordinatörü (Meksika)
Dear Turkish Comrades
We the PAKISTAN TRADE UNION DEFENCE CAMPAIGN congratulate the Turkish comrades for the first anniversary of their website Marksist Tutum. We asure you that we will assist you whenever you will be need our assistance to achieve our target of "world socialist revolution". And by uniting the workers of the both the countries we fight united till our destination.
united we stand.
Comradely
NATIONAL BUREAU
PAKISTAN TRADE UNION DEFENCE CAMPAIGN.
Sevgili Türkiyeli yoldaşlar,
PAKİSTAN SENDİKALARI SAVUNMA KAMPANYASI olarak bizler, Türkiyeli yoldaşları, websiteleri Marksist Tutum'un birinci yıldönümü nedeniyle kutluyoruz. Hedefimiz olan "dünya sosyalist devrimine" ulaşma yolunda, ihtiyaç duyduğunuz her durumda size yardım edeceğimize sizi temin ederiz. Ve her iki ülkenin işçilerini birleştirerek, hedefimize ulaşana dek birlikte mücadele edeceğiz.
Sizinleyiz
Yoldaşça
PAKİSTAN SENDİKALARI SAVUNMA KAMPANYASI ULUSAL BÜROSU
Dear Turkish comrades,
We the Members of Parliament of Pakistan congratulate you on the ocassion of your first year of your website Marksist Tutum. We wish you all the best. And we asure you that to achieve our target of "WORLD SOCİALIST REVOLUTION" we would help you and assist you where ever you will be needing our help. And by uniting the workers of the world we will fight for socialist revolution till our success.
Mazoor Ahmed MNA From Kasur
Ch Zafar warich MNA From Rahimyar Khan
Ch qamar Uz Zaman Kaira MNA from Gujrat
Ch Zulfiqar Ali Gondal MNA from Mandi Bah u Din
Sevgili Türkiyeli yoldaşlar,
Pakistan parlamentosundan milletvekilleri olarak bizler, websiteniz Marksist Tutum'un birinci yıldönümü vesilesiyle sizleri kutluyoruz. En içten dileklerimizi iletiyoruz. Sizi temin ederiz ki, "DÜNYA SOSYALİST DEVRİMİ" hedefine ulaşma yolunda, ihtiyaç duyduğunuz her durumda size yardım edeceğiz. Ve dünya işçilerini birleştirerek, sosyalist devrim için birlikte mücadele edeceğiz.
Mazoor Ahmed (Kasur milletvekili)
Ch Zafar warich (Rahimyar Han milletvekili)
Ch qamar Uz Zaman Kaira (Gucarat milletvekili)
Ch Zülfikar Ali Gondal (Mandi Bah u Din milletvekili)
Comrades!
We wish to congratulate you on the first anniversary of your website. We are entering into a very convulsive epoch, where wars, revolutions and counter-revolutions will be the dominant feature. We are absolutely confident that the turkish working class will re-discover their revolutionary tradition of the seventies. But this time the ideas of Marxism, the ideas of Marksist Tutum will play a key role in these struggles!
FalceMartello Editorial Board, Italy
Yoldaşlar!
Websitenizin birinci yıldönümü nedeniyle sizleri kutlamak isteriz. Savaşların, devrimlerin ve karşı-devrimlerin hakim olacağı çok çalkantılı bir döneme giriyoruz. Türkiye işçi sınıfının yetmişli yılardaki devrimci geleneklerini yeniden keşfedeceğine kesinlikle eminiz. Ama bu kez Marksizmin fikirleri, Marksist Tutum'un fikirleri bu mücadelelerde kilit bir rol oynayacak!
FalceMartello Yazı Kurulu, İtalya
link: Marksist Tutum, Marksist Tutum'a Yurtdışından Gelen 1.Yılını Kutlama Mesajları, 2 Mayıs 2003, https://marksist.net/node/7846
Marksist Tutum'a Okurlarından Gelen 1.Yılını Kutlama Mesajları
Marksist Tutum Sitesi bundan tam bir yıl önce mücadele hayatımıza girdi. Yazılarınız sınıf belleğimizi tazeledi, yeni bir dünyanın mümkün olduğunu bilincimize kazıdı. İşçi sınıfının kurtuluşunun yerel ya da ulusal değil ancak uluslararası düzeyde örgütlenip mücadele ederek başarılabileceğini vurguladınız. Marksizmin temelini oluşturan fikirleri sınıfın belleğinden silmeye çalışan küçük burjuva devrimciliğine inat, bizlere taşıdınız. Marksizm sınıf mücadelemizde yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir. İşçi sınıfının öldüğünü ya da yok olduğunu iddia edenler yanılıyorlar. Sınıfımızın düşmanı burjuva ideologlar kalemleri ile bir çırpıda mücadelemizi yok edeceklerini mi sanıyorlar? Sınıfımızın mücadele tarihi, bu burjuva kalemşorların fikirlerinin zavallılığını defalarca göstermiştir
Marksist Tutum mücadelemize ışık tutuyor. Devrimci işçiler sahiplendikleri ölçüde sınıf mücadelemiz yükselecektir. Sınıfımız öldü diyenlere inat, çoğalacağız; fenerimizin ışığıyla egemenlerin yarattığı karanlığı dağıtacağız. İşçilerin mücadelesi, Marksizm ışığında ayakları üzerine dikilecek, mücadelemiz zafere kadar sürecektir.
Bundan sonraki yayın hayatınızda bizlere ışık, mücadele arzusu, yani Marksist fikirleri taşıyacağınız inancıyla başarılar diliyorum.
Kartal’dan Marksist Tutum okuru bir metal işçisi
Bir heyula dolaşıyor dünyamızda,
Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan.
Marksizm ile donanmış işçiler dolaşıyor dünyada,
Yeni bir dünya yaratacak sınıf dolaşıyor.
Sitenizin kuruluşundan bu yana yazılarınızı düzenli takip etmekteyim. Hem teorik hem de güncel konular üzerine, işçi sınıfının önünü açacak o kadar yazı çıktı ki...
Sınıf bilinçli bir işçi olarak Marksizmin öldüğünü söyleyen o koca kafalılara en güzel yanıtın, Marksist Tutum sitesinde verildiğine inanıyorum. Yayın hayatınıza başlamanızın birinci yıldönümünde sizleri kutluyorum. Marksist Tutum okuru bir işçi olarak, sitedeki yazıları dört gözle bekliyorum.
Marksist Tutum okuru bir işçi
“HAVA DÖNDÜ, İŞÇİDEN ESİYOR YEL!”
Yıllardır uykusundan uyanmasını beklediğimiz işçilerin dünyanın birçok ülkesinde ufak ufak kıpırdanmaya başladığının haberlerini aldık. Dünyanın dört bir yanından sınıf mücadelesinin durumuna ilişkin haber ve yorumlar; mücadele tarihini anlatan yazılar sitenizden bilincimize akıyor; tarihsel hafıza yeniden canlanıyor. Bu topraklardaki egemenler, işçileri kendi çıkarlarına ve hatta aralarındaki çatışmalara alet etmeye çalışıyorlar. İşçi sınıfı üzerinde oynanan oyunları, işçi sınıfının kendi gerçekliğini ve bağımsız sınıf çıkarlarını ortaya koyan Marksist Tutum sitesinin varlığı; sınıf mücadelemizin geleceğine güvenle bakmamızı sağlıyor.
Bu yıl 1 Mayıs’ı kapitalist sistemin içine düştüğü ekonomik kriz koşullarında karşılıyoruz. Dünyanın her yanında umut verici gelişmeler yaşanıyor. Mücadelemize yol gösterecek perspektiflerin ortaya konması giderek daha da acilleşiyor. İşte tam da bu noktada, tarih bilincimizin gelişmesi, hafızanın yeniden canlandırılması için bu siteyi kurarak attığınız adımın, bu topraklarda sınıf mücadelesinin gelişmesine büyük katkılar sunacağına inanıyorum. Geçen bir yıl içerisinde yayınlanan yazılarla;
· Sosyalizme inancımızın artmasına
· Yeniden kendi gücümüzü görebilmemize
· Kendimize ve sınıfımıza güvenmemize
vesile oldunuz. Dünyayı Marksizmin Işığında algılamanın sorumluluğunu taşıyoruz. Marksist Tutum sitesinin, mücadeleye açılan aydınlık ve inanç dolu penceremiz olmaya devam edeceğine inanıyorum. Sitenin 1. yıldönümünü ve 117. yılında sınıf kardeşlerimin 1 Mayıs’ını coşkuyla selamlıyorum.
Marksist Tutum okuru bir kamu emekçisi
Sitenin kuruluşunun 1. yıldönümünü devrimci coşkuyla selamlıyorum. Sınıf mücadelemizi ilerletebilmek için ideolojik ve teorik netlik zemininin oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktaydı. Geçmişin yıkıntıları temizlenmeli, tarihsel deneyimler olarak işçi sınıfının teorik cephaneliğine katılmalıydı. İşte 1 yıl içerisinde sitenizin bu zorlu teorik-politik görevi üstlenen içerikteki yazıları önümüzü açtı. Üstelik AB, Afganistan, Irak, Kıbrıs, kapitalizmin derinleşen krizi gibi pek çok güncel soruna, tarihsel süreçlerini de kapsayan nitelikli yazılarla yanıt verdiniz. Marksizm bayrağının yeniden yükseltilebilmesi yolunda geçen bir yıllık yayın hayatınız, mücadelemizin geleceğine güvenle bakmamızı sağladı. Bolşevizm geleneğimiz; geleneğimiz geleceğimizdir.
Sınıf mücadelesi, dünya proletaryasının zaferine kadar sürecek ve sonunda kazanan biz olacağız.
Bir Marksist Tutum okuru
Yıl 1990. Bürokratik diktatörlükler ve arkasından onların hegemon gücü SSCB çöküyor. Milyarlarca insanın ve elbette ki devrimcilerin hayali yıkılıyor; devrimci bilinç dumura uğruyor. Çünkü fay hatları kırılmış ve derin çatlakların oluşturduğu kırıklar yer üstündeki, o güne kadar sarsılmaz görünen yapıları yerle yeksan etmişti. Devasa enkazlar meydana geldi ve dünya devrimci hareketi (Stalinistinden Troçkistine) bu enkazın altında kaldı. Marksist ideolojik mevziler “yitirildi”. Aslında bu ideolojik mevziler Ekim devriminin içeriden bir karşı-devrimle son bulmasıyla yitirilmişti ve resmi KP’ler Stalinizmle yani resmi komünizmle bunu saklıyorlardı. İşte 1990'da çöken bu resmi komünizmdi. Ama ne yazık ki devrimci Marksistler uluslararası devrimci bir gelenek oluşturamadıkları için çöken, Marksizm olarak algılandı; kitlelerin bilincinde Marksist mevziler yitirildi.
Burjuvazinin liberal ideologları zafer çığlıkları atıyorlardı. Liberalleşme, gevşeyip çözülme, örgütsel ilişkilerden kaçma ve burjuva düzenin kanallarında boğulmalar alabildiğine derinleşti. Moral bozukluğu ve yılgınlık yüzlerce militanın depolitize olmasını beraberinde getirdi. Dünün koca koca partilerinin koca koca liderleri birden bire liberalizmi, globalizmi, işçi sınıfının öldüğünü ve sınıf mücadelesinin bittiğini keşfettiler. Devrimciliği bırakıp, devrimcilere küfretmeye başladılar.
İşte böylesi gerici ortamlarda akıntıya karşı kürek çekmek en büyük devrimci görev ve tutulması gereken en önemli halkadır. Çünkü ancak bu, ideolojik mevzilerde direnmeyi ve yeniden teorik-politik üretimi getirebilir.
Sınıf mücadelesinin zorlu yollarından geçmiş olan Marksist Tutum sitesini kuranlar, deneyim ve birikimlerini inatla ideolojik mevzilerde direnmek, Marksizmi Stalinizmden ayıklamak, yeniden ayakları üzerine dikmeye vakfetmişlerdir.
İdeolojik-teorik netlik üzerinde yükselen Marksist bilinç, Marksist Tutum'da cisimleşmiştir. Uluslararası düzeyde bir örgütlenmeyi önüne koyan Marksist Tutum, burjuva ideologlarının saldırıları, milyarlarca insanın hayalinin çökmesi ve devrimci mevzilerin yitirilmesinin getirdiği karanlık dönemi parçalayan bir dalgadır.
Sitenizin teorik ve politik birikimi gerek bu topraklar için gerekse dünya ölçeğindeki devrimci hareketler için eşsiz bir Marksist başvuru kaynağıdır.
Önümüzdeki süreçte sınıf mücadelesinin yükseleceğini var sayıyoruz. Böylesi bir ortamda, 1 Mayısta, Marksist Tutum'un bir yaşını doldurması ve bir sene öncesi başlangıcını onlarca kez aşıp, geride bırakması bir zaferdir.
Çok şeyler yazmak isterim ama ne zaman var ve ne de yazmak istediklerimi bu kısa yazıda tam olarak ifade edebilirim. Ama ben biliyorum ki ne demek istediğim anlaşıldı.
Size teşekkür ediyoruz ve enternasyonal mücadelemizde başarılar diliyoruz. Marksizmin bayrağı bizim elimizde daha fazla yukarıya yükselecektir; daha fazla...
Selamlar
İstanbul’dan bir Marksist Tutum okuru
Merhaba arkadaşlar,
Kapitalizmin her yerde olduğu gibi internet teknolojisini de halkı uyuşturmak için kullandığı günlerde Marksist Tutum olarak internette deyim yerindeyse güneş gibi doğdunuz.
Bir yıldır göstermiş olduğunuz yoğun performans için sizi tebrik eder yayın hayatınızda başarılar dilerim.
bagdatonline.com editörü
PROLETER DEVRİMLERLE DOLU YILLAR TEMENNİSİYLE
Sınıf mücadelesinde bir yılı geride bırakan Marksist Tutum bugün bizlere örgütlü mücadelenin önemini kavramamızda yardım ettiği ve teorik bilgilendirmenin yanısıra uygulama konusunda da bizleri yalnız bırakmadığı için teşekkür ederim. Sitedeki güncel bilgiler Marksizmin stabil olmadığını hepimize bir kez daha gösterdi.
Teşekkürler
Bir Marksist Tutum okuru
Kapitalizmin kendi kültürünü ve mülkiyet ilişkilerini geliştirmek için kullandığı iletişim sistemleri işçi sınıfının bilincini bulandırıp, yozlaştırmaktadır. Bu sistemi tersine çeviren işçi sınıfının ideolojik, ekonomik ve politik mücadelesinde; enternasyonalist iletişimi, dayanışmayı sağlayan marksist.com sitesine sonraki yayın mücadelelerinde başarılar diliyorum.
Yaşasın Enternasyonal Mücadelemiz!
Devrimci Teori Olmadan Devrimci Pratik Olmaz!
Bir Marksist Tutum okuru
19. yüzyılın ortalarında işçi sınıfının kurtuluş manifestosunu divit ve hokka ile yazdı Marks ve Engels. Onlar dünya işçilerine bırakacakları en büyük hazineyi, devrimci enternasyonalist sınıf bilincini bıraktılar.
20. yüzyılın başlarında işçi sınıfının büyük önderi Lenin tüm Rusya'ya devrimci propaganda yapacak Iskra gazetesini bir baskı makinasıyla yayınladı. Iskra yani Kıvılcım, işçilerin sınıf bilincini yaymış, devrimci kavgasını örgütlemiş ve iktidar mücadelesinin yolunu açmıştı. Kıvılcım Rusya’da çıkmış, bütün dünyaya alev alev yayılmıştı.
21. yüzyılın başlarını yaşadığımız bu yıllarda emperyalist-kapitalist barbarlık en gerici karanlığıyla dünya işçilerini boğmaktadır. Biz işçilerin ortak bilinci, başta Marks, Engels, Lenin, Troçki olmak üzere birçok devrimci önderlerin teorik ve pratik mücadele deneyimlerinden çok uzak. Oysaki onların teorik ve pratik deneyimleri biz işçilere hava ve su kadar elzemdir, hayatidir. Çünkü; bir yeryüzü cenneti yaratmamıza engel olan kapitalizm yaşamaya devam ediyor. Kapitalizm yaşadıkça biz işçiler sömürülmeye devam edeceğiz. Kapitalizm yaşadıkça biz işçiler dünyayı hiç gezemeyecek, tanımayacak ev ile iş arasında çürüyeceğiz. Kapitalizm yaşadıkça biz her renkten, her dilden işçiler bir birimizi tanımadan yok olacağız. Kapitalizm yaşadıkça biz işçiler dünyanın nice güzelliklerini tanımadan, yaşama veda edeceğiz. Kapitalizm yaşadıkça biz işçiler iş kazalarında öleceğiz, sakat kalacağız, sürekli hastalanacağız. Kapitalizm yaşadıkça evde çocuğumuzu sevecek zaman bulamayacağız. Kapitalizm yaşadıkça iş bulamadan intihar edeceğiz. Kapitalizm yaşadıkça sermaye sınıfının kârı için savaşlarda nice işçi kardeşimiz vurulacak. Kapitalizm yaşadıkça bir avuç kapitalist daha çok zevki sefa içinde yaşayacak, biz milyonlarca işçiyse bir gün dahi mutlu olmadan, hiç yaşamamış gibi yok olacağız.
21. yüzyılın emperyalist-kapitalist barbarlığına karşı; enternasyonalizmin adresi, devrimci Marksist mücadele geleneğinin adresi, uluslararası işçi sınıfının mücadele bayrağının adresi haline gelecek Marksist Tutum sitesinden aldığımız bilinçle, dünya işçilerinin kurtuluş kavgasında nice nice kıvılcımlar çakacağımızın umuduyla, mücadele hayatında başarılar diliyorum.
Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık!
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Marksist Tutum’u Oku, Okut!
Marmara Üniversitesinden bir Marksist Tutum okuru.
"Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz" sözü, yaşadığımız topraklarda teorinin ne kadar küçümsendiğini hatırladığımızda önemini koruyor. Güncel olayların devrimci Marksist bir şekilde değerlendirilmesinden ve Stalinizm tarafından tahrip edilmiş Marksist teorinin tekrar gün ışığına çıkmasına katkılarınızdan dolayı teşekkür ederim. Nice mutlu yıllara demeyeceğim, umarım burada yazdıklarınız bir gün okul sıralarında yeni nesillere aktarılsın. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Devrimci Marksist bir öğrenci.
Merhaba,
Sitenizi 2 aydır takip ediyorum. Evimde internet olmadığı için sürekli takip edemiyorum, açıkçası şimdiye kadar sadece 2 kez siteye girme fırsatım oldu. Eğer ileride evimde bir bilgisayarım ve internet bağlantım olursa sık sık ziyaret etmeyi düşünüyorum.
Sitedeki yazılarınız ve olaylara bakışınız, yorumlarınız bence çok doğru bir tutum içeriyor. Çalışmalarınızın devamını bekliyorum.
Marksist Tutum okuru bir öğrenci
MÜCADELE İLE GEÇEN NİCE 1 YILLARA!
Marksist Tutum 1 Mayıs’ın arifesinde 1 yaşında. Bunu duyunca aslında önce biraz garip oldum, ne çabuk bir yıl oldu diye düşündüm, çünkü bir yıl bir gün gibi geçmişti. Diğer yandan ise sadece bir yıl mı oldu diye düşündüm, bir yıla bu kadar yazı, bu kadar düşünce nasıl sığdı?
Yayın hayatına atılmasından kısa bir süre sonra tanıştığım Marksist Tutum, tanışmamdan kısa bir süre sonra benim için de nice insanlar gibi bir alışkanlık haline geldi. Site her güncellendiğinde büyük bir mutluluk duyuyorum. Mutluluk duyuyorum çünkü gerek burjuva ideologlar gerekse de Stalinizmin tahrif ettiği gerçek Marksist düşüncenin kaslarını esneterek yavaş yavaş ayağa kalktığını görüyorum. Arkamızda bıraktığımız devrimci teoriden ve dolayısıyla devrimci pratikten yoksun yıllar bizler için elbette çok büyük kayıp. Ama bugün devrimci teorinin ayağa kalması, özellikle emperyalist saldırganlığın arttığı bugünlerde, bizler için çok değerli bir durumdur. Yeni paylaşım savaşının tohumlarının atıldığı bugünler, her ne kadar şu anda ortalık durulmuş görünse de, bizler için çok büyük anlamlar taşımalı. Savaşların olduğu dönemlerin aynı zamanda devrimci patlamalara gebe dönemler olduğunu gözden kaçırmamamız gerekir.
Dünyayı sadece yorumlamak değil de onu değiştirmek istiyorsak sarılmamız gereken biricik düşünce Marksizmdir ve bu düşünceyi de Marksist Tutum fazlasıyla sergilemektedir. Elbette her şey yeni başlıyor ve bundan dolayı birçok eksik olabilir, ama hiçbir şeyin durmayıp aktığı bir dünyada Marksist Tutum sitesinin de durmayacağını ve her zaman daha ileri gideceğini biliyorum. Sitenin sıklıkla güncellenmesi, güncel olaylar dışında geçmiş ile de ilgilenmesi ve böylece geçmişe ışık tutması bunu gösteriyor.
Sonuç olarak bugün, Marksist Tutum sayesinde, geçmişten çok daha sağlam temeller üzerinde yükselen bir Marksist anlayış bulunmakta. Bu yüzden sadece kendimiz okumakla kalmayıp, çevremizde ilgisi olan herkese önermemiz gerektiğini düşünüyorum.Tek bayrak ve tek yürekle, sınıf mücadelesinin coşkusunu, militan ruhunu, bilincini ve örgütlülüğünü yansıtan mitingler organize ederek sosyalizm için verdiğimiz mücadeleyi sürdürelim. Önümüzde duran 1 Mayıs’ta varolan gücümüzü alanlara taşıyalım ve dosta düşmana işçi sınıfının ne olduğunu gösterelim. Devrimci eylemin ne kadar çok şey öğrettiğini hatırlayarak götürebildiğimiz herkesi 1 Mayıs’a götürelim ve sınıf dayanışmasını alanlara taşıyalım.
Yaşasın sınıf mücadelesi !
Yaşasın proletaryanın enternasyonal mücadelesi!
Ya sosyalizm, ya barbarlık!
Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz!
Bir Marksist Tutum okuru
Bütün ülkelerin işçileri birleşin! Yaşasın 1 Mayıs!
Tarih 1 Mayıs 2002. Marksist Tutum sitesi yayına başladı. Tarih 1 Mayıs 2003 ve site yüzlerce okura sahip. Kurulduğu günden bu yana büyük bir hızla gelişen site, sınıf mücadelesinde tuttuğu yeri her geçen gün daha da sağlamlaştırıyor ve adından daha çok söz ettiriyor.
Sitenin bugünlere kadar çizdiği performans oldukça etkileyici. Emekçilerinin sorumluluklarını gereğince yerine getirmeleri başarının en önemli sebebi. Tüm yazılar uzun çalışmaların ürünü olmalı, aksi halde bu kadar tutarlı bir çizgi oluşturulamazdı.
Yazarlar bilimin ışığından sonuna dek faydalanarak mevcut ve geçmiş hataları cesurca eleştirebiliyorlar. Doğrusu sitenin adına yaraşır bir tutum izliyorlar.
Ben siteyi takip ettiğimden bu yana pek çok çalışmayı gözden geçirebildim. Yazılar işçi sınıfının gerçek gündemini belirlemede olsun burjuvazinin gündemlerini analiz etmede olsun görüşlerimizi netleştiriyor. Ben eleştirel yaklaştıkça daha da netleştim. Bu yazılar ancak eleştirel bir bakışla tam olarak kavranabilir. Nedeni de yönteminin o olması.
Tüm Marksist Tutum emekçilerine çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Bu site aslında tüm işçi sınıfının sitesi ve mücadelemizin önemli araçlarından birisi. Tüm Marksistler ve işçi sınıfı olarak sitemizi güçlendirmeli, daha çok çalışma ve materyalle onu zenginleştirmeliyiz.
Yaşasın sınıf mücadelemiz!
Yaşasın Marksist Tutum!
Sakarya'dan Marksist Tutum okuru bir öğrenci
MARKSİST TUTUM’UN BİRİNCİ YILI VE 1 MAYIS
Yeni bir dünyada yaşamıyoruz. Yaşadığımız dünyada kapitalizmin doğuşundan bu yana aynı saldırganlıklar, aynı vahşet, aynı sınıf savaşı sürüyor. Bununla birlikte niceliksel olarak değişimler her zaman olduğu gibi bugün de varlığını sürdürüyor. Bugün artık 1960-70 arasındaki gibi kapitalizmin patlama döneminde değil, tersine çöküş döneminde yaşıyoruz. Her şey daha keskin. Sınıf savaşı bugün geçmişte olduğundan çok daha ileriye gidebilecek boyutta. Şöyle bir dönüp baktığımızda 1990’ların başı ile birlikte dünyada ne kadar çok değişimin olduğunu görebiliriz. Amerika’nın Irak’a saldırısı (1991), Sovyetler Birliği ve Doğu Bloğu ülkelerinin çöküşü, Somali’deki çatışmalar, Balkanlar’daki çatışmalar, Venezüella’da darbe girişimleri, Arjantin’de devrimci yükseliş, Brezilya’da iktidara eski bir sendikacının (Lula) gelişi, Amerika’da İkiz Kulelerin vuruluşu, Amerika’nın Afganistan’a ve ardından Irak’a bir kez daha saldırması ve daha niceleri. Dünya dünya oldu olalı savaşsız ve durgun sayılabilecek çok az dönem geçirmiştir, zaten varolan tarih sınıf savaşımları tarihi olduğuna göre tersi de beklenemezdi. Ama 1. Emperyalist Savaş ve 2. Emperyalist Savaş dönemlerinin başlangıç ve devam süreci dışında bu kadar yoğun sayılabilecek bir döneme de çok fazla rastlanmamıştır. Bu durum bize yeni emperyalist paylaşım savaşının habercisi gibi geliyor. Kutuplar henüz tam olarak, net çizgileriyle belirmedi, ama sislerin ardından sezilen çok şey var.
Böyle bir ortamda dünyayı algılamak, patlama dönemlerinde (ya da burjuvazi tarafından daima propagandası yapılan “refah” dönemlerinde) dünyayı algılamaktan daha zordur, hele doğru anlayıp doğru davranabilmek çok daha zordur. Bu dünyayı doğru algılayarak değiştirmek için tutacağımız yol kuşkusuz Marksizmdir. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi ile birlikte dünyanın toptan değişimi için bir yol açılmıştır. Ardından gelebilecek olan Avrupa Devrimi belki de bugün bu koşullarda değil de gerçekten insan gibi yaşamamızı sağlayacaktı. Ama 1928’de bürokratik karşı devrim sürecinin tamamlanması ve hele 1936’da bürokrasinin iktidarını tamamen pekiştirerek Marksizmi tahrif etmesi sonucunda ortaya çıkan Marksizm-Leninizm adı altındaki teori bırakın dünyayı tahlil etmeyi, Sovyetler Birliği’nde ne olup ne bittiğini bile tahlil etmek için yeterli olmadı. Zaten istenen de aslında buydu, varolan ile yetinip iktidarın sağlamlaştırılması. Bizler ise geçmiş kuşaklarımızdan bir açıdan daha şanslıyken bir başka açıdan şanssızız. Şanssızız, çünkü her ne kadar revizyonist de olsa 1900’lü yılların başında II. Enternasyonal gibi bir örgüt vardı. Şanslıyız, çünkü bugün ayağa kalkan, sadece Avrupa’da değil dünyanın dört bir yanında dolanan bir heyula var ve bu heyulanın teorisi Marksist Tutum’da cisimleşmiş durumda. Bilim ve iletişimin yaygınlaştığı, internet sayesinde insanların dünyanın her tarafından haberdar olabildiği günümüzde Marksizme ve bu bağlamda işçi sınıfına sahip çıkan bir sitenin bulunması işçi sınıfı açısından, yani bizler açısında büyük bir şanstır. Sadece güncel sorunların Marksist analizini yapmakla yetinmeyip, geçmişte yapılan hataların incelenmesi ile birlikte teoride yapılan saptırmaların düzeltilmesi yoluna gidilmiştir. Bir yıllık süreçte alınan yol gerçekten de küçümsenemeyecek kadar fazladır. Sürekli olarak güncellenmesi gündemden uzaklaşmamasını sağlarken, diğer yandan yabancı kaynaklardan yapılan çeviriler de dünyaya sınırlı çevremizden değil, geniş bir perspektif altında bakabilmemizi sağlıyor. Zaten bir enternasyonalist olabilmek için de bu gerekli değil midir? Türkiye de dünya devriminin bir parçası olduğuna göre kendimizi elbette dünyadaki olaylardan, inişler ve çıkışlardan uzak tutamayız, tutmamalıyız. Geçmişte insanlar Marksizmi arkalarına aldılar, ama arkalarına aldıktan sonra artık bu Marksizme sırtını dönmek anlamına geldi ve Marksizmden saparak onlarca parçaya bölündüler. Bu ise devrimci teoriden yoksun bırakılan kitleleri küçük-burjuva sosyalistlerin peşine takmış ve bu kitleler yapılan yanlışlar ile yıldırılmıştır. Küçük-burjuva sosyalizminin nefesi tükenmiştir, artık işçi sınıfının devrimci teorisi kitlelere yol gösterecektir. Devrimci teori olmadan devrimci pratik olamaz ve ben bu devrimci teoriyi yaşama döndüren Marksist Tutum’un birinci yılını kutluyorum.
Bu kadar şeyin bir yıla nasıl olup da sığdığına hayret ediyorum. Zaman hızla geçiyor, bu zamanı iyi değerlendirmemiz gerekiyor, geçmişte değerlendiremediğimiz olgun nesnel koşullar bugün hızla karşımıza çıkıyor. Bu koşullardan faydalanabilecek olan bizleriz. Eğer bu koşulları değerlendiremezsek bizler de bizlerden önce olan insanların konuma düşeceğiz. Bugün için önümüzde duran ilk hedef 1 Mayıs’tır. 1 Mayıs’ta alanları doldurmalıyız. Alanları doldururken 1 Mayısların işçi sınıfı için anlamını kafamıza kazımalıyız. 1 Mayıs işçi sınıfının birlik, direniş ve mücadele günüdür. 1886’dan bu yana böyleydi, bugün de böyle olacak! Bir Mayıs’ı kazanabilmek için yaptığımız mücadelede sayısız şehitler verdik. 1 Mayıs 1886'da Chicago'da öldürülen işçiler de, 1 Mayıs 1977'de İstanbul Taksim "1 Mayıs Alanında" öldürülen işçiler de, 1 Mayıs 1996 da İstanbul Kadıköy’de provokasyon sonucunda çıkan olaylar sonrası öldürülen işçiler de aynı düşmanın, burjuvazinin öldürdüğü, sınıf düşmanımızın öldürdüğü ortak şehitlerimizdiler. Bu mücadele Amerika’da, Almanya’da, Çin’de ve dünyanın her yerinde yaşanıyor. Dünyadaki bütün işçilerin düşmanı ortak, burjuvazi. Bizleri modern çağın ücretli köleleri olarak çalıştığımız makinelere bu makinelerin birer parçasıymış gibi bağlayan, çalıştığımız bürolara bir masa-sandalyeymiş gibi hapseden burjuvaziye karşı, tüm sömürüye karşı, bütün emperyalist saldırganlığa karşı nasırlı ellerimizin vurduğu, vuracağı gün olarak 1 Mayıs’a gidelim. Eşimizi, çocuğumuzu, arkadaşımızı, bütün sınıf kardeşlerimizi alarak alana gidelim ve burjuvaziye işçi sınıfının ne olduğunu, birleştiği zaman neler yapabileceğini, üretenin aynı zamanda yönetebileceğini gösterelim. Bugün kapitalizm 1929 krizinden bu yana yaşadığı en büyük krizi yaşıyor. Krizsiz bir kapitalizm düşünülemez, bu geçmişte de böyleydi bugün de. Bu kriz bizim krizimiz değil, bunun sorumlusu da biz değiliz. Her krizin faturasının bizlere çıkartıldığını unutmayalım. Bu krizin faturasını da bizden çıkartmak isteyecekler. Buna karşı yanıtımızı alanlarda verelim. Alanda tutunacağımız tavırla, işçi disiplini içinde davranarak sesimizi yükseltelim.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Türk, Kürt ve Dünya Halklarının Kardeşliği!
Yaşasın İşçi Sınıfının Enternasyonalist Mücadelesi! Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz!
Ne Avrupa Birliği, Ne Asya, Ne de Amerika. Yaşasın İşçilerin Dünya Sosyalist Federasyonu!
Ya Sosyalizm, Ya Barbarlık! Yaşasın Sosyalizm!
Eğitim-Sen’den Marksist Tutum okuru bir işçi
1 yıl önce yayın hayatına başlayan Marksist Tutum, geçen bir yıllık sürede yıllarla ölçülemeyen bir boşluğu doldurarak işçi sınıfının belleğini güncel ve tarihsel yazılarıyla tazeliyor. Sınıf mücadelesinin önemli tarihlerinden biri olan 1 Mayıs'ı kendine kalkış noktası olarak belirleyen Marksist Tutum, sınıfın bilinç sorununa vermiş olduğu değeri de açıkça ortaya koyuyor. Marksist Tutum, kendine biçtiği misyona uygun bir tavırla yoluna devam ediyor. İşçilerin en önemli sorunlarından biri olan bilinç unsurunu gereği gibi kavrayıp, bu konunun üzerinde titizlikle duran ve bugün dünyadaki bütün gelişmelere ve kapitalist sistemin açmazlarına net bir açıklama getiren Marksist Tutum, tutarlı bir şekilde tarihsel görevlerini yerine getiriyor. Marksist Tutum'a çalışmalarında başarılar dilerim. Marksist Tutum'u hazırlayan ve takip eden bütün dostlara Marksist selamlar.
Yaşasın 1 mayıs!
Yaşasın sınıf mücadelesi!
Yaşasın işçilerin uluslararası mücadele birliği!
Marksist Tutum okuru bir petrokimya işçisi
İşçi sınıfına, sınıf olduğunu ve işçi sınıfının tarihi olduğunu unutturan, kafalarımızı burjuva ideolojisiyle yoğuran kapitalistler, ortadadır ki sınıfımızın deneyimlerini öğrenmemizi ve sınıf bilinçli işçiler olmamızı istemiyor.
Kapitalizmi devirecek tek güç işçi sınıfının enternasyonalist mücadelesidir. Mücadelede bir yılını dolduran siteniz bizim için kapitalist düzende sosyalizme açılan bir pencere.
İnsanlığa savaş, sömürü, açlık, işsizlik, ölüm getiren bu iğrenç sistemi sonlandıracak güç, dünya işçi sınıfıdır. Uykudan uyanan dünya işçi sınıfının mücadele haberleri, mücadelemize güç katıyor.
İşçi sınıfının enternasyonalist mücadelesinde, bu önemli ve anlamlı görevi üstlenen sitenize başarılar diler, emekleriniz için teşekkürlerimi belirtirim.
Bir işçi okurunuz….
Marksist Tutum'un birinci yılını tamamlamış olması tüm sosyalistler için önemlidir. Burjuvazi tüm dünyada işçi sınıfına saldırıyor. İşçi sınıfının tarihte kanlarıyla kazandığı hakları geri almaya çalışıyor. Bu saldırılar ülkemizde sahneye konulduğu kadar bütün dünyada da kendini gösteriyor. Bunun en güzel örneği ülkemizde "mezarda emeklilik yasası" diye bilinen ve asıl olarak işçileri ölene kadar çalıştırmayı, onlara emeklilik haklarını kullandırmamayı hedefleyen yasadır. Bu yasa komşumuz Yunanistan haricinde tüm dünyada uygulamaya konulmuştur. Yunan işçi sınıfı mücadele ederek bu yasayı geri çektirebilmiştir.
Burjuvazi bir dünya sınıfıdır. Doğal olarak onun karşısındaki işçi sınıfı da öyle. Yaşadığımız dönem, Marksizmin bu temel gerçeğinin unutulduğu ve unutturulduğu bir dönemdir. Stalinizm, dünya sosyalist hareketine Marksizmi unutturmuş ve kendi çıkarlarını kendi ideolojisini belletmiştir. İşte bu ortamda, Marksist Tutum, unutturulan hatta tahrif edilen Marksizmi sosyalist harekete tekrar kazandırma misyonunun ağırlıklı yükünü taşıyor. Marksist Tutum, dünya burjuvazini ve onun ülkemizdeki uzantısı Türk burjuvazini teşhir ediyor, onların saldırıları karşısında hem teorik hem pratik alınması gereken tedbirleri Marksizmin prizmasından yansıtıyor. Bu işlevi ile, mücadelede karşılaştığımız tüm sorunlarda başvurduğumuz, acaba bu konuda Marksist Tutum ne diyor diye baktığımız Marksizmin doğrularını gösteren bir pusuladır. Marksizmin bu pusulası internette bir seneyi doldurdu. Daha nice senelere! Biliyorum ve inanıyorum ki bu pusula sadece internette değil Marksizmin gündemde olduğu her alanda kendini hissettiriyor ve hissettirecek.
Yaşasın işçi sınıfının Enternasyonalist mücadelesi!
Yaşasın sınıf mücadelemiz!
Eğitim-Sen'den bir Marksist Tutum okuru
MARKSİZMİN IŞIĞINDA NİCE YILLARA
Sınıf mücadelesinin tarihine ve bugünkü düzeyine ilişkin olarak bilinçlerimizde var olan bulanıklığı aşmak ve bu yola adanmış hayatlara bilimsel bir yöntem sunmak için yayın hayatına başlamış olan marksist.com'un doldurduğu birinci yaşını devrimci coşku ve heyecanla selamlıyoruz. Marx ve yoldaşlarının da öngördüğü bilimsel-teknolojik gelişmeleri işçi sınıfı mücadelesinde böylesine etkin biçimde kullanan ve bizim için önemli bir ideolojik zemin döşeyen marksist.com'u hazırlayan yoldaşlara devrimci duygularla selam olsun.
Bu site sayesinde tüm dünyada bizimle aynı mücadeleye girmiş olan sınıf kardeşlerimize ulaşma, onların deneyimlerinden haberdar olma, onlara kendimizi tanıtma şansımız da artmıştır. Artık kapitalizmin bile ulus-devlet sınırlarına sığmadığı, küreselleşme çığlıkları atarak tüm dünyada azgınca saldırdığı emperyalizm çağında biz devrimci Marksistlere düşen görev de aynı biçimde enternasyonalist temelde örgütlenip Marx'ın deyimiyle tüm dünyada gezen o büyük hayaleti gerçeğe dönüştürmek ve işçi sınıfının o dev yumruğunu kapitalistlerin kafasına indirmektir.
Yaşasın Enternasyonalist Devrimci Mücadelemiz!
Ya Sosyalizm Ya Barbarlık!
Gazi Üniversitesinden Marksist Tutum okuru öğrenciler
Öncelikle marksist.com sitesini kurmuş olan devrimci Marksist yoldaşları en içten, en samimi duygularımla selamlıyorum.
İçinde bulunduğumuz 21.yüzyılda işçi sınıfının muazzam baskılar sonucu yorgunluğunu, bilinç geriliğini ortadan kaldırmaya soyunan yoldaşlara bu zorlu görevi üstlendikleri için teşekkür ediyorum. Marksist bilimin ideolojik ve teorik temellerini yeniden ortaya koymaya ve güçlendirmeye çalışan, bugünkü politik sorunlara işçi sınıfının bağımsız sınıfsal penceresinden nasıl bakılması gerektiğini gösteren, tarihsel deneyimleri ve sınıf hareketinin tarihini bilincimize kazımaya özel bir önem veren, sorgulayıcı, bilimsel ve enternasyonalist bir perspektifi edindirmeyi hedefleyen devrimci Marksist yoldaşların kurmuş olduğu Marksist Tutum'un birinci yaşgününü kutlarım.
Komünistlerin ve işçi sınıfının ufkunu açan bilimsel Marksist çalışmaların devamını dilerim.
Gebze'den Marksist Tutum okuru işsiz bir işçi
İşçi ve emekçi kitleler, tüm dünyada kapitalizmin saldırılarına karşı tepkilerini, milyonların katıldığı mitinglerle, protestolarla ve yürüyüşlerle dile getiriyor. Mücadelenin yükseldiği bu dönemeçte, Marksist Tutum sitesi, işçi sınıfına ve gençliğe devrimci Marksizm ışığında bir perspektif sunmakta ve sınıf mücadelesinde nasıl bir tutum içinde olmak gerektiği hakkında işçi sınıfına yol göstermektedir. Kurtuluşun sadece proletaryanın bilinçli, militan öncü kesiminin örgütlülüğünden geçtiğini önemle vurgulamaktadır. Ayrıca Marksist Tutum sitesi işçi sınıfı mücadelesine ışık tutan, yol gösterici bir pusula durumuna gelmiştir.
Marksist Tutum sitesine işçi sınıfına ve gençliğe sunduğu katkılarından dolayı teşekkür ederim. Yolunda durmaksızın devam etmesini temenni ediyorum.
Mücadele Bayrağını Hep Beraber Yükseltelim!
Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık!
Yaşasın Uluslararası Devrimci Marksist Mücadelemiz!
İstanbul Üniversitesinden Marksist Tutum okuru bir öğrenci
Dünyadaki krizden çıkış koşullarını en kârlı şekilde yaratmaya çalışan emperyalistlerin krizleri ve paylaşım savaşları, bizim hissemize her zamankinden daha beter koşullar getiriyor. Ücretlerimiz gittikçe düşüyor, her gün binlercemiz işten atılıyoruz, açlığa ve sefalete yuvarlanıyoruz. Ve kurtuluşun yollarını aramak için mücadeleye başlıyoruz. Sınıf mücadelesi yine yükseliyor. Kapitalizmin krizinden kendine açlığın ve sefaletin pay düştüğü işçi sınıfı, yine zincirlerinden başka koparacak bir şeyi olmadığını görüyor! Evet işçi sınıfı dünyayı yaratan bir devdir, ama bu devin gözleri onun bağımsız sınıf siyasetini güden örgütlü mücadelesinde ona önderlik edecek enternasyonal örgütüdür. Bu yoksa, dev her defasında ayağa kalkar, onu engelleyen güçlerle savaşır ama kapitalizmi ortadan kaldıramaz ve tekrar uyanmak üzere uykuya dalar.
Bizlere düşen görev bu devin neferleri olarak, dev uyanmadan, yani sınıf mücadelesi yükselmeden önce, onu doğru hedefe götürecek, kapitalizmi yerle bir edecek yıkıma uğratmasını sağlayacak gözleri kazandırmaktır. Bunun için bizim de iyi gören gözlere ihtiyacımız var. Yani sadece mücadele içinde bilinçsizce koşturup enerjisini tüketen değil, hem mücadele içinde yer alan hem öğrenen ve hem de öğreten işçiler olmalıyız. İşçi sınıfının sınıf perspektifini doğru kavramalı ve ona uygun mücadele etmeliyiz. Marksist Tutum sitesinin, derdi öğrenmek, öğretmek ve mücadelede doğru yerde olmak isteyenlere çok iyi bir kaynak olduğuna inanıyorum. Mücadele anlamında dolu dolu geçen bir yıllık süreci anlamamıza yardımcı olmuştur ve olmaya devam etmesini diliyorum!
Eğitim Sen'den bir Marksist Tutum okuru
Gençleri en çok sayısız kitap, dergi ve siteler korkutuyor, çünkü bu çeşitlilik sol için bir kaynak çesitliliği değil bir kafa karışıklığını ifade ediyor. 80'lerin yılgınlığı, tarihsel hafıza kaybının yaşandığı bu günlerde doğruyu bulmak ayırt etmek sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Bence Marksist Tutum böylesi bir zorunluluğun sorumluluğuyla bize kaynak oluşturdu. Kendi bireysel yaşamlarının içine gömülmek istemeyen, yaşananları bir kader olarak görmeyip, olanı biteni sadece yorumlamakla kalmayan ve devrimciliğin bir gençlik coşkusu değil örgütlü bir mücadeleyle mümkün olduğunu ve en önemlisi işçi sınıfının deneyimlerinden ders çıkarmamız gerektiğini öğreten Marksist Tutum bilimsel bir yöntem ve ideolojik bir netlikle bize çok şey öğretti.
Marksist tutumu 1. yılında kutluyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.
Marksist Tutum'dan öğrenelim öğretelim!
Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadelesi!
Eğitim Sen'den Marksist Tutum okuru bir işçi
MARKSİST TUTUM BİR YAŞINDA YOLUMUZU AYDINLATIYOR
marksist.com sitesiyle tanışmadan önceki fikirlerim, anti-Marksist bir anlayış olduğunu anladığım Stalinizm idi. Marx'ın tarif ettiği komünizmin alt aşaması olan sosyalizmi, devletli ve tek ülkenin sınırları içerisinde gerçekleşecek bir toplum olarak görüyordum. Proletarya diktatörlüğünün de sosyalizmle aynı şey olduğuna inanıyordum. Enternasyonalizm, yaşadığımız nesnellikte olamayacak bir şey olarak gözüküyordu bana. Dünya devrimi de zaten Troçkist bir fikir değil miydi? Komünist Manifesto'yu okumama rağmen, "Bu memleket bizim, Yaşasın sosyalist Türkiye" diyebiliyordum. Tüm bunlar, Stalinist politikanın insanların kafasına yerleştirdiği ve içinden çıkmanın pek kolay olmadığı anti-Marksist "ulusal sosyalizm" fikrinden kaynaklanıyordu. Teorinin o kadar önemli olmadığını düşünüyordum, çünkü bizlere nasıl olsa pratik içinde öğrenirsin anlayışı içselleştirilmeye çalışılmıştı. Teori senin fikirlerine uymuyorsa, sen teoriyi kendi fikirlerine göre uyduruver!
Yaklaşık yedi aydır, marksist.com sistesini takip ediyorum. Geçmişteki fikirlerimin anti-Marksist olduğunu, bu sitede yayınlanan yazılar sayesinde kavrayabildim. Bu sayede, işçi sınıfının kurtuluşunun ne yerel ne de ulusal olduğunu, onun kurtuluşunun uluslararası bir mücadeleden geçtiğini, işçi devriminin bir dünya devrimi olduğunu, bunun da Leninist bir Enternasyonal olmaksızın mümkün olamayacağını, komünizmin ve onun alt aşaması olan sosyalizmin devletsiz ve sınıfsız bir toplum olduğunu öğrenebildim.
Marksist Tutum sitesiyle bizlere ulaşmış olan fikirlerin bugün henüz mütevazı düzeyde de olsa sınıf hareketi içinde yankılanması bizlere bu fikirlerin gerçek anlam ve değerini bir kez daha gösteriyor. Marksist teoriyi kavrayabilmek için onu ilk elden okumak, incelemek gerekiyor. Çünkü neyin doğru neyin yanlış olduğunu ancak bu şekilde anlayabiliriz. Bize bu sorgulayıcı ve araştırmacı bilinci veren de, yine Marksist Tutum'dur. Sizlerden istediğim tek şey, enternasyonalist komünist eğilimin güçlenmesi için yaptığınız katkıyı sürdürmenizdir.
Devrimci Teori Olmadan, Devrimci Hareket Olamaz!
Kapitalizm var oldukça sömürü de varolacak. Amacımız sınıfsız, özgür bir insanlık ise çözümü ortada; sosyalizm. Bir asker nasıl savaş için kuşanırsa biz de sosyalizmi getirme yolunda doğru ve eksiksiz olarak Marksist teori ile kuşanmalıyız. İşte burası sitenin önemini kavramamız açısından çok önemli.
Kapitalizmin karanlık ve batak dolu yolundan sosyalizme geçebilmek için fener gibi yolumuzu aydınlattınız. Geçtiğimiz her yerde aydınlığınızı bıraktık. Ve bu kör olanların dahi gözünü kamaştıran, heyecanlandıran hatta onları içine çeken bir aydınlıktı.
Mücadelemiz öncü kaynaklarınızla gelişerek ilerleyecektir.
Dudullu'dan bir metal işçisi.
Hepinize merhaba,
Öncelikle bizlere böylesine güzel bir web sitesi hazırladığınız için hepinize teşekkür etmek istiyorum. Ama bana kalırsa www.marksist.com sadece bir web sitesi olarak değerlendirilemez. Türkiye sol hareketini uzun bir süredir takip eden ve içinde yer alan birisi olarak diyebilirim ki, bu sitenin çıkışı aslında gizli bir milattır.
Çünkü Troçki'nin de dediği gibi "Günümüz benzeri gerici dönemler, işçi sınıfını öncüsünden yalıtıp dağıtmakla ve zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda politik düşünceyi çoktandır aşmış olduğu evrelerin gerisine savurarak, hareketin genel ideolojik düzeyinin düşmesine neden olur" ve uluslararası sol hareket uzunca bir süredir böylesi bir dönem içinden geçmekteydi. İşte marksist.com sitesinin kuruluşu, bu genel gerileme seline kapılmayıp akıntıya karşı gidecek birilerinin varolduğunu ve dahası kimi "budala"lara sekterlik gibi görünse de ideolojik mücadelenin önemini bilen ve bunu hakkını vererek yapan birilerinin varolduğunu ortaya çıkartması bakımından bir milattı.
Aradan geçen bir yıllık zaman gösteriyor ki, Marksist Tutum Türkiye sol hareketinde pek yaygın bir şekilde görülen türden geçici bir çıkış değildir. Amatörlüğün bulaşıcı bir hastalığın virüsü gibi hızla yayıldığı, Marksizmin görüşlerinin demode sayıldığı ve ideolojik mücadelenin "pratik mücadele" adına küçümsendiği ve neredeyse tüm hareketi etkisi altına aldığı bir dönemde sizler yazılarınızla bizlere ışık tuttunuz, yol gösterdiniz.
Yazılarınızda ısrarla, bugün için tutulması gereken "ana halka"nın enternasyonalizm perspektifiyle donanmış ideolojik mücadele olduğunu, işçi sınıfı hareketinin bu gerilemesinin başlıca faillerinden olan Stalinizm belasıyla veya burjuvazinin işçi sınıfı içinde yaymaya çalıştığı milliyetçilik mikrobuyla başka türlü baş edilemeyeceğini vurguladınız. Ama ideolojik mücadeleyi politik mücadeleden ayıran ve onu birkaç "yarım akıllı" küçük-burjuva entellektüelin yapacağı bir şey sanan kimi sözde "solcular", bu düşüncelere inanmadıkları gibi sonunda kendileri de "sol" liberalizmin kuyruğuna yedeklenmekten kurtulamadılar. Olsun, varsın onlar böyle düşünsünler, bu tür "solcu"lara en güzel cevabı tam yüzyıl önce Lenin vermiştir; "Ve şimdi aramızdan bazıları bağırmaya başlıyor: Gelin bataklığa gidelim! Kendilerini utandırdığımızda ise şöyle yanıt veriyorlar: Ne geri insanlarsınız! Sizi daha iyi bir yola çağırma hakkımızı reddetmekten utanmıyor musunuz! Evet, baylar, sadece çağırmakta değil, istediğiniz yere, hatta bataklığa bile gitmekte özgürsünüz; hatta biz, sizin gerçek yerinizin tam da bataklık olduğunu düşünüyoruz, ve eğer siz orya yerleşmek istiyorsanız, size bütün gücümüzle yardım etmeye hazırız. Yeter ki elimizi bırakın, bize sarılmayın ve yüce özgürlük sözcüğünü kirletmeyin, çünkü biz de istediğimiz yere gitmekte `özgür`üz, sadece bataklığa karşı değil, bataklığa yönelenlere karşı da mücadele etmekte özgürüz!"
Sizler sürekli olarak enternasyonalizm halkasını tutmak gerektiğini vurguladınız. İşçi sınıfı öldü bitti diyenlere karşı sınıfın hafızası oldunuz ve onlara ölüp bitenlerin aslında kendileri olduğunu hatırlattınız. Ama en önemlisi uzun süren bu yenilgi döneminin ardından işçi sınıfının tekrar tarih sahnesine çıkacağını, hatta bunun ilk kıpırdanışlarının başladığını söylediniz. Emperyalist-kapitalist sistemin içine girdiği kriz ve savaş ortamında tek görülmesi gerekenin umutsuzluk olmadığını, emperyalizmin krizlerinin ve savaşlarının aynı zamanda devrimci fırsatlar yarattığını, dolayısıyla bugünün görevinin ileride gelecek dalgayla birlikte devasa sıçrayışı yapabilmek için önceden hazırlanmak olduğuna işaret ettiniz.
O halde bizler de devrime ve işçi sınıfına inançlı Marksist Tutum okuyucuları olarak açtığınız bu yolda ilerlemeliyiz. Marksist Tutumun ne olduğunu dosta düşmana göstermeliyiz. Sitenin propagandasını olabildiğince geniş çevrelerde yapmalı ve onu sadece devrimci veya sol çevrelere değil sendikal alanlara da, her türlü işçi çevrelerine de tanıtmalıyız. Siteyi sadece takip etmekle kalmayıp gelişmesine de katkıda bulunmalıyız. Okumaktan, tartışmaktan ve yazmaktan korkmayalım! Unutmayalım bilgi paylaştıkça çoğalır.
Marksizmin ışığını yaymak ve işçi sınıfının öncülerine ulaştırmak komünistlerin en temel görevidir. Hedefimiz işçi sınıfının uluslararası siyasal önderliğini ve birliğini inşa etmek olmalıdır. Bize bunları öğrettiği ve yolumuzu Marksizmin ışığıyla aydınlattığı için tüm Marksist Tutum yazarlarına ve emeği geçen herkese kucak dolusu sevgiler!
DEVRİMCİ MARKSİZMİN BAYRAĞINI DAHA DA YÜKSELTELİM!
YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ KOMÜNİST ENTERNASYONALİ!
YAŞASIN SOSYALİZM!
link: okurlarımızdan, Marksist Tutum'a Okurlarından Gelen 1.Yılını Kutlama Mesajları, 2 Mayıs 2003, https://marksist.net/node/7845