Sayfalar
Yaşasın İşçilerin Enternasyonal Birliği!
Tarihte bazı olayların etkisi, kapladıkları zaman diliminin uzunluğuyla ölçülmez. Yüzyıllardır süren sınıf mücadelesi tarihinde 72 günlük bir yer işgal eden Paris Komünü de bu olaylardandır. Komünün büyüklüğü, onların ardılları olan sınıf mücadelesi neferleri bizlerin içimize atılan o tohumlardan bir orman yaratacağımızdandır. Zannediyorlar ki, Komünarlar kurşuna dizerek katlettikleri duvarın önünde düşerek bittiler. Yanılıyorlar! Yapılan bir grev ziyaretinde tutulan el onların, türlü oyunlarla yalnızlaştırmaya çalıştıkları emekçilere uzanan o eller onların, dünyanın her yerinde haksızlığa karşı kalkan o eller yine onların. Gününü, zamanını, geleceğini bu sınıfa layık yaşayanların ta kendisidir Paris’in yiğit Komünarları. Yeter ki içimize atılan bu tohumu filizlendirecek cesaret ve azmimiz hiç bitmesin.
Bu düzene ve düzenin efendilerine öfkeliyiz. Döktükleri kanın bir gün onları boğacağını biliyoruz. Bizler öfkemizi de sevgimizi de bizden önce bu mücadeleye nefer olanlardan ve sınıf tarihimizden öğreniriz. Biz onlardan öğrendik insanları, doğayı ve dünyayı sevmeyi. Bu sevgimize düşman olanlaradır öfkemiz. Öfkemiz yaşama olan sevgimizden gelir…
Burjuvazinin her zaman kaçacağı Versay Sarayı gibi sığınakları olacaktır. Ama dünya proletaryasının da kalıp savunacakları ve yeniden yaratacakları koskoca bir dünyası olacaktır.
Paris Komününün ışığında daima ileri!
Yaşasın İşçilerin Enternasyonal Birliği!
link: Ankara’dan MT okuru bir eğitim emekçisi, Yaşasın İşçilerin Enternasyonal Birliği!, 19 Mart 2021, marksist.net/node/7308
Sımsıcak Halka: Paris Komünü!
Paris Komünü 150 yaşında. Heyecanlıyız, gururluyuz. Bu büyük destanı yazanlara, göğü fethe çıkanlara binlerce selam olsun. Komünarlar yepyeni bir dünya kurmak amacıyla adeta imkânsız bir mücadeleye giriştiler. Kadını erkeğiyle, cesurdular, kahramandılar. Haksız savaşa, sömürüye ve her türlü baskıya karşı durarak işçi sınıfının o büyük gücünü ta 150 yıl öncesinden göstermeye giriştiler. Komün destanını yazanlar kızıl bayrağı Ekim Devrimine devrettiler. Geçen asırda dünyayı sarsan devrim dalgası böylece en tepeye ulaştı. Komün gösterdi ki sosyalizm mücadelesi elbet bir gün başarıya ulaşacak. Sınıfsız ve sömürüsüz toplum mutlaka inşa edilecek.
Sömürücü ve zalim egemen sınıf, dünya çapında yürüttüğü ideolojik saldırıya rağmen Komünün şanlı tarihini yok edemedi. Marksist Tutum, tarihimizin bu sıcak halkasını akıl ve inançla yoğurarak bugünlere taşıdı. Komüne, devrime, isyan ve sosyalizme olan inanç Marksist Tutum’un eşsiz katkılarıyla kökleri üzerinden yeniden yükseliyor. Tarih sona ermedi ve bu sömürü cehennemi baki kalmayacak.
Yaşasın Paris Komünü!
Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!
link: İstanbul’dan bir gıda işçisi , Sımsıcak Halka: Paris Komünü!, 19 Mart 2021, marksist.net/node/7306
Suyun Önünü Açanlara Selam Olsun!
İşçi sınıfının gençleri olarak bizler içinde yaşadığımız dünyayı Marksizmin ışığında kavramaya ve onu değiştirmeye çalışıyoruz. Bu yolda bizden önceki işçi kuşaklarının verdiği mücadeleler ve yaşadıkları deneyimler bizlere yol göstermeye devam ediyor. 1871’de o güne kadar içinde yaşadığı dünyayı sorgulayanlara, kimlerin ve nasıl bir kurtuluş yolu bulabileceğini düşünenlere cevap olarak büyük bir eylem gerçekleşti. İşçiler Paris’te yönetimi ele aldılar. Geleceğin sınıfsız ve sömürüsüz toplumuna giden yola dair bizlere önemli bir miras bıraktılar. Hem Fransız hem Prusyalı egemenler birleşip tüm güçleriyle saldırsalar da, Paris’in işçileri göğü fethe çıkan Komünarlardı. “Ayaklar baş olamaz” diyenlere cevap olarak bir avuç asalağın değil çoğunluğun söz sahibi olduğu gerçek demokrasinin nasıl olması gerektiğini gösterdiler. Paris Komünarlarının yaktığı ateş Ekim Devrimiyle bir başka boyuta ulaştı. Biz işçi sınıfının gençlerine yol göstermek üzere geçmiş tarihsel deneyimler önümüzde durmaya devam ediyor. Onların özlem duydukları dünyayı yaratma uğruna verdikleri kavgayı devam ettirmekten onur duyuyoruz. Ve tekrar ediyoruz; Selam ilk ateşi yakanlara, suyun önünü açanlara; selam karanlığın bağrını yırtarak kör tanrıları ebediyete gönderen Prometheuslara; selam geleceğin büyük ateşini tutuşturacak alazları bizlere ulaştıranlara!
link: Gebze’den bir grup genç işçi, Suyun Önünü Açanlara Selam Olsun!, 17 Mart 2021, marksist.net/node/7303
Kadın Komünarların Direnci ve Cesareti Yolumuzu Aydınlatıyor
150 yıl önce göğü fethe çıkmıştı Komünarlar. İlk ateşi yakıp karanlığı yardılar ve dünya işçi sınıfı için bir ilki başardılar. Sadece 72 gün yaşasa da, tarih sayfalarında unutulmayacak bir iz bıraktı Komün. Büyük bir sevgi ve saygıyla andığımız bu şanlı miras, bugünün işçi kuşaklarına yol göstermeye devam ediyor. Tarihin yapraklarını araladığımızda, açlığa, işsizliğe, yoksulluğa ve emperyalist savaşlara karşı nasıl bir tutum alınması gerektiğini öğreniyoruz Komünarlardan. Komün barikatlarında, gururla burjuvaziye meydan okuyan işçi sınıfımızın kadınlarının mücadelesini. “Ya birlikte özgürce yaşayıp çalışacağız ya da savaşarak öleceğiz!” diyen yiğit kadınlarımızın direncini. Büyük bir irade ve cesaretle en önde çarpışan kadınlarımızın hikâyelerini…
Özverileri ve inançlarıyla bugün bizlere ilham veren emekçi kadınların mücadelesini öğrendikçe bir şeyi çok daha net görüyoruz. Burjuvazinin kadınlarıyla işçi sınıfımızın kadınlarının asla “kız kardeşlik” ekseninde birleşemeyeceğini. Kimlik siyasetinin değil sınıf siyasetinin esas olduğunu. Bu bilinçle köklü bir değişimin perdelerini aralamak istiyor, sınıf siyasetini güçlendirmek ve işçi sınıfımızın devrimci mücadelesini yükseltmek üzere var gücümüzle çalışıyoruz. Biliyoruz, yolumuz sarp ve engebeli. Kapitalizm tarihsel krizle sarsılıyor, dünya genelinde otoriterleşme eğilimi artıyor, emperyalist savaş tüm yıkıcılığıyla dünyanın çeşitli bölgelerini yakıp kavuruyor. Ama kapitalizmin yarattığı sorunlar yumağı karşıtını da yaratıyor ve mücadele alttan alta mayalanıyor.
Metal ve petrokimya işçisi kadınlar olarak, Marksist Tutum sayfalarından öğrendiğimiz bu deneyimleri bugüne taşıyor, fikirlerimizi ve direncimizi sağlamlaştırarak yol alıyoruz. Geçmişimizi daha iyi kavradıkça, daha güzel yarınları kurmak için kenetleniyoruz birbirimize. Kadın Komünarların direnci ve cesareti yolumuzu aydınlatırken, onların izinden giden devrimci kadınların mücadelesi inancımızı pekiştiriyor. Selam olsun açlığın, yoksulluğun, sınıfların ve sömürünün olmadığı bir dünyanın özlemiyle dövüşen yiğit Komünarlara! Selam olsun bilinçleri ve yürekleriyle bizlere yol gösterenlere!
link: Gebze’den bir grup metal ve petrokimya işçisi kadın, Kadın Komünarların Direnci ve Cesareti Yolumuzu Aydınlatıyor, 17 Mart 2021, marksist.net/node/7302
Kurtuluşumuz Mücadelede!
İşçi sınıfının kadınlarıyız. Yüz milyonlarcayız. Sadece kendi yaşamımızı üretmekle kalmayıp, erkeklerin yaşamını da üretenleriz. Yeni nesilleri doğuran, büyütenleriz. Çocuklarımız gibi yaşlılarımız, hastalarımız da bizim elimize bakar. Fakat görülmez emeğimiz. Fabrikalarda, tarlalarda, bürolarda, okullarda, hastanelerde, yani hayatın her alanında çalışır, üretir, üretiriz. Emek gücümüzü satarız patronlara, ama erkeklerden daha ucuza gider hep pazarda. İşçi olmak zordur, ama kadın işçi olmak daha zor. Kapitalist sömürü sisteminin bindirdiği yüke ek, bir de erkek egemenliğin bindirdiği yükü sırtlamak zorunda bırakılırız. Çifte ezilmişliği buradan gelir bizim sınıfımızın kadınlarının. Patron işte köle olarak görür bizi, erkek evde. O erkek babamızdır, kardeşimizdir, eşimizdir. İşçidir, emekçidir bizim gibi. Ama bizim üstümüzde bir nevi patron gibi görür kendini. Öyle büyütülmüş, öyle yetiştirilmiştir.
Binlerce yılın yüküdür bu. Ama işçi sınıfının kadınları için mesele erkek egemenlikle bitmiyor, ondan çok daha ağır ve temel bir sorunla yüz yüzeyiz: Kapitalist sömürü. İş ona geldi mi, düşman sınıfın kadınları da bizi erkekleri gibi acımasızca sömürüyor. Binlerce yılın yüküne bir de yüzlerce yılın bu yükü biniyor. Ve her iki yük de ancak bilinçlenerek, mücadele ederek hafifletilebiliyor. Kolay olmuyor elbet bu, çoğu durumda bedeli de ağır. İşten atılmak da var en hafifinden, en yakınımız olarak gördüğümüz erkekler tarafından şiddete uğramak, hatta katledilmek de. Fakat değişim de kazanım da mücadele ederek oluyor ancak. 8 Mart bizler için işte bu mücadeleyi simgeliyor; sömürüye, ezilmişliğe, baskıya, ayrımcılığa karşı mücadeleyi. Bu mücadele, kapitalizmi yıkıp sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurana dek devam edecek. Ve bizler bu şanlı kavgada gururla en ön safta olacağız.
link: İstanbul’dan MT okuru bir grup kadın işçi, Kurtuluşumuz Mücadelede! , 8 Mart 2021, marksist.net/node/7281
8 Mart Ruhuyla Mücadeleye!
8 Mart, burjuvazinin içini boşaltma çabalarına rağmen hâlâ tüm canlılığı ve görkemiyle dünya işçi sınıfının mücadelesinin sembollerinden biridir. 8 Mart, kadınlar mücadelenin içinde yer aldığında işçi sınıfının ne kadar güçlü olduğunun kanıtıdır adeta. İşte bu nedenle 8 Mart’ın devrimci özünden burjuvazi hep korktu ve korkmaya da devam ediyor. Tam da bu nedenle uzun yıllar boyunca yok saydı, görmezden geldi, unutturmaya çalıştı. Ancak ne yaparsa yapsın başarılı olamadı. Reklamlar, indirimler, vitrinler, hediyeler gerçekleri örtmeye yetmiyor. 8 Martlarda çeşitli ülkelerde “genel grev” diyerek meydanlara dökülen milyonlarca emekçi kadın, 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” değil, “Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü” olduğunu dosta düşmana gösteriyor. Bizler sınıf bilinçli kadın işçiler olarak 8 Mart’ın tarihsel köklerine ve mirasına sahip çıkıyor, o köklerden süzülen deneyimlerden, derslerden besleniyoruz. Biliyoruz ki sınıf mücadelesinin yükseldiği dönemler gelecek. Yüreği toplumun tüm ezilenleriyle birlikte atan emekçi kadınlar bu dalganın bir parçası olarak geleceğe yürüyecek.
Ayak seslerini duyuyoruz! Tüm dünyada giderek büyüyen eşitsizliğe ve adaletsizliğe karşı kadınlar meydanlarda en ön saflarda yerlerini alıyorlar. Erkek sınıf kardeşleriyle birlikte omuz omuza kimi zaman diktatörleri alaşağı ediyorlar, kimi zaman polis kurşunuyla katledilen siyah bir emekçiye sahip çıkarak “nefes alamıyorum” diyerek tepkilerini gösteriyorlar. Kimi zaman da anti-demokratik, gerici uygulamaların, yasaların hayata geçirilmesine karşı greve çıkıyor, alanlarda bu uygulamalara “hayır” diyorlar. 8 Mart’ın sınıfsal özüne sahip çıkarak bugün verilen bu mücadeleleri, geçmişten koparmadan yarının kuşaklarına taşımak boynumuzun borcudur.
link: Gebze’den MT okuru bir grup kadın işçi , 8 Mart Ruhuyla Mücadeleye!, 8 Mart 2021, marksist.net/node/7280
Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz!
Gün gelecek bu düzen yıkılacak elbet. Kapitalizm, yarattığı bütün pislikleri ve zulümleriyle tarihin karanlık dehlizlerinde, zerresinden eser kalmayıncaya kadar gömülü kalacak. Kapitalist üretim ilişkilerinin hem sınıfsal hem cinsel baskısına ve kötürümleştirme çabasına rağmen emekçi kadınlar toplumun değişmesinde tıpkı Fransız Devriminde, Paris Komününde, Büyük Ekim Devriminde ve başka birçok devrim ve başkaldırıda olduğu gibi yine ve kesinlikle en ön saflarda olacaklar. Grev, direniş ya da devrim, emekçi kadınların yerini almadığı hiçbir kavga gerçek bir zaferle sonuçlanamaz ve kalıcı olamaz. Binlerce kez tekrarlansa yeridir: Kadın olmadan devrim olmaz, devrim olmadan kadın kurtulamaz! Uluslararası Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun.
link: Mersin’den MT okuru bir erkek işçi, Kadın Olmadan Devrim Olmaz, Devrim Olmadan Kadın Kurtulmaz!, 8 Mart 2021, marksist.net/node/7279
İşçi Sınıfının Mücadelesi Emekçi Kadınlarla Büyüyecek!
Bizler işçi sınıfının kadınlarıyız ve özlemimiz verdiğimiz bu onurlu mücadelenin sonunda sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyanın kurulmasıdır. Biliyoruz ki tüm sömürücü sınıflı toplumlar boyunca kadınlar, ayrımcılığa, baskıya, ikinci sınıf insan muamelesi görmeye maruz bırakıldılar. Bugün çürüyen ve giderek hem dünyayı hem de tüm insanlığı yok oluşa sürükleyen köhnemiş olan kapitalist düzende de kadınların payına eşitsizlik düşüyor. Ama söz konusu işçi sınıfının kadınları olduğunda bu eşitsizliğin boyutu uçurum misali giderek büyüyor.
Bugün kapitalizm altında işçi kadına tanınan tek özgürlük erkek işçilerle birlikte sömürülme özgürlüğüdür. İşte bu nedenle derdi egemen sınıfın erkekleriyle mülkiyeti ve egemenliği aynı oranda paylaşmak olan burjuva kadınlarla işçi sınıfının kadınları daha en başından çok farklı noktalardadır. Sırf kadın olduğu için patron bir kadınla işçi olan bir kadın aynı olabilir mi? Aynı sorunları yaşayıp, aynı şeyler için mücadele edebilir mi? Kuşkusuz bu sorunun yanıtı koca bir hayırdır. Bizler işçi sınıfının emekçi kadınlarıyız. Kapitalizm altında emekçi kadının payına çifte ezilmişlik ve çifte sömürü düşüyor. Ayrıca kadın emeği bir yandan da ucuz işgücü olarak görülüyor. Kriz dönemlerinde ilk kapının önüne konulan kadın işçiler oluyor, fatura ilk kadın işçilere kesiliyor. Emekçi kadınlar olarak kurtuluşumuzun tek yolu kadınıyla, erkeğiyle birlikte mücadele etmemizden geçiyor. Çünkü kadın sorunu toplumsal bir meseledir, bireysel tek tek kadınlara, kişilere indirgenemez. Biz emekçi kadınları özgürleştirecek yegâne güç işçi sınıfının mücadelesi içerisinde yer almak ve onu yükseltmektir. 8 Mart bizlere, bugünün işçilerine bu konuda rehberlik ediyor. 8 Mart’tan aldığımız güçle yarınlara yürüyoruz. Biliyoruz ki işçi sınıfının mücadelesi emekçi kadınlarla büyüyecektir.
Yaşasın 8 Mart!
link: Gebze’den bir kadın işçi , İşçi Sınıfının Mücadelesi Emekçi Kadınlarla Büyüyecek!, 8 Mart 2021, marksist.net/node/7278
Bugün Bizsiz Olamaz, Yarın da
Dünüz, bugünüz, yarınız. Hiç bitmeyecek tarihiz. Fırtınalarda bizim sesimiz var. Sevinçlerde ve ağıtlarda bizim sesimiz. Bugün bizsiz olamaz, yarın da. Biz emekçi kadınlar geleceği doğuranlarız. Amerika’da Lucy Parsons, Almanya’da Adelheid Popp, Paris’te Kadın Komünarlardan Louise Michel’iz. Rus Devriminde Krupskaya, Avrupa’da göğü fethe çıkanlardan asla boyun eğmeyen Kızıl Kanatlı Rosa’yız. Yaşadığımız bu topraklarda karanlıkları yırtıp yarına ulaşacak Elif Çağlılarız. Şişli Meydanında Üç Kızız. Grevlerde, direnişlerde halaya durur tilili çekeriz rengârenk gülüşlerimizle. Kaldırırız sımsıkı yumruklarımızı havaya ve haykırırız sınıfsız, sömürüsüz, özgürlük dolu bir dünya özlemini.
link: okurlarımızdan, Bugün Bizsiz Olamaz, Yarın da, 8 Mart 2021, marksist.net/node/7285
Ya Yolumuzu Aydınlatacak Işığımız Olmasaydı
Dünya işçi sınıfı zor bir dönemden geçiyor. Olağandışı bir dönem yaşanıyor hem dünyada hem bu topraklarda. Düne kadar demokrasinin beşiği sayılan ülkelerde, otoriter ve totaliter rejimlere eğilim gittikçe artıyor. Dünyanın dört bir yanında baskıların, yasakların ve işçi sınıfına karşı saldırıların amansız bir şekilde devam ettiği, milliyetçiliğin ve militarizmin yükselişe geçtiği kaotik bir dönem yaşanıyor. Toplumun tüm kesimleri payına düşeni alıyor bu insanlık dışı sistemden. Bir taraftan toplumsal ilişkileri çürütüyor, diğer taraftan dünyanın sonunu getiriyor var olan düzen. Kapitalizm çıkışı olmayan bir krizde, adeta yoğun bakımda makineye bağlı bir hasta durumunda. Hayatta kalmak için yaptıkları dünyayı ve insanlığı felâkete sürüklüyor. Böyle dönemlerde insan bir ışık, bir umut, dayanabileceği, sarılabileceği, sığınabileceği bir yer arıyor; bugünden korkmamak, geleceğe güvenle bakmak ve savrulmamak için.
Yaşanan sorunlara ya da çürümeye ne kadar dayanabilir tek başına bir insan? Bir arada olmak önemli olduğu kadar yeterli olabilir mi böyle gerici dönemlerde? Mücadeleye atılanların yolunu aydınlatacak, onlara ışık tutup rehberlik edecek liderler, doğru bir ideoloji, morallerini, enerjilerini diri tutacak, geçmişten güç devşirecek insanlar olmadan mümkün mü? Geçmişi bilmeden bugüne ve geleceğe umutla bakmak olanaklı olabilir miydi? Dövüşenler nereden beslenecek, nasıl körükleyecekler öfke ve kinlerini? Bu düzeni tüm aygıtları ile nasıl ortadan kaldıracaklar? Bu soruların cevabı işçi sınıfının tarihi hafızasında saklı. Bugün bunların toplumun çoğunluğu tarafından unutulmuş olması burjuvazinin yürüttüğü kara propaganda, yalanlar dolanlar ve zamanın ruhu ile alakalı. Ama rüzgâr hep karşıdan esmeyecek, elbette değişecek rüzgârın yönü. İşte o zaman işçi sınıfının tarihi hafızası bir anda canlanacak. Bu yüzden işçi sınıfının yürüttüğü kavgada yitirdiği önderleri düşünüldüğünde Ocak ayının ayrı bir önemi bulunuyor. İşçi sınıfının tarihsel kavgasında tarafı net bir şekilde belli olan, yaşamı sona erene veya burjuvazi tarafından katledildiği son ana kadar bundan ödün vermemiş, yolumuza ışık tutan devrimcilerimizi saygıyla andık. Ve bir kez daha bize nasıl tarihsel bir hazine, kıymetli bir miras bıraktıklarını içselleştirdik. Her dönem işçi sınıfının tarihinde yer alan önemli günleri ve önderleri anmak, hatırlamak önemlidir ama içinden geçtiğimiz dönemde bu çok daha anlamlı. Dövüşenler ölenlerin tutmaz yasını! Ne çok şey anlatıyor bize ve bir kez daha mücadelemize sıkı sıkı sarılmamızı öğütlüyor. Başta Lenin olmak üzere, Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Mustafa Suphi ve on beş yoldaşının yürüttükleri mücadele yolumuza ışık tutuyor.
Enternasyonal komünist gelenekten gelen, geçmişten günümüze yaşamış tüm devrimciler, bizleri mücadele ile tanıştıran ve yol gösteren büyüklerimiz… Ne kadar zengin bir geçmişimiz ve bugünümüz var. Bu kültürle yetişen ve donanan, politik olarak duruşundan taviz vermeyen, her zaman dünya devrimini savunan, en gerici koşullarda Marksizme sarılan insanlarla bir arada olmakla ne kadar gururlansak azdır. Lenin hayatı boyunca sürekli bir sınav vermiş ve en önemli sınavdan işçi sınıfını iktidara taşıyarak geçmişti. Bugün de aynı sınavları başarıyla verenler adeta bir aktarma kayışı görevi görüyor. Bize sınıf hafızamızı aktarmaları, gelenekten geleceğe şiarı ile yolumuza ışık tutmaları, bu kavgayı sahiplenmek için sürekli bizleri zinde tutmaları bizler için büyük şans. Kaybettiğimiz ve yaşayan önderlerimizi daha iyi anlamak, kavramak ve yeniden o ateşi yakmak, rüzgârın arkamızdan eseceği günlere hazırlanmak başlıca görevimiz olmalıdır. Dünyayı yaşanmaz hale getiren, insanlığı yok oluşa sürükleyen bu düzenin haramilerinden hesap sormak, insani olmayan bu sistemi ortadan kaldırmak için onurumuzla mücadele ederek mirasımıza sahip çıkmış olacağız. Selam olsun bu yolda dövüşerek ölenlere ve dövüşmeye devam edenlere!
link: Esenyurt’tan bir MT okuru, Ya Yolumuzu Aydınlatacak Işığımız Olmasaydı, 30 Ocak 2021, marksist.net/node/7266
Yeni Bir Dünya Kurmanın Özlemiyle Sonuna Kadar Kavga!
Ceza talep ediyorum,
Bugün tok olanlara, sefa sürenlere,
Milyonların ekmeğini hangi acılarla kazandığını
Bilmeyenlere, hissetmeyenlere
Neşeli bir yüz
Neşeli bir gülüş görürsem
Acı çekiyorum
Zira yoksulluğa ve bilgisizliğe
Mahkûm olanlar
Gülmeyi ve neşeyi bilmezler.
Bütün dertleri,
Bütün gizli ve acı gözyaşlarını
Tokların vicdanına yüklemek istiyorum
Ve yaptıkları her şeyin intikamını almak
(Rosa Luxemburg’un henüz lisede okurken Lehçe kaleme aldığı bir şiir)
Rosa Luxemburg’un söylediği gibi, ben de bütün acı gözyaşlarının, haksızlıkların, umutsuz ve mutsuz her bakışın ve egemenlerin yaptıkları her şeyin hesabını sormak istiyorum. Hakları gasp edilen, saatlerce çalıştırılan biz emekçiler nasıl gülebilir, neşeli olabiliriz? Oysa işçinin emeğiyle kurulan, güzelleşen bu dünyada neşeyi hak eden bizleriz. Zannetmesinler ki hep böyle gidecek. Bizler, bu düzenin sefasını sürenlere, emeğin kaynağının kim olduğunu hatırlatmayı da biliriz. İşçi sınıfının bugüne ışık tutan tarihi bizlere yol gösteriyor. O ışıkla mücadele etmeyi sürdürüyoruz. Ve elbet bir gün işçi sınıfı bugüne kadar kendisine yaşatılanların hesabını soracaktır.
Bugün karanlık zamanlardan geçsek de elbet bir gün güneş doğacak. Sefa sürenler elbet hesap verecek. Onlar her ne kadar pervasız olsalar da içimizdeki mücadele azmi onları yenecek. Bir gün filizlenecek menekşelerimiz. İnancımız ve mücadelemizle, işçi sınıfı yok edecek bu köhne düzeni.
Yeni bir dünya özlemiyle yüreklerinizdeki ateşe selam olsun. Bu mücadelede Ekim Devriminin önderi Lenin, Alman işçi sınıfının önderleri Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht, Mustafa Suphi ve on beş yoldaşı bizlere ışık tutuyor. Dört yıldızı ölüm yıldönümlerinde saygıyla anıyoruz. İşçi sınıfının mücadelesinde bizlere bıraktığınız deneyimler sayesinde güç ve cesaret kaynağımız sizlersiniz.
link: Kıraç’tan bir kadın işçi, Yeni Bir Dünya Kurmanın Özlemiyle Sonuna Kadar Kavga!, 13 Şubat 2021, marksist.net/node/7259
Yediğimiz her lokmada Ekim Devrimini yapan işçilerin hakkı var!
Yediğimiz her lokmada Ekim Devrimini yapan işçilerin hakkı var! Yıllar önce katıldığım bir işçi toplantısında Ekim Devrimiyle ilgili konuşurken artık emekli olmak üzere olan bir ağabey bu sözleri söylemişti. Tam olarak içselleştirilmiş bir sınıf bilincinin ifadesi olan bu cümle o günden beri aklımdan çıkmadı. Gerçekten de bugün tüm dünyadaki işçilerin sosyal güvenlikten halk sağlığı uygulamalarına, kamusal eğitim hakkından kadın haklarına pek çok kazanımı Ekim Devrimi sayesinde var olabildi, yaygınlaşabildi. Rusya’da işçiler hem kendilerinin hem de tüm dünyadaki işçilerin kaderini kuşaklar boyunca değiştirdi. İşçilerin mücadeleleri işte bu kadar önemli ve güçlüdür.
Sermaye sınıfı egemenliğinde dünyadaki yaşam bugün bir karabasana dönüştü. Ellerinden başka türlüsü de gelmez zaten. Oysa örgütlenen sınıf bilinçli işçilerin yönetiminde dünya, barışın, kardeşliğin, onurlu ve mutlu bir yaşamın en güzel hallerine hemen kavuşabilir. Rusya’da en zor koşullarda iktidara gelen işçi sınıfı bunun mümkün olabileceğini göstermişti. İnsanlığın yaşadığı en parlak zafer olan Ekim Devriminin deneyimleri bu yüzden hâlâ günceldir, yol göstericidir. Bu düşüncelerle Ekim Devriminin 103. yıldönümünde Rusya işçi sınıfını ve devrimcilerini minnetle anıyor, bugün onların yolundan yürüyenleri yürekten selamlıyorum.
link: Mersin’den bir işçi, Yediğimiz her lokmada Ekim Devrimini yapan işçilerin hakkı var!, 10 Kasım 2020, marksist.net/node/7105
Sönmeyen ateş tüm dünyayı saracak
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki tam bir çürüme çağı. Kapitalizm insanlığı felâkete sürüklüyor, dünyayı yaşanmaz bir hale getiriyor. Elbette bir avuç azınlığı bir kenara koyarsak! Şöyle bir etraflıca bakalım yaşamımıza, çevremize, ülkemize ve dünyamıza. Bırakalım bugünü, geleceğe umutla bakabiliyor muyuz? Ne kalacak bizden sonra yaşayanlara, çocuklarımıza? Açlık, yoksulluk, savaşlar, göç yolları, hastalıklar, daha çok çelişki, daha çok toplumsal sorun… İşçi ve emekçiler için yaşanamayacak hale gelecek bir dünya… Bu kahrolası düzenden kurtulmak artık sadece ihtiyaç değil hayati bir zorunluluk!
Böyle bir zamanda bir ışığa, bir umuda ihtiyacı var dünya işçi sınıfının. O umut da 20. yüzyılın akışını değiştirmiş Ekim Devrimidir. Dışlanan, yok sayılan, hakir görülen, cahil cühela görülen, baldırı çıplak denilen işçiler, bezirgânların saltanatına son vermiş, onları alaşağı etmişler Rusya’da. Emperyalistler Birinci Dünya Savaşını bitirmek zorunda kalmıştı bu nedenle. Rusya işçi sınıfı kapitalistlerle bir savaşa girmiş, bu savaşı kazanmış, devrimle taçlandırmış ve kendi iktidarını kurmuştu. “Baldırı çıplaklar”, tüm dünyada egemen sınıfa korku salmış, diğer taraftan dünya işçi sınıfının da umudu olmuştu. Bugün dünya işçi sınıfının kurtuluşu için muazzam bir deneyim, yol gösteren bir kılavuzdur Ekim Devrimi. 103 yıl önce bu ateşi yakanlara selam olsun. Selam olsun bu mücadeleyi yaşatanlara, gelenek haline getirenlere, bizleri mücadele ile tanıştırıp birleştirenlere!
link: Esenyurt’tan bir emekçi, Sönmeyen ateş tüm dünyayı saracak , 10 Kasım 2020, marksist.net/node/7104
Barışa ve özgürlüğe giden yol
link: Marksist Tutum, Barışa ve özgürlüğe giden yol, 10 Kasım 2020, marksist.net/node/7103
Geçmişten geleceğe mücadele hep devam ediyor
Ben lise öğrencisi bir gencim, Ekim Devrimini en içten duygularımla ve saygıyla anıyorum. Ben örgütlü mücadeleye katılınca Ekim Devrimini öğrendim. Ekim Devrimi işçi sınıfına ışık tutuyor. Gelecek nesillere yani biz gençlere yol gösteriyor. Geçmişten geleceğe mücadele hep devam ediyor.
Yaşasın Marksist Tutum!
Yaşasın proleter devrimimiz!
link: Esenyurt’tan lise öğrencisi bir genç, Geçmişten geleceğe mücadele hep devam ediyor, 9 Kasım 2020, marksist.net/node/7100