Sayfalar
Okurlarımızdan: Ekim Devrimi Mücadelemizde Yaşıyor
Selam Olsun Ekim Devrimini Yaratanlara!
Yıl 1917, aylardan Ekim. Derinlerden gelen sesiyle Lenin “dün erkendi, yarın geç, zaman tamam bugün” dedi. Yağlı çarklarla işçiler “bugün” dedi. Lenin ve Bolşevik Parti önderliğindeki işçi sınıfı Rusya’da gerçekleştirdiği devrimle köhnemiş kapitalist düzene son verdi. O güne kadar dışlanan, hor görülen, hiçe sayılan işçiler, iktidarı ele alarak sovyetleri aracılığıyla kendi kendilerini yönetmeye başladılar. Mahallelerinde, fabrikalarında kendi temsilcilerini seçmeye başladılar ve beğenmediklerini seçtikleri gibi geri alma yetkisine de sahip oldular.
Ekim Devrimi bir işçi devrimiydi ve kurulan demokrasi işçilerin demokrasisiydi. Burjuva demokrasisinden çok farklıydı. Ekim Devrimi dünya işçi sınıfına yol göstermiştir. Demiştir ki “ey işçiler biz dünyanın her yerinde kapitalistlerin kârı için, onların çıkarları için çalışıyoruz. Kapitalizmde bize ait hiçbir şey yok. Biz işçiler üreten bir varlığız. Eğer işçi sınıfı olarak örgütlenip iktidarı ele alırsak dünyadaki bütün nimetleri hep birlikte paylaşırız. Kötülükleri ortadan kaldırıp yerine daha güzel yaşanacak bir dünya kurarız. İnsanın insanı sömürmediği, açlığın, yoksulluğun, savaşların olmadığı bir dünya işçi sınıfının nasırlı elleriyle kurulacaktır.”
Ekim Devrimi dünya işçi sınıfına bırakılan en önemli miraslardan biridir. Geçmişin işçi kuşakları gelecekteki işçi kuşaklarına bu işin nasıl yapılacağını göstermiştir. Dünya işçi sınıfının bir bütün olduğunu da göstermiştir. Ekim Devrimi her ne kadar yalnız kalıp yenilse de, işçi sınıfının kapitalist sistemi yıkabileceğini güçlü bir şekilde kanıtlamıştır. Önemli olan ondan ders çıkarmak ve doğru bir şekilde yolunda yürümektir.
Ekim Devrimi göstermiştir ki, devrimci önderlik çok önemli bir faktördür. Eğer Lenin ve Bolşevik Parti olmasaydı Ekim Devrimi başarıya ulaşamazdı. O dönemlerde asıl devrim Almanya’dan bekleniyordu. Fakat Alman Sosyal Demokrat Partisi önderliği işçi sınıfına ihanet ederek Alman burjuvazisiyle anlaştı ve işçi sınıfını devrime yöneltmek yerine Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşında cepheye gönderdi. Bu olumsuzluğa rağmen Bolşevik Parti önderliğindeki işçiler Ekim Devrimini gerçekleştirdiler. Ekim Devriminden korkan emperyalistler savaşa son vermek zorunda kaldılar. Ekim Devriminin kendi ülkelerine yayılmasından çok korktular. Bastırmak için de ellerinden geleni yaptılar. Ekim Devrimi yalnız kaldığı için yayılamadı. Ama burjuvazi hâlâ o korkuyla yaşıyor ve işçi sınıfı üzerindeki kırbacını eksik etmiyor. Çünkü biliyorlar ki bir gün o kırbaçlar işçiler tarafından kendi boğazlarına dolanacak. Bunu unutmayalım, işçi sınıfının tarihi deneyimlerle doludur. 1917 Ekim Devrimi işçi sınıfına ışık tutmaya devam ediyor. Geçmişimizi bilmezsek geleceğimizi de bilemeyiz. Selam olsun Ekim Devrimini yaratanlara!
Marksist Tutum okuru bir kadın işçi
Bir Zincir Yitirenler Bir Dünya Kazanacak!
II. Dünya Savaşı sonrasında burjuva ideologları her ne kadar bu son savaştı deseler de, özellikle SSCB’nin çökmesiyle birlikte dengeler değişti ve hegemonya yarışı üst düzeye sıçradı. Kapitalist sistemin rakipsiz kalmasıyla birlikte, işçi sınıfının büyük bedeller ödeyerek elde etmiş olduğu kazanımlara karşı büyük bir saldırı gerçekleşti ve bu kazanımlar büyük oranda kaybedildi. Yeryüzünü kan deryasına çeviren, insanı değil parayı yücelten kapitalistler, en ufak bir hak talep etmenin bile suç sayıldığını gerek yasalarıyla gerek propaganda araçlarıyla gerekse de zor aygıtlarıyla insanların zihnine işlediler. İşçi sınıfının her başkaldırı girişimi, egemenlerin zor aygıtları aracılığıyla bastırıldı.
Artan teknolojik imkânlar ve makineleşmeye rağmen her gün milyonlarca insan yatağa aç girerken, milyonlarca insan da işsizlik pençesinde boğuşmaktadır. Kapitalistlerin öve öve göklere çıkardıkları bu köhnemiş düzenin işçi ve emekçiler açısından ne ifade ettiğini günümüz koşulları gayet net özetlemektedir. Yeryüzünde açlık, yoksulluk ve savaşlar iç içe geçmiş durumda. Savaşlara ayrılan bütçe her yıl alabildiğine artarken, işsizliğe, eğitime, sağlığa ayrılan bütçe alabildiğine kısılmaktadır. Özellikle son on yıldır Ortadoğu’da yürüyen paylaşım savaşında, milyonlarca insan katledilmiş ve bir o kadarı da yerinden yurdundan edilmiştir.
Bugün işçi sınıfının ve ezilen dünya halklarının en büyük sorunu örgütsüzlüktür. Burjuvazi kendi iktidarlarını ve sermayesini koruyabilmek için her türlü kirli örgütlülüğü yaratırken, sıra işçi sınıfına ve ezilen halklara gelince örgütlenmek suç sayılmış ve lanetlenmiştir.
Oysa tarih bize gösteriyor ki, işçi sınıfı düşman sınıfa yani burjuvaziye karşı birleşerek ve örgütlenerek, haksız savaşların, sömürünün, askeri darbelerin, halklar arasına serpilen düşmanlık tohumlarının sonunu getirebilir. Bugün Ortadoğu’da ve dünyanın pek çok bölgesinde yürüyen emperyalist savaşların sonunu da ancak kendi iktidarını kurarak devrimci işçi sınıfı getirebilir.
İşte bu açıdan 1917 şanlı Ekim Devrimi işçi sınıfına ve sınıf devrimcilerine kılavuz olmaya devam ediyor. Nasıl ki I. Dünya Savaşında emperyalist yağmaya karşı, işçi sınıfı, Bolşevik Parti önderliğinde iktidarı ele alıp, bu kirli savaşa son verdiyse, bu örnek günümüz koşullarında da hayli hayli mümkündür. Ekim Devrimi örneğinde de olduğu gibi, yürüyen bu kirli savaşlar ancak işçi sınıfının iktidarı almasıyla durdurulabilir. Savaşsız, sömürüsüz, halkların kardeşçe yaşayacağı bir dünya yaratmak için 1917 Ekim Devrimi yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.
Yaşasın sosyalizm! Yaşasın enternasyonalizm!
Kıraç’tan Marksist Tutum okuru bir işçi
Ekim Devriminin Kadınları Mücadelemizde Yaşıyorlar
Ekim Devriminin öncesinde birçok haktan yoksun olan kadınlar özellikle çalışma hayatında katmerli sömürüye maruz kalıyorlardı. Kadın işçiler, bir yandan evin ağır iş yükünü çekerken, bir yandan da erkeklere göre çok daha az ücretle, uzun saatler boyunca ve ağır koşullarda çalıştırılıyorlardı. Hem cinsel hem sınıfsal ezilmişliğin ortadan kaldırılmasının nesnel şartlarını yaratan Ekim Devrimi, emekçi kadınların yükselttiği talepleri bir bir yerine getiriyor; 8 saatlik işgünü, eşit işe eşit ücret, eşit oy hakkı, kürtaj hakkı gibi birçok hak yasalaşıyordu. Sovyet Rusya, kadınların hükümete seçildiği ilk ülke oluyordu. İşçi iktidarının kurulmasının ardından Sosyal Yardım Halk Komiseri olarak Sovyet hükümetinde yer alan Aleksandra Kollantay bunlardan yalnızca biriydi. Kadının özgürleşme mücadelesinde önemli rolü olan Kollantay gibi birçok kadın komünist Ekim Devriminin inşacısı olmuş, kadının gerçek kurtuluşunun ancak sınıf mücadelesi içinde gerçekleşebileceğini göstermişlerdi.
Kapitalist düzen, çürümüşlüğü ve tükenmişliği içerisinde son çırpınışlarını yaparken, onu tarihin çöplüğüne gönderecek olan işçi sınıfına en azgın şekilde saldırmaya devam ediyor. Dünyayı yakıp yıkan iki büyük dünya savaşına bir yenisini daha ekleyerek yoksul emekçi halkları katliamlardan geçirirken, Ekim Devriminin ve diğer mücadelelerin dünya işçi sınıfına sağladığı kazanımlara göz koymaktan da geri durmuyor. Bu saldırılardan en büyük pay da kuşkusuz emekçi kadınlara düşüyor. Kapitalist sistemin her türlü saldırısına ve sömürüsüne karşı koymanın yolunu Ekim Devriminin kadınları ve sayısız nice kavganın kadın militanları on yıllar öncesinden göstermişlerdi. Bugün devrimci önderlerin ışık tuttuğu yoldan yürüyen sınıf devrimcileri, Ekim Devriminden ve dünya işçi sınıfının nice deneyiminden dersler çıkartarak, kazanımların kalıcı hale gelmesi ve dünya devriminin zafere ulaşması için mücadele ediyorlar. Mücadele eden emekçi kadınlar, adları tarih sayfalarına sığmayan, bugün bile bize yol gösteren Ekim Devriminin kadınlarını mücadelelerinde yaşatıyorlar. Ve tıpkı onlar gibi, gerçek kurtuluşun ancak sınıf mücadelesiyle gerçekleşeceğini biliyorlar.
Marmara Üniversitesi’nden bir Marksist Tutum okuru
Dünyamıza Barış İşçiler Savaşırsa Gelecek!
Günümüzden bir asır önce, 1914’te, insanlık o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bir yıkımla karşılaştı. Resmi rakamlara göre 10 milyona yakın insanın ölümüne, 20 milyondan fazlasının sakatlanmasına neden olan bir savaş başladı. Emperyalist güçler kapitalizmin sıkışmışlığını aşmak, pazar alanlarını yeniden paylaşmak için bir dünya savaşına ihtiyaç duydular. İnsanlar katledildi. Şehirler yakıldı, yıkıldı. Adına Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı dediğimiz bu cenderede sıkışan yine emekçi sınıflar oldu. İşçi sınıfı yine emperyalistler tarafından birbirine boğazlatıldı. Kendi ülkelerinin burjuvaları daha fazla kâr etsin diye, sermayelerine sermaye katsın diye, ülke savunusu adı altında, savaş cephelerine sürüldü işçiler. Henüz cepheye gitmemiş işçiler ve işçi aileleri savaşın ne demek olduğunu ancak ölü olarak dönen sınıf kardeşlerini, eşlerini, dostlarını görünce kavrayabildiler. Fakat tarihin saati 25 Ekim (7 Kasım) 1917’yi vurduğunda burjuvazinin kanlı oyunu bozuldu. Bolşeviklerin uzun yıllardır sürdürdüğü sebatlı çalışma karşılığını bulmuş; açlıktan, yoksulluktan ve savaştan bıkan işçi sınıfı “ekmek, toprak ve barış” talebiyle Bolşeviklerin önderliğinde Çarlık otokrasisine karşı şahlanmıştı. Ardından işçi sınıfı silahları kendi burjuvalarına çevirerek iktidarı kendi ellerine aldı. Tarihte ilk defa ezilenler, yöneten oldu. Kurulan işçi iktidarı ilk iş olarak savaştan çekildiğini açıkladı. Hemen ardından Çarlık Rusya’nın yaptığı tüm gizli savaş anlaşmalarını tek tek açıkladı. Dünya işçi sınıfı, Rus proletaryasının kendi sınıfı için verdiği bu savaştan güç aldı. Pek çok ülkede ve cephelerde savaş karşıtı grevler, isyanlar patlak verdi. Dünya işçi sınıfına umut olan Ekim Devrimi tarihin akışını değiştirerek Birinci Dünya Savaşının sonunu getirdi.
Kimyasal silahların, kitle imha silahlarının ve diğer tüm savaş makinelerinin geliştirildiği günümüz dünyasında, kapitalizm insanlığı yok oluşla tehdit ediyor. Sermaye için insanlığın, doğanın, dünyanın hiçbir kıymeti yok. Onun için kıymetli olan tek şey daha fazla kârdır. Bizlere düşen görev Ekim Devriminden ve sınıflar mücadelesinin tüm deneyimlerinden süzülenleri almak ve bu yolda mücadele etmektir. İşçi sınıfı ya sermayenin çıkarları uğruna savaşacak ve üzerinde yaşadığı dünya ile birlikte yok olacak ya da kendisi için savaşarak dünyaya ve gelecek nesillere barışı, bolluğu ve bereketi armağan edecektir!
İstanbul Üniversitesi’nden Marksist Tutum okuru bir öğrenci
Ekim Devriminin Işığında Yürüyelim
Özlemini duyduğumuz dünyaya dair tüm bu hayaller çok sığ kalır. Şu an tasavvur edemediğimiz o yaşanası dünyayı anlatabilmek çok güzel olurdu elbet. Ama şimdi gerçekleri yazmak gerek. Şu an bir avuç kapitalistin insanlığa kan kusturduğu bir dünyada yaşıyoruz. Bolluk içinde kıtlık, varlık içinde yokluk yaşıyoruz. Günde 12 saat çalıştırılıyor, çalışırken ölümlere mahkûm ediliyoruz. Biz hâlâ acı çekiyoruz. İnanmak güç ama hâlâ basit hastalıklar yüzünden ya da hatta açlıktan ölüyoruz. Hem de öyle beşer onar değil, binler, on binler olarak. Ve savaşlar hâlâ yakıp kavuruyor halkları. Egemenlerin çıkarları için katliamlar yaşanıyor. İşçiler canlı birer alet, makine gibi görülüyor. Tüm bu zalimliklerin kaynağı sermaye düzenidir. İşgücünü satarak geçinen milyarlarca insanın sırtında dönüyor dünya.
İşçi sınıfı her şeyi üretebildiği gibi bu dünyayı değiştirip, yepyeni bir dünyayı inşa edebilecek yeteneğe de sahip. Tarihin yapraklarını karıştırmaya başladığımızda işçi sınıfının mücadelesini görürüz. Patronlar sınıfının unutturmak istediği, tozlu raflarda tutmaya çalıştığı şanlı bir mücadele tarihi var işçi sınıfının. Bundan 97 yıl önce Rusya’da gerçekleşen Ekim Devrimi, bugüne dek işçi sınıfının burjuvaziye indirdiği en ağır darbedir. Ekim Devriminin yarattığı etki tüm dünyayı sarsmış, iktidarı ele alan işçiler patronları korkudan tir tir titretmişler ve işçi sınıfının muazzam gücünü ortaya koymuşlardır. Kapitalizm denen bu köhnemiş düzene bir dünya devrimiyle son verileceğine inanan sınıf devrimcileri için Ekim Devrimi hâlâ yolumuza ışık tutuyor. 1917’de burjuvaziyi alaşağı eden devrim, sınıf devrimcilerine esin kaynağı olmaya devam ediyor, edecek. İşçi sınıfının kurtuluşu yeni Ekimlerle olacak!
YTÜ’den bir Marksist Tutum okuru
Sınıf Tarihimizi Öğrenmeli ve Öğretmeliyiz
İlkel komünal toplumlardan günümüz kapitalist toplumuna uzanan on binlerce yıllık insanlık tarihi mücadelelerle doludur. Geçmişi bilmek insanlığın gelecek tarihi için çok önemlidir. İnsanın insanı sömürmediği, sınıfların olmadığı bir dünya kurmak için mücadele eden her insanın bu nedenle geçmişini bilmesi gerekir. Sınıflı toplumların en son aşaması olan kapitalist toplumda, burjuvazi varlığını sürdürebilmek için, yaratmış olduğu mezar kazıcılarının yani işçi sınıfının bilincine nüfuz etmek üzere her yöntemi kullanmakta. İşçi sınıfının kendi tarihini öğrenmemesi için burjuvazi kendi tarihini gerçekten herkesin tarihiymiş gibi çeşitli basın organları, okullar vb. aracılığıyla işçilere, emekçilere sürekli propaganda etmekte.
Tarih, sınıf mücadelelerinin tarihidir. Sınıfların ortaya çıkmasından bu yana, egemen sınıflar ile ezilen-sömürülen sınıflar arasında yürüyen savaş hiç sona ermemiştir. Kapitalist toplumda da işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki sınıf savaşı devam etmektedir. Toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfı burjuvaziye karşı yürüttüğü savaşta çok önemli kazanımlar elde etmiştir. Tarihimizin en görkemli sayfası ise Ekim Devrimi tarafından yazılmıştır.
Paris Komünarlarından mücadele bayrağını devralan Rus işçi sınıfı, Bolşevikler öncülüğünde, Ekim 1917’de, “üreten biziz, yöneten de biz olacağız” diyerek burjuvaziyi iktidardan alaşağı etti. Tarih sahnesinde işçi sınıfı için yeni bir dönem başlıyordu. Bu bir devrimdi ve işçi sınıfı kendi iktidarını kurmuştu. Sınıfsal hafızamıza yeni bir terim girmişti: işçi demokrasisi. Azınlık olan burjuvazinin değil, üreten ve toplumun çoğunluğunu oluşturan işçilerin birlikte karar aldığı, toplumun çıkarları için üretimin planlı yapıldığı bir düzendi bu. Her çeşit kamu görevine seçilenler görevlerini yapmadıklarında geri alınabiliyor ve ücretleri ortalama bir işçi ücretini geçmiyordu. Kâr elde etmek için değil toplumun ihtiyaçlarına göre üretim yapılıyordu. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet kaldırılmış ve üretim araçları devletleştirilmişti. İnsanların inançları üzerindeki baskılar kaldırılmış, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmıştı. Eğitim parasız hale getirilmiş, ortak yemekhaneler, çamaşırhaneler kurulmuştu. Çocukların bakımı devlet tarafından üstlenilmiş ve kadınlara çeşitli haklar tanınmıştı. Lenin önderliğindeki Rus işçi sınıfı, Ekim Devrimiyle, dünyayı kasıp kavuran emperyalist paylaşım savaşına da son vermişti. Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurma yolunda yaşanan bu deneyim işçi sınıfının örgütlü mücadelesine ışık tutmaya devam ediyor.
Bugün kapitalist sistemin içine girdiği ekonomik krizi atlatmak için işçi-emekçilere yönelik saldırıları her geçen gün daha da arttırdığı bir dönemdeyiz. Ortadoğu ve dünyanın birçok bölgesinde yürüyen siyasal kriz ve savaşlar, siyasal rejimlerin otoriterleşmesi, baskıların artması, burjuva demokrasisinin sınırlarının daralmasıyla karakterize olan bir süreçten geçmekteyiz. Burjuvazinin çıkarları uğruna emperyalist savaşlarda yüz binlerce insan ölüyor, sakat kalıyor. İnsanların yoksullaşması, hayatlarının cehenneme dönmesi egemenler için hiçbir önem taşımıyor.
İşçi sınıfının sömürüsü üzerinden kendini var eden kapitalist sistem, insanlık için umutlu bir gelecek değil yıkım ve yok oluş vadediyor. İnsanın insanı sömürmediği, sınıfların ortadan kalktığı ve insanca yaşanabilir bir dünya kurmak için kapitalizme karşı işçi sınıfının örgütlü mücadelesini yükseltmek gerekiyor. Paris komünarlarından devralınan kızıl mücadele bayrağını göndere çeken Ekim Devrimi, bu mücadelede işçi sınıfına yol göstermeye, ışık tutmaya devam ediyor.
Esenyurt’tan Marksist Tutum okuru bir metal işçisi
Ekim Devrimi ve İşçi Sınıfı İçin Önemi
Ekim Devriminin kavranabilmesinde, bu devrimi önceleyen sürecin bilinmesi de önem taşıyor. 1900’lerin başı, Çarlık rejiminin ezilen sınıfa saldırılarını en ağır şekilde uyguladığı yıllardı. İşçiler çok ağır koşullarda çalışırken, sendikal ve siyasal örgütlenme yasadışı sayılıyordu. Mücadeleci ve sosyalist işçilere karakollarda günlerce işkence yapılıyor, sürgüne gönderiliyor veya meydanlarda Çarın askerleri tarafından vuruluyorlardı. Ancak bu saldırılar işçi sınıfında içten içe bir öfkenin ve tepkinin birikmesine de yol açıyordu.
Nihayet 1905’te beklenen toplumsal patlama gerçekleşti. Çar’a karşı ayaklanan işçilere polis ateş açmış, yüzlerce insan ölmüş ve yaralanmıştı. Patlak veren devrimin önüne geçemeyen Çar, hareketi sönümlendirmek için bir bildiri yayınlamıştı. Bildiride, yurttaşların hak ve özgürlüklerinin arttırılacağından, bir meclis kurulacağından, muhalefete özgürlük tanınacağından ve patronların işçilere yaptığı haksızlıklara izin verilmeyeceğinden bahsediliyordu. Ama bu bir tuzaktı.
Nihayetinde bu büyük işçi ayaklanması yenilgiyle sonuçlandı. Fakat bu durum Çarlığı kurtarmaya yetmeyecekti. Lenin önderliğindeki Bolşevikler yurtiçi ve yurtdışında çıkardıkları işçi gazeteleriyle, fabrikalardaki öncü işçilerle işçi sınıfını örgütlüyor ve onlarla olan bağlarını gittikçe kuvvetlendirip güvenlerini kazanıyorlardı.
Birinci Dünya Savaşı başladığında, Bolşevikler, işçilere ve köylülere, bu savaşın halkların değil egemenlerin savaşı olduğunu anlatmaya giriştiler. Bolşevikler dışarıda ve içeride çalışmalarını hiç ara vermeden fedakârlıkla sürdürürken, gözleri de Avrupa’daydı. Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde gerçekleşecek işçi devriminin kendi ülkelerine de ulaşacağını ve buna hazırlıklı olmaları gerektiğini öngörerek çalışıyorlardı. Ne var ki devrim Avrupa’dan önce Rusya’nın kapısını çalacaktı.
1916 yılının sonunda, Birinci Dünya Savaşının yarattığı yıkım had safhadaydı. 1917 Şubatında, savaşa karşı çıkan ve 8 saatlik işgünü isteyen kadın işçilerin başlattıkları gösteriler ve grevler çığ gibi yayıldı ve Rus monarşisi yıkıldı. Devrim beklenmedik bir hızla gerçekleşmişti. Hiçbir parti bu gelişmeyi öngörememiş ya da bir plan doğrultusunda iradi müdahalede bulunamamıştı. Çarlığı yıkan Rus işçileri hemen kendi taban örgütlerini kurdular. Fabrikalarda işçilerin oyuyla seçilmiş işçi temsilcilerinin oluşturduğu sovyetler her tarafa yayılmıştı. Ve bu sovyetler, birkaç ay sonra iktidarı tamamen ellerine alacaklardı.
Ekim Devrimi, işçilerin kendi iktidarını kurmalarının bir hayal olmadığının apaçık bir kanıtıdır ve işçi sınıfını aşağılayanlara tarihi bir tokat niteliği taşımaktadır. İşçi sınıfı bu tokadı zamanı geldiğinde kendisini temsil etmeyen iktidarlara, düzen partilerine, işçi sınıfını görmek istemeyen ve kabullenmeyenlere yine atacaktır. Ancak bunun koşullarının oluşması işçi sınıfının öncüsünün Bolşevik tarzda örgütlenmesine bağlıdır.
Dünya işçi sınıfı ve biz Ekim Devrimini kendimize kılavuz edineceğiz. Kapitalizmin son aşaması olan emperyalizmin yarattığı krizlerin, dünyanın neredeyse her bölgesinde çıkarttığı savaşların, işçi sınıfına ve ezilen halklara yapılan sömürü ve zulmün son bulmasını, işçi sınıfı kendi iktidarını kurarak sağlayacaktır.
Esenyurt’tan Marksist Tutum okuru bir emekçi
link: MT okurları, Okurlarımızdan: Ekim Devrimi Mücadelemizde Yaşıyor, 12 Kasım 2014, marksist.net/node/3663
Ekim Devrimi Neden Önemli?
Ekim Devriminin üzerinden 97 yıl geçti, ama bu büyük devrim anlam ve önemini hiç yitirmedi. Ekim Devrimi tarihteki ne ilk ne de son devrimdi, ama kapitalist düzeni kökten yerle bir ederek yerine işçi sınıfının iktidarını kurabilen ilk devrimdi. Bu açıdan tarihte bir ilki temsil ediyordu. Ekim Devriminden sonra onlarca ülkede ayaklanma ve devrimler oldu. Ama Ekim Devrimi, işçi iktidarını hayata geçiren tek devrim olma ününü sürdürmeye devam ediyor.
1917’de yaşanan bu devrim, milyonlarca emekçinin ölümüne neden olan Birinci Dünya Savaşını da sona erdirmişti. Peki Ekim Devriminin bu gücü, bu sihri nereden geliyordu? Bir farklılık vardı bu savaşın bitirilişinde. Bu işin sırrı, Rusya işçi sınıfının başka ülkelerin işçileriyle savaşmayı reddederek silahını kendi egemen sınıfına doğrultmasıydı. Ekim Devriminin yarattığı devrimci rüzgâr başta Avrupa olmak üzere, tüm dünyayı sarstı, tüm burjuva devletlere korku saldı. Savaşa tutuşmuş emperyalist güçler, “ya bizim işçiler de ayaklanırsa, ya bizde de devrim olursa, savaşa devam edip her şeyi kaybetmektense savaşa ara verip devrimi engellemek daha mantıklı” diye düşünmek zorunda kaldılar.
Ekim Devrimini takip eden on yıllarda yaşanan II. Dünya Savaşı tam bir katliamla sonuçlandı: 40 milyon Avrupalı işçi ve köylü yaşamını yitirdi, bunun 20 milyonu SSCB vatandaşı idi. Tarihte yaşanmış en kanlı, en büyük savaştı. Bu savaş bir işçi devrimiyle sona erdirilemedi. Avrupa’nın birçok bölgesi ve Japonya yerle bir edildi, nükleer silah kullanılarak savaşa son verildi. Savaşı kazanan emperyalist güçler, kendi çıkarları temelinde yeni bir dünya düzeni kurdular.
Günümüzde emperyalist savaşlar en acımasız biçimiyle özellikle Ortadoğu’da sürüyor. Milyonlarca işçi ve emekçi yaşamını yitirmeye devam ediyor. Yeni bir dünya savaşı, yeni bir paylaşım savaşı yaşanıyor. Ortadoğu’nun acılı halkları savaşın pençesi altında kıvranıyorlar. Savaş artık Türkiye’nin de kapısına dayanmış durumda. Peki, bu savaşı kim, nasıl sona erdirecek? Ortadoğu’ya gerçek bir demokrasiyi, barışı ve huzuru kim getirecek? Tarih bunu ancak işçi sınıfının yapabileceğini gösteriyor bize. Ancak bir devrimle iktidarı eline alan işçi sınıfı, bu acıları yaratan emperyalist-kapitalist sisteme son verebilir.
Kuşkusuz sadece Ortadoğu ülkelerinde devrimlerin yaşanması yeterli olmayacaktır. Çünkü emperyalizm küresel bir sistemdir. Hatırlayacak olursak, Ekim Devriminin kazanımları, Alman devrimi yenildiği ve devrim Avrupa’ya yayılamadığı için korunamamış; ilerleyen süreçte bürokrasi bir karşı-devrimle iktidarı ele geçirerek işçi sınıfı üzerinde kendi diktatörlüğünü kurmuştu.
Ama Ortadoğulu işçi ve emekçilerin yükseltecekleri devrimci mücadele, dünya devrimini başlatacak önemli bir kıvılcım olabilir. O yüzden bu kıvılcımı çakabilmek çok önemlidir. Bunun için de tüm Ortadoğu emekçilerinin, ezenlere ve sömürenlere karşı ortak bir mücadele hattı oluşturabilmeleri son derece elzemdir. Böylece işçilerin kendi kendilerini yönettiği, ezilen halkların kendi kaderlerine özgürce karar verdiği bir düzen kurmak mümkün olacaktır. Ortadoğu’nun ve tüm dünyanın emekçi halklarının özgür geleceği ancak bir dünya devrimi ile olacaktır. Bunu başarmak işçi sınıfının elindedir.
link: İstanbul’dan MT okuru bir emekli işçi, Ekim Devrimi Neden Önemli?, 7 Kasım 2014, marksist.net/node/3645
IRMT’den Marksist Tutum’a 1 Mayıs Mesajı
گرايش مارکسيستهای انقلابی ايران
iran_socialists@yahoo.com http://militaant.com/
Marksist Tutum’lu yoldaşlara
Sevgili yoldaşlar,
Burjuvazi şimdilerde, Büyük Bunalımdan bu yana görülen en büyük ekonomik krizin sonuna gelinmekte olduğunu iddia ediyor. Bu, önümüzdeki birkaç ay içinde olsun ya da olmasın, krizin derin etkisi –ve kapitalistlerin bundan nasıl kaçacakları– uzun yıllar hissedilecek ve bu, gelecekteki mücadeleleri de etkileyecektir. Dünyanın her yanında gördüğümüz önemli karakteristik olgulardan üçü şunlardır: işçi sınıfının daha fazla yoksullaştırılması, orta sınıfa mensup olan milyonlarca insanın proleterleşmesi, ve burjuva demokrasisinin altının bizzat kapitalist sınıf tarafından oyulması! Burjuvazi her zaman olduğu gibi kendini kısa vadede korumak için umutsuz tedbirler benimsiyor. Ama bu, sonrasında daha derin bir kriz yaratmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Bu karakteristik olgulardan her biri, çok daha geniş kitleleri sosyalizm için mücadeleye çekecek ve taleplerini ve kararlılıklarını radikalleştirecektir.
Birinci Emperyalist Dünya Savaşının yüzüncü yıldönümünden sadece birkaç ay önce gelen Ukrayna krizi, bize, yüz yıl önceki pek çok karakteristik olgunun “modern” ve “yüksek-teknolojik” dünyamızda hâlâ var olduğunu göstermektedir. Daha da önemlisi, gözler Ukrayna ve zayıf düşmüş Rus emperyalizminin üzerindeyken, daha tehlikeli bir rekabet, Pasifik’te, ABD emperyalizmi (ve “müttefikleri”) ile Çin emperyalizmi (yıl sonunda Amerikan emperyalizmini geçmeye başlayacak olan) arasında gelişiyor.
Kapitalizmin giderek daha da gericileşen varlığıyla ve savaş yönündeki emperyalist itkiyle savaşmanın tek yolu Bolşevik-Leninist bir enternasyonali yeniden inşa etmektir. İlk dönemindeki Komintern gibi bir enternasyonali inşa etmeye hazırlanma işi, ancak geçmiş mücadelelerin derslerinden öğrenerek ve onları bugünün mücadeleleriyle kaynaştırarak yerine getirilebilir.
Size bu 1 Mayıs mesajını, bu büyük ve yaşamsal görevi yerine getirmekte birlikte önemli bir rol oynayabileceğimiz ümidiyle gönderiyoruz.
Bolşevik-Leninist selamlarla
Iranian Revolutionary Marxists' Tendency [İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi]
link: Iranian Revolutionary Marxists' Tendency, IRMT’den Marksist Tutum’a 1 Mayıs Mesajı, 30 Nisan 2014, marksist.net/node/3441
"İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi"nden 1 Mayıs mesajı
Iranian Revolutionary Marxists’ Tendency گرايش مارکسيستهای انقلابی ايران |
28 April 2013
Sevgili yoldaşlar,
Büyük Buhrandan sonraki en büyük ekonomik krizin beşinci yılına girerken görüyoruz ki, tüm dünyada işçi sınıfı ve diğer sömürülen katmanlar ve ezilen halklar yüz yüze kaldıkları pek çok engele rağmen cesur ve kararlı mücadelelerini sürdürüyorlar.
Emperyalistler bazı başarısızlıklara uğradılarsa da dış müdahalelerini, saldırılarını ve istilalarını sürdürmek için yeni planlar hazırlama fırsatı da buldular. “İçeride” sadece “kendi” işçilerinin süregelen sömürüsünü devam ettirmekle kalmayıp sömürü oranlarını yükselttiler, ücretlerde ve yan ödemelerde kesintiler yaptılar, emeklilik maaşlarını tırpanladılar ve işçi sınıfının yaşamının her yönüne saldırdılar. Sendikaların ve “sosyalist” ya da “işçi” partilerinin geleneksel liderliğinin, onyıllardır biriktirilen kazanımları savunmada ya etkisiz kaldıklarını ya da bu saldırılara iştirak ettiklerini, hatta bizzat inisiyatif aldıklarını gördük.
Aynı zamanda, bu reformist liderler karşısında sözde “devrimci sosyalist” alternatifin de kendi krizinin daha derinlerine battığını gördük. Tam da şimdi, Bolşevik-Leninist bir enternasyonali yeniden inşa etme görüşü, kestirme yollar ya da hazır yanıtlar arayanlara iç karartıcı görünebilir. Dünya proletaryasının devrimci önderlik krizinin çözümünün unsurları önümüzde uzanıyor: işçi sınıfı içinde sabırlı, ciddi, tutarlı çalışma ve gündelik sorun ve mücadelelerin burjuvaziyi yıkma nihai hedefine bağlanması. Eminiz ki, geçmiş mücadelelerin derslerinden öğrenerek, onları bugünün mücadeleleriyle birleştirerek, ilk dönemindeki Komintern gibi bir enternasyonalin hazırlık çalışması başarılabilir.
Size bu 1 Mayıs mesajını, bu büyük ve hayati görevi başarmada işbirliğini sürdürebilme umuduyla gönderiyoruz.
Bolşevik-Leninist selamlarımızla,
İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi
link: IRMT, "İranlı Devrimci Marksistler Eğilimi"nden 1 Mayıs mesajı, 28 Nisan 2013, marksist.net/node/3232
Marksist Tutum’a, İşçi Sınıfının Militan Duruşuna Selam Olsun!
Marksist Tutum yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. 10 yılını geride bırakan, işçi sınıfı içinde var gücüyle çalışan ve gerçek anlamıyla ter akıtan devrimci bir perspektif. Marksist Tutum’un varlığıyla saflarımızı öğrendik, düşmanımızı tanıdık, enternasyonalist bir sınıf olduğumuzun gücünü hissettik. Marksist Tutum’un kızıl feneriyle yönümüzü belirledik. Bu çizgi Lenin’in kılavuzluğunu sürekli canlı tutuyor. İşçi sınıfı içinde sabırla çalışmanın ne demek olduğunu, Bolşeviklerin kitlelerle olan sıkı bağlarını bilincime kazıyor.
Başta Elif Çağlı ve Mehmet Sinan olmak üzere tüm Marksist Tutum yazarlarına sonsuz saygı ve selamlarımı yolluyorum. Sınıf mücadelesine omuz veren bütün dostlarıma, kardeşlerime koca bir selam olsun. Burjuvazinin zindanlarında direnen, bizlere selam gönderen devrimci tutsaklara selam olsun. Selam olsun Marksist Tutum’a!
Bu Bir Çağrıdır
kara bulutlar dağılır üstümüzden sen varsan güneş astarını aralar kara buluttan be hey güzel kardeşim umut senin olduğun her yerde gülüşlerinde özverinde alınterinde düşlediğin yarınlarınla kavgana katıl kurtuluşun için aç kalmamak üç kuruşa ölmemek için bilinçlendikçe sen ne güzel ne kadar müthiş meyveler vereceksin bak fenerine kızıl kızıl yolunu aydınlatıyor ne bekliyorsun hadi durma katıl onun ışığına
link: Ankara’dan bir işçi, Marksist Tutum’a, İşçi Sınıfının Militan Duruşuna Selam Olsun!, 20 Şubat 2013, marksist.net/node/3194
Cezaevinden Yeni Yıl Mesajı
Erzurum H Tipi Hapisanesindeki bir devrimci tutsaktan aldığımız yeni yıl mesajını, tüm devrimci tutsakların yeni yıllarını kutlayarak ve onlara komünist selam ve sevgilerimizi göndererek yayınlıyoruz.
Merhabalar sevgili Marksist Tutum emekçileri,
Her birinizi selamlayıp, düşdaşlığın sımsıcak duygularıyla kucaklayıp öpüyorum. Yeni mücadele yılınızı komünarca coşkumla selamlayarak kutluyorum.
Yeni yılın, 2012 ve önceki yılların hata ve eksikliklerinden öğrendiğimiz ders ve deneyimlerle, Dünya Komünü düşümüzün maddileştirilmeye bir adım daha yakınlaştığı bir yıl olmasını diliyorum. Bu ortak düşümüzü gerçekleştirme mücadelesinde yakına ama maddi şekilde ileriye adım atan, atmaya çalışan, dünyanın dört bir yanında bu amaçla mücadele eden tüm düşdaşlara komünarca duygularla sonsuz başarılar diliyorum.
Yeni mücadele yılının hepimize esenlikle, özgürlüğün ve yeni umutların büyütüldüğü günler getirmesi temennilerimle…
Sevda güzelliğinde nice yeni yıllar sizlerin olsun!
Komünarca selam ve sevgilerimle
H.S.
Not: Yeni yıl mesajımın özeti niteliğindeki akrostiş tarzda yazılan bu didaktik şiiri tüm düşdaş yüreklilere ithaf ediyorum.
Nasıl Yapmalı
Güneşi umuda doğurtan ebe düşdaşlar
Üleştirmeliyiz sorumlulukları yüksünmeden
Nasıl yapmalı demeliyiz her gün yeniden
Ezberlerle kavranamıyor yaşam ağacı
Şimdi praksis; nano, kuantum, Higgs
İşte bilimin yeni ufukları
Notaları yeniden sentezlemeliyiz
Oktav oktav yeni paradigmayı bestelemeliyiz
Ğéles, gövermeli günün içinde yarınlarımız
Laşer olup akmalı kulaklara senfonimiz
Umutlandırmalı kainattaki ezilen umutsuzları
Ğéles: Kurtuluş (Dersimce)
Laşer: Coşkun sel (Dersimce)
link: okurlarımızdan, Cezaevinden Yeni Yıl Mesajı, 23 Ocak 2013, marksist.net/node/3180
Kapitalizme Karşı Mücadelede Kitleleri Biz Örgütleyeceğiz!
Sınıf mücadelesinde bizlere ışık tutan marksist.com sitesinin 10. yılını en içten devrimci duygularımızla selamlıyoruz. Bizler farklı dönemlerde Marksist Tutum’un fikirleriyle tanışmış ve bu fikirleri kendine ilke edinmeye çalışan bir grup işçiyiz. Bu fikirlerin daha çok insana ulaşması ve mücadelenin daha ileriye taşınması için çaba harcıyoruz.
Avrupa’da, Afrika’da ve aslında tüm dünyada sınıf mücadelesinin yükselmeye başladığı son yıllarda kitleler kapitalizmin çürümüşlüğüne karşı ayağa kalkıyor ve “başka bir dünya mümkün” diyorlar. Bizler de o dünyanın sosyalist bir dünya olacağının bilincindeyiz ve onu mümkün kılmak için sınıf temelinde mücadeleyi büyütmeye çalışıyoruz. Bu yazıyı yazmamıza vesile olan Marksist Tutum dergisinin 88. sayısındaki bir yazıda denildiği gibi “işçi sınıfının kapitalizme karşı mücadelesinde ihtiyaç duyduğu devrimci örgütlülüğü ulusal ve uluslararası ölçekte yaratacak olanlar, Bolşevik bir tarzla ve ruhla sınıf içinde sabırla çalışma yürütenler olacaktır”. Bizler de bu yolda yürüyeceğiz. Bugün kapitalizm krizde, emperyalist savaşlar yayılıyor, neo-liberal saldırılar işçilere hayatı dar ediyor. Ama işçiler buna karşı genel grevlerle, kitlesel gösterilerle, “işgal et” hareketleri ve devrimci durumlarla düzeni sarsıyor. Bütün bu hareketliliği yönlendirebilecek sınıf temelinde devrimci bir önderlik olmadığı için, söz konusu kendiliğinden hareketler ya reformizmin kıskacında kalıyor ya da sönümleniyorlar.
Amerika’yı tekrar keşfetmeye gerek yoktur. Bugüne kadarki mücadele deneyimlerinden ve yenilgilerinden yeterince ders çıkarılmıştır. Tekrar tekrar yenilmeye gerek yoktur. Tüm bunlar devrimci Marksizmin süzgecinden geçmiştir. Marksist Tutum ayakları yere sağlam basan, sabırlı ve güçlü adımlarla ilerleyerek bizlere yol göstermeye devam ediyor.
link: Tuzla’dan Marksist Tutumcu işçiler, Kapitalizme Karşı Mücadelede Kitleleri Biz Örgütleyeceğiz!, 21 Ocak 2013, marksist.net/node/3176
İşçilerin Şanlı Ekim Devrimi
İşçi sınıfı, bundan 95 yıl önce Rusya’da Bolşevik Partinin öncülüğünde iktidarı ele geçirdi. Tüm zamanların en etkili başkaldırısı olan Bolşevik Devrimi, dünyadaki sömürücü azınlığa müthiş bir korku salmıştı. Böylelikle egemenlerin savaşları, talanları ve yalanları yerle bir edilmiş, sosyalizmin taşları döşenmeye başlanmıştı. Özellikle de emperyalist savaşı durduran, daha fazla kardeş kanı dökmeyi reddeden işçiler, öncüleriyle birlikte dünyaya parıldayan kızıl bir fenerin ışığı oldular. Bütün ülkelerin işçilerinin sempatiyle karşıladıkları devrim, özellikle de Avrupa’yı etkisi altına almıştı. Avrupalı işçiler Rus işçi kardeşlerinin barış elini tutuyor, fabrikalardan alanlara sel olup akıyorlardı.
1917 Ekim Devrimi bugün de kriz içinde debelenen dünya egemenlerinin kâbusu olmaya devam ediyor. Marksist Tutum, Ekim Devriminin ve onu var eden bilinçli işçilerin aydınlattığı yolda ilerlemeye devam ediyor.
Burjuvazi, Ekim Devrimini yıllardır karalıyor. Öncüsü Lenin’i ve Bolşevik Partiyi kitlelere öcü gibi göstermeye çalışıyor. Oysaki bu tam bir aldatmacadır. Bolşevik Devrimi işçi sınıfının burjuvaziyle hesaplaşmasıdır. İşçileri hiçe sayan asalaklara verilmiş en büyük derstir.
Biz işçilere düşen görev de bu eşsiz tarihimize sahip çıkmak, onun ışığıyla aydınlanmak ve bir kez daha patronların karşısına dikilmek olmalıdır. Kardeşler! Ekim Devriminin öğretileriyle donanmak ve örgütlenmek; sömürüye, haksız savaşlara, ölümlere karşı durmak demektir. İşçi olmanın bilincine varmak demektir. Ekim Devriminin ışığında öğrenelim, öğretelim, örgütlenelim.
Şan Olsun Ekim Devrimini Yaratanlara!
Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadele Birliği!
link: Ankara’dan bir grup işçi, İşçilerin Şanlı Ekim Devrimi, 17 Kasım 2012, marksist.net/node/3129
Sınıf Mücadelesinde Marksist Tutum On Yaşında!
Sınıf Mücadelesinde Marksist Tutum şiarıyla yayın hayatına başlayan web sitemiz on yılını geride bıraktı. Marksist Tutum, işçi sınıfı hareketine Marksizmin sesini ve duruşunu taşıma iddiasıyla yola koyuldu ve bu hedefinden bir an olsun ayrılmadı. Milliyetçiliği değil enternasyonalizmi, ülkemizde ve dünyada son derece yaygın olan küçük-burjuva sosyalizmini değil Marksizmi, işçi sınıfının devrimci çizgisini bayrak edinen Marksist Tutum, kendini dar bir entelektüel çabayla sınırlamak yerine işçi sınıfına seslenen ve ondan beslenen bir anlayışa sahip oldu, olmaya devam edecek.
Haber portalı işlevi gören ya da teori üretmek adına eski dogmaları tekrarlayan çeşitli politik sitelerden farklı olarak çok geniş bir alandaki sorunlara teorik ve politik açılımlar getiren Marksist Tutum, bu on yıl içinde sürekli artan bir okur ilgisine mazhar oldu. Sitemizin muazzam bir Marksist kaynak olduğunu, sitemiz sayesinde felsefeden güncel politikaya pek çok konuda zihinlerinin açıldığını, sorunları gerçek Marksizm penceresinden değerlendirerek solun alışılageldik yaklaşımını ve kalıplarını yıktığımızı dile getiren okurlarımıza her gün yenileri eklenmeye devam ediyor.
Marksist Tutum, 60’ların ve 70’lerin devrimci yükselişinden aldığı ateşle 80’ler ve 90’ların karanlığı içinden geçerek gerekli dersleri süzmüş proleter devrimcilerin bir ürünüdür. Marksist Tutum’un en önemli yönü burasıdır. Marksist Tutum 12 Eylül faşizminin karanlığı içinde ve “sosyalizm çöktü” denilen yıllarda, çökenin ne olduğunu, devrimci hareketin neden gerilemeye yüz tuttuğunu analiz edebilmiştir. Türkiye sosyalist hareketinin özellikle başarısız bir sınav verdiği bu dönemde Marksist Tutum yüzakıyla bir çıkış yolu çizmiştir. Ne dünyada ve Türkiye’de esen Marksizm ve sosyalizm düşmanı liberal rüzgârlara boyun eğmiş ne de geçmişin ciddi sorunlarını devrimci bir tarzda sorgulamaktan kaçınmıştır. İşte Marksist Tutum’un açtığı yolun anlamı ve değerinin asıl olarak burada olduğunu düşünüyoruz. Bu çizgiler üzerinde ilerleyerek Marksist Tutum Stalinizmin tahrifatlarına, burjuva ideolojisinin Marksizme sızma çabalarına karşı mücadele içinde gelişip serpildi. Bugün bu proleter devrimci çizginin bayrağı işçi devrimciler tarafından grevlerde, gösterilerde, mücadele alanlarında dalgalandırılıyor.
Marksist Tutum
----------------------------------
marksist.com On Yıldır Yolumuzu Aydınlatıyor!
Öylesine çirkef, her tarafından pislikler saçan bir düzende yaşıyoruz ki, her geçen gün sanki insanlığı daha bir karanlığa çekmek istiyor. Adına kapitalizm denen bu çürümüş sistem, sınıfların, sömürünün olduğu, egemenlerin emperyalist çıkarları uğruna savaşlar başlattıkları, zerre kadar tereddüt etmeden haince gerçekleştirdikleri katliamlarda milyonlarca masum insanın kadın çocuk demeden yaşamlarına son verildiği bir düzen. Her gün iş kazası haberleriyle sarsılıyoruz bir taraftan da. Yüreklerimiz acıyla, kederle burkuluyor. Aslında etrafına pis kokular saçan bu düzenin insanlığı barbarlığa sürükleyen yanları saymakla bitmiyor.
Ama yok, artık bu böyle gidemez, gitmemeli diyoruz! Bunca acı, kahır yaşarken nasıl gözlerimizi kapatırız, nasıl duymamazlıktan geliriz ki? Peki, ama ne yapmalı diye soruyoruz kendimize. Bir yerden başlamalıyız bu bozuk düzenle savaşmaya. Şanslıyız ki, enternasyonalist komünist bir çizgiyi savunan ve insanlığın kurtuluşu yolunda enternasyonalizm bayrağını yükselten, yürekleri bu köhne düzeni değiştirme tutkusuyla çarpan bir örgütlülük var. Yayın çizgisiyle işçi sınıfına ve onun öncülerine yol gösteren marksist.com var. Bu karanlığın içerisinde bir yıldız gibi parlayan, rüzgâr ne yandan eserse essin doğru bildiği yoldan şaşmayan, savrulmayan marksist.com tam 10 yıldır ilkeli tutumuyla yol gösteriyor. Kapitalistlerin türlü oyunlarının, sermayenin çıkarları doğrultusunda izlenen politikaların teşhirini yapıyor, işçi sınıfının izlemesi gereken siyaseti, alması gereken tutumu ortaya koyuyor.
Derinleşen krizle birlikte kitleler bu düzenden rahatsızlıklarını ortaya koyuyor. Avrupa’dan Ortadoğu’ya, ABD’den Uzakdoğu’ya varana dek işçi emekçi kitleler isyan ediyor, değişim istiyorlar. Ama bir şey eksik. İşte tam da böylesine bir süreçte işçi sınıfına devrimci Marksist temelde yol gösterecek bir önderliğe ihtiyaç duyuluyor. Türkiye işçi sınıfı olarak ne şanslıyız ki, reformizme karşı mücadele bayrağını açan ve hemen her konuda işçi sınıfının devrimcilerine, işçi-emekçi kitlelere ilk günkü kararlılığı ve azmiyle yol gösteren bir örgütlülük var. Yeryüzünde insana dair tüm güzelliklerin yaşanacağı bir dünya ancak böylesine bir mücadele hattıyla mümkün olabilir. Bize bu şansı verdiği için marksist.com’a 10. yılında bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Selam olsun bu çizgiyi yaratanlara ve yaşatmakta olanlara!
Tuzla’dan bir Marksist Tutum okuru
---------------------------------
marksist.com Sitesi On Yaşında
On yıl! Dile kolay. On yılda dünyada çok şey yaşandı, çok şey değişti, ancak Marksist Tutum ilkelerinden taviz vermeden on yıl önceki gibi işçi sınıfının yolunu aydınlatmaya devam ediyor. Değişen dünyayı bizlere anlatırken yaşanan olaylara nasıl bakmamız gerektiğini öğretiyor. Dünya çalkalanıyor. Bir tanıdığım “hâlâ aklım almıyor, dünya düdüklü tencere gibi patladı patlayacak, peki bu insanlar niye duruyor? Neden harekete geçmiyor” diyerek şaşkınlığını dile getirmişti.
Kapitalist kriz büyüdükçe büyüyor ve beraberinde savaşları, açlığı, yoksulluğu, işsizliği de büyütüyor. Peki, tüm bu yaşananlar karşısında işçi-emekçi kitleler hiçbir şey yapmıyor mu? Elbette yapıyor. Sokaklara dökülüyor, ayaklanıyor, hükümetleri, diktatörleri deviriyor. Ancak yerine ne getireceğini bilmediğinden kazandıklarını tekrar burjuvaziye teslim ediyor. Biz emekçiler dünyada bir avuç asalağın karşısında milyarlarız. Onları tükürüğümüzde boğarız. Ancak birlikte nereye tüküreceğimizi iyi bilmemiz gerekiyor. Bunun için işçi sınıfının örgütlülüğüne ihtiyacımız var. Marksist Tutum bizlere işçi sınıfının tarih bilincini aktarıyor. Birlik olunca neleri kazandığımızı, nasıl kazandığımızı anlatıyor. Dünyaya barışı, insanlığı işçi sınıfının getireceğini anlatıyor. Kapitalist düzen yıkılırsa her gün milyonlarca bebeğin açlıktan ölmeyeceğini anlatıyor. Anaların gözyaşlarının dineceğini anlatıyor. Temel Görüşlerimiz ve Platformumuz’da şunları söylüyor: “İnsanlığı bir yıkıma sürükleyen uluslararası kapitalizme son verebilme yeteneğine ve olanaklarına sahip gerçekten devrimci tek sınıf proletaryadır.”
İstanbul’dan Marksist Tutum okuru bir kadın işçi
-------------------------------------
Marksist Tutum’la Güçleniyoruz
Marksist Tutum 10 yıldır önümüzü aydınlatıyor. Geçmiş deneyimlerin dersleriyle yaşananlara nasıl tepki vermemiz gerektiğini öğretiyor, geleceğe dair çizdiği tablo ile ileriye hazırlıklı olmamızı sağlıyor. Bir sınıfın ferdi, bir kavganın neferi olduğumuzu kavratıyor. İçinde bulunduğumuz sınıf savaşında safımızı güçlendirmek için, işçi kardeşlerimizi safımıza katmak için hangi tavır ve tutumları göstermemiz gerektiği yönünde eğitiyor. İnsanlığı günden güne yıkıma götüren bu kahrolası kapitalist sistemin yerine insanın mutlu ve huzurlu yaşayacağı bir dünya yaratmamız gerektiğini, en önemlisi böyle bir dünyayı nasıl yaratacağımızı öğretiyor.
Son 10 yıldır yaşananlar korkunç! Milyonlarca insan emperyalist savaşın ateşi içinde. Milyonlarcası da bu ateşin korkusuyla yaşıyor. En demokratik olduğu iddia edilen ülkelerde bile baskıcı uygulamalar arttırılarak işçi sınıfı baskı altına alındı. Hükümetler baskıcı uygulamaları arttırdıkça arttırıyor. Milyonlar aç, milyonlar işsiz. Kriz, açlık, savaş derken insanlar ruhsal olarak da derin çöküntülere giriyor. İntihar oranları en gelişmiş ülkelerde bile giderek artıyor.
Pandoranın kutusu açılmışçasına kapitalist sistemin tüm kötülükleri ortalığa saçılmış durumda. Ama umut var hâlâ! Kitleler artık bu şekilde yönetilmek istemiyor. Arap halkları haklı isyanlarıyla despotları devirirken bu isyan tüm dünya işçi ve emekçilerine umut oldu. Hindistan’da, Çin’de, Amerika’da, Yunanistan’da, İspanya’da ve dünyanın birçok yerinde işçi sınıfı daha fazla sömürülmemek için ayakta. Dünyada yeniden bir heyula dolaşıyor! Egemen sınıf yönetemiyor ve kapitalizmin çanları çalıyor. Ama tarih boyunca zalimler iktidarı kendiliklerinden ezilenlere vermediler. Saltanatlarının sürmesi için ölümüne direndiler.
İşçi sınıfı, tarihi boyunca çeşitli kereler kapitalist düzene karşı isyan etti. Ekim Devrimi örneğiyle bu isyanı hangi araçla yaparsa başarıya ulaşabileceğini de gösterdi. Günümüzdeki isyanlar da bunu gösteriyor: İşçi sınıfının bağımsız siyasetini kendine yol olarak çizmiş bir örgüt olmadan işçi sınıfının iktidarı alması mümkün değil.
Marksist Tutum bize, mücadele et, örgütlen, bilinçlen, bilgiyle donan, bilimsel yaklaş, disiplinli ol, sabırla öğret, kararlı ve net ol, çelik gibi güçlü ol dedi. Önümüzdeki mücadele günlerine daha güçlü katılmak, işçi sınıfına öncülük edebilmek Marksist Tutum’un ışık tuttuğu yolu daha iyi kavramaktan geçiyor. Bu yola daha bilinçli katılmak, safımızı güçlendirmek gerekiyor. Bunun için de işçi sınıfının içinde daha dinamik çalışmak gerekiyor.
İstanbul’dan Marksist Tutum okuru bir eğitim işçisi
link: Marksist Tutum, Sınıf Mücadelesinde Marksist Tutum On Yaşında!, 11 Ekim 2012, marksist.net/node/3097
Aile ve Korku
1 Mayıs’ta İstanbul’da Taksim Meydanı alabildiğine coşkulu bir kalabalıkla, hınca hınç dolmuştu. İşçiler, emekçiler, toplumun bütün ezilen kesimleri, taleplerini haykırmak için toplanmışlar ve Taksim Meydanı’na üç koldan yürümüşlerdi.
Bu yıl, 1 Mayıs’a ilk defa katılan işçilerin sayısı da oldukça fazlaydı. Bu alana gelmeye karar verdikten sonra, o günün nasıl geçeceğini merak eden işçilerin heyecanı artıyor ve belki de içlerini hafiften de olsa bir korku sarıyordu. Belki de ilk defa haksızlıklara karşı alanda bir araya gelecek ve binlerce işçi ve emekçiyle aynı şeyleri haykıracaklardı. Günler geçtikçe, televizyonlarda şiddet görüntüleri yayınlandıkça, “acaba ne olacak?” sorusu kafaları daha fazla meşgul etmeye başlıyordu. Heyecanın yerini kararsızlık alıyordu.
Bu kararsızlığın nedeni, devletin korku yaratma politikaları ve bu politikalardan etkilenen ailelerdi. Sermaye devletinin medyası, günler öncesinden üzerine düşen görevi yapıyordu. Olaylar çıkacağı ve ortalığın karışacağı düşüncesini yayıyordu. 1 Mayıs’a “katılmayın” diyordu. Ailelerse, 1 Mayıs’a gidecek çocuklarına “başına bir iş gelir” diyerek izin vermiyordu. Korkuya kapılan aileler, çocuklarının 1 Mayıs’a ve bu tür eylemlere katılmalarını istemiyorlardı. Kimisi sütünü helâl etmiyor, kimisi çocuğunu evlâtlıktan reddediyordu.
Her şeye rağmen birçok işçi bütün bu engelleri aşıp, işçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs’a katıldı. Bu işçiler alanda gördükleri kalabalık ve coşkunun da etkisiyle zincirlerini kırmış olmanın haklı gururunu yaşadılar. Devletin yaydığı korkuyu yenmişlerdi. Bir günlük de olsa özgürlüğün tadına varıyorlardı.
Devlet, tüm kurumlarıyla adaletsiz bir yaşamı kabul etmemiz için bizi ikna etmeye çalışıyor. Sermaye partileri, medyası, yasaları, mahkemeleri, askeri ve polisi ile bizim üzerimizde etkili olmaya çalışarak bütün bu haksızlıklara boyun eğmemizi istiyorlar. Sermaye partileri bizi kandırıyor, medya kafamızı karıştırıyor, mahkemeler ve kolluk kuvvetleri bizi korkutuyor. Bunlarla beraber işçi aileleri de bu korkudan nasibini alıyor. Ailelerimiz, daha biz çocukken bu yasaklara alışmamızı ve “vatana-millete hayırlı” olmamızı, birer köle gibi fabrikalarda ezilmeye isyan etmememizi istiyorlar.
Devlet, toplumun bütün kesimleri üzerinde estirdiği terör yüzünden, insanların üzerinde öyle bir korku yaratmış ki, bu korku asırlardır aşılamamış durumda. Bu korkuyla yaşamaya alışan kuşaklar, kendi çocuklarına kendileri gibi yaşamalarını öğütlemişler, başka bir şeyi değil. Ondandır ki bugün hak arama mücadelelerinde yerimizi almaktan çekiniyoruz. Böyle bir mücadeleye kalkıştığımızda, ilk önce karşımıza ailemiz çıkıyor. 1 Mayıs’tan bir gün önce, hizmet sektöründe çalışan iki çocuk annesi bir işçinin yaşlı kaynanası, akşamdan evine geliyor ve diyor ki “sakın yarın bir yere gitme, gidersen bana kim bakacak, ben yalnız kalamam”. 1 Mayıs’a gideceğini söyleyen genç bir işçi de babasından şu sözleri işitiyor: “Hayır hiçbir yere gidemezsin, eğer gidersen akşam bu eve ayak basamazsın!” Bir anne ise 1 Mayıs’a gitmek isteyen kızına, “sana sütümü helal etmiyorum, istersen git” diyerek engellemeye çalışıyor. Üzerine kapı kilitlenen, dayak yiyen ve daha birçok yasaklama ve baskı ile karşılaşan gençler işçi ailelerinin çocuklarıdır.
İşçi sınıfının gençleri korku duvarlarını aşıyor ve hak arama mücadelelerinde yerini alıyor. Baskı altında tutulan gençlerin “görmeyin” denilen gerçekleri görmelerini engellemek artık mümkün değil. Bu ülkede de, dünyada da işçi ve öğrenci gençler sokaklara çıkıyorlar ve bu düzene öfkelerini haykırıyorlar. Baş kaldırıyor insanlık, içinde bulunduğu duruma. Sen köşesinde öyle sessiz kalan işçi kardeş, haydi, yasakları aşma sırası sana geldi. Bu düzeni ortadan kaldırmak için senin de öfkene ihtiyacımız var. İsyan bayrağını birlikte yükseltelim!
link: Gazi Mahallesi’nden bir işçi, Aile ve Korku, 19 Haziran 2012, marksist.net/node/3035
Devrimci Tutsaklardan Marksist Tutum’a 1 Mayıs Kutlaması
Erzurum Cezaevindeki devrimci tutsakların, Marksist Tutum şahsında tüm dünya proletaryasının 1 Mayıs’ını kutlayan umut, coşku ve mücadele azmiyle dolu mektuplarını aşağıda yayınlıyoruz. Biz de onların ve onların şahsında tüm devrimci tutsakların 1 Mayıslarını kutluyor ve her birini özgür bir dünya inancıyla, devrimci coşku ve dostlukla selamlıyoruz.
1 Mayıs, Yek Gulan
Maviliğin sonsuzluğuyla Uçsuz bucaksız Yıldızlar tarlası Ve kirletilen bir yeryüzü Düzenin çürümüşlüğüyle Nükleer felaketlerle boğuşan Doğanın gazabına uğrayan İşkence tezgahlarından geçen Asılan, vurulan Sömürülen, inkar ve sürgün edilen Katliam, soykırım ve zulme uğrayan Yürekleri tutuşan Dilleri kurumuş Gözleri kan çanağına dönmüş Fabrikada, tarlada Madende, inşaatta Ölümün rengiyle karşılaşan ve tadan İşi elinden alınan Açlığa terk edilen İşçiler, emekçiler Ve ezilen halklardır Dünyanın gerçek sahipleri de Yine onlardır İnsanların insanca yaşayacakları Sınırsız, sömürüsüz, sınıfsız Ve çocukların yüreğine Kurşunların sıkılmadığı Yeni bir dünyayı da kuracak olan Onların kendileridir… Kimi dönekler boyun eğer Kimisi sendikal bürokrasiyle, Emeği asalaklara peşkeş çeker Ve çakal sofrasına Meze olur Kimisi de önlerine atılan Kemiğin yalayıcısı olup İşçileri emekçileri Sırtından hançerleyerek Sermaye çarkının Yağlayıcısı olur Asırlardır Sömürgeci düzen İnsanı öğütüp Tüketmeye devam etti Hep insan kanını emerek Çarkını döndürdü 1885’te Ezilenler Chicago’da Ezenlerle kavgaya durdu Oluk oluk kan aktı Binbir bedel ödeyerek Büyük bir mevzi kazanıldı Ezilenler toprağa düşen Tüm kızıl yüreklerin Hesabını sordu Hesabını sormaya Devam ediyorlar 1889’da Proleter yürekler birleşir Sermaye düzen bekçileri vurdukça Proleterler Safları sıklaştırdılar Her faşist saldırıda Kenetlenip çelikleştiler Ustaların ışığıyla Suyunu alarak Sertleştirdiler Düzenin zulmüne karşı Daha da büyüdüler Bilinçlenip örgütlendiler Ve sınıf kavgasını Büyütmeye ant içtiler 1 Mayıs, Yek Gulan Emeğin ve onurun sahiplendiği Sınıf mücadelesini yükseltmenin Birlik dayanışma ve kavgayı büyütmenin adıdır… 1 MAYIS Kızıl yüreklerin sel olup alanlara akarak Özgür yarınlara sıkı sıkıya Sarılmanın günüdür… Biz Devrimci Sosyalist tutsaklar Yüreğimizi size gönderiyoruz Yüreğinizle birleştirip Alanlara hep birlikte İnsan seli olup akalım Kızıl güneş avcumuzun içindedir…
Bu inançla siz dostlarımız olan Marksist Tutum'un tüm emekçilerinin şahsında tüm dünya proletaryasının 1 Mayıs direniş bayramını yürekten kutluyoruz. Cejna Yek Gulan ji boyna we u karkerân hemo cihanera piroz be.
1 Mayıs'ın tüm kızıl karanfillerinin şahsında 6 Mayısta Denizleri, 18 Mayısta komünist önder İbrahim Kaypakkaya'yı, Enternasyonal Haki Karer'i, ateşin ve güneşin çocukları olan dörtleri, devrim ve sosyalizmin tüm kızıl yüreklerini saygıyla anıyoruz, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Yüreğimizin olanca sıcaklığıyla, umutla, dirençle ve sevgiyle o proleter yüreğinizi selamlıyoruz. Sevgi ile, umut ve inatla kalın. Serkeftin.
Yaşasın 1 Mayıs, Biji Yek Gulan!
Yaşasın devrimci enternasyonal dayanışma ve proletarya kardeşliği!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Azad
------------------------------------
Sınıf Mücadelemizin Bayramı 1 Mayısınızı Komünarca Coşkumla Kutluyorum
Merhabalar sevgili dostlar,
Palandöken'in beyazlarından soyunup, baharın ve yeni başlangıçların yeşillerini kuşandığı eteklerinden, sizlere yazın ve umudumuzun güneşinin sarı sıcaklığını ve aydınlığını muştulayarak, sonbaharın ve sevdamızın kızıllığıyla dört mevsimden damıttığım komünarca selam ve sevgilerimi getiriyorum.
Her yeni yılla yenilenen uslanmaz yüreğimi, yeniden nakış nakış işlediğim büyük dünya komünü düşümüzün coğrafyamızda büründüğü yeşilli-sarılı-kızıllı Newroz serhildanlarının coşkusuyla sarıp sarmalayarak, 1 Mayıs alanlarındaki işçi-emekçi düşdaşların omuz omuza duracağı bayram halaylarına, tecritin beyaz esaretinden bir düşbaz sihiriyle sıyrılarak katılmanın heyecanı ve sevincini şimdiden yaşıyor ve paylaşıyorum.
Doğadaki yenilenmenin damarlarına Newroz Ateşi üfleyerek harlandırdığı sınıf mücadelemizin bayramı 1 Mayısınızı komünarca coşkumla selamlayıp kutluyorum.
Bedenim 16. 1 Mayısını esaret koşullarında karşılasa da, ruhum daima firari şekilde mücadele alanlarında düşdaşlarla el ele, omuz omuza olacak, olmaya devam edecek.
Bu duygularla, özgür yarınlarda, özgün mücadele mevzilerinde hep birlikte nice bayramlar kutlamak, nice zaferler karşılamak dileklerimle hepinize sonsuz başarılar!
Görüşünceye değin; sağlık, direnç ve umutla kalın!
Komünarca selamlar…
H.S.
link: bir grup devrimci tutsak, Devrimci Tutsaklardan Marksist Tutum’a 1 Mayıs Kutlaması, 18 Mayıs 2012, marksist.net/node/3011
İstanbul’da Coşkulu ve Kitlesel 1 Mayıs!
Dünyanın dört bir yanında işçi sınıfı “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olan 1 Mayıs’ta alanlara çıktı. Ülkeleri, dilleri ve renkleri birbirlerinden farklı olsa da, işçi sınıfı omuz omuza, kol kola, coşkuyla ortak taleplerini haykırdı, sloganlarla meydanları inletti. Kadını ve erkeğiyle, genci ve yaşlısıyla sokaklara akan işçiler, kapitalist sisteme olan öfkelerini dile getirdiler. Asya’dan Afrika’ya, Amerika’dan Ortadoğu’ya her yerde, “varım, vardım, var olacağım” dediler.
İşçi sınıfı yürüdü, mücadele türküleri söyleyerek. Milyonlarca insanın ölmesine neden olan emperyalist savaşlara dur demek için yürüdü. Kapitalist krizin faturasını ödememek için yürüdü. İşten atmaların, hak gasplarının önüne geçmek için yürüdü. Düşük ücretlere, uzayan çalışma saatlerine karşı koyabilmek için yürüdü. Doğayı ve insanlığı katleden nükleer santrallerin kapatılması için yürüdü. İşsizliğe, açlığa yoksulluğa, adaletsizliğe “artık yeter” demek için yürüdü. Bütün kıtalarda işçi sınıfı, sıkılı yumruklarını havaya kaldırıp, eşitlik, özgürlük, kardeşlik sloganlarını haykırarak yürüdü. Yürüdü işçi sınıfı sınıfsız, sömürüsüz, barış ve özgürlük dolu bir dünya kurmak için.
Türkiye’de düzenlenen 1 Mayıs gösterilerine damgasını basan alan ise Taksim oldu. Ülke genelinde en kitlesel 1 Mayıs kutlaması Taksim’de yapıldı. Yüz binlerce insan sabahın erken saatlerinden itibaren kortejlerini oluşturmaya ve alanda yerlerini almaya başladı. Ülkenin birçok yerinden işçiler Taksim’e akın akın geliyor ve alan işçilerin ayak sesleriyle yankılanıyordu. Böylece yıllardır üzerinde durduğumuz ve dile getirdiğimiz “birleşik ve kitlesel 1 Mayıs” çağrısının anlamı ve önemi bir kez daha görülmüş oldu.
1 Mayıs kürsüsü işçilere bırakıldı. Sendika bürokratı konuşma yapmadı. Bunun yerine hazırlanan ortak metni iki direnişçi işçi okundu. Ayrıca bu metin daha sonra Kürtçe olarak da okundu. Kürsüden şiirler ve marşlar söylenerek alan canlandı. Program, 1977’de Taksim 1 Mayıs’ında düzen güçleri tarafından katledilen 38 sınıf kardeşimiz için saygı duruşuyla açıldı. Burada katledilenlerin adları tek tek okundu, alanı hınca hınç dolduran kitleler “aramızda” diyerek karşılık verdiler.
Yaşasın 1 Mayıs, Yaşasın Sosyalizm!
Kapitalist Sömürüye ve Emperyalist Savaşlara Karşı Mücadele Bayrağını Yükselt!
İstanbul’dan bir grup Marksist Tutum okuru işçi
link: İstanbul’dan bir grup MT okuru işçi , İstanbul’da Coşkulu ve Kitlesel 1 Mayıs!, 2 Mayıs 2011, marksist.net/node/2639
Kötümserliği, Karamsarlığı Aşmanın Tek Yolu: Örgütlü Hareket Etmek!
Merhaba Marksist Tutum. Ben 4 yıldır sizi takip etmeye çalışan bir okurunuzum. Zaman içinde mücadeleci işçilerin örgütü olan Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği (UİD-DER) ile tanıştım ve onlarla dayanışma içindeyim. UİD-DER’le tanışıp onlarla beraber hareket edince ve Marksist Tutum’daki yazıları okuyunca şunu anladım ki, daha önce kafamın içi yapılmamış bir pazılmış. Her şey o kadar dağınık ve karmaşık ki, bazen parçaları yerlerine koyduğumu sansam da sonradan anlıyorum ki aslında yanlış parçayı yanlış yuvaya koyuyormuşum. Daha önceleri tek başıma 1 Mayıslara, çeşitli mitinglere, yürüyüşlere katılırdım. Ama örgütlü bir katılım değildi. Bir şeyler arıyordum, bu iğrenç sistemin değişmesi, yıkılması gerektiğini biliyordum. Ama bunu tek başıma tabii ki yapamazdım. Ayrıca izlenecek yolu da tam olarak bilemiyordum. Marksizmi kabaca okudum ama hayata nasıl geçirebileceğimi bilmiyordum. Bir yerde maaşla çalışan bir işçi değilim, kendi işimi yapıyorum. Kimle, nasıl örgütleneceğimi çözemiyordum. O nedenle işçi sınıfı ile izlenilen yol olarak pek de alâkası olmayan yerleri bile ziyaret ediyordum. Bir yolu olmalıydı, Marksist Tutum’u okuduğumda pazılın parçaları yerlerine oturuyordu, ama aslolan dünyayı değiştirmek değil miydi?
Neyse, zamanla UİD-DER’le tanıştım, kısa bir zaman oldu ama pazılın parçaları yerlerine oturmaya başladı. Üstelik sağlam bir şekilde. Bu bozuk yozlaşmış düzenin işçi sınıfı sayesinde değişeceğini, örgütlü işçi sınıfı sayesinde yıkılacağını teorik olarak biliyordum ama şimdi bu sürece az çok elimden gelen katkıyı yapmaktan dolayı çok mutluyum. Bildiklerimi eyleme geçirdikçe yaşamaktan daha fazla zevk alıyorum. Bunalımlarım azalıyor. Hayata bakışım değişiyor. Ama şunu söyleyeyim, belki benim gibi düşünüp de pratiğe dökemeyen arkadaşlara ulaşırım. İnanın teorik bilgilerinizin küçücük bir bölümünü bile pratiğe dönüştürdüğünüz anda, paylaşmanın, beraber hareket etmenin, yardımlaşmanın değerini anlıyorsunuz. Kapitalizmin içimize ektiği küçük-burjuva zihniyetten kurtulmanı, kötümserliği, karamsarlığı aşmanın en iyi ve tek yolu bu: Örgütlü hareket etmek.
Küçük-burjuva zihniyetin işçi arkadaşlarımızı ve geniş bir emekçi kitleyi pençesine aldığını biliyoruz. Kapitalizm insanı maddi açıdan hırslı, kıskanç, sadece kendini düşünen, gerekirse başkasının kuyusunu kazacak biri yapıyor. İnsani duyguları, güzel olan ne varsa her şeyi öldürüyor. Çocuklarımıza böyle yozlaşmış bir sistemi mi layık görüyoruz ya da onların çocuklarına? Eğer bu sistemin değişmesinin tek yolu varsa, ki bu da işçi sınıfı iktidarıdır, bunun için elimizden geleni yapmalıyız, hatta torunlarımız ya da onların çocukları görecek olsa dahi bu sürece katılmalıyız. Yazıma çok sevdiğim bir sloganla son veriyorum: KURTULUŞ YOK TEK BAŞINA YA HEP BERABER YA HİÇBİRİMİZ!
link: Maltepe’den bir MT okuru, Kötümserliği, Karamsarlığı Aşmanın Tek Yolu: Örgütlü Hareket Etmek!, 5 Kasım 2010, marksist.net/node/2517
Avusturya’dan Merhaba
Değerli devrimci dostlar,
Sitedeki yazıları okumaya devam ettikçe tüylerim coşkuyla ürperiyor. Herhalde hayatımda hiç bu kadar devrimci ruhlu olmamış, kapitalizmden ve bu lanet düzenin sahibi burjuvaziden bu kadar nefret etmemiş, etrafımda olup bitenleri ve kapitalizmin bize empoze ettiği mekanikleşmiş ve metaya endekslenmiş yaşam tarzını bu denli bilinçli bir şekilde kavrayamamıştım. Demek ki daha 27 sene öncesinde sakalı çıkmamış bir delikanlıyken sempati duyduğum devrimci fikirleri, hayatımın en verimli ve enerjik yıllarında derin bir uykuya göndermiş, onları adeta bilinçaltımın zindanlarına tıkmışım. Geleceğimi kurma ve “paçayı kurtarma” kaygılarıyla giriştiğim hayat mücadelesi ve 20 yıldır süren yurtdışı yaşamım, beni sadece pratik anlamda pasifize etmekle kalmamış, teorik olarak da neredeyse taş devrine fırlatmış.
Fakat bu konuda kendimi tek başına günah keçisi de yapmak istemiyorum. Önce 1978-80 yılları arasında içinde sempatizan olarak bulunduğum İGD hareketinde sorumluluk almış militan pozisyonundaki bazı “ağabeylerimizin” küçük-burjuva kariyerist ve burnu yukarda tutumları, sonra bir gece ansızın çıkagelen 12 Eylül faşizmi, ve nihayet TKP-İGD hareketinin gözümüzde adeta putlaştırdığı SSCB ve “Doğu Bloku”nun parçalanıp tarihe karışması, beni devrimci fikir ve hareketten soğuttu. Marksist öğretiye ve diyalektik materyalizme yürekten inanmama rağmen, kapitalizmin yıkılmasının, çok uzak bir gelecekte gerçekleşmesi mümkün olabilecek bir “bilim-kurgu” senaryosu olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bu yanılsamalarda tabii ki kapitalist düzenin medya ve iletişim vasıtalarıyla giriştiği demagoji ve yalana dayalı propaganda bombardımanının büyük payı var. Ayrıca, kapitalizmin bir gün zaten kendiliğinden ve kaçınılmaz olarak kendi iç çelişkileri sonucu ister istemez yıkılacağı düşüncesi temelinde pasifist ve kolaycı bir felsefeyi de bayıla bayıla benimseyip, küçük-burjuva konumumun da hakkını fazlasıyla verdiğimi görüyorum. Helal olsun bana! Burada özeleştiride bulunup günah çıkararak baş ağrıtma ve zaten yeterince meşgul olan insanların boş yere zaman ve enerjisini sömürme niyeti içinde olmadığımın bilinmesini isterim. Devrimci mücadelenin ne kadar büyük özveri ve risk almayı gerektiren bir faaliyet olduğunun bilincindeyim. Hele Türkiye gibi faşizmin ayak seslerinin her an duyulduğu, faşist baskı ve saldırıların günlük hayatın parçası haline geldiği bir ülkede böyle bir mücadeleyi yürekli ve kararlı bir biçimde götürmek, canı tatlı hanım evlatlarının işi değil. Ama elbet benim de yapabileceğim bir şeyler olacak diye düşünüyorum. Devrimci virüs karışmışsa kana bir kez, bundan kurtuluş yoktur. Çünkü bu virüsün aşısını burjuvazi henüz icat edemedi.
link: Avusturya’dan bir MT okuru, Avusturya’dan Merhaba, 17 Mart 2009, marksist.net/node/2061
Kızıl Kanatlı Rosa
Ocak ayı, adları mücadeleleriyle ölümsüzleşen pek çok devrimci önderin ölüm tarihlerini içeren bir ay olarak hafızalarımıza kazınmıştır. Alman devriminin yiğit önderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht 15 Ocak 1919’da karşı-devrimin kanlı saldırısıyla katledildiler. Ekim Devriminin önderi Lenin’i 21 Ocak 1924’te yitirdik. Türkiye komünist hareketinin Onbeşleri Mustafa Suphi ve yoldaşları ise, 28 Ocak 1921’de burjuvazinin kalleşçe planlarıyla Karadeniz’in sularında öldürüldüler.
Onlar ve benzeri devrimci önderler enternasyonalist komünist geleneğimizin temel taşlarını oluşturuyorlar. Onları ölümsüz kılmak her devrimci kuşağın görevidir. Bu da ancak, miras bıraktıkları devrimci fikir ve eylemlere fiili mücadele süreçleri içinde sahip çıkmakla; yaşam ve mücadele çizgilerinden feyiz almaya, eserlerinden öğrenmeye ve eleştiri silahını elden bırakmaksızın devrimci miraslarını sahiplenip geliştirmeye çalışmakla mümkün olacaktır.
Alman devrimi ve onun başta gelen iki yiğit önderi Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, 2009 yılı Ocak ayında ölümlerinin 90. yılında tüm dünyada devrimci mücadele zeminlerinde hatırlanacaklar. Biz de bu yıl Ocak ayındaki devrimci kayıplarımızı, Alman devrimiyle özdeşleşmiş bu iki devrimci önderin hatırasını tazeleyerek analım. Ayrıca Rosa’nın devrimci mücadelesini yansıtan fikirleri üzerinde durarak, vaktiyle Lenin’in de hatırlattığı önemli bir enternasyonalist devrimci görevi yerine getirmeye çalışalım. Türkiye’de sol harekette Stalinizmin güçlü etkisi nedeniyle bu görev uzun yıllar boyunca hasıraltı edilmiştir ve Rosa Luxemburg gibi enternasyonalist komünist bir önder, devrimci fikirleri itibarıyla hiç de lâyıkıyla tanınmamaktadır. Bu durum, daha önce de çeşitli vesilelerle bir ölçüde yerine getirmeye çalıştığımız söz konusu görevi bizler için daha da önemli kılıyor. Rosa’nın devrimci mirasını bir kez daha hatırlamakla, devrimin ateşleri içinde bizlere veda eden tüm Spartakistlerin ve diğer tüm devrimci önderlerin anısını da tazelemiş olalım!
Devamını okumak ve broşürü e-kitap formatında edinmek için Bize Yazın bağlantısı aracılığıyla bizimle iletişime geçebilirsiniz
link: Elif Çağlı, Kızıl Kanatlı Rosa, 28 Aralık 2008, marksist.net/node/8076