Sayfalar
Marksist Tutum’un 2. Yaşı Kutlu Olsun


1 Mayıs 2002 tarihinde doğan Marksist Tutum sitesi bugün 2. yaşını kutluyor. İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışmasının sembolleştiği gün olan 1 Mayısta doğan Marksist Tutum işçi sınıfına Marksizmin ışığını tutmaya devam ediyor.
2. yaşını doldurmasına rağmen içeriği 160 yıllık bir geleneği temsil ediyor. Bu gelenek dün olduğu gibi bu gün de yaşayan; dün olduğu gibi bu gün de karalanmaya çalışılan Marksist gelenek. Yaşadığımız dünyayı algılayabilmek, bu dünyayı değiştirebilmek için Marksizmin gerçeklerine ihtiyacımız var. Bu ihtiyacımızı karşılayabildiğinden dolayı Marksist Tutum sitesinde emeği geçen herkese ne kadar teşekkür etsek azdır.
Kapitalizmin doğuşundan bu yana geçirdiği en iğrenç aşamalara tanık olduğumuz bir gündür bu gün. 1. ve 2. Emperyalist Paylaşım savaşlarından sonra, bugün kapitalizm, aşamadığı krizini 3. bir paylaşım savaşını göze alarak aşmaya çalışıyor. Ama bu savaş bizim savaşımız değil, bu savaş işçi sınıfının savaşı değil, bu savaş burjuvazinin savaşıdır. Özellikle Amerikan burjuvazisi savaş ortamını tam anlamıyla yaratabilmek için her türden iğrençliği yapıyor. Petrol bulunan topraklarda tek başına egemen olabilmek için uydurduğu bahanelerden tutun din savaşlarına kadar, küresel ısınma tehdidinden tutun kendi savunma kalkanını oluşturmaya kadar. Amerikan burjuvazisi öylesine fütursuzca saldırmaktadır ki, kendilerinin oluşturdukları BM kararları dahi onlar için önemli değildir. Olası bir AB-ABD çatışması için zemin hazırlıkları, ittifak çalışmaları durmaksızın sürdürülüyor. Amerika’nın büyük Ortadoğu projesi insanlığın muazzam ölçekte tahribata uğratılması projesidir.
Bugün cehenneme çevrilen Ortadoğu’ya barış ancak tek bir şekilde gelebilir: Sosyalist Devrim. Gerek Irak, gerekse Filistin’in kurtuluşu Iraklı ve Filistinli işçi kardeşlerimizin elindedir. Irak ve Filistin ancak işçi kardeşlerimizin iktidarı ellerine alabilmeleri ile kurtulabilir, bunun dışında bir çözüm aramak burjuvazinin kuyruğuna takılıp yenilgiyi kabullenmekten başka bir şey değildir.
Dostlar! Kapitalizm sadece insanlığın bir kesimini değil, tamamını; ve sadece insanlığı değil bütün bir dünyayı tehdit ediyor. Kapitalistler yaşayabilmek için kâr etmek zorundadır. Bu kâr zorunluluğu kapitalistlerin bol enerji içeren fosil yakıtları kullanmasını gerektiriyor. Ancak bu fosil yakıtların kullanımı ozon tabakasındaki karbon oranını yükselterek güneş ışınlarından gelen enerjini dünyada hapsolmasına ve böylece dünyanın ısınmasına yol açıyor. Dünyanın ısınması ise dünyadaki birçok canlının yok olması demek. Dünyanın 1oC daha ısınması dünyadaki yüz binlerce canlının yok olmasına sebep olacak. Yapılan bir araştırmaya göre ortalama olarak bir saatte 3, bir yılda ise 27 bin canlı türü yok olmaktadır. İşte bu, doğanın bütün dengesinin bozulması demektir. Sonuçta kapitalizm bir taraftan kendi mezarını kazarken diğer taraftan doğal yaşamın tabutunu çivilemektedir. Kapitalizm öldürür derken hiç yanılmıyoruz. Eğer bizler kapitalizmi öldürmezsek kapitalizm bizleri öldürmeye devam edecek, bizlerle birlikte doğayı da.
Kardeşler! Kapitalizm yaşadığı krizden çıkamıyor. Her krizin sonrasında “bu son krizdi” diyen burjuvalar kara kara düşünüyorlar, “bu krizi nasıl aşarız” diye. Hiç merak etmesinler bu krizi de bir şekilde aşarlar. Ama bu krizi aşsalar da bundan sonra yine kriz gelecek. Kapitalizm ortaya çıkışından bu yana krizsiz olmadı ve bundan sonra da olamaz. Kapitalizm her seferinde bir şekilde bu krizleri atlattı, ama bir sonraki ve çok daha derin krizini yaratacak koşulları hazırlayarak. Bundan dolayı kapitalizmde yaşanan her kriz daha derin hissedildi. Var olan krizlerin faturası daima biz işçilere çıkarıldı; işten atıldık, sendikasızlaştırıldık, sosyal güvencelerimiz her seferinde daha da tırpanlandı. Oysaki krizlerin suçlusu biz değiliz. Krizlerin suçlusu kapitalist üretim ve paylaşımdır. Patronlar kulübünün çıkarları ile bizlerin çıkarları hiçbir zaman çakışmadı, çakışamaz.
Arkadaşlar! Bizler bu doğayı atalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık. Onlara yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için bu doğayı yaşanabilir kılmamız gerekir. Kapitalizm olduğu sürece ne insanlık ne de doğa varlığını sürdürebilir. Kapitalizmi yıkabilmek için örgütlenmeliyiz. Örgütlü bir işçi sınıfı her şeyi yapabilecek güce sahiptir. Gelin örgütlü gücümüzü 1 Mayısta alanlara yansıtalım, gelin alanlarda tek yumruk olan işçi sınıfının ne derece güçlü olduğunu gösterelim. En devrimci, en ateşli sloganlarla burjuvaziye burjuvazinin ücretli köleleri olmayacağımızı, kendimizi de ortadan kaldırmak pahasına bütün sınıfları ortadan kaldırmaya kararlı olduğumuzu gösterelim. 1 Mayısın burjuvazinin “bahar ve çiçek bayramı” değil, işçi sınıfının birlik ve mücadele günü olduğunu, işçi sınıfının uluslararası mücadelesinin günü olduğunu herkese gösterelim.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın işçi sınıfının uluslararası mücadele birliği!
Yaşasın enternasyonalizm!
Yaşasın devrim ve sosyalizm!
Bütün ülkelerin işçileri, birleşin!

link: Pendik'ten MT okuru bir eğitim işçisi, Marksist Tutum’un 2. Yaşı Kutlu Olsun, 30 Nisan 2004, https://marksist.net/node/404
Yaşasın 1 Mayıs!


Sanayi devrimi ile birlikte üretimde makine ve işçi kullanımı arttı. Kapitalist devrimlerle birlikte üretimde asıl rol işçi sınıfının oldu. Bu yıllarda işçi sınıfı ekonomik, sosyal ve siyasal haklardan mahrum durumdaydı. Günde 14-16 saat çalışıyor ve ancak karnını doyurmaya yetecek kadar bir ücret alıyordu. Seçme ve seçilme hakkından yoksundu. Sendikal birlikler kurmaları yasaklanıyor, gösteri ve eylemlerine izin verilmiyordu. Haftalık ve yıllık izinleri, hastalık ve kaza sigortaları vb. hiçbir hakları yoktu. Kısacası hiçbir insani haktan yararlanamıyorlardı.
Zamanla işçi sınıfı yaşadıklarından öğrendi, öğrendiklerinden dersler çıkardı. Kapitalizmi tanıdı. Makinaları kırmaktan vazgeçip, sendikalar kurmaya başladı. Kadını ve erkeğiyle birlikte, tek bir sınıf gibi davranmaya başladı. İşçiler birlikte davranmaya başlayınca kendilerine olan güvenleri arttı, güçleri arttı. Ekonomik ve siyasi durumlarını iyileştirmek için burjuvaziye karşı mücadele etmeye başladılar.
1 Mayıs ne zaman ortaya çıktı?
İlk 1 Mayıs düşüncesi 1856 yılında Avustralyalı işçilerden ortaya çıktı. Avustralyalı işçiler 8 saatlik işgünü için toplantılar, eğlenceler ve gösteriler düzenlediler.
1866 yılında Uluslararası İşçi Birliği (I. Enternasyonal) dünya işçilerine 8 saatlik işgünü için mücadele çağrısı yaptı. 1886 yılının 1 Mayısında Amerikanın her yerinde işçiler grevler, mitingler ve eylemler düzenlediler. 8 saatlik işgünü talebinde bulundular. Chicago’da 200 bin işçi iş bıraktı. 8 saatlik işgünü için birleştiler. Burjuvazi gösteriyi bomba atarak sabote etmeye çalıştı. Ardından 4 işçi önderini idam etti. Binlerce işçiyi işten attı, yüzlercesini kara listelere aldı.
Uluslararası İşçi Kongresi (II. Enternasyonal) 1889 yılında Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs’ı işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak ilan etti.
1 Mayıs’ın önemi nedir?
1 Mayıs göstermiştir ki, dünyada iki ana sınıf vardır. İşçiler ve kapitalistler. Kapitalist sınıf dünyanın her ülkesinde işçi sınıfının emek gücünü sömürerek zenginleşmektedir. İşçi sınıfı her ülkede karın tokluğuna, uzun saatler kapitalistler için çalışmaktadır. Kapitalist sınıfın bütün tarihi işçi sınıfının sömürüsü üzerine inşa edilmiştir.
1 Mayıs göstermiştir ki, işçiler birleşmeden, örgütlenmeden, bilinçlenmeden hiçbir hak elde edemezler. İşçiler kapitalizmi tanımadan, tarihte yaşadıklarını öğrenmeden, yarına hazırlanmadan hiçbir hak elde edemezler.
1 Mayıs göstermiştir ki, küresel sömürü düzeni olan kapitalizmi yok edecek tek sınıf, dünya işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının kapitalizmi yıkmak için en önemli silahı ise diyalektik ve tarihsel materyalizmle, yani Marksizmle donanmış enternasyonalist komünist partisidir.
1 Mayıs niçin engelleniyor?
1 Mayıs dünyanın birçok ülkesinde resmi tatil günü. Türkiye’de ise normal çalışma günü. Bu ülkede 1 Mayıs’ın ancak şehir merkezlerinden, insanlardan uzak yerlerde kutlanılmasına izin veriliyor. O gün işe gitmeyen işçiler işten atılıyor. 1 Mayıs’ın tüm içi boşaltılarak bahar bayramına dönüştürülmesi için burjuvazi elinden gele çabayı gösteriyor. 1 Mayıs haftası televizyonlar sürekli “aman katılmayın” diye öğütlerde bulunuyorlar, ilgisiz çatışma görüntüleri yayınlıyorlar. Yine 1 Mayıs öncesinde meydanlarda, derneklerde, kitle örgütlerinde polis terörü estiriliyor.
Tüm bunlar niçin? Çünkü burjuvazi işçi sınıfından korkuyor. Burjuvazi biliyor ki birleşen işçileri hiçbir güç durduramaz. O nedenle elinden gelen her araca başvurarak kadın, erkek tüm işçilerin 1 Mayıs’a katılmasını engellemeye çalışıyor.
1 Mayıs’ta taleplerimiz ne olmalı?
İlk 1 Mayıs’ta işçilerin talebi 8 saatlik işgünü idi. Ancak bugün dünya işçilerinin ortak talepleri bunun çok ötesine geçmiş durumda. İhtiyacını duyduğumuz şey, ortak taleplerimiz için, sınıfsız, sömürüsüz, sosyalist bir dünya için mücadele edeceğimiz uluslararası devrimci önderliktir.
Küresel Krizlerin Faturasını Patronlara Ödetelim!
Emperyalist Savaşlara Karşı Sınıf Savaşını Yükseltelim!
Kapitalist Sömürüye Karşı Sosyalist Mücadele Bayrağını Yükseltelim!
Özgürlük İşçiler Savaşırsa Gelecek!
Tensikatlara Karşı Birleşelim, Örgütlenelim!
Bütün İşsizlere İş, İşgünü Kısaltılsın!
Parasız Eğitim, Sağlık, Konut ve Ulaşım!
Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
Sendikana Üye Ol, Sahip Çık, Denetle!
Sendikal, Siyasal Tüm Yasakların Derhal Kaldırılması İçin Mücadeleye!
Kürt halkına ayrılma hakkı!
Kürtçeye tam özgürlük! Kürtlere anadillerinde eğitim hakkı!
Ulusal ayrıcalıklara ve tek bir resmi dil uygulamasına son!
Yaşasın Kürt, Türk ve Dünya İşçilerinin Birliği!
Filistin’e Özgürlük İşçilerle Gelecek!
Kapitalistlerin Birlikleri Değil, İşçilerin Sosyalist Birliği!

link: Kartal’dan bir MT okuru, Yaşasın 1 Mayıs!, 26 Nisan 2004, https://marksist.net/node/1375
Her gün 8 Mart, her gün mücadele günü olsun!


İstanbul'da Pazar günü gerçekleştirilen Uluslararası Emekçi Kadınlar günü kutlamasına yaklaşık olarak 8 bin kişi katıldı. Miting alanında 10:30'dan itibaren toplanılmaya başlandı. 12:30'dan sonra yürüyüşe geçildi. Miting alanının ön kısmındaki kadın grupları bir zincir oluşturdular ve kadın-erkek birlikte katılmış kortejleri zincirin arka kısmında tuttular. Zincir oluşturan kadın örgütlerinden katılanların sayısı, kadınlı-erkekli karma kortejlerin katılımcılarına oranla çok azdı. Yürüyüş başlayana kadar kadınlar, hiçbir erkeğin zincirin kenarından bile geçmesine izin vermeyip onlarla birebir dakikalarca tartıştılar. Arada 50 metre kadar boşluk bırakarak, karma grupların kadın gruplarına katılmalarına izin vermediler.
Ön taraftaki kadın gruplarının ağırlıklı olarak cins ayrımını ön plana çıkaran, kadınların yaşadıkları sorunların kaynağı olarak erkekleri gören bir bakış açısını ortaya koyan sloganlar atmaları dikkat çekiciydi: "hayır diyorsam hayır!", "kimsenin namusu olmayacağız!", "namus cinayetlerine hayır!", "acıları durduran kadının örgütlü gücü olacak!", "töre vuruyor, devlet koruyor!"… Bu esnada arka taraftan "yürüyüş hakkımız engellenemez!", "kadın erkek el ele mücadeleye!", "cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye son!", "yaşasın sınıf dayanışması", "yaşasın örgütlü mücadelemiz", "kadın erkek el ele özgür günlere" sloganları atılıyordu. Zincirin arkasında karma grupların katılmasını engellemek için bekleyen kadın temsilcileri tarafından, bu sloganların erkek sloganları olduğu ileri sürüldü. Kadın gruplarının temsilcileriyle tartışan kadın işçiler, bu sloganların işçi sınıfının kadın ve erkeklerinin ortak taleplerini yansıttığını, cinsiyetçi bakış açısıyla sorunların çözümlenemeyeceğini, yaşadığımız sorunların ortak olduğunu anlatmaya çalıştılar. Platformda alınan kararların doğru olmadığını belirterek, bu mücadele gününün anlamını açıkladılar ve kadın ve erkeklerin birlikte katılımıyla kutlanması gerektiğini söylediler.
Saatler süren tartışmalardan sonra, kadın gruplarının temsilcileriyle arka tarafa vebalı gibi atılmış karma grupların temsilcileri arasında, aradaki boşluğun kapatılması konusunda anlaşmaya varıldı. Mesafenin kapanmasıyla grupların birbirlerine seslerini duyurmaları, bazen de ortak sloganlar atmaları sağlanmış oldu. Kadın kortejlerinin içinde yer alan DEHAP'lı kadınların attıkları "Leyla Zana'ya özgürlük" gibi bazı sloganlar arka taraftaki gruplar tarafından da desteklendi.
Bu mitingden sonra bir kere daha şunu gördük ki, biz işçilerin boş bıraktığı yeri bizim mücadelemizi bölmeye çalışanlar doldurmaktadır. 8 Mart, mücadele tarihimizi yeniden öğreneceğimiz, yeniden anlatacağımız, hafızamızın tazelenmesi için bir fırsat olarak değerlendireceğimiz bir mücadele günüdür. İşyerine kilitlenerek yanan Chicagolu dokuma işçileri sınıf mücadelesi verirken öldüler, New Yorklu kadın tekstil işçileri daha kısa çalışma saatleri için greve gittiklerinde öldürüldüler. Kadınların ve erkeklerin birlikte kurtuluşlarının tek yolunun, onların ücretli köleliğine son verecek şekilde birlikte mücadele etmesi gerektiğini bugün bir kez daha hatırlamamız gerekir. Mücadelemize sahip çıkarsak, burjuvazi işçi sınıfının mücadele tarihini temsil eden bu günün altını boşaltamayacak, onu adeta bir tüketim gününe dönüştüremeyecektir.
Yaşasın sınıf mücadelesi!
Kapitalizm yıkılmadan cins ayrımı kaldırılamaz!
Kadın erkek el ele mücadeleye!

link: KESK'ten bir kadın işçi, Her gün 8 Mart, her gün mücadele günü olsun!, 9 Mart 2004, https://marksist.net/node/1223
Gebze'de 1 Mayıs


Gebze Sendikalar Birliğinin düzenlemiş olduğu 1 Mayıs mitingi 16:45'te trafo meydanından yürüyüşle başlayıp 18:30'da Cumhuriyet meydanında bitti. Mitinge yaklaşık 8.000 kişi katıldı.
Mitinge, Petrol-İş, Eğitim-Sen, Teksif, Tez-Koop-İş, Kristal-İş, Çelik-İş, Birleşik Metal İş ve Genel İş'in yanı sıra çeşitli legal sol partiler de küçük kortejlerle katıldılar.
Miting için toplanma saati 16:30 olmasına rağmen vardiyadan 15:00'da çıkan işçiler 15:30 gibi trafo meydanında birikmeye başladılar. Yürüyüşün başlangıç noktası, güzergahı ve miting alanı saatler öncesinden polis tarafından çevrilmişti. Yürüyüşün başlamasından önce alana gelenlerde göze çarpan bir canlılık yoktu. Daha çok fabrikalardan gelen işçiler kendi aralarında kümeleşip dağınık bir şekilde duruyorlardı. Mitinge yaklaşık 1000 kişiyle en büyük katılımı sağlayan Birleşik-Metal işçileri Trafo meydanına yakın bir yerde toplanarak yürüyüşün başlama saati yaklaştığında kortejler halinde meydana girdiler. Burada yürüyüşün başlaması beklenirken Makine Takım İşçileri davullarla canlı bir biçimde yürüyüşün başlangıç noktasına geldiler.
Yürüyüşle birlikte kortejlerden de yavaş yavaş sloganlar yükselmeye başladı. Yürüyüş boyunca (çalışan biziz yöneten de biz olacağız; İş, ekmek, özgürlük; Yaşasın 1 Mayıs; Kölelik yasasına hayır; ABD Ortadoğu'dan defol; Birlik Mücadele Zafer; İşçilerin birliği sermayeyi yenecek; ABD Irak'tan elini çek; Irak'ta özgürlük işçilerle gelecek; Yaşasın sınıf mücadelesi; Susma sustukça sıra sana gelecek) gibi sloganlar sıkça atıldı. Sendika kortejlerinde sendika pankartları ve flamaları taşındı.
Kortejler alana ulaştıktan sonra mitingin başladığı anons edilerek mitinge katılan sendika genel merkez ve konfederasyon yöneticileri duyuruldu. İlk sözü alan Hak-İş genel başkanı Salim Uslu konuşmasında hükümete yüklendi ve ayrıca bugün sadece kalbimiz Gebze'de ve İstanbul'da değil aynı zamanda Bingöl'de atıyor diyerek depremde ölenleri andı.
Ardından konuşma yapan Gebze Sendikalar Birliği dönem sözcüsü Çelik-İş şube başkanı Şerafettin Koç, konuşmasına 1886'dan bu yana 1 Mayıs'larda mücadele ateşinin yandığını söyleyerek ve 1886'da idam edilen işçi önderlerinden August Spies'in "bizi asarak bu mücadeleyi engelleyebileceğinizi düşünüyorsanız asın, ancak yanılıyorsunuz, bizleri asarak sadece bir kıvılcım yok edebilirsiniz, ama içten içe her yanda yanan ateşi söndüremezsiniz, her an yeni kıvılcımlar çakılacaktır" şeklindeki sözlerini aktararak başladı. Koç, işçi sınıfının uluslararası bir sınıf olduğunu ve onun enternasyonal niteliğinin de en açık şekilde işçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma günü olan 1 Mayıs'ta somutlandığını belirtti.
Gebze'de 1 Mayıs bu yılla birlikte ikinci kez kutlanmasına rağmen geçen yıla göre katılımdaki düşüş açıkça göze çarpıyordu. Yine mitingin tamamına bakıldığında 1 Mayıs'ta olması gereken coşku yoktu. Alanda birçok kortejin bekleme süresi 15-20 dakikayı geçmedi. Saygı duruşunun "Mustafa Kemal ve arkadaşları, depremde kaybettiğimiz vatandaşlarımız, iş kazalarında ölen işçi kardeşlerimiz (ve sonuna da utangaç bir biçimde) bu davada ölen işçi kardeşlerimiz için" anonsuyla yapılması da, sınıf hareketinin mevcut durumunu göstermesi bakımından ilginçti.
Bütün olarak bu mitinge baktığımızda 1 Mayıs'a yakışır bir coşkunun olmaması bizleri elbette ki umutsuzluğa, moral bozukluğuna itmemelidir. İşçi sınıfının örgütlülük düzeyi ortadayken, sınıfın öz örgütleri olan sendikaların durumu ortadayken, elbette sendika bürokrasisinden daha iyisini yapmasını beklememeliyiz.
Bugün devrimcilerin ve ileri işçilerin önünde ağır bir sorumluluğun olduğu ortadadır. 2000'lerden bu yana ağır bir krizin içerisinde bocalayan dünya kapitalizmi, son dönemde Afganistan ve Irak'ta iki bölgesel savaşı gündeme getirmiştir. Bunların yanı sıra Filistin'deki çatışmaları körüklemektedir. Şu da açık bir şekilde görülüyor ki kriz her geçen gün derinleşiyor ve emperyalist-kapitalist bloklar arasında her geçen gün hegemonya mücadelesi keskinleşiyor. ABD yeni savaşların sinyalini veriyor, Latin Amerika'da devrimci bir yükseliş var. Bütün dünyada savaş karşıtı gösterilere milyonlarca insan katıldı. Küreselleşme karşıtı gösterilerde, savaş karşıtı mitinglerde işçiler yavaş da olsa öne çıkmaya başladı. Elbette ki bu koşullar altında 1 Mayıs daha büyük bir önem kazanmıştır.
Bugün bir kez daha gördük ki işçi sınıfını mücadeleye sendika bürokrasisi çekmez, önderlik edemez. Bunun için biz devrimci Marksist işçiler, sendikaları yeniden işçi sınıfının mücadele örgütlerine haline getirmek için canla başla çalışmalıyız. Sendikaların bugünkü durumuna bakarak bu örgütlerden yüz çevirmek, geniş işçi kitlelerini sendika bürokrasisinin insafına terk etmek anlamına gelen koca bir yanlıştır. Tüm dünyada yavaş yavaş yükselmeye başlayan mücadele bir kez daha işçi sınıfının uluslararası örgütlülüğünün ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermiştir. Bizlere düşen görev işçi sınıfının uluslararası birliğinin ve onun komünist örgütlülüğünün güçlendirilmesidir. Bu perspektifle yarın 1 Mayıs'ların böyle geçmemesi için işe koyulmalıyız. Çünkü işçi sınıfı ya örgütlüdür ve her şeydir ya da örgütsüzdür ve hiçbir şey!

link: Gebze'den MT okuru metal işçileri, Gebze'de 1 Mayıs, 6 Mayıs 2003, https://marksist.net/node/1259
Marksist Tutum'a Yurtdışından Gelen 1.Yılını Kutlama Mesajları
Solidarity and congratulations on 1 year of Marksist Tutum!
The Workers International League and Socialist Appeal (US) sends you our best wishes and comradeship on the first anniversary of Marksist Tutum.
For a year now your website has been a beacon to the militant workers and youth of Turkey, and we are certain that you will continue to be so for years to come. Keep the Red Flag high and the bosses on the run!
your American comrades-in-arms,
WIL
Editorial board of Socialist Appeal (US)
Marksist Tutum’un birinci yılı dolayısıyla dayanışma duygularımızı ve tebriklerimizi iletiyoruz!
The Workers International League ve Socialist Appeal (ABD) olarak, Marksist Tutum’a birinci yıldönümü nedeniyle en iyi dileklerimizi ve yoldaşça duygularımızı gönderiyoruz.
Bir yıldır web siteniz Türkiyeli militan işçiler ve gençler için bir fener oldu, ve eminiz ki gelecek uzun yıllar boyunca da bu böyle olmaya devam edecek. Kızıl Bayrağı yükseltelim ve patronlar kaçacak delik arasın!
Amerikalı dava yoldaşlarınız
WIL
Socialist Appeal (ABD) yazı kurulu
From Belgian Marxists
We send you our warmest anti-imperialist and revolutionary greetings at the occasion of the first anniversary of your website. In Belgium we follow the political developments in Turkey with a great attention. Especially the first signs of reawakening of the powerful working class in your country is
giving us a lot of hope that you will be able to play a decisive role in defeating capitalism and imperialism is this strategic area of the world.
Forward for a socialist Turkey in a socialist world!
The editorial board of Vonk/Unité, Belgian Marxist papers
Belçikalı Marksistlerden
Sitenizin birinci yıldönümü dolayısıyla en sıcak anti-emperyalist ve devrimci selamlarımızı gönderiyoruz. Bizler Belçika’da Türkiye’deki politik gelişmeleri dikkatle izliyoruz. Özellikle ülkenizdeki güçlü işçi sınıfının yeniden uyanışının ilk işaretleri bize, kapitalizmin ve emperyalizmin dünyanın bu stratejik bölgesinde yenilgiye uğratılmasında sizin belirleyici bir rol oynayabileceğiniz konusunda büyük bir umut veriyor.
Sosyalist bir dünyada sosyalist bir Türkiye için ileri!
Belçika’da yayınlanan Marksist Vonk ve Unité dergilerinin yazı kurulu
To the Turkish website Marksist Tutum:
Dear Comrades,
In Defence of Marxism, the global Marxist website, sends you warmest greetings on your first anniversary. You have performed a very important service to the cause of Marxism and the working class.
The present epoch represents a fundamental turning point in world history. The capitalist system has demonstrated its complete inability to solve any one of the problems of humanity. The only future it can offer is one of wars, unemployment and poverty for the masses everywhere.
This is particularly true of your country. The Turkish bourgeoisie has had over 80 years to show what it can do, and the result is well known to the working people. The weakness of Turkish capitalism was cruelly exposed in the economic collapse two years ago. Despite all the promises, there is still no genuinely democratic regime in Turkey.
To make matters worse, Turkey’s position in the region has turned it into a virtual satellite of US imperialism. This is not altered by the recent clash between Ankara and Washington over the war in Iraq. The firm opposition of the masses to this criminal war made it impossible for the imperialists to carry out their original plans. But US imperialism still holds the whip hand and is using economic blackmail to force Turkey to act according to its wishes.
The only hope for Turkey lies in the perspective of the socialist transformation of society. For this, it is necessary to win over the decisive forces in society – the workers and peasants, the youth and the women, the best of the intellectuals and the oppressed minorities.
Starting with the advanced guard the workers will come to understand the need for a socialist programme and policy. Your website has played, is playing and will play a vital role in the work of assembling the proletarian cadres for the fight for socialism in turkey and internationally.
The Turkish working class has a wonderful tradition of struggle. We are sure that, armed with the ideas of Marxism, the workers of Turkey will be invincible.
Signed:
Ted Grant and Alan Woods (On behalf of the Editorial Board)
Türk web sitesi Marksist Tutum’a,
Değerli yoldaşlar,
Global Marksist web sitesi In Defence of Marxism birinci yıldönümünüz dolayısıyla sizlere en sıcak selamlarını gönderiyor. Marksizm ve işçi sınıfı davasına son derece önemli bir hizmette bulundunuz.
İçinde bulunduğumuz dönem dünya tarihinde esaslı bir dönüm noktasını temsil ediyor. Kapitalist sistem insanlığın sorunlarının bir tekini bile çözmeye muktedir olmadığını göstermiş bulunuyor. Onun sunabildiği tek gelecek, her yerde kitleler için savaşlar, işsizlik ve yoksulluktan ibarettir.
Sizin ülkeniz için bu özellikle doğru. Türk burjuvazisi 80 yıl boyunca ne yapabileceğini gösterdi, sonuç çalışan insanların malûmudur. Türkiye kapitalizminin zayıflığı iki yıl önceki ekonomik çöküş sırasında acımasız bir biçimde ortaya çıktı. Tüm vaatlere rağmen Türkiye’de hâlâ gerçek anlamda bir demokratik rejim yoktur.
Daha da kötüsü, Türkiye’nin bölgedeki konumu onu ABD emperyalizminin fiili bir uydusu haline getirdi. Ankara ve Washington arasında Irak’taki savaş konusunda yaşanan son sürtüşme bunu değiştirmemektedir. Kitlelerin bu canice savaşa karşı sıkı muhalefeti, emperyalistlerin ilk baştaki planlarını hayata geçirmelerini imkânsız hale getirdi. Ama ABD emperyalizmi hâlâ kırbacı elinde tutuyor ve kendi isteklerine göre hareket etmeye zorlamak için Türkiye’ye ekonomik şantaj uyguluyor.
Türkiye için tek umut, toplumun sosyalist dönüşümü perspektifinde yatmaktadır. Bunun için toplumdaki belirleyici güçleri –işçileri ve köylüleri, gençleri ve kadınları, en iyi entelektüelleri ve ezilen azınlıkları– kazanmak şarttır.
İleri müfrezesinden başlayarak işçiler sosyalist bir program ve siyasetin gereğini kavrayacaklardır. Sizin web siteniz Türkiye’de ve uluslararası alanda sosyalizm kavgası için proleter kadroların toplanması işinde hayati bir rol oynadı, oynuyor ve oynayacak.
Türkiye işçi sınıfının harikulâde bir mücadele geleneği var. Eminiz ki, Marksizmin fikirleriyle silahlandıklarında Türkiyeli işçiler yenilmez olacaktır.
Ted Grant ve Alan Woods (Yazı kurulu adına)
Los marxistas del estado español, agrupados en el periódico obrero El Militante, queremos trasladar nuestros saludos fraternales a nuestros camaradas turcos de Marksist Tutum. La valentia con la que la clase obrera y la juventud turca se han movilizado contra la guerra imperialista ha inspirado al conjunto del movimiento obrero internacional. La lucha por las libertades democráticas en Turquia esta inseparablemente unida a la defensa de una alternativa socialista. Por eso solo la bandera del internacionalismo proletario, la bandera que levantan los camaradas de
Marksist Tutum, es la única que puede agrupar a los oprimidos de Turquia en una lucha consecuente contra el regimén burgues y el capitalismo turco. Vuestros éxitos son los nuestros
¡Viva la lucha de la clase obrera mundial!
¡Viva el socialismo revolucionario!
Comité de Redacción de El Militante.
İşçi gazetesi El Militante etrafında örgütlenen biz İspanyol Marksistleri, Marksist Tutum’dan Türkiyeli yoldaşlarımıza kardeş selamlarımızı iletmek istiyoruz. Türkiyeli işçilerin ve gençliğin emperyalist savaşa karşı seferber olmadaki cesareti uluslararası işçi hareketinin bütünü için bir ilham kaynağı oldu.
Türkiye’de demokratik haklar için mücadele sosyalist bir alternatif için mücadeleye kopmaz biçimde bağlıdır. Bu nedenle, Türkiye’nin ezilenlerini Türkiye’deki burjuva rejime ve kapitalizme karşı tutarlı bir mücadelede birleştirmeye muktedir olan tek şey proletarya enternasyonalizminin bayrağıdır ve Marksist Tutum’lu yoldaşlar da bu bayrağı yükseltmektedirler.
Sizin başarınız bizim başarımızdır.
Yaşasın dünya işçi sınıfının mücadelesi!
Yaşasın devrimci sosyalizm!
El Militante (İspanya) yazı kurulu
May Day greetings to Marksist Tutum
Revolutionary May Day Greetings from Der Funke, Marxist journal in the German labour movement. Down with capitalism, imperialism and militarism. For a social regime change and socialist democracy all over the world. Long live working class internationalism!
Marksist Tutum’a 1 Mayıs selamlarımızla,
Alman işçi hareketinin Marksist dergisi der Funke’den devrimci 1 Mayıs selamlarımızı iletiyoruz. Kahrolsun kapitalizm, emperyalizm ve militarizm. Tüm dünyada toplumsal bir rejim değişikliği ve sosyalist demokrasi için ileri. Yaşasın işçi sınıfı enternasyonalizmi!
Dear comrades,
From Argentina we want to congratulate you on the first anniversary of your website. We are very proud that the voice of Marxism is growing in other countries and we are sure that this fact is an important step for the victory of the revolution. We have recently published our website so we are at the beginning of a long road in the struggle for a fair society.
To the socialist revolution!
Best wishes,
El Militante, Argentina.
Sevgili yoldaşlar,
Sitenizin birinci yıldönümü dolayısıyla Arjantin’den sizleri kutluyoruz. Marksizmin sesinin diğer ülkelerde de güçleniyor olmasından gurur duyuyoruz ve bu gerçeğin devrimin zaferi için önemli bir adım olduğuna eminiz. Bizler kendi web sitemizi henüz geçtiğimiz günlerde yayınlamaya başlamamız dolayısıyla, adil bir toplum için mücadelede uzun bir yolun başlangıcındayız.
Yaşasın sosyalist devrim!
En iyi dileklerimizle,
El Militante, Arjantin
Comrades,
We send you revolutionary greetings from Mexico.
We congratulate your website Marksist Tutum on the ocassion of its first anniversary. The Marxist tendency in the PRD which is fighting for the socialist transformation of society congratulates you on your work in spreading the ideas of real Marxism. We are sure that we will be celebrating many more years of your website which signifies an important advance for the forces of Marxism internationally in a period in which we have the opportunity to spread our theories through the internet.
Forward! Socialism or barbarism!
Signed
Victor V.
Comité Promotor de las Juventudes Socialistas del PRD
México
Yoldaşlar,
Sizlere Meksika’dan devrimci selamlarımızı gönderiyoruz.
Birinci yıldönümü vesilesiyle web siteniz Marksist Tutum’u kutluyoruz. Toplumun sosyalist dönüşümü için mücadele eden PRD içindeki Marksist eğilim, gerçek Marksizmin fikirlerini yaymada gösterdiğiniz emek nedeniyle sizleri kutlar. İnternet aracılığıyla teorilerimizi yayma fırsatını bulduğumuz bir dönemde, uluslararası düzeyde Marksizmin güçleri için önemli bir atılım anlamına gelen web sitenizin daha nice yıllarını kutlayacağımızdan eminiz.
İleri! Ya sosyalizm ya barbarlık!
Victor V.
Comité Promotor de las Juventudes Socialistas del PRD
Meksika
Dear Comrades, you deserve congratulations for the excellent web page you have designed. By the use of the most modern means of communication we can contact more directly with the masses and especially with the youth and generally those social layers that now are entering the struggle for the first time. We are sure that the existence of your web site is a very important step for the propagation of the Marxist ideas in Turkey. Complete and practical, with a rich index and most of all with a militant programme, from now it will become a beacon which will guide the oppressed to the road of internationalism, solidarity and revolution. The Greek Marxists, always faithful and absorbed in the ideas of internationalism, will make every effort to help the Turkish Marxists. We will fight continuously for the unity of the Turkish and Greek workers, for the unity of all the European workers, for the Socialist Federation of the Balkans, for the Socialist United States of Europe and of the whole world!
Sosialistiki Ekfrasi
Sevgili yoldaşlar, tasarlamış olduğunuz mükemmel web sitesi için kutlanmayı hak ediyorsunuz. En modern iletişim araçlarını kullanarak kitlelerle, özellikle gençlerle ve genelde mücadeleye henüz ilk kez atılmakta olan toplumsal tabakalarla daha doğrudan temas kurabiliyoruz. Web sitenizin Marksist fikirlerin Türkiye’de yayılması için çok önemli bir adım olduğuna eminiz. Siteniz, eksiksiz ve pratik niteliğiyle, zengin bir dizinle ve hepsinden önemlisi militan bir programla, şimdiden ezilenlere enternasyonalizm, dayanışma ve devrim yolunda kılavuzluk edecek bir fener olacaktır. Enternasyonalizm fikrine her zaman bağlı olmuş ve bu fikirle yoğrulmuş Yunan Marksistleri Türkiyeli Marksistlere yardım etmek için her çabayı göstereceklerdir. Türkiyeli ve Yunan işçilerin birliği için, tüm Avrupalı işçilerin birliği için, Balkan Sosyalist Federasyonu için, Avrupa ve tüm dünya Sosyalist Birleşik Devletleri için durmaksızın mücadele edeceğiz!
Sosialistiki Ekfrasi
From Pakistan
Dear Comrades
We the Youth For International Socialism congratulate Turkish comrades on completion of one year of their website Marksist Tutum. We want you to know that we always shall be standing with you in the whole struggle for the international socialist revolution.
National organizer
Youth for International Socialism
Yasir Irshad
Pakistan’dan…
Sevgili Yoldaşlar
Youth For International Socialism [Enternasyonal Sosyalizm İçin Gençlik] olarak bizler, Marksist Tutum’un birinci yılını tamamlamış olması dolayısıyla Türkiyeli yoldaşları kutluyoruz. Bilmenizi isteriz ki uluslararası sosyalist devrim mücadelesinde her zaman yanınızda olacağız.
Ulusal örgütlenme sorumlusu
Youth For International Socialism
Yasir İrşad
Saludos a los camaradas de Marksist Tutum con motivo del 1er aniversario de la página web
Camaradas:
A un año de la aparición en la red de la página web “Marksist Tutum” les enviamos los más cordiales saludos desde el Periódico Obrero Militante (México).
La oleada de movilizaciones que ha sacudido al mundo entero en últimas fechas abre la posibilidad de un cambio radical para la humanidad. Esto será posible en la medida en que la vanguardia de nuestra clase, es decir: la clase obrera, se ponga al frente de dicho proceso. Sin embargo, la historia demuestra que eso por sí solo no es suficiente; la única revolución triunfante ha sido llevada bajo las banderas del auténtico marxismo y, en la época actual, eso es algo que los marxistas turcos que se agrupan en torno a “Marksist Tutum” pueden reivindicar.
Sabemos que el trabajo para la construcción de un partido de masas que reivindique las ideas del auténtico marxismo es una tarea titánica, sin embargo estamos seguros de que gracias al trabajo paciente, y fiel a nuestra clase, podremos devolver al marxismo el lugar que le corresponde como arma ideológica del proletariado mundial.
¡Un abrazo revolucionario a todos los camaradas!
…¡Saludos bolcheviques!
Angel Flores, por el Comité de Redacción del Periódico Obrero Militante (México)
Web sitesinin birinci yıldönümü dolayısıyla Marksist Tutumlu yoldaşlara selamlar
Yoldaşlar,
Marksist Tutum web sitesinin birinci yıldönümü dolayısıyla sizlere Militante İşçi Gazetesi’nin (Meksika) kardeşçe selamlarını gönderiyoruz.
Son dönemde tüm dünyayı sarsan seferberlik dalgası, insanlık için radikal bir değişim olanağı açıyor. Bu ancak, sınıfımız olan işçi sınıfının öncüsü bu sürecin başına geçerse mümkün olabilir. Ama tarih göstermektedir ki, bu tek başına yeterli değildir; tek muzaffer devrim Marksizm bayrağı altında gerçekleştirilmiştir ve bugün Marksist Tutum etrafındaki Türkiyeli Marksistler tam da bu iddiayı taşıyorlar.
Marksizmin gerçek fikirlerini savunan kitlesel bir partinin inşası görevinin devasa bir görev olduğunu biliyoruz, ama sabırlı çalışma ve sınıfımıza sadakat sayesinde, dünya proletaryasının ideolojik silahı olarak Marksizmi tekrar olması gereken yere getirebileceğimize inanıyoruz.
Tüm yoldaşları devrimci duygularla kucaklıyoruz!
Bolşevik selamlar!
Angel Flores, Militante İşçi Gazetesi Yazı Kurulu adına
Dear Turkish comrades,
Militant greetings for this first anniversary of your webpage. Marxists have always utilised the most advanced technology for the construction of the party and the marxists who support www.marxist.com are no exception. In Mexico we have been very succesful in our work around our webpage www.militante.org to which the American The Washington Post and the Universidad Nacional Autonoma of Mexico (the biggest university of the whole of Latin America) have put links with.
Also the Hemeroteca Nacional of Mexico (newspaper and periodicals library) has also requested two complete sets of our Newspaper Militante to be consulted by "an increasingly demanding public".
We are completely convinced that the Turkish website www.marksist.com will play a great role in winning the powerful working class to the cause of world revolution.
Turkey is a key country in the struggle for world socialismo
Long live to the Turkish website Marksist Tutum!
Communist greetings,
Jonathan López
Coordinator of the Workers Committee in Defence of the Trade Unions (trade union section of MILITANTE, México)
(Coordinador del COMITÉ DE TRABAJADORES EN DEFENSA DE LOS SINDICATOS)
Değerli Türkiyeli yoldaşlar,
Websitenizin birinci yıldönümü nedeniyle militanca selamlarımızı gönderiyoruz. Marksistler her zaman parti inşasında en gelişmiş teknolojiden yararlanmışlardır ve www.marxist.com'u destekleyen Marksistler de bir istisna değildirler. Biz Meksika'da, The Washington Post ve Universidad Nacional Autonoma of Mexico'nun da (bütün Latin Amerika'nın en büyük üniversitesi) link verdiği websitemiz www.militante.org etrafındaki çalışmamızda çok başarılı olduk.
Yine Hemeroteca Nacional of Mexico da (gazete ve süreli yayınlar kütüphanesi) "giderek artan okuyucu talebini" karşılamak için dergimiz Militante'nin iki tam setini istedi.
Türk websitesi www.marksist.com'un güçlü işçi sınıfının dünya devrimi davasına kazanılmasında büyük bir rol oynayacağına tümüyle eminiz.
Dünya sosyalizmi için mücadelede Türkiye kilit bir ülkedir.
Yaşasın Türk websitesi Marksist Tutum!
Komünist selamlarımızla,
Jonathan López
Sendikaları Savunma İşçi Komitesi Koordinatörü (Meksika)
Dear Turkish Comrades
We the PAKISTAN TRADE UNION DEFENCE CAMPAIGN congratulate the Turkish comrades for the first anniversary of their website Marksist Tutum. We asure you that we will assist you whenever you will be need our assistance to achieve our target of "world socialist revolution". And by uniting the workers of the both the countries we fight united till our destination.
united we stand.
Comradely
NATIONAL BUREAU
PAKISTAN TRADE UNION DEFENCE CAMPAIGN.
Sevgili Türkiyeli yoldaşlar,
PAKİSTAN SENDİKALARI SAVUNMA KAMPANYASI olarak bizler, Türkiyeli yoldaşları, websiteleri Marksist Tutum'un birinci yıldönümü nedeniyle kutluyoruz. Hedefimiz olan "dünya sosyalist devrimine" ulaşma yolunda, ihtiyaç duyduğunuz her durumda size yardım edeceğimize sizi temin ederiz. Ve her iki ülkenin işçilerini birleştirerek, hedefimize ulaşana dek birlikte mücadele edeceğiz.
Sizinleyiz
Yoldaşça
PAKİSTAN SENDİKALARI SAVUNMA KAMPANYASI ULUSAL BÜROSU
Dear Turkish comrades,
We the Members of Parliament of Pakistan congratulate you on the ocassion of your first year of your website Marksist Tutum. We wish you all the best. And we asure you that to achieve our target of "WORLD SOCİALIST REVOLUTION" we would help you and assist you where ever you will be needing our help. And by uniting the workers of the world we will fight for socialist revolution till our success.
Mazoor Ahmed MNA From Kasur
Ch Zafar warich MNA From Rahimyar Khan
Ch qamar Uz Zaman Kaira MNA from Gujrat
Ch Zulfiqar Ali Gondal MNA from Mandi Bah u Din
Sevgili Türkiyeli yoldaşlar,
Pakistan parlamentosundan milletvekilleri olarak bizler, websiteniz Marksist Tutum'un birinci yıldönümü vesilesiyle sizleri kutluyoruz. En içten dileklerimizi iletiyoruz. Sizi temin ederiz ki, "DÜNYA SOSYALİST DEVRİMİ" hedefine ulaşma yolunda, ihtiyaç duyduğunuz her durumda size yardım edeceğiz. Ve dünya işçilerini birleştirerek, sosyalist devrim için birlikte mücadele edeceğiz.
Mazoor Ahmed (Kasur milletvekili)
Ch Zafar warich (Rahimyar Han milletvekili)
Ch qamar Uz Zaman Kaira (Gucarat milletvekili)
Ch Zülfikar Ali Gondal (Mandi Bah u Din milletvekili)
Comrades!
We wish to congratulate you on the first anniversary of your website. We are entering into a very convulsive epoch, where wars, revolutions and counter-revolutions will be the dominant feature. We are absolutely confident that the turkish working class will re-discover their revolutionary tradition of the seventies. But this time the ideas of Marxism, the ideas of Marksist Tutum will play a key role in these struggles!
FalceMartello Editorial Board, Italy
Yoldaşlar!
Websitenizin birinci yıldönümü nedeniyle sizleri kutlamak isteriz. Savaşların, devrimlerin ve karşı-devrimlerin hakim olacağı çok çalkantılı bir döneme giriyoruz. Türkiye işçi sınıfının yetmişli yılardaki devrimci geleneklerini yeniden keşfedeceğine kesinlikle eminiz. Ama bu kez Marksizmin fikirleri, Marksist Tutum'un fikirleri bu mücadelelerde kilit bir rol oynayacak!
FalceMartello Yazı Kurulu, İtalya

link: Marksist Tutum, Marksist Tutum'a Yurtdışından Gelen 1.Yılını Kutlama Mesajları, 2 Mayıs 2003, https://marksist.net/node/7846
Marksist Tutum'a Okurlarından Gelen 1.Yılını Kutlama Mesajları
Marksist Tutum Sitesi bundan tam bir yıl önce mücadele hayatımıza girdi. Yazılarınız sınıf belleğimizi tazeledi, yeni bir dünyanın mümkün olduğunu bilincimize kazıdı. İşçi sınıfının kurtuluşunun yerel ya da ulusal değil ancak uluslararası düzeyde örgütlenip mücadele ederek başarılabileceğini vurguladınız. Marksizmin temelini oluşturan fikirleri sınıfın belleğinden silmeye çalışan küçük burjuva devrimciliğine inat, bizlere taşıdınız. Marksizm sınıf mücadelemizde yolumuzu aydınlatmaya devam edecektir. İşçi sınıfının öldüğünü ya da yok olduğunu iddia edenler yanılıyorlar. Sınıfımızın düşmanı burjuva ideologlar kalemleri ile bir çırpıda mücadelemizi yok edeceklerini mi sanıyorlar? Sınıfımızın mücadele tarihi, bu burjuva kalemşorların fikirlerinin zavallılığını defalarca göstermiştir
Marksist Tutum mücadelemize ışık tutuyor. Devrimci işçiler sahiplendikleri ölçüde sınıf mücadelemiz yükselecektir. Sınıfımız öldü diyenlere inat, çoğalacağız; fenerimizin ışığıyla egemenlerin yarattığı karanlığı dağıtacağız. İşçilerin mücadelesi, Marksizm ışığında ayakları üzerine dikilecek, mücadelemiz zafere kadar sürecektir.
Bundan sonraki yayın hayatınızda bizlere ışık, mücadele arzusu, yani Marksist fikirleri taşıyacağınız inancıyla başarılar diliyorum.
Kartal’dan Marksist Tutum okuru bir metal işçisi
Bir heyula dolaşıyor dünyamızda,
Zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan.
Marksizm ile donanmış işçiler dolaşıyor dünyada,
Yeni bir dünya yaratacak sınıf dolaşıyor.
Sitenizin kuruluşundan bu yana yazılarınızı düzenli takip etmekteyim. Hem teorik hem de güncel konular üzerine, işçi sınıfının önünü açacak o kadar yazı çıktı ki...
Sınıf bilinçli bir işçi olarak Marksizmin öldüğünü söyleyen o koca kafalılara en güzel yanıtın, Marksist Tutum sitesinde verildiğine inanıyorum. Yayın hayatınıza başlamanızın birinci yıldönümünde sizleri kutluyorum. Marksist Tutum okuru bir işçi olarak, sitedeki yazıları dört gözle bekliyorum.
Marksist Tutum okuru bir işçi
“HAVA DÖNDÜ, İŞÇİDEN ESİYOR YEL!”
Yıllardır uykusundan uyanmasını beklediğimiz işçilerin dünyanın birçok ülkesinde ufak ufak kıpırdanmaya başladığının haberlerini aldık. Dünyanın dört bir yanından sınıf mücadelesinin durumuna ilişkin haber ve yorumlar; mücadele tarihini anlatan yazılar sitenizden bilincimize akıyor; tarihsel hafıza yeniden canlanıyor. Bu topraklardaki egemenler, işçileri kendi çıkarlarına ve hatta aralarındaki çatışmalara alet etmeye çalışıyorlar. İşçi sınıfı üzerinde oynanan oyunları, işçi sınıfının kendi gerçekliğini ve bağımsız sınıf çıkarlarını ortaya koyan Marksist Tutum sitesinin varlığı; sınıf mücadelemizin geleceğine güvenle bakmamızı sağlıyor.
Bu yıl 1 Mayıs’ı kapitalist sistemin içine düştüğü ekonomik kriz koşullarında karşılıyoruz. Dünyanın her yanında umut verici gelişmeler yaşanıyor. Mücadelemize yol gösterecek perspektiflerin ortaya konması giderek daha da acilleşiyor. İşte tam da bu noktada, tarih bilincimizin gelişmesi, hafızanın yeniden canlandırılması için bu siteyi kurarak attığınız adımın, bu topraklarda sınıf mücadelesinin gelişmesine büyük katkılar sunacağına inanıyorum. Geçen bir yıl içerisinde yayınlanan yazılarla;
· Sosyalizme inancımızın artmasına
· Yeniden kendi gücümüzü görebilmemize
· Kendimize ve sınıfımıza güvenmemize
vesile oldunuz. Dünyayı Marksizmin Işığında algılamanın sorumluluğunu taşıyoruz. Marksist Tutum sitesinin, mücadeleye açılan aydınlık ve inanç dolu penceremiz olmaya devam edeceğine inanıyorum. Sitenin 1. yıldönümünü ve 117. yılında sınıf kardeşlerimin 1 Mayıs’ını coşkuyla selamlıyorum.
Marksist Tutum okuru bir kamu emekçisi
Sitenin kuruluşunun 1. yıldönümünü devrimci coşkuyla selamlıyorum. Sınıf mücadelemizi ilerletebilmek için ideolojik ve teorik netlik zemininin oluşturulmasına ihtiyaç duyulmaktaydı. Geçmişin yıkıntıları temizlenmeli, tarihsel deneyimler olarak işçi sınıfının teorik cephaneliğine katılmalıydı. İşte 1 yıl içerisinde sitenizin bu zorlu teorik-politik görevi üstlenen içerikteki yazıları önümüzü açtı. Üstelik AB, Afganistan, Irak, Kıbrıs, kapitalizmin derinleşen krizi gibi pek çok güncel soruna, tarihsel süreçlerini de kapsayan nitelikli yazılarla yanıt verdiniz. Marksizm bayrağının yeniden yükseltilebilmesi yolunda geçen bir yıllık yayın hayatınız, mücadelemizin geleceğine güvenle bakmamızı sağladı. Bolşevizm geleneğimiz; geleneğimiz geleceğimizdir.
Sınıf mücadelesi, dünya proletaryasının zaferine kadar sürecek ve sonunda kazanan biz olacağız.
Bir Marksist Tutum okuru
Yıl 1990. Bürokratik diktatörlükler ve arkasından onların hegemon gücü SSCB çöküyor. Milyarlarca insanın ve elbette ki devrimcilerin hayali yıkılıyor; devrimci bilinç dumura uğruyor. Çünkü fay hatları kırılmış ve derin çatlakların oluşturduğu kırıklar yer üstündeki, o güne kadar sarsılmaz görünen yapıları yerle yeksan etmişti. Devasa enkazlar meydana geldi ve dünya devrimci hareketi (Stalinistinden Troçkistine) bu enkazın altında kaldı. Marksist ideolojik mevziler “yitirildi”. Aslında bu ideolojik mevziler Ekim devriminin içeriden bir karşı-devrimle son bulmasıyla yitirilmişti ve resmi KP’ler Stalinizmle yani resmi komünizmle bunu saklıyorlardı. İşte 1990'da çöken bu resmi komünizmdi. Ama ne yazık ki devrimci Marksistler uluslararası devrimci bir gelenek oluşturamadıkları için çöken, Marksizm olarak algılandı; kitlelerin bilincinde Marksist mevziler yitirildi.
Burjuvazinin liberal ideologları zafer çığlıkları atıyorlardı. Liberalleşme, gevşeyip çözülme, örgütsel ilişkilerden kaçma ve burjuva düzenin kanallarında boğulmalar alabildiğine derinleşti. Moral bozukluğu ve yılgınlık yüzlerce militanın depolitize olmasını beraberinde getirdi. Dünün koca koca partilerinin koca koca liderleri birden bire liberalizmi, globalizmi, işçi sınıfının öldüğünü ve sınıf mücadelesinin bittiğini keşfettiler. Devrimciliği bırakıp, devrimcilere küfretmeye başladılar.
İşte böylesi gerici ortamlarda akıntıya karşı kürek çekmek en büyük devrimci görev ve tutulması gereken en önemli halkadır. Çünkü ancak bu, ideolojik mevzilerde direnmeyi ve yeniden teorik-politik üretimi getirebilir.
Sınıf mücadelesinin zorlu yollarından geçmiş olan Marksist Tutum sitesini kuranlar, deneyim ve birikimlerini inatla ideolojik mevzilerde direnmek, Marksizmi Stalinizmden ayıklamak, yeniden ayakları üzerine dikmeye vakfetmişlerdir.
İdeolojik-teorik netlik üzerinde yükselen Marksist bilinç, Marksist Tutum'da cisimleşmiştir. Uluslararası düzeyde bir örgütlenmeyi önüne koyan Marksist Tutum, burjuva ideologlarının saldırıları, milyarlarca insanın hayalinin çökmesi ve devrimci mevzilerin yitirilmesinin getirdiği karanlık dönemi parçalayan bir dalgadır.
Sitenizin teorik ve politik birikimi gerek bu topraklar için gerekse dünya ölçeğindeki devrimci hareketler için eşsiz bir Marksist başvuru kaynağıdır.
Önümüzdeki süreçte sınıf mücadelesinin yükseleceğini var sayıyoruz. Böylesi bir ortamda, 1 Mayısta, Marksist Tutum'un bir yaşını doldurması ve bir sene öncesi başlangıcını onlarca kez aşıp, geride bırakması bir zaferdir.
Çok şeyler yazmak isterim ama ne zaman var ve ne de yazmak istediklerimi bu kısa yazıda tam olarak ifade edebilirim. Ama ben biliyorum ki ne demek istediğim anlaşıldı.
Size teşekkür ediyoruz ve enternasyonal mücadelemizde başarılar diliyoruz. Marksizmin bayrağı bizim elimizde daha fazla yukarıya yükselecektir; daha fazla...
Selamlar
İstanbul’dan bir Marksist Tutum okuru
Merhaba arkadaşlar,
Kapitalizmin her yerde olduğu gibi internet teknolojisini de halkı uyuşturmak için kullandığı günlerde Marksist Tutum olarak internette deyim yerindeyse güneş gibi doğdunuz.
Bir yıldır göstermiş olduğunuz yoğun performans için sizi tebrik eder yayın hayatınızda başarılar dilerim.
bagdatonline.com editörü
PROLETER DEVRİMLERLE DOLU YILLAR TEMENNİSİYLE
Sınıf mücadelesinde bir yılı geride bırakan Marksist Tutum bugün bizlere örgütlü mücadelenin önemini kavramamızda yardım ettiği ve teorik bilgilendirmenin yanısıra uygulama konusunda da bizleri yalnız bırakmadığı için teşekkür ederim. Sitedeki güncel bilgiler Marksizmin stabil olmadığını hepimize bir kez daha gösterdi.
Teşekkürler
Bir Marksist Tutum okuru
Kapitalizmin kendi kültürünü ve mülkiyet ilişkilerini geliştirmek için kullandığı iletişim sistemleri işçi sınıfının bilincini bulandırıp, yozlaştırmaktadır. Bu sistemi tersine çeviren işçi sınıfının ideolojik, ekonomik ve politik mücadelesinde; enternasyonalist iletişimi, dayanışmayı sağlayan marksist.com sitesine sonraki yayın mücadelelerinde başarılar diliyorum.
Yaşasın Enternasyonal Mücadelemiz!
Devrimci Teori Olmadan Devrimci Pratik Olmaz!
Bir Marksist Tutum okuru
19. yüzyılın ortalarında işçi sınıfının kurtuluş manifestosunu divit ve hokka ile yazdı Marks ve Engels. Onlar dünya işçilerine bırakacakları en büyük hazineyi, devrimci enternasyonalist sınıf bilincini bıraktılar.
20. yüzyılın başlarında işçi sınıfının büyük önderi Lenin tüm Rusya'ya devrimci propaganda yapacak Iskra gazetesini bir baskı makinasıyla yayınladı. Iskra yani Kıvılcım, işçilerin sınıf bilincini yaymış, devrimci kavgasını örgütlemiş ve iktidar mücadelesinin yolunu açmıştı. Kıvılcım Rusya’da çıkmış, bütün dünyaya alev alev yayılmıştı.
21. yüzyılın başlarını yaşadığımız bu yıllarda emperyalist-kapitalist barbarlık en gerici karanlığıyla dünya işçilerini boğmaktadır. Biz işçilerin ortak bilinci, başta Marks, Engels, Lenin, Troçki olmak üzere birçok devrimci önderlerin teorik ve pratik mücadele deneyimlerinden çok uzak. Oysaki onların teorik ve pratik deneyimleri biz işçilere hava ve su kadar elzemdir, hayatidir. Çünkü; bir yeryüzü cenneti yaratmamıza engel olan kapitalizm yaşamaya devam ediyor. Kapitalizm yaşadıkça biz işçiler sömürülmeye devam edeceğiz. Kapitalizm yaşadıkça biz işçiler dünyayı hiç gezemeyecek, tanımayacak ev ile iş arasında çürüyeceğiz. Kapitalizm yaşadıkça biz her renkten, her dilden işçiler bir birimizi tanımadan yok olacağız. Kapitalizm yaşadıkça biz işçiler dünyanın nice güzelliklerini tanımadan, yaşama veda edeceğiz. Kapitalizm yaşadıkça biz işçiler iş kazalarında öleceğiz, sakat kalacağız, sürekli hastalanacağız. Kapitalizm yaşadıkça evde çocuğumuzu sevecek zaman bulamayacağız. Kapitalizm yaşadıkça iş bulamadan intihar edeceğiz. Kapitalizm yaşadıkça sermaye sınıfının kârı için savaşlarda nice işçi kardeşimiz vurulacak. Kapitalizm yaşadıkça bir avuç kapitalist daha çok zevki sefa içinde yaşayacak, biz milyonlarca işçiyse bir gün dahi mutlu olmadan, hiç yaşamamış gibi yok olacağız.
21. yüzyılın emperyalist-kapitalist barbarlığına karşı; enternasyonalizmin adresi, devrimci Marksist mücadele geleneğinin adresi, uluslararası işçi sınıfının mücadele bayrağının adresi haline gelecek Marksist Tutum sitesinden aldığımız bilinçle, dünya işçilerinin kurtuluş kavgasında nice nice kıvılcımlar çakacağımızın umuduyla, mücadele hayatında başarılar diliyorum.
Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık!
Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Marksist Tutum’u Oku, Okut!
Marmara Üniversitesinden bir Marksist Tutum okuru.
"Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz" sözü, yaşadığımız topraklarda teorinin ne kadar küçümsendiğini hatırladığımızda önemini koruyor. Güncel olayların devrimci Marksist bir şekilde değerlendirilmesinden ve Stalinizm tarafından tahrip edilmiş Marksist teorinin tekrar gün ışığına çıkmasına katkılarınızdan dolayı teşekkür ederim. Nice mutlu yıllara demeyeceğim, umarım burada yazdıklarınız bir gün okul sıralarında yeni nesillere aktarılsın. Çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Devrimci Marksist bir öğrenci.
Merhaba,
Sitenizi 2 aydır takip ediyorum. Evimde internet olmadığı için sürekli takip edemiyorum, açıkçası şimdiye kadar sadece 2 kez siteye girme fırsatım oldu. Eğer ileride evimde bir bilgisayarım ve internet bağlantım olursa sık sık ziyaret etmeyi düşünüyorum.
Sitedeki yazılarınız ve olaylara bakışınız, yorumlarınız bence çok doğru bir tutum içeriyor. Çalışmalarınızın devamını bekliyorum.
Marksist Tutum okuru bir öğrenci
MÜCADELE İLE GEÇEN NİCE 1 YILLARA!
Marksist Tutum 1 Mayıs’ın arifesinde 1 yaşında. Bunu duyunca aslında önce biraz garip oldum, ne çabuk bir yıl oldu diye düşündüm, çünkü bir yıl bir gün gibi geçmişti. Diğer yandan ise sadece bir yıl mı oldu diye düşündüm, bir yıla bu kadar yazı, bu kadar düşünce nasıl sığdı?
Yayın hayatına atılmasından kısa bir süre sonra tanıştığım Marksist Tutum, tanışmamdan kısa bir süre sonra benim için de nice insanlar gibi bir alışkanlık haline geldi. Site her güncellendiğinde büyük bir mutluluk duyuyorum. Mutluluk duyuyorum çünkü gerek burjuva ideologlar gerekse de Stalinizmin tahrif ettiği gerçek Marksist düşüncenin kaslarını esneterek yavaş yavaş ayağa kalktığını görüyorum. Arkamızda bıraktığımız devrimci teoriden ve dolayısıyla devrimci pratikten yoksun yıllar bizler için elbette çok büyük kayıp. Ama bugün devrimci teorinin ayağa kalması, özellikle emperyalist saldırganlığın arttığı bugünlerde, bizler için çok değerli bir durumdur. Yeni paylaşım savaşının tohumlarının atıldığı bugünler, her ne kadar şu anda ortalık durulmuş görünse de, bizler için çok büyük anlamlar taşımalı. Savaşların olduğu dönemlerin aynı zamanda devrimci patlamalara gebe dönemler olduğunu gözden kaçırmamamız gerekir.
Dünyayı sadece yorumlamak değil de onu değiştirmek istiyorsak sarılmamız gereken biricik düşünce Marksizmdir ve bu düşünceyi de Marksist Tutum fazlasıyla sergilemektedir. Elbette her şey yeni başlıyor ve bundan dolayı birçok eksik olabilir, ama hiçbir şeyin durmayıp aktığı bir dünyada Marksist Tutum sitesinin de durmayacağını ve her zaman daha ileri gideceğini biliyorum. Sitenin sıklıkla güncellenmesi, güncel olaylar dışında geçmiş ile de ilgilenmesi ve böylece geçmişe ışık tutması bunu gösteriyor.
Sonuç olarak bugün, Marksist Tutum sayesinde, geçmişten çok daha sağlam temeller üzerinde yükselen bir Marksist anlayış bulunmakta. Bu yüzden sadece kendimiz okumakla kalmayıp, çevremizde ilgisi olan herkese önermemiz gerektiğini düşünüyorum.Tek bayrak ve tek yürekle, sınıf mücadelesinin coşkusunu, militan ruhunu, bilincini ve örgütlülüğünü yansıtan mitingler organize ederek sosyalizm için verdiğimiz mücadeleyi sürdürelim. Önümüzde duran 1 Mayıs’ta varolan gücümüzü alanlara taşıyalım ve dosta düşmana işçi sınıfının ne olduğunu gösterelim. Devrimci eylemin ne kadar çok şey öğrettiğini hatırlayarak götürebildiğimiz herkesi 1 Mayıs’a götürelim ve sınıf dayanışmasını alanlara taşıyalım.
Yaşasın sınıf mücadelesi !
Yaşasın proletaryanın enternasyonal mücadelesi!
Ya sosyalizm, ya barbarlık!
Bütün ülkelerin işçileri birleşiniz!
Bir Marksist Tutum okuru
Bütün ülkelerin işçileri birleşin! Yaşasın 1 Mayıs!
Tarih 1 Mayıs 2002. Marksist Tutum sitesi yayına başladı. Tarih 1 Mayıs 2003 ve site yüzlerce okura sahip. Kurulduğu günden bu yana büyük bir hızla gelişen site, sınıf mücadelesinde tuttuğu yeri her geçen gün daha da sağlamlaştırıyor ve adından daha çok söz ettiriyor.
Sitenin bugünlere kadar çizdiği performans oldukça etkileyici. Emekçilerinin sorumluluklarını gereğince yerine getirmeleri başarının en önemli sebebi. Tüm yazılar uzun çalışmaların ürünü olmalı, aksi halde bu kadar tutarlı bir çizgi oluşturulamazdı.
Yazarlar bilimin ışığından sonuna dek faydalanarak mevcut ve geçmiş hataları cesurca eleştirebiliyorlar. Doğrusu sitenin adına yaraşır bir tutum izliyorlar.
Ben siteyi takip ettiğimden bu yana pek çok çalışmayı gözden geçirebildim. Yazılar işçi sınıfının gerçek gündemini belirlemede olsun burjuvazinin gündemlerini analiz etmede olsun görüşlerimizi netleştiriyor. Ben eleştirel yaklaştıkça daha da netleştim. Bu yazılar ancak eleştirel bir bakışla tam olarak kavranabilir. Nedeni de yönteminin o olması.
Tüm Marksist Tutum emekçilerine çalışmalarından dolayı teşekkür ediyorum. Bu site aslında tüm işçi sınıfının sitesi ve mücadelemizin önemli araçlarından birisi. Tüm Marksistler ve işçi sınıfı olarak sitemizi güçlendirmeli, daha çok çalışma ve materyalle onu zenginleştirmeliyiz.
Yaşasın sınıf mücadelemiz!
Yaşasın Marksist Tutum!
Sakarya'dan Marksist Tutum okuru bir öğrenci
MARKSİST TUTUM’UN BİRİNCİ YILI VE 1 MAYIS
Yeni bir dünyada yaşamıyoruz. Yaşadığımız dünyada kapitalizmin doğuşundan bu yana aynı saldırganlıklar, aynı vahşet, aynı sınıf savaşı sürüyor. Bununla birlikte niceliksel olarak değişimler her zaman olduğu gibi bugün de varlığını sürdürüyor. Bugün artık 1960-70 arasındaki gibi kapitalizmin patlama döneminde değil, tersine çöküş döneminde yaşıyoruz. Her şey daha keskin. Sınıf savaşı bugün geçmişte olduğundan çok daha ileriye gidebilecek boyutta. Şöyle bir dönüp baktığımızda 1990’ların başı ile birlikte dünyada ne kadar çok değişimin olduğunu görebiliriz. Amerika’nın Irak’a saldırısı (1991), Sovyetler Birliği ve Doğu Bloğu ülkelerinin çöküşü, Somali’deki çatışmalar, Balkanlar’daki çatışmalar, Venezüella’da darbe girişimleri, Arjantin’de devrimci yükseliş, Brezilya’da iktidara eski bir sendikacının (Lula) gelişi, Amerika’da İkiz Kulelerin vuruluşu, Amerika’nın Afganistan’a ve ardından Irak’a bir kez daha saldırması ve daha niceleri. Dünya dünya oldu olalı savaşsız ve durgun sayılabilecek çok az dönem geçirmiştir, zaten varolan tarih sınıf savaşımları tarihi olduğuna göre tersi de beklenemezdi. Ama 1. Emperyalist Savaş ve 2. Emperyalist Savaş dönemlerinin başlangıç ve devam süreci dışında bu kadar yoğun sayılabilecek bir döneme de çok fazla rastlanmamıştır. Bu durum bize yeni emperyalist paylaşım savaşının habercisi gibi geliyor. Kutuplar henüz tam olarak, net çizgileriyle belirmedi, ama sislerin ardından sezilen çok şey var.
Böyle bir ortamda dünyayı algılamak, patlama dönemlerinde (ya da burjuvazi tarafından daima propagandası yapılan “refah” dönemlerinde) dünyayı algılamaktan daha zordur, hele doğru anlayıp doğru davranabilmek çok daha zordur. Bu dünyayı doğru algılayarak değiştirmek için tutacağımız yol kuşkusuz Marksizmdir. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi ile birlikte dünyanın toptan değişimi için bir yol açılmıştır. Ardından gelebilecek olan Avrupa Devrimi belki de bugün bu koşullarda değil de gerçekten insan gibi yaşamamızı sağlayacaktı. Ama 1928’de bürokratik karşı devrim sürecinin tamamlanması ve hele 1936’da bürokrasinin iktidarını tamamen pekiştirerek Marksizmi tahrif etmesi sonucunda ortaya çıkan Marksizm-Leninizm adı altındaki teori bırakın dünyayı tahlil etmeyi, Sovyetler Birliği’nde ne olup ne bittiğini bile tahlil etmek için yeterli olmadı. Zaten istenen de aslında buydu, varolan ile yetinip iktidarın sağlamlaştırılması. Bizler ise geçmiş kuşaklarımızdan bir açıdan daha şanslıyken bir başka açıdan şanssızız. Şanssızız, çünkü her ne kadar revizyonist de olsa 1900’lü yılların başında II. Enternasyonal gibi bir örgüt vardı. Şanslıyız, çünkü bugün ayağa kalkan, sadece Avrupa’da değil dünyanın dört bir yanında dolanan bir heyula var ve bu heyulanın teorisi Marksist Tutum’da cisimleşmiş durumda. Bilim ve iletişimin yaygınlaştığı, internet sayesinde insanların dünyanın her tarafından haberdar olabildiği günümüzde Marksizme ve bu bağlamda işçi sınıfına sahip çıkan bir sitenin bulunması işçi sınıfı açısından, yani bizler açısında büyük bir şanstır. Sadece güncel sorunların Marksist analizini yapmakla yetinmeyip, geçmişte yapılan hataların incelenmesi ile birlikte teoride yapılan saptırmaların düzeltilmesi yoluna gidilmiştir. Bir yıllık süreçte alınan yol gerçekten de küçümsenemeyecek kadar fazladır. Sürekli olarak güncellenmesi gündemden uzaklaşmamasını sağlarken, diğer yandan yabancı kaynaklardan yapılan çeviriler de dünyaya sınırlı çevremizden değil, geniş bir perspektif altında bakabilmemizi sağlıyor. Zaten bir enternasyonalist olabilmek için de bu gerekli değil midir? Türkiye de dünya devriminin bir parçası olduğuna göre kendimizi elbette dünyadaki olaylardan, inişler ve çıkışlardan uzak tutamayız, tutmamalıyız. Geçmişte insanlar Marksizmi arkalarına aldılar, ama arkalarına aldıktan sonra artık bu Marksizme sırtını dönmek anlamına geldi ve Marksizmden saparak onlarca parçaya bölündüler. Bu ise devrimci teoriden yoksun bırakılan kitleleri küçük-burjuva sosyalistlerin peşine takmış ve bu kitleler yapılan yanlışlar ile yıldırılmıştır. Küçük-burjuva sosyalizminin nefesi tükenmiştir, artık işçi sınıfının devrimci teorisi kitlelere yol gösterecektir. Devrimci teori olmadan devrimci pratik olamaz ve ben bu devrimci teoriyi yaşama döndüren Marksist Tutum’un birinci yılını kutluyorum.
Bu kadar şeyin bir yıla nasıl olup da sığdığına hayret ediyorum. Zaman hızla geçiyor, bu zamanı iyi değerlendirmemiz gerekiyor, geçmişte değerlendiremediğimiz olgun nesnel koşullar bugün hızla karşımıza çıkıyor. Bu koşullardan faydalanabilecek olan bizleriz. Eğer bu koşulları değerlendiremezsek bizler de bizlerden önce olan insanların konuma düşeceğiz. Bugün için önümüzde duran ilk hedef 1 Mayıs’tır. 1 Mayıs’ta alanları doldurmalıyız. Alanları doldururken 1 Mayısların işçi sınıfı için anlamını kafamıza kazımalıyız. 1 Mayıs işçi sınıfının birlik, direniş ve mücadele günüdür. 1886’dan bu yana böyleydi, bugün de böyle olacak! Bir Mayıs’ı kazanabilmek için yaptığımız mücadelede sayısız şehitler verdik. 1 Mayıs 1886'da Chicago'da öldürülen işçiler de, 1 Mayıs 1977'de İstanbul Taksim "1 Mayıs Alanında" öldürülen işçiler de, 1 Mayıs 1996 da İstanbul Kadıköy’de provokasyon sonucunda çıkan olaylar sonrası öldürülen işçiler de aynı düşmanın, burjuvazinin öldürdüğü, sınıf düşmanımızın öldürdüğü ortak şehitlerimizdiler. Bu mücadele Amerika’da, Almanya’da, Çin’de ve dünyanın her yerinde yaşanıyor. Dünyadaki bütün işçilerin düşmanı ortak, burjuvazi. Bizleri modern çağın ücretli köleleri olarak çalıştığımız makinelere bu makinelerin birer parçasıymış gibi bağlayan, çalıştığımız bürolara bir masa-sandalyeymiş gibi hapseden burjuvaziye karşı, tüm sömürüye karşı, bütün emperyalist saldırganlığa karşı nasırlı ellerimizin vurduğu, vuracağı gün olarak 1 Mayıs’a gidelim. Eşimizi, çocuğumuzu, arkadaşımızı, bütün sınıf kardeşlerimizi alarak alana gidelim ve burjuvaziye işçi sınıfının ne olduğunu, birleştiği zaman neler yapabileceğini, üretenin aynı zamanda yönetebileceğini gösterelim. Bugün kapitalizm 1929 krizinden bu yana yaşadığı en büyük krizi yaşıyor. Krizsiz bir kapitalizm düşünülemez, bu geçmişte de böyleydi bugün de. Bu kriz bizim krizimiz değil, bunun sorumlusu da biz değiliz. Her krizin faturasının bizlere çıkartıldığını unutmayalım. Bu krizin faturasını da bizden çıkartmak isteyecekler. Buna karşı yanıtımızı alanlarda verelim. Alanda tutunacağımız tavırla, işçi disiplini içinde davranarak sesimizi yükseltelim.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Türk, Kürt ve Dünya Halklarının Kardeşliği!
Yaşasın İşçi Sınıfının Enternasyonalist Mücadelesi! Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz!
Ne Avrupa Birliği, Ne Asya, Ne de Amerika. Yaşasın İşçilerin Dünya Sosyalist Federasyonu!
Ya Sosyalizm, Ya Barbarlık! Yaşasın Sosyalizm!
Eğitim-Sen’den Marksist Tutum okuru bir işçi
1 yıl önce yayın hayatına başlayan Marksist Tutum, geçen bir yıllık sürede yıllarla ölçülemeyen bir boşluğu doldurarak işçi sınıfının belleğini güncel ve tarihsel yazılarıyla tazeliyor. Sınıf mücadelesinin önemli tarihlerinden biri olan 1 Mayıs'ı kendine kalkış noktası olarak belirleyen Marksist Tutum, sınıfın bilinç sorununa vermiş olduğu değeri de açıkça ortaya koyuyor. Marksist Tutum, kendine biçtiği misyona uygun bir tavırla yoluna devam ediyor. İşçilerin en önemli sorunlarından biri olan bilinç unsurunu gereği gibi kavrayıp, bu konunun üzerinde titizlikle duran ve bugün dünyadaki bütün gelişmelere ve kapitalist sistemin açmazlarına net bir açıklama getiren Marksist Tutum, tutarlı bir şekilde tarihsel görevlerini yerine getiriyor. Marksist Tutum'a çalışmalarında başarılar dilerim. Marksist Tutum'u hazırlayan ve takip eden bütün dostlara Marksist selamlar.
Yaşasın 1 mayıs!
Yaşasın sınıf mücadelesi!
Yaşasın işçilerin uluslararası mücadele birliği!
Marksist Tutum okuru bir petrokimya işçisi
İşçi sınıfına, sınıf olduğunu ve işçi sınıfının tarihi olduğunu unutturan, kafalarımızı burjuva ideolojisiyle yoğuran kapitalistler, ortadadır ki sınıfımızın deneyimlerini öğrenmemizi ve sınıf bilinçli işçiler olmamızı istemiyor.
Kapitalizmi devirecek tek güç işçi sınıfının enternasyonalist mücadelesidir. Mücadelede bir yılını dolduran siteniz bizim için kapitalist düzende sosyalizme açılan bir pencere.
İnsanlığa savaş, sömürü, açlık, işsizlik, ölüm getiren bu iğrenç sistemi sonlandıracak güç, dünya işçi sınıfıdır. Uykudan uyanan dünya işçi sınıfının mücadele haberleri, mücadelemize güç katıyor.
İşçi sınıfının enternasyonalist mücadelesinde, bu önemli ve anlamlı görevi üstlenen sitenize başarılar diler, emekleriniz için teşekkürlerimi belirtirim.
Bir işçi okurunuz….
Marksist Tutum'un birinci yılını tamamlamış olması tüm sosyalistler için önemlidir. Burjuvazi tüm dünyada işçi sınıfına saldırıyor. İşçi sınıfının tarihte kanlarıyla kazandığı hakları geri almaya çalışıyor. Bu saldırılar ülkemizde sahneye konulduğu kadar bütün dünyada da kendini gösteriyor. Bunun en güzel örneği ülkemizde "mezarda emeklilik yasası" diye bilinen ve asıl olarak işçileri ölene kadar çalıştırmayı, onlara emeklilik haklarını kullandırmamayı hedefleyen yasadır. Bu yasa komşumuz Yunanistan haricinde tüm dünyada uygulamaya konulmuştur. Yunan işçi sınıfı mücadele ederek bu yasayı geri çektirebilmiştir.
Burjuvazi bir dünya sınıfıdır. Doğal olarak onun karşısındaki işçi sınıfı da öyle. Yaşadığımız dönem, Marksizmin bu temel gerçeğinin unutulduğu ve unutturulduğu bir dönemdir. Stalinizm, dünya sosyalist hareketine Marksizmi unutturmuş ve kendi çıkarlarını kendi ideolojisini belletmiştir. İşte bu ortamda, Marksist Tutum, unutturulan hatta tahrif edilen Marksizmi sosyalist harekete tekrar kazandırma misyonunun ağırlıklı yükünü taşıyor. Marksist Tutum, dünya burjuvazini ve onun ülkemizdeki uzantısı Türk burjuvazini teşhir ediyor, onların saldırıları karşısında hem teorik hem pratik alınması gereken tedbirleri Marksizmin prizmasından yansıtıyor. Bu işlevi ile, mücadelede karşılaştığımız tüm sorunlarda başvurduğumuz, acaba bu konuda Marksist Tutum ne diyor diye baktığımız Marksizmin doğrularını gösteren bir pusuladır. Marksizmin bu pusulası internette bir seneyi doldurdu. Daha nice senelere! Biliyorum ve inanıyorum ki bu pusula sadece internette değil Marksizmin gündemde olduğu her alanda kendini hissettiriyor ve hissettirecek.
Yaşasın işçi sınıfının Enternasyonalist mücadelesi!
Yaşasın sınıf mücadelemiz!
Eğitim-Sen'den bir Marksist Tutum okuru
MARKSİZMİN IŞIĞINDA NİCE YILLARA
Sınıf mücadelesinin tarihine ve bugünkü düzeyine ilişkin olarak bilinçlerimizde var olan bulanıklığı aşmak ve bu yola adanmış hayatlara bilimsel bir yöntem sunmak için yayın hayatına başlamış olan marksist.com'un doldurduğu birinci yaşını devrimci coşku ve heyecanla selamlıyoruz. Marx ve yoldaşlarının da öngördüğü bilimsel-teknolojik gelişmeleri işçi sınıfı mücadelesinde böylesine etkin biçimde kullanan ve bizim için önemli bir ideolojik zemin döşeyen marksist.com'u hazırlayan yoldaşlara devrimci duygularla selam olsun.
Bu site sayesinde tüm dünyada bizimle aynı mücadeleye girmiş olan sınıf kardeşlerimize ulaşma, onların deneyimlerinden haberdar olma, onlara kendimizi tanıtma şansımız da artmıştır. Artık kapitalizmin bile ulus-devlet sınırlarına sığmadığı, küreselleşme çığlıkları atarak tüm dünyada azgınca saldırdığı emperyalizm çağında biz devrimci Marksistlere düşen görev de aynı biçimde enternasyonalist temelde örgütlenip Marx'ın deyimiyle tüm dünyada gezen o büyük hayaleti gerçeğe dönüştürmek ve işçi sınıfının o dev yumruğunu kapitalistlerin kafasına indirmektir.
Yaşasın Enternasyonalist Devrimci Mücadelemiz!
Ya Sosyalizm Ya Barbarlık!
Gazi Üniversitesinden Marksist Tutum okuru öğrenciler
Öncelikle marksist.com sitesini kurmuş olan devrimci Marksist yoldaşları en içten, en samimi duygularımla selamlıyorum.
İçinde bulunduğumuz 21.yüzyılda işçi sınıfının muazzam baskılar sonucu yorgunluğunu, bilinç geriliğini ortadan kaldırmaya soyunan yoldaşlara bu zorlu görevi üstlendikleri için teşekkür ediyorum. Marksist bilimin ideolojik ve teorik temellerini yeniden ortaya koymaya ve güçlendirmeye çalışan, bugünkü politik sorunlara işçi sınıfının bağımsız sınıfsal penceresinden nasıl bakılması gerektiğini gösteren, tarihsel deneyimleri ve sınıf hareketinin tarihini bilincimize kazımaya özel bir önem veren, sorgulayıcı, bilimsel ve enternasyonalist bir perspektifi edindirmeyi hedefleyen devrimci Marksist yoldaşların kurmuş olduğu Marksist Tutum'un birinci yaşgününü kutlarım.
Komünistlerin ve işçi sınıfının ufkunu açan bilimsel Marksist çalışmaların devamını dilerim.
Gebze'den Marksist Tutum okuru işsiz bir işçi
İşçi ve emekçi kitleler, tüm dünyada kapitalizmin saldırılarına karşı tepkilerini, milyonların katıldığı mitinglerle, protestolarla ve yürüyüşlerle dile getiriyor. Mücadelenin yükseldiği bu dönemeçte, Marksist Tutum sitesi, işçi sınıfına ve gençliğe devrimci Marksizm ışığında bir perspektif sunmakta ve sınıf mücadelesinde nasıl bir tutum içinde olmak gerektiği hakkında işçi sınıfına yol göstermektedir. Kurtuluşun sadece proletaryanın bilinçli, militan öncü kesiminin örgütlülüğünden geçtiğini önemle vurgulamaktadır. Ayrıca Marksist Tutum sitesi işçi sınıfı mücadelesine ışık tutan, yol gösterici bir pusula durumuna gelmiştir.
Marksist Tutum sitesine işçi sınıfına ve gençliğe sunduğu katkılarından dolayı teşekkür ederim. Yolunda durmaksızın devam etmesini temenni ediyorum.
Mücadele Bayrağını Hep Beraber Yükseltelim!
Enternasyonalle Kurtulur İnsanlık!
Yaşasın Uluslararası Devrimci Marksist Mücadelemiz!
İstanbul Üniversitesinden Marksist Tutum okuru bir öğrenci
Dünyadaki krizden çıkış koşullarını en kârlı şekilde yaratmaya çalışan emperyalistlerin krizleri ve paylaşım savaşları, bizim hissemize her zamankinden daha beter koşullar getiriyor. Ücretlerimiz gittikçe düşüyor, her gün binlercemiz işten atılıyoruz, açlığa ve sefalete yuvarlanıyoruz. Ve kurtuluşun yollarını aramak için mücadeleye başlıyoruz. Sınıf mücadelesi yine yükseliyor. Kapitalizmin krizinden kendine açlığın ve sefaletin pay düştüğü işçi sınıfı, yine zincirlerinden başka koparacak bir şeyi olmadığını görüyor! Evet işçi sınıfı dünyayı yaratan bir devdir, ama bu devin gözleri onun bağımsız sınıf siyasetini güden örgütlü mücadelesinde ona önderlik edecek enternasyonal örgütüdür. Bu yoksa, dev her defasında ayağa kalkar, onu engelleyen güçlerle savaşır ama kapitalizmi ortadan kaldıramaz ve tekrar uyanmak üzere uykuya dalar.
Bizlere düşen görev bu devin neferleri olarak, dev uyanmadan, yani sınıf mücadelesi yükselmeden önce, onu doğru hedefe götürecek, kapitalizmi yerle bir edecek yıkıma uğratmasını sağlayacak gözleri kazandırmaktır. Bunun için bizim de iyi gören gözlere ihtiyacımız var. Yani sadece mücadele içinde bilinçsizce koşturup enerjisini tüketen değil, hem mücadele içinde yer alan hem öğrenen ve hem de öğreten işçiler olmalıyız. İşçi sınıfının sınıf perspektifini doğru kavramalı ve ona uygun mücadele etmeliyiz. Marksist Tutum sitesinin, derdi öğrenmek, öğretmek ve mücadelede doğru yerde olmak isteyenlere çok iyi bir kaynak olduğuna inanıyorum. Mücadele anlamında dolu dolu geçen bir yıllık süreci anlamamıza yardımcı olmuştur ve olmaya devam etmesini diliyorum!
Eğitim Sen'den bir Marksist Tutum okuru
Gençleri en çok sayısız kitap, dergi ve siteler korkutuyor, çünkü bu çeşitlilik sol için bir kaynak çesitliliği değil bir kafa karışıklığını ifade ediyor. 80'lerin yılgınlığı, tarihsel hafıza kaybının yaşandığı bu günlerde doğruyu bulmak ayırt etmek sorumluluğuyla karşı karşıyayız. Bence Marksist Tutum böylesi bir zorunluluğun sorumluluğuyla bize kaynak oluşturdu. Kendi bireysel yaşamlarının içine gömülmek istemeyen, yaşananları bir kader olarak görmeyip, olanı biteni sadece yorumlamakla kalmayan ve devrimciliğin bir gençlik coşkusu değil örgütlü bir mücadeleyle mümkün olduğunu ve en önemlisi işçi sınıfının deneyimlerinden ders çıkarmamız gerektiğini öğreten Marksist Tutum bilimsel bir yöntem ve ideolojik bir netlikle bize çok şey öğretti.
Marksist tutumu 1. yılında kutluyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum.
Marksist Tutum'dan öğrenelim öğretelim!
Yaşasın İşçi Sınıfının Uluslararası Mücadelesi!
Eğitim Sen'den Marksist Tutum okuru bir işçi
MARKSİST TUTUM BİR YAŞINDA YOLUMUZU AYDINLATIYOR
marksist.com sitesiyle tanışmadan önceki fikirlerim, anti-Marksist bir anlayış olduğunu anladığım Stalinizm idi. Marx'ın tarif ettiği komünizmin alt aşaması olan sosyalizmi, devletli ve tek ülkenin sınırları içerisinde gerçekleşecek bir toplum olarak görüyordum. Proletarya diktatörlüğünün de sosyalizmle aynı şey olduğuna inanıyordum. Enternasyonalizm, yaşadığımız nesnellikte olamayacak bir şey olarak gözüküyordu bana. Dünya devrimi de zaten Troçkist bir fikir değil miydi? Komünist Manifesto'yu okumama rağmen, "Bu memleket bizim, Yaşasın sosyalist Türkiye" diyebiliyordum. Tüm bunlar, Stalinist politikanın insanların kafasına yerleştirdiği ve içinden çıkmanın pek kolay olmadığı anti-Marksist "ulusal sosyalizm" fikrinden kaynaklanıyordu. Teorinin o kadar önemli olmadığını düşünüyordum, çünkü bizlere nasıl olsa pratik içinde öğrenirsin anlayışı içselleştirilmeye çalışılmıştı. Teori senin fikirlerine uymuyorsa, sen teoriyi kendi fikirlerine göre uyduruver!
Yaklaşık yedi aydır, marksist.com sistesini takip ediyorum. Geçmişteki fikirlerimin anti-Marksist olduğunu, bu sitede yayınlanan yazılar sayesinde kavrayabildim. Bu sayede, işçi sınıfının kurtuluşunun ne yerel ne de ulusal olduğunu, onun kurtuluşunun uluslararası bir mücadeleden geçtiğini, işçi devriminin bir dünya devrimi olduğunu, bunun da Leninist bir Enternasyonal olmaksızın mümkün olamayacağını, komünizmin ve onun alt aşaması olan sosyalizmin devletsiz ve sınıfsız bir toplum olduğunu öğrenebildim.
Marksist Tutum sitesiyle bizlere ulaşmış olan fikirlerin bugün henüz mütevazı düzeyde de olsa sınıf hareketi içinde yankılanması bizlere bu fikirlerin gerçek anlam ve değerini bir kez daha gösteriyor. Marksist teoriyi kavrayabilmek için onu ilk elden okumak, incelemek gerekiyor. Çünkü neyin doğru neyin yanlış olduğunu ancak bu şekilde anlayabiliriz. Bize bu sorgulayıcı ve araştırmacı bilinci veren de, yine Marksist Tutum'dur. Sizlerden istediğim tek şey, enternasyonalist komünist eğilimin güçlenmesi için yaptığınız katkıyı sürdürmenizdir.
Devrimci Teori Olmadan, Devrimci Hareket Olamaz!
Kapitalizm var oldukça sömürü de varolacak. Amacımız sınıfsız, özgür bir insanlık ise çözümü ortada; sosyalizm. Bir asker nasıl savaş için kuşanırsa biz de sosyalizmi getirme yolunda doğru ve eksiksiz olarak Marksist teori ile kuşanmalıyız. İşte burası sitenin önemini kavramamız açısından çok önemli.
Kapitalizmin karanlık ve batak dolu yolundan sosyalizme geçebilmek için fener gibi yolumuzu aydınlattınız. Geçtiğimiz her yerde aydınlığınızı bıraktık. Ve bu kör olanların dahi gözünü kamaştıran, heyecanlandıran hatta onları içine çeken bir aydınlıktı.
Mücadelemiz öncü kaynaklarınızla gelişerek ilerleyecektir.
Dudullu'dan bir metal işçisi.
Hepinize merhaba,
Öncelikle bizlere böylesine güzel bir web sitesi hazırladığınız için hepinize teşekkür etmek istiyorum. Ama bana kalırsa www.marksist.com sadece bir web sitesi olarak değerlendirilemez. Türkiye sol hareketini uzun bir süredir takip eden ve içinde yer alan birisi olarak diyebilirim ki, bu sitenin çıkışı aslında gizli bir milattır.
Çünkü Troçki'nin de dediği gibi "Günümüz benzeri gerici dönemler, işçi sınıfını öncüsünden yalıtıp dağıtmakla ve zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda politik düşünceyi çoktandır aşmış olduğu evrelerin gerisine savurarak, hareketin genel ideolojik düzeyinin düşmesine neden olur" ve uluslararası sol hareket uzunca bir süredir böylesi bir dönem içinden geçmekteydi. İşte marksist.com sitesinin kuruluşu, bu genel gerileme seline kapılmayıp akıntıya karşı gidecek birilerinin varolduğunu ve dahası kimi "budala"lara sekterlik gibi görünse de ideolojik mücadelenin önemini bilen ve bunu hakkını vererek yapan birilerinin varolduğunu ortaya çıkartması bakımından bir milattı.
Aradan geçen bir yıllık zaman gösteriyor ki, Marksist Tutum Türkiye sol hareketinde pek yaygın bir şekilde görülen türden geçici bir çıkış değildir. Amatörlüğün bulaşıcı bir hastalığın virüsü gibi hızla yayıldığı, Marksizmin görüşlerinin demode sayıldığı ve ideolojik mücadelenin "pratik mücadele" adına küçümsendiği ve neredeyse tüm hareketi etkisi altına aldığı bir dönemde sizler yazılarınızla bizlere ışık tuttunuz, yol gösterdiniz.
Yazılarınızda ısrarla, bugün için tutulması gereken "ana halka"nın enternasyonalizm perspektifiyle donanmış ideolojik mücadele olduğunu, işçi sınıfı hareketinin bu gerilemesinin başlıca faillerinden olan Stalinizm belasıyla veya burjuvazinin işçi sınıfı içinde yaymaya çalıştığı milliyetçilik mikrobuyla başka türlü baş edilemeyeceğini vurguladınız. Ama ideolojik mücadeleyi politik mücadeleden ayıran ve onu birkaç "yarım akıllı" küçük-burjuva entellektüelin yapacağı bir şey sanan kimi sözde "solcular", bu düşüncelere inanmadıkları gibi sonunda kendileri de "sol" liberalizmin kuyruğuna yedeklenmekten kurtulamadılar. Olsun, varsın onlar böyle düşünsünler, bu tür "solcu"lara en güzel cevabı tam yüzyıl önce Lenin vermiştir; "Ve şimdi aramızdan bazıları bağırmaya başlıyor: Gelin bataklığa gidelim! Kendilerini utandırdığımızda ise şöyle yanıt veriyorlar: Ne geri insanlarsınız! Sizi daha iyi bir yola çağırma hakkımızı reddetmekten utanmıyor musunuz! Evet, baylar, sadece çağırmakta değil, istediğiniz yere, hatta bataklığa bile gitmekte özgürsünüz; hatta biz, sizin gerçek yerinizin tam da bataklık olduğunu düşünüyoruz, ve eğer siz orya yerleşmek istiyorsanız, size bütün gücümüzle yardım etmeye hazırız. Yeter ki elimizi bırakın, bize sarılmayın ve yüce özgürlük sözcüğünü kirletmeyin, çünkü biz de istediğimiz yere gitmekte `özgür`üz, sadece bataklığa karşı değil, bataklığa yönelenlere karşı da mücadele etmekte özgürüz!"
Sizler sürekli olarak enternasyonalizm halkasını tutmak gerektiğini vurguladınız. İşçi sınıfı öldü bitti diyenlere karşı sınıfın hafızası oldunuz ve onlara ölüp bitenlerin aslında kendileri olduğunu hatırlattınız. Ama en önemlisi uzun süren bu yenilgi döneminin ardından işçi sınıfının tekrar tarih sahnesine çıkacağını, hatta bunun ilk kıpırdanışlarının başladığını söylediniz. Emperyalist-kapitalist sistemin içine girdiği kriz ve savaş ortamında tek görülmesi gerekenin umutsuzluk olmadığını, emperyalizmin krizlerinin ve savaşlarının aynı zamanda devrimci fırsatlar yarattığını, dolayısıyla bugünün görevinin ileride gelecek dalgayla birlikte devasa sıçrayışı yapabilmek için önceden hazırlanmak olduğuna işaret ettiniz.
O halde bizler de devrime ve işçi sınıfına inançlı Marksist Tutum okuyucuları olarak açtığınız bu yolda ilerlemeliyiz. Marksist Tutumun ne olduğunu dosta düşmana göstermeliyiz. Sitenin propagandasını olabildiğince geniş çevrelerde yapmalı ve onu sadece devrimci veya sol çevrelere değil sendikal alanlara da, her türlü işçi çevrelerine de tanıtmalıyız. Siteyi sadece takip etmekle kalmayıp gelişmesine de katkıda bulunmalıyız. Okumaktan, tartışmaktan ve yazmaktan korkmayalım! Unutmayalım bilgi paylaştıkça çoğalır.
Marksizmin ışığını yaymak ve işçi sınıfının öncülerine ulaştırmak komünistlerin en temel görevidir. Hedefimiz işçi sınıfının uluslararası siyasal önderliğini ve birliğini inşa etmek olmalıdır. Bize bunları öğrettiği ve yolumuzu Marksizmin ışığıyla aydınlattığı için tüm Marksist Tutum yazarlarına ve emeği geçen herkese kucak dolusu sevgiler!
DEVRİMCİ MARKSİZMİN BAYRAĞINI DAHA DA YÜKSELTELİM!
YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ KOMÜNİST ENTERNASYONALİ!
YAŞASIN SOSYALİZM!

link: okurlarımızdan, Marksist Tutum'a Okurlarından Gelen 1.Yılını Kutlama Mesajları, 2 Mayıs 2003, https://marksist.net/node/7845
Dövüşenler Ölenlerin Tutmaz Yasını!


Ocak ayı yalnızca iklim açısından değil işçi sınıfının tarihsel mücadelesinin takviminde de adeta bir kışı andırır. Şüphesiz mücadelenin uykuya yatması anlamında değil, tarihsel kavgamızda birçok önemli kaybımızın adeta özel bir yoğunlukla bu aya isabet etmiş olması anlamında. 15 Ocak 1919’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i, 21 Ocak 1924’te Lenin’i, 28 Ocak 1921’de de Mustafa Suphi ve yoldaşlarını yitirdik.
Lenin yirminci yüzyılın başlangıcını kapitalizmin gelişiminde daha önceki aşamalardan ayrılan yeni bir aşamanın, yani emperyalizm aşamasının başlangıcı olarak nitelemiş ve bu aşamanın işçi sınıfının mücadelesi bakımından bir başka anlatımının da savaşlar ve devrimler çağı olduğunu açıklamıştı. Yirminci yüzyıl gerçekten de insanlık tarihinde belki de en büyük çalkantıların yaşandığı, en büyük umutların kitleleri sardığı ve mücadeleye sürüklediği, en büyük atılımların, ve en büyük kıyımların eşlik ettiği yenilgilerin yaşandığı trajik bir yüzyıl oldu. Emperyalizm çağını cisimleştiren bu yüzyıl aynen Lenin’in dediği gibi bir savaşlar ve devrimler çağı oldu. İşte Leninlerin, Rosaların ve Suphilerin kaderini belirleyen de bu yüzyılın sonraki tüm gelişimini tayin eden büyük sınıf mücadeleleri oldu. Onların ölümlerinin, tarihsel açıdan bakıldığında bir an gibi görülebilecek denli kısa bir zaman dilimine (1919-24) isabet etmiş olması bile manidardır.
Bu kısa dönem tam da 1917 Ekim Devrimiyle başlayan ve 1923 Alman Devriminin yenilgisiyle kapanan dünya devriminin birinci büyük dalgasının yükseliş ve çekilişini kapsayan döneme oturmaktadır. Ve istisnasız olarak tüm bu liderlerin ölümü, ilgili ülkelerdeki devrim süreçlerinin gerileyişini ya da yenilgisini simgeliyordu.
Rosa ve Liebknecht’in, Alman burjuvazisinin işini gören Sosyal Demokrat hükümetin elinde hayasızca katledilmeleri Alman devriminin 1918 Ekimi ile 1919 Şubatı arasındaki ilk dalgasının sona ermesi ve devrimin büyük ölçüde başsız bırakılması anlamına geliyordu. Devrimci süreç daha sonra iki atılım daha yapacak ve nihayet 1923’te uğradığı yenilgiyle yerini ileride faşizme açılacak olan karşı-devrim sürecine bırakacaktı.
Stalinistler üstünü örtmeye çalışsa da, aynı olgu tarihsel olarak Rusya için de geçerli olmuştur. Lenin’in 1924 başındaki ölümü, devrimi yapmış proletaryaya karşı Stalin önderliğindeki Sovyet bürokrasisinin, esas olarak 1923 yılı içinde başlatmış olduğu bürokratik karşı-devrim sürecinde bir dönüm noktasıydı. Lenin’in ölüm döşeğinde tüm gayretiyle verdiği son mücadelesi, işte bu karşı-devrimci bürokrasiye karşı idi.
Biraz farklı bir düzlemde olmakla beraber Mustafa Suphilerin örneği de aslında aynı çerçeveye oturmaktadır. Bir kere Birinci Dünya Savaşından yenilgiyle çıkmış olan Osmanlının bölünüp parçalanması ve paylaşılması sürecinde Anadolu’nun düşman işgaline uğramasıyla 1919’da başlayan direniş süreci esas olarak bir devrim süreciydi. Başlangıçta bu direniş Anadolu’da köylü kitlelerinin temelini oluşturduğu bir tür gerilla hareketiydi. Bütünü alındığında oldukça alacalı bulacalı olan bu hareket içinde o zamanki devrimci Rusya’ya büyük bir sempati besleyen geniş kesimler vardı. Burada bir tür ütopik köylü sosyalizminin unsurlarını görmek de mümkündür. Gerçekten de Rus devriminin tüm dünyada yarattığı dalgalar elbette yanı başındaki Anadolu’nun savaştan bıkmış yoksul kitlelerini de etkilemişti. Esasen bir burjuva devrimi niteliği taşıyan Anadolu’daki bu süreç, başlangıçta halk tipi, aşağıdan bir devrim süreci olma eğilimindeyken, daha sonra Mustafa Kemal önderliğindeki otoriter-despotik devletçi geleneğe sahip burjuva klik, devrimin içinde ne kadar demokratik, halkçı, plebyen unsur varsa bunu zor yoluyla tasfiye etmiş ve süreci güdük bir tepeden devrim sürecine dönüştürmüştür. İşte Mustafa Suphilerin bu burjuva klik tarafından katli de bu dönüşüm sürecinin en kritik dönemecini oluşturan 1921 başlarında gerçekleşti. 1921 Ocağında sadece Suphiler katledilmedi. Şubat ayında İngilizlerle yapılacak olan Londra Konferansı arifesine isabet eden bu günlerde çok kapsamlı bir operasyon yürütülerek, Kemalist burjuva liderliğin denetimindeki düzenli ordu, emperyalist işgalcilere karşı gerilla savaşı yürüten Yeşil Ordu birliklerinin üzerine gönderildi ve Yeşil Ordu yok edildi. Hemen birkaç gün içerisinde de Ankara’daki mecliste Halk Zümresi grubu dağıtıldı ve Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (Komünist Partisi) yöneticileri tutuklandı.
Proletaryanın tarihsel davası elbette kişilere, liderlere bağlı değildir. Ancak burada andığımız her üç kayıpta da sıradan kayıpların ötesinde bir durum söz konusudur. Her üç hadise de, arada bazı farklar olmakla beraber, ilgili devrim süreçlerine inen ağır bir darbeyi ve hareketin genel gelişimi içinde öznel öğe cephesinde ciddi kayıpları temsil etmiştir. Daha önemlisi, onların ölümleriyle de sembolize olan uzun gerileyiş döneminin başlangıcıyla birlikte, tarihte sık rastlandığı gibi, onların mirasının üzerine davulla zurnayla çöreklenen ikiyüzlü müritler, bu mirası da, onu gerçekten savunanları da büyük ölçüde berhava ettiler.
Tarihsel davanın bayrağını yükseklerde dalgalandırmış ve bize paha biçilmez bir hazine bırakmış bu büyük devrimcileri, geleneğimizin önemli kilometre taşları olarak gururla sahiplenmek, onların mirasını düşmana karşı korumak, onlara isnat edilerek yapılan yanlış yorum ve uygulamalara karşı uyanık olmak ve bu mirası geliştirerek bayrağı daha da yükseltmek bizim boynumuzun borcudur. Ancak bunu yapabilmek için onların yaşamlarını ve eserlerini öğrenmek, çalışmak, eleştirel bir gözle özümsemek gerekir. Bu çaba aynı zamanda kaçınılmaz olarak onların temsil ettiği geleneğin ne olduğu ve bu geleneğe nasıl bağlanılacağı sorununun da açıklığa kavuşturulması anlamına gelir.
Bu büyük devrimciler hatalarıyla sevaplarıyla devrimci Marksist geleneğin dünya ölçüsündeki ve Türkiye topraklarındaki temsilcileriydiler. Hepsi dünya proleter devriminin başarısı için mücadele ettiler ve bu uğurda canlarını verdiler. Onlar, daha sonra onları sahipleniyor görünen birçoklarının peşinden koştukları başka davaların değil, belki de en yüksek anlatımını Komünist Enternasyonalin tüzüğündeki şu satırlarda bulan davanın savaşçılarıydılar: “Komünist Enternasyonalin hedefi, silah dahil mümkün tüm araçlarla uluslararası burjuvaziyi yıkmak ve devletin tümden ortadan kaldırılışına geçiş aşaması olarak bir uluslararası Sovyet cumhuriyeti kurmak için mücadele etmektir. Komünist Enternasyonale göre insanlığı kapitalizmin dehşetinden ancak proletaryanın diktatörlüğü kurtarabilir ve Sovyet iktidarı da bu proletarya diktatörlüğünün tarihsel olarak verilmiş biçimidir. (...) İşçilerin kurtuluşu yerel ya da ulusal değil, uluslararası bir sorundur. (...) Yeni Uluslararası İşçiler Birliği, tek bir amacı güden farklı ülkelerin proleterlerinin ortak eylemini örgütlemek için kurulmuştur: kapitalizmi yıkmak, sınıfları tümden ortadan kaldıracak ve komünist toplumun ilk evresi olan sosyalizmi kuracak proletarya diktatörlüğünü, bir uluslararası Sovyet cumhuriyetini inşa etmek.”
Temel önemdeki bu programatik görüşler, bize gelenek konusunda iyi bir test sunmakta ve bunlar karşısında “ama”ları “eğer”leri olanların, eli titreyenlerin Leninlerin, Rosaların, Suphilerin geleneğine sahip çıkmasının mümkün olmadığını göstermektedir. Devletli ve milli bir sosyalizmin kurulabileceğini savunup bunun peşinden koşanlar, sosyalizmin sınıflı olduğunu savunanlar, ufukları ulusal devrim perspektifiyle sınırlı olanlar, içinde işçi sınıfının olmadığı devrim ve sosyalizm tahayyülü kuranlar, doğrudan işçilerin sovyet tipi örgütlenmelerine dayanmayan “proletarya” diktatörlükleri tasarlayanlar, bir dünya komünist partisinin gereğine inanmayanlar, devletin sönümlenmesine inanmayanlar, nasıl olup da, bu önderlerin izinden gittiklerini iddia edebilirler? Ne yazık ki, Leninlerin, Rosaların ve Suphilerin ölümlerinden sonra dünya, yetmiş yıl boyunca bu tuhaflıkların saltanat sürdüğü bir dünya oldu. İşte bugün onları anarken özellikle hatırlamamız gereken görev, bu garabetin temizlenmesi ve geleneğin gerçek temellerine dönerek bunları yeniden güncelleştirme görevidir.
Savaşlar ve devrimler çağının anlamı, nesnel durumun genel olarak işçi sınıfının iktidarı almasına elverecek devrimci olanakları her an doğurmaya hazır olmasıdır. Lenin bunu, Dreyfüs skandalı gibi bir olayın bile devrimi tutuşturabileceğini söyleyerek açıklıyordu. Bu da kaçınılmaz olarak, işçi sınıfının bu devrimci durumları başarılı devrimlere dönüştürebilmesi için ihtiyaç duyduğu örgütlü önderliğinin, yani devrim sürecinin asıl öznel öğesinin, muazzam bir tarihsel önem kazanması anlamına geliyordu. Troçki’nin ünlü benzetmesiyle konuşacak olursak, “buharı sıkıştıracak pistonun” önemi geçmişle karşılaştırılamayacak ölçüde artmıştı. Bu gerçek, bu yüzyılın başlarında, bugün Leninist parti anlayışı olarak bilinen devrimci Marksist örgütlenme anlayışının gelişimine yol açmıştır. Bu örgütlenme anlayışı teorik ve pratik zirvesine bizim burada ele aldığımız kritik dönemde (1919-1923) ulaşmıştır. Bu dönem işçi sınıfının devrimci Marksist temeller üzerinde kurulmuş gerçek bir dünya partisinin hayata geçtiği bir dönem olmuştur. Komünist Enternasyonalin bu devrimci dönemi gerçekten de uluslararası işçi sınıfı hareketinin tarihi boyunca ulaştığı en yüksek noktayı temsil ediyordu. Komünist Enternasyonal o güne kadar gelen işçi sınıfı mücadelelerinden süzülen paha biçilmez deneyimleri teorik, politik ve örgütsel bakımlardan bütünsel olarak en yüksek ifadesine kavuşturmuştu. Bu devrimci miras bugün bizim için bir nirengi noktası oluşturmaktadır. Lenin’i de, Rosa Luxemburg’u da, Mustafa Suphi’yi de verili tarihsel koşulları unutmaksızın bu nirengi noktasından değerlendirmek en doğrusudur.
Komünist Enternasyonal, yozlaşarak sonunda ihanet batağına saplanan İkinci Enternasyonalin içinden ve onun olumsuzluklarına karşı verilen mücadelelerden doğmuştu. Bu süreç devrimci Marksizmin sürekliliğinin sağlanmasında hayati önemde bir tarihsel halkayı oluşturmaktadır. İkinci Enternasyonal içinde çoğunluğu oluşturan eğilimin elinde devrimci özü ve temel ilkeleri belirli ölçülerde zaafa uğratılmaya başlanan Marksizm, bu süreçte verilen mücadelelerle yeni bir diriliş yaşamış ve devrimci damarın sürekliliği sağlanmıştır.
Bu mücadelenin birbiriyle bağlantılı iki yönü olmuştur: öncelikle Marksizmin temel devrimci ilkeleri yeniden canlandırılmış, onlara güncellik kazandırılmıştır, ikinci olarak, Marksizm bir dizi yeni alanda zenginleştirilerek geliştirilmiştir. Ve nihayetinde bu kazanımlar Komünist Enternasyonalle birlikte dünya çapında örgütsel bir senteze kavuşturulmuştur. Felsefi idealizme ve kaba materyalizme karşı diyalektik materyalizmin savunusu, Marksizmin kuru bir doktrin değil, devrimci bir eylem kılavuzu olarak kavranışı, düzenin eksiklerini düzeltmeye yarayan reformist bir siyasetin değil, düzeni yıkmayı amaçlayan devrimci siyasetin bir aracı olarak kavranışı, bununla bağlantılı olarak mücadele biçim ve yöntemlerinin legalizm, parlamentarizm ve sendikalizm çerçevesine hapsedildiği, özde düzen içi tek yanlı bir kavranışı değil, siyasal kitle grevlerinden silahlı ayaklanmaya ve iç savaşa kadar uzanan ve düzen çerçevesinin dışına açılan çok yönlü bir kavranışı, Marksist devlet teorisi, geçiş dönemi, proletarya diktatörlüğü ve sınıfsız toplumun kavranışı, milliyetçilik ve şovenizme karşı proletarya enternasyonalizmi ilkesi, ve Marksizmin savaşlar karşısındaki ilkesel tutumu, tüm bunlar, bu dönemde yeniden hayatiyet kazandırılan temeller olmuştur.
Öte yandan Marksizm, örgütlenme ve parti konusunda sistematik bir öncü parti anlayışı, devrim teorisi alanında, sürekli devrim teorisi, kapitalizmin yeni aşamasına ilişkin olarak emperyalizm teorisi ve ulusal soruna ilişkin Marksist teori gibi önemli katkılarla ve tüm bu sorunlar çerçevesinde geliştirilen pratiklerle yenilenmiş ve geliştirilmiştir.
İşte devrimci Marksist geleneğin bu zorlu mücadelesinde, yukarıda ancak genel hatlarıyla sayabildiğimiz hususların hemen tamamında bir devrimci önder olarak Lenin’in belirleyici önemde ve öncü nitelikte katkısı olmuştur. Bunun içindir ki Lenin tarihteki ilk ve hâlâ tek muzaffer işçi devriminin tartışmasız en büyük önderi olmuştur. Ne yazık ki bu yazının çerçevesi Lenin’in işçi sınıfının ve insanlığın kurtuluşu davasına yaptığı katkıların ayrıntılı bir açıklaması için elverişli değil. Onun devasa mirasından bizim burada öne çıkarmayı tercih edeceğimiz bir husus, bize göre onun en can alıcı katkısı olan, devrimci örgüt teorisi ve pratiğidir. Nitekim bunun doğrudan bir sonucu olarak Komünist Enternasyonalin kuruluşuna giden süreci başlatan ve bu konuda en ısrarlı iradeyi ortaya koyan Lenin olmuştur. Onu çağdaşları ve sonradan gelenler arasında müstesna bir yere koyan özellik, onun teori ve pratiğin birliğinin oluşması için ne gibi örgütsel araçlar geliştirilmesi gerektiğine en az devrimci teorinin kendisi kadar önem vermesi ve bu araçların yaratılması sorunuyla tutkuyla meşgul olmasıdır. Teoriyle pratik arasındaki dolayım olarak devrimci örgüt sorunu onun düşünce ve pratiğinde hep ön planda yer tutmuştur. Bu çaba sayesindedir ki mücadelenin en karmaşık sorunlarında doğru politik tutumların geliştirilmesi bakımından özel bir üstünlüğü olmuş ve aynı şekilde hataların düzeltilmesinde de olağanüstü bir esnekliğe sahip olmuştur. Bugünün yaygın örgütsüzlük koşullarında bu noktayı ne kadar vurgulasak azdır.
Ancak vurgulanması gereken bir nokta daha var. Sorun tek başına örgüt sorununa önem vermek değildir. Örgüt, ancak ve ancak, oportünist değil, teorik ve pratik tutumlar bakımından gerçekten devrimci bir politik duruşun taşıyıcısı olduğunda ve buna uygun biçimler aldığında proletaryanın devrimci davası bakımından anlam ifade eder. Yoksa sosyal demokrat partiler de, Stalinist partiler de çeşitli dönemlerde güçlü örgütler oldular, ama bunların tarihsel mirası ihanet oldu. Gerek güdülen siyasetin oportünist ve ihanetçi içeriği, gerekse de örgütün aldığı devrimci olmayan biçimler (bürokratik ya da liberal biçimler, ulusal örgüt vb.), örgüt sorununun kerameti kendinden menkul bir iksir olmadığını göstermeye yeter. Bu nedenle örgütsüzlüğün her türlü vaaz edilişine ve bunun pratikte büründüğü biçimlere (buna proletaryanın özbilinçli disiplinini dışlayan her türlü gevşek, laçka örgütsel anlayışlar dahildir) karşı amansız mücadele ne kadar önemliyse, örgütün önemsenmesi maskesi altında yürütülen her türlü oportünist siyasete ve bürokratik pratiklere karşı mücadele de en az o kadar önemlidir. Bu iki yön bir bütün oluşturmadığı sürece, sayısız örneğin gösterdiği gibi hüsran kaçınılmaz olur. Bu nedenledir ki, Lenin tüm bu yönlerin bütünlüğüne her zaman özen göstermiştir. “Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz” diyen de odur, parti aparatçiklerine karşı amansız bir mücadele yürüten de odur, ölüm döşeğinden, yükselmekte olan Stalinist bürokrasiye karşı mücadeleyi başlatan da odur. Onun gerçek büyüklüğü ancak ve ancak bu bütünlük içerisinde anlaşılabilir. Ya da tersinden söylersek, bu bütünlüğü bozan Lenin’den bir şey anlamamış demektir. Bu nedenledir ki, proletarya enternasyonalizmi ilkesini alenen çiğneyerek ulusal “sosyalizm” davasını güden Stalinistlerin gerçek anlamda Leninist olmaları mümkün değildir; tıpkı, örneğin örgütsel sorunlarda temel zaaflar taşıyan birçok “Troçkist”in de olamayacağı gibi.
Daha önce belirttiğimiz gibi, Lenin’in katkısı, Marksizmin bu yeniden diriliş sürecinin unsurlarını oluşturan alanların hemen tamamındadır. Bunları tümüyle değerlendirebilmenin yeri burası değil. Yalnızca bu katkının devasa bir katkı olduğunu vurgulamakla yetinelim. Onun mirası değerlendirilirken belirtilmesi gereken son bir husus, onun da tüm büyük devrimciler gibi yaptığı hatalardır. Bu, hem asıl olarak onu daha derinden anlamak ve ondan azami ölçüde ders alabilmek için zorunludur, hem de, liderleri insani kusur ve zaaflardan uzak, insanüstü yaratıklarmış gibi kutsayan idealist putlaştırma tavrına karşı bilinci taze tutmak için.
Bize göre bu konuda öne çıkarılması gereken en önemli husus, Lenin’in Komünist Enternasyonalin örgütlenme çabalarına, bunu daha önce yapmak mümkünken, belirli bir gecikmeyle başlamış olmasıdır. Bu çabalar ancak İkinci Enternasyonalin 1914’teki ihanetinden sonra başlamıştır. Oysa İkinci Enternasyonaldeki sorunlar bu ihaneti birçok bakımdan önceden haber veriyordu ve zaten başta Rosa Luxemburg olmak üzere bu sorunlara dikkat çekenler yok değildi. Lenin ne yazık ki 1914’e kadar Enternasyonalin sorunlarına yeterli ilgiyi göstermemiş, bu sorunların vahamet derecesini anlayamamıştır. İkinci Enternasyonalin başını çeken Alman Sosyal Demokrat Partisinin en önde gelen liderleri hakkında örneğin bir Rosa Luxemburg’un uyarılarını dikkate almamıştır. Onun Alman Sosyal Demokrat Partisine güveni öylesine güçlüydü ki, bu partinin 1914’te emperyalist savaş kredilerinin kabulü yönünde parlamentoda oy verdiğini bildiren tarihi haberi gazetede okuduğunda gazetenin düzmece olduğunu iddia etti. Doğrusu Lenin’in gerçeği kabullenmesi güç oldu.
Ancak onun büyüklüğü ve erdemi burada da kendisini gösterir. Alman Sosyal Demokrat Partisindeki ve Enternasyonaldeki sorunları ondan daha önce görüp teşhis edenlerin önayak olmakta yetersiz kaldıkları yeni bir Enternasyonal örgütlenmesi çabasını da asıl olarak Lenin önderliğindeki Bolşevikler başlatmışlardır. Felâketin gerçek nedenlerini kavrama çabası Lenin’i tüm sorunlara yeni bir ışık altında bakmaya sevk eder. O andan sonra Lenin, kaybedilen zamanı telâfi etmek için olağanüstü bir azim gösterir ve bu çabalar nihayetinde Ekim Devrimi ve Komünist Enternasyonalin kuruluşuyla taçlanır. Bu cümleyi biraz abartılı bulanlar olabilir. Şüphesiz devrimler kişilerin eseri değildirler, onlar nesnel olgulardır. Ancak daha sonra Troçki’nin de parlak bir şekilde ifade ettiği gibi, Lenin olmasaydı proletarya 1917’de iktidarı alamazdı. Nesnel bir olgu olarak proleter devrim durumunun varolması anlamında değil, ama başarıya ulaşması anlamında önderliğin, öznel faktörün önemi sonsuzdur. Kritik an geldiğinde tarihin gidişine yön verecek olan önderliktir. Bolşevik Parti Lenin’in ve onunla birlikte tavır alan azınlığın olağanüstü müdahaleleri olmasaydı ne yazık ki Menşevikçe bir siyaset izleyip fırsatın heba olmasına sebep olacaktı. İşte Lenin’in Ekim Devrimindeki kilit rolü bu noktadadır.
Ancak tam da devrim durumlarında öznel faktörün ve partinin bu vurgulayageldiğimiz kilit önemidir ki, dünya devriminin 1917-23 arasındaki birinci dalgasının başarıya ulaşamamasında tayin edici olmuştur. Ne yazık ki dünya çapındaki bir Bolşevik Partinin doğumu gecikmiş ve Komünist Enternasyonal bu dalgadan önce değil, ancak dalganın içinde yaratılabilmişti. Ve doğal olarak, yeterli deneyimden yoksun bir şekilde dünyanın çeşitli bölgelerinde patlak veren devrim durumlarına müdahale etmek zorunda kaldı. Bu eksiklik her şeyden önce, sadece dünya devriminin kaderi açısından değil, bizzat Rus devriminin kaderi açısından da en büyük önemi taşıyan Alman devriminin yenilgisine yol açtı. Çoğumuz Ekim Devriminin yirminci yüzyılın en büyük olayı olduğunu düşünürüz. Bunda büyük bir haklılık payı olduğuna şüphe yoktur. Ancak daha derin düşündüğümüzde belki de yirminci yüzyılın en büyük olayının Alman devriminin trajik yenilgisi olduğu sonucuna varmamız pek de yanlış olmaz. O günlerde Alman devrimi başarılı olsaydı bugün büyük bir ihtimalle bambaşka bir dünyada yaşıyor olurduk. Esasen Lenin ve Bolşevikler de Rusya’daki devrim atılımına her şeyden önce Alman devrimini tutuşturabilmek için önderlik etmişlerdi. “Bolşevik parti olarak biz tek başımıza bu işe giriştiysek, bunu devrimin tüm ülkelerde olgunlaşmakta olduğuna, katlanacağımız büyük zorluklara rağmen, payımıza düşecek bütün yenilgilere rağmen uluslararası sosyalist devrimin sonunda ... patlak vereceğine inançla yaptık ... Tüm bu zorluklardan bizi kurtaracak olan ... Avrupa devrimidir. (...) Alman devrimi olmadan bizim mahvolacağımız bir gerçektir.” (Lenin, SE, c.7, s.304, 308) Tüm bu deneyimden çıkan en büyük ders bugün enternasyonalist komünistlerin daha baştan bir dünya partisinin örgütlenmesi için çabalarını odaklamaları gerektiğidir. Bir devrimci enternasyonalin kurulması çabasını, şu ya da bu şekilde, şu ya da bu gerekçeyle, “sonraya” havale etmek en hafif deyimle ufuksuzluktur, aymazlıktır.
Alman devriminin yenilgisi ve önemi konusu bizi aynı zamanda Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’e getirir. Lenin ile hemen hemen aynı yaşta olan Rosa, ondan farklı olarak devrimci kariyerinin çok daha erken dönemlerinden itibaren enternasyonal bir faaliyet içinde oldu. Aslen Polonyalı bir devrimci olarak, hem Polonya’nın, hem Rusya’nın, hem de Almanya’nın işçi sınıfı hareketi içinde ön saflarda yer aldı. Ancak yine de onun mücadelesinin en önemli bölümünü Alman Sosyal Demokrat Partisi içinde geçirdiği yıllar oluşturur. Bu partinin doğrudan içinde olmak ona çürümeyi daha yakından görme ve teşhis koyma avantajını sağladı. O da Lenin gibi, yirminci yüzyılın başlarında Marksizmin temel ilkelerinin ve devrimci özünün İkinci Enternasyonalin çürümesi sürecine karşı korunması, geliştirilmesi ve yeniden diriltilmesi mücadelesinde öncü bir rol oynadı. Üstelik o bu mücadeleyi en zorlu koşullar altında, çürümenin en fazla olduğu ana üssünde yürüttü, ve sonunda bedelini de bu çürümenin en alçak temsilcilerinin elinde canıyla ödedi.
Bilindiği gibi İkinci Enternasyonaldeki yozlaşma kendisini sistematik fikirler biçiminde ilk kez 1890’ların son yıllarında Bernstein’ın revizyonizm olarak bilinen görüşleriyle ortaya koydu. Bu görüşler gerçekte yaşanmakta olana ve daha da yaşanacak olana teorik bir temel kazandırma ve hakim olan pratikle ideolojik uyumu sağlama anlamına geliyor ve aslında bu yozlaşma sürecinde niteliksel bir sıçramayı işaretliyordu. Bernstein bu görüşlerinde özetle toplumsal gelişmenin artık yalnızca evrim yoluyla gerçekleştiğini ve dolayısıyla devrim fikrinin terk edilmesi gerektiğini, yapılması gereken tek şeyin parlamenter ve sendikal reformlar için çaba harcamak olduğunu savunuyordu. Bu görüşlere karşı Marksizmin devrimci özünü en tutarlı ve militan biçimde ortaya koyarak savunan Rosa Luxemburg olmuştur. Onun o günlerde kaleme aldığı Reform ya da Devrim adlı broşürü, bugün de çeşitli biçimler altında yaygın olan bu tür görüşlere karşı yazılmış en yetkin bir el kitabı olma vasfını hâlâ sürdürüyor.
Onun kavrayışında Marksizm kuru bir doktrin değil devrimci eylemin kılavuzu olan canlı bir dünya görüşüydü. Eyleme tutkuyla bağlılık onun varlığının vazgeçilmez bir parçasıydı. Faust’un ağzından dökülen “başlangıçta eylem vardı” sözünü hatırlatması karakteristiktir. Daha çocuk yaştan itibaren asi kişiliğiyle hep devrimci eylemin içinde oldu ve sonunda savcılar ona “Kızıl Rosa” adını taktılar. Kitlelerin her eyleme geçişinde, hakim SPD bürokrasisi züccaciyeci dükkanını koruma telâşına kapılırken, Rosa bu eylemleri coşkuyla selamlıyor ve onun gelişmesi için hem teorik hem pratik düzeyde tüm enerjisiyle çalışıyordu. Parti bürokrasisi tarafından pek sevilmezken, işçilerin eğitimlerinde, parti okullarında özellikle görev alan ve etkili bir hatip olarak eylemlerde öne çıkan Rosa, devrimci işçi tabanında seviliyordu. Onun kitle eylemine özel ilgisi, işçi sınıfı mücadelesinin yeni ve özgün bir biçimi olarak 1905 Rus devriminde ortaya çıkan siyasal kitle grevi olgusunun eşsiz bir Marksist çözümlenmesini yapmasında somutlandı. Yine, Rusya’daki müstakbel devrim için, Troçki’nin sürekli devrim teorisine yakın bir formülasyonu savunmuş ve köylülüğün desteğinde bir proletarya diktatörlüğünü öngörmüştü.
Bu katkıların yanısıra, bazı yanlışlar içermekle beraber onun Marksist emperyalizm teorisine yaptığı katkılarını da anabiliriz. Ancak onun asıl mücadelesi 1914’te patlak veren emperyalist savaşa karşı uzlaşmaz tavrı ve yükselen boğucu şovenizm dalgasına karşı Marksizmin enternasyonalist meşalesini özellikle Almanya’da koruma mücadelesi olmuştur. Etrafında bir avuç kalmış olan yoldaşlarıyla birlikte yürüttüğü bu mücadele nedeniyle savaşın büyük bölümünü hapishanelerde geçirmek zorunda kaldı. Lenin’in de büyük övgüyle söz ettiği ve Junius Broşürü olarak bilinen ünlü eserinde, İkinci Enternasyonalin darmadağın olduğunu ve yeni bir işçi Enternasyonalinin kurulmasının hayati bir zorunluluk olduğunu, bu Enternasyonalin tüm ulusal seksiyonlarının merkezin kararları uyarınca hareket etmesinin tartışmasız bir yükümlülük olduğunu, aksi takdirde ilgili seksiyonun kendisini Enternasyonalin dışında bulacağını ve işçilerin başka her şeyin üstünde savunulacak tek anavatanının Enternasyonal olduğunu savundu.
Savaşın bitiminde patlak veren Alman devriminin ve yeni kurulan Alman Komünist Partisinin tartışmasız en önde gelen lideriydi. Ancak bu büyük devrimcinin en büyük eksikliği, SPD’de ve İkinci Enternasyonaldeki sorunları diğer herkesten önce derinlikli bir şekilde teşhis etmesine, bu sorunlara karşı kavga bayrağını herkesten önce ve ısrarla yükseltmesine rağmen, kendi etrafında bu mücadele çerçevesinde bağımsız bir örgütlenme (ayrı bir örgüt ya da örgütlü bir hizip) yaratmakta yetersiz kalması olmuştur.[1] Bu eksiklik Alman Komünist Partisinin kuruluşunda, yani öznel öğenin oluşumunda hayati bir gecikmeye yol açmıştır. Bu da yukarıda bahsettiğimiz gibi Alman devriminin yenilgiye uğramasında belirleyici olmuştur.
Komünist Enternasyonalin kuruluş kongresi ancak Rosaların katledilmesinden birkaç ay sonra toplanabildi. Açılış konuşmasını yapan Lenin’in ilk cümleleri şunlardı: “Rus Komünist Partisi Merkez Komitesi adına Birinci Uluslararası Kongreyi açıyorum. Her şeyden önce, Üçüncü Enternasyonalin en iyi temsilcileri olan Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg’un anısına sizleri saygı duruşuna davet ediyorum.” Onun mirasına ilişkin belki de en özlü değerlendirmeyi yapan da daha sonra yine Lenin oldu: “Bazen bir kartal da bir tavuk kadar aşağılara inebilir, fakat bir tavuk hiçbir zaman bir kartal kadar yükseklere çıkamaz. Rosa Luxemburg Polonya’nın bağımsızlığı sorununda yanıldı; 1903’te Menşevizmi değerlendirirken yanıldı; sermaye birikimi teorisinde yanıldı; Temmuz 1914’te Plehanov, Vandervelde, Kautsky vd. ile Bolşeviklerin Menşeviklerle birleşmesini savunurken yanıldı; 1918 cezaevi yazılarında yanıldı (cezaevinden çıkışında 1918 sonu ve 1919 başında hatalarını bizzat büyük ölçüde düzeltti). Fakat bütün bu hatalarına rağmen o bir kartaldı ve kartal olarak kalacaktır; ve anısı bütün dünya komünistleri için daima değerli olmakla kalmayacak, aynı zamanda biyografisi ve bütün eserlerinin yayınlanması (...) tüm dünyada pek çok komünist kuşağın eğitilmesinde son derece yararlı kılavuzlar olarak hizmet edecektir. ‘Alman sosyal-demokrasisi 4 Ağustos 1914’ten sonra kokuşmuş bir cesettir’ – bu sözlerle Rosa Luxemburg’un adı tüm dünya işçi hareketinin tarihine geçecektir. İşçi hareketinin arka bahçesinde, çöplükler arasında ise Paul Levi, Scheidemann, Kautsky ve tüm bu güruh türünden tavuklar, bu büyük komünistin hataları üzerinden gıdaklayacaklar. Herkese layık olduğu.”
Rosa Luxemburg’u 15 Ocak 1919 günü dipçik darbeleriyle katledenler aynı saatlerde Alman devriminin bir diğer önemli önderi Karl Liebknecht’i de katletmişlerdi. Karl Liebknecht Alman sosyal demokrasisinin kurucularından Wilhelm Liebknecht’in oğluydu. Rosa’yla yaşıt olan Karl Liebknecht politik faaliyete neredeyse otuz yaşında, 1900 yılında, SPD’ye katılmak suretiyle başladı. Bir yıl sonra Berlin şehir meclisine, 1908’de Prusya Meclisine, 1912’de de Reichstag’a seçildi. SPD içindeki etkinliği daha ziyade gençlik kollarındaki çalışmaları olmuştu. 1906’da 14-18 yaşlarındaki gençlere anti-militarist eğitim verilmesi gerektiğini savunarak, parti içinde savaş ve ordu karşıtı bir kampanya başlattı. Militarizm üzerine yazdığı bir eseri nedeniyle 1907-1909 arasında yaklaşık iki yıl hapis yattı. Aynı yıllarda İkinci Enternasyonale bağlı Gençlik Enternasyonalinin başkanlığını da yaptı. Karl Liebknecht işçi sınıfı hareketinin tarihine, bir SPD milletvekili olarak emperyalist savaş karşısında aldığı devrimci tutumla ve bunu kitlelere taşımada gösterdiği enerjik çabayla geçmiştir. Savaş kredilerinin oylanmasında mecliste karşı oy kullanan tek milletvekiliydi. Daha sonra Rosa Luxemburg’la birlikte savaş karşıtı faaliyetlerde ve yeni bir örgütlenmenin yaratılması çabalarında yer aldı. Kitlelere dönük konuşmaları ve çağrılarıyla Almanya’da savaş karşıtı tavrın adeta kişileşmiş sembolü oldu. Onu asıl ölümsüzleştiren, savaş karşısında devrimci tutumun mükemmel derecede özlü bir ifadesi olan Asıl Düşman Kendi Ülkemizde bildirisi oldu. Rosa Luxemburg’la işbirliği, Alman Komünist Partisinin kuruluşu ve ölümlerine dek devam etti. Öldürülmelerinden hemen önce kurulmuş olan üç kişilik devrim komitesinin içindeydi.
Karl Liebknecht’in anti-militarist ve enternasyonalist devrimci faaliyeti savaşın başından beri SPD’nin hain önderliğinin hiddetini çekmişti, sonunda onu kendi elleriyle yok etmelerinden önce de kinlerini değişik biçimlerde kusma fırsatını bulmuşlardı. Bir keresinde eski revizyonistlerden David onun savaş karşıtı konuşmaları hakkında “havlayan köpek ısırmaz” diyecek kadar ileri gitti. Bunun cevabını Rosa Luxemburg verdi: “Köpek diye, yıllardır kendisini tekmeleyen efendilerinin çizmesini yalayana denir.” Karl Liebknecht Lenin ya da Rosa gibi Marksizmin gelişimi bakımından iz bırakacak teorik bir eser bırakmamıştır. Ama hiç şüphesiz o, ödünsüz devrimci tavrı ve proleter devrim için verdiği canıyla, aynı Lenin’in dediği gibi bizim bir şehidimizdir.
1917-1923 arası dünya çapındaki devrim dalgası bizim topraklarımızda da belirleyici dönüşümlerin yaşandığı kritik bir dönem olmuştur. Bu kısacık dönem, üç kıtaya yayılmış altı asırlık bir imparatorluğun tarih sahnesinden silinmesine ve yerine Anadolu topraklarında bir burjuva cumhuriyetin doğuşuna tanıklık etmiştir. Yukarıda belirttiğimiz gibi özünde bir burjuva devrimi süreci olan bu süreç, kendi içinde halkçı bir evreden bürokratik-otoriter bir evreye doğru dönüşüm geçirmiş ve sonuç olarak güdük bir tepeden devrim şeklinde sonuçlanmıştır. Hem genel anlamda hareket içindeki sol eğilim, hem de özel anlamda yeni kurulmuş Türkiye Komünist Partisinin Mustafa Suphi dahil son derece önemli lider kadroları bu süreç içinde Kemalist eğilim tarafından tasfiye edildi. Kemalizmin cellâtları tarafından Karadeniz’in fırtınalı sularında boğulan Mustafa Suphi ve yoldaşlarının bu trajik sonu, bizim için hem Kemalizme karşı sınıf kinimizi bilememiz bakımından, hem de, sadece bizim topraklardaki sınıf mücadelesi açısından değil, dünya çapındaki sınıf mücadeleleri açısından acı derslerle doludur.
Mustafa Suphi’nin yaşamı ve ölümü, çağının çalkantılı niteliğine uygun oldu. 1883 yılında doğan Mustafa Suphi, İstanbul’da Hukuk Mektebini bitirdikten sonra Paris’te Siyasal Bilimler Okuluna devam etti ve 1910 yılında öğrenimini bitirerek yurda döndü. Dönemin tüm ilerici Osmanlı aydınları gibi o da İttihat ve Terakki’ye katıldı, ancak kısa sürede muhalif oldu. İttihat Terakki’nin 1913’teki Mahmut Şevket Paşa suikastını bahane ederek başlattığı terör dalgasından o da nasibini aldı ve Sinop’a sürüldü. Başlangıçta halkçılıkla bezenmiş Türkçü düşüncelerle İttihat Terakki diktatörlüğüne karşı mücadele için Rusya’ya kaçmaya karar veren Mustafa Suphi, dünya savaşının patlak vermesiyle düşman bir ülkenin topraklarında enterne edildi. 1914-17 arasını savaş esiri olarak geçirdi. Bu yıllarda Bolşevizmle tanışan Mustafa Suphi kelimenin tam anlamıyla muazzam bir iç devrim geçirerek bir komünist oldu. Türk savaş esirleri arasında propaganda ve örgütlenme çalışmaları yaptı ve Ekim Devrimi saflarında yer aldı. 1917’den sonraki hayatı bir profesyonel devrimcinin, bir komünist önderin hayatı oldu.
Devrimi izleyen yıllarda Mustafa Suphi’nin çabaları esas olarak Rusya’nın Müslüman halkları arasında parti örgütlenmesini geliştirmek, Kızıl Ordu birlikleri oluşturmak ve sovyet yönetimini yerleştirmek doğrultusunda yoğunlaştı. Bu amaçla 1918 yılı içinde Avrupa Rusya’sından Orta Asya içlerine, Kafkasya’ya dek ülkenin dört bir tarafında bulundu. 1919 başında Kırım’ın ele geçirilişinin ardından RKP bölge komitesi üyesi olarak buraya yollanan Mustafa Suphi, kaldığı kısa süre içinde Anadolu’yla bağları geliştirdi, Türkiye’ye yayın, propaganda malzemesi ve propagandacı yolladı. Kırım’daki 75 günlük sovyet iktidarı sırasında Beyaz Orduyla savaşan Uluslararası Doğu Alayını kurdu. Denikin’in kuşatmasını yararak Odesa’ya çekildi. Bir süre sonra buradan ayrılarak yeni bir görevle Türkistan’a geçti. Burada bir yandan parti yapısını yeniden düzenlerken, bir yandan da Türklerden oluşan bir Kızıl Ordu birliği örgütledi. Çin, Kaşgar, Buhara, Hiva, İran ve Türkiye’de propaganda faaliyeti sürdürecek Beynelmilel Şark Tebligat Şurasını örgütledi ve başına geçti.
Azerbaycan’da sovyet yönetiminin kurulmasından sonra Mustafa Suphi Mayıs 1920’de hareketin merkezini Baku’ya taşıdı. Bu yalnız bir yer değiştirme değil, aynı zamanda yeni bir hedefe, Anadolu’daki devrime ve savaşa müdahale etmeye yönelişti. Bu noktadan sonra Türkiyeli komünistlerin örgütlenmesine hız verdi ve Türkiye’de, Anadolu’nun Karadeniz kıyı kentlerinde örgütlenme faaliyetlerine girişildi. Anadolu’ya sevkedilmek üzere bir Türk Kızıl Ordu birliği oluşturuldu. Bu dönemde Mustafa Suphi Ankara’yla da temasa geçerek Ankara’daki meclisin başkanı olan Mustafa Kemal’e komünistlerin de mücadeleye katılmaya kararlı ve hazır olduklarını bildiren bir mektup yazdı. Mustafa Kemal’den görünüşte olumlu cevap geldi. Anadolu’da örgütlenme çabaları ve Ankara’yla haberleşme sürerken bir yandan da Komünist Enternasyonal bünyesinde bir Doğu Halkları Kongresi örgütleme çabaları yürüyordu. 1-8 Eylül 1920 tarihleri arasında Baku’da yapılan ve 2000’e yakın delegenin katıldığı bu dev kongreden hemen iki gün sonra, yine Baku’da, 10 Eylül 1920’de Türkiye Komünist Partisinin kuruluş kongresi toplandı.
Baku kongresi, Sovyet Rusya’da Mustafa Suphi’nin çevresinde gelişen örgütlenmeyi, İstanbul’daki Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkasını, Anadolu’nun dört bir yanına dağılmış komünist grupları ve bunların bir bölümünü toparlayan Türkiye Halk İştirakiyun Fırkasını bir parti çatısı altında, bir program ve bir tüzük etrafında birleştirerek örgütsel bir atılımın zeminini hazırladı. Kongre, enternasyonalizm ve Anadolu’da gelişen devrimin içine girme, sıcak mücadelenin orta yerine atılarak önderliğe soyunma kararlığı açısından bulanıklıktan uzak bir komünist çizgi ortaya koydu. Yapılan konuşmalar, alınan kararlar, ortaya konulan tüzük ve program Ekim Devriminin ve Komünist Enternasyonalin devrimci ruhunun damgasını taşıyordu.
TKP’nin ilk programından aldığımız şu satırlar bu konuda bir fikir verebilir: “İçtimai (=toplumsal) inkılabın ibtidar ve intişarında (=yayılmasında), milletlerin geçirmekte oldukları iktisadi tekamüllerle (=evrimlerle) tarihi ve siyasi şartların büyük alaka ve hisseleri olmakla beraber, inkılap başladıktan sonra millet, memleket ve ülkeleri birbirinden layezal kararlarla ayırmak doğru değildir. Bugün proletarya devr-i hakimiyetine ayak basmış olan Rusya’da komünizm icraat ve tatbikatının muvaffakiyeti iktisadiyatça müterakki (=gelişmiş) diğer garp (=Batı) memleketlerindeki içtimai (=toplumsal) inkılabın zuhuruna bağlı olduğu kadar, bütün garpta intişar edecek (=yayılacak) komünizm tatbikatının da, iktisadiyatça daha muhtelik (=karma) safhalar arz eden şarktaki inkılapçı hareket ile alakası pek mühim ve hayatidir.” “Fırka, halkçılığın en yüksek bir şekli olan amele ve rençber şuralar cumhuriyetinin tesisi yolunda yorulmaksızın çalışmak ve bunun için evvel emirde tebligat ve neşriyatı ile mağdur sınıfların hakimiyetlerini temsil eden bu şekl-i hükümeti kendilerine sevdirmeği vazife bilir.”
Programdan bu alıntıları özellikle yapmamızın sebebi kuruluş dönemindeki bu devrimci perspektifin sonradan tamamen unutturulmuş olmasıdır. Dünya devrimi perspektifine bağlılık, devrimde ileri ülkelerle geri ülkelerin ilişkisinin kavranışı, sürekli devrim perspektifi, sovyet iktidarı perspektifi vb. bu programda mevcuttur. Ancak Sovyetler Birliği’nde Yirmilerin ikinci yarısında gerçekleşen Stalinist karşı-devrimden sonra bu devrimci perspektif tüm dünya komünist hareketinden tasfiye edilecek ve unutturulacaktır. TKP’nin kuruluşunu ve Mustafa Suphilerin ölümlerini ananlar ve geleneğe sahip çıkma iddiasında olanlar pek mebzul olmakla beraber, partinin kuruluşunu esinleyen bu devrimci perspektifi ve programı hatırlamak isteyen pek azdır. Bugünün devrimci kuşakları, TKP mirası konusunda birbiriyle kayıkçı kavgası yapanlara bir de bu gözle bakmalıdırlar.
Kongrenin ardından, Mustafa Kemal’le de haberleşme halinde mücadeleye katılmak için Anadolu’ya geçmek üzere yola koyulan Mustafa Suphi ve on dört yoldaşı Kemalist önderliğin türlü tertiplerine maruz bırakılarak sonunda Karadeniz’in karanlık sularında boğduruldular. Bu suikastın siyasal anlamının ne olduğuna yukarıda değindik. Burada asıl olarak komünistler açısından çıkarılması gereken ders üzerinde durmak gerekiyor. Kıyıcı Türk burjuvazisinin insafına güvenerek, onların ihtiyatsızca ölüme gitmelerine göz yuman Komünist Enternasyonalin burada tarihi bir hatası vardır. Ancak daha büyük tarihi hata onbeşlerin hunharca katlinin Enternasyonal bünyesinde tartışma ve eleştiri konusu yapılmayıp gerekli derslerin çıkarılmayışı olmuştur. Hatta Sovyetler Birliği, bunun sorumlusunun Ankara olduğu açık olduğu halde Ankara’ya mali ve askeri destek vermeye devam etmiştir. Bu hata daha sonrakilerden farklı olarak Enternasyonalin Lenin’in sağlığındaki devrimci döneminde yaşanmıştır. Yeterli önem verilmediği için dünya komünist hareketi bu trajik hatadan pek haberdar değildir ne yazık ki. 1927’de Çin’de, Komintang ve Çan-Kay-Şek örneğinde de özde aynı hata işlenmiştir. Bunu döne döne anlatmak bizim sorumluluğumuzdur. Burjuvaziye asla güvenme, onu başka renklere boyama!
Mustafa Suphi, kuruluş dönemindeki devrimci Komünist Enternasyonalde en yüksek örgütlü ifadesini bulan Marksizmin Türkiye topraklarına örgütlü biçimde taşınması için kavga verdi ve bu uğurda öldü. Ne yazık ki ondan sonra gelenler Komünist Enternasyonalin Stalinist yozlaşmasından nasiplerini aldılar ve TKP’nin bu devrimci geçmişten koparılmasında taşıyıcı oldular. TKP’nin tarihi başından beri inişli çıkışlı ve çileli bir tarih oldu. Ancak sonraki TKP önderleri Kemalizmin tüm zulmüne maruz kalmalarına rağmen adeta mazoşistçe ona destek verme tutumundan vazgeçmediler. Bugün hatırımızda tutmamız gereken en önemli derslerden biri de bu olsa gerek.
Ocak ayı vesilesiyle ölümlerini andığımız tüm bu büyük devrimcilerin mirası bizim geleneğimize, yani devrimci Marksist, ya da bir başka deyişle enternasyonalist komünist geleneğe aittir. Onlar bize aittir ve onları hem düşmana karşı, hem de sahiplenir görünen, ama gerçekte onların mirasının özüyle bağdaşmayan politik duruşları olanlara karşı korumak boynumuzun borcudur. Bunu yerine getirebilmenin en iyi yolu da onların yasını tutmak değil, onların mücadelelerinden ve hatalarından gerekli dersleri çıkarmak ve hepsinden önemlisi onların uğruna savaştıkları devrimci Marksist bir Enternasyonali yeniden ve dünya devriminin yeni bir dalgası gelmeden önce yaratmaktır. Onların hayatından çıkan en büyük ders budur.
[1] 1914 felâketinin ardından Şlyapnikov’a yazdığı mektupta Lenin şunları söylemişti: “Rosa Luxemburg haklıydı: Kautsky’nin parti çoğunluğuna, kısacası oportünizme hizmet eden eyyamcı bir teorisyen olduğunu çok önceden anlamıştı.”

link: Deniz Moralı, Dövüşenler Ölenlerin Tutmaz Yasını!, 10 Ocak 2003, https://marksist.net/node/436