Tarih işçi sınıfının nice yenilgi ve zaferleriyle doludur. İşçi sınıfı burjuvazi karşısında nihai zaferini elde edene kadar da böyle olacaktır. İçinden geçmekte olduğumuz şu günlerde burjuvazi muazzam bir saldırı başlatmıştır. Çünkü kapitalizmin tarihsel krizinin faturasını işçi sınıfına ödettirmek derdindedirler. Çürümüş düzenlerini korumak için tüm dünyada virüs yalanına sarıldılar. Bu virüsü o kadar çok abarttılar ki zannedersiniz ki dünyamızı uzaylılar sardı ve hiç kimse bir şey yapamıyor. Çağımız “uzay çağı”, “bilim çağı” diye böbürlenen egemenler ne hikmetse bu “çok tehlikeli ve ölümcül” virüs salgınını sonlandıramıyorlar. Tüm dünya kapitalistleri bir olmuş işçi sınıfına karşı aynı teraneleri tekrar edip duruyorlar. Bizleri korkutmak için uydurdukları senaryoların bini bir para. Her geçen gün önlem adı altında bizlerin haklarına saldırıyorlar. Her biri tutarsızlıkla dolu olan uygulamaları hayata geçiriyorlar. Onlar açısından tutarlı ya da tutarsız olması çok da önemli değil aslında. Çünkü virüs gerekçesiyle kitleleri korkutmak ve sindirmektir asıl hedef. Geçmişte Hitler’in propaganda bakanı şöyle diyordu; “öyle büyük bir yalan söyle ki herkes inansın.” Sermayenin desteğini arkasına alan ve basın-yayın organlarının neredeyse tümünü ele geçiren Naziler, sürekli aynı yalanları tekrarlıyorlardı. Kitleleri manipüle ederek sağlıklı düşünmelerine fırsat vermiyorlardı. Bu yalanların sonu geldiğinde ve kitleler nezdinde gerçekler ortaya çıktığında ise iş işten geçmiş, milyonlarca insan ölmüştü.
Burjuvazi ihtiyaç duyduğunda her dönem büyük bir yalan bulmuş ve kitleleri inandırmak için her yola başvurmuştur. Ne yazık ki işçi sınıfı örgütsüz olduğu sürece bu yalanlara kanmıştır. Bugün de geniş emekçi kitleler burjuvazinin kuyruklu yalanlarına aynı sebeple inanmaktadır. Yaşadığımız bu çağda hele ki metropol kentlerde eve kapanarak virüsün yayılmasına engel olmak mümkün mü? Her aileden birileri mutlaka zorunlu ihtiyaçlarını gidermek için dışarıya çıkmak zorunda. Virüs şöyle mi diyor: “sen acil ihtiyaçlarını gidermek için çıktığın için veya işe gittiğin için sana bulaşmıyorum!”
İşçi sınıfı sesini çıkarmasın, dayanışma içinde olmasın, hele ki hakkını aramak için meydanları doldurmasın diye kentleri hapishanelere çevirdiler. Peki işçiler, emekçiler, çalışmadıklarında geçimlerini nasıl sağlayacaklar? 39 lira ile mi geçinecekler? Hâlâ bir işi olup çalışanlar ise, üç kişinin işini bir kişi yaparak uzun saatler çalışmak zorunda kalıyorlar. Sesini çıkaranlar işsizlikle tehdit ediliyorlar. Bugün 1 Mayıs. Tam da işçi sınıfının bu saldırılara cevap vermesi gereken bir gün.
Ne var ki işçiler evlerine hapsedilmiş, meydanlar işçilere yasaklanmış. Ama zaten 1 Mayıs işçi sınıfına egemenlerin armağan ettiği bir gün değildir. İşçi sınıfı mücadeleyle, bedel ödeyerek bu tarihi yazmıştır. Sekiz saatlik çalışma hakkı, yıllar önce nice bedeller ödenerek mücadeleci işçi önderlerinin ve işçilerin sayesinde yasalara eklenmiştir. Birçok ülkede sekiz saatlik işgünü mücadelesi verilmiş ve Amerikan işçi sınıfı bunu 1 Mayıs’la taçlandırmıştır. Amerikan işçi sınıfı istediklerini alma konusunda kararlıydı. Egemenlere şöyle haykırıyorlardı; sekiz saat çalışma, sekiz saat dinlenme, sekiz saat canımız ne isterse! 1886 yılının 1 Mayıs’ında Amerika’da bu taleplerle yüz binlerce işçi genel greve gitti. Sokakları, meydanları doldurarak taleplerini haykırdılar. Egemenler işçilerin fabrikaları boşaltmasını ve meydanlarını doldurmasını hayret ve korkuyla izliyorlardı. İşçilerin kararlı oluşundan paniğe kapıldılar, devrimci ayaklanma korkusuyla sinsi ve aşağılık planlarını hayata geçirmek için pusudaydılar. Dönemin burjuva gazeteleri işçi önderlerini hedef göstererek kışkırtıcı bir dille onları karalayan haberler yapıyorlardı. Gazetelerde kızılların etrafı yakıp yıkacaklarından, cephaneliklerinin ele geçirildiğinden ve bunun gibi yalan haberlerden geçilmiyordu.
Bu uğurda mücadele veren işçi önderlerinden August Spies egemenlerin pusu kurduğu liderlerden biriydi. Grev yapılan fabrikalardan birinde polis grevci işçilere saldırdı ve arbede yaşandı. Bunun sonucunda 6 işçi hayatını kaybetti ve onlarcası da yaralandı. Bu durumu protesto etmek ve sekiz saatlik işgünü mücadelesi için işçi önderleri 4 Mayısta Chicago Haymarket Meydanında miting düzenlediler. Miting bitmek üzereyken polis işçilerin etrafını sardı ve meydana bomba atıldı. Korkunç bir arbede yaşanıyordu. Egemen sınıfın kirli planlarının bir parçası olarak 6 polis ve 10 işçi öldü. Haymarket’e bomba attıkları iddiasıyla yedi işçi önderi idama mahkûm edildi. Bu işçi önderlerinden biri de August Spies’dı. Kendi mitinglerinde kendilerinin bomba patlatması ne kadar akla uygunsa mahkemedeki düzmece yargılama da o kadar adildi. Burjuvazi kararını vermişti. İşçi önderleri, işçileri harekete geçirdikleri ve burjuvaziye uykusuz geceler yaşattıkları için yok edilmeliydiler. Uydurma gerekçelerle yargılama yapıldı ve dört işçi önderi idam edildi. İdamından önce August Spies mahkeme salonunda şöyle haykırıyordu: “Eğer bizi asarak tahakküm altındaki milyonların, sefalet içinde çalışan ve kurtuluşu bekleyen milyonların bu hareketini, işçi hareketini ezebileceğinizi umuyorsanız, eğer düşünceniz buysa, o zaman asın bizi! Burada bir kıvılcımı ezeceksiniz, ama şurada burada veya orada, arkanızda ve önünüzde, her yerde alevler yükselecek. Bu gizli bir ateştir. Bunu asla söndüremezsiniz.”
Bu gizli ateş, gerçekten de her daim burjuvazinin korkulu rüyası oldu. 1 Mayıs’ı ve onun tarihsel anlamını işçi sınıfının hafızasından silmek için ellerinden geleni yaptılar. Yalanlar, tahrifatlar, baskı ve yasaklarla 1 Mayıs’ın kutlanmasına engel olmak istediler. Bu sene virüs bahanesi ile burjuvazi 1 Mayıs’ta işçi sınıfına meydanları kapattı.
Kitleleri virüsü bahane ederek bir yere kadar korkutabilirsiniz ya sonra? Milyonlarca işçi işsizliğin derin girdabına girdiğinde elbet sorgulayacaklar yaşadıkları düzeni. O zaman gizli ateşler kıvılcıma, kıvılcımlar yangına dönüşecektir. İşçi sınıfının mücadele tarihi bize gösteriyor ki, en karanlık dönemde bile umut hep olmuş, ufacık kıvılcımlar bir araya gelip aleve dönüşmüşlerdir.
Patronlar sınıfı işçi sınıfının öfkesinden korktuğu için meydanları 1 Mayıs kutlamalarına kapatarak bugün çözümü bunda bulmuştur. Sömürünün, savaşların, açlığın, baskıların olmadığı, insanlığın barış içinde yaşadığı, sınıfsız ve sınırsız bir dünya hayalinin simgesidir 1 Mayıs. Burjuvazi tüm dünyada 1 Mayıs’ın içeriğini boşaltmak, değersizleştirmek için her dönem yoğun bir kara propaganda yürütmüştür. Bunu yapmasının nedeni işçi sınıfının mücadelesinin simgelendiği bir gün olmasında yatar. Bizler bu yüzden 1 Mayıs geleneğimize sahip çıkıyoruz. Bugün meydanlar işçi sınıfına kapatılsa da elbet işçi sınıfı o meydanları yara yara aşacaktır. Yeter ki sınıf kinimizi ve mücadele azmimizi her daim canlı tutalım. Sıra bize de gelecek, işte o zaman korkuyla tutuşup korkuyla yananlar kaçacak delik arayacaklar.
1 Mayıs geleneğimizi unutmayacağız, unutturmayacağız!
Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın örgütlü mücadelemiz!
link: Pendik’ten bir işçi, Bu Ateşi Asla Söndüremezsiniz!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6917
1 Mayıs Karanfillerine Sahip Çıkıyoruz
1 Mayıs Geleneği İnatçıdır, Koronavirüs Baş Edemez!