Sayfalar
Rehberimiz sınıf mücadelesi tarihinde saklıdır
Kapitalizmin sarsıcı krizlerle boğuştuğu günümüzde, krizin etkileri dünya emekçileri için katlanılmaz hale gelmiş durumda. Bir taraftan derin sorunlara yol açan bu koşullar aynı zamanda kapitalizm illetinden kurtulmak için de büyük imkânları bağrında taşıyor. Bu imkânları hayata geçirmek için bize kılavuzluk edecek olan deneyimler sınıf tarihimizde saklı. Kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderip onun yerine sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için sınıf tarihimize ve de onun en önemli örneği olan Ekim Devrimine bakmamız gerekiyor. Şanlı Ekim Devriminin gerçekleştiği koşulları anlamak, dersler çıkarmak, içselleştirmek önümüzdeki kavgalarda doğru adımlar atabilmemiz için biz sınıf devrimcileri açısından muazzam önemli. 103 yıl önce Bolşevik devrimcilerin ve de büyük mücadelelerle elde ettikleri Şanlı Ekim Devriminin ışığında yürümeli, örgütlü mücadelemizi büyütmeli, bu köhne düzene elbirliği ile son vermeliyiz!
Selam olsun şanlı Ekim Devrimine!
Selam olsun bugün onun yolunda yürüyenlere!
link: Mersin’den MT okuru bir eğitim emekçisi, Rehberimiz sınıf mücadelesi tarihinde saklıdır, 7 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7075
İşçi sınıfın gençleri Ekim'in yoluna!
Çarlık Rusya’sının efendilerini silip atan büyük Ekim Devrimi’nin 103.yılında, işçi sınıfının gençleri olarak bizler yolumuza ışık tutan devrimcilerin mücadele ateşini yüreklerimizde hissediyoruz. Kapitalist sistem dünyanın her yerinde açlık, sefalet ve işsizlik üretiyor, gençleri çıkışsızlığa sürüklüyor. Fakat işçi sınıfının şanlı mücadele tarihi bize gösteriyor ki bu devran böyle gelmemiş böyle de gitmeyecek. Selam olsun yolumuza ışık tutan Ekim Devrimine! Selam olsun örgütlü işçi sınıfının gücünü bizlere gösterenlere!
link: İstanbul’dan MT okuru öğrenciler, İşçi sınıfın gençleri Ekim'in yoluna!, 6 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7074
Kapitalist mengeneyi kıralım
Kapitalizmin yaşamlarımızı katlanılmaz bir mengeneye sokmuş durumda. Ne evde ne işyerinde ne de hayatın herhangi bir alanında nefes alabiliyoruz. Bu karanlığın içinde en çok ihtiyacımız olan şeyse aydınlık günlerin geleceğine dair umut. Bu umut Ekim Devriminin anısında bizi selamlıyor. Dünya işçi sınıfının sömürüden, yoksulluktan, yoksunluktan, haksız savaşlardan, esaretten kurtuluşu kapitalizme son verip kendi iktidarını kurmasıyla olacak. O iktidar ki bir avuç azınlığın değil üreten çoğunluğun konuşarak, tartışarak, araştırarak, bularak kendi yaşamını kendi elleri ve bilinciyle inşa ettiği bir iktidar olacak. İşte Ekim Devrimi 21. yüzyılın işçi kuşaklarına bunun yolunu ve yöntemini gösteriyor, öğretiyor. 1917’de Rus proletaryasının ve önderi Bolşevik Partinin bıraktığı deneyimler ışığında dünya devrimi için ileri!
Yaşasın Ekim Devrimi, Yaşasın Enternasyonalizm!
link: Ankara’dan bir kadın işçi, Kapitalist mengeneyi kıralım, 7 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7073
Ekim Devriminin ruhuyla zalimlerin saltanatını yıkalım
Yaşasın Ekim Devrimi ve Sosyalizm!
link: Beylikdüzü’nden bir kadın işçi, Ekim Devriminin ruhuyla zalimlerin saltanatını yıkalım, 7 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7072
Kurtuluş ellerimizdedir
“İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.” Sınıf mücadelesinin tarihine bakmamız bunu anlamamız için elzemdir. Henüz kurtuluş gerçekleşmemiş olsa bile bu yolda atılan en büyük adım olan Ekim Devrimi bizler için bunun yolunu göstermiştir. Paris Komününden çıkarılan dersler ışığında, karanlık geçen yıllara inat umudunu yitirmeyen devrimciler örgütlülüklerini korumuş ve işçi sınıfının muzaffer Ekim Devrimine giden yolda azimle, kararlılıkla mücadeleyi göğüslemişlerdir. Savaşla, açlıkla, ölümlerle geçen yılların sonrasında öfke bütün korku duvarlarını yıkıp devrimci durumu mayalamış ve işçi sınıfı Bolşeviklerin önderliğinde “biz üretiyorsak biz yönetiriz” diyebilmiştir. Bizler de karanlık, olağanüstü dönemlerden geçiyoruz. Kapitalist sistem bizleri mücadeleden vazgeçirmek için her yönden psikolojik ve fiziksel saldırılarına devam ediyor. İşçi sınıfının devrimci gücüne olan inancı Ekim Devrimine sahip çıkarak, hatırlayarak, dersler çıkararak koruyabiliriz. Biriken öfkenin sabır taşını çatlatacağı gün yakındır. Şanlı Ekim Devrimimiz yeniden ve yeniden kutlu olsun. Mücadeleden yılmamak ancak mücadeleyle mümkün olur.
link: Mersin’den bir işçi, Kurtuluş ellerimizdedir, 7 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7071
Ekim'in kazanımlarını unutmadık
Yaklaşık bir asır önce muzaffer Ekim Devriminin bir sonucu olarak, herkes için zorunlu eğitim getirildi, çalışma saatleri düşürüldü ve işsizlik ortadan kaldırıldı, ücretsiz, nitelikli ve herkesin erişimine açık sağlık hizmetleri getirildi, kreşler, okuma yazma kursları açıldı, ortak yemekhaneler, çamaşırhaneler kuruldu, hastaların ve yaşlıların bakımı toplumsal görevler olarak ele alındı. Aynı dönemde diğer ülkelerin burjuvaları ve onların basını, tüm bunları hayata geçiren Bolşevikleri insana değil canavarlara benzeten yayınlar yapıyorlardı. Çünkü onlara göre bu yeni ideoloji kendi ayaktakımlarının aklını çelmemeliydi. Bizi sömüren ve ayaktakımı sayanların egemen olduğu sistemde bize nelerin reva görüldüğünü hepimiz çok iyi biliyoruz. Tüm bu yaşananlara ve bunları bize yaşatanlara en güzel cevabımız, yıldönümünü kutladığımız Ekim Devriminden aldığımız derslerin ışığını dün olduğundan daha da fazla rehber edinebilmek ve geleceğe taşıyabilmektir.
link: Ankara’dan bir eğitim emekçisi, Ekim'in kazanımlarını unutmadık, 7 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7070
Kapitalist sömürü düzeni yıkılmalı
Eskiyi yıkıp yeni bir dönemi açan Rusya işçi sınıfı, biz metal işçilerine nasıl bir yol izlememiz gerektiğini gösteren derslerle dolu. Dünyamıza, fabrikalarımıza, hayatın her alanına karabasan gibi çöken kapitalizm, yaşamı bir çileye dönüştürüyor. Bunun karşısında ayakta durabilmemizin tek yolu, bulunduğumuz her alanda, yan yana gelmek, omuz omuza mücadele etmektir. Ekim Devrimini gerçekleştiren öncü sanayi işçilerinin verdiği mücadele biz metal işçilerine örnek oluyor. 1917’de ayağa kalkan işçiler, daha güzel bir dünyada yaşayabilmek için iktidarı kendi ellerine aldılar. Bizler de fabrikalarda çalışan metal işçileri olarak aynı güzel dünyanın özlemini taşıyor ve geçmişten bugüne mücadeleyi sürdürüyoruz.
link: Gebze’den bir grup metal işçisi, Kapitalist sömürü düzeni yıkılmalı, 7 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7069
Ekim Devrimi umudumuzu, inancımızı, direncimizi canlı tutuyor
Bizlere başka bir ihtimalin, başka bir yaşamın gerçekliğini gösteren, işçi sınıfı tarihinde şanlı bir sayfa açan Ekim Devriminin bıraktığı mirasa sahip çıkıyoruz. Yüzyıllar boyunca ezilen, sömürülen emekçiler her şeyi yeni baştan yaratıyorlardı. Tıp bilimi de en başta sağlıklı bir toplum yaratmak için yeniden şekillendiriliyordu. Devrimden hemen sonra Moskova Hijyen Enstitüsü, Meslek Hastalıkları Araştırma Enstitüsü gibi önleyici sağlık kuruluşları açıldı. Hijyen fakülteleri kuruldu ve halk sağlığı hekimleri yetiştirilmeye başlandı. Kâra, zorbalığa dayalı sistemin emekçilerin sağlığı için yapmadığı her şeyi işçiler kendi iktidarları altında yapmaya koyuldular. Sağlıksızlığı bile satarak ilaç tekellerini besleyen kapitalizm altında nefes alamadığımız şu günlerde Ekim Devriminin tarihine bakmak, bıraktığı mirası hatırlamak ayrı bir önem taşıyor. Umudumuzu, inancımızı, direncimizi tazeliyor. Sağlıklı bir yaşamın da, özgürlüğün de, barışın da temsilcisi işçi sınıfıdır! Yaşasın Ekim Devrimi!
link: Sefaköy’den bir grup sağlık işçisi , Ekim Devrimi umudumuzu, inancımızı, direncimizi canlı tutuyor , 7 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7068
Ekmek pahalı, emek ucuz
Tolstoy’un bir sözü vardır: “Ekmek pahalı, emek ucuz” diye. İşte bizler ekmeğin ucuz, emeğin değerli olacağı günler için mücadele ediyoruz. Ekim Devrimi… ekmek, barış, toprak!
link: Bir Marksist Tutum okuru, Ekmek pahalı, emek ucuz, 7 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7067
EKİM DEVRİMİ
Mersin’den MT okuru bir eğitim emekçisi
Kapitalizmin sarsıcı krizlerle boğuştuğu günümüzde, krizin etkileri dünya emekçileri için katlanılmaz hale gelmiş durumda. Bir taraftan derin sorunlara yol açan bu koşullar aynı zamanda kapitalizm illetinden kurtulmak için de büyük imkânları bağrında taşıyor. Bu imkânları hayata geçirmek için bize kılavuzluk edecek olan deneyimler sınıf tarihimizde saklı. Kapitalizmi tarihin çöplüğüne gönderip onun yerine sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurmak için sınıf tarihimize ve de onun en önemli örneği olan Ekim Devrimine bakmamız gerekiyor. Şanlı Ekim Devriminin gerçekleştiği koşulları anlamak, dersler çıkarmak, içselleştirmek önümüzdeki kavgalarda doğru adımlar atabilmemiz için biz sınıf devrimcileri açısından muazzam önemli. 103 yıl önce Bolşevik devrimcilerin ve de büyük mücadelelerle elde ettikleri Şanlı Ekim Devriminin ışığında yürümeli, örgütlü mücadelemizi büyütmeli, bu köhne düzene elbirliği ile son vermeliyiz!
Selam olsun şanlı Ekim Devrimine!
Selam olsun bugün onun yolunda yürüyenlere!
***
İstanbul’dan MT okuru öğrenciler
Çarlık Rusya’sının efendilerini silip atan büyük Ekim Devrimi’nin 103.yılında, işçi sınıfının gençleri olarak bizler yolumuza ışık tutan devrimcilerin mücadele ateşini yüreklerimizde hissediyoruz. Kapitalist sistem dünyanın her yerinde açlık, sefalet ve işsizlik üretiyor, gençleri çıkışsızlığa sürüklüyor. Fakat işçi sınıfının şanlı mücadele tarihi bize gösteriyor ki bu devran böyle gelmemiş böyle de gitmeyecek. Selam olsun yolumuza ışık tutan Ekim Devrimine! Selam olsun örgütlü işçi sınıfının gücünü bizlere gösterenlere!
***
Ankara’dan bir kadın işçi
Kapitalizmin yaşamlarımızı katlanılmaz bir mengeneye sokmuş durumda. Ne evde ne işyerinde ne de hayatın herhangi bir alanında nefes alabiliyoruz. Bu karanlığın içinde en çok ihtiyacımız olan şeyse aydınlık günlerin geleceğine dair umut. Bu umut Ekim Devriminin anısında bizi selamlıyor. Dünya işçi sınıfının sömürüden, yoksulluktan, yoksunluktan, haksız savaşlardan, esaretten kurtuluşu kapitalizme son verip kendi iktidarını kurmasıyla olacak. O iktidar ki bir avuç azınlığın değil üreten çoğunluğun konuşarak, tartışarak, araştırarak, bularak kendi yaşamını kendi elleri ve bilinciyle inşa ettiği bir iktidar olacak. İşte Ekim Devrimi 21. yüzyılın işçi kuşaklarına bunun yolunu ve yöntemini gösteriyor, öğretiyor. 1917’de Rus proletaryasının ve önderi Bolşevik Partinin bıraktığı deneyimler ışığında dünya devrimi için ileri! Yaşasın Ekim Devrimi, Yaşasın Enternasyonalizm!
***
Beylidüzü’nden bir kadın işçi
Ekim Devrimin 103. yılını devrimci duygularımla selamlıyorum. Ben bir kadın işçi olarak diyorum ki Ekim Devriminin ruhuyla zalimlerin saltanatlarını yıkacağız. İnsanın insan gibi yaşadığı, çocukların özgürlüğe koşturduğu o dünyayı kuracağız. Bu nedenle Marksist Tutumcular olarak mücadeleye dört elle sarılmalıyız. Bugün zor günlerden geçiyoruz. Elif Çağlı’nın söylediği gibi “zor günler zor sınavlara çeker insanı”, bu nedenle umudumuzu büyüterek ilerliyoruz. Faşizme karşı inatla mücadele ediyoruz. Haklı günler, büyük günler, gelecek günler ellerimizdedir. Bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Yaşasın Ekim Devrimi ve Sosyalizm!
****
Mersin’den bir işçi
“İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır.” Sınıf mücadelesinin tarihine bakmamız bunu anlamamız için elzemdir. Henüz kurtuluş gerçekleşmemiş olsa bile bu yolda atılan en büyük adım olan Ekim Devrimi bizler için bunun yolunu göstermiştir. Paris Komününden çıkarılan dersler ışığında, karanlık geçen yıllara inat umudunu yitirmeyen devrimciler örgütlülüklerini korumuş ve işçi sınıfının muzaffer Ekim Devrimine giden yolda azimle, kararlılıkla mücadeleyi göğüslemişlerdir. Savaşla, açlıkla, ölümlerle geçen yılların sonrasında öfke bütün korku duvarlarını yıkıp devrimci durumu mayalamış ve işçi sınıfı Bolşeviklerin önderliğinde “biz üretiyorsak biz yönetiriz” diyebilmiştir. Bizler de karanlık, olağanüstü dönemlerden geçiyoruz. Kapitalist sistem bizleri mücadeleden vazgeçirmek için her yönden psikolojik ve fiziksel saldırılarına devam ediyor. İşçi sınıfının devrimci gücüne olan inancı Ekim Devrimine sahip çıkarak, hatırlayarak, dersler çıkararak koruyabiliriz. Biriken öfkenin sabır taşını çatlatacağı gün yakındır. Şanlı Ekim Devrimimiz yeniden ve yeniden kutlu olsun. Mücadeleden yılmamak ancak mücadeleyle mümkün olur.
***
Ankara’dan bir eğitim emekçisi
Yaklaşık bir asır önce muzaffer Ekim Devriminin bir sonucu olarak, herkes için zorunlu eğitim getirildi, çalışma saatleri düşürüldü ve işsizlik ortadan kaldırıldı, ücretsiz, nitelikli ve herkesin erişimine açık sağlık hizmetleri getirildi, kreşler, okuma yazma kursları açıldı, ortak yemekhaneler, çamaşırhaneler kuruldu, hastaların ve yaşlıların bakımı toplumsal görevler olarak ele alındı.
Aynı dönemde diğer ülkelerin burjuvaları ve onların basını, tüm bunları hayata geçiren Bolşevikleri insana değil canavarlara benzeten yayınlar yapıyorlardı. Çünkü onlara göre bu yeni ideoloji kendi ayaktakımlarının aklını çelmemeliydi. Bizi sömüren ve ayaktakımı sayanların egemen olduğu sistemde bize nelerin reva görüldüğünü hepimiz çok iyi biliyoruz. Tüm bu yaşananlara ve bunları bize yaşatanlara en güzel cevabımız, yıldönümünü kutladığımız Ekim Devriminden aldığımız derslerin ışığını dün olduğundan daha da fazla rehber edinebilmek ve geleceğe taşıyabilmektir.
***
Sefaköy’den bir grup sağlık işçisi
Bizlere başka bir ihtimalin, başka bir yaşamın gerçekliğini gösteren, işçi sınıfı tarihinde şanlı bir sayfa açan Ekim Devriminin bıraktığı mirasa sahip çıkıyoruz. Yüzyıllar boyunca ezilen, sömürülen emekçiler her şeyi yeni baştan yaratıyorlardı. Tıp bilimi de en başta sağlıklı bir toplum yaratmak için yeniden şekillendiriliyordu. Devrimden hemen sonra Moskova Hijyen Enstitüsü, Meslek Hastalıkları Araştırma Enstitüsü gibi önleyici sağlık kuruluşları açıldı. Hijyen fakülteleri kuruldu ve halk sağlığı hekimleri yetiştirilmeye başlandı. Kâra, zorbalığa dayalı sistemin emekçilerin sağlığı için yapmadığı her şeyi işçiler kendi iktidarları altında yapmaya koyuldular. Sağlıksızlığı bile satarak ilaç tekellerini besleyen kapitalizm altında nefes alamadığımız şu günlerde Ekim Devriminin tarihine bakmak, bıraktığı mirası hatırlamak ayrı bir önem taşıyor. Umudumuzu, inancımızı, direncimizi tazeliyor. Sağlıklı bir yaşamın da, özgürlüğün de, barışın da temsilcisi işçi sınıfıdır! Yaşasın Ekim Devrimi!
***
Ankara’dan iş güvenliği uzmanları
Bundan 103 yıl önce işçiler Rusya’da iktidarı aldı. Başka bir dünya isteyen işçiler, emekçiler yıllar boyu süren mücadeleler sonucunda iktidarı almayı başarmıştı. Bugün birçok hakkımız geçmiş işçi kuşaklarının bizlere bırakmış olduğu mirastır. Bizler iş güvenliği uzmanları olarak çalışan işçileriz. Ekim vesilesiyle bir araya geldik ve geçmişten bugüne işçi sağlığı ve güvenliği alanında gerçekleştirilen kazanımlara baktık. Ortaçağ’da Ellenborg, Paracelsus ve Agricola gibi bilim insanlarının emekçilerin çalışma ortamında maruz kaldıkları tehlikelerin “önlenebileceğini” ortaya koyduklarını, işçi sağlığının babası olarak bilinen Ramazzini’nin 1700’lerin başında “meslek hastalığını” tanımladığını ve buna karşı tedbirler önerdiğini gördük. Ancak Bolşevik devrimine kadar işçi sağlığı alanında fazla adım atılmadığını da fark ettik. Ekim Devrimi sonrasında sosyal sigorta sistemi ve meslek hastalıkları enstitüleriyle ilk kapsamlı önlemlerin alındığını ve bizlere miras bırakıldığını öğrendik. Ve tekrar kavradık işyerlerinde ve yaşamın tüm alanlarında tam anlamıyla bir işçi sağlığı ve güvenliği ancak işçilerin kendi iktidarında mümkün olacak. Öyleyse bugün bize düşen görev bizlere bırakılan mirası sahiplenmek ve yeni Ekimleri yeşertmek için mücadeleye atılmaktır.
***
Kıraç’tan bir genç kadın işçi
Geçmişi geleceğe bağlayan Ekim Devrimine selam olsun. Genç bir kadın olarak her yıl Ekim Devrimini anmamız beni gururlandırıyor. Ben kurtuluşa giden devrimci mücadelede yer aldığım için onurluyum. Ekim Devriminin sönmeyen ateşi bugün biz gençlere meşaledir.
Yaşasın Ekim Devrimi!
Yaşasın Sosyalizm!
***
Ankara’dan bir temizlik işçisi
Ekim Devriminin kızıl feneri parıl parıl parlamaktadır. Ona ulaşmak bizim elimizde. Bugün yapmamız gerekeni deneyimler gösteriyor. Geçmiş işçi kuşaklarından işçi abi ve ablalarımız bize rehberlik ediyor. Ekim Devrimi bize bu karanlık dünyadan çıkışın yolunu gösteriyor. Egemenler her ne kadar Ekim Devrimini karalamaya çalışsalar ve kendi düzenlerini tarihin sonu ilan etseler de geçen zaman ve yaşadığımız olaylar sosyalist devrimin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Bugün Ekim Devriminin kahramanları olan Lenin ve Bolşevik Partinin iradesini ve verdiği bedelleri unutmamak lazım. Bize bırakılan tarihsel emanet olan Bolşevik tarzda önderliği yaratmayı mücadelemizin merkezine koymamız lazım.
Karanlığı Yırtan Ekim Devrimine Selam Olsun!
***
Ankara’dan bir genç işçi
Ekim Devrimi Bolşevik işçilerin mücadeleye adanmışlıklarıyla yarattığı ruhtur. Ne mutlu ki o mücadele ruhu, tarihin tozlu sayfalarında kalmadı. Marksist Tutum bu ruhun yeniden ve yeniden can bulmasıdır. Elif Çağlı ve yoldaşlarının ilmek ilmek ördüğü yol sayesinde, bugün Ekim Devriminin bize bıraktığı mirasa sahip çıkmak mümkün.
Selam Olsun Şanlı Ekim Devrimine!
Selam Olsun Sınıf Mücadelesinde Marksist Tutumu Büyütenlere!
***
Esenyurt’tan lise öğrencisi bir genç
Ben lise öğrencisi bir gencim, Ekim Devrimini en içten duygularımla ve saygıyla anıyorum. Ben örgütlü mücadeleye katılınca Ekim Devrimini öğrendim. Ekim Devrimi işçi sınıfına ışık tutuyor. Gelecek nesillere yani biz gençlere yol gösteriyor. Geçmişten geleceğe mücadele hep devam ediyor.
Yaşasın Marksist Tutum!
Yaşasın proleter devrimimiz!
***
Ankara’dan hizmet sektöründen genç bir işçi
Şanlı Ekim Devrimi… Takvim yaprakları Ekim 1917’yi gösterdiğinde işçiler Bolşevik Parti önderliğinde iktidarı ele aldı. Şüphesiz ki Ekim Devrimi dünya işçi sınıfına ışık tutacak deneyimlerle doludur. Ekim Devriminin her yıldönümünde içimi bir coşku kaplıyor. 1917’de olan devrimin ruhu mücadeleye ve işçi sınıfının gücüne olan inancımı daha da arttırıyor. Birlik olduklarında hiçbir engelin işçilerin önünü kesemeyeceğini tekrar görmüş oluyorum. Bugünkü koşullar o zamanın koşullarından çok farklı değil. Bu kötü koşulların yok olması, sınıfsız ve sınırsız bir dünyada yaşamanın tek yolu işçi iktidarından geçiyor.
Yaşasın Devrim! Yaşasın Sosyalizm!
***
Esenyurt’tan bir kadın işçi
Biz işçi sınıfı olarak öyle bir süreçten geçiyoruz ki bir tarafta “evimize ekmek götüremiyoruz, açız” diyen emekçiler, diğer tarafta açın halinden anlamayan bir avuç asalak. Çünkü insan nasıl yaşarsa öyle düşünürmüş, kendileri lüks ve şatafat içinde yaşıyorlar. Bizlerin payına da açlık, yoksulluk, göç yolları ve savaşlar düşüyor. İşçi sınıfı olarak içinden geçtiğimiz şu dönemde yeni Ekim Devrimlerine insanlığın ve dünyanın kurtuluşu için her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Ekim Devrimi biz mücadeleci işçilere ışık tutuyor. Bizim zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok ama kazanacak çok şeyimiz var. İşçi sınıfı ne zamanki yeter deyip ayağa kalkar, o zaman sınıfsız, sömürüsüz bir dünya kurulur. Selam olsun Ekim Devrimini yaratanlara!
Ankara’dan bir eğitim emekçisi
“Alt sınıfların eskisi gibi yönetilmek istememesi, üst sınıfların eskisi gibi yönetememesi ve genel bir krizin varlığı.” Bu söz içinde bulunduğumuz zamanı tarif ediyor ama bundan tam 103 yıl önce muzaffer Ekim Devriminin önderi Lenin’in devrimin koşulları nedir sorusuna verdiği yanıttır. Olgunlaşan koşullar, yüzyıllardır birikmiş olan tecrübe, içinde bulunduğumuz zamanda kapitalizmi yıkmanın zeminini döşedi. Zamanı dolmuş ve çürümüş bu sisteme karşı güçlendireceğimiz örgütlü mücadele, Ekim Devrimini anmanın en güzel yolu olsa gerek.
***
Sefaköy’den emekçi kadınlar
Şanlı Ekim Devrimi tüm dünyada işçi sınıfının doğru bir önderliğe sahip olduğunda neler yapabildiğinin somut bir örneğidir. Bizler işçi sınıfının mücadeleci kadınları olarak umutlarımızın, hasretlerimizin gerçeğe dönüşebileceğini, işçi sınıfının bambaşka bir dünyanın kapılarını aralayabileceğini biliyoruz. Bir asır sonrasına, bugünün karanlığına ışık olan bir meşaledir Ekim Devrimi. 103. yıldönümünde Ekim’i yaratanlara ve onun meşalesini bugüne taşıyanlara selam olsun!
***
Ankara’dan genç işçiler
Sömürücüler ne yaparlarsa yapsınlar sınıf mücadelesini durduramıyorlar. Bu düzen son bulana dek de durduramayacaklar. Tüm oyunlara, aldatmalara, baskıya rağmen bugün dünyanın dört bir yanında mücadele sürüyor. İşçi sınıfı boyun eğmiyor. İnsanlık sömürüsüz, savaşsız bir dünya özlemini sürdürüyor. Kapitalizmin insanlığa dayattığı karanlıktan kurtulabiliriz. 103 yıl önce Bolşevik işçiler bunun yolunu açarak bize muazzam bir miras bıraktı. İşçi sınıfının kurtuluşu Ekim Devriminin anısını mücadelemizde yaşatmakla ve o mücadeleyi zafere taşımakla olacaktır.
Yaşasın İşçi Devrimi!
link: Marksist Tutum, EKİM DEVRİMİ , 3 Kasım 2020, https://marksist.net/node/7064
Aldatmalar ve 1 Mayıs
Uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı dünya işçi sınıfı olarak çok zor şartlar altında karşıladık. Kriz içindeki kapitalizm, işçi sınıfına adeta dünyada cehennemi yaşatmaya ant içmiş bir şeytanı andırıyor. İşten atmalar, ücretsiz izinler, hayat pahalılığı ve yoksulluk bir yana, örgütsüzlük, çıkışsızlık, bireycilik ve son virüs paranoyasıyla korku ile sinmişlik alabildiğine artmış durumdadır. Onyıllar boyu mücadele edilerek ve bedeller ödenerek elde edilmiş haklarımız kapitalistler tarafından bir bir yok ediliyor.
Kapitalizm yeni teknolojik buluşları ve değişimleri tüm insanlığa artık savaşların ve krizlerin son bulacağı propagandasıyla, bir devrim yaşanmışçasına pazarladı. Fakat bu teknolojik gelişmelerin de etkisiyle kısa sürelerde aşırı üretim krizleri yaşandı. Pazar alanlarını genişletmek isteyen kapitalistler yoksul emekçi kitleleri savaşlarda cephelerin ön saflarına sürdüler ve on binlerce emekçiyi birbirine kırdırdılar, kırdırmaya da devam ediyorlar. El Kaide gibi, IŞİD gibi eli kanlı çeteler, emperyalist savaşın meşruiyetini sağlamak için yaratıldı, beslendi. Bunlar Batı’da milliyetçiliği körüklemek için de kullanıldı. Aynı zamanda Filistin ve Kürt halkının ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı inanılmaz bir kara propaganda yürütülerek işçi, emekçi kitleler şovenist dar kafalılığa sürüklendi. Bugün de emperyalist güçler arasındaki rekabetin ve patlak veren büyük krizin üstünü örtecek perdenin adı koronavirüs olmuş durumdadır. Tüm bunlar bizlere bir kez daha göstermiştir ki kapitalizm var oldukça dünya ve insanlık tehlike altındadır ve bir yok oluşa doğru sürüklenmektedir.
Akciğer kanseri yüzde 20 ile en sık görülen kanser tipi olarak biliniyor. Bu kanser tipinin bir numaralı etkeni ise hava kirliliği… Ama kapitalistler doğayı tahrip ederek, kömür, petrol gibi fosil yakıtların kullanımını kışkırtarak hem küresel ısınmaya neden oluyorlar hem de ciğerlerimize dolan havayı kirletiyorlar. Aynı kapitalist egemenler bugün insanları virüs korkutmacasıyla eve tıktılar. O yüzden diyebiliriz ki dünyamız bizi kapitalizme karşı mücadeleye çağırıyor. “Ey insanlar büyük bir yok oluşa sürükleniyor dünyanız. İnsanlığın nefes aldığı bu tek yuva öldürücü bir hastalıkla boğuşuyor. Bu hastalığın adı kapitalizm! Bu hastalık toprağı kirletip dünyanın ciğerlerini nefessiz bırakıyor. Yeşilini beton yığını, mavisini çöplük yapıyor. Durdurun bunu ey insanlar!” diye bağırıyor bize. “İnsanların ihtiyaçlarını, doğanın korunmasını değil kârını önemseyen, bunun için her şeyi mahfeden sistemden kurtulun” diyor. Anarşik, plansız üretim ve bu üretim için harcanan doğal kaynaklar, enerji ve işgücü doğamızı tüketiyor.
Bu sistem altında işçi sınıfının payına hep açlık, yoksulluk, uzun çalışma saatleri, hayat pahalılığı, işsizlik ve acılar düşmektedir. Kapitalizm denen bu beladan, bu ölümcül virüsten tek başımıza kurtulamayız. O yüzden bilinçlenmeli, örgütlenmeliyiz. Ruh ve akıl sağlımızı korumak için burjuva medyadan kendimizi izole etmeli, işçi sınıfının basınını takip edip okuyup okutturmalıyız, izleyip izletmeliyiz. Bugünlerin gelip geçici olduğunu bilelim, haklarımıza, mücadelemize ve sınıf örgütlerimize sahip çıkalım.
Bundan tam 164 yıl önce işçi sınıfının önderleri Amerika’da 8 saatlik işgünü için grevler örgütlediler, mücadele ettiler ve bedeller ödediler. Bugünün işçileri olarak bizler de mücadeleyi yükseltmek için örgütlenelim ve haksızlıklara karşı sınıf bilincini etrafımızdaki tüm işçi ve emekçi kardeşlerimize yayalım. Son olarak bu mücadeleleri örgütleyen öncü işçilerden biri olan Albert Parsons’ın bizlere ve çocuklarına bıraktığı mektuptaki sözlerinin bir kısmını tekrar hatırlayalım:
“Ben tüm bir insanlık için var olduğumun bilincindeydim. Size de böyle bir görev emanet ediyorum yavrularım. Kendiniz için değil tüm insanlık için var olun. Mücadeleniz hep haksızlığa uğrayanlar için olsun. Böylece insanlık size minnettar kalacaktır. Gurur duyabilirsiniz çocuklarım… Babanız haklı bir dava için gidiyor. Hiçbir zaman hayat böyle geldi böyle gidiyor demeyin. Erdemli ve cesaretli olun. Korkmayın hiçbir zaman! Erdeminiz size cesaret verecektir. İyilikleriniz hiç unutulmayacaktır. Dünya var oldukça geride bıraktığınız şerefli yaşam başkaları tarafından anılacaktır. Anılmayacağını bilseniz bile siz iyilik, doğruluk ve adaletten ayrılmayın. Sevgili evlatlarım, hayattan hiçbir zaman nefret etmeyin. Sorumlusunuz yavrularım! Haksızlıkların karşısında durun, sessiz kalmayın.”
link: Gebze’den bir işçi , Aldatmalar ve 1 Mayıs, 7 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6927
Yaşasın 1 Mayıs!
Kızıl bir dalga yüreğimizdeki alev tutkuyla sarılmış dizeler umudun hırsı sarmış yarını dillerde türkülerimiz mayıs mayıs kokuyor sabah Yola çıkmış çocuklar gergin flamalar hoş kokulu bahar omuzlarda dünyanın yükü mayıs şarkıları dillerinde gümbür gümbür akıyor hayat
1 MAYIS BİRLİK VE MÜCADELE GÜNÜ KUTLU OLSUN!
YAŞASIN 1 MAYIS!
YAŞASIN SOSYALİZM!
link: Ankara'dan bir işçi, Yaşasın 1 Mayıs!, 5 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6924
Dünya İşçi Sınıfına Selam Olsun! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
Bugün 1 Mayıs! İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü! Kapitalist sisteme karşı verilen kurtuluş mücadelesinin simgelerinden 1 Mayıs tüm dünya işçi sınıfına kutlu olsun.
İşçi sınıfı, uluslararası bir mücadele günü olarak ilan edildiğinden bu yana, bu görkemli günde tek bayrak altında, tek bir hedef doğrultusunda ve tek vücut birleşerek taleplerini haykırageldi. Ne var ki bu 130 yıllık tarihi boyunca 1 Mayıs’ta bu yıl ilk kez meydanlar boş kalacak. Burjuvazi koronavirüs salgını bahanesiyle meydanları, sokakları işçilere kapatmış durumda. Oysa geniş kitleler, üstelik de her türlü hak gaspının dizginsizce yürürlüğe konduğu koşullarda, tedirgin ve yalnız bırakılmış olarak fabrika ve işyerlerinde çalışmaya devam ediyorlar. Patronlara göre işçilerin işyerlerinde sıkış sıkış çalışmaları “sakıncalı” değil ama 1 Mayıs’ta taleplerini dile getirip haklarını aramak için bir araya gelmeleri sakıncalı! Çünkü kapitalizm tarihinin en büyük krizini yaşarken egemenler yıkıma sürükledikleri milyarlarca emekçinin öfkesinden korkuyorlar! Ancak ne yaparlarsa yapsınlar işçi sınıfı sömürüye ve haksızlıklara karşı 1 Mayıs coşkusuyla yeniden sahneye çıkacaktır.
1 Mayıslar işçi sınıfının bağrında içten içe yanan hiç küllenmemiş bir ateşin, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya yaratma mücadelesinin dolaysız ifadesidir. Yeni bir dünya kuruluncaya kadar bu mücadele ateşi canlı tutulmaya devam edilecek. Selam olsun dünyanın dört bucağında yüreği 1 Mayıs ile atan işçi sınıfına!
Kahrolsun kapitalizm!
Yaşasın sosyalizm!
link: Marksist Tutum, Dünya İşçi Sınıfına Selam Olsun! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6910
Okurlarımızdan Kısa 1 Mayıs Mesajları
İşçi sınıfımız geçmişten bugüne nice mücadeleler verdi, nice bedeller ödedi. Ne acılardan geçtik de koruduk umudumuzu! Ne karanlıklardan geçtik de aydınlıklara çıktık mücadele azmimizle! Şimdi mi solduracaklar karanfilimizi? Şimdi mi solduracaklar 1 Mayıs’ımızın mücadele ruhunu? Başaramadılar, başaramayacaklar! İşçi sınıfının mücadelesinin önüne geçemeyecekler! Bitmedi daha, sürüyor o kavga ve sürecek! Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
Sancaktepe’den bir kadın işçi
Kapitalist sistem bir kez daha kanıtlamıştır ki, insanlığa verecek hiçbir olumlu şeyi yoktur. Çürüdü ve artık sadece zehir saçıyor. Gelecek yine ve yine sosyalizme aittir. Demir ve çeliğin içinde yağın ve pasın arasında çalışan metal işçileri olarak, işçi sınıfının uluslararası mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’a hoş geldin diyoruz. Biz metal işçileri olarak, 2020 1 Mayıs’ında ve her zaman kazanılmış haklarımızın elimizden alınmasına ve işten atmalara hayır diyerek taleplerimizi yükselteceğiz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
Gebze’den bir metal işçisi
Bizler elleri bolluk ve bereket üreten bir sınıfın evlatlarıyız, işçi sınıfının mücadeleci gençleriyiz. Gelenekten geleceğe mücadelemizi büyütüyoruz. İşçi sınıfımızın genç neferleri olarak mücadele bayrağımızı dalgalandırmaktan onur duyuyoruz. Her ne yaparlarsa yapsınlar içimizdeki mücadele ateşini söndüremeyecekler. Her koşul ve şartta örgütlülüğümüzü büyüteceğiz. İnsanlık bu zulüm ve esaret sisteminden kurtulana kadar mücadeleye devam edeceğiz. Çünkü biz dayanamayız tutsaklığa!
İstanbul’dan bir grup genç işçi
Bugün 1 Mayıs! Alanları yasaklasalar da bizler ortadan kaybolmadık! Buradayız! Bugün korkuları yüzünden bizleri evlerimize hapseden burjuvazi günü geldiğinde kaçacak yer arayacak. Evet, bu böyle olacak! Biz yine marşlarımızı söyleyelim aynı duygularla! Gelecek güzel günleri düşünelim, daha çok mücadeleye sarılıp daha çok çalışalım! Direnç çiçeğinin gülleri geç açar ama açtığında da çatlattığı kayalardan dizginlenemez bir şekilde su gürül gürül akar!
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
Mersin’den bir kadın işçi
1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günüdür. İşçi sınıfı tıpkı nehirlerin eninde sonunda denize varması gibi, birleşecek ve egemenleri dize getirecektir. Öyle korkuyor ki sermaye sınıfı bizden, bentler çekiyor önümüze, bizi derelere bölüyor, önümüze beton bariyerler dikiyor, suyumuza balçık akıtıyor. Birleşmemizi engellemek için her türlü kirli oyunu oynuyor. Ama bir gün gelir, dereler taşar, önündeki bentleri yıkıp tüm engelleri çılgınca yıka yıka okyanuslara ulaşır. Yaşasın işçi sınıfının birliği ve örgütlülüğü!
İstanbul’dan bir öğretmen
Patronlar ve onların siyasi temsilcileri için belli ki tehlike çanları çalıyor. Kapitalist sistemin girdiği tarihsel krizin ve tüm pisliklerinin üzerini koranavirüs ile kapatmaya çalışıyorlar. Sistemin çürümüşlüğü, gericiliği ve insanlığa sömürü, savaş, sefaletten başka bir şey veremeyeceği gün gibi ortada. İşçi sınıfının örgütsüzlüğünden faydalanarak yarattıkları korku iklimi ile işçileri evlerine kapattılar. Bugün işçiler meydanları, alanları dolduramayacak, bir arada kitlesel kutlamalar yapılamayacak. Ama dilimizi kesemezler! Meydanlar yasaksa; mahalleler var, işyerleri var. İşe gittiğimiz servisler, alışveriş yaptığımız bakkal, manav, market var. Asla bizi susturamayacaklar.
Yaşasın Mayıs!
Esenyurt’tan bir emekçi
Kardeşlerim, kapitalizm tarihsel krizinin kritik bir dönemecinde debeleniyor. Bunu uzun yıllardır yaşadığım Avusturya’da da görüyor, şahit oluyorum. Viyana’dan hepinize proleter mücadele selamlarımı iletiyorum. Uzun yıllar burada yaşamakta olan bir ulaştırma sektörü emekçisiyim. Kendim, bütün göçmen emekçiler ve Avusturya işçi sınıfı adına Türkiye işçi sınıfının 1 Mayıs işçi bayramını kutlarım. Küresel neo-liberalizmin tükenmişlik ve çıkışsızlığının korona krizi şalı altında emekçi yığınlardan gizlenmeye çalışıldığı koşullarda, emekçilerin sınıfsız ve sömürüsüz özgür bir dünya kurma yolundaki mücadelesi, 2020 1 Mayıs’ına özel bir anlam ve önem kazandırmıştır. Bu bağlamda tüm dünya emekçi halklarının barış, özgürlük ve sosyalizm mücadelesi ivme kazanarak devam edecek, kapitalist sömürü ve talan düzeni tarihin çöplüğündeki hak ettiği yere fırlatılacaktır. Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın işçi sınıfının sosyalizm mücadelesi!
Viyana’dan A.E.
Selam olsun 1 Mayıs ruhunu bizlere taşıyanlara. Ben fabrikada çalışan bir kadın işçiyim. 1 Mayıs mücadele gününüzü en içten devrimci duygularımla selamlıyorum. İşçi sınıfının 1 Mayıs mücadelesi kapitalistlerin suratına bir tokat gibi inmiştir. Şimdi de o tokattan çok korkuyorlar. Biz mücadeleci işçiler olarak şunu söylüyoruz. “Gecenin içinde sen gündüzü düşle, umudu yitirme birliğini örgütle!” Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
Esenyurt’tan bir kadın işçi
“Ya sosyalizm ya barbarlık” demişti işçi sınıfının Kızıl Kanatlı Rosa’sı. İnanıyor ve biliyoruz ki örgütlü işçi sınıfı bir gün mutlaka bu zulüm saltanatını alaşağı edip, insanlığın ortak düşlerinin gerçeğe dönüşeceği sosyalist bir dünyayı kendi elleriyle var edecek. Yaşasın örgütlü mücadelemiz! Yaşasın sosyalizm!
MT okuru kadın işçiler
Dünya meydanları elbet yeniden işçi sınıfının “devrim” sloganlarıyla yankılanacak. Egemenlerin kirli oyunlarına kanmıyoruz, umudumuzu büyütüyoruz. Yarın nelere gebedir! Selam olsun 1 Mayıs geleneğini bugünlere taşıyanlara!
MT okuru bir grup üniversite öğrencisi
Hiçbir gelecek vaat etmeyen, bizleri yalnızlaştırmaya çalışarak çaresizliğe mahkûm etmek isteyen, intiharlara sürükleyen bu düzene boyun eğmiyoruz. Gençliğin yeri işçi sınıfının mücadele saflarıdır. Gelenekten geleceğe Marksizmin ışık tuttuğu yolda yürüyoruz. Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın devrimci mücadelemiz!
MT okuru gençler
Bugün kapitalizm insanlığa gün ortasında karanlığı yaşatıyor. Faşizan, otoriter, baskıcı uygulamalarla, insanlığa saldığı korkuyla zihinlere zincirler vurmaya çalışıyor. Zannediyorlar ki 1 Mayıs günü kitleleri evlere hapsederek bu ateşi söndürebilirler. Ama 1 Mayıs mücadele eden işçiler için bir ömürdür. Hesabımız bir günlük değil bir ömürlük. İşte bu nedenle şimdi daha öfkeli ve daha kararlı yürüyoruz, sonunda kapitalizmi tarihin çöp sepetine göndereceğimiz mücadelemizde.
Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Sosyalizm!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!
Ankara’dan bir eğitim emekçisi
Koronavirüsü bahane edip 1 Mayıs’ta işçileri alanlardan uzaklaştıranlar, mücadeleden de uzaklaştırdıklarını sanıyorlarsa yine büyük bir yanılgı içindeler. İçimizdeki mücadele coşkusu ve kapitalizme öfke azalmış değil. Hatta daha da büyüyor. Bizi evlere tıkmaya çalışan egemenlere karşı elbet bir gün bu öfkemizi haykıracağız. Elbette bir gün işçi sınıfı kocaman gövdesiyle ayağa kalkacak ve meydanları tekrar dolduracak. Elbette işçiler bir gün tüm bu oyunları bozacak.
Yaşasın Dünya İşçilerinin Kapitalizme Karşı Mücadelesi!
Yaşasın 1 Mayıs!
Ankara’dan bir kadın işçi
1 Mayıs’ı 1 Mayıs yapan işçilerin insanca bir yaşam için uzun yıllar verdiği büyük mücadelelerdir. Asıl bayramlar işçi sınıfının en zor zamanlardan, yılmadan, güçlenerek ve artarak çıktığı zamanlardır. Ve şimdi bugün geçirdiğimiz bu süreçten de dünya işçi sınıfı olarak mücadeleyle, umutla, güçlenerek çıkacağız. İşte o zaman en büyük bayramı kutlayacağız. Sınıfsız, sömürüsüz, sınırsız, savaşsız, özgürlük ve barış dolu bir dünyayı kurmuş olmanın bayramını.
Yaşasın 1 Mayıs!
Ankara’dan bir eğitim işçisi
Yeniden 1 Mayıs’tayız. Bir kez daha ayrılıkların, mesafelerin bizleri ayırmadığını gördük. Şehirler, ülkeler ayrı olsa da yarını kuracak biz gençlerin, işçilerin yürekleri ve umutları aynı. Bugünün zifiri karanlığına inat mücadelemizi ve umudumuzu büyütmenin tam zamanıdır. Mücadeleci öğrenciler, işçiler olarak şimdi her an bu umudun ve mücadelemizin büyüdüğünü hissediyorum. 1 Mayıs bizim için yarını bir olan milyarlarca işçinin mücadele bayramıdır. Yarın elbette bizimdir.
Ankara’dan bir öğrenci
Meydanlar ne içindir? Onları önemli, anlamlı kılan nedir? Onların boşluğu neyi ifade eder? Bütün bunlar kafamda dönüp dururken sonunda anlıyorum ki meydanlar, mücadelemizin, kavgamızın taşınması gerektiği yerlerdir. 1 Mayıs’ın, işçilerin uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma gününün de alanlara ve meydanlara taşınması gerekir. İşte o zaman bu haklı mücadele meydanlarla birleştiğinde tam olarak anlamını bulur. Değişimin, dönüşümün, birikimin toplamını gösterir bize. Birlikte, bir arada, omuz omuza olduğumuzda gösteririz dosta düşmana gücümüzü. Anlıyorum ki tam da bunun için yalanlarla, dolanlarla yasaklıyorlar işçilere meydanları. Bu şarlatanlığa inat daha da sıkı sarılalım 1 Mayıs ruhuna, daha da sıkı sarılalım kavgaya, 1 Mayıs ruhuyla.
Ankara’dan genç bir işçi
link: okurlarımızdan, Okurlarımızdan Kısa 1 Mayıs Mesajları, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6919
1 Mayıs Geleneği İnatçıdır, Koronavirüs Baş Edemez!
Bugün 1 Mayıs, işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü. Bundan tam 134 yıl önce 1 Mayıs’ta Amerikan işçi sınıfı meydanlara çıkıp çalışma ve yaşam koşullarına isyan etmiş ve şöyle haykırmıştı: “Sekiz saat çalışma, sekiz saat uyku, sekiz saat canımız ne isterse!” İşçi sınıfının kararlı ve örgütlü haykırışı bir tokat gibi burjuvazinin suratına çarpmış ve yankıları günümüze kadar ulaşmıştır. Her 1 Mayıs’ta dünya meydanlarını dolduran işçi sınıfı, sınıf düşmanlarına “Buradayım! Cenk meydanını terk etmedim. Güç biriktiriyorum ve beklenen an geldiğinde bugüne kadar yaptığınız tüm zulmün hesabını soracağım” diyor.
Ancak ne yazık ki bu yıl 1 Mayıs’a Covid-19 bahanesiyle yaratılan korku atmosferinde ve yasaklarla girdik. Kapitalizmin tarihsel krizinin artık gizlenemez olduğu bir dönemde burjuvazi, kitleleri bu krizin koronavirüsten kaynaklandığına ikna etmeye çalışıyor. Virüs adeta bir kurtarıcı gibi tarihsel krizle boğuşan burjuvazinin imdadına yetişti. Bugün koronavirüs bahane edilerek işçi sınıfı üzerinde yeniden bir korku imparatorluğu kurulmaya çalışılıyor. Dünya meydanları işçi sınıfına kapatılıyor. Dünyanın birçok yerinde OHAL ve sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor.
Türkiye’de de 1 Mayıs günü 31 ilde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Yani burjuvazi yıllardır açmak zorunda kaldığı meydanları, bu yıl tereyağından kıl çeker gibi kolaylıkla işçi sınıfına kapatarak 1 Mayıs mitinglerini yasakladı. Son yıllarda sendikal, siyasal, toplumsal her alanda baskı düzeyini adım adım arttıran rejim, Covid-19’u da “Allah’ın bir lütfu” olarak kullanmakta sınır tanımıyor. İşçi sınıfının öncü unsurları olarak, bu durum başta kendi ülkemizdeki totaliter rejim olmak üzere tüm dünya burjuvazisine olan öfkemizi daha da bilemektedir. Asla ve asla tarihsel iyimserliğimizi kaybetmiyor, yarın çok daha güçlü bir şekilde o meydanları zapt edeceğimizi biliyoruz. Bu iyimserlik boş bir iyimserlik değildir. Bizzat bu topraklardaki inatçı 1 Mayıs geleneğinin kendisi bu tarihsel iyimserliği ispatlamaktadır. 1 Mayıs geleneğinin yasaklara ve baskılara rağmen ne zorluklarla bugünlere taşındığına baktığımızda bunu net bir şekilde görürüz.
Yaşadığımız topraklarda 1900’lü yılların başından itibaren 1 Mayıslar kutlanmaya başlanmıştır. Gerçek içeriğiyle ilk kez 1909 yılında sosyalist örgütlerin öncülüğünde kitlesel 1 Mayıs kutlandı. İttihat ve Terakki yönetiminin baskı ve yasaklaması nedeniyle 1910 yılında 1 Mayıs kitlesel olarak kutlanamadı. Ancak 1911 yılında görkemli ve kitlesel bir şekilde kutlanan 1 Mayıs, baskı ve yasaklara karşı adeta gövde gösterisine dönüştü. “12 bin işçinin grev yaptığı, 7 bin işçinin yürüyüşe katıldığı, sosyalist kızıl bayrakların dalgalandığı törende, Enternasyonal Marşı birçok dilde birden söylendi. [1]
1912 yılında baskı ve yasaklar daha da artmıştı. Bu koşullarda 1 Mayıs alanlarda kutlanamadı fakat Selanik Sosyalist İşçi Federasyonunun çağrısıyla 7 bin işçi iş bırakmış ve şehirde hayat durma noktasına gelmişti. Sonraki yıllarda bu kez savaş nedeniyle 1 Mayıslar kutlanamadı.
1921 yılında işgal kuvvetleri ve yerli egemenlerin baskı ve yasaklamalarına rağmen binlerce işçi iş bıraktı, 1 Mayıs genel grev havasında geçti. 1922 yılında yeniden kitlesel kutlamalar yapıldı. 1923 1 Mayıs’ı ise, burjuva Kemalist liderliğin tüm ülke yönetimine hâkim olduğu bir dönemde kutlanmıştı. Ancak ulusal zaferini kazanmış olan yeni yetme Türk burjuvazisi işçi sınıfının mücadelesine saldırmakta, sosyalist hareket ile arasını açmakta gecikmemiştir. 1927 yılında tamamen yasaklanana dek 1 Mayıs kitlesel bir şekilde kutlanamamış, daha çok salonlarda kutlanmıştı. 1925’ten sonraki yıllarda 1 Mayıs günlerinde duvarları afişlemek ve bildiri dağıtımı yapmak bile yasaktı. Polis bu eylemleri önlemek için her sene 1 Mayıs yaklaşırken bilinen solcuları gözaltına alıyor, 1 Mayıs sonrası serbest bırakıyordu. TC burjuvazisinin bildiri dağıtımına dahi tahammülsüzlüğüne dair şöyle bir anekdot paylaşılır Derinden Gelen Kökler kitabında: “Nisanın 28’i, 29’u hele 30’u en korkulu günlerdi. Zira siyasi polis 1 Mayıs nedeniyle (beyannamelerin) duvarlara yapıştırılmasında çalışacaklarını tahmin ettiği kişileri Sirkeci’deki eski Sansaryan Hanı’na Emniyet Müdürlüğü’ne davet eder, 2 Mayıs sabahı salıverirdi.” O meşum, o lanet olası Sansaryan Hanı, Türkiye sosyalist hareketi işkencecilerinden, cellâtlarından çok iyi tanır. Ancak burjuvazinin cellâtları da zindanları da işçi sınıfının geleneğinin geleceğe taşınmasına engel olamamıştır. Bugün de engel olamayacaktır. Ne var ki bugün burjuvazinin saldırıları işkenceleri kadar açık ve görünür değildir. Çok daha sinsi ve ideolojiktir. Koronavirüs saldırısı ile esir alınan milyonlar bu ideolojik, psikolojik saldırının düzeyini can yakıcı bir şekilde göstermektedir.
1930’larda sınıf esaslı örgüt kurmak yasaklanırken, Türkiye’nin sınıfsız, çelişkisiz ve katışık bir toplum olduğu iddia edildi. Yeni yetme Türk burjuvazisi henüz işçi sınıfının sayıca az olduğu köylü toplumu sayılan bir ülkede işçi sınıfından ölesiye korkuyordu. Burjuvazi bu korkuyla yıllarca sosyalistlerin, öncü işçilerin örgütlenmesini yasakladı, tutuklamalara girişti. 1935 yılında ise 1 Mayıs’ı “bahar ve çiçek bayramı” ilan ederek içini boşaltmaya kalktı. Yıllarca 1 Mayısları yasaklasalar da, adına “bahar ve çiçek bayramı” diyerek işçi sınıfının tarihsel mirasını unutturmaya, içini boşaltmaya çalışsalar da asla başarılı olamamışlardır. 50 yıl yasaklı kalan 1 Mayıs, 1976 yılında DİSK ve Maden-İş öncülüğünde yeniden kitlesel bir şekilde kutlanmaya başladı. 1976 yılına gelindiğinde işçi sınıfı hem sayıca hem de siyasal ve sendikal alanda gelişip güçlenmişti. 76’daki mitingin ağırlığını oluşturan tezgâh başından gelen işçilerdi. Mitinge katılan Sadun Aren görkemli katılım için şöyle der: “Bu harmanda ilk defa buğday taneleri samandan daha fazla.”[2]
1977’ye gelindiğinde bu kez 500 bin işçi-emekçi Taksim Meydanını doldurmuştu. Bu görkemli tablodan korkan egemenler 1977 1 Mayıs’ına saldırarak kitleleri sindirmeye çalıştı, ancak alçakça gerçekleştirilen bu katliama rağmen bir sonraki yıl yine kitleler meydanları doldurdular. 1979’da sıkıyönetim ilan edilerek İstanbul’da 1 Mayıs’ın kutlanmasına izin verilmediği için başta Maden-İş olmak üzere çeşitli DİSK sendikaları ve birçok kitle örgütü 1 Mayıs’ı İzmir’de kutladılar. 1980’de ise İzmir’de de sıkıyönetim ilan edilmiş olduğundan bu kez Mersin’de 1 Mayıs mitingi yapıldı. Görüldüğü üzere işçi sınıfının mücadele hedefinden sapmayan Maden-İş gibi sendikalar her koşulda bir alternatif bulabilmiş ve 1 Mayıs geleneğini ve mücadelesini yaşatmışlar. Ta ki askeri faşist darbeye kadar… 1980 askeri faşist darbesinden sonra yine yıllarca 1 Mayıslar kutlanamadı. Ancak 1990’ların başlarında başlayan sınırlı kutlamalar giderek kitleselleşti. 2010’da ise uzun yıllardan sonra Taksim Meydanı yeniden 1 Mayıs mitingine sahne oldu ve yüz binlerce emekçi bu mitingde taleplerini haykırdı.
Görüyoruz ki burjuvazi tarihin akışını durduramamıştır! İnişlerle çıkışlarla tarih hep ileriye akmıştır. Tıpkı suyun akıp yatağını bulması gibi tüm baskılara, yasaklara, devlet terörüne ve katliamlara rağmen işçi sınıfı ve onun öncüleri her fırsatı değerlendirerek 1 Mayıs’ın mücadele geleneğini bugünlere taşımışlardır. Bizler de bugün o mücadele bayrağını geleceğe çok daha güçlü bir şekilde taşımak için mücadele ediyoruz. MGK’nın 1 Mayıs bahar bayramını kaldıran toplantısında faşist Kenan Evren işçi sınıfının gücünden duydukları korkuyu şöyle anlatır: “Çocukluğumdan beri, askeri mektebe girdiğimden beri bilirim, askerler 1 Mayıs günü kışlasındadır, görev başındadır, ne olur ne olmaz bir şey çıkacaktır diye. İsmi de bahar bayramıdır, hep kışlalarda vazifede kalmışızdır, askeri okullara tatil verilmez…” İşçi sınıfı yıllarca bu topraklarda egemenlerin korkulu rüyası oldu. Yeniden kâbusları olacağız! Hem de çok yakında! Bugün tüm dünyada artan işsizlik, açlık ve sefalet koşulları işçi sınıfına “bıçak kemikte” dedirtmek üzeredir!
[2] Derinden Gelen Kökler
link: Tuzla’dan bir grup işçi, 1 Mayıs Geleneği İnatçıdır, Koronavirüs Baş Edemez!, 1 Mayıs 2020, https://marksist.net/node/6918