Geçmişte özgürlük havarisi kesilmiş, gelişkin demokrasileri ile övünmüş Batılı kapitalist devletler de emekçi sınıflara karşı pençelerini daha fazla çıkarmaya başlamış durumdalar. Toplumsal muhalefeti daha kafasını kaldırmadan, tomurcuklanmasına fırsat vermeden ezmek üzere demokrasi şalını her geçen gün biraz daha üzerinden atan birçok kapitalist devlet, baskı aygıtlarını çeşitlendirmekte, mevcut olanların gücünü ve etki alanlarını arttıracak şekilde tahkim etmekte ve giderek daha fazla otoriterleşmektedir. Sermaye temsilcileri yeni yeni uygulamaya soktukları saldırı yasalarının bile yetmeyeceği endişesiyle daha da fazla sertleşmekten, daha fazla otoriterleşmekten başka çıkar yol olmadığından dem vuruyorlar.
Bunun en güncel örneklerinden biri geçtiğimiz haftalarda Almanya’nın Bavyera eyaletinde gündeme geldi. Polisin yetkilerini arttıran “Polis Görev Yasası”nda (PAG) yapılan değişiklik hem ülke çapında tartışmalara, hem de on binlerce insanın katıldığı protesto gösterilerine yol açtı. Münih’teki protesto gösterisine 40 bin, Wünrzburg’dakine 4 bin, Regensburg’dakine 5 bin, Augsburg’dakine ise 2500 kişi katıldı. Yasanın gündeme gelmesiyle başlayan bu protestoların önümüzdeki aylarda artarak devam etmesi bekleniyor. Yapılan ırkçı propagandalara, göçmenler potansiyel tehdit olarak gösterilerek korku yaratılmak istenmesine rağmen on binlerce işçi ve emekçi bu pervasızlığa karşı sokağa döküldü ve bu saldırıyı öyle kolayına kabul etmeyeceğini gösterdi. Almanya’da Bavyera gibi sağ iktidarın elinin güçlü olduğu eyaletler faşist söylem ve uygulamaların hızlı hayat bulduğu bölgelerin başında geliyor.
Almanya’da iç güvenlik yasaları adı altında 16 eyalette farklı uygulamalar var. Almanya genelinde gösteri veya toplantı yapmak için önceden izin alınması gerekmiyor. Ancak son yıllarda “kamu güvenliği tehdidi” gerekçe gösterilerek gösterileri somut kanıt ya da gerekçe göstermeden yasaklamanın yollarına kafa yorulduğu görülüyor. Fiilen pek çok eyalette gözaltı süreleri arttırılıyor, polisin canı istediği gibi arama yapması, telefonları dinlemesi, bilgisayar, tablet vb. kişisel veri ve kayıt araçlarını izlenmesi gibi uygulamalar giderek daha da genişletiliyor.
Diğer eyaletlerle kıyaslandığında Bavyera’da yapılan yeni yasal düzenlemenin İkinci Dünya Savaşından bu yana polise verilmiş en sert yetkileri kapsadığı söyleniyor. Bu sayede baskı daha da arttırılırken, sınırsız yetkilerle eli güçlendirilmiş polisin şüpheli gördüğü gerekçesiyle herkes hakkında araştırma yapma, hatta DNA analizlerine kadar işi götürme olanağı oluyor. İnsanlar en ücra alanlara dahi kurulan kameralar sayesinde 24 saat gözetleniyor olmasına rağmen buna bir de vücut kamerası kullanımı ekleniyor. Polis canı isterse istediği yerde keyfi bir şekilde ortam dinlemesi yapabilecek, istediği kişinin kişisel bilgilerine ulaşabilmek üzere bilgisayar vb. araçlara hiçbir yasal izne gerek duymadan erişebilecek. Bu düzenlemeyle Bavyera “terör tehdidi” kriterine göre derecelendirilmiş çeşitli bölgelere ayrılacak ve polisin yetkileri de buna göre en üst düzeye çıkarılacak.
Bavyera eyalet meclisinde iktidardaki Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) milletvekillerinin oylarıyla kabul edilen yasa polise bir kişiyi sadece şüphelendi diye yani kaşını, gözünü, ten rengini beğenmedi diye izleme olanağı veriyor. İnsanlardan izinsiz DNA örnekleri alma gibi hakları da içeriyor. Önceden bu türden uygulamalar için hâkim kararı gerekirken artık bu zorunlu olmaktan çıkıyor. İnsanların günlük yaşamlarında polisin baskısını daha fazla hissedeceğini söyleyerek tepki gösterenler haklı olarak en büyük mağduriyeti göçmenlerin yaşayacağını dile getiriyorlar. İçişleri Bakanını eleştiren bir hukukçu, “Bavyera eyaleti zaten çok güvenli, aynı İçişleri Bakanı sadece iki ay önce Bavyera’daki suç oranının son 30 yılın en düşük seviyesinde olduğunu söylüyordu. Dolayısıyla mevcut şartlarda Bavyera polisinin izleme kapasitesini arttırmak için yeterli neden olduğunu düşünmüyoruz” diyerek tepkisini dile getiriyor. Polise böylesi olağanüstü yetkilerin verilmesinin çeşitli türden adli suç vakalarına müdahale etmekten öte başka hedeflerinin olduğu açıktır. Bavyera eyaletinde muhalefette bulunan Sosyal Demokrat Parti (SPD) ve Yeşiller Partisi milletvekillerinin de söylediği gibi, sağcı Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi, toplumsal muhalefet olanaklarını ortadan kaldırmayı ve özellikle bu eyalette son zamanlarda giderek artan göçmenlere yönelik ırkçı saldırılara karşı çıkanların, sosyalistlerin özgürlük alanlarını kısıtlamayı amaçlıyor.
Medyanın kaba veya ince propagandası bu gibi saldırıları meşrulaştırmaya hizmet ediyor. Göçmenlere dair yapılan haberler kitlelerin bütün göçmenleri bir tehdit olarak algılamasına yol açıyor. Son dönemde IŞİD’in üstlendiği saldırılar bu algının pekişmesini sağlıyor. Göçmenler potansiyel suçlu olarak görülerek dışlanıyor. Bunların sonucunda emekçilerin bir bölümü iktidarın “kamu güvenliği”ni gerekçe göstererek yasalaştırmak istediği anti-demokratik uygulamaları destekleyebiliyor. Bu destek sadece yasal düzenlemelerle sınırlı kalmıyor. Faşist hareket Almanya’da da hızla güç kazanıyor ve göçmenlere yönelik ırkçı tepkiler yaygınlaşıyor. Göçmenlere ve göçmen kamplarına yönelik faşist saldırılar artıyor. Ama bu emekçilerin tamamının bu saldırıları haklı bulduğu anlamına gelmiyor. Irkçılık karşıtları faşist eğilimlere karşı tepkilerini ortaya koyuyorlar, mültecilere kardeşlik elini uzatıyorlar. Daha polisin yetkilerini arttıran yasanın tartışmaları soğumadan, eyalette göçmen ve Müslüman düşmanlığının emaresi olan bir saldırı daha hayata geçirildi. Eyalet meclisi tüm resmi dairelere haç takılmasını zorunlu kılan bir karar aldı. Göçmen düşmanlığından faydalanarak gerek eyalet seçimlerinde gerekse federal seçimlerde oylarını arttıran faşist AfD bu uygulamaya destek için sokağa çıktı. Ancak karşısında çok daha kalabalık bir anti-faşist kitleyi buldu.
Almanya’da polise geniş yetkiler verilmesi sadece Bavyera eyaletinin gündemi değil. Bütün bu aşırı yetkilendirme, polise neredeyse sınırsız tutuklama, gözaltına alma, gözüne kestirdiğinin evine girme, dinleme yapma, kişisel verilerine her türlü müdahaleyi yapma olanağının tanınması gibi uygulamalar Kuzey Ren Vestfalya ve Saksonya gibi eyaletlerin de gündeminde olan uygulamalardır. Bu elbette dünyada giderek artan otoriterleşme eğiliminin bir sonucu ve polis devleti uygulamalarının bir parçasıdır. Almanya’nın resmi haber ajansı Deutsche Welle’de yayınlanan bir yazıda söylenenler içinden geçtiğimiz dönemde burjuvazinin yönelimini açıkça ortaya koyuyor: “Bizdeki demokrasi iç güvenliği göz ardı eden anti-otoriter demokrasi olarak adlandırılabilir. Demokrasi daha otoriter olmayı başaramadığı takdirde yok olup gidecektir.” Sistem krizi derinleştikçe burjuva düzen güçleri baskıları arttırıyor, militarizmi tırmandırıyorlar. Kitlelerin kulağına ters geleceği için demokrasi sıfatından da vazgeçemiyorlar ve ortaya bir garabet çıkıyor: Otoriter demokrasi! Yani demokrasinin çoktan yok olup gittiğinin resmi itirafı!
link: Derya Çınar, Almanya’da Polisin Yetkileri Arttırılıyor, 8 Haziran 2018, https://marksist.net/node/6400
“Fakir Ziyareti Geleneği”
50. Yılında 68 Ruhuyla Mücadeleye!