İsviçre’nin Davos kentinde Dünya Ekonomik Forumu bünyesinde gerçekleşen “Gazze Orta Doğu’da Barış Modeli” oturumunda, başbakan Erdoğan, toplantıda sahnelediği tutumları ile Türkiye ve dünya gündemine oturdu. İsrail cumhurbaşkanı Şimon Peres’e Gazze’deki katliamı kastederek “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” gibi alışılmadık sözler sarf etti ve ardından toplantıyı terk etti. Erdoğan, Türkiye’ye döndüğünde “Davos Fatihi” diye karşılanırken ve bunca toz duman ve yorum kirliliği ortalığı kaplamışken birkaç temel noktaya dikkat çekmek gerekiyor.
TC burjuvazisi Ortadoğu ve Kafkaslar’da etkinliğini arttırma peşindedir. Erdoğan’ın söz konusu çıkışını, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşarak İslam dünyasına yöneldiği biçiminde değerlendirenler, meseleyi yanıltıcı bir ikilem çerçevesinde ortaya koyuyorlar. Oysa TC burjuvazisi, emperyalist AB’ye ciddiye alınan bölgesel bir güç olarak dahil olmak istiyor. TC burjuvazisinin has temsilcisi Erdoğan, İslam dünyasının en azından bir kesiminin liderliğine oynayan manevralar icra ederken, Batı’dan uzaklaşma niyetiyle değil, bilakis kurtlar sofrasına alt-emperyalist bir güç olarak dâhil olabilme stratejisiyle hareket etmektedir.
İsrail cumhurbaşkanına “sözlü” tavır koymak, TC’nin Büyük Ortadoğu Projesine ortaklığı ile çelişmekte midir? Elbette hayır. İsrail ile ekonomik ve askeri ilişkiler aynen devam ettirilmektedir. Tank modernizasyonu projesi vesilesiyle İsrail silah sanayiine ödenen 183 milyon dolar, Aralık ayında İsrail’in silah tekelleri IAI ve Elbit Systems şirketleriyle Türkiye arasında imzalanan 140 milyon dolarlık silah anlaşması, Türkiye ile İsrail arasında halen yürürlülükte olan askeri stratejik işbirliği anlaşmaları, Konya semalarında eğitim gören İsrailli savaş uçağı pilotları, PKK ile mücadele amacıyla istihbarat paylaşımı, istihbarat amaçlı ileri teknolojiye sahip Heron uçakları alımına ilişkin görüşmeler, İsrail karşısındaki tavrın “özde” değil “sözde” bir tavır olduğunu yeterince ortaya koyuyor. Önümüzdeki dönemde birtakım küçük sürtüşmeler söz konusu olsa bile işin özü değişmeyecektir.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin mimarı olan ABD, İran’ın bölgedeki Müslüman nüfusun desteğini kazanmasından ve siyasi olarak güçlenmesinden rahatsızdır. İran sadece bölgedeki Şii siyasi güçleri değil bazı Sünni örgütleri de etki alanına almaktadır. Müslümanlıkla Batı kapitalizmine entegrasyonu aynı bünyede sindirmiş, Ortadoğu’da ezilen kitlelerin ruhunu okşayabilecek ve İran’ın bölgede artan siyasi gücünü dengeleyecek bir Türkiye, ABD’nin de işine gelir. Özellikle de Sünni İslamı bayrak edinen Hamas gibi bazı siyasi güçlerin İran’ın etki alanından çıkarılarak Türkiye eksenine eklemlenmesi pekâlâ söz konusu olabilir.
2002 yılında henüz başbakan olmadan önce Erdoğan, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırganlığından ABD’yi sorumlu tutuyor ve “İsrail ABD’nin onayı olmadan tek bir adım dahi atamaz. ABD yönetimi İsrail’in saldırılarını durdurmalıdır” diyordu. Bugün ise Erdoğan’ın ABD’ye yönelik tek bir eleştirisi yok. Nasıl olsun? Bugün Erdoğan halen iktidardaysa, bunda ABD desteğinin azımsanmayacak rolü vardır. ABD ile AKP arasındaki sıkı işbirliğinin devam edeceğini öngörebiliriz. TC burjuvazisi Ortadoğu’da, Kafkaslar’da ve Balkanlar’da etkinliğini arttırırken ABD emperyalizmi ile ortaklığını da perçinlemektedir.
Erdoğan’ın Davos çıkışının kuşkusuz iç politikaya dönük bir yanı da vardır. AKP hükümetinin dış politikada elde ettiği prestiji, krizin pençesinde kıvranan emekçi yığınların öfkesinin seçim sandığına yansımasını engellemek üzere kullanacağı muhakkaktır. Ancak bu çıkışı Erdoğan’ın sinirli kişiliğine veya iç politikaya dönük bir manevraya indirgemek, burnunun ucundan ötesini göremeyenlerin ya da meseleyi çarpıtmak isteyenlerin yaklaşımıdır. Bu minvaldeki yorumlar daha ziyade AKP’nin düzen içi muhaliflerince dillendirilmektedir.
Yıllardır Asyatik despotik bir imparatorluğun, yani “Osmanlı”nın torunları olmakla övünmesi telkin edilen bilinçsiz kitlelerin ilk anda Erdoğan’ı alkışlaması sürpriz değildir. Bu alkış uzun sürmeyecektir. “Osmanlı’nın torunları” derinleşen ekonomik krizin, işsizliğin ve yoksulluğun pençesinde kıvranmaktadır. Davos’un sözde fethi (!) karın doyurmamaktadır.
Burjuvazi, bilinçli bir propaganda ile kitlelerin ezilen Filistin halkıyla dayanışma duygularını ve İsrail’e duyduğu haklı öfkeyi, Osmanlı’ya öykünen milliyetçi hezeyanlarla iç içe geçirmeye çalışmaktadır. Bu oyunu bozmak için, TC burjuvazisinin Filistin sorununda yıllardır sergilediği ikiyüzlü tavrın açıkça teşhir edilmesi gerekiyor. İsrail protestolarında devrimcilerin polis saldırısına maruz kalması bu ikiyüzlülüğün ironik bir kanıtıdır.
* * *
Milliyetçi sol kesimler Filistin ile dayanışma eylemlerinde anti-emperyalizm adına öncelikle “dış güçleri” yani İsrail’i ve ABD’yi protesto ettiler. TC burjuvazisinin bölgedeki kirli çıkarlarına değinmeksizin sadece AKP hükümetini “işbirlikçi” olmakla suçladılar. Oysa emperyalizme karşı tutarlı bir mücadele için TC burjuvazisinin rolü doğru değerlendirilmelidir. Başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın pek çok ülkesine yapılan sermaye ihracı, Türkiye burjuvazisinin emperyalistleşme doğrultusunda attığı adımlardır. Büyük sermaye Ortadoğu’yu, Balkanlar’ı ve Kafkaslar’ı yatırım ve siyasi etkinlik sahası, ABD ile stratejik işbirliği geliştireceği alan; AB’yi ise yatırım ortaklıkları geliştireceği ve mal ihraç edeceği bir pazar olarak görmektedir.
TC’nin bölgedeki her soruna burnunu sokması ve arabuluculuğa soyunması elbette insani amaçlar taşımıyor. Kendi egemenliği altındaki topraklarda Kürt halkına karşı acımasız ve ısrarlı bir savaş yürüten egemenlerin “bölge barışı” laflarını dilinden düşürmemesi, barış ve insaniyet namına arabuluculuk yaptığını propaganda etmesi tam anlamıyla sahtekârlıktır.
Türk büyük sermayesinin bölgede oynadığı alt-emperyalist role açıkça karşı koymadan işçi sınıfının bağımsız devrimci siyasetini yürütebilmek mümkün değildir. TC burjuvazisini hedef tahtasına oturtmayan, onun kirli emellerine karşı net bir duruş sergilemeyen hiçbir siyasi hareket emperyalizme ve Ortadoğu’da yürüyen kirli paylaşım kavgasına karşı gerçek bir mücadele ortaya koyamayacaktır.
link: Kemal Erdem, Erdoğan’ın Davos Çıkışı, 6 Şubat 2009, https://marksist.net/node/2028
Direniş Gecesi ve Siyaset Ayrımı!
Kriz ve İşçi Sınıfı