'Hakkım olan iki şey var; ölüm veya özgürlük.' (Harriet Tumban, Siyah Özgürlük Savaşçısı)
Sınıflı toplumların tarihi ezenler ile ezilenler arasındaki mücadelelerin tarihidir. Bu mücadele tarihi Ekim Devrimi gibi büyük zaferlere tanık olmakla birlikte birçok yenilgiye de tanık olmuştur. İşçi sınıfı, sadece nasıl kazanıldığını bilerek değil, neden kaybedildiğini de öğrenerek burjuvaziye karşı mücadelesini yürütmek zorundadır. Aksi takdirde, tarihte yapılmış olan hataların tekrarlanması, gelecekte ortaya çıkabilecek olan devrimci olanaklardan faydalanılamamasına da yol açacaktır.
Her geçen gün daha da gericileşen kapitalist sistemin bugün geldiği aşamada, bir taraftan sınıflar arasındaki mücadele devam ederken, diğer taraftan ezilen ırkların ve ezilen ulusların mücadelesi de sürüyor. Bir yandan Kürt halkı, Filistin halkı, İrlanda halkı ve Basklılar kendilerini ezenlere karşı mücadelelerini sürdürüyor, öte yandan siyahlar yüzlerce yıldır köle olarak kullanılmaya ve ezilmeye karşı mücadele etti ve bugün bile ırkçılık belasından mağdur olmaya devam ediyorlar.
ABD tarihinde de siyahların önemli mücadelelerine tanık oluyoruz. Onların özgürlük ve eşitlik mücadelesi 1960'larda yükselişe geçmekle ve kitleselleşmekle birlikte, verdikleri bu mücadele aslında yüzyıllardır sürüyor. Birçok farklı ırk ve etnik kökene sahip 'Amerikalı'nın aksine, Afrikalılar Amerika topraklarına kendi istekleriyle, 'özgürlük' aramak veya zengin olmak için gelmemişlerdir. Onlar Amerika'ya, köle tacirleri tarafından, yaşadıkları topraklardan, ailelerinden ve yaşam tarzlarından koparılarak, el ve ayaklarından zincirlenerek, iradeleri dışında ve zorla getirilmişlerdir. 15-19. yüzyıllar arasında yaklaşık 15 milyon insan Afrika'dan Amerika'ya zorla getirilerek köleleştirilmiştir. Bundan dolayı da Afrikalı-Amerikalılar, diğer etnik grupların aksine, kendilerini Amerikalı olarak değil 'siyah' olarak ifade etmişler, Amerika'ya getirildikleri tarihten itibaren, hatta bazen getirildikleri gemilerin içinde bile, kaybettikleri özgürlüğe kavuşma mücadelesi vermişlerdir. Özellikle 1730-1740 yılları arasında onlarca siyah ayaklanması yaşanmıştır.
İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesinin verildiği 1776'daki Amerikan devriminden sonra da siyahlar için değişen bir durum söz konusu olmadı. Devrim, burjuvazinin devrimi idi ve devrimle gelen demokrasi siyahlar açısından burjuvazinin kılıçlı diktatörlüğünden başka bir şey değildi. Kara Panterlerin eski bir liderinin de dediği gibi, 'Bu gerçekten de bir Baron Devrimiydi; Afrikalıları köle olarak Amerikalıların mı, yoksa İngilizlerin mi tutacağına karar verme 'özgürlüğü' adına yapılan bir devrim.' (Mumia Ebu-Cemal, Biz Özgürlük İstiyoruz, Agora Kitaplığı, s.23)
1850 yılında çıkan Kaçak Köle Yasası (KKY), siyahların, beyazların herhangi bir ihbarı sonrasında köle olarak ele geçirilmelerini öngörüyor ve kaçan kölelerin eski sahiplerine iadesini zorunlu kılıyordu. Bu yasayla birlikte siyahlara uygulanan vahşet katmerlenerek arttı. Böylelikle siyahların önünde iki seçenek bulunuyordu: ya hiçbir şey yapmayarak köleliği kabul edeceklerdi ya da özgürlüklerini elde edebilmek için direneceklerdi. Yasanın çıkmasının ardından yüzlerce siyah tabancalar ve kamalar kuşanarak kaçmaya başladı: 'Köle olmaktansa ölmeyi tercih ederiz' diyorlardı. Bu yasanın hemen bir yıl sonrasında siyahların o güne kadarki en görkemli direnişi patlak verdi: Christiana Direnişi. Özgürlüklerini korumak için 'beyaz Adam'a karşı silahla karşı koyan siyahların bu direnişi, Amerikan İç Savaşının da habercisi olarak görülecek denli önemli sayılmaktadır.
İç Savaşta (1861-1865), siyahlar kendilerine özgürlük vadeden Kuzeylilerle birlikte eski efendilerine karşı savaştılar. İç Savaşın sonrasında kölelik resmen kaldırılmış olsa da, bu durum siyahların sorunlarının çözülmesi için yeterli olmadı ve olamazdı da. Çünkü köleliğin ortadan kaldırılması ırkçılığın sona ermesi anlamına gelmiyordu.
Kara Panterlerin doğuşu
1800'lü yıllar boyunca bölgesel olarak süren, birbirinden bağımsız hareket eden ve inişli çıkışlı bir seyir izleyen siyahların özgürlük hareketi, 1900'lü yılların ortalarına kadar bu seyri devam ettirdi. Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında siyahların kentlileşmeye başlamaları ile, içinde bulundukları toplumsal statüleri de farklılaşmaya başladı. Bir taraftan ten renklerinden dolayı ikinci sınıf insan muamelesi görürlerken, diğer taraftan çok büyük bir toplumsal ve kültürel dönüşüm geçirerek modern çağın ücretli köleleri olan işçi sınıfının parçası konumuna yükselmeye başlamışlardı. Çok küçük bir kesim içinse, ilk kez üniversiteye girebilme şansı ortaya çıkıyordu.
İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrasında, Çin devrimi, Latin Amerika'daki devrimci hareketlerin başarıları ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin yükselişi, ABD'de de devrimci akımların güç kazanması için bir moral motivasyon yaratmıştı. 1960'larda bütün dünyanın içinden geçtiği politik süreç göz önüne alındığında, ABD'nin de bu politik ivmeden mahrum kalamayacağı açıktı. Bir de bunun üstüne 1956'da ABD'nin Vietnam'a müdahale ederek Fransa'nın başlattığı savaşı sürdürmesi eklenirse, ABD'nin içinde bulunduğu koşullar daha iyi anlaşılabilir.
Özellikle 1955 yılından itibaren, ABD'de siyah hareketi dağınıklıktan kurtulmaya ve bununla birlikte güç kazanmaya başladı. 1955 yılında Montgomery'de bir zenci kadına otobüste beyazlar tarafından hakaret edilmesi üzerine 381 gün süren bir 'otobüs boykotu' düzenlendi. Bu eylem, siyahların örgütlü olarak yaptıkları ilk eylemdi ve ABD'de geniş yankılar uyandırdı. Otobüs boykotunu düzenleyen Martin Luther King'in bu boykot sonrasında siyah hareketin önderliğine gelmesi ve 'medeni haklar hareketi', siyah hareketi politikleşme yoluna sokuyordu. Ancak King'in önderliği altında daha çok pasifist, burjuva uzlaşmacı bir politika izlenirken, 1960'ların başından itibaren Malcolm-X'in radikal söylemi ön plana çıkmaya başlayacaktı. King 'medeni haklar'dan bahsedip burjuvaziden hak talebinde bulunurken, Malcolm-X Amerika'da 'bağımsız bir Zenci Cumhuriyeti' kurulması için uğraş veriyordu. Gettolara tıkılan, işsizlik içinde kıvranan, uyuşturucu batağına saplanan milyonlarca siyah, Malcolm-X'in 'Bağımsızlık ve Özgürlük' mücadelesini destekliyordu. Siyahların 400 yıllık öfkeleri, daha radikal söylemi olan Malcolm-X'in peşinden gitmelerini sağlarken, siyah hareket burjuva düzen sınırlarını zorlamaya başlamıştı.
1964-1965 yıllarına gelindiğinde ABD'nin her tarafı kaynamaya başladı. Florida'da bir siyah kadının öldürülmesi, siyah çocukların okudukları okulların bombalanma tehditleri alması, polislerin siyah çocuklara yaptıkları baskılar ve siyahlara uygulanan şiddet, toplum içindeki gerginliğin artmasına yol açmıştı. Siyah bir sürücünün tutuklanması ve genç bir siyah kadının polise tükürmekle suçlanarak haksız yere tutuklanması fitili ateşleyen kıvılcım oldu. Asırlar boyunca ezilen, hor görülen, hayvan yerine konan siyahların beyazlara karşı öfkesi, 1965 Ağustosunda büyük bir isyana dönüşecekti. 11-16 Ağustos tarihleri arasında devam eden Watts isyanı sırasında 4 binden fazla siyah tutuklandı. Ama sonrasında isyanın bitmediği, kendi içinde geri çekilerek geliştiği anlaşılacaktı. 1966 yazında kentler yakıldı, silahlı siyah gruplar ile ABD polisi arasında büyük çatışmalar oldu. 1967 yılına gelindiğinde isyan dalgası bütün ABD'ye yayıldı. Bu tarihteki polis kayıtları, irili ufaklı 123 olayın vuku bulduğunu gösteriyor. Bu olaylar sırasında büyük bir çoğunluğu siyahlardan oluşan 83 kişi ateşli silahlarla öldürülmüştü.
İşte Kara Panterler Partisi tam da bu dönemde ortaya çıktı. Daha ziyade zengin siyahların benimsediği ve desteklediği Martin Luther King'in burjuva uzlaşmacı 'Medeni Haklar' hareketi fazlası ile pasifistti. Malcolm-X'in hareketiyse siyahların yüzyıllardır süren esaretini sonlandırmak için silaha gereksinim olduğunu söyleyecek kadar radikalleşmiş, ancak Malcolm-X'in 1965'te öldürülmesinin ardından büyük bir güç kaybetmişti. Kara Panterler Partisinin ortaya çıkışı da, henüz 20'li yaşlarında olan ve Malcolm-X'in yanı sıra Lenin, Mao gibi devrimci önderlerden de etkilenen üniversite öğrencilerinden oluşmuş çevrelerin genişlemeye başladığı bu dönemde meydana geldi. Ve mücadeleci çizgisinden dolayı Malcolm-X taraftarları arasında yaygın bir popülariteye sahip oldu. Partinin liderlerinden biri ve kurucusu olan Huey Newton, beyaz liberaller ya da siyah burjuvalarla hareketin bir yere gidemeyeceğini, asıl hedefin siyah varoşlara ve kuvvete dayanan bir yoksul siyahlar hareketi olması gerektiğini söylüyordu.
Partinin ortaya çıkışı ve perspektifi
ABD'de siyah hareketin 1960'lara kadarki kısmı örgütsüzlükle malûldür. Kara Panterler bir hareket olarak bu dağınıklığı ve örgütsüzlüğü ortadan kaldırmak amacıyla ortaya çıkmıştı. Amaç, disiplinli, siyahları beyazların baskılarına karşı koruyabilen ve gerektiğinde silahla kendini savunabilen bir parti oluşturmaktı.
The Black Panther Party for Self-Defense (BPPFSD/Öz-Savunma için Kara Panterler Partisi) 15 Ekim 1966 tarihinde kuruldu. Genç üniversite öğrencilerinin kurduğu okuma gruplarının çevresinde biriken gençlerle yol almaya başlayan BPPFSD, daha sonra Kara Panterler Partisi (KPP) adını aldı. Partinin kurucusu ve önderi olan Huey Newton'un, Mao'nun kitaplarını çoğaltarak üniversitelerde satmaya başlaması ve bu kitapların üniversitede ulaşabildiği kitleler arasında tartışmaya açılması hareketin başlangıç noktasıdır. İlk ortaya çıktığında 15 kişilik bir grup olan Kara Panterler, dört yıllık bir süreçte (1966-1969) milyonlarca kişinin haberdar olduğu, on binlerce üyeye sahip bir parti konumuna geldi.
Örgüt liderleri kendilerini 'Marksist' olarak tanımlıyorlardı ve 'Marksizmin' prensiplerine bağlı olduklarını söylüyorlardı. Örgüte dahil olabilmek için herkesin Mao'nun 'Kızıl Kitap'ını okuması zorunluydu; okuma yazma bilmeyenler ise bu kitabı okumadılarsa da birkaç kez kitap üzerine yapılan tartışmalara katılmalıydılar. Önderler her ne kadar kendilerini Marksist prensiplere bağlı olarak görseler de aslında Marksist değillerdi. Küba Devrimi ve Çin Devrimini örnek alan, zaman zaman gerilla mücadelesi taktikleriyle hareket eden, mücadeleyi işçi sınıfına değil beyazların ezdiği etnik gruplara dayandıran küçük-burjuva devrimci bir önderlikti söz konusu olan.
Ortaya çıkışından 1971 yılına kadar ABD'nin neredeyse her yerinde örgütlenen Kara Panterler Partisi, Malcolm-X'ten aldığı isyan ve bağımsızlık mücadelesi bayrağını daha da yükseğe kaldırdı. Parçalanmış olan siyah hareketi tek bir parti altında toplamayı büyük oranda başaran Kara Panterler, hareket güçlendikçe daha devrimci bir söyleme doğru yönelmeye başladı. Hareketin başlangıcında, beyazlar tarafından köleleştirilmenin ve sürekli ezilmenin verdiği doğal tepkinin sonucu olarak siyah milliyetçiliği ön plandayken, ilerleyen dönemlerde farklı etnik ve ırksal gruplar arasında çalışmaya yönelik bir siyaset izlendi. KPP sadece siyahlar arasında değil, Porto Rikolular, Amerikan yerlileri, Asya kökenliler ve diğer etnik gruplar arasında da popülarite sahibi olmayı başarmıştı. 1968'den itibaren ise dünyadaki ulusal kurtuluş mücadelelerine ve devrimci hareketlere destek verilmeye başlanmıştı. Vietnam savaşına gönderilen siyahlara 'ABD sizin ülkeniz değil, ABD için savaşmayın!', 'sizlere emirler veren ırkçı domuzları öldürün!' mesajları yollayan KPP, Vietnam ulusal kurtuluş hareketine de yardım amaçlı olarak asker göndermeyi teklif ediyordu. Daha sonraki dönemlerde ise, Filistin'in İsrail ile mücadelesinde Filistinli direniş örgütü El-Fetih'e destek verilecek ve El-Fetih'le yakınlaşmalar yaşanacaktı. Böylece siyah ırkın beyazlar karşısındaki ezilmişliğinin yol açtığı ırk ya da etnik temelli söylem, hareketin ilerlemesi ile birlikte yerini daha 'enternasyonal' bir ruha ve mücadeleye bırakmıştı.
Burjuvazinin Kara Panterlerle mücadelesi ve çöküş
Kara Panterler Partisinin ABD'de bir güç oluşturmaya başlaması ile birlikte burjuvazi kurulu düzenin bozulmasını engellemek için, bildik yöntemlere başvurmaya başladı. FBI altında oluşturulan COINTELPRO (Counter Intelligence Program ' Karşı İstihbarat Programı) aracılığı ile örgüt üyelerine yönelik baskı ve şiddet politikaları tırmandırıldı. Belgelere göre, COINTELPRO 1956-71 yılları arasında çoğunluğu Kara Panterlere yönelik olmak üzere 295 eylem düzenledi. Açığa çıkmış kesin belgeler olmasa da, Malcolm-X'in 1965'te, Martin Luther King'in 1968'de öldürülmelerinin altında FBI parmağı olduğu aşikârdır. Özellikle üst düzey yöneticilere birbirlerinin ağızlarından yazılan mektuplar aracılığı ile örgüt içinde karışıklıklara yol açılmak istenmiş, örgüt yöneticileri ve üyeleri çeşitli yöntemlerle partiden uzaklaştırılmaya çalışılmış, bazense öldürülerek ortadan kaldırılmıştır. Kara Panterlerin 'ulusal güvenliği tehdit eden' en büyük örgüt olarak görülmesi üzerine, FBI yöneticisi Hoover tarafından yönetilen operasyonlar sonucunda 1968-69 yılları arasında 14 yönetici öldürülürken, yüzlerce militan ömür boyu hapis cezalarına mahkûm edilmiştir. FBI ve CIA'in COINTELPRO aracılığıyla başlattığı gizli savaş, bir taraftan siyahları paralize ederken diğer taraftan sosyalist ve komünist parti ve örgütleri de pasifize etmiştir.
1960'lı yıllardan itibaren siyah harekete karşı kullanılan yöntemlerden biri de egemenlerin ezilenleri kontrol altında tutabilmek için uyguladığı uyuşturma taktiğidir. Siyahların yaşadıkları bölgelerde uyuşturucu kullanımı neredeyse bir salgın haline getirilip kitleler uyuşturulurken, diğer taraftan uyuşturucu ticaretini elinde bulunduran devlet muazzam kârlar etmiş ve böylece çifte kazanç sağlanmıştır.
1970'lerin başında 'yazılı olarak' siyahlara haklar tanınmakla birlikte, Kara Panterlerin yenilgisinin ardından, 1980'de Reagan ve sonrasında Bush döneminde yapılan uygulamalarla bu kazanımlar sadece sözde kalmıştır. Bugün ABD'deki siyahların toplumsal statüleri 1970'li yılların da altına düşmüştür.
Kara Panterler Partisi, maruz kaldığı ağır devlet terörü altında büyük ölçüde gücünü yitirdi. Daha sonraki yıllar içinde ABD'de yaşayan diğer etnik grupları da çevresinde barındırmaya başlamasına rağmen eski gücüne bir daha kavuşamadı. Böylece 60'lar ve 70'lerin başlarındaki devrimci kabarışla birlikte doğan tüm devrimci örgütlenmeler gibi, o da, dalganın geri çekilmesiyle birlikte zayıfladı. Ancak yine de siyah varoş gençliği içinde bir efsane olarak yaşamayı sürdürdü. KPP'nin akıbeti, yeterince sağlam bir örgütlülük olmadıkça, en demokratik geçinen burjuva devletlerin bile devrimci örgütlenmelere karşı neler yapabileceklerini göstermektedir. Geçerken belirtelim ki, bu örnek aynı zamanda burjuva demokrasisini ve legalizmi yücelten sol liberallerin, aslında bile bile lades dediklerini de göstermektedir.
Siyahların, sarı ırkın, beyaz ırkın, bütün ezilen ulusların; kısacası bütün bir insanlığın gerçek kurtuluşunun söz konusu olabileceği yegâne sistem olan sosyalizm, bugün her zamankinden daha gerekli bir hale gelmiştir. Bütün ülkelerin işçilerinin ve ezilenlerinin birlikteliği bu bezirgân saltanatına eninde sonunda son verecektir. Sınıfsız, sömürüsüz, insanın insan olduğu için değer gördüğü ve savaşların olmadığı tek toplum sosyalizmdir.
Bugün siyahların yaşadıkları ırk ayrımcılığı sorunlarını aşabilmek için de proleter temelli devrimci bir örgütlenmeye gerek var. Yoksul siyah proleterlerin kurtuluşu, ancak ırk ayrımcılığına karşı mücadeleyi sağlıklı biçimde proleter devrim bağlamına oturtacak ve ABD'deki diğer işçi sınıfı kesimleriyle ortak örgütlenmeyi başaracak bir mücadeleyle mümkün olabilir. İnanıyoruz ki buna öncülük edecek enternasyonalist komünist bir örgütlenme elbet bir gün ABD toprağında da kurulacaktır.
link: Vedat Karpat, Kara Panterler, 13 Mayıs 2006, https://marksist.net/node/7202
Nâsır’dan Chavez’e Bonapartizm Çeşitlemeleri
Korkunun Ecele Faydası Yok