Resimde gördüğünüz, ünlü ressam Frida Kahlo’nun bir tablosu. Frida bu tabloda geleceğin dünyasını tahayyül ediyor. En üstte kanatlarını alabildiğine açmış beyaz bir güvercin var. Kanadının birinin hemen altında masmavi bir dünya görünüyor. Yine masmavi bir gökyüzü ve parlayan bir güneş... Güvercinin diğer kanadının hemen ucunda Marx görünüyor. Bir eli kapkara bir kuşun, başında fötr şapka olan bir burjuvanın boğazını sıkıca kavramış. Ortadaki ise hasta ve büyük bir korse takmış Frida! Korsesinin üzerinde ise Marx’ın kocaman eli bulunuyor. Frida elinde kırmızı kaplı bir kitabı sıkıca tutuyor. Komünist Manifesto mu acaba, ne dersiniz? Diğer elinin ortasında bir göz ve Frida’nın kolu da Marx’ın diğer kocaman elinin içindedir. Karşıdan baktığımızda resmin sağ tarafı soluk ve kanlı eski dünyayı, sol tarafı ise capcanlı yeni bir dünyayı sembolize ediyor. Frida bu tabloya “Marksizm Hastaları İyileştirecek” ismini uygun görmüş.
Meksika’nın Coyoacán bölgesinde 6 Temmuz 1907’de dünyaya gelmiştir Frida. Onun doğduğu yıllar Meksika için çalkantılı yıllardı. Meksika burjuvazisinin has adamı Porfirio Diaz 1876’dan 1910’a dek, yani 34 yıl boyunca Meksikalı yoksulları demir yumrukla yönetmişti. Diaz diktatörlüğünün devrilişinin başlangıcı 7 Temmuz 1910’dur. Her ne kadar bu devrim bir proleter devrim olmasa da 20. yüzyılın ilk büyük devrimlerinden biriydi. Meksikalı yoksullar için baskı altında ezildikleri Diaz diktatörlüğünün devrilmiş olmasının bir anlamı olduğundan, Frida ileriki yıllarda doğum tarihini 7 Temmuz 1910 olarak kendisi belirler.
Frida hırçın ve kabına sığmayan bir çocuktur. Hırçın ve isyankâr olmasında fiziksel engelinin de payı vardır. Henüz 6 yaşındayken çocuk felci geçirir. Çocuk felcinden yadigâr kalan ince bacağı ona “tahta bacak Frida” gibi hoşlanmadığı lakaplar takılmasına neden olur. Çünkü içine doğduğu kapitalist dünya her anlamda çirkin olduğu gibi, yoksulların birbirlerine karşı bakışını da çarpık hale getirir. Frida da sakat bacağı nedeniyle bu çarpıklıktan nasibine düşeni ziyadesiyle almaktadır. Hayatındaki ilk trajedi bu olsa da son değildir. 18 yaşında okuldan dönerken bindiği otobüsle tramvay çarpışır. Otobüsteki insanların birçoğu ölür. Bir demir çubuk Frida’nın kalçasından girip leğen kemiğini delerek geçer. İşte o tarihten sonra yatağa bağımlı hale gelir Frida.
Babası sürekli sırtüstü yatmak zorunda olan kızının resim yeteneği olduğunu bilmektedir. Frida’nın kendisini anlamlı hissetmesi, yaşama tutunması için onu resim yapmaya teşvik eder. Tavana yatak boyunda bir ayna monte ettirir. Frida’nın ünlü otoportre çizme serüveni işte böyle başlar. Frida’nın çizdiği sayısız otoportresindeki kalın ve birleşik kaşları ve keskin bakışı çok şey anlatır anlayana. Bu portrelerin bir mesajı da sömürücü düzen tarafından kadınların metalaştırılıp bir kalıba sokulmasına karşı bir duruştur.
Resim ona yaşama tutunması için büyük bir sebep verir. Çelikleşmiş iradesi sayesinde “ömrü boyunca yatağa bağımlı olacak” denilen bu kadın iki ayağının üzerine kalkmayı da başaracaktır. Görüldüğü gibi yatağa bağımlı olunduğunda bile insan elinin emeğini, gözünün nurunu sınıf mücadelesine katabilir ve bu irade insanın başarılamaz denilen işlerin altından kalkmasını sağlar.
Frida zihninde fırtınalar dinmeyen bir kız çocuğu olarak büyümektedir. Bir arayış içindedir ve arayışı yaşıyla beraber büyür. Gençliğinde anarşistlerle tanışır ve kendisini anarşist fikirlerle tamamlamaya çalışır. Ancak sanki bir bacağının sakat olması gibi anarşist fikirlerin de bir bacağının sakat olduğunun ayırdına Marksist fikirlerle tanışmasıyla varır. Marksist fikirlerle tanışması ise aslında büyük ressam Diego’ya sırılsıklam âşık olmasıyla başlar.
Diego Rivera Meksika Komünist Partisi üyesidir. Yaptığı duvar tablolarının tamamında dünya görüşünü, Marksizmi yansıtır. Duvar tablolarının bir bölümünü burjuvaların ışıltılı malikânelerine çizer. Mural denilen bu resimlerde Marx, Engels, Lenin, Troçki ve başkaca pek çok devrimci önder, çeşitli sembollerle birlikte mutlaka yerini alır. New York’ta Rockefeller Plazaya yaptığı duvar tablosundan (Man at the Crossroads ) Marksistleri silmesi istenir. Diego “ben ilkelerimden ödün vermem” diyerek silmeyi kabul etmez. Rockefeller ise “ama duvar benim duvarım” diyerek duvarı balyozlarla kırdırır. Daha sonra Rivera aynı tabloyu Meksika’da bir duvara yeniden yapar (Man, Controller of the Universe). Elif Çağlı’nın Marksizmin Işığında adlı kitabının kapağında da yer alan bu resmin bir tarafında burjuva dünya, öteki tarafında ise sosyalist dünya ve o dünyaya giden mücadelelerin tasviri vardır.
Frida Kahlo gencecik bir kızken komünist bir ressam olan Diego Rivera’ya âşık olmuştur. Diğer bir deyişle anarşizmin ayakları yere basmayan düşüncesinden, Marksist dünya görüşüne yol almaya başlamıştır. Haliyle kişiliğiyle beraber çizdiği tablolar da değişmeye başlar. Ancak Frida’nın annesi başta olmak üzere, bu ikiliyi tanıyanların büyük çoğu bu birlikteliğe karşı çıkarlar. Frida’nın annesi onların evliliğini “fil ile güvercinin evliliği” şeklinde yorumlar. Fakat asi ruhlu Frida, Diego’ya olan aşkıyla birlikte sosyalist fikirlerle yoğrulup şekillenmeye doğru yol alır ve ne fikirlerinden ne de aşkından vazgeçer. Onların aşkları da yaşamları gibi çeşitli badireler atlatsa da ayakta kalır.
Dönelim tekrar “Marksizm Hastaları İyileştirecek” tablomuza. Çocukluğunda geçirdiği hastalık, ardı sıra şans eseri sağ çıktığı trafik kazası ve yaşamı boyunca geçirdiği 32 ameliyat… Ömrünün sonuna dek ağrısız, acısız tek bir günü bile olmaz Frida’nın. Ancak Marksist dünya görüşü ile hâsıl olduğu için, “benden sonrası tufan” diye düşünmemiş, ruhunu ve bilincini umutsuzluğun kör kuyusuna atmamıştır. İşte 47 yıllık ömrünün sonlarına doğru, sakat bacağı kesildikten sonra yapar “Marksizm Hastaları İyileştirecek” tablosunu.
Diego ve Frida şahsında burjuvazi belden aşağı vurarak, onların birer komünist ressam olduklarının önüne kişisel yaşamlarını ve aşklarını geçirir. Onların ideallerinin ve tablolarının anlatmak istediklerinin üzerini bir şalla örtmek için canhıraş saldırır. Üretilen filmler de işin bu tarafına odaklanır. Oysa Marksistleri farklı kılan bir nokta, beceri ve yeteneklerini insanlığın sınıfsız bir dünyaya giden yoluna katmalarıdır. Büyük insanlık ise Marksizmi rehber edinip dünya üzerinde sömürüye son verdiğinde, Frida’nın vurguladığı gibi hastalar da iyileşecektir. Yaşam da ölüm de işte o zaman eşit olacaktır.
link: Soner Güven, “Marksizm Hastaları İyileştirecek” ve Frida Kahlo, 2 Ekim 2022, https://marksist.net/node/7762
Mahsa Amini’nin Katledilmesi İranlı Emekçileri Sokağa Döktü
Kapitalizmin Hasta Toplumu ve Misyonlu Şarlatanları