Burjuva devletlerden ve onların sözcülerinden medet ummak saflık olur. Burjuvazinin temsilcilerinin ezilen ve katledilen halkları koruyormuş havalarında esip gürlemeleri tam anlamıyla bir ikiyüzlülüktür. Burjuva devletlerin derdi ezilen halkların değil, temsilcisi oldukları sermayenin çıkarlarını korumaktır ve bu nedenden ötürüdür ki, durum neyi gerektiriyorsa o yönde konuşurlar. Timsah gözyaşları akıtmaktan geri durmazlar. İşte Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışı bu yönde bir çıkıştı. Erdoğan, Gazze’deki Filistin halkı üzerinden Türkiye’yi Ortadoğu’da yükselen güç yapmak istemektedir. Diğer burjuva devletlerin temsilcileri de tam bir ikiyüzlülük içindedir. Başbakanın Davos çıkışına bir tepki olarak, İsrail’in Kara Kuvvetleri Komutanı “siz kendinize bakın” kabilinden bir açıklama yaptı, Türkiye’nin de Ermenileri ve Kürtleri öldürdüğünü ima etti. Yani herkes birbirinin kirli çamaşırını biliyor, bozuştukları zaman hemen gün yüzüne çıkartıyorlar.
Irak’ta bugüne kadar yaklaşık bir milyon insan ölmesine rağmen sessiz kalan Erdoğan, Gazze’deki katliama karşı birdenbire dünyanın en hümanist insanı kesiliveriyor. Ancak ABD ve AB Darfur’da 400 bin kişinin öldürülmesini soykırım olarak görüp Sudan lideri Ömer El Beşir’i savaş suçlusu ilan ederken, Başbakan Erdoğan, Beşir’i Türkiye’de krallar gibi karşıladı. Aynı ABD ve AB, Ruanda’da 800 binden fazla Tutsi katledilirken kıllarını kıpırdatmamışlardı, fakat Darfur’da katliamı kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak amacıyla derhal harekete geçmişlerdi. Yani hangi katliamın görmezden gelineceği, hangisinin soykırım ve insanlık suçu olarak tanımlanacağını belirleyen şey, burjuva devletlerin çıkarlarıdır.
Her burjuva devlet öldürmeyi iyi bilir!
Erdoğan’ın, Davos’ta “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” dediği İsrail’in, ABD’den sonra en büyük destekçilerinden biri TC devletidir. Katil İsrail ile TC devletinin milyarlarca dolarlık ticari ve askeri anlaşmaları hâlâ devam ediyor. TC devleti Müslüman kardeşliği söylemine başvurarak Filistin halkının davasına sahip çıkıyormuş gibi görünmeye çalışıyor. Ama Türk burjuva devletinin ve Erdoğan’ın yaptıkları Müslümanlık ve insaniyet adına olsaydı, Gazze’nin tepesine bomba yağdıran, yüzlerce insanın katili İsrail jetleri ve İsrail pilotları Konya’da eğitim görmeye devam ediyor olmazdı. TC egemenlerini ve Erdoğan’ı esas ilgilendiren konu sadece İsrail ile olan anlaşmaları korumak ve Ortadoğu’daki kurtlar sofrasından pay kapmaktır.
Davos’ta esip gürleyen Erdoğan, Sudan cumhurbaşkanı Ömer El Beşir Türkiye’ye geldiğinde “siz 400 bin insanı katlettiniz, soykırım yaptınız. Milyonlarca insanı da yaşadıkları topraklardan sürüp attınız” gibi cümleler sarf etmedi. Tersine, “konuğuna” saygıda kusur etmedi. Erdoğan’ın ikiyüzlülüğü, Darfur’da kırım yapan katil Ömer El Beşir’le imzalanan ikili anlaşmalarla iyice ortaya çıkmıştı. Ama bu durum ne medyanın ne de Türk egemenlerinin umurunda olmadı. Türkiye devletinin çıkarları Darfur katliamcılarını görmezden gelmeyi, Gazze katillerine ise esip gürlemeyi gerektiriyordu, öyle de yapıldı.
Kurtlar Sofrasındaki Afrika
Ömer El Beşir yönetiminin uyguladığı ayrımcı politikalara ve açlığa karşı 2003 yılında Darfur’da bir silahlı ayaklanma gerçekleşmişti. Ayaklanmayı bastırmak için tüm dünyanın gözleri önünde bir soykırım gerçekleştirilmişti. Ömer El Beşir yönetimi tarafından 400 binden fazla insan katledilmişti, 2000’den fazla köy yakılıp yıkılmıştı. On binlerce insana işkence yapılmış, kadınlara tecavüz edilmişti. 4,5 milyondan fazla insan da üzerinde yaşadıkları toprakları bırakıp başka bölgelere kaçmıştı. Darfur’da evleri yakılıp yıkılan 2,5 milyondan fazla insan, hâlâ mülteci kamplarında, açlığın, salgın hastalıkların ve savaşın orta yerinde ölüm kalım mücadelesi veriyor. Darfur’da yaşanan bu olayların benzerleri Sudan’ın da içinde olduğu Afrika’nın birçok bölgesinde yaşandı, yaşanıyor.
Kara Kıta’nın kara bahtlı insanlarının yaşadıkları katliamlar Darfur’la sınırlı değil. Somali’de emperyalist güçlerin kışkırtmasıyla çıkarılan kanlı iç savaşlarda binlerce insan katledildi. Emperyalist güçler Somali’ye sözde savaşı durdurmak için “barış gücü” adı altında askeri birlikler göndermişti. Egemen güçlerin yanında bölgede pay kapmaya çalışan TC devleti de Somali’ye askeri birlikler göndermişti. Ancak sözde barışı sağlamak için Somali’de bulunan “barış gücü” birlikleri, katliamı yapanları değil, saldırıya uğrayan silahsız, savunmasız insanları ölümün kol gezdiği ölüm kamplarından kaçmalarını engellemek için ablukaya almıştı. Bu ölüm kamplarında “barış gücü” askerlerinin gözlerinin önünde binlerce çocuk içecek bir yudum temiz su bulunamadığı için öldü.
Bugün emperyalist-kapitalist güçler, güya korsanları engellemek amacıyla yeniden Somali açıklarına asker gönderiyorlar. Gönderilen savaş gemileri arasına Türkiye’den de bir gemi katıldı. Bu savaş gemilerinin amacının halkların huzurunu sağlamak olmadığı yeterince açıktır. Afrika’nın çileli halkları ve Somali halkını önümüzdeki günlerde de acı ve gözyaşı bekliyor.
Ruanda’da da, emperyalistlerin kışkırtması sonucu, birbiriyle akraba olan ve iç içe yaşayan Hutu ve Tutsi kabileleri arasında çıkarılan iç savaşta üç ayda 800 bin insan katledilmişti. Kan emici emperyalistler, Ruanda’da çirkin emellerine ulaşmak için iki kardeş halkı birbirine düşürdüler. Milliyetçilik zehriyle gözleri kör edilen kara derili insanlar gözlerini kırpmadan birbirlerini katlettiler. Katliamdan kurtulabilmek için yüz binlerce insan yaşadıkları yerleri terkederek komşu ülkelere sığındı. Bunu başaramayanlar kaderleriyle baş başa bırakıldılar.
Afrika’nın petrol ve maden zenginliklerini ele geçirmek isteyen emperyalistlerin, özellikle de ABD’nin amacı, bölgeyi hegemonyası altına almaktır. Bölgedeki ülkelerden biri de Sudan’dır. ABD tam da bundan dolayı Sudan devletinin Darfur’da yürüttüğü katliamı soykırım olarak tanımlamış ve bölgeye derhal bir barış gücü gönderilmesi için yaygara koparmıştır. Ancak bu ikiyüzlü haydut, Sudan devletini Darfur’da soykırım yapmakla suçladığı günlerde müttefikleriyle birlikte Afganistan’a “barış ve demokrasi” götürmekle meşguldü! ABD’nin “barış ve demokrasisi” Irak’ta da 1 milyona yakın Iraklının canına mal oldu. Yani sadece Irak’ta, Sudan’da öldürülen insan sayısının iki katından fazla insan katledildi.
Egemenlerin sürdürdükleri paylaşım kavgaları yüzünden dünyada milyonlarca insan katledildi. Birçok halk soykırımdan geçirildi, yok edildi. Soykırımdan, katliamlardan kurtulup sağ kalan insanlar ise yüz yıllardır üzerinde yaşadıkları topraklardan sürülüp atıldılar. Kapitalizmin tarihinde soykırımcı devletler listesinde binlerce Kızılderili yerliyi katleden kapitalist-emperyalist ABD devletinin ilk sırada olduğunu görürüz. Ancak soykırım vahşetinin listesi burada bitmiyor. Ortadoğu’da, Balkanlar’da, Kafkaslar’da ve Afrika’da yaşanan kanlı iç savaşlarda milyonlarca insan katledildi, soykırımdan geçirildi. Egemen sınıfların dünyayı yeniden paylaşmak için giriştikleri savaşlar, katliamlar ve soykırımlara her gün yenileri ekleniyor.
Üzerinde yaşadığımız topraklarda Ermenilere, Rumlara, Yezidilere, Süryanilere ve Kürtlere dönük kırımlar gerçekleştirildi. Tarihin karanlık sayfalarında Nazilerin Yahudileri, Çingeneleri, komünistleri, hasta ve yaşlıları akıl almaz biçimde gaz odalarında katlettiği yazılıdır. Kapitalist sistemin dünya üzerindeki egemenliği devam ettikçe insanlık daha nice haksız savaşlar, katliamlar ve soykırımlara şahitlik edecek, bu liste kabardıkça kabaracaktır.
Katillerden Hesabı İşçi Sınıfı Soracak
Ancak dünyayı kana bulayan kapitalist-emperyalist devletlerin hiçbiri bugüne kadar yaptıkları katliamları ve uyguladıkları soykırımları kabul etmediler. Kapitalist-emperyalist devletler işledikleri suçları kabul etmek bir yana, katlettikleri halkları suçlu göstermeye çalıştılar. Binlerce Kızılderili’yi katleden emperyalist ABD devleti Kızılderililerin beyazları katlettiğinin propagandasını yaptı. Naziler milyonlarca insanı dünyanın gözleri önünde, toplama kamplarında ve gaz odalarında imha ettiler ama bunu soykırım olarak adlandırmadılar. Osmanlı yüz binlerce Ermeni’yi katletti ve yapılanları inkâr etti. TC egemenleri bu gerçeği elbette biliyorlar. Buna rağmen bu gerçeği yalanlamak için “sözde soykırım” propagandasıyla bir karşı saldırıya geçiyorlar. Gerçeği inkâr ettikleri yetmezmiş gibi, aslında Ermenilerin soykırım yaptığı yalanını yaymaya çalışıyorlar. Gerçekleri inkâr etmeyi sürdüren kapitalist-emperyalist devletler işledikleri suçların hesabını işçi sınıfına ve sömürülen halklara er geç vermek zorunda kalacaklar.
Emperyalist kapitalist sistem dünyada hüküm sürdükçe kışkırtmaların, soykırım ve katliamların sonu gelmeyecek, liste uzayıp gidecek. İnsanlık özlemini duyduğu savaşsız sömürüsüz, barış dolu günleri göremeyecek. Burjuvazi ve onun ikiyüzlü politikacıları kendi çıkarları için gözümüzün içine baka baka yalan söylemeye, kan ve gözyaşı akıtmaya devam edecekler. Ölen insanların kanı egemenlerce yine şov malzemesi yapılacak. Fakat dünyanın bütün işçileri tüm ezilenlerin kaderini değiştirmek üzere bir araya geldiğinde, insanlık bu karanlık tünelden çıkacak ve üzerine giydirilen deli gömleğini yırtıp atacaktır. Devran dönecek ve bugünün efendilerinin hesap verme vakti gelecektir. Yeter ki egemenlerin gözlerimize çektiği perdeyi yırtıp gerçekleri görelim.
link: Soner Güven, Burjuva Devletlerin İkiyüzlülüğü, 2 Mart 2009, https://marksist.net/node/2063
Güçlükonak Katliamı