2023 yılı Peru’dan İngiltere’ye, Sri Lanka’dan Tunus’a, Almanya’dan Fransa’ya kadar pek çok ülkede kitlelerin ekonomik krize, hak gasplarına, otoriter yönetimlere, baskı ve yasaklara karşı grev ve direnişleriyle başladı. Sokaklarda sloganlar, şarkılar, talepler yankılandı ve yankılanmaya devam ediyor. Fransa’da Macron hükümetinin “emeklilik reformu” adı altında emeklilik yaşını 62’den 64’e çıkarmak üzere attığı adımlar, 2023 yılının en kitlesel grev ve eylemlerine neden oldu. Başta Genel İşçi Sendikası CGT olmak üzere pek çok sendikanın çağrısıyla 19 Ocakta başlayan grev dalgası onlarca kente yayılarak, işçilerden, emekçilerden, kadınlardan ve gençlerden oluşan yaklaşık 2 milyon kişiyi harekete geçirdi. On birincisi 6 Nisanda gerçekleştirilen genel grevler Macron hükümetini sarsmaya devam ediyor.
Macron, halkı ikna yoluyla hayata geçirmek istediği bu tasarı büyük bir tepkiyle karşılanmasına rağmen halkın iradesini hiçe sayarak anti-demokratik yollara başvurmayı seçmişti. Anayasanın 49/3 hükmüne dayanarak emeklilik yasasını parlamentoda oylamaya sunmaksızın geçirmişti. 17 Martta gerçekleştirilen bu hak gaspına karşı çıkan yüz binler, Macron hükümetine grevlerle, eylemlerle ve mitinglerle karşılık verdiler. Sendikaların, sosyalist örgütlerin ve öğrenci birliklerinin çağrısıyla tekrardan sokaklara aktılar. Üstelik Macron hükümetinin saldırılarına bir de polis şiddetini eklemesine rağmen! Başkent Paris sokakları başta olmak üzere pek çok kentte esen isyan fırtınasına özellikle gençlerin katılımı dikkat çekiyordu. Öğrenci gençlik okulları boykot ederek lise ve üniversitelerde dersleri durdurdular. Gençlerin polisin tutuklama ve gözaltı tehditlerine rağmen tüm enerjileri ve kararlılıklarıyla mücadele ettikleri, medyaya da yansıyan görüntülerde dikkat çektiği üzere genç polislerden bazılarının eylemcilere destek verdiği görülüyor. Peki, gençlerin sokaklara akmasını tetikleyen şey ne? Başka bir ifadeyle gençlik neden şimdi sokakta?
Gençlerden dinleyelim
Öncelikle Fransa özelinde gençliğin sokakları doldurmasının tek bir nedeni yok. Başta emeklilik yaşının yükseltilmesine karşı yakılan kıvılcım Macron’un anti-demokratik hamlesiyle birlikte bir isyan ateşine dönüştü. Dolayısıyla geniş kitleler sadece emeklilik reformuna karşı değil otoriter bir rejimin inşasına karşı da seferber oluyor, seslerini üretimi, dersleri, hayatı durdurarak gür bir şekilde duyuruyorlar. France24’ün 8 Martta yayınladığı haberde protesto eylemlerine katılan gençlerle yapılan röportajlarda gençlerin mücadeleye atılma sebeplerine kendi ifadeleriyle bakalım. 17 yaşındaki bir lise öğrencisi hem ailesinin emekliliğinden endişe duyduğunu hem de kendi yaşıtlarının ileriki süreçte emekli olup olamayacağından kaygılı olduğunu dile getiriyor: “Ailem, büyükannem ve büyükbabam için ama aynı zamanda benim kuşağım için de endişeliyim. Zamanı geldiğinde emekli maaşı alabilecek miyiz? Yoksa yaşamak için çalışmak yerine, tüm hayatımız boyunca mı çalışacağız (…) Annem bir bakım görevlisi ve babam tüm gün postanede posta sıralayarak çalışıyor. İkisinin de ameliyat olması gerekiyor. Emeklilik yaşı artarsa, dinlenme ve hayattan zevk alma şansları olacak mı? Ben kendi geleceğim için de endişeleniyorum. Eğitimimden sonra iş bulamamaktan korkuyorum, çünkü emekliliği ertelenen yaşlı işçiler daha fazla çalışacaklar. Çevremde diplomasına rağmen iş bulamayan insanlar görüyorum. Gençler de bundan etkileniyor.”
21 yaşındaki bir üniversite öğrencisi ise işsizlik kaygısını dile getirerek hükümetin emeklilik hakkına saldırmak yerine vergi adaleti sağlayarak bütçe sorununu çözebileceğini ifade ediyor: “İnsanlar gençlerin tembel olduğunu ve çalışmak istemediklerini söylüyor ama bu doğru değil. Benim kuşağım Covid’den ağır darbe aldı ve daha düzelemedik. Öğrenci arkadaşlarımın çoğu, eğitim masraflarını karşılamak için çalışmak zorunda. Mezun olduktan sonra da makul maaşlı bir iş bulacağımıza dair hiçbir garantimiz yok. Bence hükümetin reformu bize yanlış bir ikilem sunuyor. Emeklilik sistemimizi finanse etmenin, aşırı zenginleri vergilendirmek, Macron hükümetinin rafa kaldırdığı servet vergisini geri getirmek (…) gibi başka yolları da var. Ayrıca maaşları yükseltebilir ve böylece emeklilik katkı paylarını arttırabiliriz. Fransızların büyük çoğunluğu bu reforma karşı çıkıyor. İptal edilmelidir, nokta.”
Hastaneden çalışan genç bir sağlık emekçisi şöyle diyor: “Bu reform, bardağı taşıran son damla oldu. Öyle bir an gelir ki, «geri almadıkları herhangi bir sosyal hak var mı?» diye düşünmeye başlarsınız. Ve nihayet, ne zaman artık yeter diyeceğiz? (…) Şimdi hükümeti geri adım atmaya zorlama şansımız var çünkü bu sorun herkesi etkiliyor. Tabii ki hâlâ genciz ve emeklilik bizim için uzak bir ihtimal. Ama haklarımızı yemelerine ne kadar izin verirsek, emekli olma sırası bize geldiğinde o kadar az hakka sahip olacağız. Haklarımızı korumak, toplumun en savunmasız kesimlerini korumak ve ilerlemeye devam ettiğimizden emin olmak herkesin görevidir. Çoğu insanın sağlığının 64 yaş civarında bozulmaya başladığını da unutmamalıyız. Bir ömür boyu çalıştıktan sonra, insanların hâlâ sağlıklıyken, para kazanmak zorunda kalmadan topluma katılabilecek durumdayken kendilerine biraz zaman ayırmaları adildir.”
Eylemlere ilk kez katıldığını belirten bir üniversite öğrencisi de, “ölümüne çalışmadan daha uzun ve daha sağlıklı yaşayabilmeliyiz” diyerek şunları söylüyor: “Ayrıca şimdi 64 yaşında emekli olmaktan bahsediyorlarsa, ben 60 yaşındayken ne olacak? 70 veya 75 yaşıma kadar çalışmak zorunda mıyım? İlk kez protestoya katılıyorum, çünkü artık hükümet çizgiyi aşıyor. Halkı dinlemeyi reddediyorlar. (…) Amacım öğretmen olmak, ama gittikçe kalabalıklaşan sınıflarda zor bir işi yapmam için bana az bir ücret ödeneceğinden endişeleniyorum. Korktuğum şey bu ve bu yüzden burada protesto ediyorum: toplumumuzu ve geleceğimizi daha iyi hale getirmek için.”
Eylemlere dünyanın geleceğinden endişe ettiği için katıldığını söyleyen bir lise öğrencisi ise şöyle ifade ediyor düşüncelerini: “Bu sistem gezegenimizi mahvediyor; ona isyan etmek normal. Benim kuşağımın ezici çoğunluğu çevre konusunda endişeli; başka çaremiz yok. Ama biliyoruz ki küçük adımlar tek başına bir şeyleri değiştirmez. (…) Toplumumuzun işleyiş biçimini kökten değiştirmezsek, gelecek için pek iyimser değilim. Bu yüzden protesto ediyorum ve bu yüzden 20 yıl sonra hâlâ protesto ediyor olacağım.”
Fransa’da gençlerin kendi dillerinde kendi kelimeleriyle ifade ettikleri kaygılar aslında bugün dünya gençlerinin ortak kaygılarıdır. Özetleyecek olursak, düşük ücretler, işsizlik, yoksulluk, ekolojik kriz, sağlıksız koşullar, gelecek kaygısı gençleri “artık yeter” demeye iten en birincil nedenler. “Ekonomik krizin gençliğin yaşam ve çalışma koşulları üzerindeki somut yıkıcı etkileri, hiç kuşkusuz, Avrupa ve Amerika’daki yeni ilerici mücadele dinamiğinin yükselişinde temel bir etmeni oluşturuyor. Ancak bununla bağlantılı olarak meselenin daha derin yönünü, kapitalizmin tarihsel bunalımı dediğimiz boyutunu unutmamak gerekiyor. Kapitalizmin geldiği aşamada artık gençliğin istihdamında büyük ölçekli, anlamlı artışların yaşanması mümkün görünmüyor. Son onyılların teknolojik gelişmeleriyle (özellikle bilişim/yazılım alanındaki gelişmeler) olağanüstü derecede artan makineleşme ve otomatizasyon, vasfın değerini eşi görülmemiş ölçüde düşürmüştür. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde dünya genelinde patlamalı şekilde büyüyen yüksek öğrenim nüfusunu artık massedebilecek bir kapitalist ekonomi bulunmuyor. Böylece, büyük oranlara ulaşan kronik genç işsizliği ortaya çıkmakta. Özellikle de, büyük beklentilere sahip eğitimli gençler tarihte daha önce hiç yaşanmamış ölçüde bir işsizlik buhranıyla yüzleşmekte. Bununla paralel bir veri olarak, gelişmiş kapitalist ülkelerde son dönemlerde göreli olarak yaşlı nüfus istihdamı oranı artmıştır. Bu ülkelerde yeni kuşak ilk kez kendilerinden önceki kuşaktan daha kötü koşullarda yaşıyor. Tarihsel bir çıkmaz söz konusudur. Bu durumun gençliğin bilinci üzerinde sıradan gelgeç ekonomik krizlerin ötesinde bir etki yaptığını düşünmek yanlış olmaz. Çünkü bu olgular öyle kolay kolay örtbas edilecek boyutları çoktan aşmış durumdadır.”[1]
ILO’nun 2022 Genç İstihdamı raporuna göre dünyada toplam genç işsiz sayısının 2022 yılında 73 milyona ulaşması bekleniyor. Yine aynı raporda 2020 yılında ne istihdamda, ne eğitimde, ne öğrenimde yer alan gençlerin oranının %23,3’e yükseldiği, küresel tahminlerin yayınlandığı yıllar arasında en yüksek olan ve önceki yılın 1,5 yüzdelik puan üzerinde olan bu oranın, 15 yıldır görülmemiş bir artışı temsil ettiği belirtiliyor.[2]
Gençliğin özlemi: Başka bir dünya
İnsanca bir yaşamı mümkün kılmayan kapitalist sistem uzun bir dönemdir vurguladığımız gibi tarihsel bir krizin içinde sıkışmış durumda. Gerek ekonomik anlamda gerekse siyasi anlamda derin bir krizin içinde olan sistem her yanından dökülüyor. Bolluk içinde yokluk yaratan bir sistem gençliğe ne verebilir? Hatırlayalım, tam da krizlerin patlak verdiği, ABD gibi bir ekonomide bankaların iflas bayrağı çektiği bir dönemde, toplumda açığa çıkan öfke pandemi bahanesiyle evlere hapsedilmiş, özellikle toplumun en dinamik unsurları olan gençler liselerden, üniversitelerden kopartılarak “online eğitim” adı altında asosyal bir atmosferin içine itilmişti. Bu süreçte konserler, festivaller gençlerin bir araya gelebileceği her türlü etkinlik tehlikeli görülerek gençler alabildiğine yalnızlaştırılmıştı. Bu tam anlamıyla bilinçli politikaların bir sonucuydu. Çünkü yalnızlaşan bireyler önce kendilerine, daha sonra çevrelerine yabancılaşır ve sorunlarının üstesinden tek başına gelemeyeceklerini düşünerek içe kapanır. Böylece kapitalizmin yarattığı olumsuz koşulları konuşamayan, bunları dilden dile aktararak duygu birliği ile harekete geçmeyen bir gençlik çıktı ortaya. Fakat bugün de görüldüğü gibi böylesi dönemler geçicidir. Kapitalistler her ne yaparlarsa yapsınlar gerçeklerin üstünü örtemezler ve açığa çıkmayı bekleyen öfkeyi ve değişim arzusunu sonsuza dek hapsedemezler. Tıpkı sosyalizm hayalini öldüremedikleri gibi…
Hatırlanacak olursa kapitalizm savunucuları 90’larda Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından kara propaganda ile sözde sosyalizmi geçmişe gömdüler ve ebediyen yaşayacağını iddia ettikleri kapitalizmin sevinç borularını öttürdüler. Çok değil aradan yaklaşık 30 yıl geçti. Peki, bugün gelinen noktada ölümsüz olduğu söylenen kapitalizm insanlığa ne vaat ediyor? İşte bu sorunun cevabını toplumun yüzde 99’unun yaşamında her geçen gün katlanarak artan sorunlar, hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk, ekolojik krizler, savaşlar, göç krizi, afetler ve dahası veriyor. Bu durumu doğrudan yaşayan milyonlar artık değişmek ve değiştirmek istediklerini pek çok vesileyle gösteriyor. Fransa’da, İran’da, Peru’da eylemlere katılan gençlerin dile getirdikleri ortak bir özlemleri var: o da gençlikte ve yaşlılıkta kaygı duymadan, insanca ve doğayla uyumlu bir hayat sürdürebilmek. Şimdilik geleceğin dünyasına dair kurulan bu hayallerini doğrudan sosyalizm olarak adlandıramasalar da gençlerin tasavvur ettikleri ve yaşamayı düşledikleri sistem kesinlikle sosyalizmden başkası değildir.
[1] Levent Toprak, Tarihsel İyimserlik, Gençlik ve Alâmetler, 29 Eylül 2017, marksist.net
link: Başak Güler, Fransa’da Gençlik Bugünü ve Geleceği İçin Sokakta, 9 Nisan 2023, https://marksist.net/node/7953
Ey Proletarya