Tarihsel bir dönemden geçiyoruz. Kapitalizm, derin bir sistem krizi içerisinde kıvranmakta. Bu sistem krizine bağlı olarak rakip emperyalist odaklar arasında paylaşım savaşları sürüyor. Krizden kurtuluş umudunu Üçüncü Dünya Savaşına bağlamış olan sermaye sınıfı, üzerindeki tüm yaşamla beraber dünyayı yok oluşa sürüklemektedir.
Şimdilik parçalı bir şekilde devam eden Üçüncü Dünya Savaşına ve sistem krizinin derinleşmesine bağlı olarak tüm dünyada kapitalist devletler ivmelenerek artan bir otoriterleşme sürecine girmiş bulunuyor. Türkiye özelinde ise AKP ve Bonapart Erdoğan’ın faşizan bir gidişat içinde olduğu, Marksist Tutum sayfalarında defalarca altı çizildiği gibi, apaçık ortada.
Grevler yasaklanıyor, kazanılmış haklar gasp ediliyor. Yürüyüşler, basın açıklamaları polis saldırılarıyla dağıtılıyor. Kürt hareketini, devrimcileri, sol güçleri, sendikacıları, grevci-direnişçi işçileri, üniversite öğrencilerini, aydınları, demokrat gazetecileri kapsayan geniş bir yelpazeye yönelik baskı, gözaltı ve tutuklama terörü uygulanıyor. Kürt illerinde sistematik bir abluka ve imha operasyonu gerçekleştiriliyor. Ülkenin doğusunda ve batısında infazlar artıyor. Uzun lafın kısası Erdoğan ve şürekâsı her türlü muhalif odağa karşı amansız bir savaş açmış durumda.
Dört koldan savaş yürüten AKP ve Erdoğan’ın, hassasiyetle üzerinde durduğu konulardan birini de üniversiteler ve gençlik eylemleri oluşturuyor. Zira bu konu, gençliğin mücadele saflarına enerjisini, coşkusunu ve azmini katmasından korkan sermaye sınıfının her daim ilgisine mazhar olmuştur. Bu bağlamda AKP-Erdoğan yönetimindeki sermaye devleti, Türkiye’nin her köşesindeki üniversiteleri sermaye için dikensiz gül bahçesine dönüştürme gayreti içinde.
Üniversitelerde saldırılar yoğunlaşıyor
Son dönemde yaşanan kimi gelişmeler, üniversitelerin ablukaya alındığını açıkça ortaya koyuyor. Üniversite bileşenlerinin örgütlülüğüne ve mücadelesine yönelik saldırılar giderek artmakta. Polis saldırılarından provokasyonlara, siyasal faaliyet yasaklarından gerici faşist çetelerin üniversitelerde yuvalanmasına, keyfi soruşturmalardan gözaltı ve tutuklama dalgalarına dek AKP iktidarı, topyekûn taarruz halinde.
Üniversitelerdeki hemen hemen her eyleme kolluk güçleriyle müdahale eden sermaye devleti, gençliğin sesini boğmaya çalışıyor. Öğrencilerin demokratik hak arayışları ve protesto eylemleri polis tarafından kırmızı görmüş boğa kudurganlığında engellenmeye çalışılıyor. Özellikle bu tür eylemlerde olabildiğince çok gözaltı yapan polis bu yolla topluma “sesinizi çıkarmayın!” mesajı veriyor.
Burjuva devletin bu konudaki tıynetini açıkça ortaya koyan bir anekdotu paylaşmakta yarar var. Geçtiğimiz günlerde Erzincan Emniyeti’nin yaptığı bir tatbikatta, ellerinde dövizler bulunan ve “Eğitim Haktır Engellenemez!” sloganı atan sözde eylemci polislere (!), TOMA’dan tazyikli suyla karşılık verildi. Polisin polisle yaptığı tatbikat gözaltıyla sona erdi. Bu komedi, devletin en küçük hak arayışına bile bakış açısını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.
Devletin resmi güçlerince yürütülen saldırılara paramiliter unsurların tertiplediği provokasyonlar eşlik ediyor. İpleri sermaye devletinin elinde olan gerici faşist çeteler, üniversitelerde farklı isimlerle yuvalansalar da aynı kuklacının parmak hareketleriyle oynatılıyor. Hacettepe, Ankara, Dokuz Eylül, Ege, Mersin, Çukurova Üniversitelerinde Ülkücü faşistler, ODTÜ, İTÜ, İstanbul Üniversitesinde IŞİD’ci çeteler çeşitli provokasyonlar tertiplemekte. Kampüslerde çivili sopalarla, satırlarla, bıçaklarla cirit atan bu çeteler devrimci, ilerici ve Kürt öğrencilere saldırıyor. Burjuva medya bu saldırıları özünden kopararak “karşıt görüşlü öğrenciler birbirine girdi” şeklinde yansıtıyor.
Kadrolaşma ve manipülasyonlar eşliğinde tam hâkimiyet!
AKP iktidarı, üniversiteler üzerindeki tahakkümünü YÖK eliyle sağlıyor. “Özellikle cumhurbaşkanlığı mevzisinin de kazanılmasıyla birlikte YÖK’ün kapıları sonuna kadar AKP’ye açılmış oldu… Bugün hem YÖK hem de üniversiteler AKP’nin denetimi ve yönetimi altında. Rektörlüklerden en düşük idari kadrolara kadar her yerde AKP hızlı bir kadrolaşma hareketine girişmiştir.” (Suphi Koray, Üniversitelerde AKP Düzeni, MT, Şubat 2013) YÖK dümenini elinde tutan AKP, üniversiteleri kendi siyasal çıkarları doğrultusunda dizayn ediyor. Hâlihazırda tam hâkimiyeti altına alamadığı ve muhalefet odağı olarak gördüğü üniversitelere yönelik saldırı ve provokasyonlar düzenleniyor.
Geçtiğimiz dönem İstanbul Üniversitesi rektörlük seçimleri ve akabinde yaşanan gelişmeler bu durumu ortaya koyan bir örnek niteliğinde. Rektörlük seçimine SES, Eğitim-Sen gibi sendikaların da içinde olduğu Demokratik Üniversite Girişimi adayı olarak giren ve yaklaşık 300 oy farkla seçimi kazanan Raşit Tükel yerine Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından rektör olarak AKP’ye yakın Mahmut Ak atanmıştı.
Aralık ayının son haftasında üniversitelerle ilgili bir başka gelişme ülke gündemine oturdu. ODTÜ’de yaşanan bir provokasyon sonucu aralarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da olduğu bir koro ODTÜ’ye karşı bir linç kampanyası başlattı. Bizzat Erdoğan “gereğinin yapılması” için YÖK’ü göreve çağırdı. AKP’li bir vekil “gerekirse Cizre’ye nasıl giriliyor, Silopi’ye nasıl giriliyor, ODTÜ’ye de girilir” diyerek gerçek niyetlerinin ne olduğunu açıkça beyan etti.
Peki, böylesine çoksesli bir koronun oluşmasını sağlayan provokasyon neydi? Öncelikle hazırlık binasına yapılmakta olan bir mescit inşaatı, öğrencilerin daha temel ihtiyaçlarını ortaya koyarak topladıkları imzalar sonucu rektörlük tarafından durduruldu. Ardından kayışın ipini koparan provokasyon gerçekleşti. ODTÜ’de bulunan 2 bin kişi kapasiteli bir cami ve 16 mescit boşken, IŞİD’e kadro gönderdiği tescilli “Mescid Topluluğu” basketbol sahasında namaz kılarak mağdur pozları kesti. Solcu öğrencilerin kendilerine mescidin hemen 10 metre ileride olduğunu hatırlatması sonucu “kafanızı keseriz” tehditleri eşliğinde saldırıya geçen IŞİD’ci grup, kendilerinin gerçekleştirdiği bu saldırının bir bölümünü kameraya alarak basına verdi. Saldırı burjuva medya tarafından “namaz kılan öğrencilere saldırı” başlığıyla servis edildi.
Bu açık bir provokasyondur! Erdoğan ve AKP bir algı operasyonu yürüterek Haziranda yapılacak rektörlük seçimine hazırlanmaktadır. Amaç sandıkla ya da İÜ’de olduğu gibi sandık iradesini hiçe sayarak ODTÜ rektörlüğünü ele geçirmektir. AKP, ODTÜ’lü öğrencileri ve eğitim emekçilerini cendereye alıp posasını çıkararak geçmişten günümüze uzanan muhalif sesini bastırmak, ODTÜ ormanlarını ve Eymir gölünü ranta açmak için harekete geçmiştir.
Her türlü baskı ve saldırının arttığı, otoriterleşmenin boyut atladığı günümüzde devrimci öğrencilere büyük sorumluluklar düşmektedir. Öncelikle provokasyonlara gelmemek ve mümkün olan en geniş birliktelikle saldırılara karşı koymak elzemdir. Burjuva kutuplaştırıcı politikalar ve algı operasyonları sınıf devrimciliği eksenli ideolojik, siyasal ve örgütsel bir çalışmayla bertaraf edilebilir. Devrimci Marksizm silahını kuşanan öğrenci gençlik, devrimci proletarya ile birlikte AKP’ye ve sermaye düzenine hak ettiği okkalı cevabı verecektir!
link: Yılmaz Seyhan, AKP Taarruzda, Üniversiteler Hedefte, 15 Ocak 2016, https://marksist.net/node/4842
“Ölümden Değil Yaşamdan Yanayız!”