Temmuz başından itibaren Bangladeş, tarihinin en kitlesel eylemlerinden birine sahne oldu. Kamu istihdamının yüzde 30’unun 1971’deki bağımsızlık savaşına katılanların akrabalarına ayrılmasına hükmeden yargı kararı fitili ateşledi. “Liyakat” talep eden öğrencilerin başlattığı eylemler yoğun bir devlet terörüyle karşı karşıya kalırken, ölü sayısı 200’ün, yaralı sayısı 2500’ün üzerine çıktı. Binlerce öğrenci ise gözaltına alındı. Tüm bunlara rağmen bastırılamayan eylemler sonucu hükümet geri adım attığını duyurdu.
Bangladeş gerek “gazi yakınlarına kota” kararına, gerekse de “kamuda liyakat” talebi için verilen mücadeleye ilk kez tanık olmuyor. Söz konusu kota her zaman tartışma konusuydu. Ülkenin 1971’deki kuruluşunun ardından çıkarılan bir yasayla Pakistan’a karşı yürütülen bağımsızlık savaşına katılanların akrabalarına kamu istihdamının yüzde 30’u ayrılmıştı. “Gazi yakınlarına” diye meşrulaştırılmaya çalışılsa da kamuda çalışan her üç kişiden birisi hükümetle siyasi bağı olan kadrolardan seçiliyordu. Kota uygulamasına karşı hoşnutsuzluk, ekonomik ve sosyal alandaki daha pek çok eşitsizliğin yarattığı öfkeyle birleşerek bundan 6 yıl önce kendisini dışa vurmuştu. 2018 yılında yine üniversite öğrencilerinin gerçekleştirdiği eylemler neticesinde hükümet kota sistemini kaldırmak zorunda kalmıştı.
Yoksulluğun ve işsizliğin son derece yüksek olduğu, milyonlarca gencin iş bulma umuduyla başka ülkelere göç ettiği Bangladeş’te kotanın geri getirilmek istenmesi bardağı taşırdı. Etnik azınlıklara, ülkenin geri kesimlerine, kadınlara ve engellilere ayrılan kotalarla birlikte toplam kota oranı %56’ya ulaşıyor. Ülkede düzenli gelir anlamında adeta tek iş alanı olan kamu sektörüne yeniden iktidara yakın kadroların doldurulmasını amaçlayan kota kararı üniversite öğrencileri arasında tepkiye yol açtı. 600-700 kamu çalışanı kadrosu için 600 bin işsizin başvuruda bulunduğu bir ülkede, bir de bunun üstüne kota sistemi eklenmesi gençleri öfkelendiriyor.
Ülkenin en büyük üniversitesi olan Dakka Üniversitesinde Temmuz başında başlayan eylemler, birkaç gün içinde ülkedeki diğer üniversitelere sıçradı. Başta Dakka, Chattogram ve Rangpur olmak üzere pek çok kentte ise sokaklara taştı. Barikatlar kuruldu, kolluk güçleriyle yoğun çatışmalar yaşandı. Eylemlerin bu derece şiddetlenmesinde kota sisteminin eşitsizliği bir kenara, iki temel faktörün daha rol oynadığı söylenebilir. Hükümet yanlısı öğrenci gruplarıyla birlikte devletin kolluk güçlerinin yoğun saldırıları öğrencilerin öfkesini daha da arttırdı. Öte yandan, ülkenin ilk Cumhurbaşkanının kızı olan Başbakan Şeyh Hasina Vecid, Dakka Üniversitesindeki eylemcilere yönelik olarak bağımsızlık savaşı sırasında Pakistan ordusunu destekleyen işbirlikçi Bangladeşliler için kullanılan “razakar” ifadesini kullandı: “Özgürlük savaşçılarının torunları değilse, o zaman kim kota avantajlarından yararlanacak? Razakarların torunları mı? Eğer protestocular, buna uymazsa hiçbir şey yapamam, protestolarına devam edebilirler. Protestocular mülklere zarar verir ya da polislere saldırırsa, yasalar gereğini yapacaktır. Biz yardımcı olamayız.”
Öğrencilere açıkça parmak sallayan Başbakan Vecid, beklemediği bir tepki ve direnişle karşılaştı. Kendisine Başbakanın demeci hatırlatılan bir öğrenci verdiği cevapla geniş kitlelerin ortak duygusunu yansıtıyor: “Bu artık sadece kota protestolarıyla ilgili değil, bundan çok daha büyük bir mesele. Bu, otoriter hükümete karşı bir halk hareketidir.” Başbakanın bu demeci sonrasında eylemler şiddetlendi, sokaklar tek bir sloganla yankılandı: “Sen kimsin? Ben kimim? Razakar sizsiniz, siz!”
Hükümet önce üniversiteleri süresiz kapattırıp eğitime ara verdi, sonra da eylemlerin organize edilmesini önleme gerekçesiyle sokağa çıkma yasağı ilan etti ve mobil internete erişimi engelledi. Polise ve askere ise “gördüğün yerde vur” emri verildi. Şimdiye kadarki ölüm ve yaralanmalara yönelik resmi istatistikler yayınlanmazken, yerel medyada çıkan haberlere göre eylemlerin sadece ilk bir haftasında çoğu öğrenci onlarca insan yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı. Sağlık emekçilerinin beyanları, saldırıların şiddetinin anlaşılmasına yardımcı oluyor. Altı saatlik mesaisinde otuzdan fazla ameliyata girdiğini aktaran bir hekim şöyle diyor: “Tecrübeli hekimler için bile sinir bozucuydu... Bazı meslektaşlarım ve ben bu kadar fazla yaralı genci tedavi ederken çok sinirliydik.”
Devlet terörü hükümetin beklentisinin aksine Bangladeş’teki öfkeyi daha da biledi! Yasak kararlarına rağmen ne okullarını ne de sokakları terk eden öğrenciler ülke genelindeki hastaneler ve acil servisler dışındaki tüm kurum ve kuruluşların faaliyetini engelleyerek “hayatı durdurma eylemi” başlattı. Çeşitli sendika ve partilerden grev çağrıları yükseldi. Devletin resmi televizyon kuruluşu işgal edilerek ateşe verildi, çeşitli hapishane ve karakollardaki yüzlerce mahkûm eylemciler tarafından serbest bırakıldı.
Haftalar boyunca devam eden eylemler sonucunda ülkenin yüksek mahkemesi, kamu istihdamına ilişkin planı büyük ölçüde iptal ederek “gazi yakınlarına” sadece yüzde 5’lik bir kota ayrılabileceğine hükmetti. Başbakan Vecid de diğer gruplara ayrılan %2’lik kotayla birlikte toplamda %7’yi geçmeyeceğini açıklamak zorunda kaldı. Vecid, “razakar” ifadesinin de yanlış anlaşıldığını söyledi. Ancak öğrencilerin öfkesi henüz dinmiş değil! Devletin protestolara acımasızca saldırdığını, yüzlerce arkadaşlarının yaşamını yitirdiğini ifade eden öğrenciler, öldürülen arkadaşları için adalet talebiyle eylemlerini sürdüreceklerini söylüyorlar.
Ucuz işgücü nedeniyle küresel tekstil sektörünün Asya’ya kaymasıyla birlikte Bangladeş, hazır giyim ihracatında önemli bir merkez haline geldi. Ülke küresel pazara yaklaşık 40 milyar dolar (yaklaşık 1,3 trilyon lira) değerinde giysi ihraç ediyor. Milli gelir son 10 yılda 3 katına kadar çıkmış durumda. Fakat dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmasına rağmen bu büyümenin ne emekçi sınıflara ne de üniversite mezunlarına olumlu bir yansıması var. Yaklaşık 4 bin tekstil fabrikasında çalışan çoğu kadın olmak üzere dört milyondan fazla işçinin ortalama ücretleri 120 euro civarında! 170 milyonluk toplam nüfusun neredeyse beşte biri olan yaklaşık 32 milyon insan işsiz ve bu rakamın önemli bir bölümünü gençler oluşturuyor! Kimi tahminlere göre ülkede iş arayan gençlerin sayısı 18 milyona dayanmış durumda. Üniversite mezunları arasında daha az eğitimli akranlarına göre işsizlik oranları daha yüksek. Bangladeş’te eylemler yatışmaya başlasa da bu tablo meselenin gerçekte “kota”dan ibaret olmadığını, Bangladeş’te tıpkı Asya’nın geri kalan ülkelerinde olduğu gibi çelişkilerin alabildiğine keskinleştiğini ortaya seriyor.
Son olarak bu süreç muktedirlerin zihniyetinin ortaklığını işaret etmesi bakımından da tarihe bir not olarak kaydedildi. 1789 Fransız Devrimi sırasında dönemin egemen sınıfı olan aristokrasi, ayaklanan emekçiler için sans-culottes yani “donsuzlar” veya “baldırı çıplaklar” tabirini kullanmıştı. 1871 Paris Komünü sırasında ise artık egemenlik burjuvazideydi ve yeni dönemin muktedirleri kadın komünarlara “şirret cadalozlar” diyordu. Bangladeş egemenlerinin dilinden ise aynı saikle “razakar” kelimesi dökülüyor. Keza eylemlerin arkasında ülkenin büyümesine ve refahına karşı olan iç ve dış mihrakların, “Pakistan gizli servisinin” vb. olduğu söylemleriyle de öğrenciler kriminalize edilmeye çalışıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun muktedirin, “ayaktakımının” isyanı karşısında takındığı tutum da konuştuğu dil de değişmiyor. Ancak Bangladeş’te bir kez daha gördük ki son sözü eylem söyler!
link: Yılmaz Seyhan, Bangladeş’te Öğrenciler Ayakta, 30 Temmuz 2024, https://marksist.net/node/8324
Orman Yangınları ve İktidarın Rant Politikaları
Kürdün Dili de, Türküsü de, Halayı da Yasaklı!