Güneşin ak yüzüne, bir duman çöktü.
Bir türkü çığlıkla ateşe düştü.
Kuytu bir köşede bir çiçek küstü.
Döktü yaprağını, boynunu büktü.
Şu Sivas’ın elinde sazım çalınmaz.
Güllerim yandı, yüreğim dayanmaz.
(Edip Akbayram)
Bugün günlerden 2 Temmuz, bugün günlerden Madımak… Bundan 28 yıl önce, 2 Temmuz 1993’te, Sivas’ta 33 aydın, sanatçı ve 2 otel çalışanı, Pir Sultan Abdal’ı anma etkinliği için kaldıkları Madımak Otelinde yakılarak katledildi. Metin Altıok, Nesimi Çimen, Behçet Aysan, Asım Bezirci, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu, Asaf Koçak… 28 yıl önce bugün; çiçekleri küstürdüler, sazları susturdular, gülleri yandırdılar.
Peki, nasıl gelindi 2 Temmuz’a? Katliam adeta göz göre göre planlanmış, süreç ilmek ilmek dokunmuştu. Osmanlı’nın zulmüne, despotik geleneğine ve haksız uygulamalarına karşı çıkan ve bu nedenle de idam edilerek katledilen Pir Sultan Abdal’ı anmak üzere aydın ve sanatçıların Sivas’a varmasıyla başladı her şey... Etkinlikleri kana bulayacak bir başka hazırlık da eş zamanlı yürüyordu. Burjuva devletin “karanlık elleri” nefreti normalleştirdi, vahşeti ve şiddeti sıradanlaştırdı, provokasyon ve katliam zemini oluşturdu. Hızır Paşalar yine sahnedeydi.
Sivas Belediyesi aynı tarihte “hicret koşusu” düzenliyor ve çevre illerden gelen çok sayıda “sporcu”yu okulların ve gerici vakıfların yurtlarına dolduruyordu. Yerel gazeteler tahrik edici yazılar yazıyor, etkinliklere katılacak misafirlerin konakladığı Madımak Otelinin önüne yol çalışması yapılacağı gerekçesiyle kamyonlar dolusu taş yığılıyordu. Sermayenin kolluk kuvvetleri ise olay günü farklı illere gönderilmişti. “Müslümanlar” imzasıyla dağıtılan bildirilerde etkinliklere katılanların “Müslümanların kutsal değerlerine hakaret ettikleri” savıyla halk “Müslümanlığın gereğini yerine getirmeye” çağrılıyordu. Tıpkı Çorum’da ve Maraş’ta olduğu gibi…
2 Temmuz’da Cuma namazının ardından camilerden boşalan insanların arasına karışan provokatörler, kitlelerin dini duygularını sömürerek, kirli emelleri için onları manipüle ederek bu toprakların en korkunç katliamlarından birine imza attılar. Oteli saran on binlerin alkışları ve tezahüratları eşliğinde, içinde 35 canla birlikte Madımak Oteli yakıldı. Dün ya da bugün, bir avuç işçinin direndiği alana otobüsler dolusu polis yığan devlet, mahşer yerine çevrilen otelin önündeki kalabalığa saatler boyunca müdahale etmedi. Burjuva devletin sivil aparatları şehrin ortasında tarihe geçecek bir katliam gerçekleştirirken üniformalı aparatlar sadece izliyordu.
Peki, toplum vicdanını kanatan bu katliam burjuva siyasetinde nasıl yankı buldu? Alevilerin oylarına yaslanarak parlamentoda kendisine yer bulan ve koalisyon ortağı olan SHP’nin Genel Başkanı Erdal İnönü, “güvenlik güçlerimizin özverisiyle vatandaşlarımızın daha fazla zarar görmesi engellenmiştir” diyordu. ANAP lideri Mesut Yılmaz ise “bu, bir futbol maçında bile çıkabilecek bir olaydır” diye buyuruyordu. Demirel, “vatandaş ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyin” derken, Çiller de “oteli saran vatandaşlarımıza bir şey olmamıştır” diyerek devletin zihniyetini açığa vuruyordu. Burjuvazinin tüm siyasi temsilcileri söylem bazında birleşmişti.
Ya dava süreci? Bu topraklarda organize edilen bütün katliamlar gibi Sivas Katliamı da aydınlatılmadı, “sır perdesi” ardına gizlendi. Katliama ilişkin yalnızca 124 kişi hakkında dava açıldı, ancak yarısı bile hapis cezası almadı. Tutuksuz yargılanan sanıklar firar etti ve onlarca yıl sözde aranmalarına rağmen ellerini kollarını sallayarak gezdikleri ortaya çıktı. Soruşturmalar ve yargılamalar 35 insanın üzerine kibriti çakan ellerin ancak bir kısmıyla sınırlı kaldı, asla o elin gerçek sahiplerine dokunulmadı. Katliam sanıklarının avukatlığını ise bugün AKP’de siyaset yapan birçok kişi üstlenmişti.
Pek çok benzeri gibi Sivas Katliamının zamanlaması da manidardı. Tıpkı bugün gibi emekçi yığınların Alevi-Sünni, Kürt-Türk gibi yapay temellerde bölünmesine hız verildiği zamanlardı. “Sivas Katliamı, Kürt ulusal kurtuluş mücadelesinin yükselişe geçtiği, sayıları yarım milyonu aşan işçilerin toplu sözleşme görüşmelerinin tıkandığı ve kamu emekçilerinin grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkı için eylemlerini yaygınlaştırdıkları bir süreçte gerçekleşmişti. SHP-DYP koalisyon hükümetinin içinde debelendiği politik krizden kendi olanaklarıyla çıkamayacağı artık iyice gün yüzüne çıkmıştı.”[*]
Provakasyonlar, katliamlar burjuva devletlerin geleneğinde vardır, tarihin her dönemi icraatlarının vazgeçilmezlerindendir. Hele ki yaşadığımız topraklar gibi Asyatik-despotik bir arka plan varsa… Göz göre göre gelen, 35 canı yaşamdan koparan bir katliamdır Madımak, hesabı sorulamamış, davası zaman aşımına uğratılmış, adeta aklanmıştır. Tıpkı Çorum, Sivas ve Gazi gibi, tıpkı Suruç, Ankara Tren Garı ve daha nicesi gibi… Hesabı sorulmadığı için Madımak hâlâ yanıyor. Hesabı sorulmayan her katliam yenilerini yarattığı için yanıyor hâlâ Madımak…
Rejimin lağımının patladığı, her geçen gün yeni ifşaatların ortalığa saçıldığı bir süreçten geçiyoruz. Tesadüf olmasa gerek aynı anda Kürtlere yönelik saldırılar had safhaya çıkarılıyor, sosyalistler ve Aleviler hedefe konuluyor. Irkçılık körükleniyor, halklar birbirine düşman edilmeye çalışılıyor. Böylesi bir süreçte Madımak’ı hatırlamak ve hatırlatmak sadece geçmişin acılarının hesabını sormak için değil, emekçi kitleler yeni acılar yaşamasın diye de önemlidir. Rejimin kirli oyunlarının üstesinden gelmek için Türkü ve Kürdüyle, Alevisi ve Sünnisiyle Türkiyeli emekçilerin örgütlülüğünü büyütmek son derece hayatidir.
Bu toprakların en karanlık günlerinden birinde, 2 Temmuz’da, yeniden haykırıyoruz. Umuda ve kardeşliğe türkü yakanları, şiir yazanları unutmadık, unutmayız. Pek çok benzeri gibi Madımak’ı yakanlardan da aklayanlardan da hesabın sorulacağı o büyük gün için işçi sınıfının mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Unutmadık, unutmayız! Eli kanlı katiller hesap vermekten kurtulamayacaklar.
İnanmıyorum yok olduğunuza
yüzünüz düştükçe sözcüklere
hep kanayacak bir soruyla:
“Küllerinden doğarmış Anka
tüyüyle mi yazdınız adlarınızı…”
(Sennur Sezer)
[*] Cem Keskin, Sivas Katliamının Sorumlusu Kapitalist Devlettir!, MT, Temmuz 2004
link: Yılmaz Seyhan, Madımak Hâlâ Yanıyor; Unutmadık, Unutmayız!, 2 Temmuz 2021, https://marksist.net/node/7395
Onların Huzuru, İşçi Sınıfının Cehennemidir
Umudun Gözleri