Yüz binlerce metal işçisini ilgilendiren 2012-2014 MESS grup toplu sözleşme sürecinin başlamasıyla birlikte, yıllardır işçilere ihanet eden Türk Metal’e tepkiler de yükselmeye başladı. Türk Metal’in TİS taslağını açıklamasıyla birlikte, Bursa Organize Sanayi Bölgesindeki Oyak-Renault fabrikasında 16.00-24.00 vardiyasında çalışan işçiler iş durdurdular. Bu gelişme üzerine Türk Metal çetesi olabilecek bir işgal eylemine karşı 24.00-08.00 vardiyasını iptal ederken, eteği tutuşan Renault müdürleri de binlerce işçiyi tek tek arayarak gelmemelerini söylediler. Renault işçilerinin eylemine destek olmaya gelen Birleşik Metal üyesi Bosch işçilerine, Türk Metal çetesi saldırdı ve üç işçi yaralandı.
Renault, eyleme katılan 34 işçiyi işten çıkarırken, Türk Metal çıkartılan işçilere hiçbir şekilde sahip çıkmadı. Türk Metal’in sözleşme taslağına Arçelik işçileri de büyük tepki gösterdiler. Arçelik Eskişehir’de bulunan fabrikada işçiler yürüyüş yaparak Türk Metal’i protesto ettiler. Arçelik işçileri Temmuz ayında da maaş farkları, kayar vardiya düzenine geçilmesi ve iyileştirme zammı konularında işverene ve Türk Metal sendikasına yönelik tepkilerini yemek boykotu yaparak göstermişti. Uzun süredir komik zamlar alan, iş koşulları ağırlaşan metal işçileri, biriken öfkelerini TİS sürecinde ortaya koymuş oldular. Özellikle Renault, Erdemir, Tofaş, Mercedez-Benz, Siemens, Ford, Alarko, Borusan ve Arçelik’in aralarında olduğu büyük fabrikalarda örgütlü olan Türk Metal, yıllardır metal işçilerinin sırtında kambur olmuştur. 120 bin işçinin örgütlü olduğu metal sektöründe 70 bin işçi Türk Metal üyesidir. Birleşik Metal’e geçen binlerce Bosch işçisinin ardından, 6 bin işçinin çalıştığı ve ekonominin can damarlarından olan otomotiv sektöründen işçilerin tepkilerinin büyümesi ve diğer fabrikalara da sıçraması hem sermayeye hem de emrinde bulunan Türk Metal çetesine vurulacak önemli bir darbe olacaktır.
Çünkü metal sektörü ekonominin ve sermayenin can damarı olduğu gibi işçi sınıfının vurucu gücünün en kuvvetli olduğu sektördür. 1980 askeri faşist darbesinden sonra MESS üyesi patronlar Türk Metal aracılığıyla işçilere istedikleri koşulları dayatmış ve geçen sürede iyice palazlanmışlardır. Bugün Renault araba üretiminde rekorlar kırmakta, kârına kâr katmaktadır. Bu bağlamda gelişen süreçte işçilerin sermayeye ve Türk Metal çetesine karşı biriktirdiği öfke doğru yönlendirilmeli ve hedefe ulaştırılmalıdır.
MESS grup toplu sözleşme süreci
TİS sürecinde Türk Metal’in açıkladığı satış taslağı, uzun süredir zam alamamaktan, ağır iş koşullarından, Türk Metal çetesinin her sözleşmedeki ihanetinden bunalan işçiler için bardağı taşıran son damla olmuştur. Esasında işçiler hem koşullardan hem de Türk Metal’den fazlasıyla rahatsız olduklarını, gösterdikleri tepkiyle ortaya koymuşlardır. Bütün bu tepkilere rağmen Türk Metal hazırladığı taslağı öve öve bitiremiyor. Türk Metal’in tepki çeken taslağında şöyle deniyor: “31 Ağustos 2012 tarihinde saat ücretleri 5,50 ve üstünde olan üyelerimizin saat ücretlerine de yüzde 18 zam istiyoruz. Böylelikle genel ortalamada ücretlere aylık net 229 TL bir artış istiyoruz. İkinci altı ayda enflasyon, üçüncü altı ayda ise enflasyon artı 2 puan, son 6 ayda ise enflasyon oranında saat ücretlerine zam yapılacak… Sosyal yardımlarda birinci yıl yüzde 24, ikinci yıl ise enflasyon artı 2 puan artış istiyoruz. Çocuk parası olarak her çocuk için grubuna göre 15 TL ve 17 TL. Ölüm yardımı olarak da normal ölümde 2 aylık ücret, iş kazası ile ölümde 3 aylık ücret istiyoruz. Öğretim yardımını; ilk, orta, lise ve yüksek olmak üzere 4 kademede istiyoruz… Ayakkabı yardımını ise, sivil ayakkabı olarak talep edeceğiz.”
Birleşik Metal-İş’in hazırladığı sözleşmede toplam zam oranı yüzde 19’a denk gelmekte ve Türk Metal taslağına kıyasla arada bir puanlık fark görünmektedir. Ne var ki istenilen zam oranı aynıymış gibi görünse de Birleşik Metal’in hazırladığı taslakta haftada 5 gün, günde 7,5 saatten 37,5 saat çalışılması, Cumartesi ve Pazar günlerinin hafta tatili olması ve ödemelerin 45 saat üzerinden yapılması, yıllık izin sürelerinin arttırılması, ara dinlenmelerin çalışma süresinden sayılması, tüm mazeret izinlerinin süresinin uzatılması, vergi dilim artışlarını işverenin üstlenmesi ve sözleşmede kıdem tazminatına ilişkin İş Yasasına yönelik yapılan atıfların kaldırılması gibi Türk Metal’in taleplerini fazlasıyla aşan, yeterli olmasa da yine de işçilerin sahiplenecekleri talepler yer almaktadır. Türk Metal’in tasarısında çalışma saatlerine, yıllık izinlere, esnek çalışmaya, ağır iş koşullarına yönelik hiçbir madde yoktur. Talep edilen yüzde 18 zammın arkasında durmayacağı ve yine ihanet edeceği de işçiler tarafından bilinmektedir. Zaten işçiler taslakta açıklanan zammın alınmış olsa bile yetmeyeceğini, iğneden ipliğe her şeye yüzde 50 zam yapılırken maaşlarına enflasyon oranında zam yapılmasının kabul edilemez olduğunu ifade etmektedirler.
MESS üyesi patronlar uzun ve yoğun tempolu çalışma saatlerini bizzat Türk Metal aracılığıyla işçilere dayatmaktadırlar. Düşük zamlara ve yorucu iş koşullarına itiraz eden her işçi kendini kapı önünde bulmaktadır. Bütün bunların üzerine her sözleşme döneminde işçiler Türk Metal tarafından satılmaktadır. Dolayısıyla işçiler Türk Metal’in işbirlikçi, hain tutumundan büyük rahatsızlık duymaktadırlar. Nitekim tepkilerin patlak verdiği Arçelik ve Renault fabrikalarının işçileri duydukları rahatsızlıkları şöyle dile getiriyorlar: “Fabrikada gerçekten ağır çalışma koşulları var. Bundan 13 yıl önceki çalışma koşulları ile bugünkü arasında dünyalar kadar fark var. 13 yıl önce işçi fazlaydı ve yapılan iş daha azdı. Daha rahat çalışıyorduk. Şimdi abartısız söylüyorum 4 kişinin işini 1 kişi yapıyor. Yapamayınca da savunma yazdırıyorlar. Psikolojik baskı yapıyorlar. Dışarıda işsizler var, yapmak zorundasın deniliyor.” İşçi eşlerinden biri şunları söylüyor: “Sürekli mesailer yapılıyor. Eşim 12, 16, 18 saat çalışıyor. Çalışma koşulları ağır. Eşimin gitgide sağlık sorunları da patlak veriyordu. Fenalaşıyor, kol ve kas ağrıları yaşıyordu. Hemen hemen bütün işçilerde benzer sorunlar olduğunu da duyduk. İşte bu çalışma koşullarından gelen büyük bir öfke var, bu öfke patladı.”
Büyüyen Türkiye ekonomisinde sanayinin, bilhassa metal sektörünün payı büyüktür. Sermaye sınıfı kriz ortamında bile işçi sınıfının örgütsüzlüğünü fırsat bilerek ucuz emek sömürüsüyle yüzde 7,9 oranında büyümüştür. Ancak krizin derinleşmesi önümüzdeki dönemde Türkiye’de etkisini fazlasıyla hissettirecektir. Zaten gelecek yıl büyüme oranı yüzde 3 olarak hedeflenmiştir. Ekonomideki bu daralma sermayenin işçi sınıfına yönelik yeni saldırılar yapacağı anlamına gelmektedir. Bu saldırılar karşısında Türk Metal çetesi fabrikalardan sökülüp atılmadıkça işçi sınıfının mücadelesi zaafa uğrayacaktır. Dolayısıyla bugün tabanda oluşan tepki iyi örgütlenmeli, Türk Metal çetesinin yaptığı ihanetler işçilere iyice teşhir edilmelidir. Burada Birleşik Metal’e büyük sorumluluklar düşmektedir.
İşbirlikçi Türk Metal
Bugün Türk Metal’in sanayinin can damarı olan büyük fabrikalarda örgütlü olması sınıf mücadelesi açısından acı verici bir gerçektir. 1963 yılında Türkiye Metal İş Federasyonu adı altında kurulan bu sarı sendika, 1973 yılında MESS aracılığıyla ismi Türk Metal İş olarak değiştirilip Maden İş’in karşısına çıkarılmıştı. Ancak Maden İş pek çok büyük işyerinde örgütlü ve güçlü olduğu için, Türk Metal’in 1980 dönemine kadar MESS sözleşmelerinde etkin bir rolü olmamış, dolayısıyla ihanet görevini grev kırıcılığı, komünizm düşmanlığı yaparak yerine getirmişti. 1980 darbesiyle DİSK kapatıldı ve Maden İş’te örgütlü olan işçiler zorla Türk Metal’e geçirildi. Böylece Türk Metal 500’ün üzerinde fabrikada örgütlü ve 300 bin üyesi olan bir sendika haline geldi.
Bu gangster sendikanın başkanı ve yönetim kadrosu bizzat MESS tarafından tepeden atanmıştır. Bu çete, geçen otuz yılı aşkın sürede işçilerin uyanışını bastırarak mücadelenin yükselmesini önlemiştir. Türk Metal çetesinin amacı, ihaneti metal sektörünün tamamına yaymaktır. Bu hedefini de internet sitesinde “hakkımızda” başlığı altında şöyle ortaya koymaktadır: “Türk Metal’in hedeflerinden birisi de ‘Bütün metal işçilerinin Türk Metal çatısı altında bütünleşmesi’dir. Bu hedefe uygun olarak yapılan teşkilatlanma çalışmalarında, bugüne kadar önemli mesafe alınmıştır. Ancak Türk Metal, elde edilen bu başarıyı yeterli görmemektedir. Bu nedenle örgütlenme çalışmaları hız kaybetmeksizin sürdürülmektedir. Türk Metal son üç yıl içinde 26.500 metal işçisini daha bünyesine katarak Türkiye’de sendikacılığın lokomotifi haline gelmiştir.” Oysa gerçekte söylendiği gibi ortada bir örgütlenme çalışması yoktur, zorla, patron baskısıyla işçilerin sendikaya üye yapılması söz konusudur. Ne tezattır ki, işçilerin sendikaya üye olmaması için kıyameti koparan, her türlü baskıya, çirkefliğe başvuran patronlar, iş Türk Metal’e geldiğinde kendileri işçileri tehdit yoluyla bu sendikaya zorla üye yapmaktadırlar.
Türk Metal sendikası 26.500 işçiyi bünyesine katmakla bu işçilere ihanet etmekte, sendikacılığın değil ihanetin ve sınıf işbirlikçiliğinin lokomotifi olmaktadır. Her ay yüzden fazla işçi, iş kazası ve meslek hastalıklarından dolayı yaşamını yitiriyor, yüzlercesi de sakatlanıyor, sağlığını kaybediyor. Üstelik bunun büyük bir bölümü metal sektöründe yaşanıyor. Türk Metal çetesi işçi ölümlerini görmezlikten geliyor ve iş güvenliği önlemlerinin alınması için kılını bile kıpırdatmıyor, iş kazası geçiren işçileri tehdit ederek patrondan davacı olmalarının önüne geçiyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi işçi sınıfına yaptığı ihaneti sanki bir hizmet veriyormuş gibi gösterebiliyor. MESS’le ortaklaşa para karşılığında işçilere iş güvenliği eğitimi veriyor ve bunu sendikal harekette bir ilk olarak gösteriyor.
Evet, bu durum bir ilk, bir patron örgütünün verdiği, üstelik maliyetinin de işçiye ödetildiği iş güvenliği eğitimine imza atarak ihanet eden ilk sendika Türk Metal çetesidir. Yine açıkladığı TİS taslağında bireysel emekliliği işçilere sürpriz olarak sunabilmektedir. Emeklilik yaşının yükseltilmesine, sosyal güvencenin tırpanlamasına sesi çıkmayan Türk Metal, nicedir sosyal güvelik sistemini özelleştirerek burada biriken fonlara el koymayı amaçlayan patronların planlarını, bireysel emekliliği TİS maddesi haline getirmeye kalkacak kadar zıvanadan çıkmıştır.
Yapılanlar bunlarla sınırlı kalmamakta, Türk Metal çetesi sürekli işçilere saldırmakta, gelen her eleştiriyi işçileri işten attırarak cevaplamaktadır. İşçilerin üzerinde gölge misali gezinmekte, onları takip etmekte, bir mitinge ve eyleme katılan işçileri tespit edip işten attırmaktadır. Her dönem TİS sözleşmesini işçilere sormadan patronun isteği doğrultusunda imzalamaktadır. Bu gangster sendika, kriz döneminde bile yüzlerce metal işçisinin işten atılmasına ses çıkarmamış, oluşan tepkileri tehdit ve şantajla bastırmıştır. Uzel Traktör’de işçileri istifaya zorlayarak tazminatsız işten atılmalarını sağlayan Türk Metal, ihanetlerine bir yenisini daha eklemiştir. İşçilerden toplanan aidatlarla büyük yatırımlar yapılmış, oteller ve gayrimenkul zincirleri oluşturulmuştur.
Her yıl binlerce işçiye Büyük Anadolu Otelinde MESS’e bağlı akıl hocaları tarafından eğitim verilmekte, “vatan, millet” edebiyatıyla, işçilerin kendi çıkarlarını patronların çıkarına feda etmeleri gerektiği anlatılmaktadır. Türk Metal bir nevi MESS’in herhangi bir şubesi, bir organı durumundadır. İşin acı yanı işçilerden toplanan milyonlarca liralık aidat, sınıf mücadelesini kırmak için faşist çetelere, Ergenekon’a, “derin devlet”e aktarılmıştır. Yani işçi sınıfına yapılan saldırılar yine işçilerden alınan aidatlarla finanse edilmektedir. Bu durum sınıf mücadelesi yürüten bütün siyasetlere ve mücadeleci, militan sendikacılık iddiasında bulunanlara ağır görevler yüklemektedir.
Militan sınıf sendikacılığı ve görevlerimiz
Gelinen noktada özellikle Birleşik Metal İş’e büyük görevler düşüyor. Zira benzer durumun 1998 yılında da oluştuğunu hatırlatmak gerekiyor. 1998 yılında Bursa’da Türk Metal üyesi 80 bin işçi, Tofaş ve Oyak-Renault fabrikalarında, sendikanın ihanetlerine karşı bayrak açmış ve topluca eyleme geçerek tepkilerini ortaya koymuşlardı. “Satılmış Özbek İstifa” sloganını atan işçiler sendikadan topluca istifa etmiş ve Birleşik Metal İş’e geçmek için harekete geçmişlerdi. Ne var ki süreç BMİS tarafından doğru yönlendirilmediği için bu girişim başarısız kalmış ve işçiler tekrar Türk Metal çetesinin eline düşmüştü. Gerek patronların saldırılarını püskürtecek gerekse Türk Metal çetesini işçi sınıfı içinden söküp atacak militan bir sınıf sendikacılığının oluşması için sendikaların kapılarının mücadeleci işçilere, sınıf devrimcilerine açılması şarttır. Oluşan bu yeni tablo aynı zamanda BMİS için bir sınavdır. 1980 öncesi DİSK’in mücadele geleneğinin yaratılmasında en büyük etken, bünyesinde sosyalistlerin yer almış olmasıdır.
Geçmişte Maden-İş’in öncülük ettiği direnişler ve 1980 askeri faşist darbesine değin sürdürülen büyük grevler bugüne ışık tutmaktadır. O dönemde MESS’in ve burjuva devletin bütün baskı ve oyunlarına rağmen işçiler pes etmemiş, grev ve direnişlerini inatla, inançla sürdürmüşlerdi. Burjuvazi işçi sınıfı engelini ancak faşist bir darbeyle aşabilmişti. Bugün gelinen noktada sadece Türk Metal çetesinden değil bir bütün olarak sendika bürokrasisinden kurtulmak için gerekli basıncı oluşturmak gerekmektedir. Bu basıncı oluşturmak için geçmişin mücadele deneyimlerini tabana ulaştırmak, tabanda biriken öfkeyi doğru şekilde yönlendirmek sınıf devrimcilerinin görevidir.
link: Hakan Sönmez, MESS Sözleşme Süreci ve İşbirlikçi Türk Metal, Aralık 2012, https://marksist.net/node/3167
Roboski Katliamı Protesto Edildi
İsrail’in Gazze Saldırısı