ABD’de geçtiğimiz ay yapılan başkanlık seçiminin sonuçlanması, emperyalist kapışmanın yoğunlaştığı bölgelerde bir süredir baskılanan bazı çatışmaların da su yüzüne çıkmasını sağladı. Irak’ta Kürt yönetimi ile merkezi hükümetin ilişkilerinin gerginleşmesi, hatta birbirlerine karşı askeri pozisyonların alınmasına yol açan gelişmeler ile İsrail’in Gazze’ye düzenlediği yoğun hava saldırıları, bölgede süren kapışmanın daha da ilerleyeceğini gösteren önemli işaretlerdir.
Kürdistan yönetimi ile merkezi hükümet arasındaki Kerkük’ün kontrolüne dair mücadele henüz küçük çatışmalar ve birbirini tartmalar seviyesinde yürürken, İsrail Gazze’ye 2008 yılının son günlerinde başlattığı ve 1000’den fazla Filistinlinin ölümüyle sonuçlanan saldırılarını çağrıştıran biçimde saldırılar düzenledi.
14 Kasımda İsrail’in Hamas’ın askeri kanadı İzzettin El Kassam Tugayının önemli komutanı Ahmed El Cabari’yi öldürmesiyle başlayan ve sekiz gün sonra yapılan ateşkesle ara verilen son saldırılarda, yarısından fazlası yaşlı, çocuk ve kadın olmak üzere 175 Filistinli öldürüldü, 1500’e yakını ise yaralandı. İsrail’de ise, bu saldırılara verilen karşılıkların sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi. İsrail’in hava bombardımanının ardından Gazze’deki altyapı tesisleri başta olmak üzere pek çok binada ağır tahribat oluştu. Maddi hasarların bedelinin ise 1 milyar 200 bin dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.
İsrail’in bu saldırıları bir yandan ABD, İngiltere, Almanya başta olmak üzere Batılı emperyalist ülkelerden “İsrail’in kendini savunma hakkı” argümanıyla destek bulurken, diğer yandan da başta Mısır, Türkiye gibi bölge ülkeleri olmak üzere pek çok ülke tarafından tepki gördü. Bir taraftan da bölgede ilişkilerin yeniden şekillenmekte olduğuna dair bir tabloyu da gözler önüne koydu. TC başbakanı Erdoğan şartların 2008’den farklı olduğunu vurgulayarak İsrail’e gözdağı verirken, son dönemde halk isyanlarıyla değişen iktidarlar ve değişmese de bunun basıncı altına giren hükümetlerle birlikte, İsrail’in artık eskisi kadar rahat bir zeminde hareket edemeyeceğini anlatmak istiyordu.
İsrail neden yeniden Gazze’ye yönelik bir saldırıya girişti?
İsrail’in son saldırılarını değerlendirenlerin önemli bir kesimi, saldırılarla İsrail’de 22 Ocakta yapılacak seçimler arasında bir bağ kurdu. 2001 seçimleri öncesi Ariel Şaron’un ikinci intifadayı başlatan provokatif Mescid-i Aksa ziyareti, 2006 seçimleri arifesinde çıkan Lübnan savaşı ve 2009 seçimleri öncesi 1000’den fazla Filistinlinin hayatını kaybettiği kanlı Gazze saldırıları hatırlandığında, İsrail’de savaşçı hükümetlerin kurulması için saldırıların yarattığı atmosferin kullanıldığını söylemek zor değil. Üstelik 2011 Haziranında başlayan ve bu yıl da devam eden kira artışlarının ve hayat pahalılığının protesto edildiği gösterilerin, halen hükümette bulunan partileri seçim sürecinde en fazla endişelendiren konular olduğu düşünülürse, saldırıların böylesi bir etkiyi yaratmasından medet umanlar olduğunu tahmin etmek zor olmaz.
Kapitalizmin krizinin derinleşmesinin dünyanın her yerinde yarattığı etkilerden İsrailli emekçiler de muaf değiller. Bu yüzden de giderek daha kitlesel eylemlerle tepkilerini ortaya koyuyorlar. Örneğin 3 Eylül 2011’de gerçekleşen eylemlere Tel-Aviv ve diğer şehirlerde yaklaşık 500 bin kişi katılmıştı. Bu sayı İsrail’in nüfusunun yaklaşık yüzde 10’u kadardır. Bu etkiyle şekillenecek bir parlamentonun varlığı İsrail burjuvazisi için önemli bir endişe kaynağı idi. Bu yüzden İsrail burjuvazisi, İsrail işçi ve emekçilerin güvenliklerinin tehlike altında olduğu kaygısıyla politik tercihlerde bulunması için elinden ne geliyorsa yapıyordu. Nitekim son saldırıların ardından seçime girecek neredeyse bütün partiler propagandalarını milliyetçi-güvenlikçi bir söyleme kaydırdılar.
Saldırılar İsrail burjuvazisi açısından bu amaçla kullanılmış olsa da bu durum gerçekliğin yalnızca bir bölümüne işaret etmektedir ve ağırlıklı olanı da değildir. Suriye’de yaşanan iç savaşın İsrail’de yarattığı kaygılar da bu saldırılar için verilen kararın oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Emperyalist güçlerin bir türlü istedikleri gibi bir biçim veremedikleri Suriye muhalefetinin kontrol edilemiyor oluşunun İsrail’de yarattığı kaygılar had safhadadır.
Suriye’deki iç savaşla birlikte Esad güçleriyle ters düşen ve karargâhını Şam’dan taşıyan Hamas’ın, Suriyeli İslamcı muhaliflerle olan bağları İsrail’in rahatsızlığını arttırmaktadır. Hamas kendisinin de kuruluşunda önemli rol oynayan Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Suriye muhalefeti içinde güçlü bir konuma sahip olması, Mısır’da hükümete gelmesi ve bölgede genel olarak güçlenmesiyle birlikte siyasal olarak kuvvetlenmiştir. Türkiye’nin de açık biçimde verdiği destekle Hamas uluslararası alanda etkisini arttırmaktadır. İsrail bu durumdan son derece rahatsızdır ve daha da saldırganlaşmaktadır. Ne var ki, İsrail’in umduğunun aksine, son saldırılar sırasında Hamas, Türkiye’yle birlikte özellikle Mısır hükümetinden aldığı destek sayesinde daha etkin ve daha fazla uluslararası desteğe sahip olmuştur. Katar Emiri, Türkiye Dışişleri bakanı Davutoğlu, Arap Birliği Genel Sekreteri ve 9 Arap dışişleri bakanının Gazze’ye ziyareti bunun somut örneğidir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin’in statüsünün değiştirilmesine ilişkin 29 Kasım toplantısı öncesinde, İsrail’in gücünü göstererek, Filistin’e destek verecek ülkelere “bölgede ortalık daha fazla karışır” gözdağını vermek istemesinin de saldırıların yapılmasında etkili olduğu düşünülebilir.
İsrail’in son saldırılarında etkili olan bir başka kuvvetli sebep de, Arap coğrafyasındaki halk isyanlarıyla başlayan değişim sürecinde Hamas’ın askeri gücünü de arttırmasıdır. İsrail bu gücü kritik düzeyler aşılmadan geriletmek istemektedir. İsrailli yetkililer yaptıkları açıklamalarda Hamas’ın elinde 12 bin civarında füzenin olduğunu söylemektedir. Geçmişe göre füzelerin sadece sayısı artmamış, nitelikleri de gelişmiştir. İran’dan alınan 75 km menzile sahip Fecr-5 füzeleri İsrail’in tüm engelleme girişimlerine (örneğin Sudan’da bir limanın vurulması gibi) rağmen bugün Hamas’ın elindedir. Ayrıca Libya’da Kaddafi’nin devrilmesi sonrasında da önemli miktarda mühimmatın Hamas’ın eline geçtiği söylenmektedir. Nitekim İsrail’in son saldırılarına karşı Gazze’den İsrail’e 1000’e yakın füze atılmıştır. Bunlar henüz İsrail askeri gücü ile baş edebilecek düzeyde olmasa da, İsrail Hamas’ın askeri gücünü kendisi için tehlike oluşturabilecek düzeyin altında tutmaya uğraşacaktır.
Tüm bu etmenlerin yanı sıra İsrail ABD’de Obama’nın seçimleri yeniden kazanması nedeniyle de hoşnutsuzdur. Bilindiği üzere Obama İsrail’i Ortadoğu’da daha ılımlı bir pozisyon alması konusunda baskılamakta ve onun birtakım aşırılıklarını dizginlemeye çalışmaktadır. Ancak en küçük bir taviz verme konusunda bile aşırı derecede tahammülsüz olan İsrail açıkça Romney’i destekledi ve Obama’nın seçilmemesi için elinden geleni yaptı. ABD’nin, Obama öncülüğünde daha belirgin biçimde izlediği siyaset gereğince, Müslüman Kardeşler yönetimindeki yeni Mısır’la iyi ilişkiler geliştirmeye çalışması, genel olarak ılımlı İslamcı güçlere sıcak bakması da İsrail için bir sıkıntı kaynağıdır. ABD dikkatini asıl olarak Çin’in odağında yer aldığı Uzak Asya’ya odaklayabilmek için Ortadoğu’da işlerin belli bir dengeye kavuşmasını istemektedir. İsrail Obama’nın “gevşek” siyasetinin bölgedeki İslamcı güçleri cesaretlendirdiğini ve İsrail karşıtlığının artmasına zemin sunduğunu düşünmektedir. Tüm çabasına rağmen Obama’nın yeniden seçilmesi karşısında da, bir hamle yaparak Obama’yı İsrail’e bağlılığını yeniden göstermeye mecbur bırakmak istemiştir.
İşte anlatılan tüm bu etmenlerin bileşimi İsrail’i Gazze’ye hava saldırısı yapmaya zorlamıştır. Ancak değişen dengeler İsrail’in arzuladığı bütün sonuçlara ulaşmasına da engel olmuştur. Askeri açıdan üstünlüğü sayesinde muharebeyi kazanmış olsa da siyasal açıdan mevzi kaybetmiş görünmektedir. Hamas süreçten siyasi etkisini arttırarak çıkmıştır.
Emperyalist savaşın geliştiği koşullarda çatışmaların giderek daha fazla yayılacağı muhakkak. İçinde yaşadığımız zaman diliminde de bu sürecin işlemekte olduğunu görüyoruz. Bu koşullar altında kapitalistler sorunların çözümü için savaştan başka bir seçenek üretemiyorlar ve halkları birbirini boğazlaması için cephelere sürüyorlar. Bütün haksız savaşlara karşı olan komünistlerin, büyüyen emperyalist kudurganlığa karşı mücadelesi bu yüzden giderek daha fazla önem kazanıyor. Ortadoğu’yu cehenneme çeviren kapitalistlere karşı verilecek cevap ise, ancak işçi sınıfının devrimci programını hayata geçirmek için ileri atılarak sağlanabilir.
link: Selim Fuat, İsrail’in Gazze Saldırısı, Aralık 2012, https://marksist.net/node/3168
MESS Sözleşme Süreci ve İşbirlikçi Türk Metal
ODTÜ Direnişinin Gösterdikleri