“Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser.” (Marx)
Kapitalizmin doğa ve insan yaşamına yönelik katliamlarına bir yenisi daha eklenmek üzere. Kütahya’daki Eti Gümüş A.Ş. tesislerinde siyanürlü atığın biriktirildiği baraj 7 Mayısta taştı. Siyanür yeraltı sularına ve tarım arazilerine karışmaya başladı. Devlet yetkilileri her zaman olduğu gibi her şeyin kontrol altında olduğunu, gerekli önlemlerin alındığını, siyanür sızıntısı olmadığını açıklıyor. Kütahya Valiliği bölgede yapılan analizlerin sonuçlarını kamuoyuna açıklamıyor. Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO) yetkilileri ise tesisin yakınındaki köylerde kullanılan içme suyunu tahlil ettirerek sonuçları kamuoyuna açıkladı. İçme suyunda, müsaade edilen üst limitin %40 üzerinde siyanür tespit edildi. ÇMO zaman ilerledikçe yeraltı sularındaki siyanür oranının daha da artacağına dikkat çekiyor. Kütahya depreminin ardından siyanür atık barajını incelemek isteyen ÇMO yetkililerinin ziyareti ise engellendi.
Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) açıkladığı raporda, barajdan buharlaşan hidrojen siyanürün ölçümünün yapılmadığı, atık barajında yapılan siyanür ve ağır metal analizlerinin açıklanmadığı, işletmenin atıklarında insan sağlığı açısından siyanürden daha tehlikeli ağır metallerin de bulunduğu belirtildi.
Bergama, Uşak, Erzincan, Gümüşhane ve daha başka bölgelerde siyanürle maden üretimi sürüyor. Dev tekellere peşkeş çekilmek üzere yeni maden sahaları açılıyor. Eti Gümüş A.Ş. 2003’te özelleştirildi. Eti Gümüş’ün üretim tesislerini Söğütsen Seramik A.Ş. işletmeye başladı. Özelleştirmenin ardından üretim kapasitesi gerekli önlemler alınmadan iki katına çıkarılmıştı.
Siyanürlü liç yöntemi: Toprağı zehirleyerek altın üretimi!
Altın üretiminde üç yöntem kullanılıyor. Dünya altın üretiminin %85’i “Siyanürlü liç” yöntemiyle gerçekleştiriliyor. Altın zerreciklerini topraktan ayırmak için toprağa sıvı siyanür çözeltisi püskürtülüyor. Siyanür altın elementi ile kimyasal bağ kuruyor. Siyanür ve oksijen çözeltisi altını sıvılaştırarak topraktan ayırıyor. Siyanürlü altın çözeltisi bir dizi kimyasal işlemden geçirilerek ayrıştırılıyor. Bu arada siyanürlenmiş toprak-çamur suni göletlerde biriktiriliyor. Göletlerden sızıntı olduğunda siyanür yer altı sularına karışıyor ve geri dönülmez çevre yıkımları yaşanıyor. Piyasa değeri yaklaşık 1000 dolar eden 1 ons (yaklaşık 30 gram) altın elde etmek için 200 ton toprak siyanürle zehirleniyor. Bir altın üretim tesisi milyonlarca ton toprağı zehirliyor. Zehirlediği araziden alacağını aldıktan sonra, para kazanma faaliyetine başka bir yerde devam ediyor.
Siyanür dünya üzerindeki en zehirli bileşiklerden biridir. Az miktarları dahi insan ve diğer canlı türlerinin çoğu için zehirlidir. Siyanürün diğer kimyasal bileşiklerle tepkimeye girerek normal biyolojik aktiviteleri sekteye uğratma kapasitesi bulunuyor. Siyanür, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sırasında Nazi toplama kamplarında biyolojik silah olarak kullanılmıştır.
Bozacının şahidi şıracı
Bergama’daki Koza Altın İşletmeleri’nin sahibi olan Koza Grubu’na ait bir günlük gazete (Bugün gazetesi) Kütahya’daki Eti gümüş tesislerindeki siyanür sızıntısının bölgede yaşayanlar için bir tehlike oluşturmadığını, siyanürün 140 yıldır madenlerde kullanıldığını ve tek bir kişinin bile ölmediğini iddia etti. Bugüne kadar yaşanan siyanür kazaları, devletinden medyasına kadar sermaye sınıfının ve ruhunu sermayeye satmış sermaye sözcülerinin sahtekârlıklarını sergiliyor. İşte yaşanan siyanür kazalarından bazıları:
· Batı Virginia’da atık barajının çökmesi sonucu 155 kişi öldü.
· Şili’de deprem sonrası atık barajlarındaki sızıntı yüzünden 22 insan öldü.
· Nevada’da binlerce hayvan siyanür zehirlenmesinden öldü.
· Güney Carolina’da yağmur sonucu süzme altın rezervi çöktü, on binlerce balık ve canlı öldü.
· Ekvator’da maden bölgesinde meydana gelen heyelan neticesinde 300 kişi, Nobnibya’da 100 kişi öldü.
· Bolivya’da tepeleme biriktirilen maden artığının aşağıya kayması sonucu yüzlerce insan öldü.
· Güney Afrika’da siyanürlü havuz yağmur nedeniyle taşınca 150 kişi öldü.
Dev Maden şirketlerinin kazıları ve atıklarının yarattığı çevre felâketleri yüzünden bugüne değin binlerce canlı zarar gördü, milyonlarca dönüm arazide canlı yaşamı sona erdi, ormanlar talan edildi, tarım arazileri zehirlendi, on binlerce insan yaşadıkları bölgelerden göç etmek zorunda kaldı.
Uluslararası dev tekeller önlerine çıkan engelleri kolayca aşıyorlar. Yatırım yaptıkları ülkelerde, hükümetlerle ve ilgili bakanlıklarla çıkar ilişkileri geliştiriyorlar. Kimi zaman bürokratları, kimi zaman medya şirketlerini satın alıyor, çevre katliamlarının üzerini örtüyorlar.
Çevreci bir kapitalizm asla olmayacak!
Sermaye, kârının önüne çıkan engelleri alt etmek için her tür oyuna başvuruyor. Çevreyi korumak üzere çıkarılan kanunlar, kurulan çevre bakanlıkları, kitlelerin gözünü boyamaktan başka bir işe yaramıyor. Parayı bastıran şirket, Çevre Etkileşim Değerlendirme (ÇED) raporunu istediği yönde çıkarttırıp, halkı zehirleme lisansını alıveriyor. Hükümetler gerektiğinde lisans alamayan işletmelere geçici izin belgeleri düzenliyor. Söz konusu olan dev tekellerin büyük yatırımları olunca işler en tepeden hallediliyor.
Eurogold firmasının siyanürlü altın üretimine karşı çıkan Bergama köylüleri ve çevreciler vatan hainliğiyle ve dış güçlerin maşası olmakla suçlandılar yıllar boyunca. Yoksul köylüler, topraklarından vazgeçmeleri ve doğa katliamına karşı çıkmamaları karşılığında iş bulma vaatleriyle satın alınmaya çalışıldılar. Doğanın katledildiğini açıklayan akademisyenler, devletin ve YÖK’ün baskısıyla susturuluyor.
Dilovası’nda yaşanan çevre ve sağlık sorunlarını kamuoyuna duyuran, Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu basına, “Kan ve dışkıları bırakın, doğum yapıp çocuk emziren annelerin sütünde bile çinko, demir, alüminyum, kurşun, kadmiyum tespit ettik, tehlike büyük” açıklamasını yapmıştı. İşte bu açıklama yüzünden, “basın yoluyla halk arasında panik yarattığı” gerekçesiyle dava ediliyor Hamzaoğlu. Hamzaoğlu’nun 2 yıldan 4 yıla kadar hapsi isteniyor. Halk sağlığını düşünerek büyük tekellerin yarattığı çevre kirliliğini ve sağlık sorunlarını dile getirenlere gözdağı veriliyor.
Kapitalizm zehirliyor!
Kapitalizmin zehir çarkları, dev tekellerin kârı için dönüyor. Dev maden tekelleri doğayı hunharca katlediyor. Hava, su ve toprak zehirleniyor, doğadaki biyolojik çeşitlilik günden güne yok ediliyor. Doğa ve insan sağlığı sermaye çıkarlarına peşkeş çekiliyor. Kapitalizm yarattığı çevre felâketleriyle insanları öldürüyor veya yaşam alanlarını terk etmeye zorluyor. Sermaye denilen canavar, işgücünü ve doğayı acımasızca sömürüyor, insanların ve diğer canlıların yaşamını hiçe sayıyor, gezegeni tüketmek pahasına büyüyor.
Doğadaki canlı yaşam ve onun bir parçası olan insanoğlu, işçi sınıfının kapitalizme son vermesi ile kurtulacak. İşte o zaman, üzerinde yaşadığımız gezegen, tüm insanların katılımının sağlandığı, planlı bir üretim temeli üzerinde hem sınıfsız ve devletsiz bir topluma, hem de doğa ve insanın uyumlu birlikteliğine kavuşacak.
link: Zehra Aras, Ekolojik Cinayet: Siyanürlü Liç, Haziran 2011, https://marksist.net/node/2675
Bin Ladin'in Ardındaki Gerçek
“En Az Gelişmiş Ülkeler” Zirvesi ve Türkiye