Ek | Boyut |
---|---|
Lenini_Anlamak.pdf | 683.79 KB |
Bolşevik Parti’ye temel özelliklerini kazandıran ve işçi sınıfının iktidarı için çarpışmanın sorumluluğunu alarak tarihsel rolünü oynamasını sağlayan Lenin’dir. Tarihsel deneyim incelendiğinde görülecektir ki, Lenin olmasaydı Ekim Devrimi zafere ulaşamazdı. Diyalektik düşünmeyen darkafalılar, buradan yürüyerek parti ve önderlik sorununu lidere indirgediğimizi söyleyebilirler, ama gerçek böyle değildir. İşçi sınıfı ile onun komünist öncüleri, komünist öncüler ile bir bütün olarak parti, parti ile lider ya da liderlik arasında organik bir bağ, canlı ilişkiler ve etkileşim vardır. Elbette tüm bu yapı olmadan lider ya da liderliğin öznel olarak devrimci durumu ilerletemeyeceği açıktır. Lenin, işçi sınıfının devrimci deneyimine ve devrimci kitlelerin toplumsal değişimden yana olduğunun bilgisine ve sezgisine sahipti. Kitlelerin yüzünü Bolşevik Parti’ye döndüğü o günlerde, sovyet biçiminde iktidar organları ve ikili iktidar yaratan devrimin burjuvaziyle uzlaşamayacağını ve uzlaşmaması gerektiğini düşünüyordu. Düzen güçlerinin zayıflığının farkındaydı; emperyalist savaşın bitap düşürdüğü dünya emekçilerinin, savaşın ilk günlerinden farklı olarak savaşa karşı çıktığını ve barış istediğini, Rusya’da devrimin başarıya ulaşmasının Batı proletaryasını da harekete geçireceğini derinden kavrıyordu. İşte tüm bağıntıları birleştiren Lenin, siyasal iktidarı almak için Bolşevik Parti’ye ve işçi sınıfına hücuma geçmek gerektiğini söylemiştir.
Büyük olayların kesiştiği bir kavşakta ne yapması gerektiğini bilen ve yapan Lenin’dir. Lenin bağlamında liderin devrimdeki yerinin ne kadar hayati olduğunu Troçki şu değerlendirmeyle ortaya koymaktadır: “Aklıevvellerimiz Lenin 1917’nin başında yurtdışında ölmüş olsaydı da Ekim Devriminin «aynen» gerçekleşeceğini söyleyebilirler. Ama bu doğru değildir. Lenin tarihsel sürecin yaşayan unsurlarından birini temsil ediyordu. O, proletaryanın en faal bölümünün tecrübesini ve anlayışlılığını kişileştirmişti. Onun devrim arenasına vaktinde çıkması, öncüyü seferber etmek, ona işçi sınıfı ile köylü kitlelerini toparlama fırsatını vermek için gerekliydi. Savaşın kritik anlarında başkomutanlığın rolü ne denli belirleyiciyse tarihi dönüm noktalarının kritik anlarında siyasal önderlik de o denli belirleyici bir etken haline gelebilir. Tarih otomatik bir süreç değildir. Yoksa önderlere, partilere, programlara ve teorik mücadelelere ne gerek kalırdı.”[1]
Lenin zafere ulaşmış devrimi, devrimi başarıya ulaştıran partinin teorik-ideolojik temellerinin atılmasını ve örgütlenmesini temsil etmektedir. Bu nedenle, dünya burjuvazisi Lenin’e çok öfkelidir. Burjuvazinin Lenin’i karalaması, küfretmesi, Stalinizmin günahlarını da kullanarak onu bir diktatör ve cani ilan etmesi boşuna değildir. Lenin, mücadele geleneklerinin ve devrimci teorinin kaybolmaması için tarih bilincinin canlı tutulmasına çok önem veriyordu. 1905 devrimi yenilip de gericilik yılları başladığında, devrimci yükselişin yeniden geleceğini, bu ana kadar devrimin tecrübelerinin elden geçirilerek geleceğe aktarılması gerektiğini söylüyordu. Lenin’e göre görev, “devrimci mücadelenin geleneklerine bekçilik etmek, bu gelenekleri geliştirmek ve kuvvetlendirmek, geniş halk kitlelerinin belleğine yerleştirmekti.”[2] İşte bugün bizim yaptığımız da budur: Burjuvazinin bunca nefret beslediği ve ilendiği Lenin’e devrimci işçi sınıfı sahip çıkmalı, yaşamını öğrenmeli, önderinin öğretisinin peşinden gitmeli ve egemenlerin korkusunu gerçeğe çevirmelidir.
İÇİNDEKİLER
Devrimin yolunu zahmetli çalışma hazırlar
link: Utku Kızılok, Lenin’i Anlamak, Mart 2013, marksist.net/node/8080