Bugün dünyanın pek çok bölgesinde hegemonya çatışmaları kızışıyor. Emperyalist savaş, paylaşıma konu olan bölgelerde şiddetini arttırıyor. Ortadoğu’da savaş İran gibi yeni halkaların eklenmesiyle yayılma eğilimindeyken Asya-Pasifik’te, Latin Amerika’da ve daha pek çok bölgede gerilim yükseliyor. Bugün kısaca Arktik olarak adlandırılan Kuzey Kutbunda da kapışma büyüyor. Bölge hegemonya kavgasının alanlarından biri olarak emperyalist ve kapitalist güçler arasında yükselen gerilime sahne oluyor.
Bugün yaşananlara Marksist bir perspektifle bakmak son derece önemlidir. Şayet olaylara ve olgulara bütünlüklü bir gözle bakılmazsa sağlıklı bir değerlendirme yapılamaz. Marksist Tutum sayfalarında nicedir kapitalist sistemin derin bir tarihsel kriz içinde olduğu ve emperyalist güçler arasında uzatmalı bir hegemonya kavgası yaşandığı tespitlerine yer veriliyor. Üçüncü Dünya Savaşının kendine özgü ve parçalı biçimde devam ettiği ve etki alanını genişlettiği vurgulanıyor.
Elif Çağlı’nın kapitalizmin tarihsel sistem krizi, uzayıp giden hegemonya kavgası, 3. Dünya Savaşı üzerine tespitleri son derece önemlidir ve dünyayı Marksist yönteme sadık kalarak kavramanın sonucudur. İçinden geçtiğimiz dönemin özgünlüklerini, dinamiklerini bilimsel çözümlemelerle açıklığa kavuşturan Çağlı, Çürüyen Kapitalizm çalışmasında şöyle diyordu: “Kapitalizmin pek çok yönden artık bir sistem krizi boyutlarına varan dengesiz durumuna, ABD, AB, Rusya, Çin gibi büyük güçler arasında kızışan ve geleceği belirsiz hegemonya mücadelesi eşlik etmektedir. Küresel ölçekte peş peşe yaşanan olaylar, uluslararası ilişkiler alanında daha önceki dönemlerde gözlemlenen geçici istikrar durumunun sona erdiğini açıkça gözler önüne seriyor. Hegemonya için çekişen büyük güçler arasındaki rekabet nedeniyle kızıştırılan bölgesel sorunlar diplomasi masalarından siperlere taşınmakta, emperyalist savaşların alanı genişlemektedir. Günümüz tam anlamıyla sıcak savaşlar dönemidir. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden önce iki süper güç arasındaki denge durumu nedeniyle varlık sürdürmüş olan «soğuk savaş» dönemi tamamen sona ermiştir.”[1]
Bugün Ortadoğu 3. Dünya Savaşının sıcak çatışma alanıdır. Dünyanın diğer bazı bölgeleri de emperyalist savaşın sıcak çatışma alanlarına eklenmektedir. Arktik bölgesi gerilimin yükseldiği alanlardan biridir.[2] Emperyalist ve kapitalist devletler, bölgedeki zengin enerji kaynaklarını ele geçirmek, deniz ticaret yolunu kontrol etmek ve nüfuz alanlarını genişletmek için doğayı yıkıma sürüklemek pahasına Arktik’in altını üstüne getirmektedir. Kuzey Buz Denizine sınırı olan ülkeler (ABD, Rusya, Kanada, Norveç, Danimarka-Grönland) arasında ve bu bölgenin kaynaklarına göz dikmiş diğer emperyalist-kapitalist devletler arasında uzun süredir gerilim yaşanıyor. Kapitalist devletler Arktik pastasından pay kapma yarışında karşı karşıya geliyor. Her biri bölgenin kaynaklarını kullanma hakkını kendilerinde buluyor. Arktik bölgesini, kapitalist devletler için bu denli önemli kılan şey ise buzun altındaki petrol, doğalgaz gibi enerji kaynakları, değerli madenler, deniz ticaret yolu ve jeopolitik konumudur.
Arktik bölgesinin kapladığı alan 14 milyon kilometrekaredir. Ancak buzullarda yaşanan erime her geçen gün artıyor ve buna bağlı olarak buz miktarı azalıyor. Uydu üzerinden incelenen Kuzey Kutbunda son 30 yılda üçte bir oranında buzul erimesi olduğu görülüyor. Buz tabakası üzerindeki boşluklar artıyor ve buz tabakası zayıflıyor.[3] Son yıllarda kutuplarda yaşanan erime ve kilometrelerce büyüklükteki buz dağlarının kopması, bir yandan deniz seviyesinin yükselmesine diğer yandan da doğal dengenin bozulmasına ve canlı hayatın olumsuz etkilenmesine neden oluyor. Seller, tsunamiler, kuraklık normalleşiyor. Canlı türlerinin, bitki örtüsünün ve yerli halkın yaşam alanları yok oluyor. Tabiat için büyük riskler taşıyan bu durum, kâr elde etmeyi her şeyin önüne koyan kapitalist egemenler için zerrece önemli değildir. Kapitalistlerin düşündüğü tek şey pastadan en büyük payı almaktır.
Buzul erimesi pek çok felâketi ortaya çıkarsa da, bu durum emperyalist-kapitalist devletlerin ve çok uluslu enerji şirketlerinin ağzının suyunun akmasına neden oluyor. Kapitalistler için buzullardaki erime fırsata çevrilecek bir durum olarak görülüyor. Bölgeye kıyısı olan ülkelerin ve onlarca şirketin yürüttüğü araştırmalar, buz altında bol miktarda enerji kaynakları bulunduğunu raporluyor. Arktik bölgesinde hak iddia eden devletler ise bölgeye kıyısı olan ABD, Rusya, Kanada, Norveç, Danimarka-Grönland ile Finlandiya, İsveç, İzlanda’dan oluşuyor. Ancak bölgeyle ilgilenenler sadece bu ülkeler değildir. Sınırı olmasa da kaynaklardan ve ulaşım yollarının kontrolünden yararlanmak isteyen ülkeler de bulunuyor. Çin, Almanya, İngiltere, Fransa bölgede özel olarak çalışmalar yürütmektedir. Bölge ülkelerinin onay vermesiyle, kuzey kutup alanında pek çok petrol şirketi arama çalışmaları yürütüyor. Gazporm, Total, Shell, Rosneft, Eni, CNPC gibi tekeller bunlardan bazılarıdır. Petrol şirketleri dışında gıda ve ilaç şirketleri de bölgede faaliyetlerini sürdürüyor.
ABD Jeoloji Araştırma Kurumu, Arktik bölgesinde yaptığı araştırma sonucunda bir rapor yayımladı ve bölgedeki enerji kaynakları ile ilgili bulgularını açıkladı. Araştırmaya göre dünyada kanıtlanamamış küresel enerji rezervlerinin yaklaşık %24’ünün kutup bölgesinde yer aldığı belirtiliyor. Bölgede tahmin edilen petrol rezervinin 90 milyar varil, doğalgaz rezervinin 47 trilyon metreküp, sıvı haldeki gaz rezervinin ise 45 milyar varile eşdeğer olduğu düşünülüyor. Ayrıca bölgede değerli metaller de bulunuyor; bunlar altın, elmas, gümüş, kurşun, uranyum gibi madenlerden oluşuyor. Bölge aynı zamanda balıkçılık bakımından da zengin kaynaklara sahip.[4]
Arktik bölgesinin önemi sadece değerli enerji kaynaklarından ibaret değil elbette. Buzul erimesi nedeniyle oluşan yeni denizyolu güzergâhı da son derece önemli. Bugün dünya ticaretinin çok önemli bir bölümü denizyolları ile yapılıyor. Her dönem olduğu gibi bugün de boğazlar ve kanallar, devletler açısından jeopolitik önemdedir. Petrol, değerli madenler gibi ticarete konu olan ürünlerin kıtalararası dolaşımında, mesafe, maliyet, güvenlik son derece önemlidir. Devletler deniz ticaretinde her zaman en kısa ve güvenli yolu tercih ederler. Bu bakımdan Arktik’te buzulların çözülmesi ve yeni denizyolu güzergâhlarının oluşması, kapitalistler için büyük bir nimettir. Tam da bu yüzden Arktik’e hiçbir sınırı olmasa da Çin’in ve Avrupa devletlerinin bölgeye ilgisinin olması boşa değildir. Çin uzun zamandır Arktik ülkeleriyle ikili ilişkiler kuruyor. Çin’in Arktik’te çalışmalar yürütmesini özellikle ABD istememektedir ve her fırsatta bunu yüksek perdeden dile getirmektedir. Ancak Çin Arktik’e yönelik politikasını, Kuzey Kutbunun bütün insanlığa ait olduğu ve bu bölgenin hiçbir ülkenin özel mülkü olamayacağı savıyla devam ettiriyor. Çin’in Arktik bölgesinde önem verdiği şeylerden biri de Güney Çin Denizini Arktik ile birleştirmek ve deniz ticaretindeki uzun mesafeyi düşürmek. Bu kapsamda Rusya ile Çin ortak bir dizi girişimlerde bulunuyor. Arktik deniz yolu projesi hayata geçtiği takdirde Asya ile Avrupa arasındaki mesafenin 6500 kilometre kısalacağı ifade ediliyor. Çin deniz ticaret yolu kapsamında Arktik’te Norveç, İzlanda ve Grönland ile yakın ilişkiler yürütüyor. Pek çok Çin şirketi Arktik bölge ülkeleriyle ticari anlaşmalara imza atıyor. Rusya ve Çin petrol şirketleri kuzey kutbunda ortak sondaj çalışmaları yürütüyor. Çin özellikle Grönland’da ticari faaliyetleri arttırıyor ve bölgede üs kurmanın yollarını arıyor.
Arktik bölgesinde yaşanan anlaşmazlık bir asırdır sürüyor. İkinci Dünya Savaşı sürecinde ve özellikle de “Soğuk Savaş” dönemi boyunca bölgede yaşanan gerilimin ana nedeni, bölge ülkelerinin sınırlarını korumaya yönelik “güvenlik” çalışmalarıydı. 1970’li yıllara gelindiğinde ise sanayi ve teknolojinin ilerlemesi, enerji ihtiyacının artması vb. bölgede enerji ve hammadde arama çalışmalarının artmasına neden oldu. Özellikle iki büyük güç, Rusya ve Alaska üzerinden ABD, bölgede etkin bir rekabet yürüttü, yürütüyor. Dünyadaki ihtilaflı bölgelerden biri olan Arktik, bugün hukuki bir statü sorunuyla da yüz yüze. Bu sorun bölge ülkeleri arasında yapılan ikili anlaşmalar ve Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin (BMDHS) kabul edilmesiyle, (ABD BM sözleşmesini imzalamış olsa da hâlâ Senatodan geçirmemiştir) aşılmaya çalışılıyor. BM sözleşmeleri sayesinde Arktik’in yeraltı zenginliklerinin çıkartılıp kullanılmasının önü de açılmış oldu. Ancak 200 millik kıta sahanlığını yeterli bulmayan ABD, Rusya, Kanada, Norveç ve Danimarka-Grönland, Kuzey Kutbunda gerilimin tırmanmasına neden oluyor.
BMDHS’ye göre, bölge ülkeleri kendi kıta sınırından itibaren 200 deniz mili uzunluğundaki mesafeyi “münhasır ekonomik bölge” olarak kullanabiliyor. Böylece kıta ülkeleri, 200 mil uzunluğundaki bölgede egemenlik hakkı elde ederek; doğal kaynakları araştırmak, enerji kaynaklarını çıkarmak, yapay adalar oluşturmak, boru hatları döşemek, sondaj çalışmaları yapmak gibi hakları elde ediyor. BM, Arktik’in kıta sahanlığının dışında kalan kısmını ise açık deniz yasasına göre belirliyor. Açık deniz, bölgeye sınırı olsun ya da olmasın tüm ülkelerin, bu alanda faaliyet yürütmesine, seyrüsefer ve uçma serbestisine, tesisler inşa etmesine kadar pek çok imkânı sağlıyor. İşte gerilime ve anlaşmazlıklara konu olan bir diğer sorun da burada ortaya çıkıyor. Arktik’te sınırı olan beşli, (ABD, Rusya, Kanada, Norveç, Danimarka-Grönland) açık deniz olarak ifade edilen alanın ve anlaşmazlığa konu olan bölgelerin kendi kullanım hakkı olduğunu iddia ediyorlar. Sınırı olan ülkeler bu bağlamda anlaşmazlığa konu olan bölgeler için BM’ye başvuruyor ve bölgenin kendi kıta sahanlığı içinde olduğunu kanıtlamaya çalışıyorlar. Hem Rusya hem de Danimarka zengin petrol ve doğalgaz yataklarının olduğunu iddia ettikleri, 1,2 milyon kilometrekare alana yayılan Lomonosov sıradağları için çekişiyorlar. Her iki ülke de bu sıradağın kendi ülke sahasının devamı olduğunu iddia ediyor.
Arktik okyanusunun önemli bir bölümü, Rusya’nın kıta sahasının içinde bulunuyor. “Soğuk Savaş” döneminden beri Rusya, Arktik’te büyük bir yol kat etti. Rusya bu bölgeden petrol ve doğalgaz rezervlerini önemli ölçüde çıkartıyor. Ekonomik gelir bakımdan hafife alınamayacak büyüklükte kazanç elde eden Rusya, bölgenin “ulusal çıkarların korunması” açısından çok önemli olduğunu ileri sürüyor. Kutuplarda hâkimiyet alanını geliştirmek için, yeni nesil buzkıran gemiler inşa ediyor. Rusya’nın envanterinde 40’a yakın buzkıran gemisi olduğu biliniyor. Bunun yanında son teknolojiyle yapılan nükleer buzkıran gemileri ile rakipleri karşısında avantajlı konumunu sürdürüyor. Hatırlanacak olursa Rusya Ağustos 2007’de Kuzey Kutbunun 4,3 km derinliğine Mir-I denizaltısıyla ulaşıp, titanyumdan yapılmış Rus bayrağını Lomonosov sıradağlarının olduğu bölgeye dikmişti. Rusya’nın bu hamlesi, diğer bölge ülkeleri tarafından sert biçimde eleştirilmişti. Danimarka ise bu bölgenin Grönland’ın devamı olduğunu iddia ediyor ve Rusya’nın bu eyleminin önüne geçilmesi konusunda BM’ye başvuruyor. Rusya Arktik’te yaklaşık 1 milyon kilometrekarelik bir alanın kendi egemenlik bölgesi olduğunu belirtiyor ve yine BM’ye başvurarak buranın kendilerine verilmesini talep ediyor. Rusya rakipleri karşısında kutuplardaki askeri gücünü bir caydırıcı etki olarak genişletiyor. Bölgede pek çok askeri üssü bulunan Rusya, bombardıman uçaklarından nükleer denizaltılarına, füze savunma sistemlerine varıncaya kadar askeri teçhizatını kutup bölgesinde arttırıyor. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, “Arktik’teki inşaat çalışmalarını fiilen tamamladık. Arktik’te şimdiye kadar hiçbir ülke, bu kadar yüksek sayıda, bu kadar donanımlı ve enerji tasarrufu ve silah bakımından bu kadar imkâna sahip tesis inşa etmedi” diyerek Rusya’nın bölgedeki askeri varlığının süreceğini ifade ediyor.
Elbette bu durum ABD’nin bölgeye yönelik yeni hamlelerini beraberinde getiriyor. ABD Kuzey Kutbundaki çıkarlarını korumak üzere ulusal stratejilerini yeniden düzenliyor. 1970’li yıllardan itibaren sürdürdüğü Arktik’e yönelik çalışmalarını arttırıyor. Arktik Bölgesi İçin Ulusal Strateji (NSAR) belgelerini bugünün koşullarına uygun olarak güncelliyor. Yenilenebilir, temiz enerji politikasını yürürlükten kaldıran Trump, Önce Amerika Enerji Planını hayata geçirerek bölgedeki çalışmalarını hızlandırdı. Trump, imza attığı kararnameyle Arktik ve Antarktika’da petrol, gaz, enerji kaynaklarının aranmasının ve sondaj çalışmalarının yapılmasının önünü açtı. Arktik okyanus sularının neredeyse tamamını kapsayacak arama ve sondaj çalışmalarının önünün açılması, enerji şirketlerinin bu bölgeye ilgisinin artmasına neden oldu. Trump yönetimi Amerika’nın Arktik politikasında enerji ve güvenlik ekseninde bir politikayı uygulayacağını da her fırsatta belirtiyor. ABD Savunma Bakanlığı, Haziran ayında Arktik stratejisini güncelledi ve Kuzey Kutbunun ABD’nin ulusal çıkarları ve güvenliği için caydırıcı bir güç olarak korunacağı vurgulandı. ABD, Rusya ve Çin’in Arktik’teki varlığına, Amerikan topraklarına ve ekonomik bağımsızlığına engel olduğu argümanıyla karşı çıkıyor. Mayıs ayının sonuna doğru ABD Sahil Güvenlik Akademisinde bir konuşma yapan Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, “Amerika Birleşik Devletleri bu bölgede kalıcı ulusal çıkarları olan bir Arktik ülkesidir. Sahil Güvenlik Akademisi çok uzun zamandır ihmal edilmiş olan Arktik’te Amerikan liderliğinin tekrar ağırlığını koymasında yol gösterecek. Amerika Birleşik Devletleri’nin Arktik’te artan Rus askeri etkisine meydan okumasına ve Çin’in Arktik’e yönelik gayri meşru iddialarını ve Arktik ülkelerine karşı borç diplomasisi kullanmasını geri püskürtmesine yardım edecek” dedi.[5]
Hem Rusya hem de ABD, Arktik bölgesinde askeri üs ve silahlanma konusunda adımlar atıyor, gövde gösterilerine dönüşen askeri tatbikatlar yapıyorlar. Rusya’nın Sibirya ve doğusunda düzenlediği Vostok-2018 tatbikatında 300 bin askeri personel, zırhlı personel taşıyıcı araçlar, donanma filoları ve savaş uçakları yer aldı. Rusya’nın, Çin ve Moğolistan ile ortak tatbikatı, “Soğuk Savaş” döneminden bu yana en büyük tatbikat oldu. Putin tatbikatta yaptığı açıklamada hem Rusya’nın ulusal çıkarlarını hem de müttefiklerin çıkarlarını koruyacağını söyledi. Avrupa ve NATO tatbikatını sert bir şekilde eleştirdi. Kısa süre sonra NATO da bölgede bir tatbikat yaptı. NATO da “Soğuk Savaş” döneminden sonraki en büyük tatbikatını “Trident Juncture 18” adıyla Norveç’te yaptı. 51 bin asker, 250 uçak, 65 gemi, 10 bin araçla yapılan tatbikatın deniz ayağını, kuzey Atlantik ve Baltık denizi oluşturmuştu. NATO tatbikatının yapıldığı bölgenin Arktik kıyıları olması, açık ki Rusya’ya bir gözdağıdır.
Bölge ülkeleri ama asıl olarak ABD ve Rusya arasındaki gerilim, bölgesel toplantılarda da yansımasını buluyor. Geçtiğimiz Mayıs ayında, bölge ülkeleri tarafından 1996’da kurulan Arktik Konseyinin bir toplantısı yapılmıştı. Sert tartışmaların yaşandığı toplantının ardından konsey ilk defa ortak bir deklarasyon yayınlamadı. Kuzey Kutup bölgesinin barışından, istikrarından, iklim değişikliğinden ve yapıcı işbirliğinden bahsedildi ama kavga büyüdü. Toplantıda ABD Dışişleri Bakanı Pompeo, Rusya ve Çin’in Arktik’teki etkinliğine, nüfuzunu arttırmaya yönelik adımlarına karşı sert açıklamalar yaptı. ABD, Rusya’nın askeri bir güç olarak otorite olmasına ve Kuzey Kutup bölgesinde faaliyette bulunmak isteyen ülkelerin Rusya’dan onay beklemesine bir kez daha karşı çıktı. İklim değişikliği konusundaki tavrını sürdürdü ve iklim değişikliği ile ilgili taslağı imzalamadı. Arktik ve gezegenimiz için çalan tehlike çanlarının sesi bir kez daha bastırıldı.
Çağımız hegemonya krizinin yıkıcı sonuçlarıyla yüz yüze. Emperyalist savaşın kendine özgü dinamiklerle devam ettiği bugünkü süreç, Arktik bölgesinde de egemenlik mücadelesinin süreceğini gösteriyor. Kuzey kutbu eriyor ve eridikçe de kapitalistlerin bölgeye hücumu devam ediyor. Hem doğayı hem de insanlığı yıkımın eşiğine getiren kapitalizm yıkılmayı bekliyor. Fakat kapitalizm kendiliğinden tarih sahnesini terk etmez. Doğayı ve insanlığı kapitalizmin yarattığı yıkımdan kurtaracak tek şey Marksizm etrafında kenetlenmiş işçi sınıfının örgütlü gücüdür.
[1] Elif Çağlı, Çürüyen Kapitalizm, Kasım 2007, marksist.com
[2] Bkz. Kerem Dağlı, Küresel Isınma ve Emperyalist Paylaşım, marksist.com
link: Mikail Azad, Arktik’te Hegemonya Kavgası Kızışıyor, 17 Temmuz 2019, https://marksist.net/node/6705
Dumansız Hayat
Hipokrat Yemininden Guinness Rekorlar Kitabına