3 Temmuzda İstanbul’da Dumansız İstanbul Diyalogları konferansı yapılacağı duyuruldu. Bu konferans Dumansız Dünya Vakfı tarafından gerçekleştirilecekti. Konferansa TTB, Türk Toraks Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği gibi çeşitli kuruluşlar, dernekler, meslek odaları da davet edildi. Ancak bu ikiyüzlü davete icabet etmeyen derneklerin, meslek odalarının itirazları sayesinde 3 Temmuzda yapılması planlanan konferans iptal edildi.
Söz konusu konferansı düzenlemeye kalkan vakıf 2017 yılında, 12 yıl boyunca, yıllık 80 milyon dolarlık bir yardım teminatıyla Philip Morris International (PMI) şirketinin destek açıklamasıyla kurulmuş. Yardım teminatını veren bu şirket, bilindiği gibi tütün endüstrisinin devlerinden biri. İnsanı ister istemez bu yardımın altında ne yatıyor diye düşünüyor, ama vakfın kuruluş belgesi, tüzüğü ve PMI ile yaptığı teminat sözleşmesine bakıldığında bunu anlamak hiç de zor olmuyor. Vakfın kuruluş belgesinde, amacı, “sigara alternatifleri ile ısıtılan tütün ürünleri konusunda araştırma yapmak ve zarar azaltma alanında ilerlemeler sağlamak” olarak konuyor. Tütün ve nikotin kullanımını, bağımlılığı ve elektronik sigara gibi sözde alternatif ürünlerin kullanılmasını önleme gibi bir hedeften ise hiç söz edilmiyor.
Son yıllarda Avrupa ve ABD’de tütün ürünlerinin satışına ciddi kısıtlamalar getirildi. Hatta PMI sigara satışlarında büyük bir düşüş yaşanan İngiltere’de sigara satışını durdurma kararı aldı. Bunu da “sigarayı bırakma sırası bizde” gibi sloganlarla bezeli cafcaflı reklam kampanyalarıyla duyurdu. Ancak tütün devi yeni satış yolları konusunda yöntemler bulmaya çalışmakta. Aslında İstanbul Diyalogları konferansının temel amacı da elektronik sigara gibi yan tütün ürünlerinin satıştaki payını arttırmaktı. Tütünsüz bir hayat değil istedikleri, sadece dumansız! Duman yerine buhar olsun, ama zehirli olmaya devam etsin!
Utanmazca halkın sağlığını önemsiyormuş gibi yapanlar, yeni nesillere, yıllardır sigara bağımlılığı olan kişilere sözde zararı azaltılmış ürünler pazarlayıp kârlarına kâr katmak derdindeler. Aynı durum ilaç endüstrisi için de geçerli. İlaç firmalarının finanse ettiği “bilimsel araştırmalar” gerçekten insanlık için nasıl yararlı olabilir ki! Afrika’da insanları hastalıklardan kurtarmak üzere ilaç araştırmaları yapılmıyor. Çünkü yoksul insanların o ilaçları alacak ve şirketi daha da zengin edecek parası yok! Mesela sıtma için 50 yıldır hiçbir ek tedavi geliştirilmemiş!
Başka bir örnekle devam edecek olursak 2010 yılında ilaç şirketleri dünya çapında pazarlama faaliyetleri için 91 milyar dolar harcadı. Bu harcamanın yarıdan fazlası dev ilaç firmalarına ve kalp ve sinir sitemi hastalarının tedavisinde kullanılan ilaçların pazarlanmasına ait. Dev ilaç şirketlerinin yeni ilaç araştırmalarına ayırdıkları pay ise pazarlama payının yarısı kadar. Kârlarını arttırmanın diğer yolu ise sadece pazarlama değil hastalık sınırlarını geliştirmek. Klinik kılavuzlarda 2001 yılında ilaç kullanılacak kolesterol eşiğinin düşürülmesi ile kolesterol düşürücü ilaç kullanımı 13 milyondan 36 milyona fırladı. Gereksiz yere kolesterol düşürücü ilaç kullanmak ise tip-2 diyabet (şeker hastalığı) ve osteoporozu (kemik erimesi) arttırmakta, bu sefer de alternatif olarak şeker ilaçları ve D vitamini kullanımı artmakta. Yani kısacası önce ilaç bul, sonra pazar yarat, en sonunda hastalığı yarat, sonra yine ilaç sat. Kapitalist sistemde sağlık adına bizi hapsettikleri bu döngüye verilecek milyonlarca örnek var.
Emeğimiz, sağlığımız, yaşamımız için örgütlenmeye ve mücadele etmeye devam etmeliyiz. Ancak böyle mümkün olacak gerçekten nefes alabilmek.
link: Samatya’dan bir sağlık emekçisi, Dumansız Hayat, 17 Temmuz 2019, https://marksist.net/node/6704
Colorado Madenleri ve Ludlow Katliamı
Arktik’te Hegemonya Kavgası Kızışıyor