Ege'nin karşı kıyısı gözyaşı döküyor, kan ağlıyor. Üç gün boyunca semalarına uğursuz bir kızıllığın hâkim olduğu Yunanistan’da insani bir kriz yaşanıyor. İnternete düşen fotoğraflar, videolar dehşet verici! Bir kıyamet filmini veya savaş alanını anımsatan bu görüntüler, bölgede can pazarı yaşandığını ortaya koyuyor. Yaşadığımız toprakların hemen yanı başında, gündelik yaşamlarını sürdüren insanlar, bir anda çürüyen kapitalizmin yarattığı bir kaosun göbeğinde buldular kendilerini.
Yunan halkı, yakın tarihinin en ölümcül yangın felaketini yaşadı. Yangın, 24 Temmuzda, başkent Atina’nın yakınlarındaki ormanlık alanlarda başladı. 15 farklı noktada, eş zamanlı başlayan ve günlerce kontrol altına alınamayan yangınlar, binlerce kilometrekarelik bölgeyi küle dönüştürdü. En az 85 kişinin öldüğü olay sonucu 23’ü çocuk 180’in üzerinde insan yaralandı. Kaç kişinin kaybolduğu henüz net olarak bilinmiyor fakat kayıpların büyük kısmının ölü sayısına ekleneceği düşünülüyor. Yangının bilançosu oldukça ağır, yaşanan trajediler insanın tüylerini ürpertiyor. Onlarca insanın cesedi el ele veya birbirlerine sarılı haldeyken bulundu. İnsanlar, sevdiklerine son bir sarılma halindeyken yitip gittiler.
Ölmek mi daha kötü yoksa sevdiğini kollarında kaybetmek veya kömürleşmiş bedenlerin arasından yakınını bulmaya çalışmak mı? İkisi de korkunç, kötü kuşkusuz! Yunanistan’da bugün duygu karmaşası yaşıyor insanlar; kurtulduğuna mı sevinmeli, kayıplarına mı üzülmeli? Ama birçoğunda öyle bir duygu var ki oldukça keskin; öfke! Onlarca insanın hayatını kaybettiği yangın felaketi sonrasında hükümetin herhangi bir acil durum planı olmadığı ortaya çıktı. İnsanlar olay anında ve sonrasında devlet müdahalesinin çok geç kaldığını söylüyorlar. Yetkili kurum ve makamların yangın sırasında özensiz ve ihmalkâr hareket ettiği, bir kargaşa yaşandığı belirtiliyor. Yunanistan’da her sene özellikle bu aylarda irili ufaklı orman yangınları oluyor fakat hükümet tarafından alınmayan önlemler, insan hayatının önemsenmediğini gösteriyor. Yunan halkı, bu denli büyük çapta bir felaketin ardından ihmalkâr davranan, özensiz hareket eden, insan hayatını önemsemeyen sorumlulardan bu zamana kadar tek bir istifa gelmemiş olmasına yönelik haklı tepkilerini dile getiriyorlar. “Derhal istifa etmeliler!” diyorlar. Kitlelerden bu tepkiler yükselirken hükümet zaman kaybetmeden OHAL ilan etti. Hükümetin başı Çipras dâhil pek çok burjuva politikacı “kaderci” açıklamalarda bulundu. Ege'nin karşı kıyısının egemenlerinin yaptığı bu açıklamalar yaşadığımız topraklara da hiç yabancı değil! Hatırlanacaktır 1999 Gölcük depreminden ya da Soma madenci katliamının ardından bizler de “fıtrat” açıklamalarını işitmiştik. Bu durum, ister Türkçe konuşsun ister Yunanca, egemenlerin aslında aynı zihniyeti taşıdıklarını, aynı “dili” konuştuklarını gösteriyor.
Ateşe veren, cayır cayır yakan kim?
Başbakan Çipras yaptığı ilk açıklamada kundaklama ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmişti. Orman kundaklamaları, yaşadığımız topraklara da yabancı olmayan bir husus! Bizler de Antalya’dan, Datça’dan, Kaz Dağları’ndan biliyoruz ormanların kimler tarafından, neden kundaklandığını! Özellikle yaz aylarında, Ege’nin her iki yakasındaki kıyı bölgeleri, imara açılmak üzere kundaklanıyor. Binlerce hektarlık ormanlar lüks oteller, tatil merkezleri yapılması için cayır cayır ateşe veriliyor. Yeri geldiğinde “ormanlar bizim akciğerimiz” nutukları çeken ikiyüzlü burjuva politikacılar, insanlığın akciğerlerini rant peşinde koşan sermayeye peşkeş çekmekten geri durmuyorlar.
Bir başka suçlama ise altyapı yetersizliği! Yangının eski model elektrik kablolarının kopması sonucu başladığı söylentiler arasında bulunuyor. Bu söylentiye somut başka verileri eklemek elbette mümkün! Yunan devleti kemer sıkma programları nedeniyle kamu harcamalarını kıstıkça kıstı, kimi hizmetler durduruldu. İtfaiyenin yangın karşısında oldukça etkisiz kalmasının, dolayısıyla yangının bir faciaya dönüşmesinin en önemli faktörlerinden birini personel ve teknik donanım yetersizliği oluşturuyor. Yunanistan’da yıllar içinde itfaiye gibi sosyal hizmetlere ayrılan paylar kademe kademe düşürüldü. 2009 yılında itfaiyeye bütçeden 500 milyon avro pay ayrılmıştı, bu bile yeterli gelmezken 2018 bütçesinden bu hizmete sadece 397 milyon avro ayrıldı. Peki, kesilen milyonlarca avro nereye gitti? Elbette silaha ve burjuvazinin cebine! SYRİZA hükümeti, zamanında yürüttüğü seçim kampanyalarında “Türk tehdidi bahanesiyle Yunan hava kuvvetlerine F-16 savaş uçakları alınması yerine itfaiye uçakları alınması gerektiğini” deklare ediyor ve kitlelere bunu yapacağının sözünü veriyordu! İktidar koltuğuna oturan SYRİZA seçim zamanı verdiği bu sözlerini unuttu, burjuvazinin ve AB emperyalistlerinin kemer sıkma programını uygulayan azılı sermaye hükümetine dönüştü. 2008 krizi sonrası kamu harcamalarında yapılan ciddi kesintiler, Yunan burjuvazisine sermaye olarak da akıtıldı. Maliyetleri düşürerek burjuvaziye, silahlanmaya kaynak aktarma siyasetinin bedelini bugün Yunan halkı ödüyor. İngiltere’deki kule yangınında da, Çorlu’daki tren faciasında da bu siyasetin nelere yol açtığını görmüştük! Sermaye düzeni insan kanına doymak bilmiyor!
Yangının bir faciaya dönüşmesinin bir başka sebebi de iklim değişikliği! Uzmanlar 2018 yılında Avrupa’da normalin yüzde 43 üzerinde orman yangını meydana geldiğini dile getiriyorlar. İklim değişikliğinin etkisiyle kış aylarında yağması beklenen düzenli yağmurlar yağmadı ve yeraltı su kaynakları yenilenemedi. Bu durum da bitki örtüsünün dengeyi sağlayamamasına yol açtı. Pek çok ülke gibi Yunanistan da bu sene tarihinin en sıcak yılını yaşıyor. Yaşanan uzun yazlar, yüksek sıcaklıklar ve yoğun kuraklık, ormanların kuruması ve dünya genelinde yangın riskinin yükselmesindeki en önemli faktörlerin başında geliyor. İşin özü şu ki; Yunanistan’daki facianın tek sorumlusu Yunan burjuvazisi değil, bir bütün olarak kapitalist sistemdir. Dünyayı acımasızca tahrip eden, doğanın dengesini bozan kapitalist sistem hayli kabarık katliam siciline onlarca insanı daha eklemiştir!
Yunanistan’daki facia taşlaşmış yürekleri, kurumuş vicdanları da tüm iğrençlikleriyle orta yere serdi. Rejime yakın Takvim gazetesi, ölü sayısının an be an yükseldiği 25 Temmuz günü “YANANİSTAN” manşetiyle çıktı. Sosyal medyada ise pek çok kişi “Yunanistan cayır cayır yanıyor, ateşi bol olsun”, “Yukarıdan aşağıya su değil, benzin dökelim”, “Yunanistan yok olana kadar ateş sönmesin, yanmaya, yakmaya devam” gibi sayısız mesaj paylaştı. Komşu kıyıdaki insanlar hayat mücadelesi verirken paylaşılan bu yorumlar, felaket karşısında insanların sevineceği bir toplumsal hava yaratıldığının en mide bulandırıcı ama somut örnekleridir. Çürüyen kapitalizm koşullarında, ülkedeki tek adam rejiminin toplumsal dokuyu nasıl erozyona uğrattığı, bir insanlık trajedisinin karşısında atılan zafer çığlıklarından bellidir!
İster Yunan ister Türk olsun, faşist zihniyetteki egemenler benzeri tutumlar alıp benzeri şeyleri propaganda ediyorlar. İşçi ve emekçilere başka bir halkın başına gelen belalardan zevk almayı propaganda eden egemenler, ırkçılığı ve düşmanlığı yükselterek halklar arasına duvarlar örmek istiyorlar. İşçi sınıfı bu tuzağa düşmemelidir. Egemenlerin aksine halklar ve işçi sınıfı kardeştir. 1999 depreminde ilk yardıma koşan Yunan emekçileri olmuştu. Türkiye işçi sınıfı, aynı kendisi gibi sömürülen Yunan işçi sınıfı ve Yunan halkı ile dayanışma duygusu içinde olmalı, acılarını paylaşmalıdır.
link: Yılmaz Seyhan, Yunanistan’ı Yakan Kapitalist Düzendir, 27 Temmuz 2018, https://marksist.net/node/6451
Zaferimize!
İşçi Sınıfıyız, Koca Bir Aileyiz