Tüm dünyanın derinden hissettiği üçüncü emperyalist paylaşım savaşı devam ederken, savaşın çok daha yıkıcı safhalarına doğru hazırlıklar yapılıyor. Bu haliyle bile fazlasıyla yıkımlar ve acılar yaşanıyorken kapitalistlere bu kadarı da yetmiyor. İnsanlığı yok oluşa götürebilecek nükleer savaş tehdidi giderek artıyor.
2006’dan bu yana kendini nükleer bir güç olarak ilan etmiş olan Kuzey Kore ile elinde nötron, atom ve hidrojen bombaları bulunduran ABD arasında nükleer program üzerinden yürüyen gerilim, emperyalist savaşın daha kanlı bir boyuta taşınacağını gösteriyor. Kuzey Kore 28 Temmuzda kıtalararası bir füze denemesi yaptı. Bu denemede başarılı olduğunu ve ABD’nin menzil içinde yer aldığını duyurdu. ABD’nin bu konudaki tehditlerine aldırmayan Kuzey Kore bu denemeyi ABD’ye “sert bir uyarı” olarak tanımladı. Kuzey Kore’nin füze denemesinden hemen sonra, iki ABD bombardıman uçağı Kore yarımadası üzerinde uçuş gerçekleştirdi. ABD uçaklarına Japon ve Güney Kore jetleri de eşlik etti.
ABD tarafından Kuzey Kore’nin nükleer programı mercek altına alınmış durumda. Sınırına 21 binden fazla top ve füze rampası yığmış olan Kuzey Kore’ye dönük bir hamlenin Kuzey Kore’nin Japonya ve Güney Kore’ye saldırmasıyla sonuçlanacağı değerlendirmesi yapılıyor. Bu da son dönemlerde Kuzey Kore’nin her füze denemesinden sonra ABD’nin Kore yarımadası civarında yaptığı tatbikatlar, Japonya ve Güney Kore’nin de işin içine dâhil olmasına gerekçe oluyor. ABD, Kuzey Kore’nin Nisan başındaki füze denemesini gerekçe göstererek Güney Kore’ye füze savunma sistemleri kurmuş ve bu durum Çin ve Rusya’nın tepkisine neden olmuştu.
Rusya ile ABD arasındaki gerilim de tırmanıyor. İki ülke arasında “soğuk savaş” dönemindekine benzer şekilde bir nükleer yarış söz konusu. Emperyalist güçler, silahlar üzerinden kapışmayı sürdürüyor, birbirlerine diş gösteriyorlar. Bu silahların kullanılacağı bölgelerde milyonlarca insanın katledilecek olması hiçbirinin umurunda bile değil!
İnsanlık daha önce Hiroşima’da ve Nagasaki’de atom bombası ile ne tür acılar yaşandığını gördü. Savaşı durduracağı ve daha fazla insanın ölümünü engelleyeceği iddia edilen atom bombası, Hiroşima ve Nagasaki’de unutulmaması gereken bir yıkım ve insanlık dramı yarattı. O günden bugüne geçen zaman içinde değişen tek şey, bu silahların daha da geliştirildiği, daha tehlikeli, daha ölümcül hale geldiğidir!
2. Dünya Savaşı ve atom bombası
Japonya emperyalist heveslerle 8 Aralık 1941’den beri ABD ve müttefikleri ile savaştaydı. 26 Temmuz 1945 günü, ABD Başkanı Truman, Japonya’nın koşulsuz teslim olmasını isteyen Potsdam Deklarasyonu’nu yayınladı. Hiroşima’ya atom bombası atılmadan iki hafta önce, New Mexico Alamogordo’da ABD, atom bombasının ilk denemesini yapmıştı. Japonya’nın ültimatomu reddetmesi ABD’nin nükleer saldırısı için gerekçe olmuştu.
Toplanan Hedef Tetkik Komitesi tarafından saldırılar için bir eylem planı hazırlanmıştı. Saldırılacak kentler için belli kriterler konmuştu. Kent merkezinin çapının 4,8 kilometreden büyük olması, daha önce saldırılarla imha edilen kentler olmaması, patlama rüzgârının etkisinin ölçülebileceği bir coğrafyaya sahip olması gibi kriterler belirlenmişti. Bu kriterleri taşıyan kentler seçilmiş, daha sonra bu kentlerde değişiklikler yapılmıştı. 28 Mayıs 1945’te atılacak olan atom bombasının tam etkisini ölçebilmek maksadıyla seçilen kentlerde, herhangi bir hava saldırısı yapılması yasaklandı. Böylelikle, ABD tarafından düzenli olarak bombalandığı için hava saldırıları yapılmayacağı söylentisi yayılan kentlere insanların göç etmesi sağlandı.
6 Ağustos 1945’te yerel saatle 08:15’de Hiroşima’ya atılan atom bombası ilk anda 70 bin kişinin katledilmesine yol açtı. 1945 yılının sonuna kadar Hiroşima’da atom bombasının etkisinden kaynaklı olarak 140 bin kişi hayatını kaybetti. Daha sonra kanser ve radyasyondan kaynaklı hastalıklarla bu sayı 300 bine ulaştı. Bu sayının yalnızca 20 bini askerdi.
ABD, Hiroşima’daki saldırısından üç gün sonra, 9 Ağustosta, daha önce dört kez hava bombardımanı yapılmış olan Nagasaki’ye atom bombası ile ikinci bir saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırıyı, kentte ABD’li savaş esirlerinin tutulduğu bir kamp olmasına rağmen gerçekleştirdi. Nagasaki’de 70 bin insanın ölmesine yol açan bombanın etkisi Hiroşima’da olduğu gibi daha sonraki yıllarda radyasyondan kaynaklı ölümlerle devam etti. Bomba atıldığı sırada fabrikalarda çalışan binlerce işçi hayatını kaybetti. Hiçbir askeri birliğin olmadığı Nagasaki’de ordu mensubu olarak ölen sadece 150 kişiydi.
ABD yetkilileri Japonların hayat ve hareket tarzlarını araştırarak, insanların en çok dışarıda oldukları zamanı saptayarak saldırı saatini hesaplamışlardı. Nagasaki’de en çok sivilin yaşadığı yerdi bombanın düştüğü yer. Bombanın doğrudan yok ettiği bölgede çok sayıda hastane ve bir hapishane yer alıyordu. Bombalamadan sonra ABD uçakları Nagasaki’ye bombanın etkileri ve bu etkileri azaltmak için yapılması gerekenlerin yazıldığı yüz binlerce kâğıt atmıştı. Katliam deneylerinde, maruz bıraktıkları bu insanlık dışı durum karşısında deneklerinin başına neler gelebileceğini görmek istiyorlardı!
Hiroşima’ya atılan bomba 500 metre çapındaki alan içinde insanların %90’ının ölümüne yol açtı. İnsanlar patlamanın ortaya çıkardığı yüksek ısıyla yanarak öldüler. Bir kısmı patlamanın etkisiyle kendisinden geriye hiçbir şey kalmayacak şekilde birkaç saniye içinde yok oldu. Sadece bir duvarda ya da önünde durduğu eşyada bir gölge oldu ve orda bir iz olarak kaldı. Olaydan sonra Hiroşima’da yaşadıklarını mısralarla anlatan çocuklardan 3. sınıfa giden Hatsumi Sakamoto adlı bir çocuk o günü şöyle anlatıyor: “Atom bombası atıldığında gün geceye döndü ve insanlar bir anda hayalet oldu.” Bombanın etkisi öylesine şiddetliydi ki, kimi metallerin başka metallere dönüşmesine neden oldu. Radyasyonun çarptığı bir bakır parçası nikele dönüşmüştü. Metale bunu yapan etki insanlar üzerinde de korkunç sonuçlar ortaya çıkardı. Bomba atıldıktan yıllar sonra bile, kuşaklar boyunca sakat çocuklar doğmaya devam etti.
Bombaya maruz kalıp yaralananlar, bu yaraları yıllarca bedenlerinde büyük acılarla taşıdılar. Atom bombası kurbanlarının birçoğunda “atom bombası kataraktı” diye adlandırılan bir rahatsızlık oluştu. Patlama anında kurbanların gözbebekleri merkeze doğru saydamlaşmıştı.
Japon hükümetinin 2007 yılındaki bir araştırmasına göre, o yıla kadar yaşamakta olan atom bombası gazilerinin yani “Hibakuşa”ların sayısı 250 bin ile 400 bin civarında idi. Atom bombasıyla Hiroşima ve Nagasaki’de yüz binlerce insanın hayatları ve gelecekleri ellerinden alındı. Hayatta kalanlar emperyalist dünyanın yarattığı bu belâyla kıvranırken savaş devam ediyordu. ABD’nin Japonya’ya atom bombası attığı gün, SSCB de Japonya’ya ağır kayıplar verdirecek olan saldırılarına başlamıştı. ABD bu saldırı hamlesiyle hem Japonya üzerinden SSCB’ye gözdağı veriyor, nükleer üstünlüğü ele geçirmeye çalışıyor, savaş sonrası sürece SSCB’den bir adım önde başlamak istiyordu, hem de bu bombaları test etme olanağı elde etmiş oluyordu.
ABD o dönemde, Hitler’in atom bombasını imal etmeye başladığını, bu bombayla askeri üstünlüğü eline geçireceğini, Almanların gücünü kırmak için de Almanya’dan önce atom bombasının imal edilmesi gerektiğini ileri sürmüştü. Almanlardan önce yapma hedefiyle de 1942’de “Manhattan Projesi”yle atom bombası üretme çalışmalarına başlamıştı. Böylece güya savaş daha erken bitirilecek ve daha fazla insanın ölmesi engellenecekti. Oysa Japonya’ya atom bombaları atıldığı günlerde Japonya’nın savaştan yenik çıkacağı zaten kesinleşmiş durumdaydı. ABD “bombayı atmasaydık savaş çok daha uzayacak ve çok daha fazla insan ölecekti” iddiasında olsa bile, bu tam bir yalandı.
Günümüzde de hâlâ emperyalist zirvenin tepesinde yer alan ABD, ikiyüzlülükte de zirve yaparak, Asya-Pasifik’te nükleer güç olmaya çalışan Kuzey Kore’yi hizaya getirmeye çalışıyor. Bu ülkenin nükleer programının tehlikeli hale geldiğini, müdahale edilmesi gerektiğini bağırıp duruyor. Kuzey Kore’ye karşı da bölgede Çin ve Japonya’yı kendi yanında saf tutmak için zorluyor. Sanırsınız nükleer silahlara karşı!
İçinde bulunduğu krizden çıkabilmek için milyonlarca insanın ölümüyle sonuçlanan savaşları yaratan kapitalist düzen, insanlığı uçuruma doğru götürüyor. Günümüzde kapitalist egemenler sadece bir düğmeye basarak milyarlarca insanı yok edecek potansiyele sahipler. Bu güce sahip ülkelerin başına giderek “çılgın” liderler seçiliyor. Bu da bize gösteriyor ki kapitalist düzen yıkılmadıkça hep daha korkunç zaman dilimleriyle karşı karşıya kalacağız.
Nükleer yarışta birbirinin gırtlağına sarılan emperyalist güçlerin kapışmasından işçi ve emekçi kitlelerin hayrına bir durum çıkamaz! Kapitalistler bu silahları oyun olsun diye ya da depolarda turşusunu kurmak için üretmiyor, bu alana boşuna büyük bütçeler ayırmıyorlar. Çıkardıkları paylaşım ve hegemonya savaşlarında milyonlarca işçi ve emekçinin tepesinde patlatmak için üretiyorlar. Kendi başlattıkları savaşları da yine yüz binlerce insanı katletmeden bitiremiyorlar.
İnsanlığa açlıktan, yoksulluktan, yıkımdan, ölümden başka bir dünya tanımayan kapitalist sistem yok olmayı çoktan hak ediyor. İnsanlığın yok olmaması, insanları korkunç ölümlerle yok edebilecek nükleer savaş tehlikesinden kurtulmak ve daha insanca bir dünya yaratmak için kapitalist düzeni yıkalım.
link: Aylin Dinç, Nükleer Savaş Tehdidi Artıyor, 6 Ağustos 2017, https://marksist.net/node/5789
Çin Malı Hayatlar
Eğitimde Çok Boyutlu Gerici Saldırılar