Geçen gün aldığım termosun alt tarafında “Made in China” yazısını görünce bu termosun ta Çin’de üretilip buraya kadar geldiğini düşünmekten ve ona hangi işçinin veya işçilerin elleri değmiştir diye aklımdan geçirmekten kendimi alamadım. Acaba nasıl bir hayatları vardı kullanacağım bu termosun asıl sahiplerinin. Tabii onların bu termosu benim kullanacağımdan haberleri yok. Çünkü her işçi gibi onlar da kendi emek ürünlerine yabancılaşmış durumdalar.
Çin hepimizin de bildiği gibi dünyanın atölyesi haline gelmiş durumda. Ucuz işgücü nedeniyle dünyanın birçok yerinde patronlar fabrikalarını kapatıp Çin'e taşıyorlar. Teknolojik aletlerden tutun giyime kadar her türlü ürün ucuza üretiliyor ve bu nedenle ucuza da tüketilebiliyor. Birçok işçinin alım gücü kısıtlı olduğundan dünyada Çin malı ürünlere talep fazlasıyla var. Tabii düşük maliyet kaygısıyla üretilen ürünlerin kalitesi de düşüyor. Burjuva ve küçük-burjuvalar bu ürünlerin kalitesizlerini alt sınıfa yani işçi sınıfına layık görürlerken kendileri kaliteli ürünleri tüketiyorlar. Aynı burjuvalar Çin’de çalışan bir işçiye en fazla aylık 200 dolar maaşı uygun görüyorlar.
Çin’de işçiler insanlık dışı çalışma koşullarına maruz kalıyor. 12-14 saat çalıştıktan sonra tezgâh başında uyuyor ve daha sonra kafasını kaldırıp tekrar çalışmaya devam ediyorlar. Örneğin; Çin’de KYE adında bir fabrika Microsoft için gamepad, klavye ve fare üretiyor. Çalışma saatleri 15 saat ve çalıştıkları süre boyunca tuvalete gitmek veya yanındakiyle konuşmak yasak. Bu fabrikada genelde 14-15 yaşındaki stajyerler çalıştırılıyor. Yemekler kötü ve sağlıksız ama dışarı çıkıp başka bir yemek alma şansları da yok. Fabrikada hayat bir kısırdöngü. Yat, kalk, çalış ve gene yat…
Ülkenin yönetimi ise ironik bir şekilde "Komünist Parti”nin elinde. Yukarıda anlattığım koşulları göz önünde bulundurunca sizler de bu partinin sadece ismen komünist olduğunu anlamışsınızdır. Çin gibi aslen kapitalizmin birer bataklığı haline gelmiş bu gibi ülkelerin komünist olarak adlandırılması maalesef insanlarda komünizme karşı bir sürü önyargı yaratıyor. Komünizm, sanki insanların gece gündüz çalışması, üretmekten başka hiçbir şey yapmaması gibi algılanıyor. Bu durum elbette kapitalizmin işine geliyor. Oysa komünizm Marx’ın da belirttiği üzere, çalışmanın zorunluluk olmaktan çıktığı, herkesin topluma yeteneğine göre verip ihtiyacı olanı aldığı, insanın gerçekten özgürleştiği yani insan gibi yaşadığı bir toplumsal durumu ifade eder.
Tabii işçileri bu kadar çok sömüren Çin dünyanın en büyük 2. ekonomisi olmayı da “başarmış” durumda. Çin’in en zengin sekiz insanının servetleri şöyle sıralanıyor;
1 - Wang Jianlin: 33 milyar dolar
2 - Jack Ma: 28,2 milyar dolar
3 - Ma Huateng: 24,5 milyar dolar
4 - William Ding: 15,2 milyar dolar
5 - Robin Li: 12,6 milyar dolar
6 - He Xiangjian: 11,4 milyar dolar
7 - Hui Ka Yan: 9,8 milyar dolar
8 - Yao Zhenhua: 9,5 milyar dolar
Listedeki insanların servetlerinin toplamı neredeyse 145 milyar dolar. Yani Çin’de çalışan 725 milyon işçinin aylık 200 dolar ücretle günde 15 saat çalışarak kazanabilecekleri para sadece ve sadece 8 kişide toplanmış durumda.
Görüldüğü üzere Çin’de işçi sınıfı değil komünizmi yaşamak, kapitalizmin hüküm sürdüğü diğer ülkelerdeki sınıfdaşlarından bile daha kötü koşullar altında hayatını sürdürmektedir. Çin de dahil bütün kapitalist ülkelerde işçiler insanlık dışı çalışma ve yaşam koşullarına maruz kalmaktadır. Ve bu koşulları değiştirebilmenin tek yolu sosyalist bir dünya devrimidir. Marx ve Engels’in sözleriyle bitirecek olursak; zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayan dünyanın tüm işçileri birleşmeli ve bu kapitalist sömürü düzenini tarihin çöp sepetine atmalıdır.
link: Mersin’den MT okuru bir öğrenci, Çin Malı Hayatlar, 6 Ağustos 2017, https://marksist.net/node/5787
Göçemeyen
Nükleer Savaş Tehdidi Artıyor