Genelde bir “memur ve öğrenci” kenti olarak anılan Ankara, bugün artık aynı zamanda bir sanayi kenti haline de gelmiştir. Özellikle savaş sanayii (burjuvazi buna “savunma” sanayii diyor) ile ilgili büyük yatırımların Ankara’da hayata geçirilmesiyle, buna doğrudan bağlı olan makine ve metal sanayii de önemli bir gelişme düzeyine ulaşmıştır.
Ankara sanayisi daha çok küçük ve orta boy işletmelerden oluşuyor. Bugün Ankara Sanayi Odasına kayıtlı toplam 2876 sanayi kuruluşu bulunuyor ve bunların %40’ı makine ve metal alanında üretim yapıyor. Bu sektörlerde üretim yapan şirketlerin çoğunluğu 25 ve daha fazla sayıda işçi çalıştıran işletmelerdir. Özel sektörün rağbet ettiği ikinci sektör ise gıda sanayiidir. Bu sektördeki firmaların büyük çoğunluğu ise 10-14 arasında işçi çalıştıran küçük ölçekli işletmelerden oluşmaktadır.
Ankara’daki sanayi üretiminin önemli bir bölümü Sincan Organize Sanayi Bölgesinde gerçekleştiriliyor. Son yıllarda mevcut sanayiye ilave olarak açılan fabrikalarla Ankara yakınındaki Akyurt ve Çubuk ilçeleri de önemli sanayi bölgeleri haline gelmiştir. Şehir merkezine daha yakın olan ve toplamda daha fazla işçinin çalıştığı Ortadoğu Sanayi ve Ticaret Merkezi (OSTİM) Organize Sanayi ve İvedik Organize Küçük Sanayi Bölgeleri de küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşlarını barındırması nedeniyle Ankara sanayiinde önemli yer tutuyor. Yaklaşık 30 yıl önce organize sanayi ve ticaret merkezi olarak kurulan bölge genişletilerek önce OSTİM Organize Sanayi Bölgesi (OSB) oluşturulmuş, daha sonra buna İvedik OSB eklenmiştir.
Beş milyon metrekare açık alanda yaklaşık 5 bin küçük ve orta boy işletmenin toplandığı OSTİM, kayıtlarda görünen 50 bin çalışanı ve 100 farklı sektördeki endüstriyel imalatı ile deyim yerindeyse tam bir KOBİ kentidir. Türkiye’nin en büyük, dünyanın ise sayılı küçük ve orta boy sanayi üretim alanlarından biri olan OSTİM’de, makine imalat, metal işleme, elektrik-elektronik, iş makineleri, imalat ekipmanı, otomotiv, plastik-kauçuk, tıbbi araç gereçler, savunma sanayii ana başlıklarında üretim yapılıyor.
OSTİM OSB ve İvedik OSB, başta Ankara çevresindeki Türk Traktör, ASELSAN, MAN gibi fabrikalar olmak üzere büyük işletmelere yan sanayi malları üretmekte, fason üretim ve taşeronluk yapmaktadır. Önemli miktarda ihraç ürünü de üretilen OSTİM’de, bu ihracatın önemli bir bölümü Afganistan ve Irak’a yapılmaktadır.
OSTİM’deki işçilerin çalışma koşulları
Büyük bir çoğunluğunu Yozgat, Çorum, Çankırı ve Ankara’nın ilçelerinden göç edenlerin birinci ve ikinci kuşak çocuklarının oluşturduğu OSTİM işçilerinin çalışma ve yaşam koşulları, diğer küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde çalışan işçilerinkinden pek de farklı değil. Şehirler, sektörler, atölyeler farklı olsa da işçilerin karşılaştıkları sorunlar hep aynı. Zorunlu mesai, ücret zamlarının verilmemesi, ücret ödemesinin keyfi olarak düzenlenmesi veya parçalı ödenmesi, şiddete maruz kalma vs.
Çalışma saatleri düzensiz; aralarında bütün hafta boyunca sabahtan gece yarılarına kadar çalışan işçiler var. Günlük ortalama çalışma saati 12. Buna karşın çoğu işyerinde ücretler düşük ve sigorta primleri yatırılmıyor.“OSTİM’de, Türk Traktör’ün yan sanayi mallarını üreten bir metal atölyesinde çalışıyorum. Atölyede 70’e yakın işçi çalışıyor. Bu işçilerin 10-15 tanesi stajyer öğrenci. İşçilerin yaş ortalaması 20-25 ve çoğu işe yeni başladı. Atölyede, birkaç tane eski işçi dışında, herkes asgari ücretle çalışıyor. Stajyer öğrenciler ise, daha stajları resmen başlamadığı halde çok daha düşük ücretle çalışıyorlar” diyor genç bir işçi. 19 yaşındaki Ferhat ise ücretlerin düşük olmasından yakınarak, “Giriş çıkışlar belli değil. Mesaimiz yok. Sigortalarımızın yatırılıp yatırılmadığı belli değil, sigortasız çok işçi çalıştırıyorlar” diyor.
Atölyelerde iş güvenliğine dair alınan önlemler, levhalarda yazılı göstermelik uyarılardan ibaret: “Her an parmaklarımızın kopması ve ağır şekilde yanma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Hiçbir önlem alınmıyor. Alınmasını istediğimizde de, şef bizimle dalga geçip, ‘ne oldu, Çalışma Bakanlığından mı geldiler, bir şey olmaz’ diyor. Daha önce çalışan birçok işçi parmağını preslere kaptırmış veya kor haline gelen demirlerle vücutlarını yakmış. Hastalandığımızda veya bir yerimizi sakatladığımızda izin alamıyoruz. İşçilerden biri çok hastaydı, ayakta duracak hali yoktu ve izin istedi. Ama ‘senin işini yapacak kimse yok, işlerin yetişmesi lazım’ deyip izin vermediler” diyor 2 yıllık işçi Hasan.
Büyük çoğunluğu için sınıf bilinci henüz epeyce geri düzeyde olsa da, köyden kopuşun artmasıyla birlikte işçilik bilincinin gelişmesinin önü giderek açılıyor. Geçmişte, özellikle birinci kuşak işçiler, mutfak erzaklarının çoğunu Ankara yakınındaki memleketlerinden getirtiyor ve oradaki toprağın ekilip biçilmesinden kendilerine düşen payla bütçelerini bir nebze rahatlatıyorlardı. İşsiz kaldıklarında ise hiç olmazsa karınlarını doyurabilecekleri memleketlerine dönebiliyorlardı. Şimdiki genç işçi kuşağının büyük çoğunluğunun ise böyle bir “şansı” yok. Çünkü çoğunun babası da işçi ve işlenen bir karış toprakları dahi kalmamış.
OSTİM’de resmi ve kayıt dışı çocuk işçi çalıştırılması da oldukça yaygın. 100 YTL aylıkla çalışan çok sayıda çocuk var. Sanayi sitesinde çalışan genç işçilerin bir bölümü, patronları tarafından, haftada bir gün eğitim aldıkları Ostim Mesleki Eğitim Merkezine kayıt ettiriliyor. Böylece sigorta primleri eğitim merkezi tarafından ödeniyor. Ostim Mesleki Eğitim Merkezi bünyesinde 1182 genç işçi var. Ortaokuldan sonra 3 yıl süreyle haftada bir gün eğitim gören genç işçiler, kalfalık belgesi alıyorlar. Kalfalıktan sonra girdikleri sınavla da ustalık belgesi. Bu genç işçilerden 102’si merkeze ait yurtta kalıyor. Gençlerin atölye ve okul dışında gördükleri tek bir yer yok. Merkezde daha çok metal, motor, tesviye eğitimi veriliyor.
İşçi gençler yaşamlarından memnun değiller. “Mümkün olduğunda” sanayiden ayrılmayı istiyorlar. Hüseyin, hiçbir sosyal faaliyetin olmamasının sanayideki yaşamı daha da zorlaştırdığını söylüyor. Ona göre atölyeler “yarı açık cezaevi” gibi. Vakit bulabildiklerinde tek eğlenceleri, televizyon izlemek ve pazar günleri yakındaki stadyumda yapılan Ostimspor maçlarını seyretmek.
Mustafa, patronların kendilerine nasıl davrandığını şöyle anlatıyor: “Okuldan çıkınca işe gel diyorlar, gece yarısına kadar iş oluyor. Sabah da sekizi beş geçe gelsen kıyameti koparıyorlar.” Sabah 6:30’da evden çıkıp gece yarısı eve döndüğünü anlatan Murat da, “İş çıkışında ellerin simsiyah oluyor. Sana başka türlü bakıyorlar” diyor. Cihan, özlemini, “diğer gençler gibi yaşayabilmek, saygı görmek istiyoruz” diyerek dile getiriyor.
3-5 kişinin çalıştırıldığı atölyelerin yanı sıra, 30-40 işçinin çalıştığı atölyelerin de yoğun olduğu OSTİM’de işçilerin çoğu örgütsüz. İşçiler işyerlerindeki sorunlarını mücadele ederek aşmak yerine, işi bırakıp giderek “çözüyorlar”. Atölyeler arasında sürekli bir işçi değişimi yaşanıyor. Hiçbir sendikal örgütlülüğün olmadığı bölgede az sayıda işçi çalıştıran birbirinden bağımsız yüzlerce atölyenin bulunması yüzünden, sendikal örgütlülüğün gerçekleşmesi uzun ve sabırlı bir çalışmanın ürünü olabilir ancak. 42 yaşındaki Ali “Buralarda sorunlar çözülmez, büyük işyerlerinde çözülür. Biz birleşebilirsek ancak aynı atölyedeki beş kişiyle birleşebiliriz, yan atölye ile birleşemeyiz” diyor umutsuzlukla. 9 yaşından beri çalıştığını söyleyen genç bir işçi ise “OSTİM’de herkesin sadece kendini düşündüğü ve bir dayanışma olmadığı için birlikteliğin de oluşturulamayacağı” düşüncesinde.
İşçilerin tüm umutsuzluklarına karşın, patronlar yine de korkuyor işçilere açık kapılar bırakmaktan. Örneğin atölyeler arasındaki iletişimi kesmek için ellerinden geleni yapıyorlar. “Patronlar kendi aralarında anlaşarak yemek saatlerini farklı yapmışlar. Örneğin bizde yemeğe 12’de, yan atölyede ise 12:30’da başlanıyor. Bu nedenlerle diğer atölyelerle irtibata geçemiyoruz.”
Yok başka bir cehennem, yaşıyorsunuz işte!
Orta Anadolu köylülüğünün geleneksel muhafazakârlığına sahip olan OSTİM işçileri, orta ve küçük işletme sahiplerinin İslami ve muhafazakâr motiflerle bezedikleri ideolojilerinin etkisine fazlasıyla maruz kalmış durumdalar. Küçük atölyelerde genelde yüz yüze baktıkları patronları, onların öfkelerini dini duygularını sömürerek ehlileştiriyor. Bayramlarda seyranlarda cemaat olarak işçi ailelerine yaptıkları sosyal yardımlarla içlerini rahatlatırlarken, şükürcü düşüncenin kıskacındaki işçilerin de gönüllerini alıyorlar. Hem taş kalpli bir dünyanın vicdanı, hem de kitlelerin afyonu olan din ile işçileri uyutuyorlar.
Sözün kısası Ostim işçileri kapitalizmin ağır ve yoğun sömürü koşullarından nasibini fazlasıyla aldığı gibi, sınıf mücadelesinin zayıf olduğu koşulların yarattığı açmazların da pençesinde kıvranıyor. Burjuva ideolojisinin örgütsüz işçi kitlelerinin yaşamını esir alan aldatmacalarının ortadan kaldırılması elbette zorlu ve ter akıtılan mücadeleleri zorunlu kılıyor. Bunun için mücadeleye yatkın ve militan bir ruha sahip işçileri harekete geçirecek bir çalışmayı sabırla ve sebatla OSTİM ve diğer sanayi işçileri arasında da örmek gerekiyor. Sınıfın birliğinin ve sınıf dayanışmasının mücadele içinde geliştiğini unutmadan yapılacak çalışmalar, Ali Ustaya yandaki atölyedeki işçilerle birleşilebileceğini gösterecektir çünkü. Yine, mücadele ederken gelişen sınıf bilinci ve onun şekillendireceği kişiliği ile gerçek bir saygı göreceğini öğrenecektir genç Cihan. Ve ancak militan sınıf mücadelesi ile elde edilebilen kazanımlarla özgüvenini sağlamaya başladığında fark edecektir tüm işçiler, yaşadıkları bu cehennemden bir yeryüzü cenneti yaratabileceklerini.
link: Marksist Tutum, Ankara’nın Proleterleşen Çehresi ve OSTİM İşçileri, 18 Eylül 2006, https://marksist.net/node/837
Barış Bir Devrim Sorunudur
Sol Nedir? CHP Kimdir?