Hayat denilen kavgaya girdik
Çelik adımlarla yürüyoruz
Biz bu karanlık yolun sonunda
Doğacak güneşi görüyoruz
Dağları aşıyor, bak yakınlaşıyor
Kızıl yıldıza hep koşun
Bu bir rüya değil,
Bu bir hülya değil, yıldızıdır kurtuluşun
Kara deryalarda bir fenersin,
Senin ışığında yürüyoruz.
Biz bu karanlık yolun sonunda
Doğacak güneşi görüyoruz.
Fabrikalarda biz,
Tarlalarda biziz, biziz hayatı yaratan
Din farkı bilmeyiz,
Dil farkı bilmeyiz, sanki doğduk bir anadan
Anamız amele sınıfıdır,
Yurdumuz bütün cihandır bizim
Hazırlandık son kanlı kavgaya
Başta bayrağımız sosyalizm
Bayrağını yükselt,
Daha daha yükselt, yükselt bayrağı yukarı
Bugüne vuralım, yarını kuralım,
Kaldıralım sınıfları.
İşçi sınıfı burjuvaziye karşı mücadeleye giriştiği ilk dönemlerden bu yana bazen zaferler, bazen yenilgilerle dolu koca bir sınıf savaşımı tarihi yaratmıştır. Yenilgiler ağıtlarla, zaferlerse marşlarla anlatılmıştır çoğu zaman. Her bir satırı mücadele tarihi içinde dünyanın herhangi bir yerindeki sınıf kardeşlerimizin kanıyla yazılmış olan marşlarımız, sınıfımızın devrimci ateşini dilden dile aktaran birer meşaledir. İşçilerin cesaretini ve atılganlığını simgeleyen devrimci marşlarımız, insanlığın büyük bir kısmını sermaye sahibi küçük bir asalak sınıf için köleleştiren bu sisteme karşı öfkemizi daha da biler, mücadele coşkumuzu daha bir tırmandırır, burjuvaziye karşı kinimizi doruğa çıkarır. Onlar, kendilerinden sonraki kuşağa mücadeleyi, direnmeyi, umudu ve öfkeyi haykıran atalarımızın vasiyet sözleridir adeta. Teslimiyeti değil direnişi aşılarlar ve inatla yola devam etmek gerektiğine işaret ederler. Bir ülkede doğar her yerde vücut bulurlar. Bugün Enternasyonal Marşı, Avusturya İşçi Marşı, İtalyan İşçi Marşı, Çav Bella gibi marşlar, mücadele ile tanışmış olan herkesin duygularını ortaklaştıran ezgilerdir.
Ortak düşmanımız olan burjuvaziye karşı mücadele ederken hep bir ağızdan haykırdığımız marşlarımızın sözlerini söylemek kadar hikâyelerini bilmek de önemlidir. Örneğin Avusturya İşçi Marşı olarak bildiğimiz marşın orijinalinin hikâyesi Rusya’da Ekim Devrimi sonrasında yaşanan iç savaşa uzanıyor. O dönemde Bolşeviklerden yana olmayan tüm güçler Çarın eski generallerinin komutasında karşı-devrimci bir ordu oluşturdular. Başkomutanı Baron Pyotr Nikolayeviç Vrangel olan karşı-devrimci Beyaz Ordu, 1920’de Kızıl Ordu tarafından ezilerek yok edildi. 1920’de, Pavel Grigoriev, Baron Vrangel’e atfen adı “Beyaz Ordu, Kara Baron” olan bir şiir yazdı ve bu şiir Samuel Pokrass tarafından marş olarak bestelendi. Kızıl Ordu’nun yaklaşan zaferinin anlatıldığı bu marşın ilk versiyonlarında nakarat “Yoldaş Troçki’nin bahriyelileri bizi son savaşa çağırıyor” biçimindeydi. İşte bizim Avusturya İşçi Marşı olarak söylediğimiz marşın müziği bu marştan alınacaktı. Marş Rusya’da doğmuş olmasına rağmen, böylece daha sonra Viyanalı İşçiler olarak tanınıp ünlenecekti.
1920 yılından sonra Avusturya’da siyasal ortam gittikçe kızışmıştı. İşçi sınıfının yükselen mücadelesinin yanı sıra faşist örgütlenmeler de ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu süreçte, eyaletlerde kurulan gerici “yurt savunma birlikleri” (Heimwehr) gitgide faşistleştiler. İşçilerin 1927 Ocağında düzenlediği mitinglerden biri faşist Heimwehr’in saldırısına uğradı ve iki işçi öldürüldü. Bu olaya ilişkin dava sonucunda katiller Temmuz ayında beraat ettirilince, 15 Temmuz 1927’de Viyanalı işçiler 24 saatlik genel grev çağrısıyla büyük bir miting gerçekleştirdiler. Posta ve demiryolu işçileri de süresiz greve çıktılar. Gerçekleştirilen miting esnasında işçiler Adalet Sarayını ve polis karakollarını ateşe verdiler. Asker ve polisin işçilerin üzerine ateş açması sonucunda 90’dan fazla işçi öldürülürken, 500 işçi yaralandı.
Temmuz Ayaklanması olarak tarihe geçen bu olay sonucunda, sosyalist bir aileden gelen Avusturyalı şair, yazar, gazeteci Fritz Bruegel (1897-1955) “Beyaz Ordu, Kara Baron” marşının müziğinin üzerine Almanca sözlerle, Viyanalı İşçiler’i (Die Arbeiter von Wien) yazacaktır. Bu marş 1929’da İkinci Uluslararası Gençlik Gününün marşı olarak kabul edilir. Şubat 1934’de de Viyana başta olmak üzere Avusturya’da faşizme karşı girişilen silahlı isyanın simgesi olur. Direnişçiler yenilir ama marşlarının mesajı tüm dünyaya yayılır.
Avusturya İşçi Marşının sözlerini Türkçeye kimin uyarladığı bilinmiyor. 1973 yılında Avrupa’daki işçi örgütlerinin kurduğu Avrupa Türkiyeli Toplumcular Federasyonu (ATTF) bünyesinde oluşturulmuş olan ATTF Korosu, dünya işçi hareketinin en tanınmış şarkı ve marşlarını Türkçeye çevirmiş ve ilk devrimci marşlar albümünü çıkarmıştı. İşte bu çalışma, devrimci marşların ve Avusturya İşçi Marşının Türkiye’de de yaygın bir şekilde tanınmasını sağlamıştı.
Avusturya İşçi Marşı, işçi sınıfının dünya çapında büyük bir aile olduğunu, tüm hayatı yaratanın işçi sınıfı olduğunu, ne din farkının ne dil farkının bizi birbirimizden ayıracağını, sanki bir anadan doğmuş gibi kardeş olduğumuzu anlatır. İşçi sınıfının uluslararası bir sınıf, vatanının ise tüm dünya olduğunu hatırlatır. Kapitalizm işçi sınıfına karanlık günlerden başka bir şey sunmazken, kızıl yıldız, kapitalizme karşı mücadele eden işçi sınıfının kurtuluş feneri olarak yolumuzu aydınlatıyor. Avusturya İşçi Marşı, işçi sınıfının sosyalizm bayrağını yukarıya kaldırarak ve bugüne vurarak, tüm sınıfları ortadan kaldırması gerektiğini işçilerin beynine kazıyor.
link: Aylin Dinç, Avusturya İşçi Marşı, 5 Ocak 2008, https://marksist.net/node/7223
Devrimci Propaganda ve Ajitasyon
Butto Suikastıyla Derinleşen Kriz