Sermaye sınıfı ve emrindeki AKP hükümetinin işçi sınıfının kazanılmış haklarına yönelik saldırı dalgası devam ediyor. Dünyanın 16. büyük ekonomisi olmakla övünen AKP hükümeti, gözünü ilk 10’a dikmiş durumda ve hazırladığı saldırı paketleriyle sermaye sınıfı için dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalışıyor. Sermaye sınıfı ne zamandır kendisine ayakbağı olan, işçi sınıfının başlıca güvencilerinden kıdem tazminatından kurtulmak istiyordu. Sermayenin bu isteğini AKP hükümeti burjuva örgütlerle birlikte planladığı Ulusal İstihdam Stratejisi ile hayata geçiriyor. AKP hükümeti TOBB, TUSKON, TÜSİAD, MÜSİAD ve TİSK gibi 29 burjuva kuruluşla bir araya gelerek işçi sınıfının kazanılmış haklarına yönelik geniş bir saldırıyı içeren bir plan hazırlamış durumda.
AKP, adına “Ulusal İstihdam Stratejisi” denilen bu saldırı paketini hükümet programına alarak adım adım uygulamaya geçmiştir. Kıdem tazminatının gaspı, saldırı planının bel kemiğini oluşturmaktadır. Hazırlanan saldırı planında yer alan bazı maddeler torba yasayla hayata geçirilirken, diğer maddeler de genel sağlık sigortası adı altında yasalaşmıştır. Hükümet saldırılarına devam etmiş, hava işkolunda grev yasağı getirmiştir. Yeni bir saldırı daha yoldadır, hükümet borsada grev yasağı getirmek niyetindedir ve grev yasağını diğer işkollarında da uygulamak istemektedir. AKP Ulusal İstihdam Stratejisinde öngördüğü saldırı maddelerini bir taktikle sıraya koymakta ve adım adım uygulamaktadır. İşte bu saldırı maddelerinin en önemlisi kıdem tazminatının gasp edilmesidir. Ancak hükümet bunun kolayına olmayacağını bildiği için kıdem saldırısını şirin gösterecek birtakım açıklamalar yapmakta, gündeme getirip tartıştırmaktadır. Saldırı ilk gündeme geldiğinde hükümet bir fon kurulacağını, artık işçilerin kendisi işten çıksa dahi tazminatını alacağını, tazminatının devlet güvencesinde olduğunu söylemiş, medya desteği ile bu yalanını cazip hale getirmişti. TV’lerin mikrofon uzattığı ve saldırının içeriğinden habersiz işçiler, “iyi olur, tazminatımız devlet güvencesinde” diyerek aldanıyordu. Devlet güvencesi gibi söylemlerle kıdem tazminatı gaspını şirin göstermeye çalışan AKP, bu yöndeki yalanlarına yenilerini eklemiştir.
Hükümetin kıdem tazminatına yönelik hazırladığı saldırı taslağına koyduğu yeni aldatmacalar basın tarafından ballandırılarak verildi. “Ev alana kıdem tazminatı müjdesi” gibi başlıklarla, kıdem tazminatının fona devredilerek iç edileceği gerçeğini gizlemeye çalışan haberler birbiri peşi sıra sökün etti. Bütün bunların amacı bellidir: Kamuoyunda, işçiler nazarında iyi bir şey yapılıyor, yapılan düzenleme iyiliğimize intibaını yaratmak! Böylece işçiler aldatılarak saldırı daha kolay yoldan yasalaşacak ve işçilerin en büyük güvenceleri ellerinden alınacak. Durumun ciddiyeti ortadadır. Bu nedenle, işçilere hazırlanan bu sinsi saldırının içeriğinin anlatılması, hangi tuzaklarla dolu olduğunun gösterilmesi ve teşhir edilmesi son derece önemlidir.
Kıdem tazminatı saldırı tasarısı ne içeriyor?
Sermaye hükümeti AKP saldırı tasarısını ilk gündeme getirdiğinde “işçiler mevcut durumda kıdem tazminatlarını alamıyor” diyerek bir fon kurulacağını, patronların işçilerin brüt maaşı üzerinden bu fona para yatıracağını, böylece işten atılan veya kendi isteğiyle çıkan işçinin gidip fondan parasını çekebileceğini söylemişti. Ancak tasarı irdelendiğinde sermaye hükümetinin cazip söyleminin altında tuzakla dolu maddelerin olduğu görülmekteydi.
Tasarıya göre işçiler kendileri dahi işten çıksa ancak 10 yıl sonunda fondan parasını alabilecekti. Peki, işçiye kıdem tazminatı ödemekten kurtulan patronun işçiyi istediği gibi işten attığı bir durumda hangi işçi kaç sene çalışacak ve fonda ne kadar parası birikecekti? Üstelik tasarıya göre, kıdem tazminatı, giydirilmiş yani sosyal haklar eklenerek oluşan brüt ücret yerine sadece çıplak brüt ücret üzerinden hesaplanıyordu. Örneğin maaşı 1500 TL olan ve sosyal hakları da eklendiğinde brüt maaşı 2000 TL’ye yükselen bir işçi, 5 yıl çalışması karşılığında her yılına bir aylık brüt ücretten 10 bin TL kıdem tazminatı alabiliyor. Fona devredildiğinde patron çıplak brüt maaş üzerinden, yani 1500 TL üzerinden, fona her ay yüzde 2,5 oranında para yatıracak. İşsizlik Fonundan da bu fona yüzde 1,5’luk bir pay aktarılacak. Bu durumda işçinin bir yıllık çalışmasının karşılığında fonda birikecek para miktarı 720 TL olacak. Nerede bir yıllık hakkına karşı aldığı 2000 TL, nerede fonda biriken 720 TL?
Ayrıca fonda genelde para birikse bile işçinin bu parayı alması için on yıl beklemesi gerekecek. Sermaye hükümeti kıdem tazminatlarıyla birlikte bölgesel asgari ücret, esnek çalışma, kölelik büroları gibi, kıdem tazminatının altını oyan saldırıları da uygulamaya koymayı hedeflemektedir. Kuralsız çalışma koşullarında ne zaman, hangi gün çalıştığı belli olmayan, düzenli sigorta primi ödenmeyen bir işçinin fon hesabında para birikebilir mi? Ayrıca hükümet çıkardığı teşvik yasalarıyla 18-29 yaş arasındaki işçilerin sigorta primlerinin 5 yıllık süre içinde kademeli olarak İşsizlik Sigortası Fonundan ödenmesini sağlıyor. Bu durumda gözünü kâr hırsı bürümüş patronlar ucuz işgücü olarak genç işçileri işe alırken, 30 yaş üzeri işçileri işe almamakta ve işten atmaktadır. Bu yaş grubu işçiler hangi zamanda iş bulacak ve fonda paraları birikecek. Kısacası fonda birikecek para tam bir muamma. Saldırı tasarısı bu haliyle kamuoyunun gündemine girdi ve bir süreliğine tartışıldı.
Şimdilerde sermaye hükümeti yeni bir hamleyle birkaç ekleme yaparak saldırı paketini şirin göstermeye çalışıyor. Ancak yeni diye getirilen şeyler tam bir kandırmacadan ibaret. Tasarının yeni haline göre, ev almak isteyen işçi 10 yılı beklemeden paranın yarısını, 15 yıl çalışan ve 3600 günü dolduranlar da tamamını alabilecek. Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren fon uygulamasının başlayacağını düşündüğümüzde, hangi işçinin hesabında ev alacak kadar paranın birikeceği ortadadır. Senelerdir sigortasız çalıştırılan işçilerin 3600 günü dolduramayacağı da açıktır. Ancak hükümetin neden ev meselesinden yola çıktığı belli oluyor. Çünkü bugün işçilerin en büyük sorunlarından biri başını sokabileceği bir evdir. Sermaye hükümeti bunu bildiğinden saldırıyı şirin göstermek için, ev alan fondan parasının yarısını çekebilecek gibi aldatıcı maddeler koymaktadır. Üstelik paranın tamamını da değil yarısını çekebilecek. Haliyle ev sorunu yaşayan bir işçi tuzaklardan habersiz ev alma umuduyla hükümetin yalanına kanabilmektedir. Ayrıca yeni düzenlemeye göre askere gidenler ve evlenip işten ayrılan kadınlar fondan yararlanamayacak. Fonda zaman aşımı olacak, emekliliği takip eden on yıl içinde fonda biriken parasını almayan işçiler haklarını kaybetmiş olacaklar. Böylece fonda biriken paralar yine patronlara peşkeş çekilecek.
Saldırının sonuçları nelerdir?
Kıdem tazminatlarına yönelik saldırının içeriğini teşhir etmek yetmiyor, asıl mesele işçilere sonuçları anlatmak ve mücadeleyi örgütlemektir. Kıdem tazminatı fona devredildiğinde patronların işçileri işten atmak için önlerinde hiçbir engel kalmayacaktır. Böylece patron istediği işçiyi alıp istediğini atacak, herhangi bir tazminat ödemediği için de en ağır iş koşullarını dayatabilecektir. Bunun ne anlama geldiği bellidir: uzun ve yorucu iş saatleri, olabildiğince düşük ücret ve sosyal güvencenin olmaması. Bu durum sendikal örgütlenmenin önünde daha da büyük bir engel yaratacaktır. Mevcut durumda bile sendikalılaşmak bu kadar zor iken, sürekli işçilerin işe alınıp çıkarıldığı bir durumda sendikal örgütlenmenin önü fiili olarak kesilmiş olacak. Hükümet kıdem tazminatını tamamen yok etme niyetinde olsa da şimdilik bir ara formülle fona devrilmesini öngörmüştür. Ancak bu hali bile patronları büyük bir yükten kurtarmaya yetiyor.
Diğer yandan kıdem saldırısının destekleyicisi ve dizginsiz sömürünün önünü açacak yan saldırı maddeleri olan bölgesel asgari ücret uygulaması, esnek çalışma türleri ve kölelik büroları da sırayla uygulamaya geçirilmek istenmektedir. İşverenin fona ödediği primlerin bir kısmı işsizlik fonundan karşılanacak, böylece her işçi kendi kıdem tazminatının bir kısmını kendisi ödemiş olacak. Sermaye hem fonun bir kısmını işçinin cebinden karşılayacak hem de fonu dilediği gibi kullanacak. Güya işçiye kıdem tazminatından biriken parayı, adına açılan bireysel hesapla takip etme imkânı getirilmiş. Sürekli işe girip çıkan, işsiz kalan ve bundan ötürü fonda parası birikmeyen, birikse bile üç beş kuruşu aşmayan işçi hesabını takip etse ne olur? Oysa milyonlarca işçinin hesabında toplanan cüzi paralar toplamda tıpkı işsizlik fonunda olduğu gibi büyük meblağlar oluşturacaktır. İşçinin ulaşamadığı bu büyük paralar devlet eliyle patronlara aktarılacaktır.
Fon taslağının 4. maddesinde fon yönetimi şu şekilde düzenleniyor: “Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının önerisi üzerine müşterek kararname ile atanacak bir temsilci ile en fazla işvereni temsil eden işveren konfederasyonu tarafından seçilen iki ve en fazla işçiyi temsil eden işçi konfederasyonunca seçilen bir üyeden oluşur.” Fon yönetiminde işverenin iki, işçilerin bir temsilcisinin bulunmasının ne anlama geldiği bellidir. Devletin temsilcisi de sermayenin temsilcisi olduğuna göre fon yönetimi ve tasarrufu tamamen sermayenin kontrolündedir. Kıdem tazminatı fonunun akıbeti işçiler için oluşturulmuş diğer fonların akıbetiyle aynı olacaktır. Milyonlarca işsizin olduğu bir durumda işsizlik fonunda biriken 78,5 milyar liranın 4,8 milyar lirası işçilere işsizlik ödeneği olarak verilirken, 13,5 milyar lirası devlet eliyle burjuvaziye aktarılmıştır. Meseleyi özetleyecek olursak, amaçlanan sonuç bellidir: Kıdem tazminatı yükünden kurtulan sermaye sınıfı örgütlenmenin önüne büyük engeller getirerek ve en ağır iş koşullarını işçilere dayatarak dizginsiz bir sömürünün önünü açacak ve oluşturulan fonları da yağmalayacaktır. Sermaye ve emrindeki AKP hükümetinin işçi sınıfa yönelik bu ciddi saldırılarına karşı mücadeleyi örgütlemek, işçi sınıfını bu saldırılar karşısında seferber etmek gerekiyor.
Sendikalar ne yapıyor, ne yapmalı?
Burjuvazi “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altında işçi sınıfının kazanılmış haklarını budarken, saldırılara karşı mücadeleyi örgütlemesi gereken sendikalar ne yapıyor? İşçi sınıfının ekonomik, sosyal ve siyasal haklarının mücadelesi için kurulan sendikalar, sendika bürokratlarının elinde can çekişiyor. “Ulusal istihdam stratejisi”nde açıklanan saldırı maddeleri yasalaşırken, sendikalar bu saldırıya karşı herhangi bir ciddi mücadele örgütlememiş, basın açıklamalarıyla durumu idare etmeye çalışmışlardır. Sendika bürokratları kıdem tazminatına dokunulmasını genel grev sebebi sayacaklarını ve buna izin vermeyeceklerini söylüyorlar. Hükümet hava işkolunda grev yasağı ilan ediyor, çıt yok, GSS ile milyonlarca emekçinin sağlık hakkını gasp ediyor, çıt yok.
Sendikaların hükümetin bu hamlelerini boşa çıkartmak için hiçbir taban çalışmaları yok. Sendikalı olup da yeni düzenlemeyi iyi bulan da var, haksız bulan da, hiç haberi olmayan da. Sendikalı işçi sayısını bir yana bıraktığımızda, geride milyonlarca örgütsüz işçi var ve büyük bir bölümünün ya saldırıdan haberi yok ya da kıdem tazminatının ne olduğunu bilmiyor. Mevcut durum bu iken, sendikalardan, sanki bütün işçiler örgütlü ve yapılan saldırıdan haberleri varmış gibi, hükümet saldırıyı meclis gündemine aldığı an grev yapılacak ve saldırı püskürtülecek şeklinde açıklamalar geliyor. Türk-İş yönetimi yaptığı açıklamada şöyle diyor: “İşçilerin ve Türk-İş’in bu konudaki tavrı açık ve nettir. Konunun sürekli gündemde tutulması nedeniyle kıdem tazminatına yönelik herhangi bir saldırı karşısında diğer eylemlerimizin yanı sıra üretimden gelen gücümüzü kullanacağımız yönünde bir karar aldık ve bu kararı yerine getireceğiz.” Sendika bürokratları üretimden gelen gücümüzü kullanacağız diyorlar, iyi de bunun için ortada bir hazırlık var mı? İşçiler saldırı konusunda uyarıldı mı, işçilere bunun teşhiri yapıldı mı? İşçileri eyleme geçirecek faaliyetler örgütlendi mi? Bütün bunların cevabı hayır olmasına rağmen, sendika bürokrasisi göstermelik bir grevle saldırıyı durdurabileceğini iddia etmektedir.
Saldırıdan haberi olamayan veya hükümetin yalanına kanmış hangi işçi genel greve katılacak? Sendikaların üzerine düşen onca iş ortada duruyor. Sendikalar kapsamlı kampanyalarla, seminerlerle, büyük mitinglerle, saldırıyı işçi sınıfının gündemine sokup işçileri gelen tehlikeye karşı uyarabilirler. Fabrikalarda, işyerlerinde, mahallelerde saldırıyı teşhir edecek faaliyetler düzenlenebilir. Uyarı grevleri, iş yavaşlatma gibi birçok eylem sendikaların örgütlemesi gereken işlerdir. Ancak o zaman işçi sınıfının içinde bir duyarlılık yaratılmış olur. Neyle karşı karşıya olduğunu, neyi kaybettiğini bilen işçi mücadelesine de sımsıkı sarılır. Genelde sendikalar bu konuda bugüne kadar laf üretme düzeyini geçemediler. Fakat tekil örnekler de olsa, saydığımız işleri mütevazı bir şekilde yapmaya çalışan UİD-DER (Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği) gibi işçi örgütleri de var. UİD-DER’in yürüttüğü mütevazı fakat azimli çalışmalarla mahallelerde, işyerlerinde, fabrikalarda binlerce işçiyle yüz yüze görüşülerek saldırı teşhir ediliyor, işçiler bir araya getirilebiliyor. Sendika bürokratlarının sınıfı mücadeleden uzak tutan tutumları karşısında, saldırının püskürtülmesi ve sendikal bürokrasinin defedilmesi için mücadeleyi örgütlemek sınıf devrimcilerine düşüyor.
link: Hakan Sönmez, Kıdem Tazminatı Saldırısında Yeni Hamleler, Ağustos 2012, https://marksist.net/node/3067
Polis Terörü Tırmanıyor
Asıl Düşman Kim?