Türk burjuvazisinin AB süreciyle birlikte milliyetçilik fırtınası hem sağdan hem 'sol'dan esmeye veya daha doğrusu sökün etmeye başladı. Toplumun gözünde sol olarak görülen 'sosyal-demokrat' kesimlerin yanı sıra, 'gerçek' solun da milliyetçilik ezeli zaafıyla özürlü olması her alanda uyanık olmayı ve işçi sınıfının enternasyonalist çıkarlarını savunmayı gerektiriyor. Ortaya çıkmak için bile iki tane yazara ihtiyaç duyan Metal Fırtına adlı kurgu-roman da bu milliyetçi fırtınanın yoğunlaşmış bir ifadesi olarak karşımıza çıkıyor.
Aslına bakılacak olursa, bu kitap hiç de kendinde bir öneme sahip değil; tersine, türünün en harcıâlem örneklerinden biri olarak beliriyor. Ancak, içinde bulunduğumuz dönem itibarıyla burjuva ideolojisinin somutlandığı en sinsi örneklerden birisi aynı zamanda. Son dönemde bu tür milliyetçi komplo teorilerinin sayısı gittikçe artıyor, kitap raflarında ön sıraları bunlar kaplıyor. Emperyalist vahşetin dünyanın dört bir tarafında yarattığı korkunç yıkımdan ve emperyalist terör ortamından beslenen bu komplocu siyasal-kurgular, emperyalist savaşların kızışmasıyla maalesef daha da artacağa benziyor. Bu çerçeve içerisinde, teferruatlı bir inceleme gerektirmeyen Metal Fırtına'ya şöyle bir bakmakta yarar var.
Yıllarca 'yılan Yunan'ın gelip 'anavatan'ı işgal edeceği masalıyla uyutulmuş zihinlere seslenen Metal Fırtına, aslında, suyun başını erken tutmanın nimetlerinden faydalanarak, ortalama bir kitabın 1000 satış rakamını zor bulduğu bir ülkede şimdiden yarım milyonluk tiraj elde etti. Kitap, ne eksik ne fazla, 'modern' bir hamaset edebiyatı. Daha kitabın ilk sayfalarından itibaren sözde Kuvayi Milliye ruhu kendisini hissettiriyor. 'Kalleş' düşman kurşunları altında kalan, her zamanki gibi sayıca az ama yüreği mangal Türk askerleri destan yazmaya girişiyorlar. Tek yürek olmuş necip Türk milletinin karşısında ise, insanlıktan nasibini almamış 'cani' düşman var. Yine savaş mağduru uluslardan biri olan Suriye'nin başkanı Esad işbirlikçi çıkarken, 'kahraman' Türk'ün hakkını düşman bile teslim eder. Roman boyunca farklı kisveler altında milliyetçilik ruhu okşanır da okşanır. Örneğin, Amerikan ordusunda görevli olan ve Anıtkabir'i bombalamakla görevlendirilmiş bir Kürt askerinin, damarlarındaki 'asil Türk kanı'nın hızlanması sonucu anıları depreşir ve çark ederek Amerika'ya tarihindeki ilk modern uçak gemisi kaybını yaşatır. Anıtkabir'i adeta üzerindeki melekler korumaktadır! İşte bu tür milliyetçi tatavaları kitabın her satırında kör gözüne parmak hesabı görmek mümkün.
Ulusal kurtuluş mücadelesi veren Kürt halkına karşı yıllardır haksız bir savaş ve imha politikası yürüten devleti mazlum ve haklı gösterme çabası belki de Metal Fırtına'yı hem kendi türündeki hem de diğer türlerdeki kitaplarla birleştiren en büyük unsur. Zaten buradan hareketle de sinsice 'sol' bir kisveye bürünme çabaları rahatlıkla sezinlenebiliyor.
Kitap o kadar popüler kültür ürünü ki, her yönüyle tam bir tüketim nesnesi. Bir solukta okunup bitirilecek, birkaç sayfa atlandığında alıcısına hiçbir şey kaybettirmeyecek bir meta. Tıpkı dizi filmler gibi; her şey bir anda başlayıp yine bir çırpıda nihayete erebiliyor. Böylelikle bir yandan da çabucak tüketilmek suretiyle geride olumlu anlamda hiçbir şey bırakmıyor. Böylesi bir 'kültür'lenmenin nasıl büyük bir resmin parçası olduğunu görmek zor değil. Zevk veya kültür tatminini çabuk-anlık yaşamaya alışan bir toplumun, hayatın diğer alanlarında da olumlu anlamda kalıcı değerlere tutunabilmesi, bir kez bulduğunda bunlara sıkı sıkıya sarılabilmesi hiç de kolay olmayacaktır. şunun altını çizmek gerekiyor ki, ideolojisiz bir olgu yoktur! Tek tek alındığında belki es geçilebilecek bu öğeler, parçalar birleştirildiğinde bir yapboz misali burjuva ideolojisinin o meşum yüzünü ele vermektedir. Burjuvazi, değerleri olmayan, kültür-zevk gereksinimini tam da beynini uyuşturacak, kendisini atalete sürükleyecek şeylerle karşılayan kitleler yaratmanın tarafındadır. Bizler nezdinde haklı olarak saçmalığın dik âlâsı, rezilliğin son noktası olarak görülen popüler kültür öğelerinin (magazin programları, diziler, futbol yorum seansları, şarkılar vs.) üzerine oturduğu 'mantıksızlık' böyle bir mantığın ürünüdür. Kendisi mantıkdışı bir sistem olan kapitalizmin çöküş çağı kültürüdür yaşadığımız.
Metal Fırtına ulusal birliği sağlamanın en bilindik yollarından biri olan dış düşman yaratma ve bu düşmanların gerçekleştireceği komplo teorileri üzerinden 'Türkün Türkten başka dostu yok' mesajını verme üzerine kurulu. Nitekim Kemalist ideolojinin de bu paranoya üzerinden hareket ettiğini biliyoruz. Yine, yukarıda da belirtildiği üzere, son dönemde bu içerikle birçok 'roman'ın kaleme alınmış ve de genel anlamıyla 'tutmuş' olması dönemin havasını yakalamış olduklarını gösteriyor. Zaman zaman aşırı ırkçı tonlar taşıyan bu komplo teorileri, ezen ulus milliyetçiliği ve Kürt, Ermeni, Rum düşmanlığı konusunda da kimseye pabuç bırakmıyorlar.
Metal Fırtına'nın Türkiye karşısında çaresiz kalmış ABD'nin hezimetiyle sonlandığını söylemeye gerek yok! Ne olabilirdi ki, Türk'ün gücü! ABD burjuvazisi ile onun doğrudan baskısı altında ezilen ABD işçi sınıfı arasında bir ayrım yapmadan, doğrudan doğruya bir anti-Amerikancılık tutturan bu yabancı-düşmanı milliyetçi söylemin hezeyanlarını artık bir kenara bırakalım. Biz biliyoruz ki, modern çağın yenilmez armadası pozlarındaki ABD burjuvazisini alt edecek olan MİT'iyle, Genelkurmayıyla, başbakanıyla Türk burjuvazisi değil, başta ABD proletaryası olmak üzere dünya proletaryasıdır.
link: Bora Koçak, Milliyetçilik Fırtınası, 15 Ağustos 2005, https://marksist.net/node/7179
“Terör”ün Ardına Gizlenen Gerçekler
Kemalizmin Takiyeci Laikliği