Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) '4. Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü' vesilesiyle, bu yıl küçük-ölçekli madenlerde ve taşocaklarında çocukların çalışmasının yasaklanması çağrısında bulundu. Bu işkolunda çalışan 5 ilâ 18 yaş arası çocuk işçilerin sayısının yaklaşık 1 milyona ulaşmış olması, kampanyanın arkasındaki en büyük neden olarak gözüküyor. Gelgelelim bu korkutucu tablo karşısında burjuvaziden somut bir çözüm önerisi beklemek anlamsız.
Bundan 10 yıl önce ILO tarafından Çocuk İşçiliğinin Sona Erdirilmesi Uluslararası Programı (IPEC) adı altında bir kampanya başlatılmış ve Türkiye'nin de aralarında bulunduğu altı ülkeye sonradan altmış sekiz ülke daha katılmıştı. IPEC'in uzun vadedeki hedefi, sözde, çocuk işçiliğine son verilmesi; kısa ve orta vadedeki hedefi ise çocukların korunması ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi olarak koyuluyor. Ancak, kapitalizm koşulları altında bunun olanaksızlığının aslında pekâlâ farkında olan IPEC ufak bir manevrayla gözünü başka bir hedefe dikmiş ve önceliğini 'en kötü biçimlerdeki çocuk işçiliği'nin önlenmesi olarak belirlemiştir. İşte bu bağlamda 2002 yılında Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günü hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bu günün amacı, dünya çapında çocuk işgücü sömürüsüne dikkat çekmek ve elden geldiğince çocuk işçiliğinin veya onun 'en kötü biçimlerinin önüne geçmek' olarak gösterilmektedir.
Anlaşılacağı üzere, kampanya fevkalâde sınırlı bir içeriğe sahip. Ama nasıl olmasın ki! Sonuçta kapitalizm, işlerin kâr eksenli sürdürüldüğü ve daha fazla artı-değer sömürüsü uğruna her türlü yolun mübah görüldüğü bir sistem. Kapitalizmin özellikle erken dönemlerinde sermaye birikimi için başvurduğu yoğun çocuk işgücü sömürüsü, burjuvazinin saltanat koltuğunun altının nasıl tıka basa pisliklerle dolu olduğunun en somut göstergelerinden biridir.
ILO bundan yaklaşık on yıl önce çarpıcı bir beyanda bulunmuş ve dünya üzerinde 250 milyon çocuğun çalışmak zorunda kaldığını açıklamıştı.
Sonrasında, 2000 yılında bu rakamın 350 milyona ulaştığı ve 5 ilâ 14 yaş arası çalışan çocuk sayısının 211 milyonu bulduğu hesaplanmıştı. Yani söz konusu yaş grubuna giren çocukların neredeyse beşte biri! Üstelik bunların 73 milyonu da 10 yaşın altında.
Kapitalizm, kendi sömürücü doğası nedeniyle bu rezaletin önüne geçemez. İşçi sınıfının dizginsiz sömürüsü üzerine kurulu bir düzenin kendi kanallarını tıkamasını bekleyemeyiz. Burjuvazi bir sınıf olarak, çocuk işgücünün tamamen yasaklanmasına yönelik bir kararın altına imza atsa bile, tek tek burjuvalar bu kararı ertesi güne kalmadan çiğneyeceklerdir. Diğer yandan, zenginliğin bir avuç tekelcinin elinde birikmiş olması ve özel mülkiyet sistemi, işçi ve emekçi ailelerini, kadını, erkeği ve çocuğuyla çalışmak zorunda bırakmaktadır. Bu zorunluluğun üzerinden atlayan burjuva sivil toplum kuruluşları, reformist muhalif kesimler ve en genel adıyla burjuva kamuoyu ise, yasaların imdada yetişmesini talep ediyor. Böylece kırmızı ışıkta cam silen veya sokakta selpak satan çocuklar ve onların 'cani' ebeveynleri sorunu bir çırpıda hallolacakmış!
Hâlbuki kapitalizm var olduğu günden bu yana bu sorundan (elbette kapitalistler açısından değil, bizler açısından bir sorun) yakasını sıyıramamıştır:
'Makine kas gücünü vazgeçilmez bir öğe olmaktan çıkardığı ölçüde, kasları zayıf, vücut gelişmesi eksik, ama eklem ve organları kıvrak işçileri çalıştıran bir araç halini alır. Bu nedenle de kadın ve çocuk emeği, makine kullanan kapitalist için aranan ilk şey olmuştur. Emek ve emekçinin yerini alan bu güçlü araç, çok geçmeden yaş ve cinsiyet farkı gözetmeksizin işçi ailelerinin bütün üyelerini doğrudan sermayenin egemenliği altına sokarak, ücretli işçi sayısını artırmanın bir aracı olup çıkmıştır. Kapitalist hesabına yapılacak zorunlu iş, yalnız çocukların oyun alanlarına el atmakla kalmamış, aile çevresinde bireylerin kendileri için diledikleri gibi harcayabilecekleri zamana ve emeğe de el atmıştır.' K. Marx, Kapital, c. 1, Sol Yay., Ankara 2000, s.380 (abç)
1847 yılında İngiltere'de 18 yaşın altındaki çocukların çalışma saatlerini 11 saatin altına düşürmek için bir yasa teklifinde bulunulmuştu! Demek oluyor ki, çocuklar bile 11 saatten fazla çalışıyorlardı. Üstüne üstlük yine o dönemde İngiltere'de, şimdikine benzer bir tartışma da gündeme girmişti. Kadınların ve on yaşından küçük çocukların madenlerde çalışmasının yasaklanması tartışılıyordu. Tarih, kapitalizm söz konusu olduğunda, inatla tekerrüre meyletmektedir! Ne çare ki kapitalizmin sorunlarını reformlar yoluyla ıslah etmek mümkün olmuyor. Gelinen noktada kapitalizmin bu ve benzeri sorunları yeniden ve yeniden ürettiği görülüyor. Bu bize tek bir umar bırakıyor: kapitalizmin panzehiri reformlar değil, toplumsal devrimdir.
Burjuvazinin enternasyonal örgütlerinden Dünya Bankasının verilerine göre, 2005 yılında aşırı yoksulluk sınırında yaşayanların sayısı tamı tamına 1,1 milyar! Buna bağlı olarak, her yıl 10 milyondan fazla çocuk açlıktan dolayı hayatını kaybediyor (bu rakamların töhmetini az gelişmiş ülkelerin sırtına yüklemek isteyenlere cevaben şunu belirtelim, 'uygar' Avrupa da farklı bir görüntü çizmiyor. Zira Avrupa'da yetersiz beslenenlerin sayısı 35 milyonu geçiyor; yalnızca New York'ta evsizlerin sayısı 'tarihinin en yüksek rakamı olan' 30.000'i aşmış durumda). Yani 2005 yılında, bilim ve teknolojinin ulaştığı bugünkü aşamada, insanlar kapitalizmin ürünü olan açlık, yoksulluk ve konut sorunlarıyla boğuşuyorlar.
Kapitalizmin ayrım gözetmez ('eşitlikçi') sömürüsü hiçbir ahlaki, dini, geleneksel kural dinlemiyor. O girdiği her yerde kendi ilkelerini uyguluyor, var olanı değiştirip kendi suretini yaratıyor. Dolayısıyla kapitalizmin yarattığı sorunlara, onu ortadan kaldırmadan bir deva sunmak mümkün değil. Kitlelerin bilincini bulandırmak için sınıfsal ayrımları arka plana iten ve medeniyetler veya dinler çatışmasını ön plana çıkarmak isteyenler, kapitalizmin dünyanın her yerinde kendi karbon kopyalarını oluşturduğunu elbette hasıraltı ediyorlar. Oysa nerede olursa olsun, kapitalizmin dini imanı paradır: Örneğin 'Hıristiyan' ABD'de 300.000 çocuk fuhuş sektöründe yer alırken, 'Müslüman' İran'da 200.000'in üzerinde sokak çocuğu bulunmaktadır: Kapitalizm bize tarihin en acıklı tragedyasını izletiyor. Hiç şüphe yok ki, insanlık bundan birkaç yüzyıl sonra geriye dönüp baktığında karşılaştığı manzarayı adlandırmakta zorluk çekecektir.
Günümüzde, çalışan çocukların sayısını kesin olarak söylemek mümkün olmasa da, geçtiğimiz senelerde açıklanan ILO araştırmalarına göre dünyada 12'17 yaş arası 283 milyon çocuğun çalıştığı için okula devam edemediği tahmin ediliyor. Türkiye'deki kesin resmi veriler ise 6 yıl öncesine ait. Buna göre, Türkiye'de yaklaşık 3 milyon 850 bin çalışan çocuktan 511 bini 6'14 yaş grubuna dâhil, yani yasal açıdan çalışması yasak çocuklar. Gelgelelim Türkiye burada bir istisna teşkil etmiyor, diğer ülkelerde de benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz. Ama tüm bunlardan sonra UNICEF Genel Direktörü Carol Bellamy Nisan ayında gönül rahatlılığıyla ve zaferin verdiği haklı kıvançla şöyle buyurabiliyor: 'Belirlemelere göre okula gitmeyen çocukların sayısının ilk kez 100 milyonun altına düştüğünü güvenle söyleyebiliriz'.
Oysa istatistiklerin dili olsa da konuşsa! Bugün BM verilerine göre, kayıtlı ve kayıt dışı toplam olmak üzere, dünyada her yıl 9 milyon kadın seks ticaretinde kullanılıyor. Çalışan milyonlarca çocuğun büyük bir kısmı çocuk pornosu, uyuşturucu ticareti gibi, burjuvazinin en aşağılık işlerine alet ediliyor. Çocuklar normalde saflığı, doğallığı, masumiyeti simgelerler. Ama kapitalizmin kendi gerçekleri ve kendi simgeleri var. Saflığın simgesi, umudun adı çocuklar, kapitalizm altında yüz kızartıcı vakaların bilinçsiz failleri haline getiriliyorlar.
Kapitalizmin çeşitli alanlarda sergilediği rezaletlerin ilânihaye devam etmesi, bizzat insan toplumunun mevcudiyetiyle çelişki içerisindedir. Öyle bir toplum düşünün ki, tehlikeli işlerde çalıştırılan çocukların sayısı 180 milyondan fazla olsun, 5,7 milyon kadar çocuk en ağır işlerde çalıştırılsın. Teknoloji ve tıp bu denli ilerlemişken, her yıl 1,5 milyon civarında çocuk ishal yüzünden, 11 milyon çocuk da önlenebilir ve tedavi edilebilir nedenler yüzünden daha 5 yaşına gelmeden ölüyor olsun. Evet, biz böyle bir toplum içerisinde yaşıyoruz, tek kelimeyle evrensel bir kepazelik.
İşçi sınıfı kendi iktidarı altında çözüme kavuşturabileceğini bildiği sorunları yalnızca ileriye havale etmez, çözmek için bugünden kolları sıvar ve bayrağına çocukların çalıştırılmasının derhal yasaklanması talebini yazar, her çocuğa parasız eğitim ve sağlık güvencesi talep eder.
Üretim araçlarının bugün geldiği aşamada, insanların günde birkaç saat çalışarak ihtiyaçlarından katbekat fazlasını karşılayabilmeleri mümkünken, milyonlarca çocuk inanılmaz ağır koşullarda yok pahasına çalışmaya itiliyor. Buna bir dur diyebilmek, çocuklarımıza çocuk olduklarını hatırlatabilmek bizlerin elinde.
link: Bora Koçak, Kapitalizm ve Çocuk İşgücü Sömürüsü, 15 Temmuz 2005, https://marksist.net/node/7177
Gelecek Sosyalizmindir
Teslimiyetin Sonu Yok