Nisan ayı başlarında Abruzzo kentini sarsan depremde yaşamını yitiren 300’e yakın insanın yasını tutan ve çadırlarda yaralarını sarmaya çalışan halka İtalya Başbakanı Berlusconi şu sözlerle seslendi: “Bunu haftasonu tatili saymak lazım!” Yasalarda yaptığı düzenlemelerle göçmenlere karşı baskıların artmasına, faşist saldırganlığın tırmanışa geçmesine zemin hazırlayan Berlusconi, depremzedelere yönelik yaptığı bu açıklamayla insan yaşamına ne kadar önem verdiğini de gözler önüne sermiş oldu.
Deprem, ardında yüz bine yakın evsiz bıraktı. Abruzzo halkı krizin etkileriyle boğuşurken şimdi de depremin yol açtığı yıkımla boğuşmak zorunda. Onlara “moral” vermek üzere bölgeye giden başbakansa yaralara tuz ekmede maharetini gösterdi. Berlusconi’nin rahat görünme çabası, krize karşı tedbirli olduğunu göstermeye çalışmasından kaynaklanıyor. Zira Abruzzo’da gerçekleşen yer sarsıntısından çok daha güçlü bir şekilde İtalya ekonomisini sarsan kriz, işçi sınıfının da hareketlenmesine yol açıyor. Krizin faturasını yüklenmeyi reddeden işçiler kitlesel eylemlerle tepkilerini ortaya koyuyorlar.
İşçi sınıfının yarattığı bu basınç, Berlusconi’nin ağzından patavatsız sözcükler şeklinde dışarıya yansıyor. İşçi sınıfının hareketlendiği İtalya’da göçmenlere karşı ırkçı saldırılarda da belirgin bir artış var. Egemen sınıf, emekçilerin kendi sınıfsal talepleri etrafında birleşmelerine ve kapitalist sistem için yeniden bir tehlikeye dönüşmelerine mâni olmak için faşizmi hortlatıyor.
Silvio Berlusconi Milan futbol kulübünün ve İtalyan medyasının yaklaşık yarısının sahibi. Kendine bağlı medyayı yargıdan muaf tutmak için bir yasa çıkardı ve kanunlaştırdı. Kendine “Ölümsüz”, “siyasetin Hz. İsa’sı” sıfatlarını yakıştıran Berlusconi, Mussolini’nin “Boş inanışlar ve efsaneler bir iman, bir tutkudur. Bunların gerçekliğinin olması gerekmez. Mitlerin gerçekliği, bunların bir inanış, bir umut, bir iman, bir cesaret kaynağı olmalarındandır” sözlerine sadık olduğunu da gözler önüne seriyor.
Berlusconi geçtiğimiz Mart ayında yapılan erken seçimlerde partisi Forza İtalya’yı Ulusal İttifak grubuyla birleştirerek PDL’yi (Halkın Özgürlüğü Partisi) oluşturdu. Ulusal İttifak’ın, Mussolini’nin faşist partisinin bir uzantısı olduğu biliniyor. Seçim süreci boyunca Mussolini’nin torunu Alessandra Mussolini tarafından da aktif olarak desteklendi.
Berlusconi’nin faşistlere olan yakınlığı yeni değil. 2003 yılında yaptığı bir röportajda “Mussolini kötü biri değildi, kimseyi öldürmedi. O, insanları ceza olarak tatil yerlerine gönderdi. Küçük adalar olan Ponza ve Maddalena gibi lüks dinlenme yerlerine sürgün etti” sözleriyle faşist lideri savunmuştu.
Berlusconi’nin “pak” Mussolini’si, Birinci Dünya Savaşının hemen sonrasında İtalyan işçi sınıfının Ekim Devrimini gerçekleştiren Rus işçi kardeşlerini örnek alarak iktidarı zapt etmesini engellemek için sahneye çıkmıştı. Ülkede faşizmi egemen kılarak işçi sınıfının mücadelesini bastıran faşist Mussolini, devrimci işçilerin birçoğunu katletmiş, İtalyan Yahudileri tutuklayarak Hitler’in birliklerine teslim etmişti.
İkinci Dünya Savaşında faşizmin birliklerine karşı çarpışan İtalyan partizanlar, savaşın sonunda Mussolini’yi hak ettiği şekilde cezalandırmış, faşist iktidarın sona ermesini sağlamışlardı. Fakat Bolşevik bir önderliğin yokluğu ve 3. Enternasyonal’in savaş sona ermeden çok önce işlevini kaybedip kapısına kilit vurulması nedeniyle, işçi sınıfı, burjuva iktidarı tümüyle yıkmaya bu kadar yaklaştığı halde iktidarı burjuvaziye teslim etmişti.
Aradan geçen zaman içinde iktidar emekçilerin haklarına her fırsatta saldırdı. Kapitalist sistemin ülkede yaşadığı her sarsıntı, işçi sınıfına karşı saldırıya geçmenin, hakları budamanın, göçmen işçilere karşı ırkçılığın yaygınlaştırılmasının fırsatı oldu. Son kriz, gelişmiş tüm kapitalist ekonomileri sarstığı kadar İtalya ekonomisini de iyice girdabına almış bulunuyor. Krizin faturasını işçilere çıkarmak niyetiyle harekete geçen İtalyan burjuvazisi işçi sınıfının geniş katılımlı protesto eylemleri nedeniyle planlarını çok da rahat uygulamaya sokamıyor. Krizden kârlı çıkmanın hesabını yapan egemenler, göçmenlere karşı çıkarttıkları yasalarla ırkçılığın yeniden hortlamasını sağlıyor. Göçmenlere karşı ırkçı uygulamalar Fransa, Almanya, İngiltere ve ABD’de yaygınlık kazanıyor. Sınıf mücadelesinin önünü keserek kendine bir kalkan oluşturma gayretinde olan kapitalist devletlerin bu uygulamalarına karşı işçi sınıfı uyanık olmalıdır. Mussolini’nin iktidara yürüyüşü nasıl işçi sınıfının sınıfsal birliğini koruyamayıp umudunu yitirmesi ve karşıt kutuplara bölünmesi sayesinde gerçekleştiyse, bugün de göçmen işçilere karşı yapılan uygulamalarla benzer planlar hayata geçirilmek istenmektedir.
Göçmen işçilere karşı gerçekleştirilen saldırgan uygulamalarda son bir yıldır artış görülüyor. Kapitalizmi dünya çapında sarsan ekonomik krizle birlikte işçi sınıfının mücadelesinin de yükseldiği bir dönemde faşizmin ayak seslerinin de duyulması gerçekte olağan bir durum.
Büyük kapitalist tekellerin peşi sıra iflas ettiklerini açıklamalarını, milyonlarca işçinin işten çıkarılması takip ediyor. Krizin faturasının hak gaspları ile dünya ölçeğinde işçi sınıfına çıkarılmak istenmesi karşısında, birçok ülkede işçiler işgallerle, grev ve direnişlerle tepkilerini ortaya koyuyorlar. İşçilerin kapitalizmin saldırıları karşısında suskunluğu bir kenara bırakıp güçlerini birleştirerek mücadeleye girişmeleri, milyonlara varan sayılarla büyük gösteriler düzenlemeleri, gelişmiş ülkelerin egemen sınıflarının yüreğine korku düşürüyor. İlk emperyalist paylaşım savaşından sonra yükselen işçi sınıfı hareketini boğmak için kapitalistler faşizmin önünü açmışlardı. Bugün de benzeri şekilde, işçi hareketinin kapitalizmi temellerinden sarsacak arayışlar içine girmesini engellemek için büyük bir efor sarf ediyorlar.
Göçmenlere karşı her gün yeni bir saldırı vakasının yaşandığı İtalya’da Berlusconi hükümeti, yeni hayata geçirdiği düzenlemelerle milliyetçi-ırkçı önyargıların yaygınlaşmasına kapı aralıyor. Foggia kentinde yerel yönetim göçmenlerin İtalyanlardan ayrı otobüslerle yolculuk etmelerine karar verdi. Gerekçe ise, kentin yakınlarında bulunan Siyasi Sığınmacıları Ağırlama Merkezinde barınan göçmenlerin bölge halkı tarafından hırsızlık ve tacizle itham edilmeleri.
Oysa yaşananlar göçmenlere karşı uygulanan şiddeti gözler önüne seriyor. Şubat başlarında başkent Roma yakınlarında bir Hintli göçmen, “eğlenmek isteyen” üç İtalyan tarafından yakıldı. Geçtiğimiz yıl Milano’da Burkina Fasolu bir genç, bisküvi çalmak, Senegalli bir genç ise İtalyanların işini çalmak suçlamalarıyla dövüldüler. Napoli’de 6 siyahî göçmen mafya tarafından katledildi. Birkaç ay önce Çingenelere karşı faşist çetelerin polis destekli saldırıları ekranlara yansımıştı. Bu örneklere her geçen gün yenileri ekleniyor. İtalya’da 2001 yılından bu yana demokrasinin sınırları daraltılıyor. İtalya 11 Eylül saldırısı sonrasında Afganistan ve Irak’a karşı girişilen savaşlarda ABD’nin askeri anlamda en önemli destekçilerinden olma konumunu koruyor.
Ekonomik krizden çıkış hesaplarını işçi hareketini bastırmak ve kendine yedeklemek üzerine kuran kapitalizm, dünya genelinde saldırgan politikaları yaygınlaştırıyor. Hâlihazırda sürmekte olan savaşlarda patlayan her bomba, kapitalistlerin kârına kâr katıyor. Faşizmin tırmandırılmasıyla bu savaşların yaygınlaştırılması kaçınılmaz olacaktır. Ancak bu gidişatı tersine çevirebilecek tek güç olan işçi sınıfı, kendi sınıf çıkarları ekseninde birleşip mücadeleye atılırsa kapitalizmin ırkçı oyunlarına gelmeyecek ve bu krizden milyonlarca insanın kanı üzerinde yeniden ayakları üzerine dikilmesini engelleyebilecektir. Savaşları adeta bir video oyunu gibi hafızalara işleyen kapitalizm, kitleleri savaşa hazırlamaktadır. Cephede savaşacak olanlar tabii ki burjuvalar ve onların çocukları olmayacaktır. Biz işçileri diğer ülkelerin işçileriyle karşı karşıya çarpıştıracaklar ve yine namludan çıkan her mermiden elde edecekleri kâr için ellerini semaya doğru açarak şükranlarını bize sunmayacaklardır.
Kapitalistlerin oyununa gelmeyelim! Kendi sınıfımızın saflarında örgütlenelim, kapitalizme karşı sosyalist mücadele bayrağını yükseltelim!
link: Berdan Güney, Berlusconi Mussolini’nin İzinde, 1 Mayıs 2009, https://marksist.net/node/2129
NATO’nun Naturası
Kızıl Kanatlı Rosa /6