Türkiye işçi sınıfının en görkemli, en kitlesel 1 Mayıs’ının ve o görkemli günde işçi düşmanları tarafından tezgâhlanan katliamın üzerinden tam 40 yıl geçti.
500 bin emekçi, başta Maden-İş olmak üzere DİSK’e bağlı sendikaların üyeleri ve hatta Türk-İş üyeleri, Taksim Meydanını hıncahınç doldurmuştu. Taksim Meydanı, 150 bin işçinin katıldığı 1976’daki görkemli mitingden bir yıl sonra, daha da görkemli bir işçi mitingine ev sahipliği yapıyordu. Fabrikalardan, grev meydanlarından, Türkiye’nin dört bir yanından 500 bin işçi ve emekçi 1 Mayıs alanına akmış, taleplerini büyük bir coşkuyla haykırıyordu. 1976’ya kadar yasaklı olan 1 Mayıs, ikinci defa aynı alanda ve daha büyük bir coşkuyla kutlanıyordu.
Görkemli 1 Mayıs’a hazırlık
Haftalar öncesinden 1 Mayıs hazırlıkları başlamış, işyerlerinde 1 Mayıs Hazırlık Komiteleri oluşturulmuştu. Komiteler, vardiya bitimlerinde işçileri topluyor, yapılması gereken işleri örgütlüyor, işçiler de işçi sınıfına yaraşır bir disiplinle görevlerini yerine getiriyorlardı. Komite, işçilerin marşları, türküleri öğrenmesini sağladı. Halk oyunları ekipleri hazırlandı. Bezler ve boyalar hazırlandı. Pankartlar, dövizler yazıldı. Fabrikalar ve işyerleri arasında tatlı bir rekabet oluşmuştu. İşçiler kendi bayramlarını en güzel şekilde kutlamak için büyük bir emek harcıyorlardı.
1 milyon bildiri ve 1 milyon yaka kokartı basıldı ve dağıtıldı. 250 bin afiş bastırıldı. Ülkenin dört bir yanında, bütün kentlerde duvarlar, binlerce işçinin katılımıyla 1 Mayıs afişleriyle donatıldı.
Öncü işçileri katletmeye kadar varan faşist saldırılar, işçi sınıfının en önemli gündemleri arasındaydı. Büyük 15-16 Haziran Direnişiyle sendikalarına sahip çıkan işçiler, DGM’lerin yasalaşmasına da engel olmayı başarmıştı. İşçiler Devlet Güvenlik Mahkemelerine karşıydı. Çünkü bu devlet aygıtının sınıfın öncülerini yargılamak, cezalandırmak, yıldırmak için kurulduğunu biliyorlardı. DGM’nin yasalaşmasını engellemişti işçiler ve sıranın, metal işçilerinin kazanımlarına gözünü diken, dönemin hükümetine bu yönde yasalar çıkarması için baskı uygulayan metal patronlarının örgütü MESS’e geldiğini cesaretle haykırıyorlardı.
“Faşizme Geçit Yok”, “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin”, “141-142 Kaldırılsın”, “DGM’yi Ezdik Sıra MESS’te”, “Ekmek, Barış, Özgürlük”, “Sömürüsüz Bir Dünya İçin El Ele”, “Üretim İşçi Sınıfının Ellerindedir” sloganları renk renk işlendi pankart ve dövizlerin üzerine. Araçlar hazırlandı, temsili üretim tezgâhları kuruldu. Mitingin güvenliğini sağlamak üzere 20 bin işçi görevlendirildi.
Türkiye işçi sınıfına direnişleriyle grev hakkını armağan eden Kavel işçileri, birçoğu grevde olan fabrika ve işyerlerinin, Demir Döküm, Uzel, MAN, Sungurlar, Profilo, Estaş, Netaş, Beko, Grundig gibi fabrikaların işçileri haftalar süren hazırlıkların ardından, tam katılımla mitingde yer aldılar.
DİSK’e bağlı Maden-İş sendikasının yanı sıra, Turizm-İş, Lastik-İş, Tekstil-İş, Gıda-İş, henüz bağımsız olan Genel-İş ile Türk-İş’e bağlı Petrol-İş, Oleyis ve Yol-İş sendikalarına üye on binlerce işçi de mitinge katıldı. Sendika ve toplu sözleşme hakları tanınmayan öğretmenler, örgütleri TÖB-DER’le birlikte mitinge aktı.
Metal işçileri, tekstil işçileri, petrokimya işçileri, banka işçileri, gençler, emekçi kadınlar, doktorlar, mühendisler, kamuda çalışan işçiler, bağlı bulundukları sendikaların ve kitle örgütlerinin kortejlerinde düzenli sıralarını oluşturdular.
Öğretmenler “Grevli, Toplusözleşmeli Sendikalaşma Hakkı” talep ediyor; “Gençliğin yolu İşçi Sınıfının Yoludur” diyen gençler de “Süngüsüz, Copsuz Eğitim”, “Gençliğe Can Güvenliği ve Öğrenim Özgürlüğü” diye haykırıyordu.
Hazırlıkların ardından 1 Mayıs günü gelip çattığında, sendikalar, meslek örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri kortejlerini oluşturmak üzere Saraçhane, Beşiktaş ve Şişli’de toplandı.
500 yüz bin işçi ve emekçi, disiplinli ve düzenli kortejlerini oluşturdu ve yürüyüşe geçti. Adımlarıyla yeri sarsarak yürüdüler, sloganlarını haykırdılar, halaylar çektiler… Üç koldan başlayan yürüyüşün ardından Taksim Meydanını hıncahınç doldurdular. 20 bin güvenlik görevlisi mitingin sonuna kadar herhangi bir provokasyon gerçekleşmesine engel oldu.
Kanlı 1 Mayıs
Coşkulu geçen mitingde, DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru silah sesleri duyuldu. Miting alanının hemen yanındaki Sular İdaresinden ve Intercontinental Otelinden miting alanına doğru yaylım ateşi açıldı. Silah sesleri üzerine dağılmaya başlayan kitlenin üzerine polis panzeri siren seslerini açarak sürüldü. Kitle panikleyip sağa sola kaçışmaya başladı. Polisin attığı ses bombası paniğin daha da artmasına neden oldu. Alandan çıkış noktalarından biri olan Kazancı Yokuşu bir kamyonetle kapatılmıştı. Buraya yönelen işçilerden kimisi ezilerek hayatını kaybetti. Ezilerek ve kurşunlanarak 34 işçi yaşamını yitirdi. En görkemli 1 Mayıs, artık Kanlı 1 Mayıs olarak anılacaktı.
Olayların yakın tanıklarından biri olan dönemin CHP’li Belediye Başkanı Ahmet İsvan, şahit olduklarını anlatmış, kitlenin üzerine nerelerden kurşun sıkıldığını görmüş, derdini anlatmaya çalıştığı meydandaki polislerin de hışmına uğramıştı. Elde edilen delillerin kaybedilmesine de tanıklık etti İsvan. Aradan geçen yıllara rağmen, katliamın failleri ortaya çıkartılmadı.
1977 1 Mayıs katliamı, gelişen işçi sınıfı hareketinin önünü kesmek için burjuvazinin attığı kilit adımlardan biriydi. Nitekim sonrasında grev-direniş alanlarına, öncü işçilere yönelik faşist saldırılar tırmanışa geçti. Burjuvazinin yardımına bir süre sonra ordu yetişti. “Kardeş kavgasını önlemek” bahanesiyle darbe yaparak yönetime el koydu. İlk işi grev ve direnişleri yasaklamak, sendikaları kapatmak, öncü işçileri tutuklamak oldu.
Kanlı 1Mayıs’ın hesabını işçi sınıfı soracak!
1977 1 Mayıs katliamının 40. yılındayız. İşçi sınıfının en önemli sorumluluklarından biri olarak duruyor bu katliamın hesabını sormak. O yıllarda işçi sınıfının haklarına dokunamayan, her girişimde işçilerin örgütlü tepkisiyle, greviyle, direnişiyle karşılaşan sermaye sınıfı, yardımına yetişen süngülü askerleri alkışla karşıladı. O yılların bedelidir, işçi sınıfının bu kadar zayıf düşmesi, sayısız hakkını yitirmesi. Taşeronlaştırmanın temel çalışma biçimi haline gelmesi, emeklilik yaşının 65’e yükselmesi, kiralık işçilik de işçi sınıfının örgütsüz olması nedeniyle hayata geçmiş uygulamalardır. 40 yıl önce patronlar kıdem tazminatını gasp etmek için yoğun çaba sarf ediyorlardı. Başaramadılar. Çünkü karşılarında örgütlü ve kendi sınıf çıkarlarının farkında olan bir işçi sınıfı vardı. 40 yıl sonra bugün, AKP hükümeti tarafından patronların bu önemli dileği yerine getirilecek. Tam da bir darbe girişimi sonrasında ortaya çıkan koşulları fırsat bilerek kıdem tazminatı gasp edilecek!
İşçi sınıfı 1977 1 Mayısının hesabını elbet soracaktır. Kaybettiği haklarını da bir bir alacaktır. İşçi sınıfının örgütsüzlüğünden cesaret alan sermaye sınıfı, işçilerin haklarını da kırpar, kendileri sefa sürerken onlardan fedakârlık adı altında cefa çekmesini, tezek yakmasını da ister. İş cinayetlerine kurban giden binlerce işçinin ardından pişkince “fıtrat” da der.
Türkiye işçi sınıfı, kaybettiği sınıf kardeşlerinin hesabını, örgütlenerek, sınıf örgütlerine sahip çıkarak, mücadeleyi yükselterek soracaktır. Patronların yalanlarına karşı tek panzehir, işçi sınıfının bilincidir. Edindikçe sınıfının bilincini işçi, bugüne kadar kendisini sömüreni, sonsuza dek süpürecektir.
link: Berdan Güney, 1977 1 Mayısının 40. Yılı, 29 Nisan 2017, https://marksist.net/node/5625
Suriye Savaşı: Altı Yılda Gelinen Nokta
Sorun Hele