CHP yöneticilerinden Mustafa Özyürek’in, “Ermenistan, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırlarını tanımamakta ve Türkiye’nin soykırım yaptığını iddia etmektedir. Bu adımlar, karşı tarafa cesaret vermektedir. Uluslararası ilişkilerde bu tür girişimlerin bir yararı yoktur. Bu girişim, Ermenistan’ın gururunu okşayıcı bir girişimdir” açıklamasını, Baykal’ın Ermenistan’ın Dağlık Karabağ işgalini hatırlatan açıklamaları takip etti. MHP Genel Başkan Yardımcısı Tunca Toskay da “Türk milleti, akılsız ve yalan bir şekilde soykırımla itham ediliyor. Bu konularda Ermenistan’ın geri adım atacağına dair en ufak bir işaret yokken, böylesi bir ziyaret son derece gereksiz” dedi. TC’nin Ermeni soykırımını inkâr temelinde sürdürdüğü propaganda, statükocu kesimin sözcülerince bir kez daha dile getirildi.
Ziyareti, “halkların kardeşleşmesi ve eski düşmanlıkların giderilmesi yolunda atılan olumlu bir adım” olarak değerlendiren liberal kesimler ise bu girişimi hararetle desteklediler. Oysa TC egemenleri ve onun temsilcileri ne milliyetçiliklerinden ne de halklar arası düşmanlık yaratma politikalarından vazgeçmiştir. Ermenistan ile Türkiye arasında düşmanlığın sürmesi elbette işçi sınıfının çıkarına değildir. Ancak TC egemenlerinin derdi bölge halklarının kaynaşması ve tarihsel husumetlerin giderilmesi değildir. Uluslararası sözleşmeleri hile yoluyla delerek ABD gemilerine Karadeniz’in kapılarını açan TC’nin “bölgesel barış ve istikrar” söylemlerini dilinden düşürmemesi ikiyüzlülüğün ta kendisidir.
Egemenliği altındaki coğrafyada Kürtlerin en temel demokratik haklarını hiçe sayarak haksız bir savaşı kirli yöntemlerle körükleyen, Irak Kürdistanı’na seferler düzenleyip tehditler yağdıran TC burjuvazisinin, bölge barışını sağlamak için çabaladığına inanmak mümkün müdür? “Bölge barışı” söylemi, egemenlerin, gerçek niyetlerini perdelemek üzere ileri sürdükleri aldatıcı bir propagandadan ibarettir. Ermenistan ziyareti üzerine burjuva yazarlarca yaratılan havaya ve küçük-burjuva aydınların naif yorumlarına asla aldanmamak gerekir. TC egemenlerinin gerçek niyeti, bölgede alt-emperyalist bir güç olarak paylaşım ve hegemonya kavgasında yer tutabilmektir.
Ortadoğu ve Kafkasya’nın emperyalist güçler arasında etkinlik ve hegemonya kapışmasına sahne olduğu herkesin malûmudur. SSCB’nin dağılmasından bu yana TC burjuvazisi başta Türkî cumhuriyetler olmak üzere bölgenin küçük ülkeleri üzerinde yürüttüğü bir dizi faaliyet ile etkinlik sahası oluşturmaya çalışmaktadır. TC burjuvazisi, bölge ülkelerine sermaye ihracının yanı sıra, özellikle Müslüman nüfusun yoğun olduğu ülkelere tarikat sermayesi aracılığıyla okul, öğrenci yurdu, cami vb. gibi “yatırımlar” da yapmaktadır. Bu girişimleri sadece AKP ile ilişkilendirenler fena halde yanılıyorlar. Fethullah Gülen’in Türkî cumhuriyetlerdeki faaliyetleri nedeniyle eski başbakan Bülent Ecevit tarafından takdir edildiğini unutmayalım. Yönetimi işçi düşmanı faşist çetelerce gasp edilmiş bulunan Türk-Metal sendikası da bu ülkelerde işçileri örgütlemektedir. Bu sınır ötesi örgütlenmenin “işçilerin uluslararası mücadele birliğini sağlamak” üzere yapılmadığı gayet açıktır. Ermenistan ziyaretinin hemen ardından gelen Azerbaycan ziyareti, TC’nin iki ülke arasındaki sorunlara arabuluculuk yapmaya giriştiğini gösteriyor. “Hakemlik rolü”ne soyunan TC, İngiltere, Fransa, ABD gibi emperyalist ağabeylerinin izinden gidiyor.
Liberal burjuvazinin önde gelen kalemşorlarından İsmet Berkan’ın şu sözleri Ermenistan ziyaretinin ardındaki niyetlerin bir kısmını özetliyor: “Burada mesele, biraz da Ermenistan’ın Batı ittifak sistemiyle yakınlaşmasının anahtarını Türkiye’nin elinde tutması meselesi. (…) Ermenistan, Rusya yerine Batı ittifakının kanatlarının altına girmek istiyorsa, aynı anda hem Türkiye hem de Azerbaycan’la anlaşabilir. Ermenistan, tek başına Azerbaycan’a ve onun vaat edebileceklerine güvenmiyor, o yüzden Rusya’nın sözünden çıkmıyor son tahlilde. Ama Türkiye ona Batı’yla bağlantı güvencesi verebilirse, o zaman Rusya’yı devreden çıkarabilir Erivan (...) Rusya’nın Kafkasya’da ağırlığını hissettirdiği bir dönemde, Moskova’nın Ermenistan kalesini kaybetmesi çok anlamlı olur (…) Böyle bir adım, (…) ülkemizi Batı açısından biraz daha vazgeçilmez kılacak sonuçlara da yol açabilir.”
Başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist güçler, enerji kaynaklarını Batıya karşı koz olarak kullanan Rusya’nın Kafkaslar’daki etkisini kırmak üzere Türkiye burjuvazisine önemli roller biçmektedir. ABD Dışişleri Bakanı Condollezza Rice’ın açıklamaları TC burjuvazisine verilen ABD desteği konusunda kuşkuya yer bırakmıyor. Rice, Tayyip Erdoğan’ın Kafkasya İstikrar Paktı önerisini desteklediklerini; ABD’nin Türkiye gibi müttefik ülkelerle, Kafkasya’da “işbirliğinin” temelini oluşturmaya çalıştığını; bölgedeki enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için işbirliğine ihtiyaç duyduklarını; bölgedeki enerji kaynaklarının Batı pazarlarına ulaştırılması için Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan ile çalıştıklarını söyledi.
Rusya’nın Osetya ve Abhazya sorunları yüzünden Gürcistan’ı kısmen işgal etmesi, ABD ve müttefiklerinin Kafkasya’daki gücünü tahkim etmesini zorunlu kılıyor. Dolayısıyla ABD ve müttefiklerinin “Ermenistan atağı” aciliyet kazanmıştır.
ABD, İsrail ve Türkiye Gürcistan’ı silahlandırmış ve Rusya’ya karşı cesaretlendirmişti. Gürcistan’ın Abhazya’ya ve Osetya’ya karşı saldırgan politikalar izlemesinde Türkiye burjuvazisi de Batılı güçler kadar sorumludur. Türkiye burjuvazisi SSCB’nin dağılmasından bu yana Türkî cumhuriyetler ile ilişkilerini geliştirerek bölgesel güç olma yolunda mesafe kat etmeye çalışıyor. Ancak önündeki önemli engellerden birisi de coğrafidir. TC’nin Türkî cumhuriyetler ile sınırı yoktur. Coğrafi olarak en yakın olduğu Azerbaycan ile arasında Ermenistan uzanmaktadır. Hazar petrollerinin Azerbaycan ve Türkiye üzerinden Akdeniz’e ulaştırılması Gürcistan üzerinden sağlanıyor. ABD ve TC burjuvazisi Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattına stratejik bir önem atfediyor. Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı ve son olarak da 24 Temmuzda Gürcistan, Azerbaycan ve Türkiye tarafından temeli atılan Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı Türkiye’nin ve ABD’nin Kafkasya politikalarının parçasıdır.
Gürcistan’da gerilimin yükselmesi, TC burjuvazisinin Kafkasya’ya yönelik planlarını tehdit ediyor. Rusya’nın Gürcistan’ı denetimi altına alması ve İran’a, dolayısıyla da Ortadoğu’ya kadar uzanacak bir enerji koridoru oluşturması ABD’nin ve TC’nin asla işine gelmeyecektir.
Ermenistan, ABD’nin bölgedeki müttefik ülkeleri olan Azerbaycan ve Türkiye ile kavgalı durumdadır. Azerbaycan’la arasındaki Karabağ sorunu halen çözülmüş değildir. TC ile arasında var olan, Osmanlı döneminde yaşanan soykırımın kabulü ve Ermenilerin tazminat taleplerinin karşılanması konusundaki anlaşmazlık devam etmektedir.
Türkiye ve Azerbaycan ile çevrili olan Ermenistan, bu iki ülkenin sınır kapılarını kapalı tutması yüzünden müşkül durumdadır. Ermenistan ekonomisi günden güne kötüye gitmektedir. Rusya güdümündeki bazı ülkeler Abhazya ve Osetya’nın bağımsızlığını tanırken Ermenistan tanımamıştır. Çünkü Rusya ile arasındaki bağı Gürcistan üzerinden sağlayan Ermenistan, Gürcistan ile arasının bozulması ve sınırın kapanması durumunda tam bir izolasyona maruz kalacaktır. Ermenistan’daki ana muhalefet partisi, Rusya’nın güdümünden çıkmayı ve ABD, AB ve Türkiye ile ilişkileri geliştirmeyi savunmaktadır. Ana muhalefet Batılı emperyalist güçlerden tam destek alıyor. Ermenistan’daki mevcut hükümet Rusya yanlısı olsa da, Ermenistan burjuvazisinin iktisadi krizini aşması ve gelişmesi için sınır kapılarının açılması ve bölge ülkeleri ile ticaretin gelişmesi gerekiyor. Bu yönde atılacak adımlar Ermenistan hükümeti ile “turuncu devrim” hedefleyen muhalefet arasında uzlaşma zemini yaratacaktır.
Sarkisyan’ın TC cumhurbaşkanını maça davet etmesi ve Abdullah Gül’ün davete icabeti böylesi bir ortamda ve ilişkiler zemininde gerçekleşmiştir. Burjuva devletler, çıkarları söz konusu olduğunda aralarındaki husumetleri geçici olarak soğutup rafa kaldırabilir ve çıkarları gereği aralarında ilişkiler geliştirebilirler. Son tahlilde, sermayenin çıkarları her şeyin üzerindedir. Koşullar değişip çıkarlar çatıştığında ise tarihsel husumetler yeniden ısıtılarak gündeme getirilir. Burjuva devletler arasındaki ilişkilerde her iki durumun da yüzlerce örneği mevcuttur.
Sınıf bilinçli işçiler, burjuva siyasetçilerin halklar arasında milliyetçi düşmanlıklar yaratmaya dönük politikaları karşısında uyanık olmalıdır. Öte yandan düne kadar birbirini düşman gören ülkeler yakınlaşma mesajları verdiklerinde iyimserliğe kapılınmamalı, “hangi dağda kurt öldü?” sorusu sorulmalıdır. Halkları kaynaştırmanın anahtarı işçi sınıfının elindedir. Farklı ülkelerin işçileri arasında örülecek dayanışma ağları ve mücadele birliği, savaşların ve husumetlerin sonunu getirecektir. Bugüne değin egemenler eliyle yaratılmış bulunan sorunların kalıcı çözümü, bütün ülkelerin işçilerinin birleşmesinden geçmektedir.
link: Serhat Koldaş, TC Burjuvazisinin Kafkasya Atağı, Ekim 2008, https://marksist.net/node/1916
DİSK Tarihi ve Militan Sınıf Sendikacılığı /4
YÖK Eylemlerle Protesto Edildi