Can Dündar’ın NTV’de hazırlayıp sunduğu “NEDEN” adlı tartışma programında geçtiğimiz günlerde 1 Mayıs mitingi konu edildi. Programa katılan Hak-İş başkanı Salim Uslu’nun sarf ettiği sözler, sendika bürokrasisinin işçi hareketi içindeki uğursuz rolünü açık bir biçimde gözler önüne seriyordu. Bu bürokrat, 1 Mayıs kutlamalarında devrimci çevrelerin alana girmesinden ve sloganlarından bir hayli rahatsız oluyormuş: “Her 1 Mayıs’ta 5’er dakikalık veya 7’şer dakikalık konuşma yapıyoruz, toplam 4 başkan 20 dakika konuşuyoruz, arkasından sloganlar filan, yarım saat sonra biz başkanlar olarak alandan koşar adım ayrılıyoruz. Neden? Çünkü arkadan atılan sloganlar, 1 Mayıs’a katılan işçi ve memurlar dışındaki örgütlerin, dergiler etrafında örgütlenmiş fraksiyonların oradaki görüntüleri ve muhtemel olabilecek şeyler bizi rahatsız ediyor. Sadece biz ayrılmıyoruz 30 dakika sonra, teşkilatımızı da oradan ayırıyoruz.”
Bu açıklamalar karşısında her sınıf bilinçli işçinin kanı donar. Konuşan kişi acaba bir patron örgütünün mü lideri? Maalesef hayır, bir işçi sendikasının lideri, ama bir bürokrat! Burjuvazinin işçi sınıfı içindeki tescilli ajanı! Hükümetin, burjuvazinin bir kesiminin yamağı! Bu bürokratların katıldıkları 1 Mayıslarda verdikleri tüm mesajlar sermayenin ve burjuva hükümetlerin politikalarına hizmet etmekten öte hiçbir işe yaramamıştır. Devrimci örgütlerin mitinge katılmasını istemeyen bürokrasi korkmaktadır. Bunun için de devrimcileri sendika kortejlerine yaklaştırmama, işçileri devrimcilerden kaçırma telâşındadır, her mitingde. Yıllarca işçi hareketini burjuva politikaların dümen suyuna çeken sendika bürokratları bu hizmetlerinin karşılığını burjuva partilerden milletvekili seçilerek alıyorlar. Nitekim bugün AKP ve CHP içinde pek çok eski sendika bürokratı bulunmaktadır.
Yüzsüz sendika bürokratları militan işçi hareketi ile karşılaştıklarında aynen Uslu’nun gösterdiği tavrı gösteriyorlar. “5’er dakikalık” sınıf düşmanı, reformist ve burjuva uşağı konuşmalarının ardından işçilerin yuhalamaları ve protestolarıyla karşılaşınca çareyi derhal kaçmakta buluyorlar. “Başkanlar olarak koşar adım alandan ayrılıyoruz” diyor Uslu. Bu bürokratların alandan ayrılması oldukça isabetli bir davranış oluyor. Fakat ardından ifade ettiği bir gerçek daha var: “Sadece biz ayrılmıyoruz 30 dakika sonra, teşkilatımızı da oradan ayırıyoruz” diyor. Yani alandan işçileri de adeta yangından mal kaçırır gibi kaçırıyorlar. Neden? Çünkü işçilerin kendi denetimleri dışına çıkmalarından korkuyorlar. Militan ve mücadeleci öncü işçilerin attıkları sloganların duyulmasını, taşıdıkları pankart ve dövizlerin görülmesini, dağıttıkları bildirilerin sendika kortejlerindeki işçileri etkilemesini istemiyorlar.
Hak-İş kurulduğundan beri, üyelerini sınıf mücadelesinden uzak tutmak ve onların isyankâr olmayan, düzen yanlısı “iyi kullar” olmasını sağlama misyonunu üstlenmiş bir örgüttür. Bu örgüt, daha kuruluşu esnasında işçi sınıfı ideolojisine düşman ve sermaye sınıfına hizmet sunmaya amade bir lider kadrosuyla işe başlamıştır. Bakın bu gerici lider kadrosu, 1979 yılında yapılan Hak-İş kongresinde, devrimci işçi hareketine düşman yüzlerini nasıl açığa vuruyor: “Bu bayram [1 Mayıs] komünist, Yahudi bayramıdır. Yahudilik tarafından bütün dünyaya bir işçi bayramı sıfatıyla tanımlanan bir müşrik bayramdır. Milletimiz bu müessir, benzeri bayramları en küçük alakası olmadığı muhakkaktır. Hak-İş camiası bütün Türk işçileri 1 Mayıs Yahudi bayramını lanetlemeye çağırmaktadır.”
Aslında bu ifadeler bizleri hiç şaşırtmıyor. Sendikal bürokrasinin temel görevi işçi hareketini sermaye sınıfı lehine bölmek, mücadeleleri etkisizleştirmek ve işçileri ehlileştirmek, “ayakların baş olmasına” engel olmaktır. İşçi hareketinin yükseldiği, militanlaştığı ve sermaye sınıfına karşı mücadeleye atıldığı dönemlerde sendikal bürokrasinin bu hain yüzü daha bir çarpıcılıkla açığa çıkar. Devletin ve sermaye hükümetlerinin güdümünden çıkmayan bu hain bürokratlar, günümüzde de işçi hareketinin devrimci kanallara akması önünde gerici bir set oluşturmaya devam ediyorlar. Salim Uslu 90’lı yıllarda özeleştiri vererek 1 Mayıs’a dair yukarıda sözünü ettiğimiz anlayışı değiştirdiklerini söylüyor. Zira 90’lı yıllarda burjuvazinin yaşadığı devrim korkusu bir nebze dinmiştir ve bürokratlar da gerekli söylem değişikliklerini yapmaktan geri durmamışlardır. Fakat yarın mücadele yeniden yükseldiğinde bu bürokratlar uğursuz rollerini bu kez başka söylemlerle oynamaya devam edecekler.
Sıkça vurgulandığı gibi sendikal bürokrasi gökten zembille inmiyor. Sendikal bürokrasi, devrimci işçi hareketinin ezilip parçalandığı, devrimci mücadelenin dibe vurduğu bir süreçte çok daha rahat sivrilebiliyor ve sendika bürokratı tipindeki liderler de uzun yıllar koltuklarını koruyabiliyorlar. Oysa her türlü bürokrasinin panzehiri olan devrimci sınıf bilinci işçi hareketi içinde egemen kılınabildiğinde sendika bürokratları koltuklarında oturamayacaklardır. Tüm sendikalar mücadeleci öncü işçilerin denetimine ve yönetimine geçecektir. Salim Uslu ve diğer sendika ağalarına tekmeyi basan işçiler, sendikaları gerçek birer işçi örgütü haline getireceklerdir o zaman!
link: Militan sınıf sendikacılığını savunan bir basın işçisi, Sendika Bürokrasisinin Hain Rolü, 15 Mayıs 2008, https://marksist.net/node/1804
Son Gülen İyi Güler