MESS metal patronlarının örgütüdür ve metal işçilerinin tarihi düşmanıdır. Sınıf tarihimizden öğrendiğimiz gerçek budur. Koronavirüs günlerinde MESS’in de devreye girdiği ve önlemler için destekte bulunduğu haberlerini fabrikalardan duymaya başladık. Mesela MESS, üyesi olan işyerlerine işçiler için maske gönderiyor. İndirimli online alışveriş kanalı açmasını da unutmayalım! Toplumun büyük çoğunluğunun eve hapsedildiği şu günlerde online alışveriş önemli tabii, hele %20 indirimle olunca! Her şey işçilerin ve ailelerinin sağlığı, güvenliği için!
MESS Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak Akkol ne diyor bir bakalım… “MESS olarak üyelerimize ihtiyaç duydukları desteği sağlamak üzere tüm imkânlarımızı seferber ettik. Bu süreçte, çalışma arkadaşlarımızın ve ailelerinin sağlığını ilk sıraya koyuyoruz. Öte yandan, sanayimizin zarar görmemesi, iş sürekliliğinin sağlanması için de adımlar atıyoruz. Karşılıksız üye desteğimizi öne çekerek 2 yılı kapsayan ödemeyi tek seferde yaptık. Üyelerimizin aidat ödemelerini 6 ay süresince erteledik. MESS üyesi işyerlerinde çalışanların çocuklarına verdiğimiz eğitim bursunun ikinci dönem ödemelerini de erkene çektik. Bursiyerlerimize ve ailelerine katkı sağlamak amacıyla 5 bin gencimizin ödemelerini yaptık.”
Doğrusu MESS’in bu “seferberliği” biz işçileri derinden duygulandırdı! İnsan düşünüyor tabii; “bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” Üç kuruş zam için aylarca pazarlık masasında ayak direyen MESS, bir çırpıda 500 milyon liralık destek paketi açıkladı. MESS’in “Covid-19 ile Mücadele Destek Paketi” öpücüğü aslında öncelikle kendi üyelerine yani patronlara can suyu sağlamak amacını taşıyor. Patronlar sınıfı nicedir kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz karşısında çöküşe sürüklenmemek için direniyor, üretimin devam etmesini sağlamaya çalışıyor. Hükümetler, ekonomik krizin sert bir çöküşle sonuçlanmaması için çeşitli önlem paketleri açıklıyor, seferberlikler ilan ediyor. MESS de meşrebine uygun olarak 500 milyon liralık bir paket açıklamış çok mu? Bir yandan kendi üyesi olan patronları ayakta tutma çabası sergilerken, öte yandan ise esas olarak psikolojik ve ideolojik olarak işçi sınıfını etkilemek istiyor. “Bakın Covid-19 sınıfsal ayrım tanımıyor, şu zor günlerde hepimizin birlik beraberlik içinde olması lazım, bizler siz değerli çalışma arkadaşlarımızı düşünüyoruz” demiş oluyorlar. Bu girişimleri şöyle de okuyabiliriz: “Bu Covid-19 öyle bir bela ki, bakın destek paketi bile açıkladık. Ama işler kötüye gidince ne yapabiliriz, kapının önüne konulduğunuzda suçlu Covid-19’dur! Sesinizi çıkarmayın!”
MESS koronavirüse gösterdiği hassasiyeti neden iş kazaları konusunda göstermiyor?
Metal işçileri, MESS’in sınıfsal konumunu ve sınıf düşmanı tutumunu toplu sözleşme dönemlerinden çok iyi bilmektedir. Metal sektörü, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sanayinin omurgasıdır, ekonominin lokomotifidir. Aynı zamanda iş kazalarının yoğun olarak yaşandığı ve riskin yüksek olduğu sektörlerin arasındadır. Peki, bu sektörün lideri konumundaki patronların örgütü MESS, bugüne kadar iş kazaları ve cinayetleri konusunda neden şimdi koronavirüse gösterdiği hassasiyeti göstermemiştir? Hani ilk sıraya “çalışma arkadaşı” olarak bahsettiği işçilerin güvenliğini koyuyorlardı? MESS, 2017’de açıkladığı rapora göre, üyesi olan 175 işyerinde, mavi ve beyaz yakalı olmak üzere toplam 154 bin 735 işçi çalıştırıyor. Bu işyerlerinde 6023 iş kazası yaşanmış ve 31 meslek hastalığı tespit edilmiştir. Bunca işçi, iş kazası geçirirken veya meslek hastalığına yakalanırken, yaşamlarını yitirirken, MESS bunları raporlamaktan başka ne yapmıştır? Üstelik bu raporlamanın çok eksik olduğunu vurgulayalım. İşçiler yaşamlarını devam ettirebilmek, ekmek paralarını kazanabilmek için gittikleri işyerlerinden evlerine neden sağ salim dönemiyorlar? Çünkü iş kazalarından korunmanın yükü işçinin sırtına yıkılıyor, işyerlerinde altyapı iş kazalarını engelleyecek şekilde kurulmuyor. Yeterli kişisel koruyucu ekipman sağlanmıyor, makine ve tezgâhlarda gerekli iş güvenliği önlemleri alınmıyor, işçilere yaptıkları işlerin riskleri konusunda yeterli bilgi verilmiyor. İşçiler çalışırken “acaba bugün işten atılacak mıyım, ay sonunu nasıl getireceğim?” gibi pek çok soruyla boğuşuyor. Geçim derdi, borç yükü, işsizlik kaygısı taşıyarak uzun saatler boyunca çalışırken dikkati dağılıyor. Gözlerini kâr hırsı bürümüş patronların keyfi uygulamaları devlet tarafından denetlenmiyor, seyrediliyor! Birkaç istatistikî veri gerçekleri gözler önüne sermeye yetiyor:
SGK verilerine göre 2016’da Türkiye genelinde çalışan 13 milyon 775 bin işçinin 286 bini; metal sektöründe çalışan 528 bin 706 işçinin 33 bin 697’si iş kazası geçirmiştir. Gerçekte iş kazaları bu rakamların çok üzerindedir. Ölüm rakamları daha düşük gösteriliyor. İSİG Meclisi verilerine göre 2016’da 1970 işçi iş cinayetlerine kurban gitti ve bunların 97’si metal işçisiydi. Peki, sonraki yıllarda MESS ve metal patronları sektördeki işçilerin can güvenliği için önlemler aldılar mı? Hayır! Bugün Covid-19 için kopardıkları vaveylanın zerresi kadar ses çıkarmadılar, aksine iş cinayetlerinin, ölümlerin üzerini kapattılar. 2018 yılında 1923 işçi iş cinayetine kurban gitti, bunların 114’ü metal işçisiydi.
Metal sektöründeki “kaza” sayısı Türkiye genelinin çok üstündedir. Yine SGK verilerine göre 2018 yılı öncesi on yılda, her yıl ortalama 55 metal işçisi “iş kazası” sonucu hayatını kaybederken, 230 işçi de ömür boyu sakat kalmıştır.
Türkiye genelinde faaliyet gösteren işyerlerinin %98’i, metal sektöründe ise %96’sı 50’den az işçi çalıştıran mikro ve küçük ölçekli işletme niteliğindeyken, Türkiye genelinde işçilerin %59’u, metal sektöründe ise %47’si bu işyerlerinde çalışmaktadır. İşte bu küçük işletme cennetinde AKP iktidarı yıllardır 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun ilgili maddelerini ertelemiştir ve bu yüzden 50’den az çalışanı bulunan işyerlerinde, iş sağlığı ve güvenliği kurulu oluşturulması zorunlu değildir.
2009 yılında metal sektöründe 5251 işyeri denetlenirken 2016 yılında bu sayı 2328’e düşmüştür. Denetim sayıları azaldıkça kaza sayılarının arttığı ortadadır.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre her yıl iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu yaklaşık 2 milyon 800 bin işçi hayatını kaybetmektedir. Bu ise günde yaklaşık 7600 işçinin iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle öldüğünü göstermektedir. Ayrıca her yıl dünyada 374 milyon kişinin ölümcül olmayan iş kazası ve meslek hastalığına maruz kaldığı ve bunların çoğunun uzun süreli işgücü kaybıyla sonuçlandığı bildirilmektedir. Şimdi bir düşünelim; bu rakamlar neden ILO veya Dünya Sağlık Örgütü gibi emperyalist-kapitalist kurumlar tarafından bugün koronavirüs nedeniyle ölen insan sayısının açıklandığı gibi an be an açıklanmıyor?
Aynı ikiyüzlü tutumu Türkiye’deki iktidar ve patronlar sınıfının örgütleri de sergilemektedirler. Her gün kameralar karşısına geçip koronavirüsten ölenlerin sayısını açıklayarak kitleleri paniğe sürükleyen iktidar temsilcileri, aynı ilgiyi iş kazalarına ve cinayetlerine göstermiyorlar. İşyerleri denetlenmiyor ve patronların keyfi tutumlarına izin verilerek, işçilerin iş cinayetlerine kurban gitmelerine seyirci kalınıyor. Bu ikiyüzlü iktidar temsilcilerinin ve patronlar sınıfının bugün koronavirüs kaynaklı ölümleri televizyon ekranlarından an be an yansıtmalarının amacı, kitleleri korku ve paniğe sürükleyerek eve hapsetmektir. Korkuya teslim olan, akıl tutulması yaşayan işçiler haklarını arayamaz, haksızlık, eşitsizlik, adaletsizlik karşısında boyun eğerler. Hedeflenen tam da işçilerin gelen işsizlik dalgası, ücretsiz izinler, hak gaspları karşısında tepkisiz kalmalarını sağlamaktır. Gözlerimize çekilen koronavirüs perdesini yırtıp atalım ve gerçekleri görelim.
link: Tuzla’dan bir MT okuru işçi, Covid-19, İş Kazaları ve MESS, 14 Nisan 2020, https://marksist.net/node/6887
Covid-19: “Bilime Kulak Verin” mi Dediniz?
Rakamların Diliyle Türkiye İşçi Sınıfı /2