ABD finans çevrelerinin ve küresel kapitalizmin önemli bir aracı olan “Forbes” dergisinin ortaya koyduğu istatistikler konuşulmaya devam ediyor. Son olarak duyurulan en zenginler listesine baktığımızda, milyarlarca emekçinin sefalet koşullarına itildiği, baskılar altında nefessiz bırakıldığı bir dönemde dolar milyarderliği unvanını yitiren bir avuç sömürücü asalağın “kükreyerek” geri geldiğini görüyoruz. Derginin istatistiklerinde günlük güncellemeler olmakla birlikte, geçen seneye göre milyarder sayısının 660 kişi artarak 2755 olduğu açıklanmıştır. Listeye daha evvelden girenler sayılmazsa bu bir senelik periyotta her 17 saatte bir milyarderin ortaya çıktığı görülmektedir.
Kodamanlar doymak bilmez bir iştahla dünyanın zenginliğini yemeye devam ederken emekçiler artan gıda fiyatları, azalan ücretler, işsizlik, savaş ve göç gerçekleriyle mücadele etmeye devam ediyor. Küresel olarak yükselen gıda fiyatları milyonları açlığa sürüklerken ABD’den Endonezya’ya, Nijerya’dan Kolombiya’ya, Türkiye’den Lübnan’a, Rusya’dan İngiltere’ye dünyanın her yerinde işçi sınıfının yaşam koşulları kötüleşiyor. Gıda fiyatları Rusya’da bir sene içerisinde %7,7 oranında arttı. Nüfusun neredeyse yarısının yoksulluk içinde yaşadığı Lübnan’da hayat 2019’a göre yaklaşık beş kat daha pahalı. İngiltere’de insanların %10’u artık gıda bankalarına muhtaç durumda. ABD’de her dört haneden biri gıda güvensizliği yaşıyor. Mart 2020’den Şubat 2021’e kadar 80 milyon kişi işini kaybetti. Yalnızca Haziran ve Kasım 2020 arasında yaklaşık 8 milyon insan yoksulluğa terk edildi. Türkiye’de emekçiler Türk-İş’in Nisan 2021 raporunda açıkladığı yoksulluk sınırı olan 9 bin 14 liranın (dört kişilik bir aile için hesaplanmıştır) çok altındaki hayat koşullarına itildi. Dünyanın her yanında istatistiklere sığmayan yüz binlerce dram her gün, her dakika yeniden yaşanıyor.
Resmin bir yüzünde tarif edilemez bir hayatta kalma mücadelesi yürürken, öte yüzde emekçi kitlelerden gizlenmeye çalışılan büyük bir zenginlik bulunmaktadır. Pandemiyle birlikte büyüyen e-ticaret ağı ve artan internet ihtiyacı, ilaç tekellerinin aşı fırsatçılığı ve son dönemlerde gittikçe yaygınlaşan türlü para oyunları tekelci sermayenin kârını katlamasının önünü açmıştır. Öyle ki milyarderlerin servetinin toplam değeri 2020 yılı içerisinde 8 trilyon dolardan 13,1 trilyon dolara yükselmiştir. Bu dönemde Ethereum denilen kripto paranın 2015 yılında piyasaya sürülmesine öncülük eden Vitalik Buterin, 27 yaşında dünyanın en genç kripto milyarderi olmuştur. Kitlelere vizyoner bir kahraman olarak gösterilmeye çalışılan figürlerden Elon Musk da kripto para borsasından spekülasyonlarla para kazanmaktan geri durmamış, servetini katlayarak en zengin ikinci kişi unvanına erişmiştir. Reel bir karşılığı olmamasına karşın hisse senedi piyasalarının salgın boyunca yükselişiyle en zenginler daha da zenginleşmiştir. BioNTech’den Moderna’ya, Hindistan Serum Enstitüsünden Çinli üretici CanSino Biologics’e kadar birçok aşı şirketi palazlanırken, Covid-19 aşıları üzerinden 9 yeni kişi dolar milyarderi olmuştur.
Yine bu dönemde ABD’de 657 milyarderin toplam serveti %44,6 artarken, milyonların başını sokacağı bir yer dahi bulamadığı New York’ta her evsize karşılık en az üç boş ev mevcut durumdadır. ABD’li multimilyarder, 183,9 milyar dolarlık servetiyle milyarderler listesinin tepesindeki isim Jeff Bezos’un patronu olduğu Amazon’da işçiler hakları için mücadele ederken, Bezos her türlü zoru kullanarak çalışma koşullarının iyileştirilmesinin ve sendikal örgütlenmenin önüne geçmektedir. Oysa Amazon şirketi milyonu aşkın çalışanından her birine 100.000 dolarlık primler ödese bile pandemi öncesindeki kârını korumuş olacaktı. Örneğin bu dönemde Covid-19 aşıları üreten şirketlere büyük yatırımlar yapan sekiz milyarderin toplam serveti 32,2 milyar dolar artarken, bu meblağ, bugün ölümlerin tavan yaptığı Hindistan’daki herkesi tam olarak aşılamaya yetecek değerdedir. Daha dramatik olan şudur ki, Hindistan’daki milyarderlerin toplam servetleri bir senede neredeyse ikiye katlanarak 600 milyar dolara yaklaşmıştır. Bu dönemde dünya varlıkları burjuvalar tarafından öylesine büyük bir iştahla sömürülmüştür ki, dünyadaki en zengin 22 kişinin serveti Afrika kıtasında yaşayan tüm insanların toplam “serveti”ne eşitlenmiştir.
Dünyada bunlar yaşanırken Türkiye’de de Vestel’den Migros’a, Koç’tan Türk Traktör’e kârlılıklar artmış, yeni rekorlar kırılmıştır. 20. yüzyılın başlarında Rockefeller’lar gibi kodamanların olduğu soyguncu baronların çağından bir asır sonra, gün geçtikçe vahşileşen yeni bir soygun çağına gelmiş durumdayız. Dünyadaki zenginliğin bugün nasıl pay edildiğini, sistemin nasıl işlediğini yakın tarihteki farklı istatistiklere, farklı gelişmelere bakarak da görebiliriz. ABD’de 2010’ların başlarında milyarderlerin serveti, Gayri Safi Yurt İçi Hasılanın (GSYİH) yaklaşık %10’u büyüklüğündeydi. Diğer ileri kapitalist ülkelerde de durum yaklaşık olarak buydu. 2015 yılına gelindiğinde ise milyarderlerin serveti GSYİH’nin yüzde 15’i büyüklüğüne yükseldi. Günümüze gelindiğinde salgına rağmen kârı ve zenginliği eksilmeyen ABD’li milyarderlerin vergileri her zamankinden daha düşük. Zengin Amerikalılar bugün, 1953’te ödedikleri verginin altıda birini ödüyorlar. Fransa, Birleşik Krallık, Almanya, Rusya, Çin, Japonya... Hangi ülkeyi ele alırsak alalım yıllar geçtikçe servetin bir avuç haraminin elinde toplandığı, adaletsizliğin ve çürümenin artarak sürdüğü göze çarpmaktadır. Emekçi kitlelerin zihnine sosyal demokrat bir ütopya olarak işlenmeye çalışılan ülkelerden İsveç’te geçtiğimiz beş yıl içinde milyarder sayısı 26’dan 41’e yükselmişken ve bunların toplam zenginliği GSYİH’nın neredeyse yüzde 30’u büyüklüğüne ulaşmıştır. Bütün bunlar geniş emekçi yığınları artık kaçınamayacakları bir şekilde kapitalizm gerçeğiyle yüzleşmek zorunda bırakmaktadır.
Debelenerek bulunduğu çukurdan çıkmaya çalışan kapitalizm ne bu çukurdan çıkabilmekte ne de bir adım ileri gidebilmektedir. Kurtarma paketleri, fonlar, krediler, bu bunak düzeni ayağa kaldırmaya yetmemektedir. Koronavirüs pandemisi sürecinde dünya ekonomisini ayakta tutmak amacıyla merkez bankaları aracılığıyla piyasalara 20 trilyon dolar enjekte edildi. Teşviklerin çoğu finansal piyasalara ve oradan da ultra zenginlerin kasalarına gitti. Emekçi kitleler bir yandan yaşam savaşı verip bir yandan da pandemiyle gerçek mücadeleyi yürütürken, milyarderler yine servetlerini katlayarak arttırmaya devam etti. Amazon’un sahibi Bezos 500 milyon dolarlık bir süper yat satın alabildi; ülkesindeki yüz binlerce emekçi koronavirüsten ölürken, “Aşı Prensi” Adar Poonawalla İngiltere sınırını Hindistan’dan gelenlere kapatmadan kısa bir süre önce ülkesini terk edip Londra’daki malikânesine gidebildi. Çürümüş kapitalist sistem, bir avuç asalağın milyarların felâketinden servet kovaladığı bir yapıdan öteye geçemiyor, geçemez.
Burjuvazinin bolca reklâmını yaptığı “başarı tablosu”nun, adeta insanlığın pandemisi haline gelen bir avuç asalağı daha da palazlandırmak dışında bir sonucu olmadığı açıkça görülmektedir. Üretici güçlerin gelişmişlik düzeyi tüm insanlığı açlık ve yoksulluktan kurtarmaya yetecek hale gelmişken, milyarlarca insan sefalet çukurundan çıkamamaktadır. Kapitalist sistemin çalkantıları hiç olmadığı kadar artmış, dört bir yanda yaşanan acılara karşı ezilen sınıfların mücadelesi de tüm zorluklara rağmen sürmüştür. Bugün işçi sınıfı Türkiye’de “İşçiler açken Tuncay Özilhan’a huzur yok” derken, Kolombiya’da “Fakirlere ekmek yoksa zenginlere huzur yok!” diye haykırmaktadır. Filistin halkına yönelik İsrail terörünü de, Fas’ta göçmen kardeşlerimizin yaşadığı insani dramı da derinden hissetmekte, dayanışma elini uzatmaktadır. İnsanlığın ürettiği zenginliği eşit bir şekilde paylaşması, örgütlü işçi sınıfının haramilerin saltanatını yerle yeksan etmesine, sosyalist bir dünya kurmasına bağlıdır!
link: Avcılar’dan bir eğitim emekçisi, Pandemi, Bir Avuç Hışır ve Yoksul Milyarlar, 31 Mayıs 2021, https://marksist.net/node/7367
Pandemi Döneminde İşçi Sınıfına Saldırılar ve Sendikalar
Siyasi Kriz Bahane, Ticaret Şahane