Türkiye’de 14 Mayıs seçimlerinin yapıldığı gün Taylandlı emekçiler de sandığa gittiler ve bu seçimlerde darbeci, monarşist Prayut Çan-oça hükümetini hezimete uğratarak, üç yıl önce sokağa dökülerek başlattıkları cesur mücadelede önemli bir kazanım elde ettiler. Tayland’daki seçimler aslında üç yılı aşkın bir süredir yürüyen mücadelenin sadece bir raundu oldu. Nitekim 2019 Aralığından itibaren yükselen hareketin giderek bir halk isyanına dönüştüğü bu ülkede, rejimin ağır saldırıları karşısında geri çekilmeler yaşansa da, planlı bir mücadeleyle tepkinin giderek çok daha geniş emekçi kesimlere yayılması ve örgütlenmesi sağlanabilmişti. İşte 14 Mayısta sandığa bu koşullarda gidildi ve Prayut Çan-oça’nın başbakanlığını yaptığı koalisyon hükümetinin dört partisinin toplam oy oranı %19’larda kaldı.
AKP’nin iktidara geldiği dönemde izlediği ekonomik ve sosyal politikalara benzer politikalar izleyerek büyük bir kitle desteğine ulaşan, fakat tıpkı onun gibi yolsuzluğa batan ve 2014’te darbeyle iktidardan uzaklaştırılan Pheu Thai (Taylandlılar İçin) Partisinin[1] %40’ları aşan bir oyla birinci geleceği yaygın tahminleri de boş çıktı. Beklentilerin aksine, bu parti %29’a yakın oyla ikinci parti oldu. 2014’ten bu yana kapatmalarla ve siyasi yasaklarla boğuşarak bugünlere gelen, burjuva liberal bir çizgiye sahip olmakla birlikte Pheu Thai’nin solunda yer alan Move Forward (İleri Hareket) Partisi ise seçimlerden %38 oy alarak galip çıktı.
Öncelikle şunu belirtelim ki, Tayland’da hükümetin nasıl kurulacağı henüz belli değildir. Pita Limjaroenrat liderliğindeki Move Forward Partisi, yaptığı açıklamada, Pheu Thai ve altı küçük partiyle koalisyon hükümeti kuracağını duyurmuştur. Bununla birlikte, tüm üyeleri ordu tarafından atanan ve başbakanın belirlenmesinde önemli bir ağırlığı bulunan Senatonun ve Kralın bu durum karşısında ne yapacağı belli değildir. Tayland’da, 250 üyeli Senato ve 500 üyeli Temsilciler Meclisinden oluşan iki meclisli bir yapı bulunuyor. Senatonun tüm üyelerini ordu atıyor ve bunlar hükümetin onaylanmasında olduğu gibi yasaların çıkarılmasında da söz sahibiler. Dolayısıyla yeni kurulacak koalisyon 500 kişilik Temsilciler Meclisinde 313 sandalyeyle çoğunluğa sahip olsalar da, Senatonun vetosunu etkisiz hale getirmek için gereken 376 vekilin altında kalmaktadırlar. Fakat ne olursa olsun, uzun yıllara dayanan bir mücadelenin ürünü olan bu galibiyet, herhangi bir darbe durumunda muhalif kitlelerin çok daha kararlı ve radikal bir karşı koyuşla yanıt vermelerinde itici bir güç işlevi görebilir. Ulaşılan sonucun demokrasi mücadelesi açısından asıl önemi de buradan kaynaklanmaktadır.
Tayland seçimlerinin sonuçları ilk bakışta “otoriter bir rejimi seçimle devirmenin mümkün olduğu”nu düşündürtebilir. Ama durum hiç de böyle değildir. Evet Tayland, cumhuriyetin değil monarşinin hüküm sürdüğü, pek çok askeri darbeye tanıklık etmiş, son olarak da bir generalin başbakanlığında otoriter bir rejimle yoluna devam eden bir ülkeydi. Ama bunun yanı sıra, Türkiye’den son derece farklı olarak, radikal mücadele deneyimlerine sahip bir tarihi de vardı ve elde edilen zafer, seçimlere ve parlamentoya hapsedilmeyen bir mücadele çizgisinin ürünüydü. İşte vurgulanarak üstünde durulması gereken ana husus budur.
Tayland’daki son seçim sürecine nasıl gelindiğini görmek için, bu mücadelenin son üç yılında yaşanan gelişmeleri, hareketin doruk noktasına çıktığı 2020 Kasımında kaleme aldığımız yazımızdan[2] kısaca hatırlatarak devam edelim.
Eski genelkurmay başkanı olan Prayut Çan-oça 2014’te bir askeri darbeyle[3] yönetime el koymuş, 2019 Martında bu cuntanın yaptığı anayasayla gidilen ve her türlü hilenin yapıldığı anti-demokratik seçimlerin ardından ise Senatonun belirleyiciliği sayesinde “dışarıdan başbakan” olarak atanmıştı. Yani askeri cuntanın şefi, üniformasını çıkarıp, monarşinin has temsilcisi olarak yönetimde kalmaya devam etmişti. Bu seçimlerin ardından ülkenin ikinci büyük muhalefet partisi (Gelecek İleride Partisi -FFP) hakkında kapatma davası açılmış ve yeni kurulan bir parti olarak beklenenin çok üstünde bir başarı yakalayan bu parti düzmece iddialarla 2020 başında kapatılmıştı. Kapatma davasının sonuca bağlanması öncesinde 2019 Aralığında başlayan kitlesel gösteriler Covid-19 bahanesiyle yasaklansa da, 2020 Temmuzunda binlerce öğrencinin “kahrolsun diktatörlük, yaşasın demokrasi” sloganıyla sokağa dökülmesiyle hareket yeniden canlanmıştı. Prayut Çan-oça’nın istifa etmesi, erken seçime gidilmesi, muhaliflere yönelik baskılara son verilmesi, ordunun siyaset üzerindeki gölgesini kalıcı kılan darbe anayasasının lağvedilip kralın da üstünde olan demokratik bir anayasa yapılması gibi taleplerle sokağa dökülenlerin sayısı kısa sürede on binlere ulaşmıştı. Ağustos ayına gelindiğinde, lise öğrencileri okulları kışlaya çeviren baskıcı kuralları protesto edip eğitim reformu ve eğitim bakanının istifasını isterken, üniversite öğrencileri de demokratik reformlar talep eden on maddelik bir bildiri açıklamışlardı. Bu bildiri, kraliyet ailesinin dokunulmazlığının ve özgürce eleştirilebilmesinin önündeki yasakların kaldırılması, monarşinin politik görüş açıklamasının yasaklanması, kraliyet bütçesinin ülkenin ekonomik şartlarına göre belirlenmesi gibi talepler içeriyordu ve çok sayıda akademisyen de bu bildiriye destek açıklamasında bulunmuştu.
Bu hareketin kitleselleşmesi ve bazı sendikalardan da destek görmesiyle birlikte tahammülsüzlüğü artan rejim, onlarca öğrenci liderini tutuklamış, yüzlerce web sitesi ve sosyal medya hesabını kapatmış, polis terörüne sarılarak ve darbecilerin safında konumlanan Sarı Gömleklileri muhalefetin üstüne salarak hareketi bastırmaya çalışmıştı. Buna rağmen hareket aylarca istimini korumuş, Prayut Çan-oça’nın olağanüstü hal kararını geri püskürtmeyi ve taleplerinin bir kısmını kabul ettirmeyi başarmıştı.
Bugün önemli bir oy oranı elde ederek parlamentonun en güçlü partisi haline gelen Move Forward’ın özellikle gençlerden büyük bir destek görmesi tesadüf değil elbette. Zira 2019’dan itibaren yükselen mücadelenin başını bu parti çekmişti. “Demilitarizasyon, demonopolizasyon, desantrilizasyon”u temsil eden “3D” sloganıyla mücadelesini devam ettiren Move Forward, 2020’de yükselen talepleri de savunmayı sürdürdü. Ücretsiz eğitim ve sağlık hizmeti, ücretsiz kreş, emeklilik sisteminde iyileştirme, asgari ücretin arttırılması, 40 saatlik iş haftası, adaletli vergi sistemi, elektrik ve ulaşım fiyatlarının düşürülmesi, borç içindeki yaşlı çiftçilerin desteklenmesi gibi ekonomik ve sosyal reformların yanı sıra başta cunta anayasasının değiştirilmesi ve monarşinin yetkilerinin sınırlandırılması olmak üzere demokratik reform vaatleri de bunlar arasında yer aldı. Zorunlu askerliğe karşı çıkan, gençlere yönelik sosyal politikalar geliştirme sözü veren, krizin ağır bir şekilde vurduğu işçilere, çiftçilere ve kent emekçilerine seslenen vaatleriyle önemli bir kitleye ulaşan bu parti, sadece vaatlerle sınırlı kalmayıp, bu kesimlerin seçimlere giden süreçte parti adayları arasında temsiliyet bulmasını da sağladı.
Ancak bundan daha önemlisi, hareket geri çekilmesine rağmen Move Forward’ın seçimleri beklemekle yetinmeyip, emekçi kitleler içinde gayet planlı bir örgütlenme çalışması yürütmüş olmasıdır. Emekçi kadınlarla, gençlerle, semtlerde somut sorunları üzerinden bire bir ilişkiyle temas kurmak, çalışma sahasını güçlü olunan yerlerle sınırlamamak, aksine güçsüz oldukları bölgelerde sivil toplum kuruluşları ve genç taraftarları aracılığıyla evlere girmek gibi yöntemlerle gerçek bir taban çalışması yürütülmüştür. Böylece genelde sağın tabanını oluşturan ve monarşist partileri destekleyen küçük-burjuva unsurlarda da ciddi bir dönüşüm yaşanması sağlanarak bu kesimlerin desteği kazanılmıştır.
Ayağa kalkan kitlelere evinize dönün çağrısı yapan korkak, sinik bir muhalefet yerine aktif, sahada, dişe diş kavga veren bir mücadele çizgisinin izlenmesi ve bunu bütünleyen bir örgütlenmenin gerçekleştirilmesi, baskı koşulları altında bile demokratik-ilerici bir muhalefet hareketinin mesafe kat edip mevziler kazanabileceğini göstermiştir.
Bununla birlikte, söz konusu burjuva liberal hareketin, emekçi kitlelerin çok boyutlu yakıcı sorunlarının çözümü konusunda kapitalizmin dar ve gerici sınırlarının ötesine geçemeyeceği açıktır. Kapitalizmin içinde bulunduğu tarihsel kriz koşulları en reformist burjuva partilerin bile hareket alanını sınırlamaktadır. Monarşinin son derece katı ve otoriter bir sistem kurduğu Tayland gibi bir ülkede bu alan çok daha dardır. Emekçi kitleler bu duvarları ancak devrimci bir siyasal önderliğin yol göstericiliğinde parçalayabilir ve sorunlarının gerçek çözümü için yol alabilir.
[1] 2006 ve 2014’te askeri darbeyle iktidardan alaşağı edilen Taksin ve kız kardeşi Yingluk Şinavatra’nın partisi. Taraftarları, Kırmızı Gömlekliler olarak tanınıyor.
[2] İlkay Meriç, Tayland’da İsyan Büyüyor, 25 Kasım 2020, marksist.net/node/7116
[3] Tayland’ın sosyo-politik yapısına ve bu darbe sürecine ilişkin daha ayrıntılı bilgi için şu yazılara bakılabilir:
Kemal Erdem, Tayland’da Burjuva Kapışma, 17 Ocak 2014, marksist.net/node/3369
Ezgi Şanlı, Tayland’da 12. Askeri Darbe, Haziran 2014, marksist.net/node/3470
link: İlkay Meriç, Tayland’ın 14 Mayısı, 2 Haziran 2023, https://marksist.net/node/7988
Birliğimize Dört Elle Sarılalım!
Gençlik İçin Tek Çıkış Yolu Devrimci Mücadeledir