Amerika’da doğmuştu ve orada yaşıyordu. Kölelerin doğum, ölüm kayıtları ya da nereden getirildiklerine ilişkin bilgiler genelde tutulmadığından onun da geçmişiyle bağı koparılmıştı. Sahipleri onun ve atalarının ezelden beridir köle olduğunu ve köle olarak kalacağını söylüyorlardı. Ama bunlar adi yalanlardan başka bir şey değildi. O, atalarının çok uzaklardaki, okyanusların ötesindeki yurtlarından zorla koparılıp getirildiğini, köleleştirildiğini biliyordu. Köleler, belki de özgür ve mutlu yaşadıkları geçmişin unutulmasından korktukları için, tekrar özgür olacaklarına dair umutlarını yitirmekten korktukları için köklerini kuşaktan kuşağa aktarmaya çalışıyorlardı ama zinciri kesintisiz devam ettirmek nasıl mümkün olabilirdi ki?
Bütün köleler gibi kim olduğunu, nereden geldiğini, neden köleleştirildiğini bilmesi istenmiyordu ama yine de anavatanının Gana olduğunu biliyordu. Atalarının 16. yüzyıldan itibaren beyaz toprak sahiplerine köle olarak satıldığı Amerika’da, tahminen 1820’de köle olarak doğmuştu. Oysa o bir köle olarak değil özgür bir insan olarak yaşamak istiyordu. Bu nedenle kölelerin firar etmesinin ölümle ve yakınlarına işkenceyle cezalandırıldığı bir dönemde firar ederek özgürlüğüne kavuşmayı düşlüyordu. Özgürlük düşlerini diri tutanlar ve bu düşler uğruna mücadele edenler tarihin her döneminde olmuştur ve zamanın karanlığını yırtanlar, insanlığın geleceğe yürüyüşüne ışık tutanlar onlardır. Bir köle olarak doğup düşleri için mücadele etmeyi seçen Harriet Tubman da o insanlardan biridir.
Asıl adı Araminta Ross’dur. “Minty” diye çağırırlardı onu annesi ve kardeşleri. Köle sahibi onu annesinden ayırıp ilk kiraya verdiğinde daha beş yaşındadır. Baktığı beyaz çocuklar uyanıp ağladığında kırbaçlanır. Kölelere okuma yazma öğretilmediği için o da bilmez. Annesinin İncil’den anlattığı hikâyeler onun zihin ve hayal dünyasını etkiler. Fakat köleleri itaat etmeye çağıranlara, efendilerin kurduğu kilisede yine efendilere övgü dolu vaazlar verenlere saygı duymaz. İnsanın insan sayılmadığı, bu denli aşağılandığı bir dünyaya anlam veremez. Küçücük çocukların annelerinden ayrılıp satılmasını anlayamaz. Bir kölenin içinde isyan duygusunu büyüten sorular dolaşır zihninde.
Büyüdükçe üzerine yüklenen işler de büyür. Tarlada, ormanda yük taşır, toprak işler, hayvanlarla ilgilenir. Dövülen bir köleye yardım etmek isterken başına dirgenle vurulduğu için hayatı boyunca epilepsi ataklarına benzer krizlerle baş etmek zorunda kalır. Sürekli maruz kaldığı şiddetin, kırbaçların ve ağır hastalıkların izini ömür boyu taşır. Özgür bir siyah olan John Tubman’la evlendikten sonra ismi değişir, annesinin ismini alır ve Harriet Tubman olur. Özgür bir adamla evlenmesine rağmen yasalara göre köle olarak kalır, üstüne bir de efendisinin borçları karşılığında bir başka toprak sahibine kiraya verilir. Harriet, kendisinin ve çocuklarının köle olarak yaşamak zorunda kalacağı bu hayatı kabul etmez, edemez.
Onun kafasında filizlenen özgürlük düşüncesinin ve kaçma planlarının o günün koşullarında nesnel bir zemini de vardır. Ataları kendi topraklarından sökülüp zorla köleleştirilmişlerdir. Harriet ise o tarihte Amerika kıtasının Güneyinde köledir. Aslında kölelik egemenlerin işine geldiği oranda hâlâ sürdürülmekte olsa da ülkenin Kuzeyinde artık yasal değildir. Güneyin köleci efendileri ise kendi yasalarına bile uymaz.
Harriet hakkı olan özgürlüğü elde edebilmek için mevcut yasaları kullanmayı da dener ancak önüne konan engelleri aşamaz. Bu koşullar altında Harriet özgürlüğe giden yolu başka türlü bulacaktır. “İhmal edilmiş bir ot gibi büyüdüm; özgürlükten bihaber, onu hiç tatmamış olarak. Mutlu ve mesut değildim; ne zaman bir beyaz adam görsem, alıp götürmesinden korkardım. İki kız kardeşim prangalanıp götürülmüştü, biri geride iki çocuk bıraktı. Her zaman tedirgindik. Bence kölelik, cehenneme en yakın şeydir” der.
O, böyle tarif ettiği kölelikten kurtulmayı kafaya koymuştur ve çeşitli ufak denemeler yapmaya başlar. İlk denemesinde iki erkek kardeşiyle yola çıkar. Kardeşlerden biri baba olmak üzeredir ve geri dönmeye karar verirler. Çok beklemez, bu defa tek başına kaçış yollarına düşer. “İki şeye hakkım olduğuna karar verdim; özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim. Hiç kimse beni canlı tutsak edemez, özgürlüğüm için savaşmalıyım” diyerek 1849’da zorlu ve tehlikeli bir yolculuğa çıkar. Arkasında iz peşindeki köle avcıları vardır. Pennsylvania’ya ulaşmayı başarır. Bu yolculuğu tek başına yapsa da ona uygun yollar, gerektiğinde saklanması için güvenli evler ve sığınaklar sağlayarak yardımcı olan siyah ve beyaz insanlardan oluşan dönemin kölelik karşıtlarının kurduğu “Underground Railway” yani yeraltı demiryolu adı verilen ve kuzeyin özgür eyaletlerine kaçış için güvenli yol ve evlerden bir ağ oluşturmuş insanlar vardır.
Uruguaylı yazar Eduardo Galeano şöyle anlatır Tubman’ı: “Bu anlatılanlar on dokuzuncu yüzyılın ortalarında yaşanır. Harriet Tubman firar eder. Giderken sırtındaki yara ve kafatasındaki çatlağı hatıra olarak yanında götürür. Kocası onunla birlikte gitmez. O köle ve köle babası olarak kalmayı tercih eder. «Sen delisin» der ona. «Belki kaçabileceksin, ama bunu anlatamayacaksın.» Kaçar, anlatır, geri döner, anne ve babasını yanında götürür, tekrar geri döner ve kardeşlerini de alır. Ve bu şekilde, güneydeki tarım arazilerinden kuzeydeki topraklara sadece geceleri olmak üzere on dokuz yolculuk yapar ve üç yüzden fazla siyahı kurtarır… Dönemin en çok para eden kellesidir. Başına kırk bin dolar ödül konur. Kimse bu parayı alamaz. Giydiği tiyatrocu kostümleri onu tanınmaz kılar ve hiçbir insan avcısı onun izleri silme ve yeni yollar icat etme becerisi ile başa çıkamaz.”
Harriet kölelik zincirlerini kırmayı başardıktan sonra başkalarını da özgürlüğüne kavuşturmak üzere siyahların kölelikten kurtuluş mücadelesine katılır. Bu kaçış ağının bir parçası olur ve dönemin en dikkat çeken “kondüktörü” olarak zor işler başarır. Yeraltı Demiryolu’nun kölelerin özgürlük yolculuklarında onlara kılavuzluk edenlere koyduğu isimdir kondüktör. Yeraltı Demiryolu’nun destekçileri hem kendileri için hem de kaçmasına yardım ettikleri köleler için ölüm tehlikesi altında ve gizlilik içinde yürütmek zorundadırlar işlerini. O nedenle iletişim için gizli kodlar, parolalar kullanırlar. Köle sahipleri kölelerin okuma yazma bilenlerine de sadece İncil okuma izni verir. Geneli okuma yazma bilmeyen kölelerin parola ve işaretleri anlamaları, birbirleriyle iletişim kurmaları için en çok kullandıkları yöntemlerden biri şarkılar ve ilahilerdir. Harriet güneyden kuzeye giden pek çok gizli yol bilmektedir. O da şarkıları ve ilahileri çok iyi kullanır. Köle sahiplerini ve düşmanları tarif etmekte firavunların ülkesi Mısır sözcüğünü kullanır. Köleler de onları kurtarmaya gelen Harriet’a Musa (Moses) demektedirler. Bugün pek çok insanın dinlediği şarkılar, o yıllarda siyah kölelerin kurtuluş umudunun dile gelişidir, örgütlenme aracıdır. “Swing low, sweet chariot” şarkısında olduğu gibi. Şarkıda çağrılar, semboller vardır. Aşağı ve yukarı kelimeleri güney ve kuzeyi simgeler. “Beni alıp eve götürecek araba”, “melekler bana eşlik ediyor”, “bütün arkadaşlarıma söyle ben de oraya geliyorum”, “bazen iyiyim bazen kötüyüm ama ruhum cennete derinden bağlı”… Yani Yeraltı Demiryolu örgütü cennetten gelen ve cennete götürecek olan arabadır. Ondan köleleri kurtarmasını, özgürlüğe götürmesini isterler. Yeraltı Demiryolu’nun kondüktörleri ise melekler olarak tasvir edilir. Harriet işte bu meleklerin en yeteneklilerinden biridir.
Amerikan egemenleri, 1793’te kongreden geçirdikleri Kaçak Kölelik Kanununa dayanarak bütün eyaletlerde kaçak bir köleyi sahibinin malı sayarlar. Yakalanması durumunda sahibine verilmesini zorunlu tutarlar. Bu kanun nedeniyle köle avcıları artmış, eyaletler arasında rahatça dolaşır olmuştur. Kölelik sistemini güçlendirip meşrulaştıranlar köleliğe karşı olan eyalet ve kurumların kaçak köleleri barındırmalarını engelleyecek yeni düzenlemeler yaparlar. 1850 yılında bir kanun daha çıkararak kaçışı daha da tehlikeli hale getirirler. Buna rağmen Harriet Tubman 1861’e kadar 13 kaçırma yolculuğu yapmayı başarır. Bu tehlikeli yolculuklar Amerikan iç savaşına kadar devam eder.
Amerikan iç savaşı patlak verdiğinde Harriet, güneyin köleci efendilerine karşı kölelik karşıtı kuzeyin reformcularını destekler. Sonraki yıllarda da ezilenlerin saflarında mücadeleye devam eder ve bu kez de kadınların oy hakkı mücadelesinde ön saflarda yer alır. Amerika’da sembol isimlerden biri haline gelir. 1913’te öldüğünde devlet töreniyle gömülür. Milyonlarca Afrikalı siyahın kan ve gözyaşı üzerine kurulan Amerika’da bir ulusal kahraman olarak anlatılır. Hayat hikâyesi onun gibi milyonlarca kölenin, siyahın yaşadığı acıların şiddetinden ve yüzlerce isyanın izlerinden incelikle arındırılmış bir şekilde tarih kitaplarında yer alır. Evi bir müze haline getirilir. Sonraki zamanlar geçmişte olduğu gibi yine siyahların büyük isyanlarına tanıklık edecektir. Kölelik yasaklansa da siyahların özgürlük mücadelesi bugün de başka koşullar altında devam ediyor.
Tarih boyunca haksızlıklara, sömürüye karşı mücadele eden insanların karşısına pek çok engel konulmuştur. Boyun eğmeyi kabul etmeyen, daha fazla özgürlük isteyen, kurulu düzeni ve koşulları zorlayanlar en yakınlarından başlayarak tenkit edilirler, engellenirler. Aile, okul, eğitim, medya diye genişleyen bir çevrede egemenlerin fikirleri kafalara empoze edilir. Egemen olanın kudretine boyun eğmek, onların fikirlerine en kutsal doğrular muamelesi yapmak öğretilir, doğrular ve yanlışlar ters yüz edilir. Tarih de buna göre yeniden ve yeniden yazılır. Özgürlük için mücadele edenler unutturulmak istenir.
Harriet Tubman’ın yaşamı ve mücadelesi de benzer bir tarih anlatımının kurbanı olmuştur. Hayatı yakın tarihlerde filme alınmış bu cesur kadın ezilen sömürülen sınıfların mücadelesindeki ne ilk kadındır ne de sonuncusu. Yüzyıllar boyunca özgürlüğe kanat çırpan bu kelebekler çoğalmış ve iktidarı elinde tutup fildişi kulelerinden bize “asla yapamayacaksınız” diyen kibirli egemen efendilere karşı mücadeleye devam etmişlerdir. Bugün de milyarlarca insan açlık ve yoksulluktan kıvranırken bir avuç insanın mantık dışı bir zenginlik ve sefahat içinde yaşadığı bir dünyanın değişmesi ve yeniden kurulması gerektiğine inananlar kötüleniyor. İnsanlık ve doğanın kurtuluşu için artık aşılması gereken bu zalim düzen normalmiş, kadermiş gibi gösteriliyor. Bu nedenle tarih, toplumsal gerçekler, doğrular, yanlışlar burjuva bakış açısından bakarak öğrenilemez. Gerçek bilgiye, cesur düşüncelere sahip olmak için yalanlara karşı donanmak ve ezilenlerin penceresinden bakmak şarttır. Gözümüzün önünde cereyan eden adaletsizlik ve sömürüye karşı işçiler, emekçiler “bu düzen yıkılmalı, biz bunu yapabiliriz” bilinciyle donanmalıdır. “Bu düzen en iyisi, hiç kimse yıkmayı başaramamış. Boşuna denemeye kalkma” diyenlere kulaklarını kapatmalı ve insanlığın kurtuluşu için mücadeleyi büyütmelidir.
link: Derya Çınar, Köle Bir Kadın ve Cehennemden Özgürlüğe Yolculuk, 12 Ekim 2022, https://marksist.net/node/7773
Fotoğraftaki Kız Çocuğu
Sansür Yasası ve Alevilere Kayyum Kumpası