Bazı fotoğraflar özel bir durumun ya da dönemin tasvir edilmesinde ciltlerce kitaptan çok daha etkili olabilir. O fotoğraflara bakanlar çoğu kez yaşananları hücrelerinde hissederler; ürperirler, boğazları düğümlenir, öfkeleri katlanır. İşte Vietnam kökenli Amerikalı fotoğrafçı Nick Ut’un çektiği o fotoğraf karesi de bu duyguları yaratan fotoğraflardan biridir. Fotoğrafta küçücük bir kız çocuğu olan Kim Phuc napalm bombasının vücudunda oluşturduğu yanıklarla, acı içinde ve çırılçıplak koşuyor.
Her şey apaçık; dehşet içinde, korkunç bir siyah-beyaz fotoğraf. Karenin ön tarafından başlayarak geriye doğru beş çocuk arkalarında dört asker görünüyor. Askerlerin gerisinde yanan koca bir bölgeden göğe yükselen simsiyah dumanlar. Çocukları saran, sarmalayan kimse yok. Yangın yerinden kaçmaları için adeta onları sırtında taşıyan yalnızca eski, gri bir yol; ne bir el, ne bir insan. Öndeki erkek çocuğunun acısı ağzından öyle bir çıkıyor ki yüzü çığlıkla kaplanmış durumda. Hemen gerisindeki kız çocuğu çırılçıplak ve onun ağzı da var gücüyle açılmış, yüzü acı içinde çığlığa boğulmuş. Ve ardı sıra çocuklar, çocuklar; çocukların kardeşleri çocuklar.
Her şey birkaç dakika içinde olmuş ve o süre içinde cehennem ateşleri isabetli bir atış sonrasında çocukların ve ailelerinin ortasına indirilmişti. Aileler ve çocuklar o sıra ABD’nin hava saldırılarından korunmak için yakınlardaki bir mabede sığınmıştı. Bu çocuklar birkaç yüz metre geride ne olduğunu biliyor ve bundan ölesiye korkuyorlardı ki oradan uzaklaşmak için çıplak ayaklarıyla kaçışıyorlardı. İnsan böylesi bir fotoğraf karesine sığan dehşetin ardında daha nice dehşetlerin olduğunu düşünmeden edemiyor.
Bu fotoğraf 8 Haziran 1972’de Vietnam’da Nick Ut tarafından çekildi ve sahibine Pulitzer ödülü kazandırdı. Nick Ut bu dehşet verici anı şöyle anlatıyor: “Kim çok kötü görünüyordu, öleceğini düşündüm. O gün pek çok fotoğraf çekmiştim ve kasabadan ayrılmak üzereydim. Tam o sırada iki uçak gördüm. Her iki uçak da dörder tane napalm bombası attı. Beş dakika sonra yardım çığlıkları atan insanlar koşmaya, kaçmaya başladılar. Kim beni gördüğü anda, Vietnamca, bana su verin, yanıyorum, kavruluyorum diye bağırmaya başladı. Ona biraz su verdim ve yardım edeceğimi söyledim. Arabama alıp yaklaşık 15 kilometre ötedeki hastaneye götürdüm. Hastane ölen ya da ölmek üzere olan Vietnamlılarla, askerlerle doluydu. Kimse çocuklarla ilgilenmiyordu. Gazeteci olduğumu söyledim. Kim’in ölmesini istemediğimi haykırdım. Yardım ettiler.”
Bu fotoğraf çekildiğinde 9 yaşında olan 1963 doğumlu Kim’in tam adı Phan Thi Kim Phuc. Vietnam dilinde “Altın Mutluluk” anlamına geliyor. Kim Phuc o mutluluğu 9 yaşında kaybetti. İki kardeşi bombardımanda yaşamını yitirdi. Vücudunun çeşitli bölgeleri yanan küçük kız 14 ay boyunca büyük acılar çekerek hastanede kaldı. Bu ilk hastane sürecinden sonra 17 kez ameliyat geçirdi. Vücudundaki fiziksel yanıkların haricinde ruhunu parçalayan büyük travmalar yaşadı, kâbuslarla geçen yılların ardından ülkesini terk etmek zorunda kaldı.
Kimler nasıl olur da böylesi bir acıyı meselenin ne olduğunu dahi anlayamayacak yaştaki çocuklara yaşatabilir? Bu tip suçların faili yalnızca bir kişi, birkaç asker ya da bir uçak pilotu, hatta pilota emri verenler de değildir. Bir bütün olarak kıyıcı kapitalist sınıftır, emperyalist savaş yangınını yakanlardır. Çocuğu, genci, yaşlısı, kadını, erkeğiyle insanları, havası, suyu, toprağıyla tabiatı yok ederek savaş kazanmaya, üstünlük elde etmeye kilitlenmiş zalim kapitalist egemenlerdir. Ve onlar savaşlarda çocuklardan önce gerçekleri öldürürler. Uğursuz planlarını hayata geçirebilmek için en adi yalanları söylerler, halklar arasında milliyetçiliği, düşmanlığı kışkırtırlar. Savaş ve ölüm makinelerini gönderdikleri bölgelere özgürlük ve demokrasi götürdüklerini iddia etmekten geri durmazlar, bu yalanlarla halkları zehirlerler.
Amerikan emperyalizmi tıpkı bugün de yaptığı gibi türlü yalanlarla ve provokasyonlarla ABD halkını zehirlemiş, dünyanın bir ucundan diğer ucuna, Vietnam’ı işgal etmek için yüz binlerce asker, yüz binlerce silah, gemi, uçak, bomba taşımıştı. Yetmemiş tonlarca kimyasal silah ve bu dehşet verici silahları sevk ve idare edecek ekipler organize etmişti. Vietnam’ın Güney Çin Denizine kıyısı olan Da Nang havaalanı savaş boyunca ABD’nin hava üssüydü. “Turuncu Ajan” denilen zehir burada stoklanıyordu. ABD ordusu sık ormanlık alanlara saklanan bölge halkı ve Vietkong (Ulusal Kurtuluş Cephesi) güçlerinin yerini tespit etmek için yaklaşık 7,4 milyon hektarlık bitki örtüsünü bu zehirle yok etti. Bu bölgede 80 milyon litre herbisit ve yaprak dökücü kimyasal kullanıldı. İnsan yapımı en zehirli kimyasal olarak nitelendirilen dioksin içerikli “turuncu ajan” yani portakal gazı binlerce kişinin ölümüne neden oldu ve milyonlarca insanı zihinsel ve bedensel engellere maruz bıraktı. Orman ve tarım arazileri çorak topraklara döndü. Kimyasal silah atıkları bugün hâlâ Vietnam halkının kâbusu olmaya devam ediyor. Bölgeye girmek yasak, ne kuş uçuyor ne de bir canlı yaşayabiliyor.
Vietnam savaşından bugüne nice bölgesel çatışmalar ve savaşlar yaşandı, yaşanıyor. Bugün Üçüncü Dünya Savaşında nice insan canından oluyor, nice insan göç yollarına düşüyor, nice insanın yaşamı alt üst oluyor. Emperyalist savaş yangını Rusya-Ukrayna savaşı üzerinden yayılıyor. Ve nice Kim Phuc’lar bu savaşlarda can veriyor ya da sakat kalıyor. Tüm bu savaşlar, acılar kapitalizmin bağrında yaşanan derin çelişkilerin dışavurumlarıdır. Kapitalizme karşı mücadele etmeden savaşlar son bulmayacak. O halde insanlığın önündeki tarihsel görev kapitalizmi yıkmak ve çocukların gerçekten de “altın mutluluk” içinde yaşayacağı bir özgürlük ve barış dünyasını kurmaktır.
link: Kocaeli’den bir eğitim emekçisi, Fotoğraftaki Kız Çocuğu, 12 Ekim 2022, https://marksist.net/node/7772
Onur Şener’in Katledilmesi Faşizmin Saçtığı Zehrin Ürünüdür
Köle Bir Kadın ve Cehennemden Özgürlüğe Yolculuk