“Koronavirüs salgınıyla birlikte tüm dünyada milyonlarca «beyaz yakalı» işçi evden çalıştırılmaya başladı. Bunların bir bölümü ilerleyen süreçte işyerlerine geri dönse de başta eğitim sektörü olmak üzere pek çok sektörde çalışanların dönüşümlü ya da devamlı olarak evden çalışmayı sürdürdükleri görülüyor. Bankacılık, sigortacılık, basın-yayın, bilişim gibi alanların yanı sıra hizmet sektörünün diğer bazı kollarında da «evden» ya da daha genel bir terimle «uzaktan» çalıştırma belli bir ivmeyle yaygınlaşırken, burjuvazi kapitalizmin sürüklendiği derin krizde koronavirüs salgınını bahane olarak kullanıp bu süreci alabildiğine hızlandırmıştır.”[1] Marksist Tutum sayfalarında geçtiğimiz yıl yazılan bu satırların ardından “yeni normal” düzenin gözde çalışma rejimi uzaktan çalışma, ivmesini hiç düşürmeden yaygınlaşmaya devam etti, şimdi de kalıcı hale geliyor. Salgın öncesinde de dünyanın en büyük teknoloji şirketleri tarafından uygulanan fakat verimliliği yani kâr getirisi konusunda endişeleri de barındıran uzaktan çalışmanın, pandemi sonrasında da devam edeceğine ve hatta kalıcı hale geleceğine yönelik açıklamalar birbirini izliyor.
Dünyayı bir laboratuvar, işçi sınıfını da bir denek olarak gören egemenler, pandemi sürecini tam anlamıyla bir test süreci olarak görüp işçi sınıfına yönelik yeni saldırılarını devreye soktular. Açgözlü doğasıyla malûl burjuvazi, içinde bulunduğu kriz derinleştikçe saldırganlaştı, tarihsel krizine çare arayışı içinde yeni yol ve yöntemleri pandemi vesilesiyle hayata geçirdi. Pandemiyi her anlamda fırsata çeviren sermaye, çalışma yaşamını da kendi çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn etti, etmeye devam ediyor. Özellikle teknolojiye dayalı büyük şirketler çalışma rejimlerini ve iş organizasyonlarını evden-uzaktan çalışmaya göre ayarlayarak yeni çalışma sistemini geniş bir şekilde uygulamaya soktular.
Esnek ve güvencesiz bir çalışma biçimi olan evden-uzaktan çalışma, işçilerin sağlığı ya da çıkarları veya bir salgın önlemi olarak değil şirketlerin verimliliği ve kârı doğrultusunda kuralları belirlenerek yaygınlık kazandı. Şirketlerin fiili saldırıları yasal düzenlemelerle de desteklenerek sağlama alındı. Dünyanın önde gelen kimi ülkelerinde gerekli koşulları taşıyan tüm işkollarında pandemi sürecinde evden-uzaktan çalışma zorunlu hale geldi. Örneğin Almanya, Fransa, Belçika, İskoçya, Portekiz ve İsviçre gibi ülkelerde teknik engeli olmayan şirketler için bu süreçte evden-uzaktan çalışma zorunlu tutuldu. Pandemiyle birlikte uzaktan çalışan işçi sayısının artış gösterdiği Türkiye’de de 2021 Mart ayında “Uzaktan Çalışma Yönetmeliği” yayınlanarak uzaktan çalışmanın esasları sermayenin arzuları doğrultusunda yasal bir düzenlemeye kavuştu.
Yaklaşık 100 bin çalışanı olan Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu, 35 bin işçi için kalıcı olarak uzaktan çalışmaya geçileceğini açıklarken, bunun “hem çalışan tatminini hem de verimliliği artıracağını” söylemişti. “Bu dönemde elde edilen tecrübelerimiz ışığında, geleceğin esnek çalışma modellerine yönelik çalışmalarımızı olgunlaştırarak devreye alıyoruz. Uzaktan çalışma modeli 35 bin ofis çalışanı arkadaşımız için kalıcı bir uygulama haline geliyor. Uzaktan/esnek çalışma, çalışanların yolda geçen zamanlarını ortadan kaldırıyor. Ofis alanı, personel servisi kapasitesi gibi ihtiyaçlar azalıyor” diyerek kararlarını açıklamışlardı. “Çalışan tatmini” gibi ifadelerle işçiyi düşünür pozlar kesseler de ağızlarından sular aka aka uzaktan çalışma uygulamasına geçen Koç Holding’in yanı sıra Sabancı Holding de bu yönde karar alarak açgözlülük yarışında yerini aldı. Başta Microsoft, Twitter, Facebook, Google gibi teknoloji devleri olmak üzere dünyanın önde gelen şirketleri tarafından yapılan açıklamalara, Türkiye’de de onları izleyen Koç ve Sabancı gibi büyük holdinglerin de eklenmesine bakılacak olursa burjuvazinin uzaktan çalışma alanındaki deneyi sonuç verdi. Salgın öncesinde evden-uzaktan çalışmaya yönelik endişelerin yerini büyük bir memnuniyet aldı. Görünen o ki sermaye uzaktan çalışma uygulamasını çok sevdi.
İşçi cephesinde uzaktan çalışma
Salgın öncesi birçok işçi için evden çalışmak büyük bir avantaj gibi görünüyordu. Evden çalışma sayesinde işçinin patron baskısından uzaklaşacağı, kendi “özgür” alanında daha bağımsız, esnek ve zaman üzerinde daha fazla söz sahibi olabileceği savunuluyor, burjuva medya eliyle de bu yanılsama giderek büyütülüyordu. “Evden çalışmanın püf noktaları” şeklinde verilen akıllarla uzaktan çalışmanın doğurabileceği olumsuzlukların minimalize edilebileceği safdilliğine düşülüyordu. Zaman çalışanın elindeydi ve patron artık kendisiydi! Ne var ki bu beklenti kısa sürede kapitalizm duvarına çarpıp tuzla buz oldu. Sınırların ve kuralların tamamen patronların yararları doğrultusunda belirlendiği, bir esneklik olacaksa da yalnızca şirketin çıkarlarına göre esnediği uzaktan çalışma uygulaması, bir rüyadan bir kâbusa dönüştü. İşçi cephesinde salgın sürecinin başında evden çalışma uygulamasına yapılan güzellemelerin yerini, iş-yaşam dengesinin altüst olduğu, mesai saatlerinin belirsizleştiği, uzaktan çalışmanın 7/24 uzaktan yönetilmeye ve denetime dönüştüğü bir tablo aldı. Çalışma yaşamının katı gerçekleri, işyerlerinden ve ofislerden çıkıp evlere ve yatak odalarına kadar girdi. Mekânsal olarak barınmak, dinlenmek ve serbest zaman geçirmek için tasarlanan evler işyerlerine dönüştü, konut ve işyeri ayrımı silikleşti.
İnternet üzerinden gerçekleştirilen bitmeyen toplantılar, fazla mesai ücreti ödenmeksizin uzayan iş saatleri, 7/24 ulaşılabilir olma zorunluluğu, aksi takdirde işten atılma veya ücretsiz izne çıkarılma korkusu, ergonomik çalışma ortamından uzak ve binbir türlü fiziksel rahatsızlığı da beraberinde getiren çalışma şartları, evden çalışmayla birlikte ücretlerin düşmesi, yan hakların kesilmesi, patronun maliyeti azalırken işçinin artan ekonomik yükü, asosyallik ve yalnızlık halinin doğurduğu psikolojik rahatsızlıklar, ailesiyle yaşayan işçiler için ise artan sorumluluklar ve genel anlamıyla örgütsüzlük hali... Uzaktan çalışmanın yarattığı sorunlar saymakla bitmiyor. Şirketin işleri dışında yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi işleri halletmek zorunda kalan ve zaten bunlar “doğal” yükümlülüğü olarak görülen kadın işçilerin ise yükü iki kat artmış vaziyette. Uzaktan eğitim gören çocukların ödevlerine yardımcı olmak, evde yenen öğün sayısı arttığı için mutfakta geçen fazla mesai de cabası. Sektörleri gereği evde kalamayan milyonlar gibi evden çalışanların da hayatı eve sığmıyor.
Evden çalışanların anlattıkları, durumu ortaya koyuyor. Bir bilgisayar mühendisi: “Yöneticiler WhatsApp’tan istediği an mesaj yazabiliyor. Sorduğu soruya o an cevap istiyor. Sabah 8’de oturduğum sandalyeden akşam 5’te kalkıyorum. Bana iki dakika ulaşamadıklarında hemen savunma istiyorlar.” Bir teknoloji firmasında çalışan işçi: “Bu süreçte maaşıma zam yapılmadı ve yeni dönemde de yapılmayacağı söylendi. Evde geçirdiğim zaman boyunca sürekli kullandığım için internet, doğalgaz, elektrik harcamalarım arttı. Daha önce ihtiyacım olmayan çalışma masası, sandalye, internet güçlendirici, ekstra internet paketi gibi harcamalarım oldu. Bunların hiçbiri için ayrıca para verilmiyor tabii ki.” Bir yazılımcı: “Mesai kavramı tamamen ortadan kalktı. «Zaten evden çalışıyorsunuz, bunu da yapın»a dönüyor iş. Bazı yerlerde bilgisayarı kontrol eden timer programlar kullanılıyor. 20 dakika çevrimdışı olunduğunda çalışanlar raporlanıyor.”[2]
“Uzaktan çalışma” dayatması da bir mücadele konusudur
Makineleşme ve modern sanayinin doğmasıyla birlikte işçi kitlelerinin çalışma ve yaşam koşullarının giderek kötüleştiği, gece ve gündüzün birbirine karıştığı 1800’lü yılları Marx şöyle tarif ediyordu: “Ahlâkın ve doğanın, yaşın ve cinsiyetin, gecenin ve gündüzün bütün sınırları yıkıldı.” İşçi sınıfının burjuvaziyle olan kavgasının vücut bulduğu “işgünü mücadelesi”, işçi sınıfının insanca yaşama mücadelesinin ana başlıklarından biri oldu. Burjuvazi her fırsatta işgününü uzatma gayretiyle saldırırken işçi sınıfı da daha az çalışıp daha fazla dinlenebileceği bir yaşam formu için mücadelesini sürdürdü. Aradan iki asır geçti, kapitalizmin saldırıları taarruza dönüştü. Geldiğimiz noktada, burjuvazi işçi sınıfının örgütsüzlüğüyle birleşen pandemi sürecini fırsat bilerek saldırılarını sinsice hayata geçiriyor. Süreklileştirmek ve bir norm haline getirmek istediği evden-uzaktan çalışma ile birlikte bir kavram olarak işgününü ortadan kaldırmak ve işçi sınıfının işgünü mücadelesiyle olan tarihsel bağını da koparmak istiyor. İki yüz yıl evvel olduğu gibi burjuvazi sömürünün önündeki bütün sınırları yıkmak, dikensiz bir gül bahçesi yaratmak istiyor.
Esnek mesai saatlerini, güvencesiz çalışma koşullarını, sendikasızlık ve örgütsüzlüğü beraberinde getiren uzaktan çalışma şartları ve ilgili düzenlemeler tamamen patronların insafına ve onların sözcülüğünü yapan hükümete göre belirleniyor. Kapitalistler iş sürecini kendi çıkarları doğrultusunda istedikleri gibi örgütlerken hiçbir şekilde işçilere sormuyor ve bu alanlarda sendikalar da örgütlü olmadığı için tam anlamıyla orman kanunları egemen oluyor. Fakat uzaktan çalışma yaygınlaştıkça sorunları daha da gözle görülür hale gelen “beyaz yakalı” işçilerin bu uygulamaya tepkileri de büyüyor. Örneğin aralarında öğretmenlerin, mühendislerin, plaza çalışanlarının da olduğu çeşitli sektörlerde çalışan “beyaz yakalı” işçiler, dayanışma ağları kurarak bir araya geliyor ve sorunlarını tartışıyorlar. “Uzaktan Çalışma Yönetmeliği”nin evden çalışan işçilerin haklarını korumaktan uzak olduğunu söyleyen ve “bizlere danışılmadan hazırlanan yönetmeliği tanımıyoruz” diyen işçiler evden-uzaktan çalışanların sorunlarını ve taleplerini dillendiriyorlar.[3]
“Yeni normal” yeni sorunlar, yeni eşitsizlikler demek. Esnek ve güvencesiz çalışmak anlamına gelen evden-uzaktan çalışma ise bu sorunların ve eşitsizliklerin en ayyuka çıktığı alanlardan biri oldu. Bu esnek çalışma modeli işçileri evlere hapsedip birbirinden yalıtması itibariyle mücadelenin ve örgütlenmenin önünde ciddi bir engel olarak dikilse de, sonuçları ve sorunları gün geçtikçe bizzat evden çalışanlar tarafından iyice kavranır hale geliyor. Sorunlar büyüdükçe öfke de tepkiler de çoğalıyor. Burjuvazi tarafından yaratılan bu engeller de ancak bu öfke ve tepki örgütlü bir hal alırsa aşılabilir. Evde kalamayanların ve evden çalışanların sorunları ortaktır. Ve burjuvazinin yeni saldırılarına karşı ayağa kalkan örgütlü bir hareket oluşmadığı sürece işçi sınıfının önüne yeni engeller dikilmeye devam edecektir.
[1] Bkz: İlkay Meriç, Evden Çalışma: Yaratılan Algı ve Gerçeklik, marksist.com
link: Suna Akaltan, Uzaktan Çalışma Kalıcılaşıyor, Sömürü Derinleşiyor, 14 Haziran 2021, https://marksist.net/node/7377
Cumhurbaşkanlığı Kararıyla “Acele Kamulaştırma”
15-16 Haziran Genel Direnişi ve Başkaldırı Ruhu