Marx ve Engels’in ortaya koyduğu, işçi sınıfının kurtuluşunun onun uluslararası mücadelesinden, “bütün dünyanın işçilerinin birleşmesi”nden geçtiği düşüncesi bugün her zamankinden daha büyük bir önem taşıyor. Savaşlarla, insanlığa yaşattığı acılarla ayakta kalmaya çalışan kapitalist sistemi yıkacak tek güç işçi sınıfının uluslararası ölçekte örgütlü mücadelesidir. Bu anlamda da insanlığın kurtuluşu enternasyonal mücadelede saklıdır. Enternasyonal, işçilerin dünya çapındaki örgütlülüğüdür. Bu da ulusal sınırları aşan bir örgütlü mücadeleyi ve dayanışmayı gerektirir.
Bundan 135 yıl önce Eguene Pottier tarafından yazılan Enternasyonal marşının sözleri, tüm bunların bir simgesi olarak, bir kavganın ortasından, komünist bir işçinin yüreğinden kaleme dökülmüştür. Ve işçi sınıfının burjuvaziye karşı olan kavgasının bu ezgisi, kısa sürede tüm dünyaya yayılmıştır. Birçok dil gibi Türkçeye de çevrilen Enternasyonal, bu topraklarda da mücadeleci işçiler tarafından sahiplenilmiş ve burjuvalarca katledilen her komünistin cenazesinin başında, eylemlerde, mitinglerde, grevlerde, hücrelerde burjuvaziye inat okunmuştur. Sınıf mücadelesi kimi zaman yükselmiş kimi zaman da ‘80 darbesinden sonra olduğu gibi gerilemiştir. Ancak faşizmin yaşandığı dönemler de dâhil burjuvazinin tüm baskı koşullarına rağmen Bolşevik geleneğe bağlı komünistler, devrimci Marksist, enternasyonalist değerlere sahip çıkıp bunları yaşatmaya devam etmişlerdir.
Enternasyonal marşının yazarı Eguene Pottier bir proleterdi. Hayatı boyunca işçilik yapmış, ambalaj işçiliğinde, kumaş baskıcılığında, sanayide çalışmıştır. Bilinçli bir işçi olarak kavgadan geri durmamış; 1848’de barikatlarda savaşmış, 1871’de işçi sınıfının ilk iktidar deneyimi olan Paris Komününün tüm çalışmalarına katılmıştır. İşçilerin verdikleri bu haklı mücadeleye olan inancını ve ümidini ise Enternasyonal marşının sözlerinde en güzel şekilde ortaya koymuştur.
Enternasyonal işçi sınıfının burjuvaziye karşı iktidar savaşında, komünarların kavgasının içinden çıkmıştı. Paris Komünü yenilmişti belki ama işçi sınıfının iktidarı alabileceği gerçeği çıkmıştı ortaya. Bu bile çok önemli bir kazanımdı. Çünkü komünarlar katledilmiş de olsa, Komün burjuvazi tarafından dağıtılmış da olsa, iktidarı fethetme kavgasının sona ermeyeceği gerçeği burjuvazinin de işçi sınıfının da belleğine kazınmıştı. Kavga diyalektik bir süreçtir, tıpkı komünarların ölümünün Ekim Devrimini yaratanlara hayat vermesi gibi... “Cellâtların döktükleri kan kendilerini boğacak, bu kan denizinin ufkundan kızıl bir güneş doğacak” dizeleri çok değil 46 yıl sonra 1917’de kızıl Ekim Devrimiyle gerçeğe dönüşmüştü. Esirler dünyası 1871 Paris Komünüyle uykusundan uyanmış, isyan ateşini körüklemiş, 1917 Ekim Devrimiyle de hem fabrikaların hem de toprağın emeğin malı olması gerektiği gerçeğini tüm asalakların yüzüne haykırarak kendi iktidarını kurmuştu. Nasıl mı? Elbette Paris Komününden çıkarılan derslerle. Bu, Çarın olmadığı, burjuvaların yönetmediği, başka bir dünya isteyen işçilerin Bolşeviklerin önderliğinde örgütlenip verdikleri kavgayla gerçekleşti.
Marx ve Engels’in proleter devrimci mücadele çizgisine sahip çıkan ve Marksizmin enternasyonalist özüne yürekten bağlı Lenin önderliğindeki Bolşevikler Ekim Devriminin ardından III. Enternasyonal’i (Komünist Enternasyonal) kurdular. Böylece, enternasyonal bir mücadele anlayışını benimseyen ve işçi sınıfının vatanının tüm dünya olduğunu kavrayan, kurtuluşun dünya burjuvazisine ve kendi burjuvalarına karşı verilecek mücadele ile olabileceğine inanan işçiler Enternasyonal’de birleştiler.
Birinci Dünya Savaşıyla birlikte II. Enternasyonal’de gerçekte milliyetçi bir anlayışın egemen olduğu ortaya çıkmış, onun önderleri işçileri kendi burjuvalarının peşine takmıştı. Reformistler, Marksizmin en temel ilkelerinden birini, işçilerin burjuvaziye karşı uluslararası ölçekte mücadele etmeleri gerektiği ilkesini ezip geçmişti. Oysaki Birinci Dünya Savaşı sınıf savaşımı değil, burjuvazinin yürüttüğü emperyalist bir paylaşım savaşıydı. Burjuvazi daha fazla kâr edebilmek için milyonlarca işçiyi ölüme gönderiyordu. İkinci Enternasyonalse böylesi bir ortamda savaş karşıtlığı temelinde işçileri harekete geçirip sınıf savaşımı çağrısı yapması gerekirken, işçilerin ellerinin sınıf kardeşlerinin kanına bulanmasına göz yummuştu. İşte bu nedenle Bolşevikler tarafından kurulan Üçüncü Enternasyonal çok büyük bir önem taşımaktadır. Çarı iktidardan defeden Bolşevikler ve devrimci işçiler aynı zamanda emperyalizme, burjuva devletlere, burjuva mülkiyete, eşitsizliğe tüm dünyada karşı çıkıyor ve bunun için mücadele edenleri aynı çatı altında ortak mücadeleye çağırıyordu. Bu Sovyet devriminin ulusal sınırlar içinde kalmayacağını ve dünya proletaryasını kapsadığını gösterdiği gibi enternasyonalin gerçek anlamını da yeniden ortaya seriyordu.
Ekim Devriminin marşı Enternasyonal, örgütü ise Bolşeviklerin önderliği ile kurulan Komünist Enternasyonal’di. Ancak Lenin’in ve tüm Bolşevik komünistlerin çabasına rağmen devrim tek bir ülkede yalıtık kalmış, kısa bir süre sonra bürokrasinin egemenliği ele almasıyla da tüm kazanımlar kaybedilmişti. Enternasyonal anlayışın yerine bürokrasinin milliyetçi anlayışını egemen kılan Stalinizm, dünya devrimi fikrinden sapıp tek ülkede sosyalizm anlayışına saplanıp kalmıştır. Enternasyonal marşının yerine Rus şovenizmini öne çıkartan bir ulusal marşı geçirmiş, daha sonra da işçilerin uluslararası örgütü olan Komünist Enternasyonal’i kapatmıştır. Bu dünya işçi sınıfına korkunç bir ihanettir.
Ekim Devrimi tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Birçok ülkede komünist partiler kurulmuştur. Ancak egemen Stalinist anlayışın sonucu olarak bunlar mevcut milliyetçi yaklaşımlarından sıyrılmak şöyle dursun bunu daha da perçinlemişlerdir. İşçi sınıfının dünya partisini güçlendirmek, dünya devrimini yükseltmek yerine Stalinist tek ülkede sosyalizm anlayışına saplanıp kalmışlardır. Hatta bir süre sonra bu anlayışın önünde engel olarak beliren Enternasyonal, Stalinist bürokrasinin marifetiyle tasfiye edilmiştir. Ancak Ekim Devrimi bürokrasi tarafından ezilse de, Marksizmin enternasyonal geleneğine sahip çıkanlar ve yaşatmaya çalışanlar her zaman olmuştur. Tıpkı bütün dünyanın işçilerinin birliğine sonuna kadar inanan ve Dördüncü Enternasyonal’i kuran Troçki gibi, Marksizme yürekten bağlı olup dünyanın dört bir yanında mücadele eden diğer komünistler gibi…
Bu topraklardaki enternasyonalist komünistler olarak bizler de “işçi sınıfının vatanı enternasyonaldir” sloganıyla devrimci Marksizme sahip çıkıyoruz. Enternasyonal marşımızı dilimizden, coşkusunu yüreğimizden eksik etmeden kavgada yerimizi alıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, bu kavga ya en sonuncu kavgamız olacak ve Enternasyonalle kurtulacak insanlık ya da yok oluşa sürüklenecek!
link: Ilgın Çevik, Kavganın Ezgisi: Enternasyonal, 5 Aralık 2007, https://marksist.net/node/7222
Baskılara Karşı Sınıf Dayanışmasını Yükselt!