Uzun yıllardır her vesileyle işaret ettiğimiz gerçeklik şu: Kapitalizm tarihsel bir krizin içinde debeleniyor. Bu krizin yaşamın her alanında yarattığı sorunlar var. Bu sorunlara büyük altüst oluşların eşlik edeceğini öngörüyor, sınıfın devrimci unsurları uyanık olmayı elden bırakmamalı diyoruz. Dünyamız nicedir altüst oluşlara gebe ve sınıfın devrimci unsurlarına büyük görevler düşüyor.
Özellikle SSCB’nin çökmesiyle birlikte burjuvazinin çeşitli ideologları tarafından “artık bir daha olmaz” denilen ne varsa tekrardan hatta daha katlamalı bir şekilde hortlamaya başladı. Krizler, istikrarsızlıklar, savaşlar… Oysa SSCB’nin çöküşüyle birlikte küresel olarak birbirine bağlanan dünyada kapitalistlerin hülyaları başkaydı… Ancak kapitalizmin çelişkileri hızlı bir şekilde pazarları daralttı, hegemonya krizini derinleştirdi ve masada kozlarını paylaşamayan emperyalist güçler, sopalarını masa altlarından çıkarıp arsızca birbirine girişti. Elif Çağlı’nın yıllar önce tespit ettiği, bugün artık pek çoklarının söylemek zorunda kaldığı gibi Üçüncü Dünya Savaşı başladı!
Dünya işçi sınıfını bu emperyalist savaşa ikna edebilmek için çok çeşitli ve güçlü propaganda aygıtları uzun zamandır piyasada boy gösteriyor. İşçi sınıfı örgütsüz ve dahası dünyanın pek çok ülkesinde faşizm tehdidiyle karşı karşıya! Yaşanan böylesi altüst oluş dönemlerinde, dünya işçi sınıfının devrimci bir örgütlülüğe dün olduğundan çok daha fazla ihtiyacı var. Bu sebeptendir ki biz devrimci Marksistler her vesileyle işçi sınıfının devrimci örgütlülüğünün önemine işaret ediyor, bu örgütlülüğü yaratmak için de ter akıtıyoruz!
Her ne kadar kapitalist sistemin çelişkilerinin iyice keskinleştiği bu gibi dönemler işçi sınıfına büyük yıkımlar getirse de aynı zamanda devrimlerin de temelini döşer. Büyüyen sorunlara karşı işçi sınıfının tepkisi zamanla düzen dışı kanallara akabilir. İşçi sınıfı doğru bir önderlikle kucaklaşırsa zamanın seyri değişir. İşte bu buluşmalardan birinin sonucunda 1917 Ekim Devriminde, işçi sınıfı Bolşeviklerin önderliğinde yüzlerce yıllık Çarlık zulmünü yerle bir etmiştir. Buradan çıkan en önemli ders, sınıf mücadelesinde devrimci öncünün önemidir.
Elif Çağlı’nın özellikle altını çizdiği husus, devrimin gökten kendiliğinden inmeyeceğidir. Devrim isteyen aracını da yaratmak zorundadır. O aracı yaratmak ve büyütmek büyük sorumluluktur. Bu aracın hayati önem taşıdığını bilince çıkaran her devrimci, zor zamanlarda ancak örgütlü bir şekilde, mücadeleye olan inançla ayakta kalabileceğini bilir. Özellikle faşizm gibi olağanüstü yönetim biçimlerinde, onun yarattığı sonuçlara karşı bir devrimcinin yamulmadan, yalpalamadan ayakta kalabilmesinin tek koşulu devrimci bilinç ve örgütlülüktür.
Kapitalist sistemin çürümüşlüğü, tükenmişliği, tarihsel olarak işlevini yitirdiği her alanda kendini dışa vuruyor. Bir tarafta derin bir yoksulluk yaşanırken, diğer tarafta sınırsız bir zenginlik ve savurganlık yaşanıyor. Çocuklardan kadınlara, gençlerden yaşlılara, işçilerden emekçilere, ağaçlardan, nehirlerden, hayvanlardan kentlere kadar her ne varsa sistemin saldırısı altında. İşte böylesi koşullarda işçi sınıfının kavga meydanına çıkmaktan başka yolu yoktur. İşçi sınıfı dünyanın dört bir yanında yavaş yavaş tarih sahnesinde yerini almaya hazırlanmaktadır.
Böyle bir dönemde işçi sınıfının devrimci öncüsüne çok büyük görev ve sorumluluk düştüğünü hatırlatır Elif Çağlı. “Zor zamanlar, zor sınavlara çeker insanı” der. Kolay şartlarda “devrimcilik” yapmanın da kolay olduğunu, önemli olanın zor zamanlarda devrimci kalabilmek olduğunu söyler. Tarihin her kesitinde ama özellikle sınıfsal çelişkilerin keskinleştiği dönemlerde sınıftan vazgeçenler olabilir, mücadele kaçkınları yahut geçici yol arkadaşları çıkabilir der. Saflar hızlı bir şekilde netleşir böyle zamanlarda, çünkü Marksist tutum takınanlar da netleşir! Hayatla bütünleşmeye başlayınca gerçekler ortaya çıkmaya başlar. Olağanüstü koşullarda hedefe kilitlenenler her silkelenmede varılmak istenilen hedefe doğru daha sağlam yol alır. Devrimci içtenliği yüreğinin derinliklerinde hissederek her türlü bencilliğe, kariyerizm merakına, kaypaklığa tereddütsüz sırtını döner. Lenin özellikle bu durumu şöyle özetler: “Bir avuç insan ile kenetlenmişiz, uçurumun dibinde yürüyoruz.” Devrimci mücadeleyi yolundan saptırmak, nahoş durumlar yaratmak, kafa karıştırmak isteyenleri kenara iterek...
Devrimci Marksistler, kapitalist sistemin yarattığı derin çelişkileri, sınıf mücadelesini ileri taşımak için kullanırlar. Daha düne kadar işçi sınıfının gücünü dahi kabul etmeyenlerin, kurtuluşu farklı toplumsal kesimlerde arayanların epeyce bol olduğu bu topraklarda, işçi sınıfı kendi gerçeğini grevlerle, direnişlerle hatırlatmaktadır. İşçi sınıfıyla ve sınıfın gerçekleriyle bir alakası olmayan çevrelerin tanımadıkları şey sadece işçi sınıfı değil onun öncü örgütlülüğüne olan ihtiyaçtır. Hal böyle olunca da sınıfın devrimci mücadelesinin içinde Bolşevik geleneği yeşertme ve yaşatma, ağır bir enkazın altından çıkarıp ayaklarının üzerine dikme çabasının sorumluluğunu küçük bir azınlık sırtlamıştır. Fakat böylesi dönemlerde sınıfımızın mücadelesini bir adım ileriye taşıyabilmek için, sistemin bozucu etkilerine karşı devrimci mücadele aynı zamanda bir hayat pınarı görevi görmektedir. Her dönem nasıl ki kendi Kautsky’lerini yaratıyorsa, aynı zamanda kendi devrimci Marksistlerini de yaratıyor. Çürümüş, köhnemiş, insanlığa bir gelecek vaadi kalmamış bu kapitalist sistemin yerle bir edilmesi, işçi sınıfının devrimci mücadelesiyle, bu mücadeleyi ulusal ve uluslararası alanda yönetecek bir önderlikle mümkündür.
link: İstanbul’dan bir MT okuru, Zor Zamanlarda Mücadelenin Neferi Olabilmek, 30 Kasım 2024, https://marksist.net/node/8391
Sağlıkta Özelleştirmenin Yıkıcı Sonuçları
Marx’ın Kapital’ini Okumak, III. Cilt /16