ABD Başkanı Trump, 73. BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada İran, Çin ve Venezuela’yı hedef aldı. Konuşmasının devamında dikkat çekici şekilde sosyalizme saldırdı. Sosyalizmin çürüme ve yolsuzluk olduğunu iddia etti. “Venezuela dâhil olmak üzere her yerde sosyalizmin acı ve başarısızlık getirdiğini görüyoruz. Dünyanın bütün ülkeleri sosyalizme karşı durmalı. Maduro ve yakın çevresine yeni yaptırımlar getiriyoruz” dedi.
Venezuela’nın da Maduro yönetiminin de sosyalizmle en ufak bir ilgisi bile yok. Ancak Trump, Venezuela’yı ve Maduro’yu sosyalizm üzerinden hedef aldı. BM kürsüsünde yaptığı konuşmasıyla, bu ülkeye müdahaleyi meşrulaştırmak istiyor. Ama bu arada sosyalizme de kara çalmış oluyor. Trump’ın ülkede sosyalizme yönelik ilginin artmasından da rahatsız olduğu anlaşılıyor. Başkan seçildiği seçimlerde Demokrat Parti’de adaylık yarışında adı öne çıkan Bernie Sanders, bu ilginin bir göstergesiydi.
Özellikle II. Dünya Savaşından sonra sosyalizmin öcü olarak görüldüğü bir ülkede, Bernie Sanders’in kendini açıkça sosyalist olarak tanıtması ve Hillary Clinton karşısında az bir farkla kaybetmesi dikkat çekmişti. Sanders, ABD’de “politik bir devrim” gerekli olduğunu söyleyerek önemli sayıda oya ulaşabilmişti.
Trump, başkanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren tartışmaların ve soruşturmaların hedefi konumunda. Bu arada egemen sınıfa verdiği sözleri icra ediyor. Gümrük duvarlarını yükselterek, ABD’nin başta Çin olmak üzere giderek güçlenen rakiplerini frenlemeye çabalıyor, Ortadoğu ve dünyanın farklı yerlerinde 3. Dünya Savaşının bir parçası olarak devam eden savaş ve çatışmalarla nüfuz alanlarını korumak, genişletmek ve hegemon konumunu sürdürmek için büyük bir çaba harcıyor. Ancak tekelci Amerikan sermayesinin çıkarları doğrultusunda adımlar atılırken, sosyal haklarda kesintiler yapılması, sağlık sisteminde önceki dönemde yapılan iyileştirmelerin geri alınması işçi ve emekçilerde tepkinin yükselmesine neden oluyor. Trump’ın ilk icraatlarından biri, Obama’nın getirdiği sınırlı sağlık sigortası (Obamacare) uygulamasını iptal etmek olmuştu.
Tekelci Amerikan sermayesinin gençliği politikadan uzak tutma çabası artık sökmüyor. Kitlelerin zihnine yerleştirdiği sosyalizm ve komünizm öcüsüne rağmen, SSCB’nin çökmesinden sonra gözlerini dünyaya açan genç kuşaklar, politik meselelerle artık daha çok ilgileniyor. Sosyalizm gençler arasında daha çok taraftar buluyor.
2018’in Kasım ayında Temsilciler Meclisi ve Senato seçimleri yapılacak. Demokrat Parti’nin yerel adaylarının belirlendiği önseçimlerde kendine sosyalist diyen birçok adayın kazanması bu ilginin geldiği düzeyi de gösteriyor. Üstelik sosyalist kimlikli adayların kazanması için seçim çalışmalarına katılan genç aktivistlerin sayısında da önemli bir artış olduğu kaydediliyor. Sosyalist adaylar Cumhuriyetçiler tarafından ülkeyi Venezula’ya çevirmeye çalışmakla suçlanıyorlar.
Sosyalist kimliğin ve düşüncenin Demokrat Parti tabanında her geçen gün daha fazla sahiplenilmesi, tekelci sermayenin temsilcisi konumunda olan Demokrat Partinin üst yönetimini rahatsız ediyor olsa da bu ilginin önüne geçemiyorlar. Kendine açıkça sosyalist diyen birçok aday, Demokrat Parti’nin yıllardır her seçim döneminde adaylığı kazanan “favorileri”ni yenmeyi başardılar.
Temsilciler Meclisi seçimleri için New York’taki Demokrat Parti adayı Alexandria Ocasio-Cortez melez bir kadın ve kendini sosyalist olarak tanımlıyor. ABD seçimleri için kritik öneme sahip eyaletlerden Florida’da valilik adaylığını kazanan Andrew Gillum da solcu olarak biliniyor. Massachusetts eyaletinde siyah bir kadın ve solcu Ayanna Pressley, Michigan’da Müslüman kökenli Filistinli bir göçmen kadın Rashida Tlaib, Minnesota’da Somalili bir kadın Ilhan Omar ön seçimleri kazanarak Demokrat Parti adayı olmayı başardılar.
ABD’de gençler ve emekçi kesimler arasında günden güne artan sosyalizm sempatisi kimi sanatçıların sözlerine de yansıyor. Bill Maher’in sunduğu Real Time talk şov programına katılan ünlü komedyen Jim Carrey, sunucunun Cumhuriyetçilerin Demokratlara yönelik ithamlarına dair sorusunu “Suçlamalardan kaçmak yerine onları kucaklasınlar… Sosyalizme evet demek zorundayız; kelimeye ve her şeyine. Özür dilemeyi kesmek zorundayız” şeklinde cevapladı.
Kendini sosyalist olarak tanımlayan adayların programı aslında “sosyal devlet” uygulamalarını kapsıyor. Böylece kapitalizmin ABD’de yarattığı derin toplumsal çelişkileri yumuşatmayı, eşitsizlikleri ve gelir uçurumunu bir parça kapatmayı amaçlıyorlar. Ancak Cumhuriyetçisiyle Demokratıyla tekelci sermaye sınıfı bu kadarına bile tahammül edemiyor. Kamu yararına olan her şeyi devletçilikle, devletçiliği de sosyalizmle özdeşleştirerek saldırıyor. Ama kapitalist düzen krize girdiği zaman, sermaye sınıfı devleti derhal yardımına çağırmaktan geri durmuyor. ABD’de sosyalizme dönük ilginin artmış olması çok anlamlıdır. İşçi sınıfının genç kuşakları ve gençlik, kapitalizmin onlara aşırı sömürüden başka bir şey sunamayacağını daha fazla görmeye ve anlamaya başlıyorlar. Sosyalizme dönük ilgi bu gerçekliği gözler önüne seriyor.
link: Berdan Güney, ABD’de Sosyalizme Dönük İlgi Artıyor, 9 Ekim 2018, https://marksist.net/node/6507
İsveç Seçimlerinin Gösterdikleri
10 Ekim Karanfillerini Unutmadık, Unutturmayacağız!